56. Bölüm

52. Bölüm -&- Anlamlı Video

NİSA
lorensi

Uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba canlarım. Nasılsınız. Umarım iyisinizdir, herşey yolundadır. Güzel bir bölümle geldim, keyifli okumalar dilerim şimdiden.

​...Lorensi size keyifli okumalar diler...

Bölüm Elli İki - Anlamlı video

Bir hafta sonra...

Hayatın tüm güzellikleri benimle birlikteydi. Eşim, kızım ve büyük, kocaman sevgi dolu ailem. Bir hafta önce tim beni hastaneye kızlarla birlikte ziyarete geldikleri an, mutluluktan yüzümde gülümsemem solmamıştı. Bahar bir haftalık kızıyla, Öykü beş aylık oğluyla ve Nazlı üç aylık göbeği ile hastaneye, beni ziyarete elli dolu dolu gelmişlerdi. Ömer Asaf kardeşlerinden tebrik alırken, ben de ayağa kalkmış ve kızlara sarılmıştım. Sonrasında Ela’yı onlara göstermiş, yeni doğduğu için pek kimse eline almak istememişti. Haklılardı elbette.

 

Tim ile bir iki saatlik konuşmanın ardından bebeğim, ben ve Ömer Asaf evimize yol almıştık. Tabi hastaneden çıkmadan önce Deha ve Yusuf hocam beni ziyarete gelmeyi unutmamışlardı.

 

Doktor çıkabileceğimizi söylemiş, en ufak rahatsızlanmada direkt olarak gelmemizi söylemişti. Onu başımızla onaylamış, sonrasında eve gelmiştik. Ailemiz bizi baş başa bırakmış, ben, Ömer Asaf ve Ela kocaman sevgi dolu evimizde güzel bir gün geçirmiştik.

 

Bir hafta sonra Ömer Asaf askeriyeye dönmüş, ben ise ailemin yanında, evde beni ziyarete gelen halam ve teyzemlerle güzel bir sohbete başlamıştım. Onlarla en son düğünümde görüşmüş, tekrardan görmek güzeldi. Ela hemen koltuğun bir köşesinde, onun için almış olduğumuz küçük el yatağının üzerinde uyurken, düşmemesi için kenarlarına koltuk yastıklarını koymuştum.

 

Teyzemler durmadan başına gelip bakıyor, “maşallah” diyerek tekrardan yerlerine geçiyorlardı. Abim mahkemede, İlker Asya'yla dışarıda. Babam da evde, halamlarla ve teyzemlerle, yanlarında eşleriyle sohbet ediyordu. Ben ve Eda anneme yardım ederken, Kerem’in erkenden kalkmış olmasından dolayı uyuduğunu, Selim’in evin içinde dört dönüp dolaştığını görünce içimde ki çocuk ortaya çıkmak için izin istiyordu.

 

“Anne!” dedim balkondan çıkıp, mutfaktaki annemin elinde yer alan bardaklara bakarak.

 

“Güzel kızım.”

 

“Ablamlar gelecek mi?”

 

“Yok kuzum. Eren’in aşıları varmış. Eniştenle kontrole gideceklermiş, akşama doğru geliriz” dedi. Biz akşam gidecek olmamızdan dolayı onu göremeyecek olmama biraz üzüldüm.

 

“Sen nasılsın?”

 

“İyiyim iyi. Alıştım baya, karnımda indi birazcık” dedim üzerimde ki elbiseyi baştan aşağı süzerek. “En azından ayaklarımı görüyorum.”

 

Kıkırdadı. Hem o, hem Eda. Ben de onlara eşlik ettim ve hep birlikte çay içip, teyzemlerle sohbetler ettik.

 

“Damat nasıl güzel kızım?”

 

“İyi Hala. Çok şükür herkes iyi.”

 

“Cimcime aynı damada benziyor. Hele gözleri. Düğünde gördük en son damadı, maşallah pekte boylu posluydu. Ela babasına çekerse, yandın desene” diyen Halama kıkırdayarak baktım, sonrasında uyuyan Ela’ya. Hemen yanına oturdum, eldiven geçirmiş olduğum ellerini battaniyenin altına alıp, şapkasını gözlerinin üzerine çektim. Çok küçüktü.

 

“Neyse biz kalkalım. Geç olmadan gidelim” dedi teyzemler ve halamlar aynı anda. Hepsi aynı anda ayaklandı. Teyzem ve halamların Ela’ya takmış oldukları tam altınlar gözlerimin önünü, görüş açımı bulanıklaştırdı. Onları kapıya kadar yolcu ettik, sonrasında tekrardan içeri girdik. Saat öğlen dörde geliyordu. Hava biraz geç karardığından dolayı, babam biraz yürüyüş için dışarı çıkmış, ben, annem ve Eda yalnız kalmıştık. Bir de hâlâ evin içerisinde durmadan dolaşan Selim ve odasında uyuyan Kerem.

 

“Yorulduk” dedim koltuklara oturarak.

 

“Öyle oldu.”

 

Aradan geçen yarım saatin ardından ben televizyonu kısık sesle izlerken, annem ve Eda aynı anda mutfaktan bardaklar ve çaydanlık ile çıktılar. Ev sıcak olduğundan dolayı salonun camları açıktı. Öyle ki aniden dışarıda top oynayan çocukların “goooooooll!” diye bağırmalarıyla yerinde sıçrayan Ela ve tiz ağlayışı yüreğimi hoplattı.

 

“Anneciğim!

 

“Kızım?” dedi annem.

 

“Korktu” dedi Eda.

 

Onu yavaşça kucağıma aldım, ağlayışlarının susmasını omzuma yatırarak bekledim. Yavaş yavaş susan sesiyle sırtını okşadım ve onu tekrardan yerine bırakıp, “anne şimdi kızacak onlara!” dedim ve cama ilerledim.

 

Başımı camdan çıkarır çıkarmaz, ileride tanıdık Ufuk’u görünce sesimi onun duyabileceği şekilde yükselttim.

 

“Ufuk!”

 

Bakmadı. “Ufuuuuk!”

 

“İkra abla?”

 

“Ablacım niye bağırıyorsunuz! Küçücük bebek uyuyor evde! Benim yavrum korkudan sıçramak zorunda mı!”

 

Tüm çocuklar bana baktı. “Kusura bakma İkra abla. Ömer abi gol atınca, bağırmak zorunda kaldık.”

 

“Kimmiş o Ömer abin. Çıksın bakalım karşıma” dedim ve hemen apartmanın altından elinde topla biri çıktı. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

 

“Benim” dedi Ömer Asaf.

 

“Ömer Asaf?”

 

“Kimmiş o yatan bebek?” diye sordu elinde ki topla bana bakarken. Dirseklerimi camın mermerine yasladım ve gülümsemeden edemedim.

 

“Valla babası asker. Hem de üsteğmen. Ona göre yani” dedim başımı bilmişlikle sağıma eğerken. Hemen Ömer Asaf’ın yanında duran bir çocuk konuştu.

 

“Duydun mu Ömer abi? Babası askermiş. Bize çok kızar kesin” dedi ve Ömer Asaf bir bana bir de çocuğa baktı.

 

“Kızmaz kızmaz. Ben konuşurum kendisiyle” deyip çocuğun saçlarını karıştırdı, sonrasında topu ona verip, “hadi size iyi oyunlar, bağırmayın fazla, kızım uyuyor!” diyerek hızlı hızlı apartmana koştu. Yüzümde ki tebessüm ile camdan ayrıldım, annemin “Ömer Asaf’ mı geldi?” diye sormasıyla başımı salladım, sonrasında kapıya koştum. Ben kapının önüne gelir gelmez kapıyı açıp, onun alt kattan dairenin önüne çıktığını görünce, sabırsızlıkla bekledim.

 

“Hoş geldiiiin!”

 

Son merdivenide çıktı, tam önümde durdu ve kollarını bedenime doladı. “Hoş buldum güzelim.”

 

Dudakları boynuma dokundu, sonrasında saçlarımı elleriyle okşadı. “Nasılsınız?”

 

“İyiyiz. Gel içeri.”

 

“Kızım nerede? Babası geldi” dedi ve direkt olarak ayakkabılarını çıkarıp içeri ilerledi. Ben de kapıyı kapatıp, onun arkasından içeri girdim. Ömer Asaf direkt olarak Ela'nın önüne eğilmiş, sonrasında elini ayaklarına, atmış kokusunu içine çeke çeke okşuyordu.

 

“Babacığım...”

 

“Ömer Asaf uyandırma, uyusun” dedim ama o beni dinlemeyerek, “babası uyutur onu” dedi ve Ela'yı kucağına alarak uyandırdı.

 

“Ömer Asaf!” dedim yanına ilerleyerek.

 

“Kızım dur, bütün gün uyudu zaten. Bir iki dakika sevsin babası, bebek zaten, hemen uyur yine” dediğinde annem, onu istemeyerekte olsa başımla onayladım.

 

“Çay içer misin?” diye sordum.

 

“Olur olur. Ela’m” dedi burnuna dokunup, başında ki şapkayı geriye çekerek. “Kokuna kurban olurum güzel kızım” dedi ve başparmağı ile yanağını okşadı. Ben önüne sehpa çektim, sonrasında annemin doldurduğu çayı önüne bıraktım.

 

“Nasıl geçti askeriye?”

 

“İyi iyi. Görevdeydim, erken geldim. Sen nasılsın, siz nasılsınız?”

 

“İyiyiz.”

 

“İyiyiz oğlum,” dedi ve çayından bir yudum aldı annem. Birlikte tatlı bir sohbet edip, Ela'yı tekrardan uyuttum ve pusetine koyarak üzerini sıkı sıkı kapadım. Ben de hazırlandığım vakit, annemlerle vedalaşıp evden çıktık. Arabaya, Ela'yı arkaya koyarak yanına oturdum. Ömer Asaf’ta şoför koltuğuna geçti, arabayı çalıştırdı ve birlikte yola çıktık.

 

“Aşkım?”

 

“Söyle aşkııım!” dedi kelimenin üzerine basa basa.

 

Kıkırdadım. “Marketin önünde dursak mı?”

 

“Olur. Ne için?”

 

“Ela’ya bez almıştık ya yeni doğan. İçinde otuz tane varmış, iki tane kaldı. Bir iki paket daha alalım.”

 

“Olur güzelim. Alalım.”

 

Gülümsedim. Bir iki dakika sonra marketin önünde durduk ve Ömer Asaf arabadan inerek kapıyı açtı. “Sen kal istersen. Ben alıp geleyim” dedi. Bir iki saniye düşündüm, akabinde başımı salladım. “Olur.”

 

“Başka birşey istiyor musun?”

 

“Yok. Dikkat et” dedim. Kapıyı kapadı, kilitledikten sonra bana bakıp gülümsedi ve markete girdi. Ela'yı kontrol edip, sonrasında arkama yaslandım ve derin bir nefes aldım. Yaklaşık on dakika sonra arabanın kapısı açılınca, Ömer Asaf aniden içeriye dört beş paket bez attı ve ben şaşkınlıkla ona baktım.

 

“Ömer? Aşkım bir iki paket dedim, tüm markette ki bezleri almış olamazsın?”

 

Kıkırdadı. “Valla güzelim sadece beş paket vardı, ben de hepsini aldım.”

 

“Ya başkasına da bıraksaydın canımın içi.”

 

Durup bana baktı. “Canının içi miyim?”

 

Nefesimle güldüm, başımı başka tarafa çevirip tekrardan ona döndüm. “Öylesin. Hadi gir içeriye” dedim. Arabaya geçti, tekrardan yola koyulduk ve kısa süre sonra evimize geldik. Ömer Asaf bezleri içeri götürürken, ben de Ela'yla içeriye girdim. Onu odasına götürüp, pusetten çıkararak koca beşiğine bıraktım ve beşikten indim. Beşiğin bir tarafı açık olduğu için kolay inip çıkabiliyordum. Odadan çıkmadan önce gece lambasını açtım ve kapıyı açık bırakarak mutfaktan gelen seslere doğru ilerledim.

 

“Ömer Asaf?”

 

Dolap kapağını açmış, akabinde içerisine bakıp duruyordu.

 

“Ha! Gel güzelim. Ne yesek diye bakıyordum.”

 

Dudaklarımı öne doğru büzerek yanına yaklaştım ve her iki kolumu koluna dolayıp, ellerimle kolunu okşadım. Sonrasında başımı kaldırarak bana bakan bakışlarına baktım.

 

“Hani hamile olduğum zamanlar pek birşey yiyemiyordum ya.”

 

“Evet?”

 

“İşte canım pizza çekti şuan. Acaba pizza mı söylesek?”

 

Nefesiyle güldü. “Ya sen yeter ki iste. Yiyelim güzelim,” dedi ve cebinden telefonunu çıkardı hızla.

 

“Ben sipariş vereyim.”

 

“Olur. O zaman pizza gelene kadar ben de serin bir duş alayım. Kulağın Ela’da olsun tamam mı?”

 

“Sen merak etme, babası bakar ona. Hadi sen gir duşa, pizza gelmeden. Yanında ne içersin?”

 

“Ayran olsun. Ela'yı emziriyorum ya, kola içmeyeyim şimdi.”

 

Gülümsedi, “tamamdır.”

 

O sipariş verirken, ben de hızla duşa girdim ve serin bir duşun ardından sonra banyonun ışığını kapatıp çıktım. Tam o vakit Ömer Asaf’ta evin kapısını kapatıyordu.

 

“Geldi mi?” dedim üzerimde ki kıyafetler ile karşısında dururken. “Geldi güzelim, gel.”

 

Banyonun ışığını kapatıp, Ela'nın odasına girdim ve kızımın yatıyor olduğunu kontrol ederek tekrardan salona ilerledim. İçeri girer girmez Ömer Asaf televizyondan bir film açmış, pizzanın kapağını yer iki yandan yırtarak kaldırmıştı. Kendine kola, benim için de ayran almıştı. İlerledim ve yanına oturdum, ıslak saçlarımı geriye atıp, tamamen yanına yanaştım.

 

Kolunu belime doladı, beni kendine yasladı ve sonrasında şakağımdan öpüp, pizzadan birer dilim aldık. O ise filmi başlattı, pizzamızı yemeye koyulduk.

 

“Korku mu?”

 

“Hayır” dedi ve gözlerime bakarak fısıldadı. “Romantik.”

 

Bu söyleyişi nedense içimde birşeyleri hareketlendirir gibi oldu ama hızla yutkunup önüme döndüm. Arkasına kıkırdayarak yaslandı, sonrasında pizzadan bir dilim daha aldı. Birlikte güzel bir filmin sonunda, ben de ona yaslandım ve başımı göğsüne koyarak derin bir nefes aldım.

 

“Yatalım mı?”

 

“Uyuyalım güzelim. Sen geç, ben şunları çöpe atayım” dedi ve pizza kartonlarını poşete koyup ayağa kalktı. Ben de televizyonu kapatıp, salonun ışığını da söndürdükten sonra bir kez daha Ela'ya baktım ve sonrasında hemen Ela'nın odasının karşısında yer alan odamıza girdim. Ömer Asaf’ta girdi içeriye, kapıyı bilerek açık bıraktık.

 

Ben yatağa geçtim, o da yanıma geldi ve kolları belime dolandı. “Sonunda sana sıkı sıkıya sarılabiliyorum.”

 

Kıkırdadım. “Özledin mi?”

 

“Hem de nasıl?”

 

“Ela'nın kimliği henüz gelmedi.”

 

“Gelir güzelim. Bir hafta oldu, yarın öbür gün gelir.”

 

Onu başımla onayladım. “Bugün yoruldum sanırım.”

 

“Kıyamam. Sen uyu, ben de seni izleyeyim.”

 

Başımı ona kaldırdım, o yine konuştu. “Ne fark ettim biliyor musun?”

 

Merakla bekledim.

 

“Seni bu aralar hiç öpmediği mi?”

 

Kaşlarım bu sefer fazlasıyla çatıldı. “Her saat öpüyorsun ya?”

 

“Öyle değil” dedi ve beklemediğim bir an da dudaklarını dudaklarıma yasladı. Yavaş, ama hasret dolu bir öpücüktü bu. Dudaklarımız aynı anda hareket ederken, eli yanağıma dokundu. Sonrasında alnı alnıma yaslandı ve dudakları dudaklarımdan ayrıldı. Gözlerimiz buluştu.

 

“Böyle” diye devam etti.

 

Eğilip tekrardan bir buse kondurdum dudaklarına, akabinde alnımı çenesine yasladım. “İyi ki varsın.”

 

“Siz de.”

🎻

Gözlerimde uyku, bedenimde yorgunluk ve kucağımda Ela. Saat gecenin üçüne geliyordu. Ela saat bir de uyanmış, hâlâ uyumuş değildi. Durmadan kucağımda ağlıyor, tam uyuduğunu sanıp yatağına bırakırken tekrardan sessiz sessiz ağlamaya başlıyordu. Artık ayakta duracak gücüm yok gibiydi. Kendimi fazlasıyla yorgun ve bir o kadar da tükenmiş hissediyordum.

 

“Hadi anneciğim. Bak, anne çok yoruldu. Gerçekten çok yoruldu annen.”

 

“İkra?”

 

Aniden açılan odanın ışığı ile kapıda uykulu gözleriyle Ömer Asaf belirdi. “Güzelim?”

 

Büyük bir çabadan sonra yaşlarımı daha fazla tutamayıp izin verdim. “U-uyumuyor Ömer Asaf? Gerçekten uyumuyor, aç desem aç değil, gazı var desem gazı yok. Uyumuyor ama” diyerek başımı Ela'nın açık gözlerine eğdim. Yutkunarak ve bir elimle yaşlarımı silerek baktım.

 

“Ya yerim seni canımın içi. Ağlama, niye ağlıyorsun?” diyerek yanıma yaklaştı ve tam önümde durup, Ela'ya baktı.

 

“Yoruldum ama… Hayır niye uyumuyor onu da bilmiyorum ki?”

 

“Sen ver babasına onu. Hadi git dinlen.”

 

Burnumu çektim. “Olmaz. Sen ayaktayken uyuyama-”

 

“Birşey olmaz. Bak zaten uyanmışsın beni de kaldırmamışsın. Kim bilir kaç saattir ayaktasın. Hadi git dinlen, ben uyutur gelirim” dedi, alnıma bir öpücük bıraktı.

 

“Kurban olurum. Ağlıyor bir de” dedi gülerek.

 

Yanaklarım kızardı. “Uyumazsa kaldır beni tamam mı? Emziririm yine.”

 

“Tamam tamam. Hadi git dinlen güzelim, zaten uykum yok benim pek” dedi. Onu başımla onayladım, yanağına bir öpücük bırakıp odadan çıktım. Odaya geçip, gözlerimde ki uykuyla kendimi yatağıma bıraktım ve Ömer Asaf’ın varlığına, böyle düşünceli olmasına içten içe dua ettim.

 

Sonrasında gözlerimi kapatıp, derin bir uykuya daldım.

🎻

Burnumda hissettiğim karıncalanmayla gözlerimi açıp, hissettiğim gül ve bir bebek mırıltısıyla direkt olarak başımda dikilen Ela ve Ömer Asaf’a akabinde Ömer Asaf’ın elinde ki kırmızı güle baktım.

 

“Günaydın gönlümüzün çiçeği.”

 

“Yiaaaa! Ömer Asaaaaf!”

 

Ela'yı omzuna yatırdı, kendiside yanıma oturup, benim doğrulmam ile gülü bana uzattı. “Teşekkür ederim.”

 

“Anneciğim?”

 

Ela'nın eline uzandım ve eğilip dudaklarımı yasladım. “Uyandın mı sen?”

 

“Uyanmaz olur mu? Evi inletti. Sen nasıl uyanmadın şaşırdım,” dedi Ömer Asaf Ela'yı omzundan kucağına indirirken. Ela'nın açık ela gözlerine bakıp, başında ki şapkasını çıkardım.

 

“Sen ver ben altını değiştireyim.”

 

Dikkatle bana uzattı. Başımla dolabın yanında ki çantayı gösterdim. “Çantayı verir misin?”

 

“Al güzelim.”

 

Ela'yı yatırdım, sonrasında dikkatle kıyafetlerini çıkardım. Göbek bağına doktorun vermiş olduğu ilacı sürüp, üzerine hafif bir sargı bezi bırakarak bantlamadım. Bezini açmak için altına bez açma naylonunu serip, sonrasında yavaşça üstüne bıraktım ve bezini açtım. Ömer Asaf o sırada telefonuyla ilgileniyordu. Amacının ne olduğunu gayet iyi biliyordum. Ela kız olduğu için bakmak istemiyordu. Bu normaldi ama eğer erkek çocuğum olsaydı o zaman ben de mi bakmayacaktım? Aniden bir gülme gelince kahkahamı tutamadım. Öyle ki Ömer Asaf bana döndü.

 

“Ne oldu? Bu güzel gülüşünün sebebi ne?” diye eğildi bana doğru.

 

“Aklıma birşey geldi, ona güldüm.”

 

“Öyle olsun” deyip, eğildi ve Ela'nın saçlarına öpücük bıraktı. “Babacım. Babasının prensesi.”

 

Dudaklarım büzüldü. “Hani ben senin prensesindim?”

 

“Sen artık Kraliçem oldun.”

 

Güldüm. “Sen de Kral mısın?”

 

“Muhtemelen öyle” dedi ve bu sefer ikimiz de güldük.

 

Ela'nın altını değiştirip, Ömer Asaf’a verdim ve ben de ayağa kalktım. “O zaman bu güzel çiçek için, anne size güzel bir kahvaltı hazırlasın” diyerek odadan çıktım, banyoda elimi yüzümü yıkayıp mutfağa yol aldım. Ömer Asaf arkamdan Ela'yla kıkırdayarak gelirken, mutfağa girer girmez gördüğüm masa ile yerimde durdum ve hızla Ömer Asaf’a döndüm.

 

“Asaaaf…”

 

“Yorgunsun, biz de kızımızla hazırladık.”

 

Gözlerimin içi sızladı. “Sen ne kadar iyi bir insansın” dedim burnumu çekip ona yaklaşırken. Duygularım ağır basarken, kucağında ki Ela'ya ve bir de ona hayranlık dolu bakışlarımı gönderdim.

 

“Teşekkür ederim.”

 

“Birşey yapmadım ki. Sadece yorulma istedim” dedi ve dudakları alnıma dokundu.

 

“Ne demek birşey yapmadım. Kahvaltı hazırlamışsın, yetmedi dün gece beni hiç kaldırmadın, gözlerin kızarmış. Kim bilir kaç saat uyudun.”

 

Dudakları yanağıma dokundu bu seferde. “Sen herşeyimsin. Senin için dağları delerim ben” dedi göz kırparak.

 

“O zaman başlayalım kahvaltımıza. Ama öncelik Ela” diyerek onu kucağından aldım ve ilerleyip, Ömer Asaf’ın sandalyemi çekmesiyle birlikte oturdum. O da çaprazıma oturdu, ben Ela’yı emzirmek için göğsümü açtım. Ela'yı yan tutarak emzirmeye başlarken, aynı zaman da Ömer Asaf’ın çayları doldurmasıyla birlikte yumurtadan bir dilim alıp, tabağıma koydum.

 

Ela büyük bir iştahla süt içerken, başımı eğip ona baktım. “Sen ne kadar çok acıkmışsın bebeğim? Kurban olurum sana annem” dedim ve Ömer Asaf’ın “ben de size kurban olurum” demesiyle başımı ona kaldırdım.

 

“Daha fazla böyle konuşma. Seni alıp kalbime sokmak istiyorum.”

 

Bu sefer aynı anda kıkırdadık. “Kurban olurum sizi verene.”

 

Bir kez daha güldüm ve Ela'ya baktım. “Ne diyor baban kızım?”

 

“Annemler akşam yemeğine çağırmış. Sana hediyeleri varmış.”

 

Kaşlarım çatıldı Ömer Asaf’a bakarken. “Ne hediyesi?”

 

“Doğum hediyesi. Şirin’e de vermişler.”

 

Şirin'e hediye verdiklerini bilmiyordum. Ama şimdiden merak etmiştim ne gibi bir hediye olduğunu. “Ne verecekler ki?”

 

“Orasını bilmem. Babamın adetinde vardır böyle şeyler. Yeni doğum yapana takar. Gelinine yani” dedi ve o da kahvaltısına başladı.

 

“Sen yemiyor musun anneciğim?” dedim başımı anlık Ela'ya eğip, sonrasında kaldırırken.

 

“Annesiyle oyun oynuyor yaramaz kız. Hadi bakalım,” dedim ve göğsümü kapatıp, yavaşça kahvaltıma başladım o kucağımda ellerini yavaş yavaş hareket ettirirken. Bir haftalık olmasına rağmen epey küçücüktü ama oynaktı.

 

“Kuzum sen daha dokuz aylık bile değilsin. Nedir bu acemilik?”

 

“Annesine çekmiş.”

 

“Ne?”

 

“Sana çekmiş güzelim. Sen de acemisin. Nerde ne varsa atlıyorsun içine. Tehlikeyi seviyorsun.”

 

“Aşk olsun Ömer Asaf. Böyle mi düşünüyorsun?”

 

Eğilip masada duran elimi okşadı. “Evet. Ama senin bu hallerin hoşuma gidiyor.”

 

Gözlerimi gülerek devirdim. “Seninde bu tavırların benim hoşuma gitmiyor.”

 

“A a! Sahi mi? Ben hoşuna gidiyor diye düşünmüştüm.”

 

Gözlerim sızladı. Ona kızmak istiyorum ama yapamıyorum. Oflayarak kahvaltıma devam ettim.

 

 

“Seninle birşey paylaşmam gerek.”

 

“Dinliyorum güzelim.”

 

“Yarın arkadaşım bizi evine davet etti.”

 

Kaşları çatıldı. “Düğününe gidemediğin arkadaşın mı?”

 

Başımla onayladım. “Hım hım. O arkadaşım.”

 

“Gidelim.”

 

Gözlerim açıldı. “Gerçekten mi?”

 

“Evet, gidelim.”

 

Gülümsedim. “Teşekkür ederim.”

 

“Rica ederim sevgilim.”

🎻

“Biz geldiiiiiikk!”

 

Ömer Asaf arabadan inip, bize doğru yaklaşırken kapıyı açtı ve önce Ela'yı pusetiyle aldı, sonrada bana elini uzattı. Ben de elini tutup, arabadan inerek kapıyı kapadım ve bana doğru gelen Sevda hanıma koştum.

 

“Güzel gelinim.”

 

“Anne.”

 

Sıkı sıkı sarıldım ona. Bir iki dakika sonra ayrıldık, sonrasında bakışları beni baştan aşağı süzdü. “Nasılsın? Ağrın falan yok değil mi?”

 

“Yok yok. İyiyim, siz nasılsınız?”

 

“Sizi gördük daha iyi olduk. Oy benim torunuuuumm! Elaaa’mm!”

 

Sevda hanım pusetin önünde durup, örtüsünü kaldırırken, Ömer Asaf ile göz göze geldik. İlerledim ve Ömer Asaf’ın diğer elinde yer alan telefonunu ve arabanın anahtarlarını alıp, onun puseti daha rahat tutabilmesi için yardımcı oldum. Bundan memnun olacak ki birlikte gülümsedik ve Sevda hanım Ela'yla konuşa konuşa içeri girdik.

 

“Masal” dedim Şirin'in elinde ki kızına bakıp, direkt olarak yanlarına hızlı adımlarla yaklaşırken.

 

“Ya yerim seni.”

 

Siyah saçları aynı Şirin'inkiler gibiydi. Ela'nın saç rengi ben ve Ömer Asaf’ınki gibi kumraldı ve gayet yakışıyordu minik kızıma.

 

“Nasılsınız?”

 

“İyiyiz. Siz nasılsınız? Hoş geldiniz.”

 

“Hoş bulduk.”

 

“Kardeşim” dedi Taha abi Ömer Asaf’a sarılırken. “Abim.”

 

Hep birlikte içeriye geçtik ve Ferit Bey'in ve Sevda hanımın elini öptüm, sonrasında koltuklarda yerimizi aldık.

 

“Nasılsınız? Nasıl gidiyor anne, baba?” diye sordu Ferit bey. Sevda hanım yanımda oturmuş, kucağıma almış olduğum Ela'ya bakarken, ben gülümsedim. “İyi baba. Dün uyutmadı cimcime.”

 

Kıkırdadım ve onu başımla onayladım. “Hanım” dedi Ferit bey ve başıyla kapıyı işaret etti. Dudaklarımı birbirine bastırdım, sonrasında derin bir nefes alıp kucağımda ki kızıma baktım. Sevda hanım ayağa kalktı, salondan çıkıp iki dakika sonra tekrardan geldi.

 

“İkra…”

 

“Efendim baba” dedim başımı kaldırıp, Ferit Bey'in elinde ki kırmızı kutuyla ayakta durduğunu fark edince.

 

“Gel kızım” dedi ve kaşlarımı çatarak ayağa kalktım. Ömer Asaf’a uzattım Ela'yı, sonrasında ellerimi önümde birleştirip, Ferit beye ilerledim.

 

“Hastanede vermeyelim dedik.” Kutunun kapağını kaldırdı ve beş altın bilezik gördüm. Hepsini birden aldı, kutuyu yanımda duran eşine uzatıp, kendisi bana elini uzattı.

 

“Baba” dedim mahçup bir ifadeyle. Evlenirken yeteri kadar altın ve takı takmamış gibi hâlâ takmaya devam ediyorlardı. Bu beni fazlasıyla duygulandırıyordu.

 

“Uzat kızım bileğini” dedi ve arkamızda oturan Şirin’e baktı.

 

“Diğer gelinime de taktım, sana da takalım.”

 

Bakışları bana kaydı. “Uzatsana kızım” dedi ama ben istemeyerekte olsa bileğimi uzattım. Ferit Bey'in bakışları Ömer Asaf’a kaydı.

 

“Sen oğluma bir aile, bir evlat verdin. Bunu çok görme. Elimizde olsa, size dünyaları sereriz. Hem sana hem Şirin’e” dediğinde ben ve Şirin aynı anda “estağfurullah baba” dedik. Bilezikleri tek tek koluma geçirdi, sonrasında elimi tutup okşadı. Akabinde ben Ömer Asaf’a bakıp, tekrardan Ferit Bey'e döndüm.

 

“Bu da minik kuzumuzun.”

