Merhaba sevgiliiiii okurlarım. Nasılsınız? Ben çok mutluyum ailemiz gittikçe büyüyor. Bu uygulamayı keşfettiğimden beri içim nedense çok rahat. Güzel bir uygulama, kitappede çok çabuk alıştım. Heyecanla güncellemeyi bekliyorum. Kim bilir bizi ne güzellikler bekliyor.
Güzel bir bölüm oldu, şimdiden keyifli okumalar dilerim. Bölüm atmayacağım dedim ama yine kıramadım sizi dbdbbdhdn
...Lorensi Size keyifli okumalar diler...
Bölüm Kırk Sekiz - Hasret
Saat bilmem kaçı bulmuştu. Saatlerdir boğazımdan hiçbir şey, bir lokma dahi geçmiyordu. Ömer Asaf'ın yanımdan ayrılmasının üzerinden tam dört saat geçmişti. Onsuz geçirdiğim bu dört saat öyle ağır gelmişti ki bana, zamanın nasıl geçtiğini, ne hızla geçtiğini fark etmemiştim. Yangınların, kızgın korların yüreğime oturmuş oldukları bu odada onsuz nasıl yatacaktım? Bu yatakta her gün beraber yatarken şimdi tek başıma, yalnız başıma nasıl yatacaktım?
Yaralarım henüz iyileşmemişken, bu odanın aydınlık tarafı bile bana karanlık, bir boşlukta gibi hissettiriyor. Yüreğim yanıyor, ellerim gidişiyle titriyordu. Bir asker sevdim, sevmek bu kadar zor olmamalı. Bunlara alışmak bu kadar zor olmamalı. Biliyorum, sağ salim dönecek bana. Biliyorum
Yatakta yan yatmış, elimde tutmuş olduğum kolyenin içinde ki fotoğraflara baka baka yaşlarıma izin verirken aniden tıklatılan kapı ile refleks olarak alelacele ellerimle yaşlarımı sildim ve açılan kapıyla yavaşça doğruldum. Sevda hanımı kapıda gördüğüm vakit, yatağın üzerinde yer alan ayaklarımı aşağıya doğru sarkıtıp, ayağa kalktım.
"İyi misin güzel kızım?"
"Hım hım" dedim yapay ve buruk bir gülümsemeyle.
Kapıyı kapadı, yavaşça yaklaştı bana doğru ve yatağa oturdu. Odanın beyaz ışığı bizi aydınlatırken, "otursana" dedi eliyle yanını gösterirken. Burnumu çektim, yanına oturdum ve elimde ki kolyeyi istemsiz bir şekilde avucumun içinde sıktım.
"Seninle gelin kayınvalide konuşalım biraz" dedi ve ben dikkatle ne diyeceklerini dinlemeye koyuldum yüzümde kurumaya başlamış yaşlarımla.
"Ama öncelikle ağlama" dedi elleri her iki gözlerimin altını silmeye başlamışken. Başımla onayladım onu, ellerimle yaşlarımı sildim ve derin bir nefes aldım.
"Biz de alışık değiliz kızım. Ömer Asaf ta nerelere gittide aylarca gelemedi" dediği vakit içim sızladı. Kim bilir ne zaman gelecekti?
"Ama gidişi ne kadar hüzünlü olsa da gelişi bir o kadar güzel oluyordu. Biz alışmaya çalıştık ama alışamadık. Sanırım hiç bir zaman da alışamayacağız" dedi eli elimi tutup, okşamaya başlarken.
"Ben korkuyorum. Kabuslar görmeye devam ederken" dediğimde bakışlarım odanın içerisinde gezindi. "Nasıl yatacağım?" dedim başımı önüme indirerek.
"Korkma güzel kızım. Sen sadece kendini ve bebeğini düşün" dedi ve ekledi. "Sana birşey anlatayım."
Burnumu çektim. Birşey diyemedim. Onu başımla onayladım ve göz göze geldik.
"Ömer Asaf bir gün yine ben böyle salonda otururken yanıma yaklaştı, oturdu. Ne dedi biliyor musun?" diye sorunca, meraklı bakışlarımla onu dinlemeye koyuldum.
"Anne... Ben aşık oldum..." Her ikimizin de gözleri doldu, Sevda hanımın bakışları bir noktaya odaklandı ve başını omzuna eğerek konuşmaya devam etti.
"Beklemezdim. Kendini kapatmıştı aşka diye düşündüm çünkü bir kere olsun gelipte anne ben bunu seviyorum dememişti. Hiç bir zaman söylemedi" dedi ve dudaklarını ıslatıp, ekledi.
