Yine ben geldiiiimmm! Koca bir haftadan sonra tekrardan merhaba. Nasılsınız, umarım iyisinizdir. Aslında yarın atacaktım ama yarın işim olduğundan dolayı atamayabilirim. O yüzden bugün atıyorum. Güzel bir bölümle geldim, ve bugün iki bölüm atmak istedim. Umarım beğenirsiniz, şimdiden oylarınız için teşekkür ederim, aşağıda görüşürüz.
...Lorensi Size keyifli okumalar diler...
Bölüm Elli Bir - Son Bulan Sıkıntılar
Yeni bir gergin güne erken saatlerde kalkmış, henüz Ömer Asaf’ı görememiştim. Askerlerin durumunu kontrol ediyor, her ne olacağını kestiremiyordum. Doktor Yasin sürekli yardım ediyor, birlikte yaralı akerlere umut oluyorduk. Midem açlıktan sırtıma yapışmak üzereydi adeta. Ömer Asaf’tan doğru düzgün su bile isteyemiyordum. Buraya geldiğim an bana burada doğru düzgün su bile yok deyişi kulaklarımdan çıkmıyordu. Erzak helikopteri yarın gelecekti ve idare etmek zordu hamile bir kadın için. Ayrıca kızlara ulaşmaya çalışsam da telefon asla ama asla çekmiyordu.
Derin bir nefes aldım, aniden kasıklarımda hissettiğim ağrıyla kısa bir “ah” döküldü dudaklarımdan ve ellerim karnıma yaslandı.
“Yenge?”
Arkadan yanıma yaklaşan Oflaz' a döndüm.
“Efendim.”
“İyi misin?”
“İyiyim, iyiyim” dedim öne doğru doğrulup, derin bir nefes alarak elimi karnımdan çektiğimde.
“Ömer Asaf nerede?”
“Dışarıda, hurma ağacının altında.”
Yutkundum, başımı salladım ve ona kısa bir veda bakışından sonra çadırdan çıkıp, etrafta hurma ağacı aradım. Tam ileride, yaklaşık kırk kırk beş metre mesafelik alanda yer alan hurma ağacına yaklaştım. Altında durmuş, benim ona geldiğimi fark edince bedenini bana doğru çevirdi.
“Günaydın.”
“Günaydın” dedim ve kollarımı yavaşça beline değdirerek ona sarıldım, başımı göğsüne yasladım. Onun sırtı ise ağaca yaslandı, kolları belime dolandı ve çenesi saçlarımın tepesine yaslandı. Sonrasında dudakları bir öpücük bıraktı ve tekrardan çenesini yasladı.
“Ömer Asaf” diye mırıldandım.
“Efendim.”
“Bana hala kızgın mısın?”
Göğsü hafif yükselip indi. “Biraz. Yavaş yavaş azalıyor” dediği vakit, buruk bir şekilde gülümsedim ve yanağını göğsüne sürttüm.
“O zaman seninle birşey paylaşabilir miyim?”
“Her şeyi.”
Derin bir iç çektim ve dudaklarımı araladım. “Ömer Asaf ben çok acıktım. Yani bebeğimiz çok acıktı” dediğimde, doğrulup ona bakıyordum. Gözlerinin içi sızladı, bakışları karnıma kaydı. Sonrasında derin bir nefes aldı ve eli elimi sıkıca okşadı. Hemen benden ayrıldı, yan tarafta, yerde duran çantasının içerisinden açılmamış bir konserve ve sandviç çıkardı.
“Al güzelim. Sever misin bilmiyorum ama bunlar var şuan elimizde.”
Gülümsedim. “Sandviç yeter bana, onu sen ye” dediğimde, “olmaz” dedi ve “bu son yemeğim” diye açıkladı. “Herkese eşit dağıtıldı yemekler. Bir sonraki erzak yarın yada öbür gün gelecek, Serhat albayım ayarlıyor.”
Dudaklarımı birbirine yasladım. “Ama sen-”
“Önceliğim sizsiniz. Sizi düşünmem gerek. Hadi ye güzelim. Ayrıca ağrın falan yok değil mi?” diye sordu ve ben yutkundum. Az önce ki ağrıdan ona bahsedip, endişelendirmek istemediğimden dolayı başımı olumsuzca salladım.
“Hayır. Yok” dedim ve her iki elimle tutuyor olduğum sandviçi gösterdim. “Teşekkür ederim.”
Gülümsedi. Ben sandviçi açıp, poşetini biraz sıyırdıktan sonra dudaklarıma yaklaştırırken, o elini kaldırdı, saçlarıma dokundurdu ve önüme uçan saçlarımdan bir tutam kulağımın arkasına yerleştirdi. Ben ağzımdaki lokmayı çiğnedikten sonra bir ısırık daha alacağım vakit, bir kez daha kasıklarıma giren ağrıyla baş etmeye çalıştım. Ömer Asaf’a belli etmemek adına yutkundum, derin bir nefes aldım.
“Ne oldu?” dedi saçlarımla oynayan eli duraksayınca. Ağrım olduğunun farkına varırsa bana çok kızardı. Buna emindim.
“Birşey yok. Aklıma birşey geldi” dedim kesik kesik ağrımaya devam eden kasıklarımı kasmayı bırakarak.
“Emin misin?”
Başımı salladım. “Hım hım.”
Bir ısırık daha aldım ve gitgide uzaklaşan ağrı ile içten içe gülümsedim.
Allah'ım ne olur birşey olmasın bebeğime.
“Sen gittiğinden beri yatakta yatmıyorum.”
Kaşları çatıldı. “Bana yerde yattığını söylemeyeceksin değil mi?” diye sordu çatık bakışlarıyla.
Kıkırdayarak gözlerimi devirdim.
