@lotussirius
|
Sahi, kimim ben? Suratıma kapatılan her kapıya rağmen tekrar bir kapının önünde yardım bekleyen bir paçavra mı? Yoksa hiçbir zaman bir yere ait olamayan, kimsenin benimseyemediği, kabul görmeyen ve hatta tiksinti duyulan bir sığıntı mıyım? "Sana diyorum" İri yarı kas kütlesinin kükremesiyle irkilip, gözlerimi beni yıllardır idare eden ancak ayakkabıdan çok çöp haline gelmiş botlarımdan kaldırıp sesin sahibine baktım. Öylesine sert ve kaba duruyordu ki üç saniye bile gözlerine bakamadan bakışlarımı tekrar botlarıma indirdim. Derin bir nefes alıp, ürkek bir ses tonuyla; " B-be-ben bu mektupta ismi yazan kişiyi görmek için gelmiştim" Elimdeki mektubu sanki en kıymetli mücevhermiş gibi sımsıkı tutuyordum. Adamın konuşmasıyla bakışlarımı hemen evin içerisinden çekip botlarıma indirdim. Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp soğuktan çatlamış sesimle konuştum; "P-eki" Adam büyük adımlarıyla evin içerisinde uzaklaşırken arkasından göz ucuyla tekrar içeriyi incelemek istedim. Bu ihtişam insanı kendisine çekiyordu. Tıpkı ateşin böceği çektiği gibi. İnsanın içi ısınıyordu. Bir an kendimi bu eve aitmişim gibi hissetmiştim. Ancak,sırtımdan,enseme oradan da saçlarıma karışan soğuk rüzgar beni bir olta gibi tutup hayal dünyamdan çekip çıkardı. Tüm vücudum bir anlık titreyip ürperdi. Bu sırada iri kıyım adam geri gelmişti. " Büyük bey seni bekliyor. Ancak seni uyarıyorum, Büyük bey soru sormadıkça asla konuşmayacaksın, yüzüne bakmayacaksın,başını yerden kaldırmayacaksın. Yoksa seni ellerimle boğarım! Anlaşıldı mı?!! " Bağırmıyordu fakat bağırmış gibi etki bırakmıştı üzerimde. Bir an herşeyi boşverip, evime gitmek istedim. Hatta öyle de yapacaktım. Bir adım geri atıyordum ki ayağıma birşeyin deymesiyle durdum. Arkamdaki şeye bakmak için başımı biraz daha çevirince bembeyaz, tertemiz, uzun yumuşak tüyleri olan bir kedi gördüm. Ne de güzeldi. " Uyuşuk musun? Derhal Büyük beyin odasına gidiyorsun!!! " Ben daha kedinin güzelliğiyle ilgilenirken bir anda kandimi sürüklenirken buldum. Devasa adam kolumdan tutmuş beni çekiştiriyordu. Daha doğrusu sürüklüyordu. Kolumu öyle sert kavramıştı ki kesin moraracaktı. Evin upuzun holünden geçip yolun sonundaki merdivenlere yöneldik. Bordo ve kırmızı karışımı renkli yumuşacık halısı olan merdivenlerin bitiminde soldaki ilk kapının önünde durduk. Sonunda kolumu bırakıp kapıyı tıklayınca ben de acıyan yeri ovuşturdum. Hayvan adam. "Gir" Yanımdaki adam, önümüzdeki kapıyı aralayıp beni içeriye ittirdi. Beklemediğim bu hamle dengemi kaybetmemi sağladı ve dizlerimin üstünde yere düştüm. Bu kadarı da fazlaydı ama. Arkamdan kapatılan kapıyla gelen hava saçlarımı önüme doğru savurup yüzümü örtmesini sağladı. Ellerimi yumuşak krem renkli halıya koyum destek alarak ayağa kalktım. Yüzüme düşen saçlarımı geriye itekleyip ellerimi birbirine kavuşturdum. Kolumun acısına bir de dizlerimdeki sızı eklenmişti. Bakmayın iri kıyım adama karşı ürkek olduğuma. Sinirlenince gerçekten deli cesaretim oluyordu. Bir an öfkeyle bakışlarımı karşımdaki, ayakta duran ve aşağıdaki adamdan geri kalmayan uzun boyu olan adama çevirip tam çalışanı hakkında konuşacaktim ki, bir çift gece karası gözlerle karşılaşmam beni durdurdu. Delici bakışları beni olduğum yere mıhlarken afallayıp daha fazla bakamadan bakışlarımı gözlerinden çekip hemen yere indirdim. "Bu mektubu kimden aldın? Kim gönderdi seni!!?" Resmen kükremişti. Korkudan tüm vücudum titremeye başladı. Konuşmak için dikkatimi toparlamaya çalıştım. Cevap verecekken, o karizmatik sesiyle tekrar konuştu. " Dilini mi yuttun küçük?" Bu sefer daha sakin konuşmuştu. Korktuğumu anlamıştı sanırım. Tabi anlardı. Bedenimin titremesi bariz bir şekilde belli oluyordu. Yine de cesaretimi toplayıp başımı kaldırmadan konuştum. " Evime bırakılmış o mektup. Küçük bir kağıt vardı yanında. Yardım istiyorsam bu adrese gelmem gerektiği yazıyordu. Bu mektubu size verirsem yardım alabileceğim de yazıyordu" Verdiğim cevap onu tatmin etmemiş olacak ki, üzerime doğru uzun ve seri adımlarla geldiğini duyabiliyordum. Korkum, her attığı adımında artarken bayılmamak için dua ediyordum. Aramızda bir adımlık mesafeden daha az boşluk bırakıp durdu. Öyle yakındı ki kokusunu dahi çok net alıyordum. Gözleri ve sesi gibi kokusu da sertti. Ancak garip bir şekilde korkumu da azaltıyordu bu koku. Nasıl olabilirdi ki? Ben bakış açıma girmiş siyah, parlak kunduralarına bakarken o tekrar konuştu. " Demek evine bırakılmış! Ve sen de o yazıya çok güven duyarak buraya aslanın inine geldin! " Ses tonu içimi ürpertiyordu. Ve bende kaçma isteği uyandırıyordu. Kokusu ise tam aksine burada kalmamın sorun olmayacağı hissini veriyordu. Ne güzel bir tezatlık. Zaten istesem de gidece bir yerim yoktu. Ev diye kaldığım yere benden başkası ev bile demezdi. Kirli, rutubetli, yosun tutmuş duvarları ve tozlu bir yataktan başka birşey yoktu. Yani benim bu adamdan başka çarem yoktu. Çenemde hissettiğim baskıyla düşünce okyanusumdan çıktım. Başımı kaldırıp gözlerine bakmamı sağlayınca da sudan çıkmış balığa döndüm. Bir karadelik misali beni içine çekerken konuşmasıyla bakışlarım, bir erkeğe göre çok dolgun ve kırmızı olan dudaklarına indi. " Adını söyle "
|
0% |