Bir kuşun kanat çırpışı bile yankılanmaz oldu,
Gökyüzü sessiz, toprak yaralı,
Nehirler konuşmaz, balıklar susmuş,
Denizlerin mavi tonları kaybolmuş.
Duyuyor musun?
Bu şehir çığlık atıyor,
Ama biz kulaklarımızı tıkadık.
Kulağımızda reklamlardan başka bir şey yok.
Her şey satılık, her şey paketlenmiş,
Kahvemizi bile karton bardakta içer olmuşuz.
Görüyor musun?
Şehrin yüzleri,
Birbirine yabancı bakışlar,
Parklarda yalnız oturan çocuklar,
Sokakları süsleyen dev ekranlar,
Mutlu olduğunu bağırıyor,
Ama biz inanmıyoruz artık.
Sistem diyor ki: “Kazanmalısın!”
Peki ya neyi kaybediyoruz her gün?
Çocukları mı?
Doğayı mı?
Hayalleri mi?
Ormanlar yanarken izledik,
Ellerimiz cebimizde bekledik.
Hangi günü kurtarabiliriz?
Hangi anı geri getirebiliriz?
İklim değişirken gökyüzünü suçladık,
Ama aslında suç bizimdi,
Dönüp de kabul etmedik.
Bak, her sokak başka bir savaş alanı,
Kimliğin, dilin, rengin, dinin,
Hepsi seni bir kutuya hapseder,
Birbirimizden nefret etmeyi öğrendik,
Birbirimize sarılmayı unuttuk.
Ve özgürlük,
Hangi özgürlük?
Seçimlerimiz bile başkalarının izniyle.
Telefon ekranına hapsolmuş bir nesil,
Mutluluğu bir tıklamayla arıyor.
Ama mutluluk bile şarjı bitmiş bir pil.
Konuşuyorum, ama kimse duymuyor.
Çünkü sessiz kalmaya alışmışız.
Birbirimizi görmeye korkar olmuşuz,
Birbirimizi sevmekten utanır olmuşuz.
Duy sesimi!
Bir şeyler değişebilir hâlâ.
Ama önce kendine bak,
Aynada ne görüyorsun?
Kendini mi, yoksa seni senden alan dünyayı mı?