“Hayır. Evde büyük bir döşek varmış, annen verdi. Sana söylemiştim, sen olmayınca o yatağa yalnız girmeyeceğimi. Bu yüzden yerde yattım ama yumuşacık-”
“Sabrımı sınamaya mı geldin buraya?” dedi sesindeki şaşkınlıkla.
Kıkırdadım bir kez daha. “Hayır. Sensiz yapamadığımı söylemek için geldim.”
Derin bir nefes aldı. “Sana kızgınım. Şuan seninle konuşmamam gerekiyor ama bunu yapamıyorum.”
“Yapma” dedim titreyen sesimle. “Konuş benimle. Sesin kulaklarıma ilişsin. Çünkü kendimi ancak o zaman güvende hissediyorum.”
Elini bir kez daha kaldırdı, saçlarıma dokundu ve başını geriye atıp, elini silahına indirdi. Ben sessiz sessiz onu seyrederek yemeğimi yedim, derin bir nefes alıp verdim.
“Doydun mu?”
“Fazlasıyla.”
“O zaman biraz da su iç. Otursun midene iyice” diyerek asker matarasının ağzını açtı, “benim mataram” dedi suyu bana uzatırken. Gülümsedim ve bir kaç yudum alıp, tekrardan ona uzattım. Kapağını kapadı, ağacın altında yer alan çantasına bıraktı ve derin bir nefesin ardından silahıyla etrafını kontrol etti. Şuan etraf gayet sessiz ve bir o kadar da ürkütücüydü. Ama o yanımdayken, hiç birşeyden korkmuyor ve kendimi fazlasıyla güvende hissediyordum.
“Buradan dönünce yapacağım ilk şey ne biliyor musun?” dedi ve silahını indirip, dikkatimi üzerine çekti.
“Nedir?”
“Sana sıkı sıkı sarılmak ve derin bir uyku çekmek. Varlığınızı hissetmek” dedi gözlerinde ki uykuyla. Dudaklarımı birbirine bastırdım.
“Sen olmasan biz ne yaparız hiç düşünemiyorum?” dedim ve bir kez daha ona sarıldım. Ellerim beline tutundu.
“Ben olmasam siz diye birşey olmazdı?”
Kıkırdadım. “Haklısın” dedim ve derin bir nefes aldım. “Uykun geliyor değil mi?”
“Hım hım” deyince yutkundum.
“Peki bana kızgınlığın azalıyor mu?”
“Hım hım” dedi.
“Bana hala dargınsın?”
“Hım hım…”
“Ama kıyamıyorsun da?” diye sordum.
“Hım hım,” deyince buruk bir şekilde gülümsedim.
“Seninle uyumayı, gezmeyi, gülmeyi özledim. İki ay bana iki yıl gibi geliyordu,” dedim ve aniden aklıma gelen düşünceyle yutkundum.
“Ömer Asaf!”
Yüksek bir sesle doğruldum göğsünden. “Ne oldu!”
“Sana birşey vereceğim” diyerek birşey demeden hızla çadıra koştum, çantamı alıp yanına hızlı hızlı adımlarla geri döndüm.
“Dur sakin, koşma.”
“Olamam. Sana söylemeyi tamamen unutmuşum,” dedim. Ardından çantamın içerisinden bir kutu çıkardım.
“Hadi aç.”
Kaşlarını çattı. “Nedir?” diye sordu bir eli kutuyu tutarken, diğeri elimi tutuyordu. Derin bir nefes aldım, o aşık olduğum gözlerinde kayboldum.
“Bebeğimizin cinsiyeti.”
Bedeni aniden sırtını yaslamış olduğu ağaçtan ayrıldı, gözleri açıldı ve bakışları elindeki kutuya kaydı.
“Ne?”
Başımı salladım. “Evet. Buradan çıkacak şey bebeğimizin cinsiyeti. Hızlı açma tamam mı?” dedim sesimde ki heyecanı belli ederek. Ve sonunda öğrenecekti.
“Dur” dedi ve derin bir nefes aldı. “Açmak istiyorum” dedi ve derin bir nefes daha aldı. Başımı salladım, “aç” dedim gözlerim dolu dolu, heyecandan ellerim titrerken.
Bakışları beni buldu. “Ne olursa olsun onu hep çok seveceğim. Her daim yanında olacağım.”
Gözlerine bakan bakışlarım anlık dudaklarına kaydı ve ben hızla yutkunup bir kez daha gözlerine baktım. “Biliyorum. Sonuç ne olursa olsun onu her zaman çok seveceğini biliyorum.”
Kutunun kapağını yavaşça kaldırdı, içerisinden çıkan beyaz önlüğe baktı. Yutkundu.
“Üstünde yazıyor” dedim ve o elini kaldırıp, küçük, yeni doğan bebek önlüğünü açtı, yazıyı okudu.
“Duydum ki babamın küçük bir prensese ihtiyacı varmış. Sıkı dur baba, başına tatlı bir bela daha geliyor” dedi ve yutkunup bana baktı.
Ardından beklemediğim bir anda gülmeye başladı. Elleri titredi, kalbi güm güm attı. Başını omzuna eğip kaldırdı ve “prenses” dedi ardından ekledi. “Kız.”
Gözlerimden dökülen bir iki damla yaşla başımı salladım, “evet” dedim.
“Kız mı gerçekten?” dedi inanamaz gibi. Burnumu çektim, dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı göz yaşlarımla salladım.
“Kızımız olacak Ömer Asaf. Kız babası oluyorsun, senin hayalindi” dediğim vakit, onun da aniden gözlerinden akan bir iki damla yaşla elinde ki önlüğü baş parmağı ile sevdiğini fark ettim.
“Benim kızım olacak. Bebeğimiz, kızımız.”
Burnumu çektim. “Evet!”
Aniden belime dolanan elleriyle beni havaya kaldırıp, etrafında döndürmesi, etrafa şen kahkalarımızın yükselmesine neden oldu. Dudakları boynuma dokundu ve o, o an herşeyi unuttu. Sadece bana sarıldı ve sevincini benimle paylaştı.
“Komutanım?”
Etrafımıza toplanan askerlerin bakışları üzerimize odaklanırken, yutkunarak ayaklarım yere değdi ve Ömer Asaf'tan ellerimi çekerek ayrıldım.
“Hayrola” deyince Veysel, Ömer Asaf hızla “kızım oluyor” dedi içinde ki sevinci zaptedemeyip.
“Hadi be!” dedi Bayırlı.
“Vaaaayyy!”
Tim önce Ömer Asaf’a, sonrasında birbirilerine sarılıp, tebrik ederken bizi, o kadar çok mutluydum ki anlatamam. Ömer Asaf saçlarımdan öptü, gözlerime baktı.
“Ya ben de oğluma gelin arıyordum. İstemeye geliriz komutanım” deyince Bayırlı, Ömer Asaf “hadi lan oradan!” dedi alaylı sesiyle. “Kimseye vermem kızımı bu saatten sonra” deyince, kıkırdamaya devam ettim. Askerler tekrardan görev almaya başlarken, ben Ömer Asaf’ın ellerini tutarak yüzüne gülümseyerek baktım.
“Şuan içimde sana dair tek bir öfke kırıntısı bulunmuyor. Bana öyle güzel bir haber verdin ki, içimdeki tüm sıkıntılar yerle bir oldu gitti.”
Gülümsedim. Hem de hiç olmadığım kadar. “Kızımız oluyor” dedim titreyen sesimle. “Senin bir kızın olacak Ömer Asaf. Sen en başından beri bunu istiyordun. Bak oldu. Allah gönlüne göre verdi” dediğimde o kollarını sırtıma doladı ve beni kendine yasladı.
Biz ikimiz öylece yaslı dururken, aniden hissettiğim yüksek patlama ve sarsıntı ile dudaklarımdan güçlü bir çığlık firar etti ve ellerim kulaklarıma yaslandı.
“Komutanım saldırıya uğruyoruz!”
“Ömer Asaf?”
“Şşt… korkma!” Ağacın arkasına siper alıp beni önüne aldı. Ellerim ağaca yaslanırken, o arkadan sıkıca yaslandı ve siper oldu bana. Silahıyla etrafını kontrol etti, ardından bir iki el ateş etti. Dudaklarımdan küçük bir çığlık çıktı ve o beni göğsüyle ağaç arasında kamufle etti adeta.
“Korkma” diye fısıldadı ve her taraftan ateş sesleri yükseldi.
“Bugün bu savaş bitecek. Kızım için bu savaşı bitireceğim!” dedi ve “sakın yanımdan ayrılma” diye ekledi. Ellerim kulaklarımı kapatırken, başımı salladım ona bakmadan.
“Başını çıkarma tamam mı?”
“Hı hı!”
Yutkundum. “Siper alın! Aşağıya inmelerine izin vermeyin! Roket hazır mı!” deyince, Kartal'ın sesi duyuldu.
“Hazır komutanım! Ateşliyoru-!”
“Hayır dur! Tehlikeli! Sakın çıkma yerinden!” dedi Ömer Asaf.
“Komutanım birinin bunu yapması gerek! Buradan ateşlemem imkansız! Sayıca fazlalar!” diye bağırdı Kartal ve Ömer Asaf bana baktı. Göz göze geldik. Adem elması sert bir şekilde hareket etti, boğazı ağırlaştı. Sonrasında bakışları ileride duran askerine kaydı.
“Ben yapacağım! Oraya geliyorum!”
“Yapmayın komutanım! Tehlikeli! Bir şey olacaksa bana olsun, siz baba olacaksınız! Kızınız olacak! Benim ne beni seven anam var ne babam!” deyince içim ağladı adeta. Acı bir hikayesi olduğunu bilmiyordum Kartal’ın. Kim bilir neler yaşamışta bu cümleyi kurdu.
Ömer Asaf elini sıktı, yumruk yaptı ve sertçe ağaca geçirdi başımın üstünden. Sonrasında tekrardan silahını tuttu, çadırın arka tarafına saklanan Yasin doktoru fark etti bakışlarım. Elleriyle kendine siper aldı ve yanında bir asker belirdi onu korumak amaçlı.
“Hayır! Çıkma yerinden, ateşle karşılık vereceğiz!” dedi Ömer Asaf Kartal’a ama görüş açıma giren Kartal’ın bedeniyle gözlerimi açabildiğim kadar açtım.
“Hakkınızı helal edin komutanım!”
Yerinden elinde ki roketle çıktı, bir diğer kayalığın arkasına koşmaya başladı. Koştu, koştu, diğerleri onu korumaya, durmaksızın ateş etmeye devam etti.
“Kartal!”
Ömer Asaf’ın sert sesi çınladı kulaklarımda. Tam kayalığın arkasına gireceği vakit sırtına yemiş olduğu kurşun ile kayalığın arkasına düştü sendelenen bedeni.
“Kartal!”
“Komutanım!”
“Kartal!”
“Kartal!”
Tüm tim hep bir ağızdan bağırmaya, Kartal’a seslenmeye çalışırken, Kartal pes etmedi. “İyiyim!” dedi, ardından tökezleyerek, güç bela kalktı. Roketi omzuna aldı, kulaklarıma şahadeti ilişti. Gözlerimin içi sızladı, Ömer Asaf “böyle olmayacak” dedi ve “Kartal!” diye seslendi.
“D-dinliyorum komutanım” dedi Kartal’ın halsiz düşen sesi ve bedeni.
“Bekle! Ateşleme şimdi, siper al!” dedi ve Kartal derin nefesler aldı, dizlerinin üzerine çöktü güç bela.
“Komutanım!”
“Ömer Asaf!”
Serhat beyin sesi ilişti kulaklarıma. “Komutanım acil ve mecbur bir şekilde hava desteğine ihtiyacımız var!”
“Ömer Asaf tehlikeli! Burada hava çok kötü, lodos var göz gözü görmüyor, orada ise düşmanlar!”
“Komutanım Kartal yaralı! Ağır yaralandı, bilinci kapanmak üzere! Hava desteğine ihtiyacımız var!”
On on beş saniye sessizlikten sonra tekrardan konuştu komutan. “Anlaşıldı. Hava desteğiyle irtibata geçmeye çalışacağım. Bir iki dakika sonra döneceğim sana, beklemede kal.”
“Anlaşıldı komutanım!”
Telsizi sessize aldı, beklemede kaldı lakin Kartal’a çevirdi bakışlarını. “İyi misin!”
“İyiyim iyiyim! Bedenim üşüyor” dedi halsiz sesiyle. Ateşler bir bir devam ederken, Ömer Asaf telsizin sesini duyabilmek için ateş etmedi. Çok kısa süre sonra telsizden tekrar ses duyuldu.
“Ömer Asaf! Hava desteği tehlikeyi reddetti!” deyince, hem benim, hem de Ömer Asaf’ın kaşları çatıldı. Bu ne demek oluyordu? Gelmiyorlar mı demek oluyordu?
“Bu ne demek oluyor şimdi!”
“Yani tüm hava kuvvetleri size desteğe geliyor oğlum! Az dayanın birazdan oradalar!” deyince yüzümde açan tebessüm ile Ömer Asaf'la göz göze geldim. Buraya geldiğimden beri ilk kez onun derin bir nefes aldığına şahit oldum.
“Hay yaşayın komutanım!”
“Siz yaşayın aslanlarım… Siz yaşayın. Allah yar ve yardımcınız olsun!” dedi ve telsiz kapandı, Ömer Asaf “beyler!” diye bağırdı.
“Hava desteği yardıma geliyor dayanın!” dedi ve bakışları beni buldu bir kez daha.
“Seni çok seviyorum. Eğer bugün birimize birşey olursa, bunu bilmeni istiyorum” dedi ve dudakları yanağıma bir öpücük bıraktı.
“Biliyorum. Ben de seni çok seviyorum. İyi ki kızımın babası sen oldun!” dedim ve derin bir nefes alıp ağaç kabuğuna baktıktan sonra gözlerimin içi sızladı. Korktum. Geldiğimden beri ilk kez içime korku yerleşti o da ona birşey olacak korkusu. Bana birşey olmayacağını biliyordum. Çünkü canı pahasına bana siper olacaktı. O öyledi. Onu öyle tanıdım. Sevdiklerine zarar gelmemesi için her şeyi yapabilacek bir askerdi o. Ve bugün benim için, herkes için herşeyi yapabilirdi. Emir komuta onundu.
Yaklaşık on dakikalık bir direnişten sonra hava da duyulan sesler ile bakışlarımız havaya odaklandı.
“Hava desteği seninle irtibata geçmek istiyor Ömer Asaf!” dedi Serhat komutan.
“Bekliyorum komutanım!”
Kısa süre sonra bir kadın sesi duyuldu.
“Yüz başı Betül Çakırcan konuşuyor Ömer Asaf! Görüşmeyeli nasılsın!” deyince, Ömer Asaf gülümsedi, ben ise yutkundum.
“İyiyim komutanım! Siz nasılsınız?”
“Hamd olsun. Duyduk ki Mehmetçiklerimizin yardıma ihtiyacı var.”
Ömer Asaf gururla gülümsedi. “Siz de tehlikeyi reddetmişsiniz-”
“Mehmetçiklerimiz toprakları için canla başla savaşırken, bizimde tuzumuz olmazsa olmaz dedik.”
“Teşekkür ederiz. Allah yardımcımız olsun.”
“Terör unsurlarıyla aranızda ki mesafeniz nedir?” diye sordu Yüzbaşı Çakırcan.
“Mesafemiz açık!”
“Anlaşıldı. Siper alın, taaruza başlıyoruz!”
“Allah yardımcınız olsun!” dedi bir kez daha Ömer Asaf.
“Cümlemizin!”
Telsiz kapandı ve Ömer Asaf “siper alın!” diye bağırdı! Jet uçakların, helikopterlerin sesi duyuldu. Onlarca helikopter göğün üzerinde ansızın kendini belli ederken, havadan yağan kurşunlar ile Ömer Asaf kendini bana siper etti ve sıkıca sarıldı bana. Alnı saçlarımın tepesine yaslandı, dudakları saçlarıma dokundu.
Aniden sarsılan yer ile atılan füzeler herşeyi bitirdimi diye düşündüm. Bitti mi diye düşündüm bir iki dakika ama bilmiyordum. Bombalar ve ateşkes sesleri durmazken Ömer Asaf sıkı sıkı sarıldı bana ve sesler bir an da kesildi, etraf toz duman ile büründü. ikimizin de ağır ağır nefes alış verişleri sıklaştı, onun başımın etrafına dolanan kolları gevşedi. Gözlerim sıkı sıkıya birbirine yaslı durdu, açmak istemedim. Açmaya cesaret edemedim.
Göğsüm hızlı hızlı inip kalktı, dudaklarım birbirine yaslandı. “Bitti mi Ömer Asaf?” diye sordum sessiz çıkan sesimle. Cevap gelmedi. Etrafta derin bir sessizlik mevcuttu. Sonra ansızın helikopterler ve jet uçakları tepemizden hızlı bir şekilde uçtular, beklemediğim bir anda yukarıda ay yıldızlı bayrağı çizdiler. Ve bir başka ses yükseldi diğer taraftan. Cihangir'in sesi.
“Kurban olduğum ayına yıldızına! Sen hep göklerde dalgalan!” diyen Cihangir ile gözlerimin içi yaşardı.
Sonrasında telsizden bir ses duyuldu. “Üsteğmen Ömer Asaf.”
“Dinliyorum komutanım.”
“Bu da sizlere ve topraklarımıza moral olsun. Ay yıldız her zaman, istikbal ile göklerdedir.” Dudaklarımdan sıcak bir tebessüm peyda oldu ve ben gözlerimi açıp, beni seyre dalan Ömer Asaf’ın gözleriyle göz göze geldim.
“Ellerinize sağlık.” Telsiz kapandı.
Gülümsedik. “Bitti” dedi soruma cevap amaçlı. Ciğerlerim derin bir nefes aldı, ileride duran Kartal’a ilişti bakışlar.
“Kartal!”
“Komutanım iyiyim.” Ömer Asaf elimi tuttu, benimle birlikte etrafı silahıyla kontrol ederek Kartal’ın yanına yaklaştı. Bir kaç helikopter olay yerine iniş gerçekleştirmek için harekete geçti.
“İyi misin aslanım?”
“İyiyim iyi. Dayanabilirim” dedi.
"İkra. İkra bak güzelim yarasına. Yasin bey! Siz de yaralı askerleri kontrol eder misiniz?” diye söyledi Ömer Asaf. Ben Kartal’a doğru eğildim, Yasin bey ise çadırda ki yaralılara yanında bir asker ile yaklaştı. Diğer tim ise başımıza toplandı. Kartal’ın yarasına bakmaya çalıştım, onu yan tuttular ve üniformasını sıyırdılar. Yan taraftan getirilen doktor çantasından bir çift eldiven çıkardım ve hızla ellerime geçirerek Kartal’ın sırtına dokundum ve omurgalarını hissettim.
“Omurgaya zarar gelmemiş sanırım. Ağrıyor mu?”
“Y-yok.”
“Hastaneye kadar dayanır mısın?”
“Dayanırım.”
“Tamamdır. Herkes toparlanmaya başlasın!”
🎻
Yaklaşık bir iki saat sonra helikoptere yerleşen bedenler ile ben de yerleştim. Helikopter havalandı ve Ömer Asaf yanıma oturdu. Kolunu omzuma attı, beni kendine sıkıca, lakin yavaşça yasladı. Dudakları saçıma bir öpücük kondurdu, eli omzumu okşadı.
“İyi misin?” diye fısıldadı bana. Diğer tüm askerlerin gözleri kapalıydı, bir diğer helikopter de arkadan geliyordu.
“Hım hım. Yorgunum sadece” dedim.
Bir kez daha saçlarımdan öptü. “Kıyamam sana. Gelmeseydin keşke. Bak bitti.”
“Olsun. Bitti yine de” dedim onun gibi ve gözlerimi kapatıp açtım.
“Senin uykun yok mu?”
“Var” diye fısıldadı.
“Kapa gözlerini o zaman. Uyu, dinlen biraz.”
“Olmaz. Yanımda siz olduğunuz sürece, uyku yok bana. Önceliğim sizsiniz. Eve gidip, güvende olduğunuzu hissettiğim an uyuyacağım. Şuan olmaz” dedi ve gözlerim doldu. Yutkundum. Yine benim yüzümden uyuyamadı. Böyle kendimi kötü hissediyordum ama birşeyde diyemiyordum. Kartal diğer helikopter ile arkadan getirilirken, diğer geri kalanlarla aynı helikopterdeydik.
“Ömer Asaf?”
“Efendim.”
“Ne kadar yolumuz var?”
Nefesiyle güldü. “On on beş dakika. Helikopter bu. Merak etme, çabuk gider” dedi ve ben de kıkırdadım.
Yaklaşık onun dediği gibi on on beş dakika sonra duran helikopter ile birlikte askeriyede yer alan kızları gördü camdan. Tam o vakit öyküyü ve yanında duran bebek arabasını. Bakışlarım Bayırlı’ya kaydı. Eli ağzına yaslandı, kendine hakim olamadı ve yaşları yavaş yavaş süzüldü eşine ve yeni doğmuş bebeğine baktığı vakti. Normal doğum yapan Öykü çabuk ayaklanmıştı. Veysel yanında oturan Bayırlı’nın ensesine elini atıp okşarken, Bayırlı derin bir nefes aldı ve elleriyle yaşlarını sildi. Akabinde helikopter kapısı açıldı ve önce Ömer Asaf indi, sonra ben. İleride bekleyen kızlar yaşlarla doldu gözleriyle her birimize bakarken, Serhat albayın bakışları tüm hepimize baktı. Bayırlı, Ömer Asaf ve tim herkes yaklaştı komutana doğru.
“Bekleme yapma, bekleme yapma” dedi üniformasıyla duran Serhat albay ve eliyle kızları gösterdi. Askerler bir an bile düşünmedi. Hepsi aynı anda koştular, kızlar eşlerine sarıldı. Akel, Yiğit’e, Nazlı Sakaryalı’ya, Öykü Bayırlı’ya, Bahar Veysel’e. Hepsi sıkıca sarıldı eşlerine. Öpüp kokladılar sıkı sıkı. Kimse çekinmedi çünkü koca bir hasret vardı aralarında.
Alp eşinden ayrıldı, yaşlı gözleriyle oğluna baktı. Bu soğukta Öykü buraya getirmişti ama gördüğüm kadarıyla sıkı sıkı giydirmiş ve battaniyeler ile sarmıştı.
“Oğlum! Aslan oğlum!”
Kucağına almak istedi ama kıyamadı. "Soğuk" dedi ve yanında diz çöküp eliyle yanağına dokundu usulca.
“Kurban olayım. Aslan oğlum. Paşam” dedi sızlayan gözleriyle. Aradan geçen beş dakikanın ardından Serhat albayın “Atmaca” demesiyle tüm askerler hazır ola geçti. Ben ise kızlara koştum ve sıkıca sarıldım onlara.
“Sizinle gurur duyuyorum!” dedi Albay ve kollarını her iki yana açtı. “Gelin buraya!”
Hepsi aynı anda sarıldılar komutanlarına ve aradan geçen yarım saatin sonunda biz arabayla çoktan Ömer Asaf’ların bahçesine giriş yapmıştık. Kartal askeriyede tedavi gördükten sonra hastaneye götürülmüştü. Serhat komutan yanında olacağını söyleyip, tüm herkese eve gitme emri vermişti. Timne kadar da Kartal'ın yanında olmak istese de boyun eğmiş, komutanının dediklerine uymuşlardı.
Dışarıda bizi beklediklerini fark ettiğim hem benim ailem, hem de Ömer Asaf’ın ailesi arabaya doğru yaklaşınca, Ömer Asaf durdu ve hızla indi arabadan.
“Oğluuuum!”
Önce annesi koştu ona, sonra babası yaklaştı. Ömer Asaf annesine sıkı sıkı sarıldı, kokusunu çekti içine. Sıkıca yasladı anasını göğsüne, babasına kaldırdı başını.
Ben de o vakit kendi annem ve babama, abime, İlker’e sarıldım. Ablam yoktu. Muhtemelen hamile olduğundan dolayı gittiğimi söylememiş olmalıydılar. Doğumuna az kaldı onunda. Hemen hemen hemen dört ay kaldı.
“Nasılsın kızım?”
Eda’nın kucağından Selim'i alıp, ona da sarıldıktan sonra “iyiyim” diye yanıtladım annemi.
“Ha-da. Del-din- mi?”
Hâlâ doğru düzgün konuşamıyor olması beni gülümsetti. “Geldim halacığım. Geldim.” Öptüm yanaklarından. Abime ve İlker’e de gülümsedikten sonra Ömer Asaf tüm herkese teker teker sarıldı ve hep birlikte eve geçtik.
Salona geçtik ve koltuklara dizildik. Ömer Asaf tam karşıma oturdu. “Nasıl geçti?”
“İyi baba. Sonunda kökleri kurudu şerefsizlerin!”
“Aslanlarım benim” dedi Ferit bey ve Ömer Asaf gözlerini kapatıp açtı. O kadar yorgundu ki, şuan onu dizlerime yatırıp, başımı kucağıma koyarak uyumasını istiyordum. Saçlarını okşamak, onu doya doya koklamak istiyordum.
“Yorgunsun” dedi annesi. Ömer Asaf başıyla onayladı.
“Git dinlen. Yorulma daha fazla, akşam bol bol konuşuruz. Saat öğlen iki” dedi kolunda ki saatine bakıp, ayağa kalkan oğluna dönerken. “Ben dinleneyim,” dedi ve salondan çıkıp merdivenlere bastı. Ayak sesleri ilişti kulaklarıma.
Hemen yanımda oturan Eda’ya kucağımda ki Selim’i uzattım, sonrasında çekinerek ayağa kalktım. “Ben de yardımcı olayım.”
“Ol güzel kızım ol. Epey yorgun, dinlenin ikinizde. Akşam hasret gideririz” diyen Sevda hanıma başımı salladım ve salondan çıktım. Odamıza çıkıp, içeri girdiğim vakit onu dolabın karşısında sadece altına bağlanmış havlu ile gördüm. Göğsü gözlerimin önünde gözlerimi kamaştırırken, derin bir nefes aldım ve kapıyı kapatıp ona yaklaştı.
“Duş mu alacaksın?”
Başıyla onayladı beni. “Tıraşta olacağım. Öyle yatayım” dedi ve ben onu başımla onayladım. Askeriyede değiştirmiş olduğu kıyafetlerini alıp, kirli sepetine attım ve çekmecelerden ona iç çamaşırı çıkarıp yatağın üzerine koydum.
“Bunları giyersin. Sana eşofmanlarını da vereyim.”
Başıyla onayladı beni ve eline alıp banyoya ilerledi. Arkasından sırtına ve kaslarına bakıp durdum, yutkunmadan edemedim. İçeri girip, kapıyı kapadıktan yaklaşık bir saat tekrar açtı ve elinde havluyla saçlarını kurulaya kurulaya çıktı. Gördüğüm sima ve yüz ona bir kez daha aşık olmama neden oldu. Tıraş olması onu o kadar yakışıklı yapmıştı ki, zaten gözümde hep yakışıklı olan kocam biraz daha yakışıklı olmuştu. Hayran hayran ona baktım, bunu fark etmiş olacak ki kıkırdadı ve koltuktan ayağa kalkan bana baktı.
“Ne oldu?”
“Sanırım sana bir kez daha aşık oldum.”
Gözleri koyulaştı. İlerledi ve yatağa oturdu. Ben de o vakit kıyafetlerimi çoktan değiştirmiş, sadece ayakta ona bakıyordum.
“İkra” dedi dakikalar sonra.
“Efendim.”
“Gelsene” dedi eliyle dizini göstererek.
Yavaşça yanına ilerledim dizine çekti hızla beni. Kolları belime dolandı ve “hasret kaldım” der demez dudakları yavaşça dudaklarımın üzerine dokundu. Bir elim ensesine tutundu, diğeri ise omzuna yaslandı ve dudaklarım dudaklarının üzerinde dans etti. Aynı anda hareket etti dudaklarımız. Vuslata ermeyi bekleyen dudaklar buluştu iki ayın sonunda. Ferahlatıcı şampuan kokusu burnuma fazlasıyla iyi gelirken, dudaklarını yumuşak hareket ettirmeye devam etti. Islak saçları ellerimin arasında ezildi ve ben onu böyle öpmekten çekinmedim. Bir iki dakika sonra istemeyerekte olsa ayrıldı dudaklarımdan ve alnı alnıma yaslandı.
“Özledim. Hem de çok.”
Usulca kıkırdadım. “Ben de” dedim ve eğilip boynuna sulu bir öpücük bıraktım.
“Seni çok seviyorum.”
Kıkırdadı ve burnu burnuma sürttü. “Ben de seni.”
“Gitmeyeceksin değil mi?”
“Hayır. Bu sefer böyle bir durumda bizi göndermezler.”
Başımı usulca salladım. “Sana birşey söylemem gerekiyor.”
“Nedir?”
Derin bir nefes aldım. “Sınır bölgesinde biraz sancım vardı. Sana orada-”
“Birşeyin var mı?” dedi eli karnımın üzerine yaslanırken.
“Yok yok. Sadece sana söylemek istedim içimde tutmak istemedim. O an söylemedim çünkü kızacaktın.”
“Doktora gideli-”
“Hayır aşkım. İyiyim gerçekten.”
Dudaklarında ansızın bir gülümseme belirdi. “Aşkım desene bir daha” dedi ve alnını çeneme yasladı.
“Aşkım…”
Kıkırdadı. “Yatalım mı İkra? Uyuyalım birlikte. Sıkı sıkı sarılayım sana, dinlenelim” dedi ve ben itiraz etmeden kucağından kalktım, onu yatağa iterek yavaşça yanına uzandım.
Kolları arasına çekti beni hızla. “Seninle uyumayı özledim” dedim ellerimle belime sarılı kollarını sararken.
“Ben sesini duymayı” dedi.
“Biliyor musun kimse bilmiyor cinsiyeti? Haa bu arada!” dedim, dirseğimin üzerinde doğruldum.
“Hem kız babası oldun, hem de kız amcası. Yeğenin kız.”
Gözleri açıldı, o da benim gibi doğruldu. “Sahi mi?”
Başımı salladım. “Evet.”
“Aslan abim” dedi ve tekrardan uzandı. “Akşam söyleriz” dedi halsiz sesiyle ve ben başımla onayladım. Gözlerimizi kapadık, sessizliğe teslim olduk.
🎻
Aynanın önünde ikimiz de giyinmeye başlamıştık. Akşamın dokuzuna geliyordu saat. Ömer Asaf üzerine beyaz, yakalı bir tişört geçirmiş, altına ise siyah pantolonlarından birini giymişti. Aynanın önünde durmuş, onun saçını tarayıp, daha sonrada vazgeçerek alnına düşmesine izin vererek parfüm sıkmaya başladı. Tam o vakit ben girdim araya.
“Fazla sıkıp kokunu gizleme. Kokun bana varlığımı hissettiriyor” dedim aylar önce onun bana kurmuş olduğu cümleyi ben ona kurarak. Aynadan bana baktı, tek kaşı havalandı. Parfümü yerine bırakıp, bana döndü ve iki adımda yanıma yaklaşıp, kollarını belime doladı.
“Sen beni mi taklit ediyorsun?”
Güldüm. “Hayır. Gerçeği söylüyorum.”
Dudakları boynuma dokundu. Sonrasında bir öpücük alıp, yüzüme baktı. Belimde yer alan ellerinden biri ayrıldı ve önüme düşen saçlarımı geriye attı. Duş alıp yeni kurutmuş olduğum nemli saçlarıma dokundu.
“Aşk nerden nereye?” diye fısıldadı. Güldüm.
“Şarkı sözü mü bu?”
Başını salladı. “Bizim şarkımız olsun” deyince, gözlerimin içi sızladı. Başımla onayladım onu. Aşağıdan gelen gülüşmeler yüzümde daha da fazla ve derin bir tebessüme yer verdi.
“Nasılsın? Hâlâ yorgun musun?”
Başını olumsuzca salladı ve saçlarıma dokunan elini indirdi, elimi tuttu. “İyiyim. Uykumu aldım yeteri kadar. Zaten bir hafta izinliyim” dediğinde gözlerim kocaman açıldı.
“Gerçekten mi?”
Kıkırdadı. “Gerçekten. Bu hafta bütün gün seninim. Bana istediğini yapabilirsin” dedi ve hemen beni yavaşça dolabın aynasına doğru çevirip, arkama geçti, çenesi omzuma yaslandı ve elleri ellerimi tuttu. Kendi elleriyle karnımın üzerinde birleştirdi, aynaya baktı.
“Sen, ben ve kızımız.”
Başımı omzuna yasladım. “Gerçekten mutlu musun Ömer Asaf? Yani bizimle. Ben seni kızdırmıyor-”
Kıkırdayarak durdurdu beni. “Şuan kimse benim kadar mutlu olamaz. Kimse benim kadar heyecanlı olamaz. Kimse benim kadar istekli olamaz” dedi ve aynadan gözlerimiz göz göze geldi.
“Siz hayatıma giren en özel ve en güzel şeysiniz.”