 

Ela’nın yanına elinde iki tam altınla yaklaştı ve yakasına taktı ikisinide. “Teşekkür ederiz baba” diyen Ömer Asaf’ın elinden Ela'yı aldım, onun babasına sıkı sıkı sarılıp, elini öptükten sonra annesine de sarılmasıyla tekrardan koltuklara oturduk. Ela'yı pusetine bıraktım, sonrasında birlikte masaya oturup, güzel bir sohbete başladık. Ayten abla maalesef bu beş ay içerisinde aramızdan ayrılmıştı. Ona baya alışmıştık. Asya’da yoktu buralarda. O da bizim evde, erkek kardeşimin sorumluluğu altındaydı.

 

Sevda hanım aramızda ki sessizliği bozan oldu. “Eee… Ne güzel bir aile olduk.”

 

“Hem de nasıl” dedi Şirin. Başımla onayladım onu. Ela uyurken, Masal annesinin kucağında kıpırdanıyordu.

 

“Ömer, oğlum bugün burada kalın isterseniz?”

 

Ömer Asaf tabağına sarma alırken, bakışları beni buldu. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. “Benim için fark etmez, sen ne dersen o” dedim ve ben de yemek yemeye koyuldum.

 

“Olur. Kalalım. Odamız hala yerinde duruyorsa” dedi Ömer Asaf altta yatan soruyu açık açık sorarken. Herkes kıkırdadı.

 

“İlahi oğlum. Odanıza niye dokunalım? Duruyor. Hatta bir beşik bile aldık torunuma.”

 

Gözlerim açıldı. “Gerçekten mi?”

 

“He güzel kızım. Gerçekten. Valla güzel bir beşik, baban seçti” dedi, ben minnetle baktım Ömer Asaf'ın babasına.

 

“Teşekkür ederiz.”

 

Gülümsedi. “Ne demek güzel kızım.”

🎻

Ömer Asaf banyodan havluyla çıkarken, ben Ela'nın bezini kapadım ve pijamasını giydirip, açık gözlerine baktım.

 

“Annem! Ya yerim seni!” Eğilip bacaklarından öpüp, göbeğine yavaşça başımı yasladım ve “oh!” diyerek sıkı bir öpücük aldım. “Annesinin bir tanesi! Kurban olurum ya! Seni yerim ben yerim!”

 

Ömer Asaf kıkırdayarak havluyu koltuğa bıraktı ve yatağa yanımıza oturdu. “Babasına da bırak azıcık.”

 

“Bırakmam. Annesi yer kızını. Babasına bırakmaz, bırakayım mı Ela seni babana? Biraz bırakayım mı?” diye sordum ve bir kez daha eğilip bacağını öptüm.

 

“Ohhh! Kokusu çok güzel Ömer Asaf.”

 

Aniden dudaklarını boynuma dokundurdu, derin bir iç çekti. “Senin kokun da bana güzel.”

 

Kıkırdadım ve başımı ona döndürdüm. Dudaklarım yanaklarına denk geldi. Sıkı bir öpücük kondurup, mırıldanan Ela'ya döndüm. “Annem! Sen küçüksün, nasıl böyle ses çıkarabiliyorsun” dedim alayla ve dikkatle kucağıma alıp, omzuma yatırdım yüzü Ömer Asaf’a dönükken.

 

“Babacığım. Senin o ela gözlerini yerim ben. Fındık burunlu. Leblebi ya. Fındık büyük gelir” dediğinde gülmeden edemedim.

 

Ömer Asaf direkt yan tarafa uzanınca, beklemediği bir anda Ela'yı yavaşça yüz üstü onun göğsüne bıraktım.

 

Telaşla doğrulamak istedi. “Güzelim, birşey olur-”

 

Onun tekrardan yatmasını istedim ve Ela'yı bıraktım. “Birşey olmaz. Rahat ol.”

 

Ela'yı rahat rahat kucağına almakta zorlanıyor olduğunun farkındaydım. Bu ona iyi gelecekti.

 

Başını azıcık yatak başlığına yasladı ve kucağımda duran Ela'yı yavaşça elleriyle tuttu. “Babacığım…”

 

“Çok güzel oldunuz. Dur fotoğraf atacağım, annem sürekli resim atmamı istemişti. Özlüyorlar.”

 

Ömer Asaf Ela ile ilgilenirken, ben telefonumu aldım ve bir iki fotoğrafa çekip aile grubumuza attım.

 

Sonrasında direkt mesajlar gelmeye başladı.

 

Annem;

Oy kurban olduğum! Anneannesi yesin onu.

 

İlker;

Asıl dayısı yer onu. Şuna bak eniştemin kucağına nasıl sahiplenmiş.

 

Asya; 

Aynı abimin gözleri Allah'ım güzelliğe bak!

 

Eda; 

Maşallah.

 

Barış abim;

Uykusu geliyor gibi, şuna bak nasıl gözleri kapanıp açılıyor.

 

Ablam;

Elaaaaa!!!! Teyzesinin gülü! Prensesi. Oy kurban olurum sana ya. İkra üşümesin ablacım, daha bir haftalık dikkat et.

 

Yüzümde ansızın bir tebessüm peyda oldu.

 

İkra;

Yok abla, o da sıcak. Yeni kalktı uykudan.

 

Annem;

Nerdesiniz siz?

 

İkra;

Ömer Asaf'lardayız. Bu gece burada kalacağız, Sevda annem istedi. Kıramadık.

 

Annem;

İyi yapmışsınız kızım. Baban selam söylüyor, Ömer Asaf’a selam söyle.

 

İkra;

Aley kümselam anne.

 

Ömer Asaf’a döndüm. “Annemler selam söylüyor.”

 

“Aley kümselam güzelim.”

 

Annemlerle kısa bir konuşmadan sonra telefonun ekranını kapatıp komidine bıraktım ve ansızın Ela'nın gaz çıkarmasıyla ben ve Ömer Asaf birbirimize bakıp, şen bir kahkaha patlattık. Ömer Asaf başını geriye atarak gülerken, ben kendimi yatağa bıraktım ve sonrasında doğrulup gözleri kapalı Ela'ya baktım.

 

“Annem. Pıt mı yaptın sen?”

 

Ömer Asaf başına bir öpücük bırakıp, “yerim seni” deyince burnumu çektim ve bacaklarımı yatakta bağdaş yaptım. Ela'nın çıngıraklı oyuncağını elime alıp, bakışlarımı üzerine odakladım. Sonrasında yutkunup, bir kez daha Ömer Asaf ve Ela'ya baktım.

 

“Çok güzelsiniz” diye fısıldadım.

 

Ömer Asaf'ın bakışları beni buldu. “Sen daha güzelsin.”

 

Eğilip alnına bir öpücük bıraktım ve ben de yanına uzandım. Onlara doğru yan döndüm ve bir elimi başımın altına, diğerini Ela'nın minik eline attım ve küçük parmaklarından parmaklarımı gezdirdim.

 

“Hâlâ bebeğim olduğuna inanamıyorum.”

 

Göğsü kıkırdamasıyla inip kalktı. “Ben baba olduğuma inanamıyorum.”

 

Bu sefer aynı anda kıkırdadık. “Güzel bir tablo olduk değil mi?”

 

Gözlerini kapatıp açtı. “Hem de nasıl.”

 

Gözlerimizi kapadık ve Ela uyuyana kadar biz de uyuyamadık.

🎻

“Burası mı?” diye sordu Ömer Asaf elinde ki puset ile önden ilerlerken. Ben başımı salladım ve ellerimde ki poşetler ile ilerleyip kapıyı tıkladım. Sevilay umarım çok bir hazırlık yapıp kendini ve karnında ki üç aylık bebeğini yormamıştır.

 

Bir iki dakika sonra kapı açıldı ve ben hafif sarışın ve yeşil gözlü arkadaşımla göz göze geldim. “Biz geldik.”

 

“Hoş geldiniz!”

 

Eşi ve kendisiyle birlikte içeri geçmemiz için alan tanırken, Ömer Asaf Ela'yı yavaşça yere bıraktı, sonrasında önce eşi Samet ile el sıkıştı, sonra ise Sevilay ile. Ben de poşetleri bırakıp, kız arkadaşıma sıkı sıkı sarıldım.

 

“Çok özledim.”

 

Gözlerim sızladı. “Ben de.”

 

Kısa bir sarılmadan sonra hep birlikte içeriye geçtik. Sitede oturuyor olmalarına rağmen evleri baya geniş ve güzeldi. Kocaman salonunda yer alan koltuklara oturduk ve ben Ela’yı yanıma bıraktım.

 

“Bakabilir miyim?” diye soran Sevilay ile “tabi ki” dedim ve pusetin üstünde ki battaniyeyi yavaşça kaldırdım. Tam o vakit Ela'nın açık gözleriyle göz göze gelir gelmez gülmeden edemedim.

 

“Sen uyandın mı?”

 

Yanımda oturan Ömer Asaf biraz bana doğru eğildi ve Ela'ya baktı. Sonrasında elini arkamdan uzatıp ayağına dokunarak hafif salladı.

 

“Uyanmış, ben de uyuyor sanıyordum.”

 

“Yaa… Maşallah çok tatlı. Allah bağışlasın size.”

 

“Teşekkür ederiz, amin” dedik aynı anda Ömer Asaf'la birlikte gülümseyerek önümüze döndük Ela kendi kendine hareket ederken.

 

“Eee nasılsınız?” diye sordum.

 

“İyiyiz. Siz nasılsınız, annenler nasıl? Sedef abla.”

 

“Biz de iyiyiz” dedim ve elimle Ömer Asaf’ı gösterdim.

 

“Eşim Ömer Asaf.”

 

“Memnun olduk. Eşim Samet” dedi Sevilay benim gibi. “Düğüne bekledik ama, İkra anlattı herşeyi” diye başladı konuşmaya yeniden Sevilay. Dudaklarımı birbirine yasladım ve aylar öncesini hatırlayıp, bu geceyi hüzünlü bitirmek istemedim.

 

“Eee… Ne var ne yok, hoş geldiniz tekrardan. Yemek hazır, geçelim mi?” deyince Sevilay, onu başımızla onayladık ve Ela'yı pusetiyle koltuğun kenarına koyup, ağlamadığını fark edince masaya ilerledik. Tabi oturmadan ellerimizi ve üstümüzde yer alan fazlalıkları çıkardık. Ömer Asaf ve ben yan yana masa sandalyelerine otururken, Sevilay servis yapmaya başlamıştı. Yemek gerçekten çok güzel görünüyordu.

 

“Yemekten sonra birşey izleteceğim size.”

 

Kaşlarım çatıldı. “Nedir?”

 

“Üniversitede çektiğimiz bir video. Ben de izlemedim, sadece başına baktım ve ne olduğunu anladım. Sanırım bu en çok eşlerimizi mutlu edecek” deyince Sevilay direkt olarak ne gibi bir videodan bahsettiğini anlayıp, gözlerimi büyüttüm.

 

“Hayır!” dedim yanaklarım çoktan kızarırken. “O videoyu açmayacaksın değil mi?”

 

Sevilay güldü. “Tam olarak onu açacağım.”

 

Ellerimle yüzümü kapadım. Utançtan ölebilirdim şuan.

 

“Hangi video?” diye aynı anda soran Ömer’e ve Samet’e döndü bakışlarımız.

 

“Öylesine üniversiteden çekilmiş bir video. Ben ve İkra çekmiştik, geleceğe anı olarak. Bugün anı kutularını karıştırırken buldum” dedi Sevilay onları yanıtlayarak.

 

Ömer Asaf bana döndü. “Nasıl bir video?”

 

“Bence çok güzel bir video. Yani İkra çok fazla utangaç olduğu için böyle tepki vermesi normal” dedi ve bana göz kırptı. Sessizce yemeklerimizi yedikten sonra koltuklarda yerimizi aldık ve Sevilay videoyu televizyona yansıttı. Ömer Asaf yanıma otururken, kolunu omzuma attı ve beni kendine yasladı. Derin bir nefes aldım ve kameraya karşı ilk ben konuşuyor olduğum için heyecandan buz gibi oldum.

 

“Eveeett. Açıyorum…”

 

“Açma ya.”

 

Bakışları bana döndü. “Biz bizeyiz İkra. Ayrıca kısa bir video iki dakikalık.”

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım. “Tamam aç hadi.”

 

“Aç…tım.”

 

Video oynatılır oynatılmaz ben belirdim ekranda. Üzerimde beyaz bir kazak, altımda ise kot bir pantolon. Başımda kırmızı berem, üzerimde beyaz montum. Kış ayındaydık.

 

Merhaba” diye başladım ve video devam etti.

 

Ben İkra. İkra Şanlı. Bu videoyu Ocak ayının sekizinde çekiyorum. Tabi sevgili arkadaşım Sevilay’ın zorluyla.”

 

Ömer Asaf yanımda oturuyor olduğundan dolayı bana baktı, ben de ona. Kızaran yanaklarımı videoya geri çevirdim. O yerinde hareketlenip, videoya odaklandı.

 

“Üniversite üçüncü sınıfı okuyorum. Tıp fakültesi. Öncelikle bu videoyu ileride ki hayatıma ve eşime çekiyorum. Öncelikle şunu bilmeni istiyorum sevgili adını bilmediğim eşim.”

 

Ömer Asaf eş kelimesini duyar duymaz yüzünde açan gülümseme ile bana baktı bir kez daha. Sonrasında omzumda ki eli omzumu okşadı, tekrardan videoya döndü.

 

“Seni çok seviyorum. Bu videoyu ne zaman izlersin bilmiyorum, ya da ne zaman izleriz hiç bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum, o da seni ne kadar çok sevdiğimi. Ben evlenmek istemem. Yani istemeyen biriyim. Karşıma çok kişi çıktı arkadaş olarak ama hiç biri senin kadar bana iyi gelmedi. Çünkü biliyorum, bir gün ben de aşık olacağım. Çok seveceğim, hissediyorum ama evlenmek bana çok uzak geliyor. Hayat çok karmaşık benim için. Şuan tıp okuyorum, ileride meslek sahibi olabilecek miyim, olamayacak mıyım diye çok düşünüyorum? Sorular beynimin içinde dönüp duruyor. Ama en doğru kişiyi bulacağıma eminim. Yani seni. Şunu bilmeni istiyorum. Seni çok seviyorum. İyi ki hayatımdasın, iyi ki seninle evliyim. Ve en doğru kişinin sen olduğuna eminim. Seninle çok mutluyum… Ve sana çok aşığım sevgili, biricik eşim.”

 

Videoyu durduran Sevilay ile Ömer Asaf’ın bakışlarını üzerimde hissettim. Yandan yandan ona bakarken, dudaklarının şakağıma dokunmasıyla birlikte

beni kendine iyice yaslaması bir oldu.

 

“Bu videoyu gerçekten çektiniz mi?”

 

Onu başımla onayladım. “Kötü mü olmuş?”

 

“Hayır. Seni çok seviyorum” diye fısıldadı. Yanaklarım fazlasıyla kızardı.

 

“Ben de seni.”

 

“Bunu çok iyi anladım… Ve biliyorum.”

Bölüm Sonu…

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi merak ediyorum. Umarım beğenmişsinizdir. Çok severek yazdığım bir bölüm oldu, şimdiden okuyan ve oy veren herkese çok teşekkür ederim.

Bir sonra ki bölüm çok kısa zamanda burada sizlerle, görüşmek üzere sizleri seviyorum.

 

Bölüm : 27.12.2024 17:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
NİSA / KURŞUN İZİ / 52. Bölüm -&- Anlamlı Video
NİSA
KURŞUN İZİ

42.98k Okunma

2.97k Oy

0 Takip
56
Bölümlü Kitap
1. Bölüm -&- Tehlike!2. Bölüm -&- Akılda Kalan Gözler3. Bölüm -&- Hasretin Vuslatı4. Bölüm -&- Tesadüfler5. Bölüm -&- Uzun Zaman Sonra6. Bölüm -&- Hissedilen Duygular7. Bölüm -&- Tatlı Bir Telaş8. Bölüm -&- Büyük Bir Kayıp9. Bölüm -&- Sivas Topraklarında Özlem10. Bölüm -&- Barınak11. Bölüm -&-Beklenmedik Kişi12. Bölüm -&- Sevda Çıkmazı13. Bölüm -&- Acıyla Atan Kalp14. Bölüm -&- Birbirine Bağlanan Kalpler15. Bölüm -&- Veda Çiçeği16. Bölüm -&- Havada ki Şahinler17. Bölüm -&- Ansızın Atan Yürek18. Bölüm -&- Düğün Günü19. Bölüm -&- Şaşırtmalı Oyun20. Bölüm -&- Verilen Sözler21. Bölüm -&- Seçilen Alyanslar22. Bölüm -&- Kalp Yakan Acı Haber23. Bölüm -&- Hasta Ziyareti24. Bölüm -&- Kısa Bir Veda25. Bölüm -&- Mutluluğun Güzelliği26. Bölüm -&- Yeni bir HayatDuyuru!!!!27. Bölüm -&- Geçmişin Anıları28. Bölüm -&- Sona Eren Vuslat29. Bölüm -&- Piknik Havası30. Bölüm -&- Mucizenin Meyvesi31. Bölüm -&- Tatlıya Bağlanan Sorun32. Bölüm -&- Güzel Haber33. Bölüm -&- Acı Ve Tatlı34. Bölüm -&- Tatilin En Güzeli35. Bölüm -&- Tatlı Heves36. Bölüm -&- İlk Sahur37. Bölüm -&- Bela38. Bölüm -&- Güzel Haber39. Bölüm -&- Çaresizlik40. Bölüm -&- Acının Çaresiz Yanı41. Bölüm -&- Acı Ve Suçluluk42. Bölüm -&- İntikam Ateşi43. Bölüm -&- Veda mı?44. Bölüm -&- Kelebeğin Tekrar Doğuşu45. Bölüm -&- Yüksek Bağırış46. Bölüm -&- Köye Erzak47. Bölüm -&- Veda ÖpücüğüŞİMAL48. Bölüm -&- Hasret49. Bölüm -&- Tehlikeli KararDuyuru!!!!50. Bölüm -&- Son Bulan Sıkıntılar51. Bölüm -&- Ailenin Yeni Üyesi52. Bölüm -&- Anlamlı Video53. Bölüm -&- Sebredilen Umutlar
Hikayeyi Paylaş
Loading...