55. Bölüm

51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi

NİSA
lorensi

 

...Lorensi size keyifli okumalar diler...

 

Bölüm Elli Bir - Ailenin Yeni Üyesi

 

5 ay sonra…

Uzun aylar, günler geçti. İnsan eşiyle, dostuyla öğrendi aşkı sevgiyi, hayatı.

 

Gözlerim aniden açılınca, hiç yutkunmayı beklemiyordum. Yan yatıyor, Ömer Asaf’ın yüzüyle karşı karşıyaydım. Gördüğüm rüyanın etkisiyle yatakta ağır ağır doğruldum, Ömer Asaf’ın hareket etmesiyle diğer tarafa dönmesi bir oldu. İçimde ki isteği durduramadım. Ağzım sulandı, gözlerimin içi sızladı. Ben ise kimseyi düşünmeden, “Ömer Asaf” dedim onu omzundan sarsarak. Başta uyanmadı ama ikinci kez “Ömer Asaf!” deyince hızla doğruldu.

 

“Ne oldu, doğum mu başladı!”

 

Gülmeden edemedim. “Ne doğumu ya, daha iki ay var. Şey…” dedim ve nasıl söyleyeceğimi bilemedim. Çünkü uzun zaman sonra ilk kez gelen ani bir dürtüydü bu.

 

Birşeyler olduğunu anladı ve doğruldu, akabinde kendini yatak başlığına yasladı. Sonrasında bakışları beni buldu.

 

“Söyle gönlümün çiçeği…”

 

Dudaklarımı ıslattım. “Aşerdim.”

 

Bana doğru eğildi. “Ne aşerdin?”

 

Nasıl söyleyeceğimi bilemedim çünkü gerçekten garipti. Üstelik bu saatte. “Söylesene güzelim” deyince, dudaklarımı araladım. “Yumurta. Bol tereyağda.”

 

Kaşları çatıldı. “Bu saatte? Yumurta?”

 

Gözlerimin içi sızladı. “Ne yapayım Ömer Asaf? Canım çekti. Ayrıca senin yüzünden” diyerek omzuna vurdum.

 

Geriye çekildi. “Benim yüzümden mi?”

 

“Rüyama girdin. İştahlı iştahlı yiyordun. Sana söyledim ama vermedin bana. Acımadın bana ve kızına!” diyerek omzuna yapıştırdım bir tane daha. “Gıcık!”

 

Kahkahası odanın içerisinde yankılandı. “Ben mi sana yumurta vermiyordum?”

 

“Hı hı” dedim dudaklarımı büzerek.

 

“Ya ben seni yerim ya” dedi ve kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. "Sana kurban olurum. Benim eşim, kızım yumurta istiyor ve ben kalkıp yapmayacak mıyım?” dedi ve saçlarımdan bir öpücük aldı.

 

“Yapacak mısın?”

 

“Sana kurban olur kocan. Ölür sizin için” dedi ve hızla ayağa kalktı. Ellerimi şişkin karnımın üzerine yerleştirdim ve isteksiz bir şekilde alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.

 

“Teşekkür ederim.”

 

Odadan çıkmak için kapıyı açtı, sonrasında dönüp bana baktı. “Sen yeter ki iste güzelim” deyip odadan çıktı. Arkasından baka kaldım ve bende yavaşça yataktan kalkıp, üzerimde ki saten pijamalar ile odadan çıkıp mutfağa ilerledim. Nisan ayındaydık. Bahar ayına yeni yeni girmiş, havalar epey ısınmaya başlamıştı. İki gün önce İlker ve Asya’nın düğünü vardı ve düğün epey güzel, heyecanlı ve oynak geçmişti. İkizimin mutluluğuna şahit olmak, ablamın oğluyla tanışmak. Hepsi hayal etmesi zor ama gerçek olan güzel hikayelerin başlangıcıydı.

 

Evet ablam doğum yapmıştı. Hem de iki ay önce oğluyla ilk kez tanışmıştı. Yeni bir hayata ilk başlangıcına, adımını heyecanla ve yanında onu herşeyden çok seven eşiyle atmıştı. Bunu hissetmek, ablam adına bu denli sevinmek beni fazlasıyla mutlu ediyordu.

 

Mutfağa girdiğim vakit, Ömer Asaf ışığı yakmış, dolaptan iki adet yumurta çıkarmıştı. İçeri girdiğimi fark etmedi, böylelikle paytak adımlarla ilerledim ve tam yanımda durup, ellerimi tezgaha koyarak başımı koluna yasladım.

 

“Gece gece yordum seni.”

 

Karnım tezgaha değdi vakit, ürperip biraz geriledim ve onun diğer tarafına geçtim.

 

“Yorulacaksam da senin yolunda yorulayım güzelim. Sadece sen yor beni” dedi ve şakağıma küçük bir öpücük bırakıp, bir parça tereyağ attı ocakta altı yanan tavanın içine. Sabırla dudaklarımı yalayarak bekledim.

 

“Aslında aç değilim. Ama içimde ki isteğe dur diyemiyorum.”

 

Kıkırdadı. “Kocan sana şimdi mükellef bir yumurta hazırlayacak, kendi elleriyle yedirecek” dedi. İçeride koku birikmemesi için, ilerledim ve mutfağın sürgülü camını açıp, perdeleri iki yana çektim. Evimize yerleşeli dört ay olmuştu. Alışmak zor olmadı. Ömer Asaf askeriyeye gittiği vakit, beni annelerine bırakıyor, onun dönmesine yakın ben evime yol alıyordum. Böyle yapmamız, yalnız kalmak istemememden dolayıydı. Ama neyse ki son iki gündür evde ve doya doya birbirimizle vakit geçirebiliyorduk. Bugün ise doktor kontrolümüz vardı. Bebeğimizin kalp atışlarını bir aydır duymuyor ve yeniden duymak için sabırsızlanıyorduk.

 

Ben süslemiş olduğumuz, koltuklarla şekillendirdiğimiz bahçemize bakarken, onun “yumurta hazııııııır!” diyerek tavayı altına tahta koyup masaya bıraktı. “Gel güzelim” dedi ve ben arkamı dönüp heyecanla ilerledim, masaya oturdum hızla. Yutkunmalarım ardı ardına devam edince, hızla “ekmek verir misin!” dedim ellerimi yumurtanın üzerinde sallayarak.

 

“Al güzelim.”

 

Saten pijamamın kollarını yukarı doğru sıvadım, sonrasında saçlarımı geriye attım ve bana uzatılan ekmekten bir lokma aldım. Dumanı üzerinde tüten yumurtaya daldırıp, kaldırdıktan sonra üfleyerek ağzıma attım. Gözlerim istediğini elde etmiş çocuklar gibi sevinçle kapandı ve başım bir sağa bir sola eğildi.

