Yepyeni bir bölümle geldim. Bölümü bugün atmak istedim, nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Güzel bir bölüm oldu, finale son bir bölüm kaldı. Ben dört bölüm diye biliyordum, üç bölüm kalmış, kusura bakmayın. Bu bölümden sonra final bölümü önümüzde ki pazartesi gelecek. Umarım beğenirsiniz. Şimdiden teşekkür ederim.
...Lorensi size keyifli okumalar diler...
Bölüm Elli Üç - Sabredilen Umutlar
Bir kaç yıl sonra…
Karşımıza çıkan tüm zorluklarla mücadele etmeyi onunla öğrendim, onunla hissettim. Güçlü olmayı, başarılı olmayı, anne olmayı ve en önemlisi aşık olmayı. Hep onunla öğrendim. Herşeyi onunla tattım. Tesadüfen hissedilen duygulara kapıldım ve ansızın tutuldum bir askere. Kim derdi ki evlenip, bir de çocuğunun babası olacak bu adama deli gibi aşık olacağını.
Aşk diye birşey yok diye düşünen aklıma bunca zaman dek hep sevindim. Eğer gerçekten aşkın var olduğuna inansaydım, onun karşıma çıkmış olmasını umursamazdım. Çünkü ben işte o gün onu görünce aşkın gerçekten var olduğuna inandım.
Doğrama tahtasının üzerinde yer alan domates ve salatalıkları doğramaya devam ederken, dün gece geç saatlerde eve dönen Ömer Asaf’ ın uyanmasını sabırla bekliyordum. İki gündür sınır dışında olmasından dolayı onu epey özlemiş, hatta baya merak etmiştim.
Son kalan salatalığıda doğradıktan sonra tabağa güzelce yerleştirirken, hiç beklemediğim bir anda belime dolanan kollarla ve boynuma dokunulan dudakların hissiyatıyla bir sağa bir sola sallandım ve başımı geriye doğru göğsüne yatırdım.
“Günaydın güzelim.”
“Günaydın” deyip, bedenimi tümüyle ona doğru çevirdim. Kollarım boynuna dolandı, dudakları yanaklarıma dokundu.
“Neden kaldırmadın?” dedi hazırlamış olduğum kahvaltı masasına bakıp, “beraber hazırlardık” diyerek bana dönünce.
“Dün çok yorgun geldin. Dinlen istedim.” Burnu burnuma sütündü ve gözleri gözlerime baktı.
Aradan yılların geçmesiyle kendi evimize alışmış, önceden birlikte döşemiş olduğumuz evimizde yıllarımızı geçiriyorduk. Ocağın üstünde, dumanı üstünde tüten çaydanlığa baktım, ardından Ömer Asaf’ ın bana bakan bakışlarına.
“Ne düşünüyorsun bakalım?” diye sorunca gülümseyip, dudaklarımı aralayacağım sırada içeriden gelen sesle başımı kapıya doğru çevirdim.
“Anne! Babamın dedini duyuyorum. Acaba onu ara-” demeye varmayan Ela, mutfak kapısından gözlerini ovuştura ovuştura uykusundan yeni kalkmış bir şekilde Ömer Asaf’ ı görünce gözlerini büyüttü ve cümlesini yarıda kesti. Üstünde ki küçük geceliğin alt eşofman kısmı kalçasından azıcık inmiş, paçaları yerde sürünüyordu. O ela gözleri babasına bakarken, dudakları birbirinden ayrıldı ve öyle bir “baba!!” diye bağırarak Ömer Asaf’ a şapşal adımlarla koştu ki, gözlerimin dolmasına engel olamadım.
“Babasının prensesi!” dedi Ömer Asaf hızla onu kucağına alıp, etrafında döndürürken. Dudakları onun o sarıya kaçan saçlarına dokundu ve kolları onu sıkı sıkıya tuttu.
“Ne daman geldin baba!” diye bağırarak konuşan Ela’ ya baktım sırtımı tezgaha yaslayarak. S ve Z harflerini söyleyemiyor olması ayrı bir komik ve tatlı yapıyordu onu.
“Dün gece. Hatta yanına geldim ve saçlarını okşayıp yanağına küçük bir öpücük bıraktım” deyince, Ela hızla her iki elini yanaklarına yasladı ve “gerçekten mi?” dedi gözlerini büyüterek.
“Gerçekten babacığım” dedi Ömer Asaf.
Dudaklarını Ömer Asaf’ ın yanaklarına sıkıca bastırıp geri çekilince, “deni çok ödledim baba!” diye bağırdı bir kez daha.
“Ben de seni Ela gözlüm.” Ömer Asaf ona ela gözlüm deyince, Ela' nın “efendim baba” demesi ikimizinde birbirimize bakıp, gülmemize neden oldu.
“Ya senin efendim baba diyen dilini yerim! Sen çok mu özledin babayı?” dedi içeriye doğru, salona yol alırken. Gitgide uzaklaşan seslerinin arasından, Ela' nın “hem de çok” deyişi ilişti kulaklarıma.
Onları iki günün ardından böyle görmek beni iyi hissettiriyordu. Ben kahvaltıyı hazırlamaya devam ederken, Ela'nın içeriden gelen kahkahalarına Ömer Asaf’ın gülüşleride eşlik ediyordu.
Çok geçmeden ben kızartmış olduğum patatesleri masaya götürürken, Ela’ nın ve Ömer Asaf’ ın üstleri başları sırılsıklam bir şekilde gülerek içeri girmeleriyle ağzım açık bakakaldım.
