@lorensi
|
Yine beeeennn! Ahahahah nasılsınız canlarım? Umarım iyisinizdir, yepyeni bir bölümle geldim. Bu bölümü keyif alarak yazdım diyebilirim adeta. Çok güzel bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz. Yıldıza dokunmayı unutmayın canlarım. ...Lorensi size keyifli okumalar diler... Bölüm Yedi - Tatlı Bir Telaş Sabahın en erken saatlerinde kalmış, askeriyeye doğru yol almıştım. Sıcak hava yüzüme vuruyor olsa da, hastaneye geç kalmamak adına erkenden kalkmam benim için büyük bir şanstı. Azıcık esen rüzgar ve serin hava saçlarımı her iki yandan uçururken, dün akşamın vermiş olduğu yorgunluk vardı üzerimde. Abimlerle güzel bir akşamın ardından eve gelmiş, sıcak bir duş alıp aileme iyi geceler diledikten sonra yatağıma girip, derin bir uyku çekmiştim. Yine erkenden kalkmış, ablamla bir kaç kelime sohbet etmiş ve evden birlikte çıkmıştık. Askeriyeye yakın yerde duran taksiden, gerekli ücreti ödeyip indim ve hızlı hızlı askeriyeye doğru adımlayıp, Ömer Asaf' ın adını vererek bahçeye girdim. Telefonumdan ona gelecek olduğuma dair küçük bir mesaj yazmış, karşılığını tebessüm ederek almıştım. Bahçede beni elinde telefonuyla bekleyen üsteğmeni görür görmez, hızlı adımlarla yanına ilerledim. "Hoş geldin." "Hoş buldum. Nasılsın?" "İyiyim, sen nasılsın?" "Seni gördüm, daha iyi oldum" diyerek ilerleyip, askeriyede yer alan çardaklara oturduk her ikimiz de. Cümlesinin vermiş olduğu etki baştan aşağı kızarmama neden olsa da belli etmedim. Derin bir nefes alıp, tam karşısına geçip oturacağım vakit, ilerledi ve elinde iki çayla birlikte kısa süre sonra yanıma, masaya geldi. Çaylardan birini önüme bırakıp, diğerini de ilk günkü gibi kendi önüne aldı ve tam karşıma oturdu. "Yarın düğün var, gelecek misin?" Aniden sormuş olduğu soru ile anlık bir duraksama yaşamış olsam da, başımı hızla bilmiyorum der gibi yana eğip omuzlarımı kaldırıp indirdim. Yarın izin günüm değildi ama haftada, izin günüm hariç bir izin alma hakkım vardı. Bunu kullanıp, kullanmamak arasında kalırken, ne giyeceğimi bile bilemez haldeydim. "Gelmeye çalışacağım" dedim Öykü' ye vermiş olduğum yanıtı bir kez daha ona söylerken. "Gelmeni isterim" dedi açık sözlü olduğunu belli edip, zerre çekinmediğini bir yüz ifadesi takınırken. Tanışmamızın üzerinden sadece iki hafta geçmişti ve ben bu iki hafta içerisinde üsteğmene karşı birşeyler hissetmeye başlamıştım. Ne kadar erken olduğunu düşünüyor olsam da kalbime söz geçiremiyor, ona her baktıkça kızaran yanaklarıma engel olamıyordum. Bu beni daha da çok utandırıyor, ona karşı çekindiriyordu. Tebessüm edip, çayımdan bir yudum alarak sohbet etmeye devam ettik. "Hayvanları sever misiniz?" Başımı usulca salladım. "Bayılırım. Sokakta bir kedim vardı çok küçükken. Ona hep ben bakardım" dedim ve gülümsemeye devam ederek buruk bir sesle ekledim. "Ama o ölünce bir daha bakmamaya karar verdim. Çünkü birşeye alışınca, kaybetmiş olduğunu hazmetmek insana ağır geliyor" diyip, çayımdan bir yudum daha aldım. "Bir sonra ki izin günün ne zaman?" diye sordu aniden. "Haftaya Çarşamba" dedim bugünün Çarşamba olduğunu hatırlayarak. "Haftaya bugün benimle barınağa gelir misin?" Gözlerimin içi, duymuş olduğum cümleyle aniden gülerken, "barınak mı?" diye sordum sesimde ki heyecanı belli eden bir ses tonuyla. Dudaklarını birbirine yasladı, başını salladı. "Hım hım. Vakit buldukça barınağa gider, hayvanlarla zaman geçiririm. Sen de hayvanları sevdiğine göre zaman geçirmek hoşuna gidiyor olmalı." Başımı düşünmeden salladım, "gelirim" diye yanıtladım ve ekledim. Utandığımı belli etmemek adına elimi çayıma attım ve bardağa bakarak dudaklarıma yaklaştırdım. Bakışlarım koluma takmış olduğum saate kaydı. Hastaneye yetişmeme yarım saatin olduğunu fark edince, çayımdan bir yudum daha alıp, ayaklandım. "Gitsem iyi olacak." "Tamam" dedi ve ayağa kalktı. "Bu arada" dedim aklıma gelen soruyla. "Aranızda yeni birini gördüm" dedim Veysel' in abisinden bahsederek. Gülümsedi. "Yeni gelmedi. Veysel' in abisiydi." Dudaklarımı birbirine yasladım başımı salladım. "O da asker sanırım?" "Üsteğmen. Timi var zaten." Vesyel' in abisinin üsteğmen olması, abi kardeş asker olmalı onlar için güzel bir his olmalıydı. Bunu hastanede de içten içe dile getirmiştim. "Gideyim" dedim elimi uzatıp, sıkmasıyla geri çekerken. "Eşlik edeyim" diyeceği vakit, sakinlikle böldüm lafını. "Yok zahmet etme. Ben giderim" dedim ve ekledim. "Görüşmek üzere. Allah'a emanet." "Görüşürüz. Sen de Allah'a emanet." 🎻 Yazar Askeriyeye dönen Ömer Asaf, kardeşlerinin kahvaltının üstünde görünce, hepsinin onu beklediğini fark etti. Komutanlarını gören askerlerin ayağa kalkmasıyla Ömer Asaf "oturun oturun" diyerek masanın en başına geçip, elleriyle sandalyeyi çekerek kahvaltının başına oturdu. Eline bir parça ekmek alıp, önünde ki yumurtaya batırması ile diğer askerler de kahvaltıya başladı. Ömer Asaf lokmayı çiğnemeye koyulurken, çayına şeker atıp karıştırmaya başladı ve Bayırlı' ya baktı. "Oğlum sen niye burdasın?" dedi elini ona doğru kaldırıp. "Yarın senin düğünün yok mu? Damatlık aldın mı?" diye sordu çayından ona bakarak bir yudum alırken. "Almadım komutanım." Yanında oturan Yiğit'in, geçen hafta ki gibi bir kez daha ensesine şaplak atan Veysel gibi şaplak atarak, "düğüne üniformayla mı gideceksin?" diye sordu. Bayırlı ensesine yemiş olduğu şaplak ile Yiğit' e bakarken, ağzında ki lokmayı yutup, "güzel fikir" dedi gülümseyerek. Ömer Asaf gözlerini devirip, "sana ceza veriyorum" dedi. Bayırlı kaşlarını çattı, "ne cezası?" diye sordu. "Bugün askeriyeye girmek yasak sana. Kahvaltını yap, çık git kendine damatlık al. Kız arkadaşına sor bir ihtiyacı var mı diye?" dedi ve Bayırlı' nın bakışları dalıp gitti. "Ben yarın evleniyorum değil mi komutanım?" diye sordu şaşkın sesiyle. Hâlâ evlencek olduğuna alışmış değildi. Herkes gülerek başını sallarken, Ömer Asaf' ın "tövbe tövbe" diyerek, gülüp başını çevirmesiyle tekrardan askerine döndü. "Hadi kalk kalk. Git kendine damatlık bak." Bayırlı "emredersiniz komutanım" ediyerek ayağa kalkıp, herkese selam verdikten sonra odadan çıkarken, diğer herkes kahvaltısına devam etti. Sessiz lakin bir o kadar sohbetli geçen kahvaltının sonunda, odaya giren albay Serhat komutan ile tüm askerlerin ayağa kalkması bir oldu. "Atmaca timi. Görev var" dedi albay Serhat komutan. Ardından askerlerine bakıp, "Bayırlı nerede?" diye sordu. Herkes Ömer Asaf' a dönünce, Ömer Asaf "gönderdim komutanım. Damatlık almamış kendisine" diyince Serhat komutan da güldü, başını salladı. "Tamamdır. Hadi hazırlanın gerekli bilgiyi size vereceğim" diyerek odadan çıktı. Ömer Asaf askerlerine baktı, ardından bir kez daha kahvaltıya. "Hadi" diyerek odadan ilk o çıktı. Hepsi üniformalarına askeri yeleklerini, telsizlerini geçirirken, kenarda duran Oflaz'ın "komutanım" demesiyle tüm bakışlar ona döndü. Buna Ömer Asaf' ın ela bakışlarıda dahil. "Efendim." "İkra yengem geliyor mu düğüne?" Oflaz' ın ona yenge demesi hoşuna giderken, belli etmemek adına dudaklarını birbirine bastırdı. "Bilmem. Gelmeye çalışacak." "Oooo... Komutanım artık yenge lafına da kızmıyor" diyen Yiğit' e döndü hepsi. Kartal sırıtarak komutanına bakarken, Ömer Asaf eline silahını aldı, her iki eliyle önünde tutarak askerlerine döndü. Diğerleri komutanlarının bakışlarına anlamsız bakarken, Ömer Asaf büyük bir ciddiyetle dudaklarını aralayıp, konuştu. "Neden kızayım? Yengeniz çünkü" deyince tim birbirlerine bakarken gözleri açıldı ve Sakaryalı "yoksa-" dedi. Ömer Asaf hızla atıldı. "Düşündüğünüz gibi birşey yok" diyince hemen ileride duran Kartal' ın "ama olacak gibi" demesiyle bu sefer Ömer Asaf' ta güldü. "Kim bilir" deyip, "hadi" diye ekledi ve silah odasından çıktılar. Komutanları onu ileride, Al bayrağın altında beklerken, sert adımlarıyla asfalta basan Atmaca timi, tam kendilerinden sorumlu olan Albay serhat komutanın önünde durdu. "İHA' lardan haber geldi. Çürük' ün yeri tespit edildi. Orada olup olmadığı henüz bilinmiyor bu bir tuzak bile olabilir. Size sonuna dek güveniyorum aslanlarım. Gidin, o adamı bulun. Gerekirse sıkın kafasına" diyen Serhat komutan, dik durarak son kez ekledi. "Allah yar ve yardımcınız olsun evlatlarım." "SAĞOL!!" Hep bir ağzından bağıran timi, ileride bekleyen helikopter karşıladı. Serhat komutan geri çekildi, eliyle helikopteri işaret etti. Tim selam verip, yönünü helikopterle doğru çevirirken, sert; asker adımlarıyla ilerlediler. Önce Ömer Asaf bindi, sonra diğerleri. Yerini alan tim, kemerlerini bağlayıp, bir de arkasına yaslanırken, helikopter kapıları kapandı, ve yerinden havalandı. Yaklaşık yirmi dakikanın sonunda, gerekli bölgeye yakın, düz, kurumuş toprak alanın üzerinde, metrelerce yüksekte duran helikopterin kapıları açıldı ve ayaklanmış tim sırtlarına paraşütlerini aldı. Silahlarını ipleriyle boynuna asıp, bacaklarıyla sabitlerken, Ömer Asaf askerlerine baktı. "Aşağıda görüşürüz beyler." Tim başıyla onayladı ve ilk Ömer Asaf atladı aşağıya. Elleri paraşütü açacak olan iplerde sabitliydi. Yiğit, Sakaryalı, Kartal, Cihangir ve Oflaz' da atlarken, süratli bir şekilde aşağıya düşmeye başladılar. Ömer Asaf zamanın geldiğini fark edip, paraşütü açtı. Aşağıya doğru süzüle süzüle inip, kendini ayaklarının üzerinde bulur bulmaz eline hızla silahını aldı ve etrafına bakındı. Yanına inen askerli de aynı hareketle silahlarını ellerine alıp, etrafına bakınmaya başlarken, ileride yer alan yüksek uçuruma doğru ilerlediler. Ömer Asaf eliyle arkasında yer alan askerlerine işaret verip, yavaş yavaş uçuruma doğru yaklaştılar. Beş dakikanın sonunda, uçurumun önüne gelip, dağlık alan olduğunu fark edince, aşağıda, tuğladan yapılmış bir ev olduğunu fark ettiler. Kapı tarafında kapı olmayan, camlarda cam olmayan eski püskü eve baktılar. Ve kapıda, ellerinde silahlara bir sağa bir sola gidip gelen adamların ifadelerine. Güneşin altında kavrulmuş gibiydiler. Tim, herkes gözlerine siyah askeri gözlükleri takarak, bir kez daha aşağıya baktılar. Veysel hastanede, Bayırlı damatlık peşinde. İkisinin yokluğu belli olurken, Ömer Asaf diğerlerine baktı bir kez daha. "Aşağı iniyoruz" dedi tek dizinin üstünden doğrulup, dikkatle aşağı inmek için bir yol ararken. Hepsi etrafını kolaçan ederek komutanlarını takip ederken nihayetinde yükseklikten aşağıya indiler, silahlarını sırtlarına alıp, tabancalarına susturucu taktılar. Eve yakın yere adım adım ilerleyip, içeriden gelen bir kaç konuşmanın ardından Ömer Asaf sırtını duvara yasladı, ardından başını çıkartıp hızla evin diğer tarafında yer alan adamı alnından vurdu. Yiğit diğer taraftan karşılık vererek, o da bir adam indirirken, diğer aşağılık adamlar bunun farkında bile değildiler. Ömer Asaf duvar boyunca sessiz adımlarla ilerledi, köşeyi dönüp ona bakan adamın alnına silahla ateş etti. Diğer taraftan Kartal bu sefer ateş ederken, Ömer Asaf başıyla onaylayıp, evin kapısı olan, lakin kapısız girişe yaslandılar. Diğer tarafta yer alan Sakaryalı' ya başıyla işaret verip, ikisi hızla evin içine girerek karşısına çıkan adamları indirdiler. Hemen diğer odadan çıkan adımı göğsünden vuran Ömer Asaf, yavaş adımlarla ilerledi ve içeri giren askerler her bir odayı kontrol etti. "Temiz" dedi Cihangir. "Burası da temiz" dedi Kartal. Ömer Asaf bakmış olduğu odadan çıkıp, askerlerine döndü. "Kimse yok" deyince, yan odadan çıkmak üzere olan bomba imha uzmanı olan Yiğit' in bakışları ileride ki sandalyenin altına bantlanmış olan bombaya bakıp, gözlerinin büyümesiyle "tuzak!" diye bağırdı. "Bomba var!" diye ekledi ve hepsi hızla yıkık dökük tuğla evden çıkmaya başladı. Bugün tek nedeni Yiğit' in görmüş olduğu net ve gerileyen rakamlardı. 00.09 Çıkan askerlerin kaçmaya, evden uzaklaşmaya çalışmalarıyla süre ilerledikçe ilerledi. 00.05 Ömer Asaf en son çıktı evden. İleriye doğru koşmaya başladı. Ne kadar hızlı olursa olsun süre ilerlemeye devam etti. 00.03 Uzaklaşan askerlerin evden pek fazla uzaklaşamıyor olmasıyla süre son saniyeyi saydı. 00.01 Ve... 00.00 Güçlü bir patlama etrafı sarsarken, yere savrulan bedenlerin çakıl taşlarının üzerine serilmesiyle etraf toz dumana büründü. Zaman durdu, atmaca timi ne yaşadığının farkına zorlukla vardı. Etrafa yükselen taşlardan birinin Ömer Asaf' ın yanına düşmesiyle kendini son anda geri çekti. Bedeninin yere sertçe düşmesi, kemiklerini ağrıtırken, dumanların havaya yükselmesiyle, siyah deri eldivenlerinin sarmış olduğu avuç içlerinden destek alarak doğrulmaya başladı. "Herkes iyi mi!?" diye bağırdı askerlerine. Yerden doğrulmaya çalışan askerleri fark eden Ömer Asaf hızla sendelene sendelene ayağa kalktı, belini geriye doğru hareket ettirerek dik durmaya çalıştı ve askerine ilerledi. Cihangir' e eğildi, elinden tutup ayağa güçlükle kaldırdı. "İyi misin aslanım?" "İyiyim komutanım." Ömer Asaf Oflaz' a ilerledi. Onada destek olup ayağa kalkmasına yardımcı olurken, "iyi misin?" diye sordu. "İyiyim komutanım" dedi. Ömer Asaf diğerlerine yaklaştı "herkes iyi mi!" diye sordu. "İyiyiz komutanım." "Tuzağa çektiler bizi şerefsizler" dedi Kartal üniformasını tozlardan arındırmak ister gibi her iki eliyle silkelerken. "Öyle oldu" dedi Ömer Asaf. Etrafına silahıyla bakmaya devam ederken, aniden yükselen ateş sesleriyle ne olduğunun farkına varmadan, büyük kayaların arkasına koştular. "Siper alın!" Kayaların arkasına geçen askerlerin ateş etmeye başlamalarıyla az önce kendilerinin bulunduğu yüksek tepede yer alan teröristler ile gözlerinde ki askeri gözlükleri çıkarıp, ateş etmeye devam ettiler. Ömer Asaf' ın İkra' nın atmış olduğu kolunda ki dikiş ağrımaya başlarken, dikkatli hareket ediyordu. "Şerefsizler!" "Mermi boşa sıkmayın beyler" dedi Ömer Asaf sırtını kayalığın arkasına yaslayıp, askerlerine bakarken. "Çoklar" dedi adamlardan bahsederek. "İsterlerse bin kişi olsunlar komutanım. Delip geçeceğim hepsini" diyen Kartal, nişan almasıyla birini indirdi. Boşa keskin nişancı denmiyordu. Adının hakkını fazlasıyla veriyordu. "Helal sana" dedi Ömer Asaf inen adama bakarak. Ardından kendisi başını kaldırdı ve bir iki el ateş edip, birini de o indirdi yere. "Komutanıma bakın be!" diyen Cihangir' in çıkmasıyla ateş etmesi bir oldu. "Hadi beyler!" dedi Ömer Asaf ve gür sesiyle ekledi. "Daha düğünümüz var." Hepsi kayalıkların arkasından çıkıp, ateş ederek bir kaç adam daha acı içinde indirirken, tekrardan saklandıklar kayaların arkasına. "Eceliniz olacağım!" diye bağırdı Sakaryalı iki kişiyi birden indirirken. Ömer Asaf ve tim şaşkınlıkla bakarken, Sakaryalı önce komutanına, sonra arkadaşlarına baktı. "Ne oldu?" diye sordu. "O nasıl vuruştu?" Sakaryalı güldü ve diğer taraftan Kartal' ın ateş etmesiyle ikisi birden indi. "Peki buna ne diyeceksiniz?" deyip arkadaşlarına baktı. Geriye kalan adamları alınlarında ki terle indirirken, etrafın sessizliğe bürünmesiyle ateşkesin bittiğini düşündüler. Ömer Asaf hızla göğsüne uzandı, telsizi alıp bir kaç tuşa bastı ve kulağına yasladı. "Komutanım!" "Dinliyorum Ömer Asaf." "Tuzağa düşürüldük komutanım. Çürük yok burada. Bomba koymuşlar şerefsizler" deyince, Serhat komutan "iyi misiniz?" diye sordu. "Birşeyimiz yok, iyiyiz. Helikopter istiyorum, geri dönüş yapıyoruz. "Tamam. Gönderiyorum aslanım." Ömer Asaf telsizi komutanın kapatmasıyla kapadı, göğsüne yerleştirip, "helikopter gelene dek bekleyeceğiz" dedi ve kayalıkların arasından ne olur ne olmaz diye çıkıp kendilerini belli etmediler. 🎻 İkra Şanlı Hastaneden izin alabileceğimi bilmezken, düğüne gidebileceğimi bilmezken, öylece acilde küçük kız çocuğuna bakıyordum. Boğazında ki şişkinlik, bademciklerinin şişmiş olmasından kaynaklanıyordu. Annesinin elini sıkı sıkı tutarken, boğazına sıkmış olduğum ilaç ile yüzünü buruşturarak bana bakarken gülümseyerek "aferin sana" dedim. "Ne kadar güzel gözlerin var?" Bu ani iltifatına, yanaklarından makas alarak gülümsedim. "Seninkiler de çok güzel." "Ama seninkiler daha güzel. Yemyeşil" dedi hayran hayran bakmaya devam ederken. Annesi bize gülümserken, "teşekkür ederim" dedim ve elime küçük bir iğne aldım. "Yine mi iğne?" diye sordu ağlak sesiyle az önce hemşirenin serum takmış olduğu elinin üstüne bakarken. "Merak etme... Tekrar batırmayacağım, sadece seruma enjekte edeceğim." O bir kez daha gülümserken, ben ayağa kalkıp iğneyi seruma geçirdim ve tekrardan karşısında yerimi aldım. Bugün düğün vardı. Davetiyeye göre öğlen saat iki gibiydi. Hastanede yatan Veysel bugün düğün için taburcu olmuş, Bahar, Öykü ve Nazlı çıkmadan önce bana numaralarını vermişlerdi. Yeni arkadaş edinmek herşeyden güzeldi. Artık onlarla sık sık görüşeceğime emindim. Ben küçük kızla sohbet etmeye devam ederken, saatin bire geliyor olması dudaklarımı birbirine bastırmama neden oldu. Sanırım gerçekten düğüne gidemeyecektim. Dünden beri Ömer Asaf ile hiç konuşmamıştım. Nedense sesini özlemiş gibi hissediyordum kendimi. Küçük kızla konuşmayı sürdürürken, yan taraftan bana seslenen Yusuf hocam ile o taraf döndüm. "İkra!" Hızla ayağa kalkıp, hasta kıza tebessüm ederek onu annesiyle yalnız bırakıp, acil kapısından bana bakan Yusuf hocama yaklaştım. "Buyrun hocam." "İki haftalığına şehir dışına çıkacağım. Annem rahatsızlanmış, Deha' ya da söyledim ve eve gönderdim. Ben gelene kadar izinlisiniz, eve gidebilirsin baş hekimin haberi var." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken, kaşlarım çatıldı. "G-geçmiş olsun hocam" dedim ilk olarak ve ekledim. "İki hafta hastane de yok musunuz yani?" diye sordum. "Yokum. Sizin de olmanıza gerek yok. Ben olmadan ameliyatheneye giremezsiniz, ama Deha' ya da söyledim. İsterseniz gelip acilde hasta bakabilirsiniz" diyince dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. "Yani şimdi ben gidebilir miyim?" diye sordum. "Evet. Ben de çıkıyorum, hadi kendine iyi bak." Yüzümde açan gülümsemeyi gizleyip, "siz de hocam" diyerek yanımda ayrılmasını seyrettim. İki hafta izin yapacak olmam, yüzümde tebessüme yer verirken, bu düğüne gidecek olduğum anlamına da geliyordu. Sadece bir günlük izin istemeye çalışırken, şimdi on dört gün izin almıştım. Bu benim için büyük bir şans olabilirdi. Daha fazla yerimde durmayı bırakıp, hasta kıza doğru ilerledim ve "geçmiş olsun" diyerek yanlarından ayrıldım. Önlüğümün cebinde yer alan telefonumu çıkartıp, Öykü'nün bana "geliyor musun" diye yazmış olduğu mesajı ne cevap vereceğimi bilemememden dolayı bakamamıştım. Şimdi ise mesaja bakıp, "geliyorum" diye yazdım. Benim ona mesaj yazmamı bekliyormuş gibi hızla geri dönüş yaptı. Öykü ; Gerçekten mi? Çok sevindim :) O zaman şöyle yapalım, biz şuan kızlarla kuafördeyiz, sen de gel istersen. Ne cevap vereceğimi bilemezken, derin bir nefes aldım, bunun güzel bir fikir olduğunu düşünerek yazdım. İkra ; Yanımda kıyafet yok. Eve uğramam gerek. Öykü ; Burada bir kaç tane var, sana olacağına inanıyorum. Bir kez daha gülümsedim. İkra ; Tamam o zaman. Geliyorum :) Bana gülümseyen emoji atarken, mesaj kısmından çıkıp annemi aradım. Telefon bir kaç saniyenin sonunda açılırken, annemin "efendim kızım" diyen sesini işittim. "Ne yapıyorsun?" diye başladım cümleme. "Yemek yapıyorum annem." "Şey diyecektim. Arkadaşımın düğünü varda beni davet etmişti sana söylemeyi unutmuştum. Gidebilir miyim diye soracaktım?" dedim umutla olumlu bir cevap beklemeye başlarken. "Düğün mü? Git kızım. Madem arkadaşın git ama hastane ne olacak?" İzin vermiş olmasına sevinirken, "sonra anlatırım" dedim son sormuş olduğu soruyu cevaplayarak. "Eve gelmiyor musun? Nasıl gideceksin düğüne?" diyince, "kuaföre gideceğim" dedim doğruyu söyleyerek. "Düğün başlayacak bir saat sonra zaten" diyerek annemin "Allah'a emanet" demesiyle "geç kalma" diye eklemesi bir oldu. Gülümseyip, telefonu kapatarak hızla kıyafetlerimi değiştirmek için soyunma odasına girip çıktım ve hastaneden çıkarak Öykü' nün konum atmış olduğu kuaföre gitmek için taksiye bindim. Konumu taksiciye uzatıp, on on beş dakika sonra kuaförün önünde durmam ile taksiciye parayı uzatıp, telefonumu aldıktan sonra inip kuaföre ilerledim. Kapıda duran ve beni beklediklerini düşündüğüm Nazlı ve Bahar' ın beni görmesiyle gülümsemeleri bir oldu. "Hoş geldin." Çekindiğimi belli eden bir hareketle ellerimi önümde birleştirip, "hoş buldum" dedim. "Gel gel, seni hazırlayalım." Kendileri hazırlanmış, Bahar üzerine uzun, açık mavi bir elbise giymiş, göğüs dekoltesini fazlasıyla kapatmıştı. Ayakkabıları ise beyaz, üstünde ki açık mavi elbiseye o kadar güzel uymuştuki anlatamam. Saçlarını ise salaş bir topuzla süslemişti. Nazlı ise koyu yeşil bir elbise giymiş, Bahar' ın ki gibi uzundu baya. Ayakkabıları ise turuncu, hafif yüksek topukluydu. Saçlarını önden arkaya birer tutamla sabitlemiş, görünümüne güzellik katmıştı. Öykü' nün saçı yapılan koltukta oturmuş, üstünde ki beyaz gelinlik harika duruyordu. Dar belli, altı kabarıktı. Göğüs dekoltesi V şeklindeydi. Omuzlarından aşağıya tül parçaları süzülüyordu. Resmen harika bir gelinlikti. "Hoş geldin İkra." "Hoş buldum. Çok güzel olmuşsun." "Teşekkür ederim." "Evet, burada bir kaç elibise var. Bak bu kırmızı elbise bize olmadı ama sana olur gibi" dedi Bahar elimden tutup, beni elbiselerin yer aldığı tarafa çekerken. Elbiseye şöyle bir bir bakınca, onlarınki gibi uzun, tüllü bir elbise olduğunu fark ettim. Kolları uzun, lakin kırmızı tül ile kaplıydı. Kollarımın altından belli olacağını anlayabiliyordum. Göğüs dekoltesi, hafif V şeklinde, elbisenin kolları hariç koyu bir kırmızıya sahipti. Sadece kolları hafif açık kırmızı ve tüllüydü bileklere kadar bu da beni rahatsız edecek değildi. "Bu olur mu?" diye soran Bahar' ı başımla onayladım. "Çok güzel." "Tamam sen arkada giyin, sonra saç ve makyaj." Bahar' ın bana olan bu ilgisi, hastanede eşini sürekli kontrol ediyor olmamdı. Bu sıcak davranışları beni de mutlu ediyordu. Hızla arkada, kuaför çalışanlarının yardımıyla kıyafetimi giyerek, arkada yer alan fermuarının çekilmesiyle birlikte kızların yanına ilerledim. Ömer Asaf' ın gelecek olduğumdan haberi bile yoktu. Kim bilir beni görünce nasıl bir tepki verecekti. Dün ona gelip gelmeyeceğim hakkında net bir cevap verememiştim. Bu yüzden baya heyecanlıydım. Kızların bana bakan bakışların içi şaşkınlıkla aralanırken, Bahar' ın elini ağzına atmasıyla "harika olmuş" demesi bir oldu. "Gerçekten çok güzel olmuş" diyen Öykü' nün biten makyajı ile birlikte ayağa kalkmasıyla Nazlı' da "harika olmuş gerçekten" dedi. "Altına bu siyah ayakkabıları geçir bakalım" dedi Nazlı kenarda bana siyah, topuklu ayakkabıları uzatırken. Ellerinden aldım, hızla eğilip ayaklarıma geçirdim. "Şimdi cuk oturdu" dedi Bahar. Kızlar hem kendi aralarında hem benimle sohbet ederken, saçım ve hafif makyajım yapıldı. Çok abartıyı sevmediğimden dolayı, makyajı sade bir makyaj olarak istemiştim. Saçımı arkadan salaş bir topuzla süsleyip, ayağa kalktıktan sonra kapının önünde yükselen kornalar ile Öykü' nün "geldiler!" demesi bir oldu. Ondan daha fazla heyecanlı olduğumu belli etmemek adına, oturduğum yerden yavaşça ayağa kalktım. Kızlar bana bakıp, başlarını sallarken, Bahar kapıya koştu ve açılmasına izin vermeyip önünde durdu. Eh... Gelin almak kolay değildi. Öykü heyecandan yerinde hareketlenip, öne doğru bir iki adım atarken, ben ilerleyip elbisemle uyumlu olan çantamı omzuma alıp, spor ayakkabılarımı ve çıkarmış olduğum kıyafetlerimi siyah poşetin içine koydum. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemezken, çekindiğimi apaçık belliydi. "Kapı açılmıyor Alp!" dedi Bahar sesini hafif yükselterek. "Neden?" Sorusuna karşı hepimiz kıkırdarken, aniden duyduğum ses ile kulaklarım kabardı. "Oğlum para istiyor, neden olacak?" Ömer Asaf' ın kulaklarıma ilişen sesiyle kızların bana bakan bakışlarından bakışlarımı kaçırıp, önüme döndüm. Derin bir nefes alıp, verdim ve terleyen avuç içlerimi gizlemeye çalıştım. Buna kızaran yanaklarımda dahildi. "Yenge" dedi Bayırlı Bahar' a seslenerek. Bahar kapıyı yavaşça araladı, içeri uzatılan para destesine baktı. "Bu ne?" diye sordu. "Para" diyen Bayırlı ile Ömer Asaf' ın kahkahası ve "biraz daha ver" deyişi duyuldu. Yüzümde açan tebessüm dudaklarımı ıslatmama neden olurken, bir miktar para daha uzatıldı Bahar' a. "Yetmez" dedi Bahar ve arkadan Veysel' in sesi duyuldu. "Hayatım sen bizden tarafsın." Bahar onun sesini duyar duymaz yüzünde açan tebessümle birlikte kapıyı "eh tamam" diyerek tamamen araladı. Öykü' yü ilk gören Bayırlı nefesini tutarken, Öykü gülümseyerek baktı sevdiği adama. Her ikisininde gözlerinde ki büyük aşkı görebiliyordum. Birbirine olan bağları, metrelerce uzaktan kendini aşikar ediyordu. Bayırlı yutkundu, sert bir yutkunuştu. Ardından beklemeden yavaş adımlarla ilerledi onu bekleyen Yarine doğru. Yutkundukça yutkundu ve baştan aşağı süzdü onu. "Çok... Çok güzel olmuşsun" diye fısıldadı. Kuaföre giren Ömer Asaf ve diğerlerinin bakışları onları izlerken, onun ela bakışları beni buldu. Olduğu yerde durdu, bakışları tüm bedenimi yokladı. Yutkunuşu gözümden kaçmazken, dudağının kenarının kıvrılışıda buna dahildi. Derin bir nefes aldı, başını omzuna doğru eğip, bir iki adım attı öne doğru. Ellerimi arkamda birleştirdim, belli belirsiz bir gülümseme sergiledim. Diğer askerlerin bana ve Ömer Asaf' a bakan bakışları benim onlara bakmam ile son bulurken, hızla önlerine döndüler. Ömer Asaf bana doğru yavaş adımlarla yaklaşırken, Bayırlı ve Öykü çoktan kuaförden çıkmak için hareketlenmişti. Yan tarafta duran Bahar ve Nazlı' nın bana bakıp gülümseyen bakışları beni utandırırken, onlarda hızlı hızlı çıktılar kuaförden. Biz ikimiz karşı karşıya kuaförde durunca, o beni bir kez daha baştan aşağı yokladı ve ağır bir şekilde yutkundu. "Gelmişsin." Başımı salladım. Geleceğimden haberi olmaması, ona sürpriz olması onu sevindirmiş gibiydi. "Geldim" dedim ellerimi önüme getirirken. "Çok güzel olmuşsun." Bakışlarım üstünde ki siyah takım elbiseyi yokladı. Siyah gömlek ve siyah takım elbise. Ceketinin cebinde yer alan kır çiçekleri dikkatimi çekerken, dudaklarımı birbirine yasladım. "Sen de çok... Yakışıklı olmuşsun" dedim kırmızı kan hücreli yanaklarıma akın ederken. Dışarıdan gelen "komutanım!" seslenişiyle aramızda ki sessizlik bozulurken, kendine gelir gibi başını salladı ve "buyrun" dedi kapıya doğru. Başımı salladım, kenara bırakmış olduğum poşeti alıp, kuaför kapısına yaklaştım. Arkamdan geldiğine şahit olmak, beni güvende hissettirdi. Öykü ve Bayırlı düğün arabasına yerleşirken, hemen ön tarafa Yiğit ve Kartal yerleşti. "Biz diğer arabayla gidelim" diyen Nazlı' ya gülümsedim ve "görüşürüz kızlar" demesiyle başımı eğip kaldırdım görüşürüz maiyetinde. O Sakaryalı ve Oflaz ve Cihangir ile arkada duran siyah arabaya ilerlerken, Veysel ve Ömer Asaf bize baktı. "Biz de gidelim." Veysel karşı tarafın arka kapısını eşi için açarken, Ömer Asaf' ta benim için açmıştı. Bakışlarım bir kez daha buluşurken, "teşekkür ederim" diyerek ilerledim arabaya doğru. Krem renkli koltuklara yerleşirken, kapılar kapandı ve Bahar' ın bana gülümseyen bakışları görüş alanıma girdi. Ben de ona gülümseyip, öne yerleşen Ömer Asaf ve Veysel ile arkama yaslandım. Dikiz aynasından bana bakan gözlerini fark edince hızla yutkunup, önüme indirdim bakışlarımı ve onun gülümsediğini hissettim. Yol boyunca Veysel ve Bahar, sağlık durumu ile ilgili bir konuşma gerçekleştirirken, ben sadece arkama yaslanmış, öylece camdan dışarıya bakıyor, arada bir üzerimde hissettiğim bakışlar ile dikiz aynasına bakarken buluyordum kendimi. Aradan geçen yarım saatin ardından, düğün salonun önünde kornalar ile durmamızla birlikte, Ömer Asaf ve Veysel' in inip, bizim için kapıları açmasıyla elimde ki poşetin içinde yer alan ayakkabılarımı arabada bırakıp, indim. Bana bakan bakışlarından bakışlarımı kaçırıp, tekrardan kapanan arabanın kapısıyla ilerideki düğün salonuna doğru adımladık. Düğün salonun içi çok kalabalık olmamasına rağmen baya insan vardı. İlerleyip, kızların bulunduğu masaya yaklaştım Ömer Asaf' tan önce. Tam oturacağım vakit sandalyemi benim için geriye çekmesiyle gülümsedim ve karşılık vererek oturdum benim için çekmiş olduğu sandalyeye. Sandalyeyi öne doğru çekip, daha rahat bir pozisyon aldım. Ömer Asaf oturmuş olduğumuz yuvarlak geniş maanın etrafını dolaşıp, hemen karşımda yerini alırken, diğer askerlerde oturmuştu. Derin bir nefes aldım ve çantamı masanın üzerine koyup, kulpuyla oynamaya başladım. İlerleyen dakikaların ardından kapatılan ışıklar ve yükselen fişekler eşliğinde uzun koridordan salona gelen Alp ve Öykü ile herkes ayağa kalktı. Buna ben de dahil. Alkış sesleri yükselirken, Sakaryalı ve Yiğit' in ıslık çalmalarıyla Kartal, Oflaz ve Cihangir' de eşlik etti. Ömer Asaf ve Veysel gülerek alkış tutmaya devam ederken, ben de yüzüme sıcak gülümseme ekleyip, alkış tutmaya devam ettim. Onlar masaya ilerleyene dek alkışlar devam etti, Öykü'nün sandalyesini tutan Alp ile birlikte oturması ve Alp' in de yanına geçmesiyle nikah memuru sahneye geldi. Alkışlar kısık kısık devam edip, azalırken herkes tekrardan yerine oturdu ve tüm bakışlar gelin ve damata döndü. "Bu mutlu çiftimiz evlilik merasimine hoş geldiniz." Bir kez daha büyük bir alkış ve ıslıklar koptu. "Evlilik yeminine başlamadan önce, şahitlerimizi alalım." Ömer Asaf ceketinin önünü ilikleyerek ayağa kalkarken, alkış seslerine kendiside eşlik etti. Bir diğer şahit ise hemen diğer masada oturan, Öykü' nün ablası ya da kız kardeşi olduğunu düşündüğüm kız kalktı ayağa. Çünkü tıpa tıp Öykü' yle birbirine o kadar çok benziyordu ki, arkadaşı olması imkansızdı. Masada oturan diğerleri ise annesi ve babası olmalıydı. Ömer Asaf Öykü' nün ablasının sandalyesini centilmenlik anlayışında çekerken gülümsedim. Kendiside sandalyesine yerini aldı ve bana bakıp, önüne döndü. Yutkunup, ben de önüme dönerken, bir kez daha gelin ve damata baktım. "Evet. Şahitlerimiz de geldiğine göre, başlayalım" dedi ve mikrofonu Öykü' ye uzatmadan önce "gelin hanım, adınız soy adınız?" diye sordu. Öykü mikrofona doğru eğildi, "Öykü Bağ" dedi gülümseyip doğrulurken. "Damat bey, adınız soy adınız?" Alp öne doğru eğilip, "Bayırlı Yuta-" diyeceği vakit Ömer Asaf' ın onu gülerek uyarmasıyla "Alp Yutan" dedi. Yanlışlıkla lakabını söylemiş olmasına ben de dahil, tüm salon gülerken, Öykü de gülmeden edememişti. "Evlenmek istediğinizi önünüzde hiç bir engelin olmadığını bize başvurarak beyan etmişsiniz. Ben de şimdi, şahitler ve konukların huzurunda size bir kez daha soruyorum" diyip, önündeki deftere baktı. "Siz Öykü Bağ, Alp Yutan beyfendiyi eşiniz olarak, şahitler huzurunda kabul ediyor musunuz?" Öykü sevdiği adama baktı, ardından ona gözleri yaşla dolu bakan ablasına. Mikrofona doğru eğildi ve "evet" diye bağırdı. Alkış ve ıslık sesleri koparken, nikah memuru bir kez daha aynı soruyu bu sefer Alp' e sordu. "Siz Alp Yutan, Öykü Bağ hanımefendiyi eşiniz olarak, şahitler huzurunda kabul ediyor musunuz?" Alp, memurun uzatmış olduğu mikrofona doğru eğilip, Öykü' den daha yüksek ve gür bir sesle "evet!" diye bağırdı. Nikah memuru gülerek şahitlere döndü. "Peki ya siz şahitler. Bu mutlu çiftimizin evliliğine şahitlik ediyor musunuz?" Ömer Asaf ve ablası hızla "evet!" diyip alkış tutarken, nikah memuru son sözü söyledi. "O zaman ben de bana verilen yetkiye dayanarak, sizleri eş olarak kabul ediyorum." Bu sefer önceki alkışlardan daha hızlı ve gür bir alkış koptu, herkes ayağa kalktı. Defteri imzalayan çift, şahitlere uzattı. "Ayağına bas!" Öykü Bahar' ın ona bağıran sesiyle, Alp' e baktı, ayağını kaldırdı ve Alp' in ayağına bastı. Alp acı içinde aniden ayağa kalkma isteğiyle hareketlenirken, eşine baktı ve yutkundu. Ardından alayla gülümsedi. Ömer Asaf ve ablası da imzalarken, nikah memuru nikah cüzdanını "gelin hanım" diyerek Öykü' ye uzattı ve ayağa kalktı. O kalkınca Alp ve Öykü' de kalktı. Buna şahitler de dahildi. Öykü cüzdanı alıp, elinde hafif sallayıp, utanarak önüne indirirken, ona dönen eşine döndü. Alp öne düşen saçlarını geriye attı, elleri eşinin boynuna dokundu ve dudakları alnı ile temas etti. Gözleri kapanıp açılan öykünün gülümsemesiyle birlikte eşinin ona bakan hayran bakışlarına baktı. Bugün iki kalp yepyeni bir hayata adım attı. Yepyeni bir güne, yepyeni bir ana şahit oldu. Mutlulukları her zaman daim olsun. Bölüm Sonu... Evvveeettt!!! Dünya evine giren bir çiftimiz var. Arada bir kitabı Öykü' nün ağzından anlatacağım kendi hayatı ile ilgili. Ama belki... Bölümü nasıl buldunuz? En sevdiğiniz sahne hangisi oldu? Yorumlara yazın. Sevmediğiniz sahne oldu mu olmadı mı? Anlatımım nasıl, beğeniyor musunuz? Hepsini çok merak ediyorum, hoşçakalın kendinize iyi bakın. Beni takip etmeyi unutmayın ;) 😉 |
0% |