Alnımı çenesine sürttüm, lakin aklıma gelen soruyla bakışlarım aynadan gözlerini buldu. “Neden hava desteği bu kadar geç geldi? Yani neden önceden gelmedi?” diye sordum merakla.
Dudaklarını büzdü. “Havalar bozuktu. Ayrıca bir kere geldiler. Yani taarruz yaptılar ama bitti sandığımız kişiler bitmedi. Ellerinde fazlasıyla güçlü patlayıcı ve füzeler mevcuttu. Hava desteğini bu tehlikeye atmak serhat albaya uygun gelmedi. Yani savaşa bildiğimiz için bekledik. Ta ki Kartal vurulana dek. Ayrıca ağır yaralandı. Onu öyle görünce korkmadım değil. Hava desteği tehlikeyi reddedince, işte son nokta burası” dedi ve dudakları sıkıca boynuma yaslandı. Kıkırdadım.
“Umarım sağ salim bebeğimizi kucağımıza alırız Ömer Asaf.”
“İnşallah güzelim. Babası ona neler neler alacak. Hatta biz yarın başlayalım alışverişe.”
“Nasıl yani?”
“Yani evimize bebek oda takımı alalım, hatta biz bu hafta evimize mi geçsek?”
Dudaklarımı birbirine bastırdım. “Bu hafta mı?”
“Hım hım. Başbaşa olalım artık. Sen ben ve bebeğimiz. Yerleşelim evimize.”
Gülümsedim. Akabinde aynadan ona baktım. “Sen nasıl istersen. Taşınalım. Alışveriş de yapalım. Küçük küçük kıyafetler alalım.”
Gülümsedi ve yanağıma içli içli dudaklarını bastırdı. “Ailemize söyleyeyim. Yarın öbür gün iyice yerleşelim.”
Başımı salladım ve kolları arasından çıkıp, bedenimi ona çevirdim. “Söyleyelim.”
Dudaklarımdan küçük bir öpücük aldı ve “hadi çıkalım” diye fısıldadı.
Birlikte odadan çıktık, aşağıya indik merdivenlerden. Tam o vakit hazırlanan yemek masasına ilişti bakışlarım salondan içeri girer girmez. “Gençler. Günaydın, aldınız mı uykunuzu?”
Annemin bize bakan bakışlarını fark eder etmez gülümsedim, ve Ömer Asaf aileme geldiği an sarılamadığı için sıkıca her birine sarıldı. Erkek kardeşim Kerem’in saçlarını okşadım ve Sevda annemin elinde son tabakla mutfağa girmesiyle “hadi sofra hazır” demesi bir oldu.
“Nasılsın canım?” dedim Kerem'in saçlarını okşayarak.
“İyiyim. Sen nasılsın?”
“Ben de iyiyiiiim. Sen neden gittin? Enişte mi çok mu özledin?” diye sorunca, salonda bulunan herkes Kerem’in sorusuyla susup bana dönünce, utanmadım değil. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve bakışlar üzerimden ayrılınca başımı salladım kardeşime. Ama Ömer Asaf’ın bana baktığına emindim.
“Kızım, biz sana söylemedik, hiç yeri değil ama ablanın bebeği erkekmiş” diyen annem ile gözlerim kocaman açıldı.
“Gerçekten mi?” dedim içimde ki heyecan ile.
“Gerçekten. Bugün kontrolde öğrenmiş, sonunda göstermiş kerata” deyince annem, gözlerimin içi sızladı.
“Aaa. Yenge sen cinsiyeti söyleyecektin” diyen Taha abi ile içeride oluşan sessizlik bir bana bir Ömer Asaf’a odakladı bakışları.
“Sen öğrendin mi kızım?”
Annemin sorusuyla başımı çekinerek salladım. “Söyleyecekti, ilk Ömer Asaf bilsin istedi” dedi Sevda hanım. Dudaklarımı birbirine bastırdım, Ömer Asaf’a baktım. O ne demek istediğimi anlamış olacak ki, yanında oturan abisine sırıtarak döndü, dudaklarını araladı.
“Kim demiş senin kızın oluyor. Asıl benim kızım oluyor” der demez annem ve Sevda hanım aynı anda ayaklandı, içeride güçlü bir kahkaha ve gülüşler baş gösterdi. Ben de ayağa kalktım, yanımda yer alan abimin kıkırdamaları ilişti kulaklarıma.
“Kız mı!” diye sordu Asya.
“Kız abicim” diyen Ömer Asaf’ta kardeşine sarıldı ve biz herkese sarılıp, tebrik aldıktan sonra vakit kaybetmeden yüzümüzde ki tebessüm ile masaya oturduk. Zaman kaybetmeden Ömer Asaf yemeğin ortasında, tatlı sohbeti bozup, araya girdi ve taşınmak istediğimizi söyledi. Dudaklarımı birbirine bastırdım, Ferit Bey'in, Sevda hanımın, tüm herkesin sorularını cevapladık, akabinde onay aldık. Ve yarın alışverişe çıkacağımızı belirttikten sonra akşam gerçekten çok güzel geçti. Ben yeğenimle oynadım, Kerem karnımda ki bebek ile konuşmaya çalıştı. Öyle ki gece çok güzel geçti, annemler vedalaştı ve hep birlikte onları yolcu ettikten sonra yukarıya odamıza çıktık, akabinde birlikte film seyredip, tatlı tatlı gelecek ile ilgili sohbetler ettik.
Bölüm Sonu…
Nasıl buldunuz? Bu bölümü yazmak çok güzel oldu. Kendimi nedense huzurlu hissettim son sahneleri yazarken.
Diğer bölümü bir iki saat sonra atacağım, hızlıca onu da attığım vakit okuyabilirsiniz. Şimdiden desteğiniz için teşekkür ederim, sizleri seviyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.97k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |