@lostwingsiii
|
Merhaba🩵 Instagram'da gördüğüm bir reels sayesinde bu ficle damladım buraya. Yorumlara yazdığım pov sevildiğinden ve 'tutar bu, yazman lazım acil' gibi yorumlar nedeniyle ben de geniş hayal gücümü buraya dökmek istedim.
Bu bölüm prolog gibi. Tek taraflı anlatım ve bolca monoloğa, olay betimlemesine denk geleceğiniz 1109 kelimelik bir bölüm hem de. İlerleyen bölümlerde her iki karaktere eşit sahne verebilmek için anlatım değiştireceğim. Ancak ikinci anlatım tercihimi yine kahraman bakış açısı mı yaparım yoksa ilahi mi yaparım emin degilim. Zamanla netleşir diye umuyorum.
Umarım beğenirsiniz. Çok BTS kurgusu yazdım 2019'dan bu yana ancak sonradan kaldırdım wattyde. Burda değer görmesi dileğiyle🩵
Uzun bir merhaba konuşmasından sonra sizi baş başa bırakıyorum. Günün birinde çokça tutarsa diye bu paragrafı da başlama tarihi atma yeri yapıyorum. Başlama tarihinizi buraya atabilirsiniz.
İyi okumalar🩵 • Masumların uykusuna dalıp ertesi sabah yapacakları işler için dinlendikleri zaman diliminde, gecenin hâkimleri ortaya çıkardı.
Genellikle huzur dolu olan İtalya'nın geçmişi hatırlatan güzel sokaklarında sabahın ilk çıtır ekmekleri çıkar, kafeler ise dingin insanlarla dolardı. Şehrin eksik olmayan turistleri ise rehber eşliğinde gezerdi. Her şey fazlasıyla cezbediciydi yabancılar için.
Ancak benim de yaşadığım Napoli adlı bu şehir, İtalya'nın en tehlikeli şehriydi. Gecesi tamamen tehlikeliydi ve gündüzleri ise ara sokaklardan uzak durulurdu. Turistlerin uzun süre tek başına burda yaşamaması, rehber eşliğinde gezip ara sokaklarda kaybolunmaması ve ziynet eşyaların korunması en önemli gerekliliklerdi. Napoli zaten mafyaları yüzünden çok turist çekiyordu. Hükümetin bile karışmadığı önemli mafyalar vardı.
Bu gece ise ara sokaklar beni ağırlıyordu. Ayağımdaki botlar, sanki aşınmışcasına her adımımda ayağımdaki tüm sinir tellerini harekete geçirip bedenime sızılar yayılmasına neden oluyordu. Gecenin koyu lacivert yıldızlı gökyüzünün sahibi olan Ay, darlıktan insanı boğan tehlikeli ara sokaklarına benim için zayıf ışığını düşürüyordu yardım için. Karanlıktan boğulan ara sokaklar, ilk kez soluk da olsa aydınlanıyordu.
Kulağımda, sertçe yere çarpan ayaklarımın sesine karışan sığlaşmış soluk seslerim de çınlarken koşmaya devam ediyordum dermansız şekilde. Peçenin örttüğü elmacık kemiklerim ve nefes için aralanan dudaklarım kızarmış, kapşonlu şapkasının gölgede bıraktığı badem gözlerimse sert esen rüzgar nedeniyle yaşarmıştı. Zaten görmesi zor olan sokak, yaşlar nedeniyle buğulanıyordu zaman zaman.
Bacaklarım, böylesine ölüm kalım meselesi olan bir anda bana ihanet ederek canı kaçarken tam dönemeçteydim. Canı kaçan bacaklarım yüzünden dengemi kaybetmemek için ihtiyaçla tutunacak bir şeyler aradım. Köşeye üst üste dizilen boş koliler, benim kurbanım olsa da ağırlığımı taşıyamayan şekilde bükülerek gürültüyle yeri boylamışlardı. Bir tanesine de yanlışlıkla takılıp tökezleyerek dönemece girmem bir olmuştu.
Bayılacak gibi hissediyordum. Yüreğim artık kan pompalayamadığı için göğsümü ağrıtırken ellerimi dizlerime dayayarak bir süre soluklanmayı denedim. İleri doğru eğildiğim anda kapşonlu içine sakladığım kamera ağırlık yaparak önüme sarkmıştı.
Hepsi bunun yüzünden başıma gelmişti.
Radyo&Televizyon bölümü okuyan sıradan bir öğrenciydim. Koreli olduğumdan dolayı fazla arkadaşım yoktu ve geçim sağlamak için çeşitli part-time işlerde çalışıyordum. Bir tanesi de haber kaçırmaktı.
Napoli, mafyalarının yanı sıra kapsamlı çeteleriyle de ünlü bir şehirdi. Mafya kadar söz hakkı sahibi olmasalar da ara sokaklarda onların hükmü geçerdi. Kanunu bozan, kendi yönetimlerini kuran kişilerdi. Mafyalar da zaten ulu orta çıkan kişiler değildi. Gece işlerini sessiz sakin halleder çekilirlerdi. Hükümet, onların işlediği cinayetleri gazeteye basmayı yasaklamıştı.
Ben de bu nedenle sokak çetelerini hedef almaya başlamıştım. Haber değeri olan işleri fotoğraflayıp gazete bürosunda çalışmakta olan Kim Namjoon'a satardım. Dişe yarar güzel bir ücret karşılığında satıp iki haftalık part time ücretimi tek günde çıkarırdım. Cezbediciydi: hem parası hem de yaşattığı eğlence duygusu.
Ancak bu sefer işler biraz fazla ters gitmişti ve abartısız yaklaşık yirmi dakikadır Napoli ara sokaklarını peşimdeki çete grubuyla arşınlıyordum. Labirent gibi olan dar sokakların bazılarından iki üç kez geçtiğimi bile hatırlıyordum. Fazla çetin ceviz çıkmışlardı.
"Hey! Öldün sen velet ortaya çık!" Sesi, sükunet dolu şehrin sokaklarını inletirken eğildiğim yerden doğrulup omuz hizasında arkama baktım. Yaklaşan adım sesleri ve gür çıkan bağırma, bana çoktan yetiştiklerini anlatmıştı.
Dinlenmeyi bırakıp hızlı adımlarla sokağı arşınlamaya devam ettim. Soluklarım bana yetmiyor ve baş dönmesi yapıyor da olsa peçemi çıkarmaya cesaret edemiyordum. Ara sokaklar şeytanındı. Kimin çıkacağı belli olmuyordu.
Bir süre hızlı adımlarla yürüdükten sonra tekrar koşma seslerimin hafif topraklı tuğla yolda yankılanmasına izin verdim. Ağır kamera her koşmamda göğsüme çarparken sol dönemece girdim. Gördüğüm manzara iç açıcı değildi asla.
"Şaka yapıyor olmalısın!" Diyerek dişlerim arasından söylenirken kapşonlu başımı ellerim arasına aldım telaşla. Çıkmaz sokağa girmiştim ve bundan başka dönüş yolu yoktu. Geriye dönmek zorundaydım -ki bunu yapmak ölümün üzerine doğru koşmak olurdu.
"Düşün Jungkook, düşün... burda öylece ölemezsin" diye nefes nefese fısıldarken etrafımı taradım. Arkamdan yaklaşmakta olan adımlar yüzünden yüreğim daha da hızlı atıyor, beynim çalışmayı durduruyordu.
Sonunda gözüme kestirdiğim köşedeki tıka basa dolu konteynırı karşımdaki duvarın dibine çekip üzerine birkaç şey daha koyduktan sonra konteynırın ucundan tutup kendimi yukarı çektim. Metal konteynır ağırlığım yüzünden ayaklarım altında tıkırtı çıkarırken yukarı uzanıp duvarın ucunu tutmaya çalıştım. Üstü hafif toprakla örtünen tuğla duvarın ucunu çabalarım sonucunda yakalayıp kendimi tam yukarı çektiğimde "hey!" Sesi yerimde kitlenip kalmama neden olmuştu.
Şans, bu gece benden yana değildi.
İnce duvarın üzerinde emekler pozisyonda yan kalakalırken başımı sola doğru çevirdim. 4 adamın daha ilerisinde durarak lider olduğunu belli eden adamın elindeki Glock G21 seri tabancanın namlusunun bana doğrultulmuş olduğunu görünce gözlerim kocaman açıldı.
"Öldüreceğim ulan seni. Bakalım daha fotoğraf çekebilecek misin?" Dediği anda tetiği çekerek şarjör yuvasını ateşlemeye hazır hâle getirmişti. "Son duanı et."
Ancak onun beklemeden ateşlediği tabancadan fırlayan mermi teğet geçerek kulağımı çınlatırken dengemi kaybederek duvarın diğer tarafına aşmıştım sırtüstü.
Saniyeler içinde gerçekleşen olayları bedenimin düşme gürültüsü takip ederken acıyla çıkan inlemeyi durdurmakta başarısız olmuştum. İçten içe küfür ederken düşme esnasında devirdiğim konteynırdan kedi fırlayıp bana tıslamış, koşarak uzaklaşmıştı.
Kedinin gittiği yol tam da ara sokak çıkışına bakıyordu.
Üzerine düştüğüm çöp poşetlerinden doğrulmaya çalışırken duvarın diğer tarafındaki adamların sesini de dinliyordum. Ara sokağı dolaşıp önümü kesmeleri için patron emir veriyordu sinirden kudurmuş şekilde bağırırken. Sendeleyerek ayağa kalkarken ayak bileğimden giren sızı yüzünden burkulduğunu anlamam geç olmadı.
Ayağım yüzünden topallaya topallaya ara sokaktan çıkıp cadde boyunca koşturan adımlarla yürümeye başladım. Arkamda tekrar adım sesleri işitmeye başlarken arkama baktım. Adamlarından ikisinin etrafı kolaçan ettiğini fark ettiğim kısa sürede tekrar önüme döndüm.
Gördüğüm beden, belirgin şekilde irkilip öylece kalmama neden olmuştu. Diğer ikisi nerde diye düşünüyorken bir tanesinin önümde belirmesi, bahtsız bedevi olduğumu kanıtlıyordu.
Ancak giyimi sayesinde beni arayan kişilerden olmadığını anlamıştım.
Yapılı bedene sahip olan adamın giydiği siyah gömlek ve siyah ceket üzerine tam oturuyordu. Peşimdeki adamlarsa tipik çete üyeleri gibi serbest giyinen insanlardı. Bu o değildi.
Bedeni inceleme faslım, gözlerimi daha yukarı çıkartamadan "şu ilerdeki mi?" Diyen sözler yüzünden sonlanırken can havliyle "çabuk!" Diyerek dişlerim arasından tıslamış, önümdeki adamı kaslı göğsünden çıktığı sokağa geri itelemiştim. İtmemle karanlığa doğru sendelerken derin olduğu belli ses tonuyla inleme kaçmıştı dudaklarından.
O an cidden ne yaptığımın farkında değildim. Gece ortalıkta dolaşandan hayır gelmezdi ama o anki can tatlılığı durumunu yaşamış, tutanacak dal ararcasına yüzüne dâhi bakmadığım önüme çıkan ilk kişiyi kendimle sürüklemiştim ara sokağa. Darlıktan ölen kuytu köşeye ikimiz birden girmiştik ve yapılı bedeni duvar gibi benim bedenimi kapatıyordu.
Soluklarım siyah peçeme çarpıp hafif havalanmasına neden olurken benim her noktama temas eden bedenin göğsü fazlasıyla sakindi ve ben gözlerimi ordan çekmiyordum katiyen. Bedeninden yayılan odunsu koku hafif viski kokusuyla karışık şekilde burnumu doldururken 'eğlenmeye çıkmış bir iş adamı' diye tahmin yürütüyordum içimden. Birkaç dakika geçip adamlar da kaybolduktan sonra tahmin oyunumu kendim sonlandırdım ve beklemeden kuytudan sıyrıldım. Aceleci adımlarım sokak çıkışına yönelirken derin ses tonuyla italyanca aksanda dökülen öfkeli kelimeleri işittim ardımdan.
Dengesiz puşt. Bana böyle demişti.
Ettiği hakarete karşılık dönüp birkaç kelâm etmek benim de içimden gelse de bugünlük kurtardığım canımı ve bana para kazandıracak makinemin sağlamlığını nimet bilip gecenin sessizliğine karıştım ben de. Meraktan çatlayan yapım, adamın yüzüne bakmak istemeyerek ilk kez şaşırtmıştı beni. • Bölüm nasıldı?
Kapak tasarımı kendime ait bu arada. Güzel olmuştur umarım. Benim içime sinmişti yaptığımda🤧 Eşe dosta haber verin eğer severseniz. Büyüyebilme dileğiyle🩵 ve unutmayın, ne kadar çok istek, oy, yorum olursa o kadar çabuk bölüm gelir. Sizi seviyorumm
|
0% |