"Kime diye sordum. Haberi yok dedi. Belki de vardır emin olamıyorum dedi. Böyle baktım yüzüne, gülümsedim. Çünkü Ömer Asaf o günden beri hep güldü. Her eve geldiğinde yüzünde güller açmış gibiydi. Sonra ansızın bir akşam geldi, tüm herkesin önünde evlenmek istediğini söyledi. E yaşı da geçiyordu, yirmi sekiz oldu. Önce baban şaşırdı biraz, çünkü beklemedi. Ben pek şaşırmadım. Lakin senin adını verince tamam dedim. Benim gelinim kesinlikle İkra olacak. Senin gibi efendi, oturmasını kalkmasını bilen bir gelin her kayınvalideye nasip olmaz" dediği vakit, beklemeden "estağfurullah" deyince ben, tutmuş olduğu elimi sıkarak okşadı bir kez daha.
"Sen hastane odasında ölümle savaşırken, Ömer Asaf kendiyle savaştı. Seni her öyle gördükçe, ayakta durmakta güçlük çekti. Senin kalbin durduğu vakit, doktor bile belli bir çabadan sonra vazgeçti ama o geçmedi. Çünkü onu bırakmayacağına adı gibi emindi nedense" deyince gözlerimden bir iki damla yaş düştüğü an da ben de yaşlarımı tutamadım. Beni bu denli seven biri için hayata dönmüştüm tekrardan. Belki de onun sevgisi, aşkıydı beni geri getiren.
"Ömer Asaf benim hayatımda gördüğüm en iyi kalpli, en merhametli, en dürüst, en yardım sever ve en cesur erkek benim için. Hepsinin bir arada olduğu biriyle evli olmak, onun annesiyle böyle oturup sohbet etmek çok güzel bir duygu. Ama başıma gelen bu olaylar ve birazda hormanlar etki ediyor. Ömer Asaf'ın göreve gitmesi normal birşey. Ama böyle bir anda yalnız kalmak korkutuyor beni" dediğimde boşta kalan eli yanağımın kenarına dokundu, baş parmağı yanağımı okşadı.
"Ah güzel kızım. Biz varız. Yalnız değilsin. Rahat ol. Rahat davran. Ömer Asaf nasıl benim evladım ise, sen de aynen öylesin benim için. Yavrumun yavrusunu taşıyorsun, oğlumun bebeği. Onu geçtim, sen bize babanın, Ömer Asaf'ın emanetisin. Sakın ola çekinme, rahat ol. Seni anlıyorum. Ömer Asaf inşallah gelecek. Hem bak bu ilk olduğu için sen bu kadar üzüldün. Yarın öbür gün gelip, tekrardan böyle bir göreve gideceği vakit sen daha iyi olacaksın. İçin rahat olacak" dedi ve elini yanağımdan indirerek bir kez daha elimi tuttu.
"Siz çok iyi bir evlat yetiştirmişsiniz."
Kıkırdadı. "Sana yazılmış oğlumun kaderi. Kaderde oturup, böyle sohbet etmekte varmış kızım" dedi, akabinde ekledi.
"Birbirinize bağlanmış kalpleri asla ama asla incitmeyin. Yarın kalıp kalmayacağınızı bilmiyorken kalp kırmayın. Allah'ın izniyle gelecek Ömer Asaf. Yine yanınıza gelecek" dedi ve ben buna tüm kalbimle inanarak başımı salladım.
"Şimdi sil göz yaşlarını ve ağlama güzel gelinim. Torunum üzülür" dedi sızlayan gözleriyle güldüğünü fark ettiğimde. İster istemez ben de gülümsedim.
"Babasının yokluğunu hissettirme ona. Ömer Asaf sağ salim ikinizede, bize de dönecek inşallah."
"İnşallah" dedim onu tekrar ederek.
"Şimdi sen kalk, üstünü çıkar sırtına pansuman yapayım. Yaraların enfeksiyon kapmasın" dedi. Utanarak bakışlarımı ondan kaçırdım, "gerek yok" dedim ve tam ekleyeceğim vakit, "gerek var kızım. Sen nasıl uzanacaksın sırtına?" dedi ve hemen yan tarafta duran komidinin üzerinde ki pansuman çantasını almak için ayağa kalktı.
Utandığımdan dolayı birşey diyemedim, ama üstümüde çıkaramadım.
"Hadi güzel gelinim. Utanma, annenim ben senin. İnsan annesinden utanır mı hiç?" dedi tekrardan yanımda yerini aldıktan sonra. Dudaklarımı birbirine bastırdım, üzerime geçirmiş olduğum Ömer Asaf'ın eşofmanının üst kısmını, yani siyah tişörtünü sıyırdım omuzlarıma dek. Ben bu işlemi yaparken, Sevda hanım yardımcı oldu bana ve ben yavaşça ona arkamı döndüm. Onunla konuşmak nedense bana iyi geldi ve kendimi daha iyi hissediyor gibiydim.
Ömer Asaf'ın bize sağ salim geleceğine emindim. Bizim yanımıza geleceğine, tekrardan beni sarıp sarmalayacağına emindim. Biliyorum, sağ salim dönecekti yanımıza.
Pansuman bantlarını açtı, nedense gördüğü manzara karşısında dudaklarını birbirine bastırdığını hissettim. Akabinde bir pamuğa bir miktar tentürdiyot döktü, yavaşça kabuk bağlamaya başlamış yaralarımın üzerinde gezdirdi.
"Bir iki aya tamamen iyileşir inşallah" dedi ve üfleyerek yaptığı işleme devam etti. Sabırla bitirmesini bekledim. Ömer Asaf gibi hızlı ve daha sıkı yapmamış olsa da, gayet rahat hissettirmişti kendimi bana. Hallettikten sonra bedenimi ona çevirdim tişörtümü aşağıya doğru indirerek.
"Aç mısın güzel kızım? Birşey yemedin" dedi. Pansuman eşyalarını toplarken, ona yardım ettim ve başımı olumsuzca salladım.
"Köfte yemiştik eve gelmeden önce. Aç değilim."
"Yatacak mısın?"
"Hım, hım."
"Üşütme kendini" diyerek ayağa kalktı ve saçlarıma bir öpücük bırakıp, okşadıktan sonra derin bir nefes alıp, "iyi geceler güzel kızım" diyerek gülümsedi ve odadan çıktı.
"İyi geceler anne."
🎻
"Hemen gitmek durumunda kaldı" diye yanıtladım babamın sormuş olduğu soruyu. Annemlere gelmiş, öğle yemeğini yedikten sonra bir arada salonda oturmuştuk. Hepsi hep bir ağzından Ömer Asaf'ın gidişini konuşurken, ciğerlerime derin bir iç çektim ama ne kadar ulaştığından emin olamadım. Dudaklarımı birbirine bastırarak kollarımı önümde bağladım ve dizlerimin üzerinde yer alan telefonuma baktım. Ne bir mesaj, ne de bir arama vardı ondan bana. Yoktu. Arayamıyordu, haberlerde hiç bir haber, bildiri yoktu. Kimse birşey söylemiyordu, öylece bekliyorduk çaresizce. Çaresiz ve bir o kadar da özlem hissiyle.
"Sen nasılsın kızım?"
Annemin kulaklarıma ilişen sesine çevirdim bakışlarımı. "İyiyim."
"Üzülme sen. Gelir yarın öbür gün inşallah."
"İnşallah."
Abimin yanıma oturduğunu hissettiğim vakit, elini karnıma atıp hızla çekerken "yeğenim nasıl?" diye sormasıyla gülümseyerek baktım ona. Akabinde gözlerim sızladı ve ben dudaklarımı çok kısık sesle araladım.
"Sadece babasını özledi."
Kıkırdadı, kolunu yavaşça yaralarımın hâlâ taze olduğunu hatırlar gibi omzuma attı ve beni kendine yasladı. Gözlerimin içi sızlarken, elimdeki telefonun ekranı gelen alışveriş bildirimiyle açıldı ve kilit ekranında ikimizin fotoğrafı yansıdı.
Akdeniz sahilinde çekmiştik bu fotoğrafı. Ömer Asaf şortuyla, ben ise siyah tişörtüm ve taytımla birlikte bir fotoğraf çekinmiştik. O gözlüklerini gözlerine geçirmiş, telefonu bize tutarken dudaklarını yanaklarıma bastırmıştı. Herşeyden güzel huzurlu bir gündü.
"Bunu tatilde mi çektiniz?"
Abimin sorusuyla ekranı hızla kızaran yanaklarımla kapadım ve yutkundum. O bir kez daha kıkırdadı, akabinde ekledi.
"Utanma."
Derin bir nefes aldım. Başımı abimin omzuna yasladım, lakin aniden kasıklarımda hissettiğim ağrıyla tısladım. Babam evden çıkarken, annemin mutfağa yemek yapmak için girmesiyle abimin acımı fark etmesi bir oldu.
"Ne oldu?"
Yutkundum. "Bilmiyorum. Bir an da ağrı gir- ah!"
Refleks olarak öne doğru doğruldum. "İyi misin abicim?"
Derin bir nefes aldım. Acı gitgide yoğunlaştı. "Aağ!"
"Ne oluyor!"
Eda'nın odaya ne ara girdiğini fark etmediğim gibi İlker'in sorusunada dikkatimi veremedim.
"Bilmiyorum" dedim ağlak çıkan sesimle.
"Tamam. Geçecek, derin nefes al, ver. Al ver." Abimin ellerini yanaklarımın her iki yanına yerleştirmesiyle göz yaşlarım ansızın akmaya başladı.
"Hep üzüntüden oluyor" dedim ağlayan ve titreyen sesimle.
"Üzülmek yok. Nefes alıyoruz" dedi bir kez daha ve o sırada İlker'in diğer yanıma oturup, karnımın üzerinde yer alan elimin üzerine elini bastırmasıyla saçlarıma bir öpücük kondurdu.
"Güzel kardeşim benim."
Abimin yaşlarımı silmesiyle annem girdi salona. "Ne oldu?"
Acı yavaş yavaş bedenimden uzaklaştı, nefeslerim düzene girdi usulca.
"Yok birşey anne. Üşütmüş midesi ağrıyor" dedi İlker yanımdan kalktığı vakit.
"İyi misin kızım?"
"İyiyim anne. Başım ağrıdı biraz" dedim ve arkama yaslandım usulca. "Ben biraz uyuyabilir miyim burada?" diye sordum ellerim göz yaşlarımı silerken.
"O nasıl soru? Uyu güzelim." Bana gülümseyen abime dönüp buruk bir şekilde gülümsedim.
"Teşş- ah!"
Acı bir kez daha kendini buradayım der gibi belli ederken refleks olarak kendimi korkuyla ayakta iki büklüm buldum.
"İkra!"
Annemin bağırışı kulaklarımda çınladı. "Anne sakin ol. Sakin ol biraz sancısı var arabanın anahtarlarını getirir misin!" diyen abim oldu. İlker korkuyla bir diğer kolumu tutarken, kurumamış göz yaşlarım Ömer Asaf'ın özlemiyle ve bebeğime birşey olacak korkusuyla akmaya başladı.
"Tamam, Eda sen de hazırlan. Üzerine birşey al, hastaneye gidelim" dedi abim ve beni bir kez daha koltuğa oturtacağı vakit başımı olumsuzca salladım.
"Oturunca ağrıyor!"
"Tamam. Nefes al ver, hastaneye gidiyoruz" dedi İlker ve annemin anahtarı uzatmasıyla elinden alıp abime verdi. Neden böyle ağrılar giriyordu bedenime? Neden bebeğim bana bunu yapıyordu? Böyle olmamalıydı. Bana bunu yapmamalıydı.
"İlker, abicim sen in aşağıya kapıları aç!"
"Bende hazırım! Anne Selim uyuyor, kalkınca mamasını verirsin!"
"Tamam kızım tamam. İkra'm. Haber verin!" dedi annem biz kapıya yaklaşınca. Abim vakit kaybetmeden beni bedenimde ki ağrılar ile kucağına alırken, merdivenleri dikkatli dikkatli indi kucağında benle.
"Ağlamak yok" diye fısıldadı. Bir kolumu boynuna, diğerini karnıma bastırdım içimde ki acıyı söküp almak ister gibi.
Eda apartmanın kapısını açtığı vakit, hemen kapı önünde duran abimin arabasının açık kapısını tutan İlker'in yavaş demesiyle abimin beni arabanın içine oturtması bir oldu. Yavaşça bıraktı beni arabaya, akabinde Eda geçti yanıma.
İlker ve abim öne binerken, çok geçmeden yola çıkmıştık.
"Ağrın var mı?" diye soran ilker oldu önden arkaya başını uzatmışken.
"Devam ediyor" dedim acı içinde ve Eda'nın elimi tutan elini sıkı sıkı tuttum.
"Niye böyle oluyor?" dedim titreyen sesimle.
"Stres yapıyorsun güzelim. Ömer Asaf inşallah en kısa zamanda gelecek. Senin bebeğine iyi bakman gerek. Üzülme, Ömer Asaf böyle yaptığını görse eminim sana kızardı. Senin güçlü durman gerekiyor" dediğinde yaşlarım bir bir aktı sessiz sessiz. Ben nasıl güçlü duracaktım? Sanki tüm duvarlar sırtıma sırtlanmış gibi ve beni düşürmek istiyorlar. Ama buna nasıl engel olabileceği bilmiyorum.
Hastanenin önünde durduğumuz vakit içeriden bir sedye getirildi, beni sedyeye yatırdılar ve acil müşahede odasına aldılar. Diğerleri kapıda beklerken, kadın doğum doktoru geldi ve bana müdahale eden o oldu. Neden böyle olduğunu söylemedi, sadece ağrılarımı hafifletecek bir iğne yaptı koluma. Akabinde beni acilde bulunan yataklardan birine alıp, koluma vitamin ve ağrı kesici serumlar verdiler.
"Nesi var doktor bey?" diye soran abim oldu.
"Aşırı stres ve üzüntüye maruz kalmış! Son günlerde bir üzüntü ya da stres yaşadınız mı?" diye sorunca doktor, cevap veremedim. İçimdeki acıyla yutkundum.
"Eşi Hakkari sınır dışına göreve gitti dün. Onun üzüntüsü olabilir" dedi abim ve doktor onu başıyla onayladı.
"Muhtemelen. İkra hanım, eğer bebeğinizin sağlıklı doğmasını istiyorsanız üzüntüden ve stresten uzak durmalısınız. Hamileliğin ilk üç ayı sorunsuz geçmeli. Aksi bir durumda bebeği her an düşük yapabilirsiniz" dediği anda elimi tutmuş bulunmakta olan abimin elini korkuyla sıktım.
"Ne?"
"Korkmayın! Şimdilik öyle birşey yok. Ama söz konusu. Lütfen stres ve üzüntüden uzak durun" dedi ve "geçmiş olsun" diyerek yanımızdan ayrıldı. İşittiğim cümlelerin vermiş olduğu acı dayanılır gibi değildi. Bebeğimi kaybedersem ben Ömer Asaf'ın yüzüne nasıl bakardım? Nasıl derdim ona senin arkandan üzülüp, bebeğimizi kaybettiğimizi?
"Ağlama güzelim."
Doğrulamaya çalıştım, burnumu çektim derin bir nefes alarak. "Ben çok aptalım."
"Şşt... Yok öyle birşey. Korkmak yok" diyen İlker oturdu bir diğer yanıma.
"Sen de yeğenimiz de iyi olacaksınız" diyen de abim oldu.
İçimde ki korkuyu bir kenara atıp, derin bir nefes aldım.
"İkra. Yengeciğim sen istersen bu gece biz de kal. Kafan biraz dağılır, sohbet eder çay içeriz birlikte."
Bakışlarım ayakta durmuş, omzumu okşayan Eda'ya kaydı. Sevda hanımlardan izin alabilir miydim? Gerçi söylesem elbette vereceklerdir ama utanırdım.
"Yok. Yani ayıp olur izin almak. Sürekli geliyorum zaten" dedim sesimdeki titreme kendini yitirmiş değilken.
"Olur mu abicim? Ben konuşurum istersen Ferit beylerle. Anlayışla karşılarlar" dedi abim bunun benim için daha iyi olduğunu fark ederek. Yine de başımı olumsuzca salladım.
"Yok abi. Ben eve gideyim, gerçekten ayıp olur" dedim ama asıl amacım Ömer Asaf'ın yastığına sarılarak uyumaktı. Onun kokusunu içime çekerek, var olduğunu ve yanımda olduğunu hissetmekti.
"Sen bilirsin güzelim. Biz seni eve bırakalım o zaman serum bitince."
Onu başımla onayladım. Dudaklarımı ıslattım, derin bir nefes alıp verdim ve akabinde arkama yaslanıp gözlerimi yorgunlukla kapadım.
🎻
Abimler beni eve bırakıp, bir çay içtikten sonra çoktan yola çıkmışlardı. Salonda öylece otururken Sevda hanımın parmakları arasında ki örgü şişleriyle örüyor olduğu örgülere dikkat ediyor, arada bir Ömer Asaf'ı düşünüyordum.
Gözüme uyku girmiyor, ne halde olduğu, oldukları bilinmiyordu. Haberler hiç bir şekilde bilgi vermiyor, sadece günlük haberleri anlatıyordu. İçinde bulunduğum eşimin evi bile artık bana dar bir odaya hapsedilmişim gibi geliyordu. Ona ihtiyacım olduğu en önemli zamanda onun olmaması içimdeki özlemi bilmem kaça katlıyordu.
Ne zaman geleceği bile belli değildi. Gidişiyle içim yanarken, gelişiyle kelebekler açacaktı benim için. Biliyordum. Yine de güçlü durmaya çalışıyor, geleceğine inanıyordum.
"İkra? Aç mısın annem?"
Sevda hanımın dudaklarından dökülen kelimelere çevirdim başımı. "Efendim."
"Aç mısın güzel kızım? Geldiğinden beri birşey yediğini görmedim. Sen ne yedin bugün?" diye sordu ansızın. Duruşumu dikleştirip, yutkunarak dudaklarımı ıslattım. Bugün sadece kahvaltı yapmıştım.
"Kahvaltı."
"Hiii! Sen sadece kahvaltıyla mı duruyorsun!"
Hızla ayağa kalktı. "Kızım sen iki canlısın, olur mu öyle şey!" dedi ve salondan çıkacağı vakit koltukta yer alan telefonu çaldı. Yerinde durdu, geri geldi ve telefonu eline alır almaz, kaşlarını çattı.
"Alla alla. Bu da kim? Ferit baksana, bilinmeyen numara" dedi Sevda hanım ve telefonun ekranını eşine çevirdi.
Koltukta oturmuş, televizyon izleyen Ferit Bey, elini telefona uzattı "sen ver ben açayım" dedi ve telefonu eşinin elinden alıp açtı, hoparlöre verdi.
"Alo?"
"Hiç açmayacaksınız sandım."
Kulağıma aşina ve özlem duyduğum sesi ilişirken, kendimi aniden ayakta buldum.
"Ömer Asaf! Oğlum!"
Annesinin sızlayan gözlerinde ki yaşlar akacakken, Ömer Asaf'ın "sultanım" diyen sesi kulaklarıma huzur ve bir bebeğe masal anlatıyormuş gibi geldi nedense.
"Annem. Nasılsın yavrum?"
"İyiyim annem. Siz nasılsınız?"
Birşey diyemedim. Kötüyüm veyahut iyiyim diyemedim. Sadece özlemiş olduğum sesine kulak verdim. O konuşsun ve ben dinleyeyim istedim. Öyle de oldu. O konuştu, ben kulak verdim.
"İyiyiz oğlum." Taha abi ve Şirin girdi salona. Asya dışarıda olduğundan dolayı abisiyle konuşamayacak gibiydi.
"Kim o?"
"Ömer Asaf!" dedi Ferit Bey hızla.
"Nasılsın abicim?"
"İyiyim iyi. Siz nasılsınız?"
"Çok şükür biz de iyiyiz oğlum. Diğerleri nasıl?" diye sordu Ferit bey.
"Hamd olsun iyiler onlarda. Az bir zamanım var. Şey..." dedi bir iki saniye sessizlikten sonra ekledi.
"İkra nerede? Orada mı?" diye sordu kısık bir sesle. Tüm herkesin bakışları ayağa kalkmış öylece onlara bakan bana ilişti.
"Burada oğlum burada" deyince Sevda hanım, Ömer Asaf'ın "verir misiniz telefonu ona? Bir sesini duyayım" demesiyle gözlerimde biriken yaşlar benden izin istedi. Vermedim. Derin bir nefes aldım, yutkundum.
Sevda hanım telefonu bana uzatınca, yavaş adımlarla telefona yaklaşıp elinden aldım ve başımı eğip kaldırarak usul adımlarla salondan çıkıp, evin bahçesine çıkmak için kapıyı açıp kapadım ve telefonu hoparlörden alarak kulağıma yasladım. Derin bir nefes alıp, dudaklarımı araladım.
"Alo..."
"Erik gözlüm." Sesi mi titremişti?
"Ömer Asaf" dedim titreyen sesimle. Onu sesi titredi mi bilemem ama benim sesim fazlasıyla titriyordu.
"Nasılsın güzelim?"
Bugün kötü olduğumdan ona bahsetmeme ve onu endişelendirmeme gerek yoktu. Bu nedenle dudaklarımı "iyiyim, sen nasılsın?" diyerek araladım.
"Sesini duydum. Daha iyi oldum" dedi ve derin bir iç çektiğini hissettim.
"Seni çok özledim" dedim başımı önüme eğerek.
"Ben de seni. Ama erken gelebilecek olduğumuzdan emin değilim. Durum biraz karışık" dedi ve ekledi. "Bebeğim nasıl?"
"İyi. Sadece seni özledi" dedim.
"Pansumanlarını aksatmıyorsun değil mi?" diye sordu bu kez de.
"Hayır. Sevda annem yapıyor" diye yanıtladım.
"Güzel. Bak birşeye ihtiyacın olursa söylemekten çekinme aileme. Orası seninde evin."
Burnumu çektim. "Hım hım..."
"Ağlıyor musun sen?" diye sordu bu sefer. Ta ki o sorana dek ağladığımı fark etmemiştim. Yine de "hayır" dedim. "Ağlamıyorum" diye ekledim.
"Geldiğimde seni üzgün görürsem bozuşuruz."
"Yüzüm sadece seni gördüğü vakit hiç olmadığı kadar gülecek."
Kıkırdadığına şahit oldum. "Sana aşığım."
"Sana aşığım" diye karşılık verdim.
"Kapatmam gerek. Annemlere selam söyle ve kendini üşütme. Bebeğimize de çok iyi bak ve babasının onu ne kadar çok sevdiğini ve seveceğini anlat" dedi, akabinde derin bir iç çektiğim vakit ekledi.
"Seni çok seviyorum. En kısa zamanda yanınızda olacağım inşallah."
"İnşallah. Biz de seni çok seviyoruz. Ve yanımıza geleceğine inanıyoruz" diye karşılık verdim. O ise hemen kapatmadan bir şey daha sordum.
"Bir daha arayacak mısın?"
"Bilmiyorum. Fırsatım olduğu her dakika arayıp, bana kendimi iyi hissettiren o sesini duyacağım."
Cümleleri gidişiyle hastalanan kalbimi fazlasıyla iyileştiriyordu.
"Tamam. Görüşürüz."
"İnşallah."
Telefon kapandı, göz yaşlarım durmaksızın akmaya başladı. Sakin ol İkra. Bebeğini, bebeğinizi düşün ve sakin ol. Ömer Asaf gelecek. Buna alışmak zorundasın bu hayatı sen seçtin ve asla ama asla pişman değilsin. Bir an olsun pişman olma, çünkü bundan daha güzel bir hayat asla ama asla bulamazdın. Gözlerimden akan damlalar dudaklarımdan ağzıma girince, gelen tuzlu tat ile burnumu buruşturdum, akabinde ağzımı açıp derin bir nefes çektim içime. Ellerim yaşlarımı sildi, bedenim kendini toparladı ve ben yavaşça içeri, salona girdim.
"Konuştun mu güzel kızım?"
"Hım hım. Teşekkür ederim" dedim çekingen bir hal ile.
"Ne teşekkürü güzel kızım. Kocan o senin." Sevda hanıma gülümseyerek baktıktan sonra elimde ki telefonu ilerleyip ona uzattım ve yanına oturdum.
"Ne zaman gelebileceğini söyledi mi?"
"Yok" dedim bakışlarım Ferit Bey'i bulurken.
"Hadi kalk İkra, sana yemek hazırlıyayım sen ye" deyince Sevda hanım, onunla birlikte ayağa kalktım.
"Sen otur anne, ben yerim birşeyler" dedim ama o dinlemeden önden yürüdü.
"Sen gel, ben sana veririm. Göreceğim yemek yediğini" dedi ve benimle birlikte mutfağa ilerledi. Mutfağa girer girmez, ocakta yer alan yemeklerin ağzını açtı, bana baktı.
"Taze fasulye yer misin? Yanında da bulgur pilavı var" dedi ve ben gelen mide bulantısıyla başımı olumsuzca salladım.
"Kokusu midemi bulandırdı. Kusura bakma anne" dedim yüzümü buruşturarak. Yemeklerin ağzını kapadı, gülümseyerek yanıma yaklaştı ve bir eli elimi tuttu, diğeri ise saçlarımı okşadı.
"Ah güzel gelinim benim. Biz de senin zamanından geçtik. Üç tane çocuğum var benim. Elbette anlarım seni, benimde yiyemediğim yemekler çok olurdu. Ve başımda kayınvalidem yoktu" dedi ve saçlarımı okşayan eliyle diğer elimide tuttu.
"Ama bak. Ben senin yanındayım, çekinme bizden. Hem Şirin çekiniyor mu? Hayır. Sen de çekinme güzel gelinim. İnşallah Ömer Asaf tez vakitte gelecek" dedi. Gözlerim doldu, yaşlar bir kez daha akmak için izin istedi.
"Yavrumun yavrusunu taşıyorsun sen karnında. Onu geçtim bir can taşıyorsun. Sen yemek yemeyip, böyle üzülsen, bebeğinize birşey olsa bunun vebalini Allah'a nasıl verirsin güzel kızım? Nasıl hesap verirsin? Allah sana uygun görmüşte vermiş bu canı, bebeği. Sen şimdi böyle üzülüp, doğru düzgün yemek yemezsen ve bebeğe birşey olursa, başta Allah'a, sonrasında Ömer Asaf'a nasıl hesap verirsin güzelim? Ha taktir ilahi. Zaten bu bebek nasipte varsa doğar. Ama sen onu bile isteye böyle aç bırakıp, üzülüp üzüntünü ona da yansıtırsan ve bu bebeğe birşey olursa vebali senin boynuna güzel gelinim."
Bana karşı ilk kez bu uzun konuşmasından dolayı ve sözleri gözlerimi bir kez daha yaşarttı. Doğru söylüyordu. Can kulağıyla onu dinleyen bedenim yerinde korkuyla titredi. Bu bebeğe birşey olsa Ömer Asaf'a ne derdim? Allah'a nasıl hesap verirdim? Yapamazdım. Çektiğim işkenceler bile bebeğime zarar verememişken, ben nasıl ona zarar verebilirdim? Veremezdim. Vebalini hiç ödeyemezdim. Bu yüzden yemek yemem gerekiyordu. Hem de fazlasıyla. Onu aç bırakmamam gerekiyordu. Yapmamam, Ömer Asaf'a ona iyi bakacağını söz verdiğim sözümü tutmam gerekiyordu.
"T-tamam" dedim parmaklarımla göz altlarımı silip, Sevda hanımın bana gülümseyen yüzüne bakarak.
"Üzülmeyeceğim. Ona iyi bakacağım" dedim ve ellerimi karnıma yasladım. Gelen açlık gürültüleri ile Sevda hanımın bakışlarıda gülümsedi.
"Açıktı bizim cimcime!" deyince gözlerim açıldı. O da fark etmiş olacak ki "ana!" dedi ve ekledi. "Ben cimcime dedim ya. Acaba kız mı olacak yoksa?" dedi ve tekrardan ocağın yanına doğru ilerledi.
"Sahi kızım siz konuştunuz mu hiç Ömer Asaf'la? Ömer Asaf ne istiyor? Yani ben hep sordum ona. Evlendiğinden beri. Küçükkende hep sorardım, cevap vermezdi. Önce evleneyim sonra düşünürüm derdi. Hatta daha geçen akşam sordum, nasıl utandı yavrum bir görsen. Söylemedi" diye bir açıklamada bulundu bana karşı. Yavaş yavaş yanına yaklaştım, ellerimi tezgaha yasladım ve derin bir nefes aldım.
"Ömer Asaf'la sadece iki kere konuştuk sanırım" dediğimde o heyecanla bana döndü. "Ne dedi?" diye sordu.
Gülümsedim. "Yani ben erkek istediğimi söyledim" dedim çekinerek, akabinde ekledim. "Ama o kız babası olmak istiyor. Yani bir kızım olsa çok güzel olur demişti" dedim. Sevda hanımın gözleri yaşarırken, eli ağzına yaslandı.
"Kız istiyor öyle mi?" diye sordu.
"Hım hım. Artık ben de kız olsun istiyorum. Yani her ne olursa olsun ikimizin de onu seveceğimizi biliyorum. Ama gönlümüzde kız var" dedim kızaran yanaklarımla.
"İnşallah Allah gönlünüze göre verir kızım. Zaten belli ya cinsiyeti. Kim bilir kız mıdır, yoksa erkek midir büyümeye başlamış?" diye sordu bu seferde. Kıkırdadım. Ellerimle saçlarımı geriye attım, derin bir nefes aldım.
"Sen yiyecek misin bu yemekleri? İstersen sana başka birşey yapayım" deyince Sevda hanım. "Yok" dedim hemen. "Hatta canım çekti" diye ekledim ve hemen başımın üstünde yer alan tabak dolabının kapağını açıp iki tabak çıkardım.
"Oy güzel kızım! Sana bir ayran da yapayım, olur mu?" diye sordu.
"Sen zahmet etme anne. Ben yaparım."
"Olur mu kuzum? Sen hiç birşeye dokunma otur masaya. Ben hazır ederim. Elden ayaktan düşmedik ya" dedi kıkırdayarak. Yine de masaya oturmadım ve o ayran yaparken ben kendime yemek doldurdum. Kayınvalidemin bu kadar cana yakın, iyi kalpli olması Ömer Asaf'tan kaynaklanıyordu. Daha doğrusu Ömer Asaf'ın öyle olması annesinden kaynaklanıyordu.
Bölüm Sonu...
Oy vermeyi unutmayın, görüşmek üzere. Bir sonra ki bölüm yarın burada. Henüz finale kalan bölümleri düzenlemedim bilginize. Hepiniz öpüldünüz!!! ŞİMAL KİTABIMA BAKMAYI UNUTMAYIN!!!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.89k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |