@lorewalkerlavi
|
Gecenin sessizliği ormanı örtmüş, ay ışığı yaprakların arasından süzülerek yerde gümüşten bir halı oluşturmuştu. Ormanın derinliklerinde, eski ve kadim bir tapınak saklıydı. Kimse bu tapınağın nasıl inşa edildiğini ya da kimler tarafından yapıldığını bilmiyordu. Ama bir şey kesindi: Burası sırlarla dolu bir yerdi ve bu sırları yalnızca en cesur olanlar keşfedebilirdi. Küçük bir köyde yaşayan Lena, bu tapınağın efsanelerini çocukluğundan beri duymuştu. Tapınakta kadim bilgelikleri saklayan bir Baş Rahibe’nin yaşadığı, ama onu bulmak için kalbinin derinliklerine yolculuk yapman gerektiği söylenirdi. Lena, her zaman bu hikayelere inanmış, fakat hiçbir zaman tapınağa gitmeye cesaret edememişti. O gece bir rüya gördü. Rüyasında, ormanın derinliklerinde parlayan bir kapı gördü; kapının ardında ona fısıldayan bir ses, “Gizli bilgelik seni bekliyor” diyordu. Lena, uyandığında hala rüyanın etkisi altındaydı. Hiç tereddüt etmeden, rüyasında gördüğü yola koyuldu. Yüreğinde hafif bir korku vardı, ama aynı zamanda bu çağrının çok derin bir anlam taşıdığını biliyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde tapınağa ulaştı. Büyük taş kapılar, Lena'nın dokunuşuyla hafifçe aralandı. İçeriye girdiğinde, loş ışıkla aydınlanan uzun bir koridor karşıladı onu. Koridorun sonunda, büyük bir taş tahtta oturan bir figür vardı: Baş Rahibe. Baş Rahibe'nin gözleri Lena'ya dikildi. Ne bir söz söyledi, ne de kıpırdadı. Fakat Lena, onun derin bir bilgeliği içinde sakladığını hemen anlamıştı. Kadının yüzündeki ifade, yüzyılların sırrını taşır gibiydi. Lena, ne yapması gerektiğini bilmeden başını eğdi. Ama o anda Baş Rahibe konuştu, sesi tıpkı rüyasındaki gibiydi. "Aradığın cevaplar dışarıda değil, içeride saklı," dedi yumuşak, ama kararlı bir sesle. "Bilmek istediğin her şey, ruhunda yazılı. Fakat bu bilgeliğe ulaşmak için içindeki perdeyi aralamalısın." Lena, derin bir nefes aldı. Gözlerini kapadı, sessizliğe gömüldü. Baş Rahibe’nin yanında durduğu o taş salonda, sanki zaman durmuş gibiydi. Her şeyin anlamsızlaştığı bir anda, Lena kendi içine döndü. Kalbinin en derinlerinde sakladığı korkular, arzular ve sırlar bir bir açığa çıkıyordu. İçsel bir yolculuk başlıyordu; dış dünyadaki hiçbir şeyin gerçek anlamını veremediği bir yolculuk. Bir süre sonra, Lena gözlerini açtı. Baş Rahibe'nin yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Lena, artık biliyordu: Sır, içindeydi. Dünya, yüzeyde görebileceği kadar basit değildi. Bilgelik, görünmeyen bir dünyanın kapılarını açabilme yeteneğindeydi. Baş Rahibe'nin yanında durmuş, kadim bilgiyi ararken aslında bu bilgiyi hep içsel dünyasında taşıdığını fark etmişti. Lena, tapınaktan çıkarken artık aynı kişi değildi. Baş Rahibe ona dışarıdan bir bilgi vermemişti, çünkü asıl bilgi Lena'nın kendi içinde saklıydı. Perdeyi aralayan o an, gerçek bir bilgelik anıydı. Sırlar, sadece kendini bulabilenlere açılıyordu. |
0% |