 

“Ellerine sağlık” dedim sızlayan gözlerimle.

 

“Afiyet olsun prensesim.”

 

Kıkırdadım. “Kızımıza prenses dersen bozuşuruz.”

 

Bu sefer o kıkırdadı. “Kıskanır mısın?”

 

Dudaklarımı büzdüm. “Sanırım. Ayrıca valla benim papucum dama atılırsa şimdiden söyleyeyim konuşmam Ömer Asaf!”

 

Bir lokma daha aldım ağzıma. Sonrasında üzerimde hissettiğim bakışlara kaldırdım başımı. Ben yumurtamı yerken, o beni seyre dalmıştı. Ama nasıl dalmak. Yüzünde ki gülümseme ve dudaklarının kenarlarında ki gamzelerin kendini belli etmesi yutkunmama neden oldu.

 

“Niye öyle bakıyorsun?”

 

“Bu kadar güzel olmak zorunda mısın?”

 

Anlık sorusuna karşı nefesimle güldüm. “Emin ol sadece senin gözünde güzelim.”

 

“Keşke öyle olsa. Keşke sadece benim gözümde güzel olsan. Ama değilsin. Geçen orman da yürüyüş yaparken, sana atılan bakışlara zor tuttum kendimi. Hayır yani hamile olmasan dalmıştım çoktan” deyince, bir kez daha kıkırdamadan edemedim.

 

“Haklısın. Yani sana hak veriyorum, bir başkasının eşine bakmasını istemiyorsun” dedim ve bir lokma daha alarak “kim ister ki?” diye sordum. Ve “ama…” diye ekledim.

 

“Sen yanımda olunca benim gözüm senden başkasını görmüyor Ömer Asaf. Yaklaşık iki yıl oldu diyebiliriz tanışalı” dedim yüzümde açan tebessümle. “Ve ben seni gördüğüm o ilk andan itibaren hafızama kazıdım. O günden sonra kimse dikkatimi çekmedi. Gerçi önceden de çekmezdi ama yakışıklı bulduğum kişiler vardı. Lakin seni görünce… Bana güvendesin demen” dedim ve uzanıp elini tuttum. “O gün hiç o kadar güvende hissetmedim kendimi.”

 

Elimi tuttu, dudaklarına yasladı. Eskileri hatırlamak istemediği için “yumurtan soğuyor” dedi ve ben hızlı hızlı yemeye koyuldum. Yumurta bittiği vakit, arkama yaslanıp, başımı geriye atarak karnımı ovuşturdum. Sonrasında aklıma gelen düşünceyle yutkundum. Bakışlarım karnıma takılı kaldı. Acaba bebeğimi kucağıma alabilecek miydim? Acaba ona doya doya sarılabilecek miydim? Neden aniden içime bir korku yerleşmiş ve yeşermeye başlamıştı?

 

Yutkunup derin ve dertli bir nefes aldım. Ömer Asaf tavayı bulaşık makinasının içerisinde yerleştirdi, masayı temiz bezle silip bakışlarını üzerime odakladı.

 

Acaba doğumdan sonra onun gözlerine bakabilecek miydim? Belki de ilk olduğu için böyle düşünüyordum ama korkmamak elimde değildi.

 

“Ne düşünüyorsun Erik gözlüm?”

 

“Hiiiç” dedim omuz silkerek. Ama anlamıştı sesimden.

 

“Hadi söyle” dedi ve tekrardan çaprazımda yer alan sandalyeye oturdu.

 

“Sanırım korkuyorum” dedim. Bir dirseğimi masaya yaslayıp, diğeriyle kolumu okşadım.

 

“Neyden?”

 

“Doğumdan.”

 

“Kıyamam sana. Neden böyle düşünüyorsun?”

 

Derin bir nefes aldım. “Acaba onu kucağıma alabilecek miyim?”

 

“Kötü düşünme. Nasıl düşünürsen öyle olur derler. Biz iyi düşüneceğiz, iyi olsun. Az kaldı. İki ay sonra kabusların, korkuların hepsi geçecek. Artık uykusuz gecelerimiz başlayacak” dedi ve ikimiz de aynı anda kıkırdamadan edemedik.

 

“Uykusuz kalacağız değil mi?” diye sordum.

 

“Fazlasıyla” dedi başıyla onaylayarak.

 

“Belki de kızımız uslu olur ve bizi fazla yormaz geceleri.”

 

“Umarım.”

 

Bakışlarım bir kez daha daldı.

 

“İkraaa” dedi kısık sesiyle. Sonrasında ayağa kalktı ve elimi tutup beni kendiyle kaldırdı.

 

“Düşünme güzelim aklındakilerini. Çıkar at bir kenara” dedi. Birlikte odamıza ilerledik ve tekrardan yatağa girdik. Sırtüstü uzandım, o ise kolunu karnıma doladı ve tekrardan uykuya daldık.

🎻

Hastane koridorlarında el ele doktorumuzun odasına ilerliyorduk. Odanın bulunduğu koridora girer girmez kalabalık olduğunu fark ettim. Elimde ki numara sırasına bakıp, Ömer Asaf’a döndüm.

 

“İki kişiden sonra gireceğiz” dedim ve elimde ki sıra numarasını ona verip, sonrasında boşta kalan elimle tutuyor olduğum elinin kolunu tuttum ve derin bir nefes aldım. Ömer Asaf etrafına bakındı, bunun nedeni ayakta durmamı istememeseydi. Ama koltuklar doluydu. Ne çok hamile insan vardı bugün burada. Normalde her ay geldiğimizde bu kadar kalabalık olmazdı ama bugün bir değişikti.

 

Başımı sevdiğimin omzuna yasladım. “Ayakta durabilecek misin?” diye fısıldadı anlık.

 

“Hım hım. Dururum-”

 

“Hanımefendi. Buyrun böyle oturun” diyen bir kadının ayağa kalktığını görünce, başımı hızla olumsuzca salladım.

 

“Yok siz oturun” dedim onun hafif şişkin göbeğine bakarak.

 

“Olur mu öyle şey, zaten birazdan benim sıram. Buyrun oturun,” dedi ve Ömer Asaf’la aynı anda tebessüm edip, teşekkür ettikten sonra yavaşça koltuğa yaklaştım ve oturdum. Hemen önümde, ayakta duran Ömer Asaf saçlarımı geriye attı, sonrasında kolunda ki saate baktı. Akabinde yakalı siyah tişörtünün açıkta bırakmış olduğu kollarını geriye doğru gerip, ellerini ceplerine yerleştirdi.

 

Sonrasında bir iki adım gerileyip, kendisini duvara yasladı. Sabırla bekledim sıramın gelmesini. Lakin beklemediğim bir anda gelen acil tuvalet ihtiyacıyla bakışlarım Ömer Asaf’a kaydı. Tekrardan ayağa kalktım.

 

“Ne oldu?”

 

“Tuvalete gitmem gerek.”

 

Gülerek başını salladı. “Gel götüreyim bir tanem, zaten daha iki kişi var.”

 

Başımla onayladım onu ve bir iki dakika sonra tuvaletin önünde durduk. Çantamı ve trençkotumu ona verip, içeri girdim. Yaklaşık beş dakika sonra çıkıp, ellerimi yıkadıktan sonra tekrardan doktorun odasının önüne geldik. Boş kalmış yere oturdum ve gelen sıra ile tekrardan ayağa kalktım. Birlikte odaya girdik, doktor bizi görür görmez gülümsedi.

 

“Bugün kalabalıksınız?” diye sordum.

 

Gülümsedi ve ayağa kalkıp, hem benimle, hem de Ömer Asaf ile selamlaştı. Sonrasında koltuklarda yerimizi aldık.

 

“Eveeeet” dedi doktor bey benim dosyamı elime alarak.

 

“Yedinci ayımızın ikinci haftasına girmişiz. Az kaldı İkra hanım, heyecanlı mıyız?” diye sormasıyla ister istemez kıkırdadım.

 

“Biraz heyecan, biraz da korku var.”

 

“Normal bir durum. Doğum yaklaştıkça korkular çoğalır. Ama merak etmeyin, bu geçici bir durumdur” dedi. Ömer Asaf buruk bir şekilde gülümsediği vakit, ben de gülümsedim.

 

“Kontrol edelim” dedi ve perdenin arkasındaki sedyeyi gösterdi.

 

“Tabii” diyen Ömer Asaf ile ayağa kalktım, o beni sedyeye doğru ilerletti ve uzanmama yardımcı oldu. Kısa süre sonra doktor yanımıza geldi, sonrasında ultrasona baktı. Derin bir nefes aldım.

 

“Gayet sağlıklı görünüyor. Hiç bir problem göremiyorum.”

 

Ömer Asaf saçlarımı okşadı, elimi sıkı sıkıya tuttu. Kalp atışlarını bir kez daha dinlerken, gözlerim her zaman ki gibi sızladı. Derin bir nefes alıp verdim.

 

“Evet. Kalkabilirisiniz.”

 

Doktor yanımızdan uzaklaştı, Ömer Asaf kalkmama yardımcı oldu. “Nasılsın?” diye sordu.

 

“İyiyim.”

 

“Gel bakalım” dedi ve birlikte tekrardan doktorun önünde yer alan koltuklara oturduk.

 

“Doğuma az kaldı, iki hafta. İki hafta boyunca bana tansiyonunuzu sabah akşam sürekli kontrol edip, bir kağıda yazarak doğum zamanında vermenizi istiyorum. Sonrasında yediklerinize ve içtiklerinize bu aralar dikkat edin. Bol bol egzersiz yapalım, oturup kalkalım. Ve bu aralar yalnız kalmayın, erken doğum sıklıkla görülen bir durumdur, hele ki sekizinci ayların ortasındaysak. Her an suyunuz gelebilir,” deyince doktor, içime anlık bir korku yerleşti.

 

Doktor bunu hissetmiş olacak ki “korkulacak birşey yok. Sekizinci ayda doğan bebekler gayet sağlıklı. Ki bu bir ihtimal, gününde de doğabilir. Her an herşeye hazırlıklı olmak gerekir” dedi ve “siz de doktorsunuz” diye ekledi. Başımla onayladım ve derin bir nefes aldım.

 

“Sormak istediğiniz soru var mı?”

 

Ömer Asaf boğazını temizledi. “Eşim bu aralar uyuyamıyor.”

 

Ömer Asaf’a gözlerimi büyüterek bakacağım vakit, eğilip elimi okşadı ve tekrardan doktora döndü.

 

“Yani içinde garip sıkıntılar var, bunu gidermek için ne yapmamız gerekiyor? Bir fikir önerebilecek misiniz?”

 

Doktor gülümsedi, masanın üzerinde ellerini birleştirdi. “Bu hamileliğin sekizinci aylarında sıklıkla görülen bir durumdur. Yani İkra hanım sanırım içinizde ki korku doğum nasıl geçecek, bebeğimi görebilecek miyim görmeyecek miyim korkusu olmalı” deyince gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Gerçekten de bundan korkuyordum. Doktor anlamıştı.

 

“Evet. Dün gece bunu konuşmuştuk. Yani kendine dert yapıyor” dedi Ömer Asaf. Bu beni nedense rahatsız etti.

 

Korkulacak birşey yok. Dediğim gibi doğum gayet sağlıklı ve kontrollü geçecek. Ayrıca bu sorular sıklıkla duyduğum, doğum sonrasında annelerin yüzünde açan tebessümü gördüğüm bir durum. Korkmayın” dedi ve ben derin bir nefes alıp, ayağa kalktım.

 

“Teşekkür ederiz.”

 

Ömer Asaf'ta ayağa kalkıp, doktor ile el sıkıştıktan sonra aynı anda odadan çıktık. Elimi tuttu, beni kendiyle yavaş yavaş ilerletti.

 

“Neden doktora söylüyorsun?”

 

“Dert ediyorsun güzelim çünkü. Korkuyorum. Sana birşey olsun istemiyorum.”

 

Dudaklarımı büzüp hak verdim. Derin bir nefes aldım, sonrasında yavaşça hastaneden çıkıp arabamıza ilerledik. İçeri geçmeme yardımcı oldu, sonrasında kendi geçti. Kısa süre sonra tekrardan evimize geldik. Aslında hasteneye gidecektim ama hocam bugünlük bana izin vermiş, yarın gelebileceğimi söylemişti. Hamile olduğum için sadece acilde ki hastalar ile ilgileniyor, uzun zamandır Deha ve Yusuf hocam ile birlikte ameliyathanelere girmiyordum.

 

Derin bir nefes aldım, verdim. Eve geldiğimizde arabadan inmeme yardımcı oldu, birlikte eve girdik. Ben direkt olarak bebeğimiz için hazırlamış olduğumuz odaya ilerledim. Sonrasında kapıyı açıp yavaşça içeri girdim ve gülümsedim. Yüreğim hafifledi nedense bu odayı görünce. Siyah ve sarının yaygın olduğu bir oda takımı seçmiş, büyük bir beşik almıştık. Neredeyse ben ve Ömer Asaf’ın bile girebileceği bir büyüklükteydi.

 

İlerledim, beşiğin kenarına dokundum ve odanın güzelliğine baktım. Yavaş yavaş etrafımda dönerken, bakışlarım kapıya takıldı ve kapı omzuna kolunu yaslamış, kollarını önünde birleştirmiş, öylece bana bakan Ömer Asaf’ın gözlerine baktım. Gamzeleri belli oldu, sonrasında yavaş yavaş yaklaştı ve dudakları alnıma dokundu.

 

“Niye girdin odaya?”

 

“Bakmak istedim. Bir ay oldu girmeyeli. Hem baksana Ömer Asaf, kıyafetleri bile hazır dolapta, çekmecelerinde” dedim ellerimle çekmeceleri göstererek.

 

Kıkırdadı. “Hazır olacak tabii. Hem babası ona daha çok şey alacak.”

 

Buruk bir şekilde gülümsedim. “Sen çanta hazırladın mı hastane için?”

 

Başımla onayladım. “Karnım şişince hazırlamak zor olur diye önceden hazırladım. Kıyafetleri yıkadım, güzelce koydum.”

 

Bir kez daha alnımdan öptü. “İyi düşünmüşsün.”

 

“Acaba siyah ve sarıyı sever mi? Büyüyünce neden bana pembe oda yapmadınız demesin” dedim duvarda ki arı resimlerine bakarak.

 

“Sever sever. Hem o ne bilsin pembe rengin kızlar tarafından çok sevildiğini. Ayrıca büyüyünce değiştiririm ben odayı. Pembe isterse pembe yaparız.”

 

Ona hayran hayran baktım. “Seni seviyorum.”

 

“Ben de seni.”

🎻

Yemekten sonra Ömer Asaf dizi izlememiz için salonda televizyonla ilgilenirken, ben dişlerimi fırçalıyordum. Normalde cips yerdik dizi esnasında ama bu aralar bana yasaktı. Sağlık ve bebek için yememem gerekiyordu.

 

Banyoda dişlerimi fırçalamaya başlarken, aynı zamanda aynada kendime bakıyordum. Saçlarım epey uzadıkları için eskisi gibi aynı boyuta getirmiştim. Böylelikle rahatsız etmiyordu beni. Hem üzerime saten pijamalarımı giymiş, bedenim oldukça rahattı.

 

Eğilip ağzıma su çarkalayarak doğruldum ve musluğu kapatıp, diş fırçamın kapağını taktım. Sonrasında kutuya koyacağım vakit, yere düşmesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Karnımı tutup, yavaş yavaş eğilerek diş fırçamı alacağım esnada hissettim sıcaklık ve ıslaklık ile gözlerim hiç olmadığı kadar büyüdü. Direkt olarak zemine baktım ve yerde ki ıslaklığa. Korkuyla doğruldum.

 

Ellerimle bacaklarıma dokundum ve anladım ki doğum vaktinin geldiğini. Diş fırçasını lavaboya bıraktım, ağır ağır salona doğru yürüdüm. Kasıklarımda hafif ağrı kendini belli ederken solana yüzümde ki korku ifadesiyle girdim.

 

“Güzelim. Ne old-”

 

Bakışları bacaklarıma kaydı ve yutkundu. Akabinde televizyonu kapatıp, kumandayı kenara bıraktı ve ayağa kalktı hızla.

 

“Bu gerçek mi?”

 

“Ömer Asaf… Bebeğimiz geliyor” dedim elimi ellerine atıp sıkı sıkı tutarken. Yüzünde hiç beklemediğim bir tebessüm peyda oldu.

 

“Geliyor” dedi ve elleri saçlarıma yaslandı. “Erken değil mi güzelim?”

 

“Eğildim, o esnada oldu, hastaneye gitmemiz gerekiyor” dedim ve telaşla etrafıma bakındım.

 

“Tamam. Tamam, gidiyoruz hemen, gel” dedi ve beni içeriye doğru ilerletti.

 

“Üstümü değişmem gerek.”

 

Ben üzerimi temiz gecelik takımı ile değiştirirken, ağrılarım kesik kesik devam ediyordu. Henüz başlamış değildi doğum. Ömer Asaf çantaları arabaya yerleştirdi, sonrasında beni de ön tarafa yerleştirip, yola koyuldu.

 

Annelerini aradı. “Alo.”

 

“Efendim oğlum.”

 

“Anne İkra'nın suyu geldi. Hastaneye gidiyoruz doğum başlamak üzere. Haber vereyim dedim” dedi.

 

“Anaaaa! Oğlum erken değil mi!”

 

“Erken, erken ama doktor erken olabilir dedi. Zaten aniden oldu, biz de şaşırdık.”

 

Derin derin nefesler aldım.

 

“Tamam oğlum. Tamam, biz geliyoruz. Aynı hastane değil mi?”

 

“Evet evet!”

 

“Tamam. Biz Ayşe hanımlarada haber veriyoruz! Tamam siz sağ salim gidin. Ömer, oğlum telaş yapma paşam, sakin ol. Gelinime de söyle korkmasın. Biz geliyoruz, Allah'ım torun geliyor!” dedi ve telefon kapanmadan “Fehmi!” dediğini işittim.

 

Telefon kapanır kapanmaz Ömer Asaf ana yola çıkmıştı. Saat on bir olduğundan dolayı yollar boş sayılırdı. Hızlı hızlı ilerlerken, ileride ki çevirmeyi gördü, bir eliyle arabayı sürmeye çalışırken diğeriyle kimliğini çıkardı.

 

“İyi misin güzelim?”

 

“İyiyim iyi. Şuan iyiyim, ağrım çok yok.”

 

“Tamam. Derin nefesler al ver. Bak kızımız geliyor, onu düşün. Düşün, herşey çok güzel geçecek!” dedi ve ileride ki trafik polisinin eliyle sağa çekmesi için işaret verince, Ömer Asaf kornaya bastı ve kenarda durup, camı indirdi hızla.

 

“Üsteğmen Ömer Asaf Bozdağ!” dedi kimliğini telaşla uzatırken. “Eşim doğum yapıyor, hastaneye gidiyor-”

 

“Düz devam üsteğmenim, kusura bakmay-!”

 

“Estağfurullah!” dedi ve yola devam etti. Arkama yaslandım, başımı geriye atarak camı indirdim.

 

“Ömer Asaf niye korkuyorum?”

 

“Şşt…” dedi. “Korkmak yok. Bak belki saatler, hatta dakikalar kaldı onu kucağımıza almamıza.”

 

Sızlayan gözlerimle gülümsedim. “Belki” dedim onun gibi.

 

Dakikalar sonra kendimi hastanede, odada üzerime geçirilen mavi hastane kıyafetiyle birlikte ayakta durmuş bir ileri bir geri gidip geliyordum. Elimi tutan Ömer Asaf sırtıma destek veriyor ve herkes doğumun başlamasını sabırla, ben ise korkuyla bekliyordum. Kadın doğum doktoru doğumun başlamadığını, lakin bu ağrıların başlayacak olduğunun belirtisi olduğunu söylemişti. Ailem ve Ömer Asaf’ın ailesi kapı dışında beklerken, içeride Asya, İlker ve Ablam vardı. Sağolsun hepsi dakikalar sonra hastaneye, bana destek amaçlı gelmişlerdi.

 

“Yavaş yürüyoruz” dedi fısıltıyla Ömer Asaf.

 

“Of!” dedim onun elini sıkı sıkı tutarken. “Ağrılarım durmuyor!” diyerek saçma sapan bir cümle kurdum.

 

“Nasıl dursun güzelim? Doğum başlamak üzere, daha da çoğalacak” dedi ablam ve onun tecrübesine dayanarak sızlayan gözlerimle başımı istemsizce salladım. Doğum bu odada gerçekleşecekti. Öyle ki tam bir ameliyat ortamı yaratmışlardı benim için. Doktor ve hemşireler dışarıda, sadece benden bir haber bekliyorlardı. Hazır değildim. Hiç hazır değildim. Doğumdan sonra bir başka odaya alınacak olduğumu biliyordum, çünkü bu ortam beni fazlasıyla geriyordu.

Bir ileri bir geri gidip gelirken, İlker'in gözleriyle denk geldim. Bana dolmuş gözleriyle bakıyordu. “Niye bakıyorsun öyle?” diye sordum acıyla.

 

Bakışlarını kaçırdı. “Ben çıkayım” dedi ve ayağa kalkıp odadan çıktı. Bir kez daha acıyla iki büklüm olunca, Asya’da arkasından çıktı.

 

“Sanırım başladı doğum” diyerek her iki elimle Ömer Asaf’ın elini tuttum.

 

“Doktor çağırır mısın?” dedi ablama, akabinde elleri belimin her iki yanına dokundu, sonrasında dudakları alnıma değdi.

 

“Korkmak yok.”

 

Korkuyordum. Hem de çok. Hem acı göz yaşlarıma neden oluyordu, hem de içimde ki korku.

 

“Yanındayım” diye fısıldadı ve dudakları tekrardan alnıma dokundu. Açık kapıdan bana bakan ailem ile göz göz geldim, akabinde doğumhane odasının kapısında doktor ve hemşireler belirdi, hepsi yeşil önlükler, ellerinde eldivenler ve maskelerle içeri girdi.

 

“Hazır mısın İkra?”

 

“Hım hım!”

 

“Yatıralım, hemşire hanım serumlar takılsın.”

 

Beni geniş dikey doğum koltuğuna yatırdılar, bacaklarım her iki yandan sabitlendi ve üzerime yeşil örtü örtüldü.

 

“Sizleri dışarı alalım” deyince doktor, korkuyla Ömer Asaf’a, sonrasında ablama baktım.

 

“Ben kalamaz mıyım doktor bey?”

 

“Tabi, eşi olarak destek amaçlı kalabilirsiniz. Sizi dışarı alalım” dedi ablama ve ellerinde ki eldivenleri çıkarıp, yenilerini takmaya koyuldu. Ablam alnıma bir öpücük bırakıp, dışarı çıkarak kapının kapanmasına neden oldu. Sonrasında terler akmaya başladı.

Yazar

Ömer Asaf eşinin yanında durdu, elini sıkı sıkıya ona destek amaçlı tuttu. Doktor eldivenleri taktıktan sonra açığı kontrol etti, akabinde derin bir nefes alıp İkra'ya kaldırdı başını.

 

“Evet. Açık sekiz santime ulaşmış. Ha gayret İkra” dedi ve İkra tüm gücüyle ıkındı. Eli sıkı sıkıya Ömer Asaf’ın elini tutarken, Ömer Asaf durmadan moral amaçlı alnından öpüyordu eşinin.

 

“Dayan. Hadi bitecek!” dedi ve onun da gözleri acıyla doldu eşinin çığlıklarından dolayı. Onu böyle görmek yaşlarına engel olmasına engel oldu.

 

Dışarıda her iki aile İkra'nın bağırışları ile ellerini dişlerine yaslarken Ayşe hanım göz yaşlarına engel olamadı.

 

“Hadi bakalım İkra! Az kaldı, ha gayret!” İkra hissettiği acıdan dolayı yerinde duramadı, sırtı koltuktan ayrıldı ve Ömer Asaf’ın elini sıkı sıkıya sıktı. Hemşireler onu sakinlikle yerine yatırırken, Ömer Asaf bir kez daha dudaklarını onun soğuk terler akıttığı alnına dokundurdu.

 

“Az kaldı” diye fısıldadı titrek sesle.

 

“Ömer Asaf içeride mi?” dedi Fehmi bey kızı Sedef’e.

 

“Hım hım. Doktor sorun olmayacağını söyledi,” dedi Sedef babasına ve bir kez daha İkra'nın acı bağırışlarıyla kapıya baktılar. Annesi mutluluk ve bir yandan da kızının bağırışlarıyla göz yaşlarını tutamazken, İkra derin nefesler alıp verdi. Durmadı. Soluksuz nefesler, soğuk terler. Hepsi aynı anda belirdi yüzünde, ciğerlerinde.

 

“Hadi güzelim.”

 

İkra başını salladı, akabinde son kez acıyla bağırdı. Hissettiği boşluk ve rahatlık onun başını geriye atmasına neden olurken, Ömer Asaf’ın sıkı sıkıya tutmuş olduğu eli yavaşça gevşedi ve odanın içerisinde tiz bir bebek ağlayışı baş gösterdi. Doktor direkt olarak bebeğin göbek bağını kesmeden, İkra'nın bacaklarına ve karnına örtülmüş olduğu yeşil bezin üzerine bıraktı ve İkra'nın akan göz yaşlarına Ömer Asaf’ınkilerde eşlik etti.

 

“A-annem!” Titreyen kolları ve elleri bebeğine dolandı.

 

“Cimcime baya aceleciydi sizinle tanışmakta. Şuana dek şahit olduğum en kısa doğumdu” dedi doktor ve göbek bağını elleriyle tutup Ömer Asaf’a baktı.

 

“Kesmek ister misiniz?”

 

Ömer Asaf şaşkınlıkla doktora yaklaştı, eline makası alıp, göbek bağını kesti. Sonrasında tekrardan İkra'nın elini tuttu, saçlarına birer öpücük bıraktı ve bebeğe baktılar.

Akabinde bebeğin hızla kilosu, boyu ve değerleri kontrol edildi, iyice temizlendi. Bebek temizlenirken, göz yaşları akan İkra’nın başını okşayan Ömer Asaf yanağını onun saçlarına yasladı ve “seni çok seviyorum” diye fısıldadı. Sonrasında “teşekkür ederim” diye ekledi.

 

İkra yarı yorgun ve baygın bir şekilde eşinin gözlerine baktı, elini sıkıca tuttu ve Ömer Asaf’ın ona bakan bakışlarına efsunlanmış bir şekilde bakmaya devam ederken, dudaklarını yanaklarına dokundurdu.

 

“Bitti.”

 

“Var mıydı korkulacak birşey?” diye sordu nefesiyle gülerek.

 

“Yokmuş” dedi İkra, akabinde ekledi. “Sen yanımda olunca hiç yokmuş.”

 

Dudakları eşinin alnına dokundu, elleri bir kez daha saçlarını okşadı. “Bitti güzelim. Sen, ben ve ufaklık” dedi ileride, Ömer Asaf’ın doktora vermiş olduğu bebek çantasından çıkartılmış elbiseleri giydirilen bebeğe ikisi de büyük bir aşk ve yaşlarla bakarken.

 

“İkimizin bebeği” diye fısıldadı İkra.

 

“Ağlamıyor da” dedi Ömer Asaf gülerek.

 

“Sanırım uslu bir bebek” diye fısıldadı İkra doktor ve hemşireler kendisiyle ilgilenirken.

 

“Hım hım. Sana benziyor.”

 

İkra kıkırdadı. “Göremedik bile düzgün.”

 

Bir kez daha öptü eşinin alnından. “Daha çok göreceğiz.”

🎻

 

İkra Bozdağ

Ben odaya alınır alınmaz direkt olarak kapı açıldı ve annem kapıda belirdi. Sonrasında diğerleri.

 

“Kızım!”

 

“A-anne!”

 

Kolları hızla başımın etrafına dolandı, sonrasında elleri yanaklarıma dokundu. “Nasılsın yavrum?”

 

“İyiyim.”

 

Burnumu çektim. “Bebeğim nerede?”

 

“Kuvözde güzel kızım. Merak etme Ömer Asaf yanında, doktor yarım saat kontrol amaçlı kalsın” dedi ve ben başımı olumluca salladım.

 

Kim derdi ki sabah, saatler sonra bebeğini kucağına alacağını. Ben bir canlı taşımıştım karnımda ve o şuan dışarıda, benim onu kucağıma almamı bekliyordu. Bu çok güzel bir duyguymuş. O kadar güzel bir his ki, gözlerimde ki yaşlar akmak için izin isteselerde izin vermedim bu güzel gecenin hüzünlenmemesi için.

 

“Nasıl kızım?”

 

Sevda Hanım, Ferit bey, İlker, ablam, abim, Taha abi, Şirin. Hepsinin sorularını cevapladıktan sonra arkama yaslı duruyordum. Ta ki ailemle yarım saatlik sohbetin ardından açılan kapıda beliren Ömer Asaf ile. Ve kucağında ki bebeğimiz. İçeri girdi, yaşlarım isteksizce düştü yanaklarıma. Ellerimin tersiyle silmeye çalıştım, sonrasında tam baş ucumda duran Ömer Asaf’a baktım.

 

Ömer Asaf kucağında ki bebeğimizi.yavaşça bana uzattı, titreyerek aldım kızımı ve göz yaşlarıyla baktım yüzüne. Yutkundum. Baş parmağım ile yanağını okşadım. Güzel çehresine, kapalı gözlerini seyre daldım.

 

“Aynı Ömer Asaf!”

 

“Aynı İkra” dedi annem Sevda hanıma kıkırdayarak. Burnumu çektim, annem dedim bebeğimin başında ki şapkayı biraz geriye doğru çekerek. Ömer Asaf’ın bebeklik kıyafetlerini giydirmiştim ilk olarak. Özellikle çantaya, en üste onları koymuştum. Sırf Ömer Asaf görsün diye.

 

Ben kızıma bakarken, aniden Kerem yaklaştı yanımda.

 

“Şimdi benim kız yeğenim mi oldu?”

 

“Hım hım. Dayı oldun tekrardan.”

 

“Çok tatlı abla. Senin ve Ömer eniştemin mi bu bebek? İkinizin bebeği mi?” Ömer Asaf hemen Kerem'in arkasında durdu, Kerem'in saçlarını okşayarak başını salladı.

 

Onu onaylayan ben oldu. “Evet. Bizim bebeğimiz” dedim Ömer Asaf’a bakıp, ailemden utanarak bakışlarımı kaçırırken.

 

“Peki adı ne olacak?” diye sordu ve aniden başıma denk eden soruyla birlikte önce Ömer Asaf’a sonrada bana bu soruyu soran Kerem’e baktım. Dudaklarımı belirsizlik içerisinde birbirine bağladım.

 

“Bilmem. Biz…” dedim lakin devamını aileme bakarak getirdim. “Hiç düşünmedik” dedim Ömer Asaf’a dönen bakışlarımla.

 

Kerem Ömer Asaf’ın yanından ayrıldı, Ömer Asaf benim başımın ucunda durdu ve hem bebeğine, hem de bana baktı. “Bilmem.”

 

“Var mı aklınızda bir isim?” diye sordu Sedef, eniştem yanında durmuş, gülümseyerek yeni doğan kucağımda ki bebeğime bakarlarken. Eniştemin kucağında, iki aylık olan Eren elleriyle hareket ederken, ben bir kez daha Ömer Asaf’a kaldırdım başımı.

 

Herkes kendi aralarında konuşmaya başladı, ben ise bebeğimin tıpkı babası gibi olan ela gözlerine baktım. Gülümsedim, annesinin gözlerine bakıyor olan minik bebeğimin bakışları bana sabit tutulurken, gülümseyerek baktım yavruma. Gözlerinde kayboldum, ve tam o vakit aklıma bir isim düştü. Bu mucizeyi bana veren Allah'a, Ömer Asaf’ı karşıma çıkardığı güne anlık dua ettim. O ela gözlere bakarken nasıl da içimin kıpır kıpır olduğunu, hâlâ da öyle olmakta olduğunu hissetti. Ve bebeğimin gözleri yavaş yavaş kapanıp açıldı, aklıma bir isim düştü ve dudaklarımı başımı aileme kaldırıp, bakarak araladım.

 

“Gözleri gibi” dedim ve tüm herkes bana odaklandı. “Adı da Ela olsun mu?” diye sordum ve Ömer Asaf’a çevirdim bakışlarımı. Sadece onun cevabı ilgilendiriyordu beni. Sadece eşimin onayı önemliydi benim için.

 

“Çok güzel olur” dedi Sevda hanım.

 

“Hem de nasıl?” diye devam etti annem.

 

“Ela güzel bence” dedi abim. Ablam onu başıyla onayladı.

 

Ben Ömer Asaf’a bakarken, Ömer Asaf’ın dudakları bana karşı gülümseyerek aralandı.

 

“Sen nasıl istersen. Elbette olur.”

 

Her iki babama baktım, akabinde yutkundum. “Ela olsun o zaman. Gözleri gibi adı da Ela olsun.”

 

Gözlerimden akan yaşlar bir bir süzüldü hastane kıyafetimin üzerine, bir kez daha yutkundum ve kızımın yanağını okşadım elimle. Anne olmanın tadını çıkarmaya başladım ve bir kez daha öptü onu.

🎻

Hayallerimi süsleyen kız çocuğu tamda tahmin ettiğim gibiydi. Masum, güzel ve bir o kadar da tatlı. Ömer Asaf koltukta dinlenirken, ben kucağımda ki bebeğimi doyurmaya çalışıyordum. Hem de usul usul süt içen güzelliğin gözlerime bakan bakışlarında ki ela rengi aynı babasınınkiler gibiydi. Herkes gecenin biri olduğundan dolayı eve yol almışken, yanımda ablam vardı o kadar. Bana destek amaçlı. Hatta küçük oğlu Eren. Kuzeniyle arasında iki ay vardı. Birlikte büyüyecek olmaları beni daha da heyecanlandırıyordu.

 

“Nasıl hissediyorsun?”

 

“İyiyim. Yani iyi hissediyorum” diye fısıldadım Ömer Asaf’ın uyuduğunu dikkate alarak. Ona baktım ve tekrardan bebeğime, akabinde ablama.

 

“Zorlandın mı çok?” diye sordu bu seferde.

 

“Çok değil. Hatta doktor en kısa doğummuş şahit olduğum kadarıyla dedi” dediğimde kıkırdadık.

 

“Ablan kurban olur sana. Sana demiştim, korkulacak birşey yok diye” dedi ve ben başımı onu onaylamak adına salladım.

 

“En çokta o yardım etti” dedim Ömer Asaf’a dönüp, gülümseyerek bakarken.

 

“Edecek tabii. Eşin o senin. Her zorlukta yanında oldu, elbette doğumda da yanında olacaktı” dedi ve ben utanarak başımı salladım.

 

“Ben sana bez nasıl değiştirilir göstereyim. İki ay boyunca epey alıştım, hatta bir kaç ders aldım. Senin hocan olurum ben.”

 

Kıkırdadık. Ela’yı kucağımdan ayırdım ve yavaşça yatağa doğru bıraktım. Ellerinde ki eldivenleri öptüm, akabinde minik, alt kıyafetini çıkarmaya başladım. Göbek bağına dikkat ederek, yavaş yavaş bezini açtım. Gülümsemeden edemedim.

 

“Annecim.”

 

Ablamda gülümsedi. Uyuyan Eren’i kucağından yatağa bıraktı, sonrasında o da oğlunun altını açtı. “Bak güzel kardeşim…” dedi ve kenardan bir kendine bir de bana bir bez aldı. Burnumu çektim ve o sırada ağladığımı yeni yeni fark ettim.

 

“Kuzum?”

 

Yaşlarımı silmeye koyuldum. “Yok birşey. Bu duyguyu tatmak çok güzelmiş.”

 

Ela'nın küçücük, incecik bacaklarına dokundum. Sonrasında yavaşça iki yana açtım ve altında ki bezi çıkardım. Ben bebeğimi yavaşça kucağıma alırken, ablam altına bez değiştirme naylonunu serdi ve ben bir kez daha yavaşça kucağımda ki yavrumu bezin üzerine bıraktım.

 

“Bezi altına koy” dedi ve ekledi. “Böyle bir elinle her iki ayağını tut, yavaşça kaldır. Sonra diğer elinle bezi koy altına.”

 

Başımı sallayarak dediğini yaptım. Daha önce annemin Kerem'in altını nasıl değiştirdiğini bir iki kere görmüştüm ama alışık değildim. Bezi altına koyduktan sonra ablam yandan iki ıslak mendil uzattı.

 

“Yanmaması için, pişik olabilir. Bu yüzden güzelce sil aşkım. Sonra biraz pudra dök” dedi Ela için almış olduğumuz çantanın içerisinden pudrasını çıkardı. Ben ise bir doktor olarak derin bir nefes aldım, sonrasında ne yapmam gerektiğini idrak ede ede bebeğimin altını değiştirdim. Doktor olmam bez nasıl değiştirilir bilmem gerekmiyordu. Ayrıca ilk kez anne oldum ve bu duyguyu yeni yeni tadıyordum.

 

“Annecim. Uyandın mı sen?”

 

Ablam Eren ile konuşurken, ben kızımın o masum, minik yüzüne bakıyordum. Altını değiştirip, pijamasını tekrardan geçirdim ayaklarına ve kucağıma alıp arkama yaslandım. Onu omzuma yatırdım, başını sağ yanağını omzuma denk gelecek şekilde çevirip, ellerinin boynuma dokunmasıyla gülmeden edemedim.

 

“Annecim.”

 

Ablam Eren'i uyutmaya çalıştı, ben de Ela'nın kokusunu almaya başladım. Minicik kafası omzumda duruyordu. Bu harika bir histi. Dokuz ay boyunca karnımda taşıyıp, sonrasında onu omzumda yatırmak çok güzel bir his.

 

“Ben de yatayım artık. Bak birşeye ihtiyacın olursa uyandır beni tamam mı?”

 

Ona kıyamazdım. Bütün gün yanımda ayakta durdu Ömer Asaf'la. Elbette onu kaldıramazdım bir şeye ihtiyacım olursa.

 

“Yok. Sen yat dinlen, Ömer Asaf zaten kalkar birazdan. Uyuyamaz o ben biliyorum” dedim ve Ela'yı hemen yanımda yer alan hastane beşiğine bıraktım.

 

“Sen bilirsin aşkım. İyi geceler” dedi ve oğlunu da Ela gibi, onun için getirmiş olduğunuz hastane beşiğine bıraktı, kendisi ise L koltuklarda yerini aldı. Ben de arkama yaslandım, bir eşime, bir de kızıma bakıp gözlerimi kapadım.

🎻

Gecenin ilerleyen saatlerinde gözlerimi kapamış olsam da asla ama asla uyuyamamıştım. Nefes almakta güçlük çekiyor gibi hissediyordum bu odada. Nedenini bilmiyordum. Belki de yeni doğmuş bebeğime birşey olma korkusu olabilir miydi? Saat ikiye geliyordu. Ablam uyuyalı yarım saat falan olmuştu o kadar.

 

Yataktan yavaşça kalktım ve usul usul Ömer Asaf’ın yanına ilerledim. Onu gece gece uyandırmak istemesem de, elimi saçlarına atarak “Ömer Asaf” diye fısıldadım. Gözleri direkt açıldı, bakışları yavaşça beni buldu.

 

“Güzelim?”

 

Doğruldu. “Ne oldu ağrın falan mı var?” diye sordu hızla ayakta dikilirken.

 

“Yok. Ağrım yok. Ama uykumda yok. Biraz dolaşalım mı koridorda. Yalnız dolaşmak istemedim.”

 

“Güzel gözlüm” dedi bir eliyle elimi tutup, diğer kolunu belime dolayarak eliyle belimi sıkarken.

 

“Dolaşalım.”

 

Yeni doğum yaptığımdan dolayı yavaş yavaş yürüyüp, odadan çıkacağımız vakit Ela'yı hatırladım.

 

“Ela?”

 

“Ablan burada. Birşey olursa bakar o. Gel sen, bir içini dök bana. Neler hissediyorsun söyle” dedi ve gülümseyerek koridora çıktık. Kimseler yoktu, ışıkları yanan koridorlar mevcuttu sadece. Elimi tuttu, yavaş yavaş ilerledik koridorlarda. Usul usul. Elimi baş parmağı ile okşadı, adımları bana aynı yavaşlıkta eşlik etti.

 

“Anlat bakalım. Nasıl hissediyorsun? Niye uyuyamıyorsun?” diye sordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım, omuzlarımı kaldırıp indirdim.

 

Sanırım doğum yaptığımdan dolayı. Uykum gelmiyor bir türlü. Sanırım anne olduğum için olabilir. Belki de Ela’ya birşey olacak korkusuyla uyuyamıyor olabilirim. Hani anne oldum ya, benim bebeğim. Bu yüzden olabilir.”

 

Dudaklarını saçlarıma bastırdı. “Bu normal. Sonuçta hâlâ inanamıyor insan bebeği olduğuna. Ben bile uyudum ama aklım sürekli sen de ve Ela’daydı. Ayrıca abime söyledim. Yarın kimlik işini halldecek. Ela Bozdağ” dedi inanması güç olan.

 

“Doğru. Ela Bozdağ. Bugün ayın kaçı?”

 

“Dört Nisan?”

 

Gözlerim açıldı. “Yani Ela üç Nisan’da doğdu. Abine bunu söyledin mi?”

 

Kıkırdadı. “Atarım mesaj. Bilir zaten o.”

 

Başımı omzuna yasladım ve koridor boyunca ilerleyip durduk.

 

“Biliyor musun?”

 

“Neyi?”

 

“Seni ne kadar çok sevdiğimi?”

 

Dudakları yanağıma dokundu. “Biliyorum. Ela’nın var olması bile beni ne kadar çok sevdiğinin göstergesi.”

 

Gülerek kaşlarımı çattım. “Ela ne alaka?”

 

“Yani sevmeyen insan çocuk yapar mı?”

 

Yanaklarımın kızardığıma emindim. “Haklı olabilirsin.”

 

“Haklıyım tabii!”

 

Boydan camın önünde durduk, şehrin manzarasına baktık. Ve ben kollarımı yandan onun beline doladım, sonrasında yanağımı sol göğsüne yasladım.

 

“Hep yanımızda ol Ömer Asaf. Ve bizi bir başımıza bırakma.”

 

Kolu omzuma sarıldı ve beni sarılıp sarmaladı. “Nefesim yettiğince hep yanınızda olacağım.”

 

Bölüm Sonu…

Ailenin yeni üyesiiii Elaaaaa!!! İsmi nasıl buldunuz? Kitabı yazmaya başlamadan önce karar verdiğim bir isimdi bu.

Hoşuma çok gitti. Ufak tefek yorumlarınızı bekliyorum.

Şimdiden çok heyecanlıyım finale sanırım 4 bölüm kaldı.

Sizleri çok seviyorum, görüşmek üzere.

 

Bölüm : 27.12.2024 16:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
NİSA / KURŞUN İZİ / 51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi
NİSA
KURŞUN İZİ

42.97k Okunma

2.97k Oy

0 Takip
56
Bölümlü Kitap
1. Bölüm -&- Tehlike!2. Bölüm -&- Akılda Kalan Gözler3. Bölüm -&- Hasretin Vuslatı4. Bölüm -&- Tesadüfler5. Bölüm -&- Uzun Zaman Sonra6. Bölüm -&- Hissedilen Duygular7. Bölüm -&- Tatlı Bir Telaş8. Bölüm -&- Büyük Bir Kayıp9. Bölüm -&- Sivas Topraklarında Özlem10. Bölüm -&- Barınak11. Bölüm -&-Beklenmedik Kişi12. Bölüm -&- Sevda Çıkmazı13. Bölüm -&- Acıyla Atan Kalp14. Bölüm -&- Birbirine Bağlanan Kalpler15. Bölüm -&- Veda Çiçeği16. Bölüm -&- Havada ki Şahinler17. Bölüm -&- Ansızın Atan Yürek18. Bölüm -&- Düğün Günü19. Bölüm -&- Şaşırtmalı Oyun20. Bölüm -&- Verilen Sözler21. Bölüm -&- Seçilen Alyanslar22. Bölüm -&- Kalp Yakan Acı Haber23. Bölüm -&- Hasta Ziyareti24. Bölüm -&- Kısa Bir Veda25. Bölüm -&- Mutluluğun Güzelliği26. Bölüm -&- Yeni bir HayatDuyuru!!!!27. Bölüm -&- Geçmişin Anıları28. Bölüm -&- Sona Eren Vuslat29. Bölüm -&- Piknik Havası30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi31. Bölüm -&- Tatlıya Bağlanan Sorun32. Bölüm -&- Güzel Haber33. Bölüm -&- Acı Ve Tatlı34. Bölüm -&- Tatilin En Güzeli35. Bölüm -&- Tatlı Heves36. Bölüm -&- İlk Sahur37. Bölüm -&- Bela38. Bölüm -&- Güzel Haber39. Bölüm -&- Çaresizlik40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı41. Bölüm -&- Acı Ve Suçluluk42. Bölüm -&- İntikam Ateşi43. Bölüm -&- Veda mı?44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu45. Bölüm -&- Yüksek Bağırış46. Bölüm -&- Köye Erzak47. Bölüm -&- Veda ÖpücüğüŞİMAL48. Bölüm -&- Hasret49. Bölüm -&- Tehlikeli KararDuyuru!!!!50. Bölüm -&- Son Bulan Sıkıntılar51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi52. Bölüm -&- Anlamlı Video53. Bölüm -&- Sebredilen Umutlar
Hikayeyi Paylaş
Loading...