Merhaba sevgili okurlarım. Bu bölümü yayımlamak benim için gerçekten çok zor oldu. Yazarken ayrı bir üzüldüm, bir iki damla göz yaşı akıtmış olabilirim.
Yayınlayıp, yayınlamamak arasında çok gidip geldim ama söz verdiğim gibi final bölümü sizinle. Umarım beğenirsiniz, şimdiden oy veren herkese teşekkür ederim.
Sizleri çok seviyorum.
...Lorensi Size keyifli okumalar diler...
FİNAL
Güneşli, yepyeni bir güne uyanmış, hızlı ve yeni bir karar almıştık. Tüm herkesle güzel bir pikniğe gitmek, sonrasında doya doya eğlenmek. Tabii bunu yine Ömer Asaf organize etmişti. Tekrardan baba olacağını öğrendiği günden beri kendini ilk kez baba olacakmış gibi gösteriyor, gelip gidip karnımda ki canıyla konuşuyordu. Ela ne kadar kıskanıyor olsa da, Ömer Asaf asla onun yanında karnımda ki bebek ile konuşmuyor, Ela olmadığı vakit hep bir eli karnımda, birlikte oturuyorduk. Bu davranışları fazlasıyla hoşuma gidiyordu.
Ela odasında değişik bir pozisyonda yüz üstü uzanırken, kıkırdamadan edememiştim kapının önünden geçerken. Ellerini ve bacaklarını her iki yana açmış, öylece başı yastıktan yatağa düşmüştü ve cansız, kollarını iki yana açmış uçurtmayı andıran pozisyonda yatarken, bir kez daha gözlerim sızladı yüzümde ki gülümsemeyle.
Ömer Asaf karşıdan, lavabodan çıkarken hızla ona döndüm ve elimle gelmesini söyledim. Gülümseyerek yanıma yaklaştı, anında odanın içine, Ela'ya baktı. Sonrasında kıkırdamadan edemedik.
“Kurban olduğum” diyen Ömer Asaf ile yanağına bir öpücük bıraktım.
“Evimizin neşesi oldu Ömer Asaf” diye fısıldadım. “Baksana o olmazsa biz ne yaparız” deyince, dudakları şakaklarıma dokundu. Sonrasında derin bir nefes aldım, akabinde ona döndüm. Dudaklarını burnumun ucuna değdirdi, “bir bebeğimiz daha geliyor” dedi. Onu başımla onayladım. Sonrasında derin bir nefes alıp dudaklarımı araladım.
“Hadi hazırlanalım, o biraz daha uyusun.”
Beni başıyla onayladı. Birlikte odaya girdik aynı anda hazırlanmaya başladık. Kıyafetlerimizi giyip, tam takır hazır olunca, Ömer Asaf arabaya hazırlamış olduğum eşyaları çekti, ben ise Ela'yı kaldırdım. Uykulu uykulu kalktı, yalnız pikniğe gideceğimizi söyleyince yatağından adeta fırladı.
Ben onun saçlarını yapıp, kıyafetlerini giydirmeye koyulurken, o da soru sormayı eksik tutmuyordu.
“Kimler geliyor anne pikniğe?”
“İşte Ferit dedenler, Fehmi dedenler, dayınlar, teyzen, sonrasında amcanlaaaar.”
“Ha! AlpArslan’ da geliyor mu anne?”
Kıkırdadım. “Geliyor anneciğim!”
Ela'nın ona ne kadar düşkün olduğunu biliyordum. Düşkün ve bir o kadar da aşık. Bu yaşta aşık olunuyormuşta meğer biz bilmiyormuşuz. Gerçi Ömer Asaf bilmiyor ama birşeyler seziyor. Bunu hissedebiliyordum. Bilse benim kadar güler mi bilemem.
“Yaşadın! Alparslan geliyorrrr!”
“Şşt… baban duymasın kızım” dedim onu yerinde durdurarak.
“Niye? Kıdar mı?”
Kıkırdadım. “Sana kim kızabilir güzel bebeğim? Ama kıskanır.”
Ela kaşlarını çattı. “Ben döylemeye gidiyorum!” dedi ve hızla koştu ellerimin arasından. Arkasından gülerek baktım, akabinde ben de hızla çıktım evden.
“Babaaaaa!”
Ela babasına koşarken, ben kapıyı kapadım ve kilitledim. Ömer Asaf eğildi ve onu hızla alıp tepesine kaldırdı, etrafında döndürdü.
Sonrasında kucağına indirdi. “Alparslan’da pikniğe geliyor mu baba?”
Ömer Asaf'ın kaşları çatıldı. “Geliyor, geliyor da babacağım, ne bu heyecan?”
Ela bana bakarak kıkırdadı. “Arkadaşım o benim. Devinemed miyim?”
Ömer Asaf bana baktı. “Nasıl bir arkadaş bu?”
“Çok deviyorum onu!”
“Elaa!”
Bu sefer şen bir kahkaha patlattım. “Allah'ım bir zamanlar Bayırlı'nın istemeye geliriz komutanım demesi gerçek mi olacak?” diye lafı ağzında geveleyen Ömer Asaf’ın cümlesini duyar duymaz gülmekten iki büklüm oldum.
“Gülme ikra! Yavrum elden gidiyor!”
“Ben nereye gidiyorum baba?” diye sorunca Ela, gülmem daha da çok arttı.
“Hiç bir yere güzel kızım. Hiç bir yere, baban seni kimselere vermez” dedi, akabinde arabanın kapılarını açıp, hala gülmekte olan bana baktı.
Bir kez daha yutkundum, hemen ben de ilerledim ve ön yolcu koltuğunda yerimi aldım. Ela’yı arkaya bıraktı Ömer Asaf, o ise öne doğru eğilip bana baktı.
“Anne, bana marketten mudlu düt alalım mı?”
Gülümsedim. “Babana sor bakalım” dedim Ömer Asaf’a dönerek.
“Alalım bebeğim. Zaten şimdi gidiyoruz, önce Ferit dedenlere, sonra da Fehmi dedenlere gideceğiz” dedi.
“Dide birşey döyleyebilir miyim?”
Kaslarımızı çatık ve aynı anda “tabii” dedik.
“Ben erkek kardeşim oldun idtiyorum!”
“Ne?” diyen benim aksime Ömer Asaf kıkırdadı.
“Olur babacağım” dedi ama ben gülümsemeden edemedim ve gözlerimi devirdim.
“Olur mu gerçekten? Peki nadıl olur? Ben Allah'a dua etdem olur mu?” deyince, bu sefer Ömer Asaf bir kez daha güldü.
“Olur anneciğim. Sen dua et, olur” dedim.
“Sadece dua etmekle olmuyor güzel karıcım değil mi? Kız olursa, bir çocuk daha şart” diyen Ömer Asaf ile gülümsemeden edemedim.
“Ela'nın yanında konuşmasan mı böyle? Ayrıca ya o da kız olursa?” dedim ağzımın içinde kelimeleri geveleyerek.
Bir kez daha kıkırdadı. “Biz de erkek olana kadar yaparız. Ben bakarım hepsine.”
Gözlerim büyüdü. “Düşünmek bile korkuttu. İki tane yeter, benden çocuk isteme artık Ömer Asaf” dedim ona parmağımı şakacı bir tavırla sallarken. Derin bir nefes aldım ve arkama yaslanarak ellerimi karnıma yasladım. Gülümsemeden edemedim ve Allah'a dua ettim. Sağlıklı doğması için.
🎻
“Tim varmış piknik alanına. Akel'ler yoldaymış” dedim telefonumu elimden indirip, marketten çıkan Ömer Asaf’ın arka kapıyı açmasıyla. Yine bir önce ki gibi göl kenarına pikniğe gidiyorduk. Babamlar ve Ferit babamlar da bizimle aynı marketin önünde durmuşlardı. Ela kucağımda oturmuş gözlerinde ki küçük, havalı gözlükler ile dışarıya bakarken Ömer Asaf arabayı kapadı, Ela'nın “baba düt?” demesiyle Ömer Asaf gözlerini büyüttü. Unutmuş olmalıydı.
“Alacağım babacağım. Gidiyorum şimdi" dedi ve unuttuğunu belli etmemek adına markete ilerledi. Ela ellerini önünde birleştirdi, sonrasında başını göğsüme yasladı.
“Çok uykum var anne. Hii!” dedi ve doğruldu. “Piknikte hamak yapacak mıyıd!?”
“Elbette. Sen iste yeter ki anneciğim. Uyursun içinde” dedim ve onun tekrardan göğsüme yaslanmasıyla arabanın camında İlker belirdi.
“Dayıcım. Uykun mu geliyor?”
Kıkırdayarak doğrulan Ela ayağa kalktı, “öpücem dayımı” diyerek başını camdan çıkardı.
“Oy dayın seni yer, yer fıstığı!” Sıkıca dayısını öpen Ela, kollarını onun boynuna doladı ve "benim kudenim ne daman doğacak?" diye sordu. Evet Asya sekiz aylık hamileydi. Ömer Asaf'ın doğum gününde sormaya pek fırsat bulamadım nasıl olduğuna dair ama piknik alanında sormamak ayıp olurdu.
“Az kaldı!” dedi İlker göz kırparak.
“Ben abladı olacağım değil mi anne?” diye sordu başını bana doğru eğerek.
“Evet anneciğim.”
“Yaşadın!”
“Ela'm!” dedi Ömer Asaf hemen İlker’in yanında belirirken.
“Al babacağım!”
“Mudlu düüüüüt!!!” diye bağırdı ve hızla başını içeri sokup, kucağıma oturarak babasının uzatmış olduğu sütü aldı.
“Aç anne, aç!”
“Dur anneciğim!” Sütü açıp, pipeti batırdıktan sonra onun eline verdim. İçmeye koyuldu, cici kız yapmış olduğum saçlarını iki yana salladı.
“Çok güdel!”
“Afiyet olsun babacağım.”
“Teşekkür ederim baba.”
Herkes tekrardan arabalarda yerini alırken, piknik alanına çoktan vardık. Kapıyı açar açmaz Ela arabadan indi, ileride ona doğru koşan AlpArslan'ı görür görmez “Alparslan!” diye bağırdı. Ömer Asaf tam Ela’yla Alparslan sarılacakken, hızla Ela'yı koşarak arkadan kucağına aldı ve Ela'nın babasına çatık kaşlarla bakmasına neden oldu. Alparslan öylece durdu yerinde, ileride ayağa kalkan tim kıkırdadı.
“Alparslan’a darılacağım baba!” diye bağırdı babasının kucağından inmeye çalışırken.
“Sarılmasanda olur güzel kızım, boşver” dedi ve bana baktı. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi gülerek devirdim.
“Ya ben darılmak idtiyoruuuuuuum!” Çırpınmaya başlarken, Ömer Asaf pes etti ve onu yere bıraktı. Ela ve Alparslan birbirine sıkı sıkı sarılırken, el ele tutuştular ve ileride Bayırlı'nın yeni yeni bitirmiş olduğu hamağa yaklaştılar. Ömer Asaf askerine parmağını salladı, sonrasında arabadan eşyaları indirmeye koyuldular. Kısa süre sonra herkes iyice yerleşirken, kahvaltı sofrasını kurmuş, herkes yerini almıştı.
“Anne dalatalık!” diyen Ela çatalını bana doğru uzattı. Çatala salatalık batırdım ve eline verdim onun. Sonrasında önümde ki sucuklu yumurtadan bir lokma alıp, hemen ileride duran zeytine uzandım. Yanımda oturan Ömer Asaf'ın bana uzatmasıyla gülümsedim ona. Aynı şekil o da bana gülümsedi ve ağzında ki zeytin çekirdeğini çıkarıp etrafa baktı. Beklemediğimiz bir anda piknik alanının önünde oluşan kargaşa ve yüksek bağırış ile tüm herkes oraya odaklandı. Çocukların korktuğunu, Ela'nın korktuğunu fark ederek elimi küçük omuzlarına attım.
“Ne oluyor baba?” diyen Eren ile eniştem oğlunun sırtını okşadı. “Bir şey yok paşam. Hadi sen yumurtanı yemeye devam et.”
Sesler daha da yükseldi ve Ömer Asaf "ben bakayım" diyerek ayağa kalktı.
Tim ayaklanacağı vakit, eliyle “oturun” dedi onlara ve Sevda hanım araya girdi. “Oğlum dikkat et.”
“Ömer Asaf bulaşma oğlum!” dedi babası. Annem ve babamın bakışları bize kaydı.
“Tamam sakin olun, bakacağım sadece. Veysel,” dedi askerine. “Gel bakalım şunlara” diye ekledi ve Veysel’de ayağa kalktı.
“Ben de geleyim-” diyerek ayaklandım.
"Sen otur, nereye?" dedi Ömer Asaf ve arkasını dönüp ilerledi. Hızla ayağımda ki ayakkabılar ile arkasından onu dinlemeden ilerledim. Merakımdan çok Ömer Asaf’ın yanlış birşey yapmasındandı. Ela arkamızdan seslenirken, annem onu yanına çekti ve "gelecekler yavrum" diyerek dizlerine oturttu. Ömer Asaf arkasından ilerlediğimi fark edince, ses çıkarmadı ve kavga eden şahıslara yaklaştı.
“Beyler!”
Her iki arabada da aile vardı.
“Hayrola bir sorun mu var?” diye sordu ellerini belinin her iki tarafına koyup, sonrasında yerinde durarak.
“Sen karışma! Şerefsize bak, ilk ben geldim buraya-!”
“Hey!” diye yükseltti Ömer Asaf sesini. “Bak burada aile var. Sizin sesinizi duymak zorunda değiller, değiliz! Ya susun oturun, ya da basın gidin” diyen kocam oldukça sertti. Yanında durdum, kollarımı önümde bağladım.
“Sen karışma, sen niye karışıyorsun! Ben geldim, beni yerimden ediyor!”
“Düzgün konuş!” diye girdi araya Veysel.
Ömer Asaf kimliğini belli etmek istemeyen bir tavırla derin bir nefes aldı ve yanlarına yaklaştı. Arabanın açık camında kendini belli eden adama baktı.
“İndir camı!” dedi biraz daha indirmesi için. Cam açıldı, Ömer Asaf arabaya bakındı.
“Bak ailen var senin. Bu düşünmüyor, sen düşün. Gel kardeşim bak bir sürü yer var, illa burası olacak değil ya” dedi naif ve ikna eden bir ses tonuyla.
Adam keyifsiz bir bakış atarken, Ömer Asaf kimliğini çıkardı. “Üsteğmen Ömer Asaf. Askerim ben kardeşim. Hadi uzatma, büyüklük sen de kalsın, bugünün keyfini bozma, ailen yanında” dedi ve adam derin bir nefes alıp Ömer Asaf'ın elinde ki kimliğe baktı.
“Peki üsteğmenim. Siz olmasanız, hayatta çıkmazdım buradan” dedi ve diğer adama baktı. “Al başına çal yeri” dedi orta yaşlarda, beyaz saçlı sakallı adam. Sonrasında Ömer Asaf’a eliyle selam verip, piknik alanını terk etti. Diğeri ise yerinde durdu, biz de piknik yerimize geri döndük. Ela korkmuş bir şekilde annemin dizlerinde otururken, ben hızla ilerledim ve yere oturarak onu dizlerime aldım.
“Niye kavga ediyorlardı?”
“Birşey yok anneciğim. Sular karışmış, o benim diğeri benim diyordu. O yüzden” dedim ve kahvaltımıza hızlı hızlı devam ettik. Ömer Asaf ve ben Ela için her iki ağacın ortasına hamak kurduk ve Ela içinde sallana sallana uyumaya başladı.
“Komutanım, ne yapsak yürüyüşe falan mı çıksak?” dedi Sakaryalı ansızın. Çocukların hepsi uyumuştu, yeğenim Selim bile uykuyu pek sevmezken, o bile gözlerini kapatmıştı. Eh erken kalkmak kolay değildi.
“Ela uyanınca bizi göremezse ağlar” dedi Ömer Asaf ve annemlerin sesi duyuldu.
“Siz gezin oğlum, biz buradayız. Birşey olmaz” diyen anneme dudaklarımı büzerek baktım.
“Ben gelemeyeceğim” diyen Asya ile hepimiz kıkırdadık. Karnı burnunda, öylece oturuyordu yerinde. “Eşim yoksa ben de yokum” diyen İlker’in ensesine elini atıp okşayan babam ile gözlerim sızladı.
“Neyse biz gezelim şuralara doğru” dedi Ömer Asaf ve kızlarla birlikte önden ilerledik.
“Göl kenarında fotoğraf çekelim, kelebekler var” diyen Öykü’yü başımla onayladım. Hep birlikte göl kenarının yanında durduk ve telefonumu Öykü'ye uzattım.
“Beni çeksene” diyerek göl kenarının yanında durdum ve kameraya gülümsedim. Sonrasında bakışlarım Ömer Asaf’a kaydı. "Ömer Asaf’la da çek. Gelsene canım!" dedim elimi ona uzatarak. Kıkırdayarak yanıma geldi, direkt arkamda durdu ve kolları arkadan belime dolandı. Çenesi omzuma yaslanırken, karnımın üzerinde yer alan ellerimi okşadı ve kameraya gülümsedik. Öykü bir kaç poz fotoğraf çektiğinde, ben de diğer çiftleri çektim.
“Akel, aşkım gel” dedim ve bu sefer Ömer Asaf ikimizi çekti. Sıkı sıkı sarıldım arkadaşıma. Yanağından öptüm, sonrasında bir kez daha sarılıp ayrıldım.
Tekrardan göl kenarında yürümeye başladık. Cihangir, Oflaz ve Kartal aramızda yoktu. Cihangir nişanlısıyla birlikte ev bakarken, Kartal kız arkadaşıyla başka dertlerdeydi. Oflaz ise yalnız ve bir o kadar da mutlu. Hayatında biri var mı bilinmiyor. Yani biz bilmiyorduk.
“Hayat kısa, kuşlar uçuyor” dedi Ömer Asaf ve hep birlikte kahkaha attık. Ömer Asaf beklemediğim bir anda Bayırlı'nın ensesine bir tane vurup, “oğluna sahip çık,” demesiyle ben ve Öykü kıkırdamadan edemedik.
“Ya komutanım, benim oğlumun, Paşamın, ela gözlümün ne suçu var. Hem siz kızınıza sahip çıkın, oğlum onun yüzünden gözü bizi görmüyor. Gece uykusunda Ela diye sayıklıyor.”
Ömer Asaf'ın gözleri fazlasıyla büyüdü. “Bu işin sonu hiç iyiye gitmiyor demedi deme. Kızım elden gidiyor,” diyen Ömer Asaf'ın sesi oldukça ciddiydi.
“Ne olmuş yani. Yabancıya gitmiyor ya sonuçta, ileride gelinim olacak” dedi Bayırlı ve Ömer Asaf elini sabırla ensesine attı.
“Ben kızımı kimseyle paylaşmam. Git Masal’ı al” deyince, Taha abi girdi araya.
“Lan yeğenin o senin el insaf. Amcasın sen, dayı olacan, ileride dede olacaksın hâlâ kızımı vermem diyorsun. Ela büyüyecek, evlenecek, aile kuracak ve belki de anne olacak. Vazgeç abicim, bir gün o da gidecek” dedi ve Ömer Asaf bu sefer dertli dertli baktı bana. Dudaklarımı büzdüm, gülümsedim.
“Sana vermem.”
“Görürüz. Yarın öbür gün Alparslan büyüyüp, evlenmek istediğini söyleyince, bunun Ela'dan başkasını olmayacağını biliyoruz. Oğlum aşık senin kızına komutanım, hem de bu yaşta.” Bayırlı eşinin omzuna kolunu attı, sonrasında bana baktı ve bir kez daha eşine dönüp gülümsedi. Ömer Asaf içli içli nefes aldı, gözleri uzaklara daldı. Kız babası olmak kolay değildi. Bir de bir kızımız daha olsa o zaman Ömer Asaf'ı düşünemiyordum.
🎻
Yazar
İkra oturduğu yerden kalktı, yavaşça eşinin yanına yaklaştı ve dizlerinin üzerinde eğilip, dudaklarını birbirine bastırarak bir cümle kurdu elini omzuna atarak. “Araba sürebilir miyim?”
Ömer Asaf çayını örtünün üzerine bıraktı, ona dönen bakışlara baktı, sonrasında “burada mı?” dedi eşine. İkra başını salladı. “Hım hım. Sürmek istedim birden.”
Ömer Asaf gülümsedi, “olur” dedi. “Biliyor musun?”
“Tabiki de. Ehliyetim yok sadece. Bu yüzden şimdiye kadar kullanamadım ama babam sağolsun” diyerek babasına baktı ve öpücük gönderdi.
“O zaman” dedi Ömer Asaf ve cebinden anahtarını çıkarıp İkra'ya uzattı. “Al güzelim.”
“Teşekkür ederim.”
Gülümsediler. Sonrasında İkra doğruldu, arabanın kapılarını açtı ve hızla şoför koltuğuna yerleşti. Tüm gözler ona döndü. "Mangal olana dek sürsem iyi olur" diye düşündü kendi kendine.
Tim sohbeti bırakıp, İkra'ya çevirdiler bakışlarını. Piknik alanında onlardan bir aile hariç, başka kimsenin olmaması büyük bir şanstı İkra için çünkü rahat rahat araba sürebilecek olması onu heyecanlandırdı. Bir de bu uzun zaman sonra olacak bir durumsa.
Anahtarı yuvasına taktı, koltuğu ayarladı. “Vaay!” dedi Ömer Asaf. İkra camı indirdi, ileride oynayan çocuklara bakıp, kısık sesle söyledi.
“Var mı gelmek isteyen? İleride ki köye gideceğim, çeşme vardı gelirken” dedi ve Ömer Asaf’a göz kırptı.
Ömer Asaf ayağa kalktı, sonrasında ayakkabılarını giyip, üzerini düzelttikten sonra arabaya yaklaştı. İkra aniden bir şarkı açtı ve mahsun kırmızıgül’ den dinle şarkısı yayıldı etrafa. Arabaya binen Ömer Asaf ile göz göze geldiler, "bu şarkı sana" dedi İkra ve direkt arabanın arka kapıları açıldı.
“Biz de geliyoruz!” dedi Asya, Eda ve Sedef aynı anda. İkra gülümsedi, sonrasında arabayı yavaş yavaş hareket ettirip, piknik alanında ilerledi.
“Aaaaa! Anne! Baba!” diyen Ela'nın göz yaşları akarken, bir iki adım koştu ve yerinde durdu, elleriyle gözlerini kapadı ve ağlamaya başladı.
“Dur dur alayım, ağlıyor” dedi Ömer Asaf. İkra durdu, başını camdan çıkardı ve Selim’i ve Eren’ide çağırdı.
Ardından arkasına döndü, karnı burnunda olan Asya'ya baktı. Gülümsedi. Diğerlerine döndü bakışları. "Siz de alın çocuklarınızı, ağlamasınlar" dedi gülerek. Sonrasında şarkıyı başa sardı, Ömer Asaf Ela'yı ve diğer çocukları alıp içeriye geçti, kızını dizlerine oturttu.
“Jandarma yoktur değil mi?”
“Yok yok. Rahat ol” dedi ve İkra sürmeye başladı. Piknik alanında tur atmaya başlarken, sanki yıllarca araba kullanıyormuş gibi sürüyordu. Bunu gören Ömer Asaf ona bir kez daha aşık olmuştu.
“Dinle! Bu şarkım saaanaaa dinle!” dedi Ömer Asaf’a.
Arkada kızların sesi yükseldi. “Söyle, nasıl sevdiğiiimi söyle!”
“Müptela oldum aşka seninle, kayboldum gözlerinde uçurumsun sen bu bedende!” dedi ve ekledi İkra. “Herşey bırakıp bir köşeye, yanmaya hazırım seninle ateşlerde.”
“Maşallah, ne güzel sürüyor” dedi Sevda hanım ve Ayşe hanım ayakta durmuş, gözleriyle İkra’yı takip ederlerken.
Müziğin sesi ortamda şenleniyordu. İkra o kadar profesyonel bir şekilde araba sürüyordu ki tümseklerin üzerinde, Ela önüne uçan saçlarıyla gülmeden edemiyordu.
“Niye beni bırakıyordunud?”
“Anneciğim köye gidip gelecektik.”
Ela omuz silkti. “Kardeşimi götürüyordunud. Beni niye bırakıyordunud?” deyince, tüm hepsi aynı da küçük bir kahkaha attı.
“Ne yapayım anneciğim, karnımın içinden çıkarıp, yanınıza mı koyaydım?” deyince İkra, bir kez daha kahkahalarla güldüler. Sonrasında İkra yavaş yavaş taşlı yola çıktı, köye doğru dikkatle sürdü. Şarkı devam ederken, hepsi hep bir ağızdan söylemeye başladı.
"Müptela oldum aşka seninle, kayboldum gözlerinde uçurumsun sen bu bedende. Herşey bırakıp bir köşeye, yanmaya hazırım-”
“Deninle ateşlerde!” diye bağırdı Ela ve Ömer Asaf eğilip ensesine sıkı bir öpücük bırakarak “oh”ladı.
Yaklaşık beş dakika sonra köyün yanında ki çeşmede durdular, Selim ve Eren önce inenler oldu açılan kapıdan.
“Koşma anneciğim” dedi Eda onu kapüşonundan tutup yerinde durdururken. Selim yerinde durdu, annesine üstten baktı, sonrasında “park var orada” diyerek eliyle diğer tarafı gösterdi.
“Biz çocukları parka götürelim, siz de suları doldurun olur mu?” diye sordu İkra. Eda, Asya ve Sedef başlarını salladı, Ömer Asaf ve İkra çocukların ellerini tutarak parka ilerlediler. İçeri girip, boş parkın içerisinde çocukların ellerini bıraktılar, parkın kapısını kapadılar. Sabahın erken saati olduğundan dolayı, küçük parkta kimseler yoktu.
Üç çocukta doya doya eğlenmeye başlarken, İkra kolunu Ömer Asaf’ın koluna geçirdi, sonrasında başını koluna yaslayarak derin bir nefes aldı. “Ne kadar güzel değil mi?”
“Aynen öyle.”
İkra aniden aklına gelen düşünceyle Ömer Asaf’a kaldırdı başını. “Yıllar önce ben askeriyeye geldiğimde bana görüşmeyelim demiştin hatırladın mı?” diye sordu Ömer Asaf'a. Bunu hatırlamamak imkansızdı. Sevdiğinin kalbini nasıl kırdığını nasıl unutabilirdi ki?
“Evet.”
“Peki oraya ne için gelmiştim biliyor musun?”
Ömer Asaf'ın kaşları çatıldı. “Hayır. Hiç söylemedin” dedi ve eşine baktı. “Gerçi seni görmeye geldim demiştin” dedi sonrasında ekleyerek.
İkra tebessüm etti. “Haklısın seni görmeye geldim. Ama asıl konu o değildi. Ben oraya seni ne kadar çok sevdiğimi, ve bir yola adım atmak istediğimi söylemeye gelmiştim. Ama sen-”
“Ciddi misin?” diye sordu Ömer Asaf İkra'ya. İkra başını gülerek salladı, eli Ömer Asaf’ın koluyla oynarken bakışları yere odaklandı.
“Yani sen beni istemedin. Ben de söylemekten vazgeçtim-”
“Keşke ilk ben değilde sen konuşsaydın” diye böldü İkra’nın lafını. İkra başını yapacak birşey yok der gibi sağa eğip kaldırdı, sonrasında elleri karnına yaslandı.
“Kötü başladık ama bak, mutlu bitiriyoruz.”
Ömer Asaf kıkırdadı, eğildi ve dudakları onun alnına dokundu, sonrasında sıkıca sarıldı sevdiğine. “İyi ki çıktın karşıma” diye fısıldadı sevdiği kızın kulağına. “İyi ki sevdin beni. İyi ki evet dedin bana. İyi ki çocuklarımın annesi oldun. Ben daha güzel bir hayat bulabileceğimi düşünmüyorum. Sen hayatıma giren, karşıma çıkan en güzel meleksin. Bana bu güzel hayatı sunduğun için sana teşekkür ederim. İyi ki varsın” deyince burnunu çeken ikra ağladığını yeni yeni fark etti. Biraz da hormonlar tetikliyordu elbette onu. Kıkırdayan Ömer Asaf onu göğsüne daha sıkı yasladı ve fısıldadı.
“Ablanlardan çekiniyorsan, ağla. Sadece benim göğsümde ağla. Ama bu ağlamanın tek nedeni mutluluk olsun” dedi ve saçlarına bir öpücük daha bıraktı.
“Seni çok seviyorum” diye fısıldadı İkra.
“Biliyorum.”
Birlikte güldüler. Yaklaşık beş on dakika çocuklar parkta oynarken, İkra kendini toparlayıp, çocuklara seslendi ve hep birlikte arabalara yerleştiler. Bu sefer Ömer Asaf kullanmak için şoför koltuğuna yerleşti, yanına İkra ve Ela bindi. Ela çeşmede elini yüzünü yıkarken kendini ıslatmış olmasıyla İkra biraz kızmıştı minik kızına. Ama sonrasında onun üzüldüğünü fark edince özür dileyip, piknik alanında kendiyle getirmiş olduğu yedek kıyafetlerle kıyafetlerini değiştireceğini söylemişti. Ela annesini başıyla onaylamış, Ömer Asaf’ın herkese dondurma almasıyla piknik alanına kadar dondurmalarını yemeye koyuldular.
Piknik alanına girer girmez arabaların yanına sürdü Ömer Asaf. Birlikte arabadan indiler, bagajdan suları indirdiler. Sonrasında mangalın üzerinde pişen etlere baktı, kardeşi İlker'in yanına koştu İkra.
“İlkeeeer!” dedi İkra etlere ağzı sulanmış kedi gibi bakarken.
“Bir tane alabilir miyim?”
“Sıcak güzelim. Tencerede var soğumuş” dedi İlker. İkra sıkı bir öpücük bıraktı kardeşinin yanağına, sonrasında tencerenin kapağını kaldırıp bir et aldı eline. Yemeye koyulurken, bakışları Ela'ya kaydı.
“AA! Ela, gel anneciğim üzerini değiştireyim!”
“Geldim-hiii! Et, bana da et. Ben de idtiyorum!” Annesi gibi et canavarı olan Ela elini annesinin elinde ki ete uzattı. “Al bebeğim” dedi bir ısırık almış olduğu eti ona uzatırken. İkra, Ela eti yerken onu omuzlarından arabaya doğru ilerletti. Kapısını açtı, kıyafet çantasına uzandı ve Ela'yı oturttu içeriye. Sonrasında o etini bitirip, annesine uzatırken İkra çöp poşetine koydu ve Ela ile ilgilenmeye başladı.
Onun tişörtünü çıkardı, babası gibi siyah rengi seven Ela'ya küçük, üzerinde, sol tarafında küçük bir papatya bulunan yakalı tişörtünü giydirdi kızına. Sonrasında cici kızlarını düzeltti, alt kısmını çıkarıp, mavi, kot bir şort giydirdi. Kenarda duran güneş kremini alıp, Ela'nın dizlerine vurarak, kollarına ve yüzüne de vurdu. Sonrasında eğilip kızının yanağına sıkı bir öpücük bırakarak "bittiiiii!" dedi.
"Çok güdel oldum anne dimi?" diyen Ela ile İkra kıkırdadı. “Sen her zaman güzelsin.”
“Alparslan beğenir mi beni böyle?” diye sorunca, İkra bir kez daha kıkırdadı.
“Beğenir. Seni beğenmeyecekte kimi beğenecek” diyerek onu arabadan indirdi. Ela ileride duran babasına koştu, sonrasında kollarını ona açarak babasının onu kucağına almasıyla “sen ne kadar güzel olmuşsun” diye sorması bir oldu.
"Teşekkür ederim baba. Alparslan beni çok beğenecek. Annedi tuvalete götürmüş, geldin oyun oynayacağım” deyince Ela, Ömer Asaf'ın yüzü otomatik olarak bir düşüş yaşadı. Dişleri birbirine yaslandı, sonrasında Ela'ya bakıp, “çirkin olmuşsun, annene söyle değiştirsin” diyerek onu yere bırakacağı vakit, Ela'nın dolan gözlerine baktı.
“Çirkin mi olmuşum? Ama den bana hiç çirkin demeddin baba? Niye çirkin dedin” diye sordu dudakları büzülürken. Yaşlar bir bir aktı yanaklarından, sonrasında "bırak beni, devmiyorum deni!" diyerek yere inmek istedi.
“Babacağım, ben şaka yaptım. Oy, kurban olurum güzel gözlüm” dedi saçlarından öperken.
“Ömer Asaf, ağlatma oğlum kızını” dedi annesi. .
“Damaat! Bak vallahi terlik geliyor” dedi Fehmi bey ona parmağını sallayarak.
“Bırak çocukları eğlensinler” diye devam etti babası.
Ömer Asaf onları başıyla onayladı, tekrardan kızına baktı ve elleriyle yaşlarını sildi. Ela ona dudağı büzük bakarken, İkra ileriden gülümsedi ve salatayı yapmaya devam etti.
Ela işaret parmağını dudaklarının üzerine yasladı ve babasına bakamadı. Kızarmış gözleriyle babasının göğsüne bakarken, Ömer Asaf yaklaştı ve sıkıca öptü onu yanağından. “Küstün mü babana?”
Ela omuz silkti. Ömer Asaf “hımmm, konuşmuyor benimle İkra” dedi İkra'ya seslenirken. İkra ileriden “al onun gönlünü” diye fısıldadı ve tekrardan elinde ki domatesi doğramaya koyuldu.
“O zaman Ela bana küstüyse, ben de gece masal anlatmam ona” dedi Ela'ya ama Ela birşey demedi. Aynı pozisyonda, diğer parmağı ile babasının üzerinde yer alan tişörtün yakasıyla oynadı.
Sevda ve Ayşe hanım, Ferit ve Fehmi bey onları seyrederken, Ela omuz silkti.
“Evlat babaya küsmez asker!” dedi Ömer Asaf ve Ela'nın yüzünde beklemediği bir anda bir gülümseme peydah oldu.
Ela'yı yere indirdi, “dur bakayım şurada” diyerek geriye çekildi ve ellerini arkasında birleştirdi. “Hazır ola geç asker!”
Ela her iki ayağını birbirine bağladı, sonrasında ellerini yanına sabitleyerek önüne baktı.
“Bak bak bak!” dedi Barış yeğenine.
“Ay kurban olsun anneannen.”
“Ne olacaksın asker!” diye sordu Ömer Asaf.
“Adker olacağım, Adker!” dedi babasına. “Tekmil ver!”
“Ela Boddağ, Bolu! 2024 emret baba!” diye bağırdı Ela tekmili zar zor hatırlayarak. Ömer Asaf kıkırdadı ve omzunun üzerinden ailesine bakıp, “görüyor musunuz, aynı babası” dedi ve Ayşe hanımın “hay maşallah” değişi ilişti.
“Ya sana kurban olurum!” diyen Ömer Asaf hızla ona koştu ve Ela'nın kahkahalarla arkasını dönüp babasından kaçması bir oldu. Ömer Asaf onu yakaladı, ensesine kaldırdı ve etrafında döndürdü.
“Barıştın mı babayla?”
“Hım hım. Ama den de bana çirkin deme tamam mı?”
Ömer Asaf dudaklarını Ela'nın boynuna yasladı, sıkı bir öpücük aldı ve ailesine döndü. “Ya bu kızın çirkin olma gibi bir ihtimali var mı?” diye sordu ve bakışları İkra'ya kaydı.
“Annesi bu kadar güzelken bu kızın çirkin olma ihtimali var mı?” diye sordu bir kez daha.
İkra cümleyi duyar duymaz utandı, gülümsedi ve tekrardan işine odaklandı. Ömer Asaf Ela'yla birlikte göl kenarına yaklaştılar, kızını kucağından indirmedi. Sonrasında gölün yanında durdular ve suyun üzerinde yer alan kurbağalara baktılar.
“Baba, kurbağa!”
“Evet babacığım!” dedi Ömer Asaf kızının neşeli sesine karşılık.
İkisi birlikte göl kenarının yanına oturdu, Ela’yı bacaklarının arasına alarak saçlarına parmağını doladı. Ela kenarda duran taşları alıp, göle atmaya başlarken Ömer Asaf onun bu hareketlerine kıkırdadı.
“Ela…”
“Efendim baba” dedi Ela bir taş daha göle atıp, sonrasında babasına dönerken.
“Babanın seni ne kadar çok sevdiğini biliyorsun değil mi?” diye sordu az önce ki durumdan dolayı. İçinde kalmış olmalıydı, kızının kalbini kırdığı için düzeltmiş olsa da içinde bir yerlere oturmuştu bu his.
“Biliyorum baba, neden böyle birşey dedin?” diye sordu bu sefer Ela.
“Az önce sana çirkin dedim. Oysa şaka yapmıştım. Ve senin kalbin kırıldı.”
Ela babasına çevirdi bedenini ve bacaklarını bağdaş yaparak babasının ellerini tuttu. “Ama den benim kalbimi iyileştirdin” dedi Ela gözleri babasının Ela gözlerine bakarken. Aralarında çok iyi bir baba-kız ilişkisi vardı. Ela onu ve annesinide herşeyden çok seviyordu.
“İyileştirdim değil mi?”
“Den bana kıddan da benim kalbim kırılmıyor ki. Ben dadece üdülüyorum.”
Ömer Asaf eğildi, yanaklarına bir öpücük bıraktı. “Kurban olurum. Ben öyle demek istemedim. Baban seni kıskanıyor” diye itiraf etti.
“Alparslan’dan mı?”
Ömer Asaf başını salladı. Ela konuşmaya devam etti. “Ama o benim arkadaşım. Ben çok deviyorum onu” dedi.
“Bana bak ileride evlenmek yok” dedi Ömer Asaf elini ona doğru sallayarak.
“Den neden evlendin annemle?”
Cevap veremedi. Onun yerine derin bir nefes aldı. “Ben erkeğim. Yani ben evimdeyim. Ama sen kızsın. Sen evlenirsen evden gidersin” deyince Ömer Asaf Ela başını önüne eğdi.
“Den beni kovar mıdın?”
“Hayır bebeğim!” dedi direkt Ömer Asaf ellerini onun yanaklarına yaslarken. “Ben seni kovmam. Ama sen evlenirsen gitmek zorunda kalırsın” dedi ve Ela dudaklarını büzdü.
“O daman ben de evlenmem” deyince, Ömer Asaf'ın gözlerinin içi güldü.
“Ya seni yerim! Ha şöyle! Gel babana!” dedi ve onu kucağına alıp, geriye doğru uzandı. Havaya kaldırdı elleriyle, yüzüne yaklaştırıp yanaklarına öpücükler bıraktı. Ela'nın kahkahaları piknik alanına ulaşırken, İkra başını kaldırdı ve uzakta birbiriyle gülüp eğlenen Ela'ya baktı. Yüzünde sıcak bir gülümseme peyda oldu, sonrasında kulağına ilişen cümle.
“Allah'ım, sen oğluma bir erkek evlat nasip eyle” diyen Sevda hanım, önünde ki çay bardağını dudaklarına kaldırıp, kocasına gülümsedi.
“Amin!” diyen Ayşe hanım ile İkra göz göze geldi. İkra bakışlarını kaçırdı, sonrasında dudaklarını birbirine bastırıp yanında ona omuz atan ablasına döndü.
“Siz gittiniz mi doktora? Kaç aylık bebek?” diye sordu Sedef.
“Bir buçuk aylıkmış” diye fısıldadı İkra. “Ben önceden hissetmiştim ama emin olamadım. Geçen hafta test yaptım hastanede, doğruymuş. Ömer Asaf'ın doğum gününde söylemek istedim” dedi göz göze geldiği abisini fark edince gülümsedi.
“İkra?”
“Efendim abi” dedi.
“Gelir misin?”
Ablasına baktı, sonrasında başını salladı ve elinde ki bıçağı kenara bırakıp abisine yaklaştı. Kolunu sırtına attı, Barış ise kolunu İkra'nın omzuna yerleştirdi.
“Seninle birşey konuşmak istiyorum.”
“Tabii dinliyorum.”
“Eda bu aralar bir durgun gibi. Yani sürekli uyukluyor, uykum var diyor. Acaba-”
“Hamile olabilir” dedi gözlerini büyütüp abisinin önüne geçerek.
“Y-yok ya. Olabilir mi?” dedi sesine bulaşan heyecan ile kardeşine üstten bakarken. Biraz gerildi ama belli etmedi.
“Olabilir. Kustuğunu, ya da başının döndüğünü hiç gördün mü?”
“Evet. Az önce kustu, yanından geldim.”
Gözleri açıldı İkra'nın. “Abi galiba tekrar baba oluyorsun” deyince, Barış elini kalbine yasladı.
“İkra emin misin abicim? Bak kalbim güm güm atıyor” dedi kardeşinin her iki elini birden tutarken.
“Yani hemen kesin konuşmayalım. Ama bildiğim kadarıyla, bu belirtiler hamilelik belirtileri. Hele ki uyku. Durgunluk. Bu ikisi önemli olan” dedi ve abisinin elini sıktı. Kendisi de o da heyecanlandı.
“Kıpkırmızı oldun, iyi misin?” diye sordu abisine.
“Bilmem. Heyecan bastı. Tekrar baba olmak tuhaf hissettirdi” dedi ve nefesini göğsünde tuttu.
"Henüz kesin birşey yok" deyince İkra, Barış başını salladı, göğsünü kabartıp tekrardan indirdi.
“Ben konuşurum kendisiyle. Günlerdir çekiniyor benden, hissediyorum. Birşey demiyorum kendini rahatsız hissetmemesi için. Baksana” dedi ve uzakta ağacın altına oturmuş eşine baktı. İkra bakışlarını dertli dertli düşünen Eda’ya çevirdi.
“Yüzü gülmüyor geldiğimizden beri. Bir derdi var ama söylemiyor gibi” dedi ve bir kez daha nefes aldı. Sonrasında ensesini kaşıyıp, neyse diyerek kardeşinin saçlarından öptü ve piknik yerine yaklaştı. İkra arkasından buruk bir gülümsemeyle bakarken, pikniğin ve zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamadan kendilerini yemeğin üzerinde buldular.
🎻
İkra Bozdağ
Eve varır varmaz üçümüzde harika ve sıcak bir duşun ardından rahatlamıştık. Ela'nın saçlarını kuruturken, aynı zaman da Ömer Asaf kıyafetlerini giyiniyordu odasında.
“Ben çok eğlendim anne” diyen Ela'nın ensesine dudaklarımı yasladım ve sıkı bir öpücük aldım.
“Sen çok mu eğlendin?”
Başını salladı, elleri dizlerime yaslandı ve bedeni bana doğru döndü. “Hım hım. Babamla çok güzel oyunlar oynadık” dedi ve ağzını gere gere esnedi.
“Uykum geldi!” dedi yerinde zıplayarak.
“Hii! Anne seni uyutsun” diyerek tarağı komidinin üzerine bıraktım ve Ela'nın yatağını açmak için ayağa kalktım.
“Didinle yatabilir miyim anne bu gece?”
"Elbette. Hadi bu seferlik bizimle yat” diyen Ömer Asaf kapıda belirdi, içeriye bize doğru yaklaşıp, Ela'yı hızla kucağına aldı. Şampuanın kokusu burnuma geldi, gözlerim kapanıp açıldı.
“Yat bakalım” dedim aynı anda Ela'nın odasından çıkıp, karşı odaya, yani bizim odamıza geçerken. Ömer Asaf onu yatağa yatırdı, pikeyi üzerine örttü ve kendiside diğer yanına uzandı. Ben de ışıkları ve kapıyı kapatıp, onların yanına uzandım ve ellerimden birini Ela'nın saçlarına atarak diğerini başımın altına aldım.
“Baba!” dedi heyecanlı sesiyle ve yatakta ayaklarını oynattı.
“Efendim güzel kızım.”
“Bana madal anlatır mıdın?”
Ömer Asaf bana baktı, sonrasında gülümsedi. “Anlatayım bebeğim. Hangisini?”
“Bilmem. Den hangidini idterden” dedi ve gülümseyerek, heyecanla babasına baktı.
“O zaman başlıyorum.”
Ben meraklanarak onu dinlemeye koyuldum.
“Masalımızın adı… Kurşun izi” dedi ve bana baktı. Yutkundum. Buruk bir şekilde gülümsedim ve ne anlatacak olduğunu tahmin ettim.
“Haa! Kurşun idi mi?” diye sordu Ela ellerini ağzına yaslayarak.
“Hım hım. Kurşun izi. Bir varmış bir yokmuş. Güzeller güzeli doktor bir kız varmış” dedi Ömer Asaf ve Ela sorusunu eksik etmedi.
“Annem gibi mi?”
Aynı anda gülümsedik. Ömer Asaf “annen gibi” dedi ve devam etti. “Bu kız, bir gün hastane çıkışı kötü adamlar tarafından kaçırılmış.”
“Neden kaçırılmış?”
“Kötü adamın göğsünde yer alan kurşun izini kapatması için.”
“Hii! Donra ne olmuş?”
“Sonra… Bu kıza çok kötü davranmışlar. Kız dediklerini yapmış, adamın göğsünde ki kurşun izini kapamış ve tam ona bağıracakları vakit çok güçlü, çok yakışıklı” dedi ve bana baktı. Kıkırdadım, o da devam etti. “Çok iyi bir asker timi ile karşısına çıkmış ve doktor kıza bağırmalarına engel olmuş.”
“Denin gibi mi adker baba!”
“Evet güzel kızım. Benim gibi. Sonra asker ve doktor kız birbirlerine ilk görüşte aşık olmuşlar. İkisininde kalbi hızlı hızlı atmaya başlamış” dedi Ömer Asaf ve bana baktı. Gözlerine hayranlıkla baktım, eğilip onu öpmemek için kendimle savaştım.
“Ve bunlar bir gün tekrar karşılaşmışlar. Tanışmışlar, konuşmuşlar, sonra asker, genç kıza aşkını itiraf etmiş. Ona seni seviyorum demiş.”
“Peki güdel kıd ne demiş?” diye sordu Ela soru sormaya bayılırken.
“Başta tereddüt etmiş” diyen Ömer Asaf bana baktı. Gözlerime bakarak devamını getirdi. “Sonra o da kabul etmiş. Evlenmişler, başlarına beklenmedik bir durum gelmiş. Genç kız tekrar kaçırılmış ve asker bu sefer çok korkmuş. Ona birşey olursa yaşayamayacak olduğunu anlamış. Genç kız kurtarıldığında, asker eşinin hamile olduğunu öğrenmiş.”
“Hiii! Bebeğe birşey olmuş mu baba?”
“Hayır. Küçük bir kızları olmuş. Adını Ela koymuşlar” der demez Ela'nın gözleri açıldı hızla. “Benim gibi mi?”
“Hım hım. Senin gibi. Kızlarını çok seven anne baba, bir bebekleri olacağını daha öğrenmişler. Ve böylelikle fazlasıyla mutlu olmuşlar.” Ela'nın gözleri kayarken, elimi sıkı sıkıya tutmuş ve kısık çıkan sesiyle “donra” demişti.
“Sonra mutlu mesut bir ömür birlikte yaşamışlar” der demez Ela'nın başı tamamiyle yastığa düştü.
“Masalın adını da… Kurşun izi koymuşlar.”
Hayatım boyunca zorluklarla baş edebildim. Aileme destek oldum, yardımcı olmaya çalıştım ve kendi masalımı yazdım. Yanımda kocam ve kızım, karnımda bir diğer evladım. Hayat tesadüflerle doluydu. Doğduğum gün kim derdi ki büyüyüp, kitaplardaki aşka taş çıkaracağını, aşkını doya doya yaşayacağını ve bu askere deli gibi tutulacağını. Gözlerine bakıyor olduğum eşimin ela hareleri içinde kayboldum.
Evlendim, yuva kurdum ve çocuğum oldu. Şimdi ise bir diğer bebeğimi, yanımda kızım ve karısına deli gibi aşık bir kocam ile doğacak bebeğimizi bekliyorduk. Hayat herşeyden özel ve güzeldi benim için. Bu an, güzel hatıralar sevdiklerimizle yan yana olduğumuz her daim hep bizimle olacaklardır.
“Peki” dedim aşık olduğum gözlerine bakarak. “Asker ilk günkü gibi seviyor mu doktor kızı?”
Gülümsedi, yaklaştı ve dudaklarıma dudaklarını yaslamadan önce konuştu. “Deli gibi aşık sevdiğine. Ve ölene dek bu aşk böyle kalacak.”
Bölüm Sonu…
Üzgünüm. Mutsuzum. Ama bir yandan da mutluyum çünkü kitabımı bitirmek herşeyden
Çok güzel bir duyguymuş.
Öncelikle bu yolda, bu kitabı yazarken bana destek olan tüm okurlarıma canı gönülden teşekkür ediyorum.
Sizin yorumlarınızı, oylarınızı gördüğüm her vakit daha da hırslandım, daha da yazmaya meyilli oldum. Verdiğiniz desteğin hakkını vermiş olduysam ne mutlu bana.
Kitabıma destek olduğunuz her dakika için çok teşekkür ediyorum sizlere. Kurşun izi kitabının, İkra ve Ömer Asaf'ın masalının sonuna geldik. Onları çok özleyeceğim, her çifte özel bölümler atacağım kitabı takipte kalırsanız çok sevinirim.
Çiftlerimize özel bölümler her ay birine gelecek. Bu kitaptan sonra Şimal'e odaklanacağım, onun içinde fazlasıyla komik, gerilim, macera ve bolca aşk temalı bir kurgu hazırladım.
Herşey takır takır hazır.
SİZLERİ ÇOK SEVİYORUM! KENDİNİZE İYİ BAKIN, ŞİMAL KİTABINDA GÖRÜŞMEK ÜZERE!!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.43k Okunma |
5.56k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |