Selam canlarım. Nasılsınız? Size özel bölümle geldim. Aslında tüm çiftlerimize özel bölüm atacaktım ama gerek olduğunu düşünmedim. Ömer Asaf ve İkra'yı anlatan sahneleri yazdım ve sizinle paylaşmak çok güzel. Şimdiden oylarınız için tşk ederim. Sizleri seviyorum.
...Lorensi size keyifli okumalar diler...
ÖMER ASAF & İKRA
Hayatın tatlı yanları ve acı yanlarıda çoktur. Bazen heyecanın en doruk noktasını yaşarken, acınında en dibini yaşarsın. Ne kadar yükselirsen yüksel, yanlış bir hatada kırılan dal ile en dibe çakılırsın. Ve korkarsın. Ama ben korkmadım. Güvendim, sevdim, alıştım, çocuklarım oldu ve ben hala ilk günün heyecanı ile çok mutluyum. Huzurumu bozacak tek bir etken yoktu çevremde. Sadece bana kendimi iyi hissettiren, yanımda varlığını hissettiğim eşim ve çocuklarım.
Yeni doğan, bir aylık bebeğimi annemlere teslim etmiş, Ela'yı yeni başlayacağı kreşe getirmiştim. Heyecanla gelen Ela beklediğim bir performans sergilemediği için yerde iki büklüm oturmuş, onun duvar dibide ağlayışını sabırla izliyordum.
“Annecim bak sen çok yoruyorsun beni ama. Ben gelip alacağım seni, burada kalmayacaksın ki” diyerek bir açıklamada bulundum.
“İdtemiyorum! Deni idtiyorum ben, götür beni” dedi ayağa kalkıp kollarını boynuma dolarken. “Beni burada bırakma anneciğim. Lütfen!”
“Bebeğim seni burada bırakmayacağım. Bir iki saat sonra gelip alacağım. Seni burada bırakır mıyım ben hiç?” dedim ikna etme çabalarım fazlasıyla inandırıcıyken. Ama Ela inanmadı.
“Babamı idtiyorum!”
“Baban askeriyede, gelemez şuan güzel kızım. Hadi bak kardeşinin yanına gideceğim, hastaneye uğrayacağım. Bir sürü işim var anneciğim” dedim saçlarını ellerimle okşayıp, tepesine bir öpücük bırakırken.
“Banane, babamı idtiyorum! Ara onu, geldin aldın beni!” dedi omuz silkerek. Diğer veliler çocuklarını bırakıp teker teker çıkarlarken, ben de ayaklandım çıkmak için ama Ela bacağıma dolandı sıkıca.
“Gitmeee!”
Bizden hiç ayrı kalmadığı için bu denli korkuyordu. Ayrıca ilk günüydü ve böyle davranması normaldi ama benim bit evladım daha vardı. Onu da düşünmem gerekiyordu. Ellerimle saçlarını geriye attım ve göz yaşlarını silerek pes ettim. Lakin yan taraftan gelen ses ile dikkatim anlık oraya kaydı.
“Ben olsam vururdum bir tane ağzına, oturturdum sandalyeye.” Küçük çocuğunun başında durmuş kadından çıkan cümle gözlerimi açmama neden oldu. Bakışlarım içli içli ağlayan Ela'ya kaydı. Ben nasıl vururdum ona. Bugüne dek ne ben ne Ömer Asaf bir kez olsun vurmamışken, ona dokunmaya kıyamazken nasıl vururdum sırf kalmak istemediği için. Dokuz ay karnımda doğunca vurmak için mi çıkardım ben. Ayrıca uslu ve edepli bir çocuk olarak büyütürsek vurmak kelimesi oldukça altta kalır.
“Tamam. Ben arıyorum babanı, bakalım ne diyecek?” dedim düşüncelerimde sıyrılıp telefonumu çantamdan çıkardığımda. Rehbere girip, direkt olarak Ömer Asaf'ı çaldırdım. Telefon üçüncü çalışta açıldı ve Ömer Asaf’ın sesi duyuldu.
“Güzelim?”
“Ne yapıyorsun?”
“Askeriyedeyim, oturuyorum. Sen napiyorsun?” Ela elimi beklenti içerisinde tutarken, alttan bana bakıyordu. Öyle ki saçlarını okşadım ve “Ela’yı kreşe getirdim” dedim. “Kalmak istemiyor, ağlıyor. Babamı istiyorum diyor ne yapacağımı bilemedim.”
“Hımm. Neyse ben geleyim, sen konum at. Boştayım şuan.”
“Tamam. Teşekkür ederim bekliyoruz.”
“Geliyorum güzelim” dediğinde arkadan ayaklandığını hissettim. Telefonu kapatıp, sonrasında Ela'ya doğru eğildim tekrardan.
“Tamam. Ağlamak yok, ağlama bebeğim.” Ellerimle yaşlarını sildim. “Bak baban geliyor” dedim yanağına sıkı sıkı öpücükler bırakarak.
“Tamam” dedi.
“Ben dışarıda bekleyeyim mi sen-”
Başını hızla iki yana sallarken, “hayır hayır hayır!” demesiyle “tamam” dedim. Aradan geçen on dakikanın ardından Ömer Asaf’a atmış olduğum konum ile kreşe gelmesi uzun sürmedi. Ben ve Ela sınıfta durmuş onu beklerken, kapı tıklatıldı ve Ömer Asaf üniformasıyla içeriye girdi. Tüm çocuklar ona meraklı gözlerle bakarken, direkt olarak bize yaklaştı. Ela babasını görür görmez benden ağır ağır uzaklaştı ve ayaklarına baka baka babasına doğru ilerledi.
“Ela’m?”
“Götür beni” dedi, babasının bir elini uzanıp tuttu.
“Gel bakalım, baban konuşsun seninle” diyerek eğilip onu kucağına aldı ve öğretmene tebessüm edip, yavaşça sınıfın kapısına ilerledi. Ben de arkalarından adımlayıp, dışarı çıktığımda ileride ki koltuklara oturduk.
“Niye istemiyorsun güzelim? Bak kaç para verdik sen eğlen diye. Yazık değil mi bize?” dedi ben ve kendisini eliyle göstererek.
“Korkuyorum. Herked bana bakıyor, kimdeyi tanımıyorum” dediğinde yutkundum. Hepsi birbirini tanırken, sınıfa yeni kayıt olan Ela'ydı. Onu bir hafta geç yazdırmıştım ama zorlanacağını düşünmedim.
“Ama zamanla tanıyacaksın. Arkadaşların olacak senin” dedi Ömer Asaf ikna etmeye çalışan cümleleriyle.
“Hayır! Ben kardeşimi çok ödledim! Yanına gidelim.” Başta burun kıvıran Ela şimdi kardeşine dokunmadan, koklayamadan duramıyordu. E kardeşti sonuçta.
“Tamam, akşam gideceğiz kardeşinin yanına. Ama şimdi senin derse girmen gerek. Hem oyunlar oynayacaksınız, resim yapacaksınız. Bak çok eğleneceksin” dedi ama Ela evet demeye hiç hazır değil gibiydi.
“Eğer şimdi girersen, akşam film izleriz seninle.” Ela'nın en sevdiği aktiviteydi bizimle birlikte film izlemek. Bayılırdı. Öyle ki bir kaç dakika düşündükten sonra “cipd de yiyebilir miyid?” diye sordu. Buruk bir tebessüm sergiledim. Sağlıklı olmadığı için ayda bir yemesine izin verirdim. Bu nedenle izin alması gayet normaldi.
Ömer Asaf bana bakınca, onu başımla onayladım. “Olur. Yeriz. Baban dondurmada alır eve gelirken. Birlikte güzel bir film izleriz” deyince, Ela az da olsa ikna oldu ve başını usulca salladı.
“Beni alacakdınıd değil mi?” diye sordu. Eğilip eline sıkı bir öpücük bıraktım ve “elbette alacağım” dedim. “Anne hastanede işini hallettikten eve uğrayacak, sonra seni almaya gelecek. Sonra markette küçük bir alışveriş yaparız birlikte olur mu?”
“Hım hım.”
“Aferin benim güzel kızıma. Hadi bakalım” dedi Ömer Asaf ve onunla birlikte tekrardan ayağa kalkıp sınıfa girdik.
“Tekrardan merhaba” dedim yirmili yaşlarda, sarışın öğretmene.
“Tekrar hoş geldiniz.”
Ömer Asaf Ela'yı oturttu sandalyelerden birine, ikimiz de sıkıca öptükten sonra sınıftan çıkmadan hemen önce dönüp el salladık. O da bize yaşlı gözlerle el sallarken, dudaklarını birbirine yasladı ve ellerini masaya yerleştirdi. Sınıftan çıkıp, koridorda elimi tutup dudaklarına yaslayan Ömer Asaf’a döndüm ve gülümsedim.
“Özledin mi?” diye sordum ona alttan bakarak.
“Hem de nasıl? Acaba bizim ufaklık ne yapıyordur?” diye sorunca, “uyuyordur” dedim kıkırdayarak.
“Hava soğuk, sıkı sıkı giydirdin mi?”
“Giydirdim giydirdim. Merak etme, karnınıda doyurdum, sütte bıraktım anneme. İçim rahat.”
Beni başıyla onayladı. “Seni hastaneye bırakayım, öyle geçeyim.”
Bu sefer onu ben başımla onayladım. “Olur.”
Kreşten çıkıp, arabaya doğru ilerlerken benim için kapıyı açtı ve içeri girdim. O da şoför koltuğunda yerini alırken arabayı çalıştırmaya başladı. “Hastanede fazla oyalanma güzelim. Aç kalmasın çocuk, ne olur ne olmaz.”
Sıcak bir tebessümle başımı salladım, “bugün izin günüm unuttun mu?” diye sordum.
“Aa. Doğru. Niye gidiyorsun hastaneye?”
“Aslında almam gereken dosyalar var, akşam incelemek için. Bu yüzden sen bence beni hastaneye bırak, bekle beni ben dosyaları alıp geleyim sonra annemlere bırakırsın.”
“Olur.”
🎻
Ömer Asaf beni eve bıraktığında, apartmandan hızlı hızlı yukarıya doğru çıktım elimde ki dosyalarla. Bebeğimi gerçekten özlemiştim. Kapıyı anahtarımla açıp, sonrasında annemi koridorda görünce gülümsedim.
“Hoş geldin kızım.”
“Hoş buldum anne” dedim ve ilerleyip, köşede kucağında kızı, Miray ile beliren Asya’ya baktım. Erkek kardeşimin küçük bir kızı vardı. O da büyümüştü ve ben nasıl anne olduysam, o da baba olmuştu. “Nasılsın?”
“İyiyim, sen?”
“Ben de iyiyim” dedim ve hızla salonda uyuyan bebeğime ilerledim.
“Anneciğim. Ben geldim.”
“Ne yaptın kızım cimcimeyi. Bıraktın mı?”
Üstümde ki kabanı çıkartırken, salona giren Asya ve annem ile kendimi koltuğa bıraktım, annemin sormuş olduğu soruya gözlerimi büyüttüm.
“Sorma anne. Ağladı, bırakma beni diye. Ömer Asaf'ı aradım o geldi ikna etti.”
“Ay! Bak sen cimcimeye! Durdu mu bari?”
“Durdu durdu. Ömer Asaf her zaman ki gibi ikna etti.”
Asya abisinin ismini duyunca gülümsedi ve kucağında sekiz aylık bebeği ile arkasına yaslandı. “Siz nasılsınız?”
“İyiyiz yavrum! Seninki ağladı, zor susturduk” deyince, gözlerimin içi sızladı ve ben eğilip oğlumu kucağıma aldım.
“Oğlum.”
Gözleri anlık açıldı. Arkama rahat rahat yaslanıp, tam göğsümü açacakken “evde kimse yok değil mi?” diye sordum anneme.
“Yok yok. Hepsi işte.”
Oğlumu annemlere bıraktığımda eve çıkmamıştım. Daha doğrusu girememiştim. Bu nedenle soru sormam normaldi.
“Eda nerede?”
“Onlarda dışarıya çıktılar, Selim’i biraz parka götürelim dediler.”
Annemi başımla onayladım ve Yusuf Eymen'e emzirmek için her iki elimle tuttum. Tıpkı benimkiler gibi yeşil gözleri yavaş yavaş açılıp kapanmaya başladı, sonrasında fındık burnu açılıp kapandı. Ellerinde ki eldivenler ile yüzüne dokunmaya çalışırken, eğilip başına küçük bir öpücük bıraktım. Sonrasında anneme döndüm. “Eda gitmeseydi keşke. Hamile hamile yorulmasaydı. Son bir ayı kaldı zaten. Kendinide, kızınıda yormasın.”
“Barış dolaşalım dedi biraz. Biz de birşey diyemedik, yoksa haklısın güzel kızım.”
Bir kez daha başımla onayladım, Asya'nın “abim nasıl?” sorusuyla “iyi” diyebildim. “Beni buraya o bıraktı, akşam alacak.”
“Gelince söyle yukarı çıksın, bir çay için yemek yiyin. Aç aç gitmeyin.”
“Ben söylerim anne.”
Annemlerle güzel bir sohbetin ardından gün akşamı bulmuştu. Ela'nın kreşten çıkmasına sadece yarım saat vardı ve ben onu almak için evden çıkmış, Ömer Asaf’ı arayarak haber vermiştim. Sonrasında annemlerin yemeğe kalmamızı istemelerini ona söylemiş, ondan da onay aldıktan sonra yarım saatin sonunda kreşe varmıştım. Yavaş yavaş okula girerken, Ela'nın bulunduğu sınıfın kapısında duran öğretmene yanaştım.
“Merhaba.”
“Hoş geldiniz. Ela!” dedi içeriye doğru seslenerek.
“Anneeeeee!” Beni gören yavrum hızla sırtında ki küçük çantasıyla bana doğru koşarken, eğilip sıkıca kollarımla sardım onu. Yanaklarıma sayısız bırakmış olduğu öpücükler beni güldürürken, ellerimle sırtını okşadım.
“Bebeğim.”
“Beni almaya mı geldin anne?”
“Evet. Sana geleceğimi söylemiştim.”
“Teşekkür ederim. Ben arkadaşlarımla vedalaşabilir miyim?”
“Elbette.” Sırtından çantasını aldım ve onun arkadaşlarına koşarak, gülerek birşeyler söyleyişini izledim. Sonrasında öğretmene döndüm. “Durum nasıl hocam?” diye sordum kıkırdayarak.
“Yani ne yalan söyleyeyim, ömrü hayatım boyunca ilk kez bu kadar zeki, düşünceli, merhametli ve paylaşımcı bir kız çocuğu gördüm. Maşallah, hiç şımarıkta değil.”
Bu iltifatlar benim fazlasıyla hoşuma giderken, gülümsemeden edemedim. “Çok teşekkür ederim. Ela çekingendir. Bilmiyorum belli etti mi?” diye sorunca, “evet evet. Fark ettim” diyen öğretmene gülümsedim.
“Geldim anne!”
Yanıma varan Ela alttan öğretmenine bakarken, “darılabilir miyim dide öğretmenim?” diye sordu.
“Ah! Tabiki minnoşum.” Öğretmen eğilip, Ela'ya sıkı sıkı sarılırken, elimde evden getirmiş ve tutuyor olduğum montunu giydirmek için öğretmeninden ayrılırken, ben elini tuttum ve “iyi akşamlar” diyerek biraz sınıf kapısından uzaklaştık.
“Ela… Anneciğim montunu giydireyim, dışarısı çok soğuk.”
“Tamam anne.”
Montunu kollarından geçirdim, çantasının küçük cebine sıkıştırmış olduğum atkısını ve beresini çıkarıp başına yerleştirdim. Kızarmış burnumu fark edince, eğilip öpücük bıraktım. O da benim burnuma bir öpücük bırakınca, ikimizde aynı anda kıkırdadık. Montunun fermuarını çektim, çantasının ucundan tutup, diğer elimle de elini sıkı sıkı tutarak kreşin çıkışına doğru yürüdük.
“Markete girecek miyid anne?”
Öncelikle Anneannelere gidiyoruz. Şimdi biz oraya gidersek, cips alırsak biliyorsun orada Selim var. Biz ona yine bir şeyler alalım ama görürse canı çeker. Annesi cips yemesine izin vermiyor. Bu yüzden babana söyleyelim o alsın olur mu?” dediğimde başını kaldırıp bana baktı.
“Olur. Haklıdın anne.”
“Yerim seni bebeğim.”
“Anne” dedi yerinde zıplayarak bana dönerken. “Efendim.”
“Çukulata alalım mı Delim ve bana?”
Kıkırdadım. “Alalım anneciğim. Kerem dayınada alalım, biz gidene kadar o okuldan dönmüş olur.”
“Yaşadın!”
Kısa süre sonra markete girdiğimizde, Ela elimi bırakıp çikolata reyonlarının önüne doğru koştu. İşaret parmağını dudaklarının üzerine yasladı ve hangisini alacağına karar veremedi. Onun yerine “bunu alalım mı anne?” dedi fıstıklı gofreti göstererek.
Kıkırdadım. “Küçük bir sepet alalım” diyerek ilerledim ve sepet alıp tekrardan çikolatalara bakan Ela'nın yanına yaklaştım.
“Evet. Onu alabilirsin anneciğim.”
Alıp sepetin içine bıraktı. “Meyve duyu da alalım.”
Başımla onayladım. “Olur.”
İlerledi ve “iki tane alabilir miyim?” diye sordu. “Al bakalım.” Bir şeftali bir de vişneli meyve suyunu sepete bıraktı.
“Anne…”
“Efendim” dedim reyonda ki keklerde bakışlarımı gezdirirken. “Padta alalım mı nenemlere?”
Dudaklarımı öne doğru uzattım, sonrasında kötü bir fikir olmadığını düşünerek Ela'ya baktım. “Olur alalım.”
“O daman bu kadar yeter” dedi sepeti göstererek. Birlikte kasaya ilerledik, o kenarda beklerken ben eşyaları kasaya bıraktım, sonrasında bir poşet isteyip, içine doldurdum. Kredi kartıyla gerekli ücreti ödedikten sonra Ela'nın elini tuttum, marketten çıktık. Eve yakın pastaneye uğrayıp, çikolatalı pasta aldıktan sonra apartmana çoktan varmıştık.
“Kardeşimi çok ödledim!”
“Anneciğim yavaş!”
Annem bizi camdan görmesiyle kapıyı biz daha dairenin önüne çıkmadan açtı, “amaaan!” dedi “kimler gelmiş kimler!”
“Bid geldiiiikk!”
“Hoş geldiniz!”
Ela ayakkabısını, elini kapı kenarına koyarak açmaya çalışırken, bir yandan da içeriye doğru başını uzatmış ve yüksek sesle kardeşine sesleniyordu. “Yuduf Eymeeen! Bid geldiiik ablacım!”
Nihayetinde ayakkabılarını çıkardı, “kardeşim!” diye bağırarak içeri koştu. Elimdekilere uzanan anneme uzattım ve ayağımda ki botları çıkarmak için eğildim.
“Ne zahmet ettin güzel kızım?”
“Olsun anne. Ela istedi, ben de kıramadım.”
Kıkırdadı. “Gel yavrum, soğuk hava.”
İçeri girdim, atkımı boynumdan çıkarıp, kabanımıda kenara astıktan sonra salona doğru ilerledim.
“Beni ödledin mi Yuduf Eymen? Ablanı ödledin mi?”
Ela montunu çıkarmış, atkısı ve beresiyle koltuğun kenarına koymuştu. Kerem dayısıyla birlikte Yusuf Eymen'in başında durmuş, kardeşinin elini tutmuştu. Beklemediğim bir anda eğilip bir öpücük bırakırken, gözlerimi açarak kızıma koştum.
“Seni yerim!”
Kerem’in saçlarını elimle karıştırıp, “hoş geldin ablacım” diyerek yanlarına oturdum.
“Hoş buldum abla, siz de hoş geldiniz.”
Henüz on bir yaşındaydı. Zamanla o da büyüdü ve orta okula başladı. Bazen ödevlerini bana gösteriyor, matematikte ona yardımcı oluyordum. Yan yana olmadığımız vakitlerde fotoğraf çekip atıyordu.
“Hoş bulduk ablacım” dedim ve Ela'nın konuşmalarına kulak verdim.
“Biliyor mudun Yuduf Eymen. Abla bugün okula gitti. Arkadaşları oldu denin ablanın!”
“Anneciğim ellerini yıkadın mı?”
“Hii” dedi elleri ağzına kapanırken. “Yuduf Eyme’e dokunmak yoktu pid ellerle!”
“Evet anneciğim!”
“Gel ben yıkayayım anneannen kurban olsun sana!”
Annemle birlikte banyoya giderken, Ela bugün okulda ne yaptığını ona anlatmaya başlamıştı. Aniden içeri giren İlker ve Asya ile ayağa kalktım.
“Hoş geldin.”
Kocaman sarıldım erkek kardeşime. “Hoş buldum.”
Eğilip yanağıma sıkı bir öpücük bırakırken, gözlerimi kapatıp açtım ve derin bir nefes alarak koltuğa oturduk.
“Miray nerede?”
“Az önce yattı. Uyuttum” dedi Asya.
“Abimler gelmedi mi?”
“Beş dakikaya gelirlermiş, az önce aradım.”
Çalan telefonum ile birlikte arayanın Ömer Asaf olduğunu fark ettim. Koltuğun üzerinden aldım, sonrasında açıp kulağıma yasladım.
“Efendim.”
“Vardın mı eve?”
“Vardım vardım. Sen geldin mi?”
“Arabayı park ediyorum.”
“Tamam kapıyı açıyorum o zaman.”
“Tamamdır.”
Telefonu kapadım, aşağı kapıyı açmak için zile doğru ilerledim. Zile basıp, kapıyıda açtıktan sonra bir iki dakikanın ardından Ömer Asaf apartmandan çıkarken belirdi.
“Hoş geldin!”
“Hoş buldum.” Yanakları yanaklarıma değerken, onu öptüm ve içeriye aldım kenara çekilerek. Ela banyodan konuşa konuşa çıkarken, Ömer Asaf’a döndü ve “babaaa!!” dedi koşarak koridorda.
Ömer Asaf hızla onu kollarından tutup kucağına aldı. “Babacığım!”
“Hoş geldin baba!”
“Hoş buldum güzelim. Nasılsın, okul nasıl geçti?” diye sordu Ömer Asaf ve birlikte içeriye doğru adımladılar. Evin kapısını kapatacakken, abimleri görmem ile gülümsedim.
“Hoş geldiniz!”
“Halaaaa!”
Selim'in bacaklarıma sarılan kollarından tutup onu kucağıma aldım. “Halacığım! Nasılsın?”
“İyiyim hala, sen nasılsın?”
“İkra, hoş geldiniz abicim.”
“Hoş bulduk abi, siz de hoş geldiniz.”
Hep birlikte içeri geçerken, derin bir sohbete güle güle başladık ve babamında nihayetinde eve gelmesiyle biz kızlar sofrayı kurmaya başlamıştık. Eda otururken, ben ve Asya anneme yardım ediyorduk. Ela babasıyla, Yusuf Eymen hakkında konuşurken, ben annemin doldurduğu yemekleri içeri doğru çekiyordum.
“Baba bak! Resim yaptık!”
Ela çantasından öğretmenin vermiş olduğu kağıda yaptığı resmi çıkartıp, babasına gösterirken, Ömer Asaf onu dizlerine oturttu ve yanağına sıkı bir öpücük bırakarak çok “güzel olmuş!” dedi.
“Beğendin mi?”
“Çok beğendim.”
“Bak bu den, bu annem, bu da Yuduf Eymeeeen!”
“Kardeşini de unutmamışsın?”
“Neden unutayım? O benim tek kardeşim!” dedi ve Yusuf Eymen'in bacağından tutup salladı. Gülümseyerek tekrardan mutfağa ilerledim ve yemekleri çekmeye devam ettik. Masa hazır olduğunda, Ela babasının dizlerine oturdu, ben de Ömer Asaf’ın yanına. Sonrasında herkes yerini alırken, Selim ve Ela masanın karşısına birbirlerine kaşık sallayarak gülerken, yemeğe başladılar.
“Dide padta aldık Anneanne!”
“Oy! Öyle mi?” dedi annem haberi yokmuş gibi.
“Annem gödtermedi mi?”
“Gösterdi yavrum. Gösterdi.”
“Nasıl pasta aldınız?”
“Çukulatalıııı!” dedi ve hızla bana döndü. “Ben büyük dilim idtiyorum!”
Ömer Asaf gülerek ağzına bir kaşık pilav alırken, diğer eliyle Ela'nın saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı.
“Tamam anneciğim, sana büyük dilim. Ve Selim’e de” dedim.
İkisi aynı anda “yaşasın!” diye bağırırken, masada ki herkes kıkırdadı. Yemek bitiminde bulaşıkları yıkadıktan sonra pasta tabaklarını içeri götüren Asya ile ben de arkadan pastayı alarak girdim. Ela ve Selim heyecanla ben masada pastayı açarken, onlar sandalyeye çıkmış beni izliyorlardı. Asya erkeklerin önüne sehpa koyup, abisinin yanına oturarak kolunun altına girdiğinde Ömer Asaf fazlasıyla gülümsemişti.
“Anne herkede büyük oldun!”
“Tamam bebeğim.”
“Hala?”
“Efendim halacığım.”
“Nereden aldınız?”
“Buraya yakın pastaneden kuzum.”
Pastayı açıp, bıçakla herkese eşit dilimlerle bölerek tabaklara yerleştirdim. Yanlarına çatal koyduktan sonra “önce babama vereceğim!” diyen Ela sandalyeden indi, bir pasta tabağını alıp Ömer Asa’ a koştu.
“Hii! Babasına pasta da getirirmiş!”
Ömer Asaf eğilip bir öpücük alırken onun yanağından, Selim’de babasına götürdü. Asya yerinden kalkıp, herkese dağıtırken, Ela ve Selim yere sermiş olduğumuz örtünün üzerinde pasta yerken, ben de Ömer Asaf’ın yanında oturdum ve pastayı yemeye koyuldum.
Lakin beklemediğim bir anda Ela öksürmeye başladı, annemin “ay, boğazında kaldı çikolata topu!” diye bağırmasıyla Ela'nın kıpkırmızı olduğunu fark edince ayağa kalkıp bana baktı.
“Anneciğim!”
“Ela’m!”
Elimdeki pastayı bıraktım kenara hızla onu önüme aldım ve heimlich manevrası yapmak için ters çevirdim.
“Ela! Babam!”
“Ay yavrum! Ay morar-”
“Birşey yapın!”
“Sakin olun!” diye bağırdım annemin ve Eda’nın telaşlı sesine. “Sakin!” dedikten sonra manevrayı bir iki kere uyguladım.
“Hadi Ela!”
Ömer Asaf Ela'nın önünde diz çöküp, yaşarmaya başlamış gözleriyle “hadi babam” derken elini tutttu. Ela'm. Güzel kızım.”
Soğuk kanlı olan ben son kez manevrayı uyguladığımda ağzından yere düşen küçük çikolata topuna baktım, Ela'nın öksürüklerinin çoğalmasına ve ağlayarak bana dönmesine gözlerim sızladı.
“Geçti mi annem!” Başını ağlayarak salladığında, derin bir “Oohhh!” çekerken, benimle birlikte babamlarda bir “ohh!” çekti.
Ömer Asaf oturduğu yerden ayaklandı, koltuğa oturup eliyle yüzünü sıvazladı, akabinde Ela'ya döndü. “İyi misin babacağım?”
Küçük hıçkırıkları korkudan devam ederken, kollarımı hızla onun bedenine sardım, başını omzuma yasladım. “Geçti annem. Korkma, geçti bebeğim.”
“Ç-çok korktum!”
“Allah'ım sana şükürler olsun!”
“Siz bağırınca ben daha da panik oluyorum!” dedim sert çıkan sesimle annemlere karşı. Anneme ilk kez sesimi yükseltmem, yavrum içindi.
“Biz ne bilelim kızım. Çocuk kıpkırmızı oldu. Ya sen olmasaydın!” dediğinde bu ihtimali düşünmek bile istemedim.
Ela omzumda ağlarken, sırtını okşuyordum yavaş yavaş. “Hadi anneciğim. Ben sana yedireyim mi pasta?”
Omuz silkti. “İdtemiyorum… Yemeyeceğim.”
“Ela? Canım kuzenim, o öyle değil ki. Bir kere olur, sonra geçer” diyen Selim ile Ela dudaklarını büzdü. Sonra başını olumluca salladı, tekrardan pastasının yanına oturdu ve bana bakarak “çikolata toplarını yemeyeceğim!” dediğinde onu başımla onayladım. “Tamam anneciğim!”
“Balkon müsait mi?” diyen Ömer Asaf’a çevirdim bakışlarımı.
“Müsait oğlum müsait.”
“Ben bir hava alayım” diyerek ayağa kalktı, mutfağa doğru yol aldı.
“Korktu çocuk. Kıpkırmızı oldu korkudan” dedi babam Ömer Asaf’tan bahsederek. Dudaklarımı birbirine yasladım, “ben bakayım” dedim ve ayağa kalkıp arkasından ilerledim. Mutfağa girdiğimde, balkonda öylece ayakta durmuş, camı açarak dışarıyı seyrederken “Ömer Asaf?” dedim soru soran sesimle.
Bana döndü. “İyi misin?”
“Kötü oldum Ela'yı öyle görünce.”
“Şştt… Tamam geçti hayatım.” Elimi koluna atıp okşadım. “Ben de korktum. Ama bunun eğitimini defalarca aldım.”
“Valla bir an gitti sandım” dedi titreyen sesiyle.
“Ömer Asaf” dedim kollarımı beline dolayarak. “Korkma. Bak iyi, içeride pastasını hapur hapur yiyor.”
“Ne bileyim ben güzelim. Morardı, birşey olacak sandım.”
Buruk bir gülümseme sergiledim. “Sakiniz. Herşey yolunda tamam mı?”
Beni başıyla onayladı. “Tamam” dedi kolları omuzlarıma dolanırken. “Biz gitsek mi artık?” diye sordu. Geç olduğunun farkına vararak “olur” dedim. “Ela pastasını yesin, çıkalım. Hadi sen de gel çayını bitir, kaldı öyle.”
Beni başıyla onayladıktan sonra birlikte içeri girdik. Ela televizyonda çıkmış rafadan tayfa çizgi filmini izlerken, pastasını yemeye devam ediyordu. Biz de tekrardan koltuklara oturduk, babamın “iyi misin?” diyerek Ömer Asaf’a sormasıyla Ömer Asaf Ela'ya baktı, sonrasında yakında oturuyor olduğundan dolayı eğilip Ela'nın saçlarına bir öpücük bıraktı.
“İyiyim baba” dedi babamı yanıtlayarak.
Ela babasına döndü elinde ki çatalla, “ben de iyiyim baba” dedi bir çatal daha pastadan alarak. Ömer Asaf eğilip bir kez daha sıkıca öptü onu, sonrasında “biz artık kalkalım” diyerek babamlara baktı.
“Acele etmeyin oğlum, çocuk pastasını yesin” dediğinde annem, Ömer Asaf “yesin öyle gidelim zaten” dediğinde ben diğer koltukta uyanan Yusuf Eymen’e ilerledim.
“Annem. Anne seni hazırlasın, altına yaptın mı sen?” diyerek bezini yokladım. “Hii! Afferim benim paşama. Altını kirletmemiş. Eğilip açık gözlerine bakarak yanaklarına küçük küçük öpücükler bıraktım.
“Kim dedi İkra büyüyecek, bir de iki evlat sahibi olacak hanım.”
Babamın sesi kulaklarımı doldurduğunda, bedenimi onlara doğru çevirdim. “Babam” dedim yavaş adımlarla yanına yaklaşıp, yanaklarına sıkı sıkı öpücükler kondurarak.
“Hele benim İlker’ime ne denmeli. O da baba oldu ya” diyen de annem oldu. Tüm aile hep birlikte kıkırdadık.
“Anne” diyen Ela'nın ayağa kalkan bedenine döndüm. “Efendim.”
“Çişim geldi” diye fısıldadı bana doğru. Annem ve babam kıkırdarken, ağlayan Yusuf Eymen’e çevirdim başımı.
“Aşkım anneannen seni götürsün-”
“Hayır. Sen gel,” dediğinde bunun utangaçlık olduğunu anlamıştım. Ela utanırdı zaten lavabo konusunda. İstemezdi benden başka birinin yardımcı olmasını.
“Aşkım kardeşin ağlıyor ama” dediğimde, “baban yardımcı olsun mu?” diyen Ömer Asaf ayağa kalktı. “Hı hı” dedi Ela ve önden lavaboya koştu. Ömer Asaf arkasından üzerini düzelterek ilerlerken, “çocuk bizden çekiniyor” diyen annemin sesine, Yusuf Eymen’i kucağıma alarak döndüm.
“Tamam anneciğim. Tamam” dedim ama durmak bilmiyordu.
“İkra. Güzel kızım sen emzir onu. Acıkmıştır o şimdi, misafir odası müsait.” Annemi başımla onayladım, misafir odasına doğru yol aldım. İçeri girer girmez ışığı açtım ve koltuğa ilerleyerek rahatca oturdum.
“Tamam benim yakışıklı oğlum. Tamam annesinin prensi. Anne şimdi sana süt verecek” diyerek göğsümü açtım ve yan tutarak onu emzirmeye başladım. Sonrasında başımı geriye atıp, odanın sessizliği ile gözlerimi kapadım. Yusuf Eymen sütünü iştahla içerken, ben aynı zamanda siyah saçlarını okşamaya başlamıştım. Şapkasını başından çıkarıp, kenara bıraktım ve eğilip başına bir öpücük kondurdum.
“Annem nerede?” Ela'nın içeriden gelen sesiyle yüzümde sıcak bir tebessüm belirdi
“Kardeşine mama veriyor anneannem. Sen otur” dedi ama “nerede?” diye sordu Ela bir kez daha.
“Misafir odasında.”
“Anneeee!”
Misafir odasının kapısı açıldı, içeriye Ela ve annem girdi. Sonrasında Ömer Asaf'ta içeri girdiğinde, Ela kardeşinin başına koştu, “uyandı mı anne?” diye sordu.
“Uyandı anneciğim.”
“İkra, annem ben size turşu tutmuştum. Götürün kendinizle.”
“Ne gerek vardı anne, zahmet etmeseydin keşke.”
“Ne olacak kızım, yersiniz” dedi Ömer Asaf ayakta durmuş anneme bakarken.
“Yeriz yeriz, valla ben bayılırım turşuya.”
“Ben de bayılırım!” diyen Ela babasına doğru koştu. Ömer Asaf onu kucağına alırken, annem odadan çıkarak “ben hazırlayayım” dedi ve biz tekrardan baş başa kaldık.
“Baba eve giderken cipd alacak mıyız?”
“Alırız güzel kızım.”
“Teşekkür ederim” dedikten sonra babasının yanağına sıkı bir öpücük bıraktı ve “yarın okula gidecek miyim?” diye sordu.
“Gitmek istiyor musun?” diye sordu Ömer Asaf yaklaşıp yanıma otururken. Ela'yı bana doğru dizlerine oturturken, güzel kızım bana baktı. “Hım hım. Çok devdim okulu.”
“O zaman yarında gidiyorsun.”
“Çok devindim!”
Yusuf Eymen'i emzirirken, Ömer Asaf'ın yanağıma dokundurduğu öpücük ile gözlerimi açıp kapadım ve bakışlarımı ona çevirdim. “Ben de öpücem!”
“Sen de mi öpeceksin?” diye sordu Ömer Asaf ve Ela babasının dizlerinde doğrulup yanağıma sıkı bir öpücük bıraktı.
“Canım annem!”
“Hii! Canım kızım” dedim ben de onun yanağından sıkı bir öpücük alırken.
“Bana yok mu?” diyen Ömer Asaf ile kıkırdadım ve onun yanağını uzatmasıyla onunda yanağına sıkı bir öpücük kondurdum.
“Film idleyecek miyid?”
Kıkırdadık aynı anda. “Sen unutmadın mı hâlâ?”
“Hayır. Neden unutayım ki? Död verdinid.”
Ömer Asaf saçlarına sıkı bir öpücük bırakıp,” o zaman biz de sözümüzü tutarız elbet” diyerek kucağımda yer alan Yusuf Eymen'e çevirdi bakışlarını.
“Babam! Aslan parçası, aslan! Kurban olurum üçünüze de!”
Gülümsedim. “Asıl ben sizin için ölürüm.”
Yusuf Eymen beklemediğimiz bir anda yüzünde aniden bir tebessüm belirtti. Şaşkınlıkla Ömer Asaf’a döndüm. “Güldü.”
“Babasının aslan parçası o!”
“Ömer Asaf, Ela'nın montunu, atkısını beresini giydirir misin? Ben Yusuf Eymen'i hazırlayayım pusetine, üşümesin” dememle ayağa kalktı, “giydiririm” dedi ve ekledi. “Hatta ben önden gideyim, arabanın klimasını açayım. Üşümeyin, bir saatlik yol gideceğiz.”
Bizi bu denli düşünmesiyle yüzümde sıcak bir tebessüm belirdi. “Olur. Çocuklar üşümesin” dedim ben de ve ayağa kalktım. Yusuf Eymen’in gözleri kapalıyken, üzerimi düzelttim ve salona çıktık hepimiz.
“Baba” diyen Ömer Asaf eğilerek babamın elini öpecekken, “aşağıya geleceğiz” demesiyle “zahmet etmeyin” diyen ben oldum.
“Olur mu kızım, üç aydır gelmiyorsunuz, kim bilir bir daha ne zaman gelirsiniz. İneceğiz aşağıya” diyen annem ile herkes ayaklandı.
“Ela, gel babacağım montunu giydirelim.” Ela ve Ömer Asaf kapı kenarına abimlerle yaklaşırken, ben Yusuf Eymen'i Ela'nın küçüklük pusetine bıraktım ve yeleğinin önünü çıtçıtladım.
“Kızım dışarısı çok soğuk, üşür vallahi” deyince annem, onu başımla onayladım ve Yusuf Eymen'in çantasından kalın, küçük bir süveter çıkardım. Onu da yavaşça giydirip, sonrasında onu ince bir batteniyeye sararak pusete daha rahat yerleştirip, kemerleri taktım. Ve üzerine bir kat battaniye daha yerleştirdim.
“Ben turşuyu getiririm.”
Anneme gülümsedim. “Herşeyi aldım mı acaba?” dedim anneme ve bakışlarım masanın üzerinde yer alan bardaklara kaydı.
“Anne hakkını helal et. Yolumuz uzun, biliyorsun” deyince anneme, annem “duymamış olayım” diyerek eliyle saçlarımı okşadı.
“İlker alsın Yusuf Eymen'i ağırdır sen taşıma.” Normalde de Ömer Asaf taşıdığı için, annemi başımla onayladım ve kapıya doğru yaklaştık. Ömer Asaf çoktan inmişti anlaşılan çünkü kapıda kimseler yoktu.
“Siz de inecek misiniz aşağıya” diye sordum annemlere. “İneceğiz kızım, tabii ki.”
Asya ve Eda’da başını sallarken, İlker üzerine montunu giydi, sonrasında Yusuf Eymen'i eline aldı. “Ben iniyorum.”
“Dikkat et.”
“Tamamdır.”
Ben de kabanımı askıdan alıp, üzerime giydikten sonra şapkamı da taktım. Omzuma çantamı alıp, ayakkabılarımı giydim ve annem kapıyı çektikten sonra hep birlikte aşağıya indik. Apartmanın kapısını açar açmaz merdivenlerden indim ve etrafına bakındım. Araba az ilerideydi. Selim ve Ela etrafta koşuşturma oynarken, abim ve Ömer Asaf gülerek birşeyler konuşuyordu. İlker’le aynı anda yanlarına vardığımızda, kapısı kapalı olan arabanın kapılarını açtı Ömer Asaf. Yüzüme çarpan sıcaklık ile yüzümde sıcak bir tebessüm peyda oldu. Sonuna kadar açmış olmalıydı klimaları. Yoksa bu kadar sıcak normal değildi. Düşünceli eşim benim.
İlker’ in elindeki Yusuf Eymen'i aldım, sonrasında arkaya oturttum ve emniyet kemerlerini sabitledim.
“Ela koşmayım babacağım! Düşeceksiniz!”
Yusuf Eymen'i yerleştirdikten sonra kapıyı kapadım ve aileme döndüm. “Biz gidelim.”
Babama yaklaştım, eğilip elini öpecekken izin vermedi, sıkıca sarıldı bana. Aynı şekil annemede sarıldım.
Ömer Asaf annem ve babama sarıldıktan sonra kız kardeşi Asya'ya sıkı sıkı sarıldıktan sonra Eda'ya başıyla selam verdi, sonrasında abime sarıldı. Ben de İlker’e, Eda'ya ve Asya'ya sıkı sıkı sarılıp, ileride duran abimede sarıldım. Sonrasında etrafta koşan Selim'i yakalayıp “hala gidiyor” diyerek eğilip ona da sarıldım.
“Yine gelin!”
Gülümsedim. “Elbette geleceğiz. Hatta bu sefer siz gelin, ev kocaman hepinize yetecek oda var” dememle, annemler gülümsedi.
“Turşuyu vereyim” diyerek Ömer Asaf’a uzattı. “Ellerin dert görmesin anne.”
“Afiyet olsun oğlum!”
Arabanın arkasına yaklaştı, bagajı açıp turşuyu yerleştirdi. Sonrasında kapatıp, annemlerin Ela'yla vedalaşmalarıyla birlikte kapıları açtık.
“Ela geç annem!” Ela'yı arkaya oturttum, sonrasında kapıyı kapadım. Ömer Asaf'ta şoför koltuğuna geçerken, Ela'nın “camı aç baba” demesiyle Ömer Asaf camı azıcık indirdi.
“Hoş çakalııııın! Didi çok deviyorud!”
Kıkırdadım. Ömer Asaf camı kapadı, ben de ilerledim ve ön tarafa geçtim. Binmeden önce el salladım. Arabaya geçip, Ömer Asaf'ın park ettiği yerden çıkmasıyla birlikte kornaya basması bir oldu. Yola çıktık, sokaklardan geçip ana yola giriş yaptık. Ela Yusuf Eymen'in yanında olduğu için, bir de çocuğumun kemeri takılı olduğu için içim rahattı. Ama normalde onların yanında olmam lazımdı.
“Anneciğim. Kardeşine dikkat et olur mu, arada bak bakalım uyuyor mu” dedim Ela'ya.
“Tamam anne. Baba markette girecek miyid?”
“Gireceğiz güzel kızım. Baban sana bu gece cips yedirtmeden yatırmayacak!” dediğinde güldüm ve omzuna şakayla vurdum Ömer Asaf’ın.
“Ben idtediğimi alabilir miyim?”
“Elbette.”
Yaklaşık on on beş dakika sonra Ömer Asaf benzin almak için benzinlikte durduğunda, Ela çoktan kapıya yanaşmıştı. “Sen otur güzelim, Yusuf Eymen tek kalmasın, gerçi uyuyor” dediğinde onu başımla onayladım ve “tek kalmasın, siz gidin” dedim Ela'ya bakarak.
Ömer Asaf aşağıya indi, Ela kapıya yaklaştı. Kapıyı onun için açtı, o hızla indi arabadan ve babasının elini tuttu. Sonrasında birlikte markete ilerlediler, lakin gitmeden önce arabayı kilitledi benim için. Bu davranışı eski günleri hatırlatıyordu bana. Kaçırıldığım o korkunç günü, başıma gelen o korkunç olayları hatırlatıyordu. Arabanın kapılarını bu yüzden her seferinde ben içerdeysem kilitliyordu.
“Anneciğim” dedim fısıltılı bir sesle Yusuf Eymen’e dönerken.
Gözleri kapalı, uyuyordu. Uzandım ve yanağına dokundum. Sıcaktı. Bu da demek oluyordu üşümüyordu. Yüzümde ki tebessümle onu seyretmeye başladım. “Annen yer seni” diye fısıldadım. “Benim yakışıklı oğlum. Aynı babası gibi yakışıklı olacak.”
Önümde dönüp arkama yaslanırken, marketin açık kapısından Ela ve Ömer Asaf'ı görebiliyordum. Ela her neye dokunursa Ömer Asaf onu sepete atıyordu. Bu seferlik birşey demeyeceğim, nasıl olsa hepsini bu akşam yemeği hayal eden Ela maalesef yiyemeyecekti. İzin vermeyeceğim. Sağlıksız beslenmemeli.
Ela iki paket cipsi alıp babasının elinde ki sepetin içine bıraktığında, Ömer Asaf'ın “yeterli mi?” diye sorduğunu fark ettim. Ela başını salladı, sonrasında aklına birşey gelmiş olacak ki “alabilir miyim?” dedi babasına ellerini önünde birleştirerek. Kesinlikle muzlu sütten bahsediyordu. Ömer Asaf onu başıyla onayladı, akabinde diğer tarafa geçerek görüş alanımdan kayboldular.
Kısa süre sonra marketten birlikte çıktıklarında, Ela bir elinde muzlu süt, diğer eliyle babasının elini tutarak arabaya doğru geliyorlardı. Ömer Asaf yaklaştığında kapıyı açtı ve Ela'nın arkaya geçmesine yardımcı oldu. Yanına da poşeti koyup “tamam mı babacağım?” diye sorduğunda, Ela “tamam” dedi ve “anne bak, bir dürü şey aldık” diyerek poşeti gösterdi. Ömer Asaf’ta arabaya bindiğinde arabayı benzin almak için geriye doğru çekti ve görevli abiye, “ful olsun” diyerek bana döndü.
“Öyle mi neler aldınız?” dedim Ela'ya.
“Bir dürü. İki tane cipd aldık. Donra çukulata aldık. Sonra çubuk kraker aldık.”
Ömer Asaf’a döndüm. Ne yaptın der gibi baktığımda, “ne yapayım hayır diyemiyorum evlatlarıma” dediğinde, elimi kaldırıp yanağına dokundum. Başını çevirerek dudaklarını avucumun içine bastırdı ve camın tıklatılmasıyla birlikte Ömer Asaf’a fiş uzatıldı. Akabinde Ömer Asaf gerekli ücreti verdikten sonra tekrardan yola koyulduk.
“Anneciğim yatmadan önce iç sütünü olur mu?”
“Olur anneciğim.”
“Aferin benim akıllı kızım.”
Yaklaşık bir saat sonra evin bahçesine girdiğimizde, Ömer Asaf arabayı bahçenin kenarına çekti ve dikkatle indik. O Yusuf Eymen'i alırken, ben market poşetini ve Ela'yı aldım. Birlikte eve girdik, direkt olarak sıcak evimiz yüzümüze güldü. “Anneciğim koş ellerini yıka!”
“Tamaaaam!”
“Yusuf Eymen'i beşiğine bırakayım, sen ver” dedim Ömer Asaf’a ve o kapıyı kapatıp bana uzattı. Sonrasında geri çekti. “Ağır güzelim, ben götüreyim.”
Onu başımla onayladım. Çok kısa süre sonra ben ve Ela mutfakta cips hazırlarken, Ömer Asaf film açmak için televizyonla ilgileniyordu. Hepimiz eşofmanlarımızı giymiş, rahattık.
Ela yanıma sandalye çekmiş, üstüne çıkmış ve bana yardım ediyordu güya. Gülmemek ve onu ısırmamak için zor duruyordum. Ben bir cipsi kaseye boşaltırken, yoğurtlu sos yapmak için dolaba ilerledim.
“Anne?” diyen Ela'ya bakmadan “efendim anneciğim” dedim.
“Bu danki acı birad?”
Bakışlarım direkt onu buldu. “Sen yedin mi?” diye sordum.
Dudaklarını birbirine yasladı, başını salladı. Yaklaşıp bu hareketinden dolayı sıkı öpücük bıraktım yanağına ve “oh!” layarak geri çekildim, akabinde hızla su verdim ona.
“Sen yeme o zaman?”
“Yok yok. Du içince geçti acıdı danki” dediğinde bu sefer kıkırdadım.
“Neden acı aldınız?”
“Ben deçtim.”
Tekrar kkırdadım ve yoğurt sosunu yaptıktan sonra cips kasesini ona verdim. “Hadi al bakalım. Koş babana!”
“Babaaaa!”
Paytak adımlarla salona doğru koşarken ben de arkasından ilerledim. Babasının kolunun altında hemen yerini aldı, cips kasesini dizlerinin üzerine koydu ve başını babasının göğsüne yasladı.
“Bak bak” dedim ben de hemen onun yanına otururken. “Annesinin yerini alıyor hemen.”
“Ama den daten yatıyordun babamın göğdünde uyurken. Şimdi ben yatmak idtiyorum.” Ömer Asaf kıkırdayarak bana bakarken eğilip Ela'nın saçlarına minik bir öpücük bırakarak çekilip bir kez daha bana baktı.
“Doğru söylüyor birtanem. Sen zaten yatıyorsun uyurken” dedi göz kırparak ve cips aldı ağzına. Kıkırdayarak ben de Ela'ya doğru yaslandım ve önce Ömer Asaf’ın şakağından öpüp, sonra Ela'nın saçlarından öperek açılan filme baktım.
“A A. Buz devri mi izleyeceğiz?”
Ömer Asaf bana döndü. “Ela'nın yanında yetişkin film açamam güzelim. Her türlü şey var” dediğinde ona hak verdim ve filmi başlatmasıyla Ela heyecanla izlemeye koyuldu cips yemeye başlarken. Bir diğer yandan marketten aldığımız muzlu sütünü içiyordu.
Komik yerlerde hep birlikte gülüyor, birlikte cips yiyorduk. Bazen Ela tek başına gülerken, biz de ona eşlik ediyorduk. Çenem gülmekten ağrımaya başlamışken, aradan geçen bir saatin ardından Ömer Asaf'ın omzuna düşen minik başını fark ettiğim Ela'ya baktım. Gözleri kapanmış, uyumaya başlamıştı çoktan. Ömer asafla birbirimize baktık, sonrasında tekrardan Ela'ya.
“Çok tatlı değil mi?”
“Hem de nasıl… Ben yatağına yatırayım.”
Ben etrafı toplamaya koyulmuşken, o Ela'nın minik bedenini kucağına dikkatle aldı ve onun odasına doğru ilerledi. Ben mutfağa tabakları bırakıp, bulaşıkları makinaya yerleştirdikten sonra Ömer Asaf Ela'nın üzerini örtmesiyle odadan çıkması bir oldu. Biz de ışıkları ve televizyonu kapatıp odamıza girdik, kapıyı yavaşça kapadık. Yusuf Eymen beşikte usul usul yatarken, doğduğundan beri hiç geceleri uyanıp ağlamıyordu. Ela gibi değildi.
Ömer Asaf yatağa oturmadan önce benide kendine çekti ve birlikte yatağa düştük. “Oh! Çok yoruldum biliyor musun?”
Kaşlarım havalandı. “Biz yoruyor muyuz seni?” dedim gülerek.
“Sizin varlığınız bana iyi gelen tek şey. İyi ki varsınız.”
Başımı göğsüne yasladım, akabinde yanağını kedi yavrusu gibi sürtüp elimi göğsüne bıraktım. “Güzel bir aile olduk.”
“Hem de nasıl.”
“Hayallerimde ki gibi” diye fısıldadım.
“Hayallerimiz de ki gibi” dedi ve birlikte pikenin altına girip, gözlerimizi kapayarak derin bir sessizliğe, bir sonra ki güne ve yine eski telaşlarımıza dönmek için gömüldük.
SON..
Umarım beğenmişsinizdir. Sizleri mutlu ettiysem ne mutlu bana. Bu bölümle birlikte kitabımız tamamen son bulmuştur. Şimal'in bir sonra ki bölümü bu pazartesi sizlerle. Şimdiden okuyan herkese teşekkür ederim.
Kendinize iyi bakın, hoş çakalın! Öpüldünüz!!!
ŞİMAL'de görüşmek üzere!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
81.43k Okunma |
5.56k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |