@lostaoull
|
“Öyleyse vücudundaki izleri bana nasıl açıklayacaksın? Hepsi aynı gün içinde oluşmuş yaralar. Sen o gece ne yaşadın Asya ? Tunç Kaya mıydı sana zarar veren ?” “Asya” bir ses vardı çok yakınımdan geliyordu. Ama gözlerimi Tunç dan alamıyordum. Bana zarar vermemesi için her ayrıntısını takip ediyordum sonra biri koluma dokundu. “Dokunma” diye bir haykırış dudaklarımdan döküldü. Gözlerimi kapattım her şeyin bir hayal olduğunu biliyordum ama inanamıyordum. Geri geri kaçacak bir yerim yoktu yavaşça çöktüm duvarın dibine. Yanımda bir hareketlilik oldu birisi benimle birlikte çökmüştü. “Dokunma uzaklaş benden” sesim fısıltıdan farksızdı. “Asya tamam bak dokunmuyorum sana aç gözlerini hadi” Gözlerimi açamazdım Tunç oradaydı göz göze gelemezdim. “Açamam o orada” kesik nefeslerimin ardından çıkan sözlerim onun rahatsız bir şekilde kıpırdamasına neden olmuştu. “Asya bizden başka kimse yok bahsettiğin kimse korurum ben seni” Korurum ben seni demişti koruyabilir miydi ? Daha önce kimse beni korumamıştı. Gözlerimi açtım onun zifiri gözleriyle karşı karşıya geldim. Gözlerinde önce öfkeye daha sonra da derinlerde bir yerde merhamete şahit oldum. “Asya bir şey söyle “ Sesini algılıyor ama cevap veremiyordum. Sadece gözleriydi bana iyi gelen. Titreyen dizlerime rağmen ayağa kalktım düşmemem için tuttuğu kolumu ellerinden çektim. Kimse dokunmasın bana. Onu arkamda bırakıp ilerledim nereye gidebilirdim ki ? Tek düşündüğüm bu odada olmamaktı attığım her adımda nefeslerim sıklaşıyordu. Kapıya ulaşamadan yere yığılmıştım. “Asya !” Sesi endişeli geliyordu benim için mi endişeleniyordu ? Beni tıpkı hastanede olduğum gibi kollarının arasına aldı. Bu sefer dokunma diyemedim çünkü hayatımda ilk defa tek bir an bile olsa kendimi güvende hissediyordum. Elleri yüzüme ulaşınca zar zor açık tuttuğum gözlerimi kapattım. & Üzerime serilen yorganın uçlarını biraz daha çekiştirdim. Havanın çok soğuk olmamasına karşın üşüyordum. Başımın içinde bir çalışma vardı sanki; bu çalışmayı durdurmak istercesine elimi başıma doğru bastırdım. Geçmiyordu, ne kadar bastırsam da geçmiyordu. Bir anda ellerimin üzerinde bir el hissedince gözlerimi açıp geriye doğru kaçtım. "Benim Asya" hala yüzüne bakıyordum. O ne zamandır buradaydı? "Başın ağrıyor olmalı, böyle çok sık bayılır mısın?" Yüzümdeki ifade nasıldı bilmiyorum ama onu gülümsetmişti. "Bakma bana öyle şaşkın şaşkın, sana yardım etmek istiyorum." Artık bir şey söylemem gerekiyordu ama ne dilim kıpırdıyordu ne de dudaklarım. "Ben..." kuruyan dudaklarımı ıslattım. "Bana yardım mı edeceksin?" Yine gülümsemişti; benimle dalga mı geçiyordu, Allah aşkına. "Başından beri benden bunu istemiyor musun, Asya?" Ben ne zaman böyle bir şey söylemiştim? Kesin benimle dalga geçiyordu. Benim düşkün olmam onu eğlendiriyor muydu? "Ben senden böyle bir şey istemedim." Yatakta doğrulmuş, çatılmış kaşlarımla ona bakıyordum. "Evet, istemedin." Eli tekrardan havalanmış, yüzüme doğru ilerliyordu. Şu an yapmam gereken tek şey yüzümü çekmekti ama onun yerine şaşıymış gibi elinin yüzümdeki yolculuğunu izliyordum. Çatılmış kaşlarımı tekrar eski haline getirip elini çekmişti. "O zaman Demirkan, ne diye yardım ediyorum diyorsun?" Yine gülümsemesini, gülümserken yanağında oluşan çukuru izlemek istedim. Gülümsemedi; gözlerindeki ifade değişti, yerini daha önce hiç görmediğim bir duyguya bıraktı. "Sen istememiş olabilirsin ama gözlerinin yardım çağrısını reddedemezdim." Nasıl yapıyordu bunu? Onunla konuşunca ona inanmak, hatta güvenmek istiyordum. Kimse beni anlamamıştı; oysa şimdi ona kendimi anlatsam, daha başlamadan beni anlayabileceğini hissediyordum. Gözlerimden bir damla yaş bacağındaki eline düştü. Belki de başından beri yanlış yapıyordum. “Beni gerçekten koruyabilir misin Demirkan?” Önce elindeki yaşı avucunun içine hapsetti ve kucağımda duran ellerimi diğer elinin arasına aldı. “Daha önce söylediğim gibi Asya, seni korurum ama sen de bana yardım etmelisin. Beni anlıyorsun değil mi?” Anlıyordum. Hatta bir tek onu anlıyordum. Benim kaybedecek bir şeyim yoktu; her şey elimden zorla alınmıştı. Kendimi bile bana düşman etmişlerdi. Yirmi üç yaşında ilk defa birisi beni koruyacağını söylemişti, hem de gözlerinde yer edinen isyana rağmen. Bir amacı vardı, biliyordum; boşuna beni bu eve almamıştı, yine de ona yardım edecektim. “Ben kendimden vazgeçtim Demirkan. Ama savaştığın neyse yanındayım. Sadece senden bir şey istiyorum.” İstediğim ne olursa olsun yapacak gibi bakıyordu. Belki de beni kandırıyordu, kendi istekleri için, tıpkı babam gibi. “Beni kendinden de korur musun? Bunun için bana söz verebilir misin?” Bu sözü almam gerekiyordu çünkü ona güvenecektim, biliyordum. Bana söz vermeli, tutamayacak olsa bile içimi rahatlatmalıydı. Yoksa kendimi kör bir kuyunun içine atıyormuşum gibi hissediyordum. Ben düşünürken o da düşünüyordu. Uzayan her bir saniye içimde pişmanlık duygusunu yeşertiyordu. “Sana söz veriyorum Asya. Seni kendimden bile koruyacağım.” Bakışları yumuşamış, yerini yine bir gülümseme almıştı. “Sözlerimizi de verdiğimize göre artık yemek yiyebiliriz. Yoksa yine bayılacak gibi duruyorsun.” Ne demişti yemek yiyelim duyduğum şeyi algılamam zordu. Bu tarz şeyler benim hayatımda olmazdı. Ben sessiz kalıp inanmakta zorlanırken o çoktan ayaklanmış beni de kendisiyle birlikte kaldırmıştı. “Sen böyle her şeyi düşünüp durursan daha çok aç kalırsın Asya. Hadi..” Bir şey dememe fırsat tanımadan ne zaman hazırlandığını anlamadığım salondaki masayla şaşkınlığım giderek arttı. Benden önce davranıp masaya oturduğunda orada öylece kalakalmıştım. Daha sonra bunun daha saçma olduğunu düşününce gidip tam karşısına oturdum. “Sen tüm bunları sana yardım etmem için mi yapıyorsun? Eğer onun için yapıyorsan gerek yok.” Kötü bir şey mi söylemiştim niye öyle bakıyordu ? Ben çok kişiyle tanışmıştım. Kendi isteklerini yaptırmak için neler yapıyorlardı insanlar bu da onlardan biri olmasını istemiyordum. Bir şeylerin sadece gerçek olmasını istiyordum. Elindeki kaşığı masaya sert bir şekilde bıraktı alışkın olduğumdan dolayı tepkisiz kaldım. “Asya dediklerine dikkat et. Sana yaranmak için böyle bir şeye ihtiyacım yok. Ayrıca ben seni yanımda istiyorum ne önümde ne de arkamda sadece yanımda bir daha da böyle şeyler söyleyip benim asabımı bozma.” Söyledikleriyle tüm iştahım kaçarken kendimi her şeyi bozan mızıkçı çocuk gibi hissediyordum. Tabağımdakilerle oynayıp onun yüzüne bakamıyordum suçlu bir çocuk gibi başım önümdeydi. “Tabağındakilerle oynayıp durma sinirimi bozuyorsun. Ye hadi yemeğini.” Ne değişik birisiydi bir öyle bir böyleydi dengesiz miydi biraz ? “Dengesiz misin sen ?” Ağzımdan çıkanlar kulağıma ulaştığında ellerimle ağzımı kapatmıştım. “Ne?” O niye şaşırıyordu öyleydi işte. “Yok bir şey” uzatsın istemiyordum utanmıştım. O da gözleri bozukmuşçasına kısık gözlerle yüzüme bakarken hızlı hızlı yemeğimi yiyordum. “Yavaş ye boğulacaksın.” Ufak bir baş sallamayla yemeğime devam ettim. Uzunca bir süre sessiz sessiz yemeğimizi yedik daha doğrusu ben yedim o beni izledi. Lokmalarımı mı saydı acaba diye düşünürken masadan kalkıp balkona doğru ilerledi. Bende kuyruğu gibi peşinden balkona doğru ilerledim. Yine elinde sigarasıyla balkon demirlerine yaslanmıştı. Onu izlemek bir aileyi izlemek gibiydi bana huzur veriyordu. Dudaklarındaki sigarasıyla bana doğru dönmüştü. “Asya artık başlamalıyız biliyorsun değil mi ?” Biliyordum çok zaman geçmişti. Ona her şeyi anlatmalıydım. “Ne sorarsan sor cevaplayacağım Demirkan.” & Bir hikaye bitmiş ben kendimden vazgeçmiştim. Şimdi yeni bir hikaye yazılıyordu yazgımda. Asya Kaya ile Yiğit Alp Demirkan’ın hikayesi. Mutlu bir son olmayacağı belliydi bizimki mutsuz bir son olacaktı. Bu iyiydi çünkü acılar unutulmazdı ve biz ne yaşarsak yaşayalım birbirimizi unutmayacaktık. |
0% |