“Ömer Asaf?”
“Anne! Babamla köpük ve du davaşı oynadık” dedi Ela neşe dolu sesiyle ve o minicik elleriyle önüne yapışan ıslak saçlarını geriye atmaya çalışırken.
“Ama sırılsıklam olmuşsunuz” dediğimde, elimi kaldırıp Ömer Asaf’ın ıslak saçlarına dokundum.
“Babam hava çok dıcak dedi” diyen Ela, masa sandalyesini her iki eliyle arkadan çekti, ardından bir dizini kaldırıp, zar zor çıkmayı başarınca, Ömer Asaf'la birlikte kıkırdadık.
“Hadi patated yiyelim!” dedi eline çatalın alıp, ucunu masaya vurunca. Gülümsedim ve Ömer Asaf'ın yanağına küçük bir buse kondurup, “hadi sen de otur” diyerek ocakta ki çaydanlığa yaklaştım. O da masada yerini alırken, çaydanlığı, masaya altlık koyarak üstüne bıraktım ve Ela'nın sabırsızca patates beklediğini fark ettim.
“Sen çok mu seviyorsun patatesi?” diye sordu Ömer Asaf Ela' ya ben masaya otururken.
“Hım hım.. Ama annem dadece bir gün yiyebileceğimi döyledi baba. O da bugün” dedi ve ellerini havaya kaldırıp, “patated canavarıyım ben!” diye bağırdı. Ben ve Ömer Asaf şaşkın bir gülüş sergileyip gülerken, aynı anda Ela' ya baktık. Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı, bana sabırla baktı gözlerini kırpıştırarak.
“O zaman annen senin bu isteğini daha fazla bekletmesin” diyerek, onun tabağına koymuş olduğum patates tabağını ona uzattım, masanın altından Ömer Asaf’ın onun için yapmış olduğu küçük bölmeli masayı önüne çektim.
“Yaşadın! Yanında meyve duyu içebilir miyim anne?”
Her sabah ona süt verdiğim için, bu sefer onu kırmayıp, “olur anneceğim” dedim ve isteyeceğini bildiğim için önceden bardağına doldurmuş olduğum meyve suyunu ona uzattım.
“Al bakalım.”
“Teşekkür ederim anne” dedi ve ben eğilip yanağına sıkı bir öpücük bıraktım. O patatesini yemeye koyulurken, ben önüme dönüp elimi çatalıma attım ve ardından üzerimde hissettiğim bakışlara baktım.
Ömer Asaf bana hayran hayran elinde ki çatalla bakarken, kızaran yanaklarımı görmemesi için önüme indirdim, sonrasında göz ucuyla ona baktım. O bana bakıp, dudağının kenarıyla gülerek bakışlarını tabağına indirdi, bir bana bir Ela' ya bakıp durdu kahvaltısına başlarken.
“Baba?”
“Efendim güzel kızım.”
“Bugün Ferit dedemlere gidelim mi? Ben Madal’ı çok ödledim.”
Ömer Asaf ağzına bir dilim patates aldı, ardından çayından bir yudum içerek Ela'ya baktı.
“Çok mu özledin?”
“Hım hım.”
“Ama baban sen ve anneni çok özledi.”
Gülümsedim.
“Birlikte sizinle vakit geçirmek istiyor” deyince, derin bir nefes aldım ve Ela’nın saçlarına dokundum.
“Peki babacağım. O daman, bidde Taha amcamı arayıp, gelemeyeceğimidi döyleyelim. Çünkü dün arayıp, geleceğimidi döylemiştik” deyince, Ömer Asaf şaşkınlıkla bize baktı.
“Siz amcanı mı aradınız?”
“Hım hım. Madal’la konuştum. Biliyor mudun baba, bana hediye almış Madal. Gödtermedi.”
Ömer Asaf kıkırdadı, bakışları beni buldu. Sonrasında tekrardan Ela'nın ela gözlerine baktı. “Öyle mi? O zaman biz de amcanlara giderken, Masal’a hediye alalım.”
Ağzına bir patates daha alan küçük kızımın gözleri kocamana açılırken, “olur. Ama ben deçeyim baba olur mu?” diye sordu.
“Olur babacağım.”
“Yaşadın, Madal’lara gidiyorud!”
🎻
“Neden buraya geldik baba?” deyince Ela, hızla girdik içeriye ve hemşirenin bize bakan gözlerine bakıp tebessüm ettim. Ela, ben ve Ömer Asaf Masal’a güzel bir hediye aldıktan sonra gelen telefon ile Ela'nın aşılarının iki tanesinin yapılmadığını öğrenmiştik. Sonrasında hızla hastaneye gelmiş, sıra numarası alarak aşı yaptırmak için Ela'ya birşey belli etmemiştik.
“Hoş geldiniz.”
“Hoş bulduk” dedim ve dudaklarımı birbirine bastırarak Ela'ya baktım. Şaşkın şaşkın etrafı izliyordu yavrum.
Ömer Asaf Ela’yı sedyeye oturttu, Ela’nın “ben hadta değilim ama baba” demesiyle Ömer Asaf gülümseyerek bana baktı.
Hemşire iğneleri hazırlarken, Ömer Asaf Ela'ya döndü ve “senin yapılmamış aşıların var” deyince, Ela gözlerini açtı. Ardından beklemediğimiz bir anda korkuyla ağlamaya başladı.
“Ağlama babacağım. Korkulacak birşey yok.”
“İ-idtemiyorum!”
“Anneciğim sadece küçük bir iğne. Hem korkmak yok” dediğimde, Ela bir kez daha “idtemiyorum!” diye bağırdı.
“Hazır mıyız?”
Ömer Asaf hemşireye baktı, ardından bana bakıp başını salladı. Ela'ya yaklaştım ve ister istemez sedyeye oturup onu kucağıma aldım.
“Hadi güzel kızım. Bitecek hemen, gerçekten acımayacak.”
“İdtemiyorum, acıyor biliyorum” deyince, hemşire iğnenin kapağını açtı ve arkasında belli etmeksizin sakladı.
“Elimi tutmak ister misin babacağım?”
Ela babasının gözlerine baktı. “Hadi tut babanın elini” dedim Ela'nın saçlarını geriye atarak. Ela minik eliyle babasının elini tuttu, ben ise şortunun kenarını sıyırdım ve minik, ince bacağını açıkta bıraktım. Ela sıkı sıkıya babasının elini tutup, “k-korkuyorum” diyerek ağlarken, gözlerini sıkı sıkıya kapatmıştı. Gözlerim doldu, bakışlarım Ömer Asaf’a kalktı. Ela'nın elini sıkıca tutmuş, okşuyordu ve bırakmıyordu.
“Tamam bebeğim, geçecek şimdi.”
Ela gözlerini sıkı sıkıya kapattı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederken, hemşire pamukla kolanya sürdü ve iğneyi yavaşça batırdı. İğne batar batmaz Ela'nın yüksek çığlığı bir olurken, ben gözlerimin sızlamasına engel olamamıştım. Bacağını çekmek istedi ama buna ne ben ne de Ömer Asaf izin verdik.
“Tamam bitti, bitti!”
“Bitti babacağım bitti prensesim. Baban sana dondurma alacak” deyince Ömer Asaf, Ela parmağını dişlerine yaslayarak ağlamaya devam etti. Hemşire iğneyi çıkartıp, beklemeden bir diğerini yavaşça vurdu, Ela bir kez daha şiddetle bağırdı.
“Tamam bebeğim. Bitti. Bak bitti, yok bundan sonra iğne.”
“Bitti. Tamamdır kalkabilirisiniz!”
Hemşirenin sesiyle Ömer Asaf bana baktı. “Ver güzelim sen bana” dedi Ela'yı kucağımdan alırken.
Omzuna yatırıp sırtını okşarken, ben hemşireye teşekkür edip, odadan birlikte çıktık.
“Geçti babacağım, bak bitti” deyince, Ela omuz silkti ve “küdtüm didinle” dedi. Gülümsedim.
“Baban sana bir dondurma alsın, şöyle yiyelim” dedi Ömer Asaf ve Ela bir kez daha omuz silkti.
“İdtemiyorum.”
“İster benim kızım ister.”
Hastanenin hemen karşısında yer alan markete girdik birlikte ve Ömer Asaf kucağında Ela'yla dondurma seçip aldı. Arabaya bindiğimiz vakit, Ela hem bize küs iken, hem de dondurmasını yaşlı gözlerle yemeye koyuldu kucağımda yan bir şekilde oturmuş vaziyette.
Eğilip yanağından öptüm, Ömer Asaf yola koyuldu.
“Babacağım!” dedi arabayı sürmeye devam ederken. Ela yan bir şekilde babasına doğru, dizlerimde oturmuş bir vaziyetteydi dondurma yemeye devam ederken, burnunu çekti ve o güzel, kumral saçlarını bir elinin tersiyle geriye attı.
“Güzel mi dondurma?”
Ela cevap vermeyince, Ömer Asaf kıkırdadı ve bana bakıp önüne döndü hızla. “Küsmüş bize.”
“Ela küdtü dide” dedi kendi kendine. Ben ve Ömer Asaf ona şaşkınlıkla bakarken, ben onun beline dokundum ve “anneciğim” diye başladım.
“Sen ileride hasta olursan ben ve baban çok üzülürüz değil mi babası?”
“Evet. Baban çok üzülür, kahrolur sana iyi bakamadığı için.”
Ela önüne bakmaya devam ederken ben konuşmaya devam ettim. “Senin hasta olmaman için bu aşıları olman gerekiyordu. Hem ileride eğer hasta olursan daha çok iğne vururlar sana” dediğim vakit, onun “idtemiyorum iğne” demesiyle tam ağlamaya başlayacağı sırada “iğne yok” diyerek bir kez daha yanağına bir öpücük bıraktım.
“Bitti iğneler. Yok iğne falan, hepsi bitti.”
Kısa süre sonra evin önünde durduk ve arabadan inip eve yürüdük. Evden çıkan Masal’ı gören Ela’nın “Madal!” diye bağırmasıyla birbirlerine koşup sarılmaları bir oldu. Hemen hemen aynı yaştaydılar ikisi de. Sadece Ela’nın erken doğmasından dolayı bir buçuk ay masal büyüktü o kadar. Normal de iki olmalıydı.
“Amaaan hoş geldiniz!”
İçeri geçtik ve herkese tek tek sarıldık. Ela iğnelerini Taha amcasının dizine oturup, tek tek gösterdi şortunun altından, akabinde üzüldü.
“Amcacım. İğne mi yaptılar sana?”
Masal da Ömer Asaf’ın dizine oturmuş öylece konuşuyorlardı.
“Hım hım. Çok acıttlar amca. Denin kardeşin ve yengen beni tuttu” dedi bizi göstererek. Şaşkınlıkla ona baktık ben ve Ömer Asaf. Ve hep birlikte bir kahkaha patlattık.
“Peki amcan babana kızsın mı? Vursun mu babana?” diye sordu Taha abi ve Ömer Asaf şaşkınlıkla baktı kızına. Ela bir amcasına bir de babasına bakıp durdu.
“Ben affettim onları. Hem den babama vururdan canı acır. Acımadın babamın canı. Dün yeni geldi, iki gündür görmedim.”
“Hay maşallah! Bu ikside zehir gibi” dedi Sevda hanım Masal ve Ela’dan bahsederken. Gülümsedik. “Baban seni yer!” dedi Ömer Asaf. “Kıyamıyyor bana” diye devam etti.
“Madal! Ben dana hediye getirdim!”
“Gerçekten mi?”
Ela Taha amcasının kucağından inip, bana doğru yaklaştı ve yanımda ki hediye poşetini alıp, içinde ki hediye paketini çıkardı. “Bak. Denin için aldık” dedi Masal annesiyle salondan içeriye hediye paketiyle girerken.
“Ben de sana aldım.”
“Bakayım. Güdel bir şey mi Madal? Denin ki çok güdel!”
“Evet. Çok güzel, babamla seçtik.”
Aynı anda birbirlerine hediye paketlerini verdiler ve Ela babasına, Masal babasına ilerledi. İkisi de paketleri açmaları için onlara uzattı. Ömer Asaf paketi alıp, açmaya koyulurken, Masal’ın sesi duyuldu.
“Hiiiii!!! Niloya’nın Tosbik’i! Bu çok güzel Ela!”
Hızla Ela'ya koştu. “Teşekkür ederim canım kuzenim!”
“Beğendin mi?”
“Çok beğendim.”
“Bak bakalım burada ne var?” diyen Ömer Asaf elinde ki Şila’yı Ela'ya tutarken, Ela'nın “Şilaaaa!” diye bağırmasıyla hızla bebeği alıp göğsüne bastırması bir oldu. Bir ağa bir sola sallandı.
“Çok teşekkür ederim Madal!”
“Seninkinin kafası geçen burada söküldüğü için babamla yenisi aldık.”
“Çok güdel!”
“Ne iyi ettiniz de geldiniz çocuklar?” diye girdi araya Sevda hanım. Gülümsedim. Ela ve Masal aynı anda salondan çıkıp, Masal’ın odasına çıkarken, biz güzel bir sohbete daldık, sonrasında akşam için dışarıda ki çardakta yer alan masaya sofrayı kurduk. Gün boyunca Ela ve Masal oyunlar oynayıp durdu, sonrasında yorgun düşüp, yemek yedikten sonra uyudular. Biz de haliyle rahat rahat yemeklerimizi yiyip, güzel bir yemekten sonra çay içmiştik.
Gülerek eski sohbetlerle, eski günleri yad ederek, çaylarımızdan birer bardak daha içtik. Hatta konu bir ara benim kaçırılmamama istemeden geldi ama Ömer Asaf’ın rahatsız olduğunu hisseden Taha abi hızla konuyu başka yere çekti. Bu da haliyle bizim hoşumuza gitti.
Gece geç vakitlere doğru herkes yavaş yavaş ayaklanıp odalarına çekildikleri vakit, ben ve Ömer Asaf çardakta yalnız kalmıştık.
Ortam çok huzurlu.”
Başımı göğsüne yaslamış, o ise kolunu omzuma dolamıştı. Öylece oturuyorduk. “Sen…Ben ve bebeğimiz. Hayalimde ki tablo” dedi efsunlu sesiyle. Gözlerimi kapatıp açtım.
“Ela’ya çok iyi bir baba oldun. Zaten şüphem yoktu, görünce daha da mutlu oldum.”
Kıkırdadı. “Bir baba evladına nasıl bağırabilir, incitebilir ki?” diye sordu. Dudaklarımı büzdüm. “Bilmem. Yapanlar var.”
“Haklasın. Ama şunu bil. Ben Ela'ya dokunmaya kıyamıyorum. Canı acıyacak diye kucağımda dikkatle tutuyorum. Bugün aşı olurken içim gitti ağlayışına. Elimde olsa içeri gelmezdim, sana bırakırdım. Ama tek başına halledemezdin” dedi ve ben başımı salladım.
“Teşekkür ederim Ömer Asaf. Sen çok iyi bir eş, bir baba ve bir komutansın. Seninle gurur duyuyoruz.”
Evin aralık kapısında beliren Ela ile hızla doğrulduk ikimizde. “Babacağım” dedi Ömer Asaf ve ayaklanıp ona doğru ilerledi.
“Uyanmış” dedim gülerek ona ilerlerken.
Ömer Asaf Ela'yı kucağına alırken, içeri girdik birlikte. “Evimide gitmeyecek miyid?”
“Bugün burada kalacağız. Hem sen burayı çok seversin” dedi odamıza doğru yol alırken.
“Çişin geliyor mu anneciğim?”
Başını iki yana salladı. “Hayır.”
Birlikte odaya girdik. “Hadi gel bakalım, bugün bizimle yat.
“Yaşadın.”
Kıkırdadım. Ömer Asaf Ela'yı yatağa uzandırırken ben ve o da burada kalan eşofmanlarımız ile kıyafetlerimizi değiştik, akabinde yatağa, Ela'nın yanına yattık.
“Anne, baba?”
“Efendim bebeğim.”
“Babacağım?”
“Ben didi çok deviyorum biliyormudunud?”
Ömer Asaf'la bakıştık. “Elbette biliyoruz. Sen bizi çok seviyorsun.”
“Hım hım. Bugün dide küdtüm diye bana kıddıdıd mı?”
Aynı anda kıkırdadık. “Anne ve babalar evlatlarına asla küsmezler. Evlatlarda anne ve babalarına. Senin bizi sevdiğini biliyoruz.”
“Hemde didi çok deviyorum!”
S harflerini söyleyemiyor olması çok hoşuma gidiyordu. Ayrı bir tatlı oluyordu.
“Peki sen hangimizi daha çok seviyorsun?"
“İkinidide!”
“Biz de seni!”
🎻
Sabah kalktığımda Ömer Asaf ve Ela’yı sarılı haldeyken buldum. Kıskanmadım değil. Ela alnını babasının alnına yaslamış, bir eli yanağına dokunmuştu. Ömer Asaf ise kocaman kolunu onun beline dolamış, alnı Ela'nın alnına yaslı duruyordu. Eskiden onun yerinde ben vardım, ama şimdi Ela bizimle yatarken hep kalktığımda o oluyordu. Hoş bir tabloydu.
Yataktan yavaşça kalkıp, hırkamı üzerime giyeceğim vakit, yatakta hareketlenen Ela'yı fark edince gülümsedim. Bana döndü, gözleri açıldı. “Anne? Dabah mı oldu?”
Kıkırdadım. “Evet anneciğim. Sessiz olalım, baba uyanmasın.”
Başını salladi ve bir kez daha babasına sıkı sıkı sarıldı. “Ben de uyuyabilir miyim birad daha?”
Gülerek fısıldadım. “Tabii ki. İyi uykular bebeğim.”
“Teşekkür ederim anne.”
Eğilip kalçasına vurdum hafifçe, o ise kıkırdadı ve bir kez daha burnunu babasının çenesine değdirip, gözlerini kapadı. İlerledim ve terasa çıkıp, kollarımı her iki yana gererek esnedim. Sonrasında bahçenin güzelliğine baktım.
Yarın Ömer Asaf’ın doğum günüydü. Ve ona o kadar güzel bir hediye vereceğim ki, aldığı bütün hediyeleri unutacağına eminim. En azından bir günlüğünede olsa unutacaktı tüm içinde ki dertleri ve geride kalan mutlulukları. Derin bir nefes aldım, sonrasında tekrardan odaya girdim. Lakin girmeden perde arkasında durup, perdeyi hafif aralayarak Ömer Asaf ve Ela'nın konuşmalarına kulak verdim.
Uyanmış olamazlardı.
“Baba?” diye fısıldadı Ela uykulu sesiyle.
“Efendim babacığım” dedi Ömer Asaf kısık ve uykulu çıkan sesiyle.
“Bugün gidecek midin adkeriyeye?”
“Yok babacığım. Yanındayım.”
“Den giderden çok üdülürüm. Deni çok ödlerim ben” dedi Ela ve doğrulup babasının yanağına öpücük bıraktı ve elini babasının yanağına yasladı.
“Gitmeyecekdin değil mi?”
“Gitmeyeceğim bebeğim.”
“Annem çok devinecek” dedi ve kıkırdamaya başladı.
“Sanırım annen çıkmış” dedi Ömer Asaf odayı gözleriyle yoklayarak.
“Ben uyuyacağımı döyledim ama deni idledim.”
“Sana kurban olurum ben. Sen babanı mı izledin?”
“Hım hım. Annem geçen deni idliyordu. Hatta ben odaya girince birlikte idledik deni den uyurken.”
Ömer Asaf Ela'yı her iki eliyle tutup, başının uzerine kaldırdı ve havada tutarak “seni yerim!” dedi ve sonrasında dudaklarına yaklaştırarak sıkıca öptü yanaklarından. Akabinde yatağa sırt üstü bırakıp doğruldu, onu gıdıklamaya başladı.
“Anne!”
“Baba baba. Anne yok burada babacağım!”
Hızla içeri girdim ve bakışlar aniden beni buldu. “Anne!”
“Ömer Asaf. Kaç kere dedim sana ama onu böyle gıdıklama diye.”
Yatağa oturdum, Ömer Asaf Ela'yı dizlerine oturttu ve karışmış saçlarına dokunan Ela'nın ellerine öpücükler bırakarak onun kıkırdamasına neden oldu.
“Sen odada mıydın?”
“Evet. Terastaydım hava almak için çıktım.”
“Bana kıddın mı anne?”
Buruk bir gülümseme peyda oldu dudaklarımda. “Hayır anneciğim, niye kızayım?”
“Dana uyuyacağımı döyledim ama uyumadım.”
Eğilip yanağını sıkıca öptüm. “Yok, kızmadım.”
“Hii! Benim şilam nerede?”
Gözlerim açıldı hızla. “Bilmem. Koş bakalım, odanda mı?”
Direkt olarak babasının kucağından indi, sonrasında hızlı hızlı dağınık saçlarıyla birlikte eşofmanını tutarak odanın kapısına koştu. Kapıyı açıp, “geldim şila!” diyerek çıktı odadan. Kıkırdadım, arkasından bakakalırken, bakışlarım beni seyre dalan Ömer Asaf’ın ela gözlerine ilişti.
“Günaydın.”
“Günaydın Erik gözlüm.”
Yıllar önce Erik gözlüm deyişi hala eskisi gibi kulağıma çok hoş geliyordu. Asla ama asla kötü gelmeyecek tek kelime olabilirdi benim için. Ayağa kalktım, kapıyı kapadım ve tekrardan yatağa gelip, uzandım. Başımı dizlerine yasladım.
“Biraz yatayım mı dizlerinde?”
“Ne zaman hayır dedim sana?”
Kıkırdadım. “Seni çok seviyorum.”
“Ben de seni…”
“Yarın doğum günün?”
Hatırlar gibi oldu. “Doğru. Yarın doğum günüm.”
“Senin için evde bir parti verebilir miyim? Yani ufak tefek yemekler ve bir pasta.”
Bir kez daha kıkırdadı ve elleri saçlarımı okşamaya başladı. “Elbette.”
“Tim’de gelsin. Kızları görmeyeli uzun zaman oldu. Yiğit ve Akel balayından dönmüş. Dün akşam mesaj atmıştı” dedim bakışlarım gözlerini bulurken.
Evet doğru duydunuz. Kız arkadaşım sevdiği, herşeyden çok değer verdiği erkek arkadaşı ile yeni bir dünya evine girmiş, iki hafta önce düğünlerini tebriklerle kutlamış ve ne kadar mutlu olduklarını görmüştük. Dün ise balayından dönmüş, bana haber vermeyi unutmamıştı. Arkadaşım olduğundan dolayı haliyle merak etmemek elimde değildi.
“Çok güzel. İzin almıştı bir haftalığına,” dedi Ömer Asaf ve elleri alnıma masaj yapmaya başladı.
“Sana olan aşkım niye bu kadar yüksek?” diye sordu ansızın.
Kıkırdadım. “Bilmem.”
“Ne düşünüyorum biliyor musun?”
Bakışlarım gözlerini buldu. “Ne?”
“Yeniden baba olma şansım var mı güzel karıcım?” diye sordu birden. Gözlerim büyüdü, bakışlarım yüzünü buldu.
“Nereden çıktı şimdi?”
“Bilmem. Yeniden baba olmak istiyorum. Bu sefer bana bu mutlu haberi sen ver istiyorum” dedi gözlerinin içi anlık yaşarırken.
Elimi kaldırıp, yanağını okşadım. “Şuan düşünmüyorum. Ela biraz daha büyüsün” dedim gözlerim gözlerini bulurken.
“Ela üç yaşında güzelim. Daha ne kadar büyüyecek?” dedi.
Dudaklarımı büzdüm. “Hazır değilim ama ben” dedim bu sefer de.
“Peki. Sen nasıl istersen.”
Üzüldüğü her halinden belliydi. Yine de belli etmedim ve kahvaltı için kalkıp hazırlandık. Hep birlikte aşağıya indiğimizde, Ela çoktan dedesinin dizlerine oturmustu masa başında Masal’la. Birbirleriyle sohbet eden üçlüye yaklaştık.
“Ela? Güzel kızım, in dedenin kucağından. Rahatsız etme” dediğimde, Şirin'in “ben de aynı şeyi söyledim, dinlemiyorlar” demesiyle Ferit Bey'in sesi duyuldu.
“Ya bırakın bizi. Ben torunlarımla gayet mutluyum. Şunların tatlılıklarına bakın. Birinin gözleri ela, birinin ki zeytin. Kurban olduklarım” dedi ve her ikisininde yanaklarından öptü.
“Ben dedemi çok deviyorum anne.”
“Ben de çok seviyorum” dedi Masal ve aynı anda dedesinin boynuna sarıldı ikiside.
Taha abide merdivenlerden inerken hep birlikte sofraya oturduk. Ve yarın Ömer Asaf’ın doğum günü olduğunu, onları eve çağırdığımı söyledim. Tabii Ela yine şaşırdı ve pasta üfleyecek olmasından dolayı sevincinden yerinde duramadı. Kahvaltıdan sonra evden ayrılıp, annemlerede haber verdim ve üçümüz alışveriş yaptık dışarıda biraz. Güzel bir gün geçirip, eve yorgun gelir gelmez uykuya dalmamız bir olmuştu.
🎻
“Elaa!”
Ömer Asaf içeriden Ela'ya seslenirken, aynada yüzüme hafif nemlendirici sürüp, sonrasında saçlarıma şekil vererek odadan çıktım. Koridorda beni gören Ömer Asaf’ın bakışları beni baştan aşağı süzdü, sonrasında ağır ağır yutkundu ve adımları bana doğru yaklaştı. Kolları bedenime dolanır dolanmaz, dudakları dudaklarıma küçük bir buse kondurdu.
Kıkırdadım. “Bakıyorum da gözlerini alamadın.”
“Ne zaman aldım ki?” dedi ve bir kez daha öptü beni.
“Nazar diyecek” diye ekledi kolları beni sıkı sıkı sararken.
“Anne!”
“Efendim” dedim Ela odasından sallana sallana çıkarken.
“Nadıl olmuşum?”
“Hiii!”
Ömer Asaf bilerek paytak adımlarla koştu ve onu kucagina alıp, etrafında döndürdü.
“Çok güzel olmuşsun” dedi babası yanağına küçük bir öpücük bırakarak.
“Gerçekten mi?”
“Hem de nasıl?”
Kapının çalmasıyla ben hızla o tarafa kostüm ve kapıyı açar açmaz tüm timi kapıda gördüm.
“Hoş geldiniz!”
“Hoş bulduk!”
“Alparslan!”
Ela'nın sadece Alparslan’ın isminde yer alan s harfini düzgün söylüyor olabilmesi hem beni, hem de Ömer Asaf’ı şaşırtıyordu.
“Ela!”
İki ufaklık birbirine sıkı sıkı sarılırken, Bahar ve Veysel’in kızı Asel’de belirdi kapıda. Sonrasında Nazlı’nın üç yaşına yeni yeni girmiş olduğu kızı Berfu. Hepsi tek tek içeri girdikleri vakit, tim ben ve Ömer Asaf ile selamlaştılar. Serhat komutan gelemeyeceğini bildirmiş olsa da, biz yine de üzülmemeye çalışıyorduk.
“Komutanım. Nasılsınız?”
“İyiyiz iyiyiz, siz nasılsınız?”
“Dıdlar! Odama gidelim mi? AlpArslan'la oyun oynayacağıd” dedi Ela ve tüm hepsi Ela'nın odasına ilerlediler.
“Oğluna sahip çık Bayırlı!” dedi Ömer Asaf askerine parmağını sallarken. Öykü ve Bayırlı aynı anda güldüler.
“Olsun Ömer abi. Gelinimiz olur ne güzel” dedi Öykü ve Ömer Asaf fazlasıyla gerildi. Elimi omzuna atıp, okşadım. Sonrasında kız arkadaşım Akel’e sarıldım sıkıca.
“Nasılsın?”
“İyiyim, sen nasılsın?”
Ellerinde ki paketler ile içeri geçerlerken, annem ve babamlarda buyurmuşlardı. Ve tabii Ferit bey ve Sevda hanımlar. Kuzenini herşeyden çok seven Ela, Masal gelir gelmez onuda oyuna dahil etmişti.
Biz büyükler olarak hep birlikte sohbet ederken, onlar içeride oyun oynuyorlardı. Ve akşamın ilerleyen saatlerinde kızlarla mutfağa geçtik, çocuklar arkamızdan geldiler. Pastanın mumlarını yakıp, sonrasında elimde tuttum. Ela üstünde ki sarı elbiseyle benim yeşil elbisemi tuttu ve birlikte yürüdük içeriye doğru.
“İyi ki doğdun babaaaa!”
“İyi ki doğdun Ömeeeer!”
Alkışlar yükseldi geniş salonumuzun içerisinde. Çocuklar pasta yiyecek olmalarin heyecanıyla yerinde zıpladı, ela bir kez daha iyi ki doğdun babaaa doye bağırdı.
Ömer Asaf eğilip onu kucağına aldı, sonrasında pastaya birlikte baktılar.
“Dilek tut” diye fısıldadım. Gözlerini kapadı, bir dilek tuttu ve gözlerini açar açmaz Ela ve Ömer Asaf aynı anda pastayı üfledi. Ela babasının yanağına sıkı bir öpücük bırakırken, ben pastayı masaya bıraktım ve herkes tekrardan Ömer Asaf’a bir kez daha sarıldı. Sonrasında sıra hediyelere geldi. İçeri geçtim, tek tek hediyelerini vermeye başlamış olan herkesin yanına hediyemi alarak geri geldim. Elimde ki küçük kutuya bakıp, sonrasında Ömer Asaf’a yaklaştım.
“İyi doğdun oğlum!”
Herkes pek bir hediye almamış, sadece hep bir arada olmanın ne kadar güzel olduğunu belirtmişlerdi. Ama ben ona hediyemi verecektim. Bakışları beni bulurken, yaklaştım ve kutuyu ona uzattım.
“Ne aldın?” diye sordu.
Herkes koltuklarda yerini alırken, Ela bir bana bir Ömer Asaf’a baktı. “Ne almış annem baba?”
“Bimem.”
“Aç o zaman.”
Nefesimi tuttum. Kutunun üstünde yer alan kurdaleyi yavaşça söktü. Sonrasında kapağı yavaşça kaldırır kaldırmaz bakışları beni buldu. Gözleri açıldı, dudakları seğirdi. Sıcak yaşlar yanaklarımı bulurken, ellerim ağzıma yaslandı.
“Şaka!” dedi inanamaz sesiyle.
Başımı olumsuzca salladım. Hıçkırıklarım bir olurken, “ne o oğlum!” diyen Sevda hanımla birlikte tüm herkes ayaklandı. Ömer Asaf’ın elinden kutuyu alan annesinin “amaaaaaann!” demesiyle Ömer Asaf’ın gözlerinden akmaya başlayan yaşlarla kollarını bedenime sarması bir oldu.
“Aaaaa!”
“Şakaaaaa!” dedi ablam.
“Ne ki o?”
“Ne!” dedi Asya ve Eda aynı anda.
Selim ve Ela yan yana dururken, Ömer Asaf'ın beni havaya kaldıran bedenine sıkı sıkı sarıldım ve ikimizinde hıçkırıkları duyuldu evin içerisinde.
“Elaa! Kardeş geliyor anneannem!” diyen annem Ela'yı kucağına alırken, ben sıkı sıkı sarıldım Ömer Asaf’a. Yeniden anne olmanın heyecanıyla bedenim titremeye başladı, adımlarım seğirdi. Titreyen ellerimle yaşlarımı sildim.
“Baba oluyorum!” diye bağırdı Ömer Asaf tüm herkesi unutup. Güçlü bir alkış daha koptu evin içerisinde.
“Aslan oğlum!” diyen Ferit Bey'in Ömer Asaf'ı ensesinden kendine doğru çekmesiyle sıkıca sarılması bir oldu.
“Güzel kızım!” diyen annemin yaşları yanaklarını bulmuştu. Abim ve İlker, annem bana sarılırken onlarda kollarını bize doladı. “Maşallah.”
Herkes birbirine sarıldı birbirine tebrik etti ve tekrardan Ömer Asaf ve ben birbirimize döndük. “Baba oluyorum” dedi inanamaz sesiyle. Yaşlarım durmak bilmeksizin daha da çoğaldı.
“Evet. Baba oluyorsun.”
Bakışlarımız aynı anda Ela'yı aradı. Ama bulamadık. Ben burnumu çekip, her tarafa bakmaya başlarken, Ömer Asaf’’ın “Ela nerede?” diye sormasıyla herkes etrafına bakındı. Lakin Ela yoktu ortalıkta.
“Bilmiyoruz oğlum” dedi annem yaşlarını silerken. “Buradaydı az önce.”
Ben ve Ömer Asaf aynı anda döndük birbirimize. Doğru şeyi düşünüyor olduğumuza o kadar emindik ki, hızla odaları kontrol ettik. Ve Ela'nın odasının kapalı kapısını fark eder etmez herkes o tarafa toplandı. Ömer Asaf kapıyı açtı ve Ela'nın hıçkırıkları ulaştı kulaklarıma. Gözlerimin içi sızladı.
“Ela’m?”
“İdtemiyorum didi! Gidin buradan!”
Ben ve Ömer Asaf aynı anda içeri girdik. Ömer Asaf annesine “siz içeri geçin, geliyoruz” dedi ve kapıyı kapadı. Ela hıçkıra hıçkıra yatağının üzerinde yüzüstü ağlarken, ben ve Ömer Asaf aynı anda yaklaştık.
“Güzel kızım.”
Ömer Asaf Ela'yı kaldırdı, kalçasının üzerine oturttu ama Ela elleriyle gözlerini kapadı ve başını fazlasıyla önüne eğdi.
“Niye ağlıyorsun?” diye sordu Ömer Asaf.
“İdtemiyorum kardeş. Gelmedin. Gelmedin evimide. İdtemiyorum” dedi. Ben anlık Ömer Asaf’a baktım. Bedenime korku yerleşti. Ya sevmezse onu diye.
“Bunu düşünmene” dedi Ömer Asaf ve devam etti. “Neden olan ne güzel kızım?” diye sordu.
Ela ellerini gözlerinden çekti, o aşık olduğumuz gözleriyle, yaşların bulaşmış olduğu gözleriyle gözlerimize baktı. “Did onu daha çok devecekdinid. Değil mi? Beni devmeyecek midinid?”
Hıçkırdı. “Yok anneciğim. Olur mu öyle şey, sen bizim ilk göz ağrımızsın. Seni sevmez olur muyuz?”
“Anne ve babaların evlat ayırdığını hiç gördün mü güzel kızım” diye devam etti Ömer Asaf.
Ela burnunu çekti. “Ama o didin yanınıdda yatmak idteyecek. Ben nerede yatacağım? Did ona birşeyler alacakdınıd. Bana oyuncak almayacak mıdınıd bir daha. Beni devmeyecek midinid?”
Eğilip kollarımı sardım hıçkırarak ağlıyor olduğu bedenine. “Annem. Böyle düşünme bebeğim. Seni çok seviyoruz. Senin mutlu olacağını düşündük. Bak biz ne kadar mutluyuz. Ayrıca biz hiç ayrımcılık yapar mıyız aranızda? Abla olacaksın. Seni seven kardeşin olacak. Bak baban ne kadar mutlu” dedim ve ayrılıp Ömer Asaf’a baktım.
“Değil mi?” dedim.
“Elbette. Baban seni çok seviyor. Ama onu da çok sevecek. İkinizi de eşit sevecek. Ne alırsa iki tane alacak. Ne isterseniz iki tane getirecek. Sana söz bebeğim, ayrımcılık yok. Kıskanmakta yok” dedi Ömer Asaf Ela'dan bunu isterken. Ela bir müddet düşündü, elleriyle yaşlarını sildi ve parmakları elbisesinin tüllü kumaşı ile oynamaya başladı.
“Beni devecekdinid değil mi?”
“Tabii ki de. Hem de her zaman.”
Bir iki dakika düşündükten sonra dudaklarını büzerek başını salladı. “Peki. Tamam o daman. Oldun kardeşim.”
Elleriyle yaşlarını sildi. “Ödür dilerim baba.”
“Baban sizin için ölür” dedi ve Ela'yı kucağına alarak sıkıca öptü yanaklarından.
“Babaya öpücük ver.” Ela sıkıca öptü babasının yanaklarından.
“Seni çok seviyoruz!”
Bölüm Sonu…
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi merak ediyorum. Tek bir yorumla ifade ederseniz çok mutlu olurum.
İkra'nın vermiş olduğu güzel haber hakkında ne düşünüyorsunuz. Ela'nın tepkileri.
Ela çok tatlı, onu yazarken gözümde canlanınca yemek istiyorum.
Verdiğiniz destek için hepinize teşekkür ederim. Öpüldünüz, hem de KOCAMAN 😘😘😘
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
42.98k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
56 Bölümlü Kitap |