Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm

@lostaoull

Burnuma dolan yasemin kokusunu biraz daha hissetmek için bahçede her zamankinden daha fazla oyalandım. Üzerimde beyaz bir elbise küçük adımlarla etraftaki çiçekleri kokluyordum. Elimde Durudan ödünç aldığım bez bebek vardı. Benim tek arkadaşımdı. Annem Duru doğduğundan beri benimle ilgilenmiyordu. Duruyu çok kıskanıyordum. Babam bile onu seviyordu. Her gün elinde bir tane çikolatayla gelip Duru'nun odasına götürüyordu. Keşke hiç olmasaydı böylece annem ve babam beni severdi. Küskün bakışlarım balkonda oyuncaklarıyla oynayan Duruya kaydı. Henüz yedi yaşındaydı ama benden çok oyuncağı vardı. Yanında ise babamın ona aldığı çikolatası öylece duruyordu. Belki istersem bana verirdi. Koşarak eve girip odasına girdim.
"Duru eğer yemeyeceksen çikolatanı yiyebilir miyim?"

"Hayır onu bana babam aldı.Kimseye vermemi söyledi." Babam niye böyle demişti yoksa eve yine kötü adamlar mı gelecekti. "Ben kimse değilim ki Duru ablanım senin bana verebilirsin." Sadece o çikolatayı yemek istiyordum. Belki de babam getirdiği için yediklerimden farklı olacağını düşünüyordum. "Babam sana da vermemi söyledi Asya." Babam niye böyle söyledi ki. Kesin Duru yememem için böyle yapıyordu.

" Duru ver o çikolatayı bana hem babam ikimize getiriyor."

"Sana hiç getirmiyor ama Asya. Bu benim çikolatam." Dedikleri ufacık bedenime beton gibi düşmüştü. Ellerimi ona doğru uzatıp elindeki çikolatayı almaya çalıştım. Ama bana karşı geliyordu vermiyordu. Tüm gücümle elindeki çikolatayı çekip onu iktirmiştim. Tek gördüğüm yere düşen bedeniydi. Annemin bağırışları evin içinde yankılanırken babamın telaşlı sesi beni olduğum yerde yakalamıştı. Babamla göz göze geldiğimde ilk defa bana bu kadar öfkeli baktığına şahit olmuştum. Yüzüme atılan tokatla olduğum yere düştüm. O sırada gözlerim balkondan aşağıya kaydı Duru etrafı kırmızıya boyanmış bir şekilde yatıyordu.
"Sen yaptın şeytan " Babamın söylediklerini anlayamıyordum gözlerim yerde yatan Duruda takılı kalmıştı. Tekrardan babama baktığımda iki yanımda sarkan kollarımdan tutup benş sarsıyordu. "Şeytan, eğer kızıma bir şey olsun yaşatmam seni" Korkuyordum. "Baba bilerek olmadı."

"Baba"


&

"Durumu normale dönmeye başladı, normal odaya alalım mı hocam?"
Bir ses kulaklarımda belirli aralıklarla ortaya çıkıyordu. Kim konuşuyordu? Yavaşça gözlerimi açtığımda etraf bembeyazdı. Gözlerimin alışması için biraz daha bekledim.
"Uyanıyor." Sesin geldiği tarafa doğru kafamı çevirmek istesem de etrafımdaki borular bunu engelliyordu. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Ağrınız var mı?"
Konuşmak hiç bu kadar zor gelmemişti bu yüzden sadece dudaklarımı oynatabilmiştim. "Tamam yormayın kendinizi, birazdan normal odaya yerleşeceksiniz." Doktorun sesi kulağımda yeniden uğultu halini alırken karanlığa alışmış gözlerimi tekrardan kapattım.


&

"Benim kızım ölüm kalım savaşı veriyor , bırakın beni dedim size öldüreceğim onu."
Gözlerim kapalıyken duyduğum sesler içimi acıttı. Bir annenin feryadı ancak böyle sarsabilirdi. Kulaklarımı tıkamak istedim, içim acıyordu. Benim için feryat edecek bir annem olmaması beni mahvediyordu.
"Bakın Lale Hanım, ben savcı Yiğit Alp Demirkan. Acınızı anlayabiliyorum, ama şimdi sizi buradan götürelim. Ben sizin yanınızdayım, bu işin peşini de bırakmayacağım. Bana güvenin lütfen."
Kadının bağırışları giderek uzaklaşırken savcıyı merak ettim. Sesi hiç duymadığım kadar güvenilir geliyordu. Öyle ki kadın ona güvenip gitmişti. Yavaşça doğrulmayı denedim, karnımdaki yaralar acısını tekrar göstermeye başladı. Yüzüm buruşmuş, elim yatağın kenarına tutunurken kapı açıldı.
İçeri giren kişi kimdi bilmiyordum, ama yanıma gelmeden önce kokusu gelmişti. Tarif edemediğim bir koku burnuma dolarken gözlerimi kapattım. Daha önce hiç böyle bir parfüm koklamamıştım.
"Geçmiş olsun Asya, ben savcı Yiğit Alp Demirkan. Kendinizi iyi hissediyorsanız birkaç sorum olacak." Ellerim yatağın kenarından uzaklaşıp sırtımı yatağa yasladım. Karşımda duran kişi bir savcıydı. Ne olmuştu da beni savcı sorgulamaya geliyordu? Amcamların işi olabilir miydi bu? Tekrar yüzüne baktığımda bakışlarında sesinin aksine keskinlik vardı. Her şeyi biliyor gibi bakıyordu. Korktum, kaçarken kendimi yeniden tehlikenin ortasına atmaktan. Gözlerimdeki korkuya şahit olmuştu, bir şey yapar mıydı?
"Sağolun, ama neden bana sorular soruyorsunuz?" Hemen arkada kalan sandalyeyi çekip yatağımın kenarına doğru oturdu. "Bakın, bir kaza yaptınız ve karşı aracın sürücüsü ağır yaralı. Bu yüzden size bazı sorular sormam gerekiyor." Kaza yapmıştık ve sürücü koltuğunda ben vardım. Birisi ölebilirdi, belli ki bağıran kadın da annesiydi. Eğer ölürse ben katil mi olacaktım şimdi? Tunç neredeydi? Onu da sorgulamışlar mıydı?
"Yanımda bir kişi daha vardı, o iyi mi?" Savcının bakışları bir cevap arar gibi yüzümde oyalandı. Ellerim kucağımda birleşmiş, ağzından çıkacak her kelimeye dikkat kesildim.
"Aracın içinde sadece siz vardınız. Sizden başka kimse getirilmedi." Duyduklarımla kalbim giderek hızını artırırken ellerim titremeye başladı. Belli etmemek için kafamı çevirsem de hareketlerimi incelediğinin farkındaydım. "Anladım. Ben karıştırmış olmalıyım." Gözlerim doldu, kaçmayı bile başaramamıştım. Üstelik Tunç'un yaptıklarını aklıma bile getirmek istemiyordum. Aklıma getirirsem her şey biterdi. “Sırtınızda bazı yaralar var bu tarz yaralar sürtünme ile oluşabilcek yaralar kazanın öncesinde bir şey oldu mu ?” Unutmak istediğim her şey gözümün önüne geldi. Sırtımın ağacın gövdesine çarpışı, Tunç’un üzerime gelmesi bir kabus gibiydim. Peki ben şimdi güvende miydim ?

Nefeslerim sıklaştı, korkuyla kıvranan gözlerim savcının zifir gibi gözlerinde takılı kaldı. "Ben hatırlamıyorum." Yalan söylemek istemiyordum. Beni battığım bataklıktan kurtarabilir miydi? "Hatırlamıyorsunuz öyle mi? Peki, amcanız Kenan Kaya ve babanız Kadir Kaya'nın bu olayla bir ilgisi var mı?" Tanıyordu. Amcamla babamı tanıyordu. Soğukkanlı olmalıydım. Eğer belli edersem, amcamla babamın kulağına giderdi, bu da hiç iyi olmazdı. "Beni kaza için sorgulayacaksınız zannediyordum. Bir de ne zamandan beri trafik kazalarının soruşturması için savcı yollanıyor?" Kendimi sıktığım için giderek artan ağrım kaşlarımı çatmama neden oluyordu. Buradan bir an önce gitmeliydim. Daha fazla kalamazdım. Burada geçmişe sürgün edilmek istemiyordum. "Soyadınızın Kaya olması bizim için geçerli bir sebep." Ne demek istiyordu? Babam ve amcamın tüm pis işlerini biliyor olabilir miydi? Her şeyi anlatsam bana yardım eder miydi? Cevap vermeliydim. Belki de benim için bir fırsattı bu. Tunç öldüyse, amcam zaten beni yaşatmazdı. Savcı Yiğit Alp Demirkan, beni kurtarabilir miydi?

Cevap vereceğim sırada hastanede büyük bir zil sesi çaldı. Zaman durdu, o zamanın içinde hapsoldum. Kimse beni kurtaramayacaktı. Tunç yaşıyordu. Vuslata hasret kaldım. Ellerim şimdi prangalanmış bir mabedin içinde kesilmeyi bekliyordu. Gitmeliydim. Hatta kaçmalıydım tekrar tekrar. Yaralarımı umursamadım, ayağa kalkmaya çalıştım. Bedenimdeki acılar sadece ruhumun aynasıydı. Yiğit Alp tutmaya çalışsa da zilin sesi her şeyi unutturuyordu. "Asya, sakin ol," birisi bağırıyordu kulağımda. Sesi ninni gibiydi, bana kimse ninni söylememişti. Bir hışımla kalktığım yataktan cama doğru ilerledim. Atlasam her şeyden kurtulabilirdim. Yiğit Alp'in beni tutan kolları her şeyi engelliyordu. "Asya, yaran açıldı, dur artık lütfen." Yine kan olmuştu üstüm, ama bu sefer yalnız değildim. Yiğit Alp'in üstündeki takım elbise de kan olmuştu. Zil sesi sustu. "Beni kurtarabilir misin, Demirkan?" Yavaşça kucağına doğru düşerken ağzımdan çıkan tek cümle olmuştu. Gözlerimi kapattım, bir daha açılmamasını diledim. Bedenim havaya kalkarken, onun kolları arasındaydım. Tekrar beni yatağa yatırırken kulağıma fısıldadı

. "Sen kaza yapmamışsın, Asya. Sen intihar etmişsin."


backTo=12612


Loading...
0%