Yeni bir bölümle geldim. Oy ve yorum gelmediği sürece yeni bölümü atmayacağım bilginize.
Bölüm Kırk Yedi - Veda Öpücüğü
Yazar
Günler geçti. Tam beş gün oldu ve Ömer Asaf henüz kendini tamamiyle toparlamış değildi. Yorgundu, mutluydu. Lakin oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk gibi ağlayası vardı ama yapmakta istemiyordu.
Askeriyenin boş odasında kendi kendine, arkasına yaslanmış bir vaziyette öylece elleri dizlerinde duruyorken oturmuştu. Sadece kara kara düşünüyor, sevdiği kadını nasıl koruyacağının yollarını bir umutla arıyordu. Dün gece bile sıçrayarak uyanan o güzel eşinin ruhuna şifa olamıyor olması onu içten içe mahvediyordu.
Kara kara düşüncelerine dalmış bir şekilde dururken, hiç beklemediği bir anda odanın açık kapısı tıklatıldı ve Veysel belirdi kapıda.
"İyi misin?" diye sordu kardeşine. Akabinde yanına yaklaştı, çaprazında yer alan koltuklardan birinde yerini aldı ve Ömer Asaf'a çatık kaşlarıyla baktı.
"İyi misin?" diye sordu bir kez daha.
Ömer Asaf başını salladı, derin bir nefes aldı. "Kabuslar görüyor, sıçrayarak uyanıyor. Yanındayım diyiyorum ama içinde ki korkuları söküp alamıyorum."
Veysel Ömer Asaf'ın İkra'dan bahsettiğini anlayarak dudaklarını birbirine yasladı ve derin bir nefes çekti ciğerlerine.
"Atlatacak" dedi komutanına. "Atlatır Ömer Asaf, sen yanındasın."
"Bazen" dedi Ömer Asaf ve kaşlarını çatıp, devam etti. "Keşke hiç girmemiş olsaydım hayatına diyorum. Keşke hiç karşısına çıkmamış olsaydım. Eğer ben karşısına çıkmamış olsaydım o, o acılara maruz kalmayacaktı-"
"Ömer Asaf" dedi Veysel komutanın lafını sakinlikle bölerek. "Bunları söylediğini duysa, seninle bir daha konuşur mu bilemeyiz? Güçlü dur, güçlü durmak zorundasın. Hem senin bir bebeğin olacak, baba olacaksın. Eşinin yanında olman gerekiyor, böyle burada oturup, tüm olanları üzerine yüklemen değil."
Ömer Asaf derin bir nefes aldı, başını geriye doğru attı ve Veysel'e bakmadan, bakışları tavanı izlerken dudaklarını araladı. "Sence de tüm bunların nedeni ben değil miyim?" diye sordu kardeşine.
"Hayır. Sen değilsin. Kaderde varmış oldu. Engel olamayız. Evet doğru, sen onunla evlenmeseydin o bu hale gelmeyecekti ama sen onunla evlenmeseydin..." dedi Veysel başını eğip Ömer Asaf'a bakarak.
"O bu kadar mutlu olmayacaktı belki de. Baksana gözü senden başkasını görmüyor kardeşim. Ben sana birşey diyeyim mi? Eğer sen başka biriyle evlenmiş olsaydın, ya da annenin seçmiş olduğu biriyle evlenmiş olsaydın sana yemin ediyorum Ömer Asaf o kız giderdi. Anında boşardı seni, arkasına bakmaz çekip giderdi. Sana çocuğunu bile göstermezdi" dedi Veysel, Ömer Asaf bu ihtimali bir nebzede olsa düşünürken yutkundu. İkra beni bırakır mı? diye düşündü.
"Ama bak, o yanında. Çektiği tüm acılara rağmen senin yanında. Ve ben eminim ki o senin için bir kez daha üç kurşun yer Ömer Asaf" dedi ve Ömer Asaf'ın tüyleri o anı her hatırladığında ürperdi.
"Baba olacaksın sen oğlum. Güçlü durman gerek. Hem eşin için, hem bebeğin için hem de bu vatan için. Eşinin ve bebeğinin kanını yer de bırakmadın. O soysuzu senin sayende alt ettik. Senin sayende" dedi bir kez daha ve doğrulup arkasına yaslandı.
"Burada oturup dertli dertli düşünme. Bu söylediklerini yenge duysa işte o zaman senin yüzüne bakmaz" dedi ve sırıtarak, ona bakan Ömer Asaf'a baktı.
Aniden odanın açık kapısı tıklatılınca, kapıda bir asker belirdi, önce selam verdi, ardından "Üstçavuş Fatih Şimşek! Ömer komutanım eşiniz gelmiş" deyince, hemen kapı kenarında duran İkra gülümseyerek içeriye başını uzattı ve "ben geldim" dedi sessiz çıkan sesiyle. Biraz utangaçlığından dolayı böyleydi tüm herkese. Yorgun görünüyor gibiydi Ömer Asaf'ın gözünde.
Ömer Asaf ve Veysel aynı an da ayağa kalktı, asker bir kez daha selam verip ayrıldı kapıdan.
Veysel Asaf'a bakıp, göz kırptıktan sonra odadan İkra'ya "hoş geldin yenge" diyerek ayrıldı ve ikiliyi baş başa bıraktı. İkra yavaş yavaş içeri girdi, kapıyı kapadı ve gülümseyerek Ömer Asaf'a yaklaştı.
"Hoş geldin birtanem."
"Hoş buldum sevgilim" dedi, kollarını yavaşça Ömer Asaf'ın beline doladı, başını onun güvenli hissettiği göğsüne yasladı.
Ömer Asaf yaralarını acıtmamak için yavaşça beline doladı kollarını ve saçlarının arasından derin bir iç çekti içine. Kokladı sevdiğinin saçlarını. Bir kez daha öpücük bıraktı ve çenesini bir müddet saçlarına yasladıktan sonra bedenini yavaşça uzaklaştırdı ondan.
"Gel otur" dedi onu yavaşça koltuğa oturturken. Yanına oturdu, ellerini sıkı sıkıya tuttu ve şefkatle okşadı.
"Tek mi geldin?"
"Hayır. Öykü'yle geldim. Bahçede eşini gördü, ben de yanına gelmek istedim."
"Çıkmasaydın keşke evden. Hava soğuk" deyince Ömer Asaf, İkra yavaşça onun göğsüne yaslandı, kolunu belinin diğer tarafına attı.
"Sana ihtiyacım vardı. Biraz dinlenebilir miyim göğsünde? Müsaaden var mı?" deyince İkra, Ömer Asaf gözlerini büyüttü, "o nasıl söz, elbette" dedi ve bir kez daha sevdiğinin saçlarından öptü, akabinde kollarını doladı onun omuzlarına.
"Ev sensiz kabus gibi geliyor bana. Atlatacağım değil mi Ömer Asaf? Unutacağım..." dedi kendi kendine.
"Elbette. Atlatacaksın. Unutacaksın, ben her zaman senin yanındayım" dedi ve gözlerinin içi sızladı Ömer Asaf'ın. Eşine belli etmemek adına dudaklarını birbirine bastırdı, başını geriye attı ve akmakta olan yaşlarına izin vermedi.
"Biliyor musun, yaralarım eskisi gibi acımıyor. Yani bir hafta oldu ama ağrımıyor. Arada bir sızlıyor ama sen dokununca o da kalmıyor." İkra'nın huzur gibi gelen sesi böyle bir zamanda sadece Ömer Asaf' a iyi geliyordu. Ömer Asaf bu cümlelerine karşı yutkundu, sevdiği kızın omzunu okşadı ve derin bir nefes aldı.
"Asaf?"
"Efendim güzelim."
"Askeriyeden ne zaman çıkacaksın?"
"Akşam olmak üzere, saat beş. Bugün bütün gün oturdum burada, çıkabilirim her an" dedi ve İkra başını yaslamış olduğu sıcak göğsünden kaldırarak ona baktı.
"Köfte yiyelim mi? Sanırım aşerdim" deyince, Ömer Asaf gülümseyerek kıkırdadı ve "olur" dedi. Bir kez daha dudaklarını saçlarına dokundurdu, ardından yutkundu.
Ömer Asaf kalkacağı vakit, İkra eliyle göğsüne tutundu ve kalkmasına engel oldu.
"Biraz duralım böyle. Yanımda olduğunu hissedeyim" dedi ve Ömer Asaf bir kez daha başını salladı, arkasına yavaşça yaslanıp, eliyle omzunu sarmış olduğu İkra'nın kolunu okşadı.
"Nasıl geçti günün?"
"İyi. Sevda annemlerle biraz parkta yürüyüş yaptık. Zaten onlar eve gitti, ben ve Öykü buraya geldik" dedi ve devam etti. "İyi geldi yürümek."
"Sevindim."
"Seninle birşey konuşmak istiyorum" dedi İkra ve Ömer Asaf'ın gözlerine bakabilmek için başını hafiften kaldırdı, gözler birbiri ile buluştu.
"Nedir?"
"Kendini suçlama. Az önce duydum sizi. Yani asker yanıma gelene dek dinledim sizi" dedi. Ömer Asaf'ın gözlerinin içi sızladı ve dudaklarını acıyla birbirine yasladı.
"Hiç birşey senin yüzünden değil. Ben pişman değilim." Kendini bir kez daha Ömer Asaf'ın göğsüne, omzuna yakın yatırdı ve elini diğer omzuna attı.
"Ben seni çok seviyorum. Kendini suçlamanı istemiyorum. Böyle yaparsan çok üzülürüm" dedi ve sızlayan gözleriyle devam etti.
"Sen iyiki çıktın karşıma. İyiki evlendin benimle. Ben seninle aşkı öğrendim. Bir kez daha aile olmayı öğrendim. Evliliği öğrendim. Sen karşıma çıkmasaydın, ben şuan o kadar mutsuzdum ki, kim bilir başıma neler gelmişti. Gelmişti de mutsuz mutsuz oturuyor olacaktım... Kendine bunu yapma. Bu hayatta beni koruyabilecek, canından çok seven biriyle aile olmak çok güzel. Bu olanların hiç biri senin yüzünden olmadı. Bu hayatı ben seçtim" dedi ve yaşaran gözleriyle ekledi.
"Yine olsa, yine seçerdim. Zamanı geriye alsak, eğer bu adamla evlenirsen başına bunlar gelecek deseler ben yine bir dakika düşünmeden o nikah masasında evet derdim. Çünkü ben aşık olmayı seninle öğrendim" dedi dudaklarını birbirine bastırarak.
Ömer Asaf cümlelerin etkisiyle gözlerini kapatıp açtı ve yavaşça doğruldu. İkra'da onunla birlikte doğruldu.
Ellerini kaldırdı, sevdiği kadının her iki yanağına yasladı. "Sen hayatımda gördüğüm en güzel şeysin. İyiki benimsin. Sana söz veriyorum İkra Bozdağ. Yaşadığım sürece seni sevmekten bir an olsun vazgeçmeyeceğim. Sen bu olanlara rağmen beni seçip, yanımda durdun ya, ben asla ama asla senden vazgeçemeyecegim" dedi ve İkra dudaklarını onun boynuna yasladı, sıkı bir öpücük aldıktan sonra geri çekilip tekrardan Ömer Asaf'a baktı.
"İstesen de bırakamazsın. Ben istesem bile gidemem çünkü karnımda senin çocuğunu taşıyorum. Babası sensin ve bebeğimiz huzurlu bir ailede dünyaya gelecek. Sence de eksiksiz bir sevgiyi hak etmiyor mu?" dediğinde, Ömer Asaf başını salladı ve "gidelim mi?" diye sordu.
"Hım hım. Üstünü değiştirecek misin?" diye sordu İkra.
"Evet. Sivil geleceğim eve, yarın görev olmayabilir" deyince, ayağa kalktılar. El ele askeriyenin koridorlarından Ömer Asaf'ın kıyafetlerini değiştirmesiyle dışarıya çıkıp, ileride birbiriyle konuşan Bayırlı ve Öykü'ye selam verdikten sonra askeriyeden çıkıp, sokaklarda el ele yürümeye başladılar.
"Köfte yemeyeli uzun zaman oldu?"
"Sen köfte mi aşerdin?" dedi sesini inceltip, kolunu eşinin omzuna atarak.
"Sanırım çok aşereceğim dokuz ay boyunca."
"Aşer sevgilim... Aşer" dedi Ömer Asaf ve ekledi. "Sonuçta çocuğunun isteğini yerine getirmek bir babanın sorumluluğudur."
İkra gülümseyerek eşine baktı, elini sıktı ve daha rahat tuttuktan sonra yürümeye devam ettiler. Kuyumcunun önünden geçecekleri vakit, Ömer Asaf durup İkra'ya bakmasıyla İkra'da şaşkınlıkla durdu, bakışları eşine döndü.
"Ne oldu?"
Ömer Asaf'ın ela bakışları bir kuyumcuya, bir de eşinin parmaklarına baktı ve "yüzüklerin yok değil mi?" diye sordu.
İkra yutkundu. Onu kaçırdıkları gün almışlardı herşeyini ondan. İkra yüzüklerinin olmadığını günler önce fark etmiş, akabinde Ömer Asaf'a yüzüklerinin olmadığını söyleyememişti. Çünkü yenisi alacağını, masrafa gireceğini biliyordu. Ama şimdi eşi ona sormuşken, sessiz kalamazdı.
"Yok. Yani almışlar benden" dedi ve Ömer Asaf düşünmeden "gel benimle" diyerek kuyumcuya ilerledi. İkra yenisini alacağını düşündüğünden dolayı onu durdurup, "gerek yok" diyerek eşine baktı. "Masraf yapma boşuna" diye ekledi.
"Olur mu öyle şey güzelim? Herkes sana bakınca evli olduğunu bilmeli. Hadi yenisini alalım" dediği vakit, İkra bu sefer istemeyerekte olsa başını salladı ve birlikte kuyumcuya girdiler.
"Selamün aleyküm."
"Aleyküm selam. Hoş geldiniz" dedi kuyumcunun sahibi. "Buyrun" diye ekledi.
"Alyans ve tek taş bakacaktım" deyince Ömer Asaf, İkra bu sefer şaşkınlıkla eşine döndü.
"Alyans yeterli" diye fısıldadı ama Ömer Asaf gülümseyerek bir kez daha dikkatini önüne vererek kuyumcuya odaklandı.
"Aylar önce sizden bir tektaş almıştım" dedi kuyumcuya. İkra'ya tek taşı, evlenme teklifi için buradan almıştı. Ve o gün o yüzüğü alırken içinde ki heyecanı ve sevinci hatırladı.
"Hatırladınız mı? Üsteğmen Ömer Asaf" deyince Ömer Asaf, kuyumcunun dudakları hatırlamış olacak ki aralandı, "evet evet!" dedi sıcak bir gülümsemeyle.
"Aynısından bir tane daha alabilir miyim?" dedi Ömer Asaf İkra'nın elini hâlâ okşamaya devam ederken.
"Maalesef, o tek taşımızdan kalmadı," dediğinde kuyumcu, Ömer Asaf dudaklarını birbirine yasladı ve başını aşağı yukarı sallayarak "peki sizin önerebileceğiniz tek taş var mı?" diye sordu.
"Tabii" diyerek hemen camın altında kendini belli eden tek taşlara eğilen kuyumcu, Ömer Asaf ve İkra'nın önüne, taşı orta büyüklükte olan bir yüzük çıkardı. Gayet hoş ve kullanışlı bir yüzük olduğu nereden bakılsa belli oluyordu.
"Bu yüzüğümüz pek çok kişi tarafindan tercih ediliyor, fiyatı da gayet uygun" dedi kuyumcu yüzüğü incelemeleri için ikiliye uzatırken. Ömer Asaf yüzüğü alıp bakmaya başlamışken, İkra çekinerek ne yüzüklere, ne de eşine baktı.
"Bu nasıl güzelim? Olur mu?"
İkra Ömer'in ona almış olduğu o ilk yüzüğü unutamayacak olsa da eşinin sesiyle ona döndü ve başını salladı.
"Güzel."
Ömer Asaf eşinin narin elini bıraktı, önüne kaldırdı ve ince parmağına geçirdi yüzüğü. Yüzük tam İkra'nın parmağına otururken, Ömer Asaf hayran hayran baktı eşine.
"Çok yakıştı" dedi ve aniden yüzüğü çıkararak kuyumcuya döndü.
"Bunu alıyoruz fiyatı nedir?"
"Kırk bin TL" deyince kuyumcu İkra hızla Ömer Asaf'a döndü ve dudaklarını şaşkınlıkla aralandı.
"Sence de gerek var mı?" diye sordu.
"Elbette. Alyansta bakalım" dedi eşine bakmayıp kuyumcuya bakarken.
"Kalın olsun," dedi Ömer Asaf. Kuyumcudan alyans ve tek taşı alıp, parasını ödedikten sonra birlikte çıkan Ömer Asaf ve İkra bir parkta yer alan banka oturdular ve Ömer Asaf yüzüklerin kapağını açtı. Küçük kutunun içinde parlayan tek taş ve alyansı çıkardı, eşinin sol elini tutup önce tek taşı geçirdi parmağına.
"Yüzüklerin her zaman parmağında olsun. Hiç çıkarma" dedi bir diğerinide aynı parmağa takarak. İkra sızlayan gözleriyle eşine baktı ve "teşekkür ederim" diye fısıldadı Ömer Asaf'a karşı efsunlu çıkan sesiyle.
"Hiç önemli değil. Değil mi babacağım?" diyerek İkra'nın karnına dokunan Ömer Asaf ile İkra'nın yüzünde açan tebessüm bir oldu.
"Sen hayatıma giren en güzel şeysin" diye fısıldadı ona her baktığında hızlanan kalbinin eşlik ettiği naif sesiyle.
Ömer Asaf eşinin dudaklarından dökülen kelimelerin vermiş olduğu gülüseme hissiyle gülümsedi ve eşinin tutmuş olduğu elini usulca okşayıp, bir kez daha gözlerine baktı.
"Sen hayatımı yeşerten en iyi şeysin" diye fısıldadı aynı şekil. İkisi birbiriyle hayat bulmuş, sanki dalından düşmemek için çaba gösteren bir meyve gibi birbirine tutunmuşlardı. Bu da onları birbirine güçlü bir bağla sonsuza dek bağlamıştı.
İkra kalçasını bankın üzerinden kaldırdı, ardından yavaşça Ömer Asaf'a yaklaşıp tekrardan oturdu. Başını onun boyun girintisine yaslayıp her zaman ki gibi çekingen bir hal ile kıkırdadı, ardından "çok mutluyum" diye fısıldadı.
"Senin gibi bir kızım olsa ne güzel olur?" diye fısıldadı Ömer Asaf efsunlu çıkan sesiyle.
"Gerçekten kız mı istiyorsun?" diye sordu sevdiği adamın boynuna yaslamış olduğu başını kaldırıp ona bakarak.
"Yani sağlıklı olsun, benim için fark etmez. Ama hayalim ve isteğim hep kızdan yana. Hem ilk kızım olsun, sonrasında oğlum da olur inşallah" deyince Ömer Asaf, İkra şaşkınlıkla kıvrılan dudaklarıyla birlikte nefes verirken güldü, ardından eşinin ona bakan çapkın yüz ifadesine bakıp kıkırdadı.
"Erkek mi?"
"Evet. Niye şaşırdın? Herhalde beni tek çocukla bırakmayacaksın?" diye sordu Ömer Asaf.
İkra dudaklarını aralayıp, "yetmez mi?" diye sorunca, Ömer Asaf gözlerini büyüterek "yetmez" dedi kendinden emin çıkan sesiyle, akabinde ekledi. "Hatta bana kalsa beş on tane ideal-"
"Ne! Beş on tane mi?" diye sordu şaşkınlıkla açılan gözleriyle İkra.
"Az oldu değil mi?" deyince Ömer Asaf, İkra, "sen ciddi misin?" diye sordu bu seferde.
Birbirinin gözlerine bakan gözler hareketsiz durunca, İkra sert bir şekilde yutkunduğu vakit Ömer Asaf "şaka şaka" diyerek nefesiyle güldü. Ardından sıkıca sarıldı sevdiği kadının omuzlarına, kendine yasladı ve dudakları saçlarına dokundu.
"Sen yeter dediğin vakit benim için de yeter" diye fısıldadı ve bir kez daha dikkatle ayrılıp İkra'nın yeşil gözlerine baktı.
"Ne yani ben bir tane yeter desem tamam mı diyeceksin?" diye sordu.
"Tamam diyeceğim ama..." dedi Ömer Asaf ve ekledi. "Sen de beni bir taneyle bırakmazsın be güzelim" diyerek her ikisi de küçük bir kahkaha ile güldüler.
"Valla orasını bilemem. Önce bir tanesini doğrayım, zorluğuna bağlı" dedi şakacı sesiyle İkra ve akabinde ayağa kalkıp ileride duran köfte arabasına yaklaştılar. İlk birlikte yedikleri köfte bile bu arabanın ve tatlı, tonton amcanın köftesindendi. Birlikte yine her zaman ki gibi yarım ekmek köfte yedikten sonra ayaklanıp, evin yolunu tuttular. El ele sokaklardan geçip, bir başka otobüse bindikten sonra evin önüne geldikleri vakit "birşey soracağım" dedi İkra bakışları sevdiği adamın çehresine dönerken.
"Sor aşkım."
Aşkım kelimesini duyan İkra soracağı soruyu unuttu ve öylece yürümeye devam ederken yüzüne bakmaya devam etti. Ardından yutkundu ve dudaklarını araladı ama konuşamadı. Ömer Asaf'ın çalan telefonu buna engel oldu. Evin bahçesinde durdukları vakit, Ömer Asaf'ın kaşları çatıldı, pantolonunun cebinden telefonunu çıkardı ve açıp kulağına yasladı.
"Ne? Hemen mi?" diye sordu bakışları İkra'ya dönerken. İkra çatık kaşlarla onun konuşmasını bitirmesini beklerken Ömer Asaf "tamam" dedi ve telefonu kapatıp eşine baktı.
"Ne oldu?"
Birşey diyemedi, sadece yutkunmakla yetindi.
🎻
İkra Bozdağ
Göğüs kafesimin içerisinde atan kalbimin yerinden çıkacakmışçasına atmasının tek sebebi Ömer Asaf'ın dudaklarından çıkan cümleleri işitiyor olmamdı.
Hakkariye göreve gideceğini, ne zaman geleceğinin belli bile olmadığı bu yolda sakin kalabilmek ne kadar normaldi benim için? Her iki elim karnımın üzerinde refleks olarak birleşirken göz yaşlarım daha fazla göz yaşı pınarlarımda birikmeyi bırakıp usul usul yanaklarımı buldu. Sıcak göz yaşlarım ağır ağır yanaklarımdan aşağıya doğru süzülürken, koltukta oturan Ömer Asaf'ın bana bakan bakışları ve karnımın üzerinde yer alan ellerimi fark edince oturduğu yerden ayağa kalktı ve adımları bana yaklaştı.
"İkra, yapma böyle."
Herkesin içinde akan göz yaşlarım, yaşadığım yoğun duygulardan ötürü, hamile olmamdan kaynaklanıyordu. Kolları hızla ailesinin içinde belime dolandı, hıçkırıklarım sesli bir şekilde yükseldi evin şömineli salonunda. Başım göğsüne yaslanırken, dudaklarımdan sayısız hıçkırıklar kaçtı, bir bir devam etti yükselmeye.
"Böyle yapma."
"G-gitme" diye fısıldadım can havliyle.
"Oy güzel gelinim benim."
Sevda annemin benim için konuşması göz yaşlarıma daha da yer verdi. Ömer Asaf yavaşça ayrıldı benden ve "bir kaç eşya alayım" diyerek elleri göz yaşlarımı sildi, akabinde ailesine dönüp sert bir şekilde yutkunduktan sonra başını eğip kaldırdı, elimi tutup benimle birlikte odamıza çıktı. Arkasından yaşlarımla birlikte ilerledim, odaya girer girmez "ağlama" diye fısıldadı kapıyı kapadıktan sonra.
"Durduramıyorum. Gitme Ömer Asaf. Gitmesen olmaz mı?" diye fısıldadım ve elleriyle göz yaşlarımı silip, bir umutla yaklaştım ona ve titreyen ellerimle ellerini tuttum.
"Beni de götür."
"Seni nasıl götüreyim güzelim?" diye sordu ve hızlı hızlı kıyafetlerini değiştirmeye koyuldu. Burnumu çektim, köşede durdum ve başımı önüme eğerek sessiz hıçkırıklarımı bahşettim ona. Arada bir bana bakıp durdu, kıyafetlerini değiştirdikten sonra bir kez daha bana baktı ve ben ilerleyip yaşlı gözlerimle bir kez daha elini tuttum.
"Gitme. Lütfen yanımda kal. Başkasını gitsin senin yerine, benim sana ihtiyacım var."
"Gitmek zorundayım" dedi adımları usul usul tam önümde durunca. Başımı kaldırdım, alttan ona baktım akan yaşlarımla.
"Ben ne yaparım sensiz Ömer Asaf, ne zaman geleceğin bile belli değilken nasıl beklerim seni ben" dedim akan göz yaşlarım çoktan odanın zemini ile buluşurken.
"Beklemek zorundasın güzelim. Bunu yapmak zorundasın" dediği vakit, elleri yanaklarımı okşuyordu. Başımı istemsizce iki yana olumsuzca salladım karşı gelerek.
"Yapamam. Ayrılma yanımızdan" dedim bir kez daha.
"Böyle yapman sadece içimi yakıyor" dediğinde bir hıçkırık daha kaçtı dudaklarımdan.
"Anla beni, gitmek zorundayım. Hem bakarsın hemen gelirim" dedi içimdeki özlemi ve isteği azaltmak ister gibi.
Başımı iki yana sallayarak, "ya sana birşey olursa" diye sordum titrek çıkan ses tellerimle.
Cevap veremedi. Çünkü her an herşey olabilirdi. Sınır dışına gidiyordu, şehir değiştiriyordu. Ben nasıl beklerdim onu burada, içimde ki canlıyla, bebeğiyle. Yapamazdım. O gücü kendimde değil bulmak, bulmak bile istemezdi aklım.
"Pansumanlarımı kim yapacak bana? Utanıyorum..." dedim kısık çıkan sesimle başımı önüme eğerek.
"Kıyamam sana. Asya sana yardımcı olur, ya da Şirin. Annemle de konuşurum senin için" dediği vakit bir çocuk gibi omuz silktim.
Kolları boynuma dolandı ve elleri saçlarımı şefkatle okşadı. Sırtına dolanan kollarım ile yüksek sesli hıçkırıklarım yükseldi odamızın içinde. Elleri saçlarımı okşamaya devam ederken, tek yapabildiğim, elimden geldiği kadar ağlamaktı çünkü durduramıyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra bedenlerimiz birbirinden ayrıldı, bakışlarımız birbiriyle buluştu. Gözleri dudaklarıma kaydı, bir eli yanağıma diğeri ise kolumu tutup ona sarılmamı sağladıktan sonra dudakları çekeceği hasreti önceden almak ister gibi dudaklarıma dokundu. Gözlerimi kapadım, dudaklarımı bir iki saniyenin ardından büyük bir aşkla oynattım. Çekeceğim hasreti ve özlemi azaltmak ister gibi, ama azalmayacaktı. Şimdi yanımda olduğu, lakin gideceğini bildiğimden dolayı içimdeki ona olan özlem daha da harmanlanıyordu.
Bir kolum bel boşluğuna tutunmuşken, diğeri ensesine yaslandı ve dudaklarım daha sert hareket etti asla ama asla öpmekten vazgeçmeyeceğim dudaklarının üzerinde. Dudaklarımız yaklaşık bir iki dakikanın sonunda yavaşça birbirinden ayrıldığı vakit, soluk soluğa kalmış nefeslerim yüzüne çarptı adeta. Derin bir nefes çektim, ellerimle göz yaşlarımı sildim. Ama o vazgeçmedi. Sızlayan gözleriyle bir kez daha yasladı dudaklarını dudaklarıma, akabinde bir kaç saniyenin ardından sonra tekrardan ayrıldı ve bu sefer dudakları alnıma dokundu. Yutkundum. Yaşlarım bir bir aktı tekrardan. İstemiyordum onun gitmesini. Yanımda olsun istiyordum, gitmesin istiyordum. Bizimle olsun, her daim yanımızda olsun istiyordum.
"Döndüğüm an yanına koşacağım."
Sızlayan gözlerimle, ister istemez başımı salladım ve çenesine yaslamış olduğum anlımı kaldırıp, gözlerine baktım. "Biliyorum."
Elimi tuttu, küçük çantasını aldı ve birlikte tam odadan çıkacakken durdurdum onu. "Bekle" diye fısıldadım titreyen sesimle. Sonrasında elini bıraktım, makyaj masamın önüne geçip, çekmecesini açarak içerisinde yer alan ultrason fotoğrafını çıkardım. Çekmeceyi kapattıktan sonra çekine çekine yaklaştım yanına ve başımı önüme eğerek fotoğrafı ona uzattım.
"Senin yanında olsun. Ben taşıyorum zaten onu, fotoğrafı sen de kalsın. Baktıkça seni ne kadar çok sevdiğimizi gör tamam mı?" dedim boğuk ve ağlayan sesimle.
"Ölürüm size" dedi ve fotoğrafı elimden alıp ceketinin iç cebine yerleştirdi. Bir kez daha alnımdan öptü ve el ele odadan çıktık.
Onsuz nasıl yapacağımı bilemezken ben nasıl bekleyecektim? Nasıl dayanacaktım bu acıya? Ne zaman geleceği bile belli değildi çıktığı, gideceği bu yolda. Aşağıya sakin adımlarla indik.
Merdivenlerden aşağıya indiğimiz vakit dışarıya çıktı eli elimi bıraktıktan sonra. Ayakkabılarını giydi ve arkasından çıkan ailesine ve öncelikle bana baktı. İlerleyip kenarda durarak tırnaklarımla oynamaya başladım ve ona bakamadım. Annesi Sevda hanım tıpkı benim gibi yaşlarını akıtırken, abisi kardeşine gülümsedi, bir iki adım öne atıldı ve sıkıca sarıldı ona.
"Allah'a emanet kardeşim!"
"Sağol abi" dedi abisine sıkıca sarıldıktan sonra. Ve abisi ayrılıp kenara geçtikten sonra annesine baktı.
"Sevda hanım. Ya sen alışıksın ama böyle görevlere" deyince Ömer Asaf, annesi omzuna vurdu ve yaşlarını silmek ister gibi ellerini yüzünde gezdirdi.
"Alışık değilim oğlum, sana öyle gözükmeye çalıştım!" dedi ve sıkıca sarıldı oğluna.
"Allah'a emanet!"
"Sağol anam" dedi sıkıca annesini sararken. Beklemediğim bir anda annesinin kulağına dudaklarını yasladı, bir kaç cümle söyledikten sonra Sevda hanımın bakışları beni buldu. Oğlunun sırtını okşadı, onu başıyla onayladıktan sonra titreyen dudaklarını güç bela araladı. "Paşam benim."
Ömer Asaf gülümseyerek babasına bakınca, kolları onunda gövdesine dolandı ve sıkıca sarılıp sarmaladı babasını. Akabinde elleriyle iki kere sırtına vurdu ve yutkunduktan sonra ayrılıp babasıyla göz göze geldi.
"Sağ salim dön aslan oğlum benim! Merakta bırakma bizi, arayabilirsen ara" dediğinde içim biraz daha burkuldu.
Ömer Asaf tüm herkese sarıldı, adımları nihayetinde önümde durdu ve tüm bakışlar bize odaklandı. Gözlerinin içi sızlarken, kolları yavaşça omuzlarıma dolandı ve çenesi saçlarımın tepesine yaslandı.
Hiç durmayan hıçkırıklarım sessiz sessiz yükseldi başımı yaslamış olduğum onun sıcak göğsünde. Ellerimin içi titredi, ondan ayrılacak olan bedenim buz kesti. Dudaklarımı ıslattım, sıkı sıkı sarmaladım onu. Ayrılmak istemedim, birazdan gidecek olma ihtimalini düşünmek bile istemedim. İçimde kanayan yaralar iyice bedenimi yakıp kavururken onun o ruhuma, bedenime ve tüm sıkıntılarıma iyi gelen sesi konuştu.
"Gitmem gerek" diye fısıldadı ve dudakları iki kere öptü saçlarımdan. Ardından bedeni bedenimden ayrıldı, elleri ellerimi sıkıca tuttu ve baş parmağı üst derisini okşadı. Bugün bana almış olduğu yüzüklere bakıp, sol elimi dudaklarına yasladı sıkıca. Akabinde bir kez daha gözlerime bakıp, dudaklarını öne doğru eğilerek alnıma dokundurdu, derin bir iç çekerek ayrıldı.
"Bebeğimize ben gelene dek iyi bak" dedi. İster istemez başımı salladım, ellerini bırakmak istemez gibi daha sıkı tuttum. Bırakmak istemiyordum çünkü.
"Ağlamak yok. Sana söz, sağ salim döneceğim yanınıza" diye fısıldadı ve bir kez daha kolları sardı bedenimi. Kısa bir sarılmadan sonra ayrılıp, gözleri yüzüme baktıktan sonra dudakları bir kez daha alnım ile temas etti. Geri çekildikten sonra ailesine bakıp, sızlayan gözlerle ekledi.
"Canlarım önce Allah'a, sonra size emanet" dedi.
"Sen merak etme aslan oğlum. Her ikisi de bize emanet, gözün, aklın hiç burada kalmasın" diye yanıtladı babası Ömer Asaf'ı. Bir eli hala elimi tutmaktayken bir kez daha dudaklarına yasladı ve elimi yavaşça bırakıp, işaret ve orta parmağını birleştirerek şakağına dokundurdu ve "Allahaısmarladık!" diyerek parmaklarını ileri doğru hareket ettirdi ve arabasına ilerledi. Yaşlarım usul usul süzüldü yanaklarımdan aşağılara doğru.
"Sen de oğlum! Sen de" dedi Sevda hanım ve elindeki içi su dolu sürahiyi Ömer Asaf arabasına binip, kornaya basarak yanımızdan ayrılır ayrılmaz arkasından döktü.
"Su gibi gel oğlum, su gibi gel."
Bölüm Sonu...
Kısa bir bölüm oldu, bölüm hakkinda neler düşünüyorsunuz? Yazarken gözlerim doldu. Bir sonra ki bölüm oy ve SATIR ARASİ YORUM GELMEDİĞİ SÜRECE ATMAYACAĞIM!! RANDOM YORUMLARI KABUL ETMİYORUM.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.88k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |