Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@love_21

Her şev ü her sibeh

Her roj ü her sal

Min birya te kir ye...

Her gece ve her sabah

Her gün ve her yıl

Ben seni özledim...

 

~

 

Aşıkların asla birlikte olamadığı, törelerden ibaret olduğunu söylemek istenmezdi. Mardin'in en kötü yanı bu idi. Kan davaları insanlar karşılığında son bulur, aşıklar birleşmez, birleşse de iki aşık canlarına mâl olurdu.

İnsanlarda vicdan olmaz, insanlar damarına basılırsa hiç çekinmeden vururlardı birbirlerini. Cahil insanlardı yani.

Burdan şunu çıkartıyoruz ki bu şehrin insanları Mardin kadar güzel değildi. Bazen çok sakin ve sessiz olsak da bu şehirde seni asla sessiz bırakmazlar , aksine masumları suçlu, güçsüz görürlerdi.

Özellikle de kadınları...

Ahsen de bu kadınlardan birisiydi. Kendisi sakin, işinde gücünde olan bir kızdı. Al yazması , yeşil gözleri, orta boyu ile, her adamın dönüp dönüp bir daha bakmak istediği bir yüze sahipti. Kendisine Mardin Güzeli de denirdi.

Hizmetçiler olmasına rağmen konaktaki çoğu işi o yapardı. Çünkü iş yapmayı çok severdi. Babası zamanında şirkete bakarken, şimdi yaşlandığı için şirketi abileri yönetirdi, annesi ise yaşlı olduğundan dolayı iş yapamazdı. Sadece 2 tane abisi vardı ve kendisi tek kızdı. Bu yüzden konaktaki çoğu iş ondan sorulurdu.

Tabi ki bu güzelliğinden dolayı görücüleri kapıdan eksik olmuyordu. Ama kendisi tanımadığı birisi ile evlenmek istemiyordu.

Zorla verecek değillerdi herhalde.

Mardin Haziran ayının başındaydı ve yavaştan havalar ısınmaya başlamıştı bile. Hatta şimdiden yaz sıcaklığı gelmiş olabilirdi.

Güneşin kavurucu sıcaklığı yine genç kızın odasına, tam da kızın yatağına vuruyordu.

Ahsen uyumayı çok sevse de kalkmak zorundaydı. Çünkü ev işleri onu beklerdi. Zaten iş yapmayı severdi bu yüzden yatağından kalkarken zorlanmazdı. İnsan sevdiği işi yaparken neden uykusunu umursasın ki.

Ahsen uykusuzluğunu umursamadan kalktı yataktan. Banyosuna geçip elini yüzünü bir güzel yıkadı ve o pürüzsüz yüzüne güneş kremi sürdü. Çünkü Mardin'in bu kavurucu sıcağından tenini koruması lazımdı.

Banyoda işini bitirince odasından dolabına ilerledi ve içinden şalvarını çıkardı, üzerine de beyaz bir badi çıkardı.

Vakit kaybetmeden geniş, rahat şalvarını giydi. Üzerine de badisini giydi. Boynuna da Azad abisinin ona hediye ettiği kolyeyi taktı.

En sonda da o meşhur al yazmasını taktı. Lakin bugün ki al yazması farklıydı. Yazması al renginde değil, koyu yeşildi. Ve bu Ahsen'in o güzel gözlerini daha çok ortaya çıkartıyordu.

Ahsen artık hazırdı. Saatine baktığında kahvaltı saatinin 1 saat kaldığını gördü. Vakit kaybetmeden hemen odasından çıktı ve merdivenlere yöneldi , etrafa baktığında annesi büyük salonlarında koltuklardan birisine oturmuş yazma oyası dikiyordu.

Ahsen isterdi ki annesi bunu kendisine yapsın. Hani olur ya anneler kızlarının çeyizi için hazırlık yapardı. Ahsen öyle bir şey olmayacağını bilse de annesinin ' kızım çeyizin için yapıyorum' demesini isterdi.

Lakin annesini yaptığı oyanın kendisiyle alakası bile yoktu. Kendisi onları yapıp oğullarının çeyizlerine saklıyordu.

Ahsen annesinin ne kadar onu sevmediğini bilse de

" Rojbaş daye ( Günaydın anne) " dedi gülümseyerek.

Annesi ise hiç oralı olmadı bile, ve bu Ahsen'i yine her sabah olduğu gibi kalbini ortadan iki ayırdı.

Nerdeyse her sabah bu tekrarlanırdı. Ama Ahsen saygı gereği kendisinin sorumluluğunu olduğunu düşünüyordu.

Ve her zaman annesinin cevap vermeyeceğini bileceği halde saygı ile selamını verirdi.

Ahsen yine annesinin umursamadığını görünce mutfağa doğru ilerledi ve ocağa tavayı koyup hizmetçilerle birlikte kahvaltı hazırlamaya başladı...

 

🤍

Ahsen'den

Her zaman ki gibi kahvaltımızı yapıyorduk . Ben sessiz sakin masanın en köşesine oturmuş önümdekileri yerken babam

" Ihım ıhım kızım kapıdan görücüler eksik olmuyor" dedi bana doğru yarı gülüşlü bir şekilde.

Bende sadece gülümsemekle yetindim. Ama babamın pat diye söylediği şeyle gülümsemem yüzümde dona kaldı.

" Kızım, artık görücü kovmaktan bıktık ve zaten yaşında gelmiş geçiyor . Sen de kabul etsen de artık birisine versek ha?" Söylediği şey boğazımda bir yumru oluşturdu ve masanın üzerindeki yarım su bardağını elim titreye titreye alıp içtim.

" Acaba diyorum ki bunları bir engellesek. Hem de çok kolay bir şekilde" herkes pür dikkat babamı dinlerken ortam çok gergindi. Bu konunun açılacağını biliyordum zaten. Yani bir nevi kaçışım yoktu.

" Kolay derken babacım" dedim biraz korkak biraz da imayla.

Gerçekten neyi kolaydı bu işin. 18 yaşımdan beri gelen görülücüleri şimdi bir anda nasıl kolayca engelleyecekmişiz merak etmiyorum değil açıkçası.

" Demir Bozkurt ile evleneceksin kızım"

Ne?

Umarım babamı doğru duymamışımdır. Lütfen Rabbim.

Babamın söylediği şeyle dilim lâl olurken, şoktan tek kelime edemiyordum.

Demir Bozkurt benim amcamın oğluydu. Ve adam bana takıntılıydı resmen. Nerdeyse her hafta babamı görme bahanesiyle bize geliyordu ve beni dikizliyordu. Ne yüzü güzel ne de ahlakı güzeldi. Ama dış görünüş benim için çok önemli değildi, ahlak daha çok önemliyidi.

Ama adamda ahlak da yoktu ki, her gün farklı bir kadınla kalkıyordu yani. Ben böyleleri sevmem, nefret ederdim.

Şimdi ise babam beni o adama vermek istiyordu.

" B-baba olmaz ben onunla birlikte olmak istemiyorum." Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum.

" Kızım olmaz böyle, hem bak çocuk seni seviyor. Sevmese her hafta bizim eve gelir miydi? Demek ki gönlü var sende." Dedi babam da bana dikkatlice bakarken.

Peki ya babam bu adamın her gece farklı kadınlarla birlikte olduğunu bilmiyormuydu?

" Ben haber vereyim 2 güne istemeye gelsinler. " Ben hayretle babamı dinlerken o, o kadar rahattı ki beni vereceği için nerdeyse kurban kesecekti.

Bulunduğumuz yer buz kesmişken ben babama bir şey diyemiyordum. Babama kimse bir şey diyemezdi ki zaten. Tek bir kişi diyebilirdi.

Azad abim...

" Bav ( baba) kardeşim belli ki Demir ile evlenmek istemiyor çok da zorlamasak mı?" iyi insan lafın üzerine gelirmiş diye boşuna dememişlerdi sanırım.

Azad abim söylediği şey ile herkesin göz odağı o olurken, benim çoktan gözlerim dolmuştu bile. Gözüm yaşlı bir şekilde başımı eğmiş ellerimle oynuyordum.

Bu her şeye boyun eğmemden nefret ediyordum. Ama kendimi durduramıyordum , ne yapsamda aileme baş kaldıramıyordum.

" Oğlum yeter artık da evde kaldığı, beni 16 yaşımda babana verdiler azcık bana benzesin. 22 yaşına girmiş hâlâ evdedir." Dedi annem olucak şahıs da. Gözlerimden oluk oluk yaş akarken Azad abim tekrardan hiddetle konuştu.

" Anne sizin zamanınızla şu an ki zaman aynı mı! Kaç yılındayız da bir kadını zorla bir adama veriyorsunuz?" Yavaşça başımı kaldırıp yanımda oturan Azad abime baktım.

Şu anda gözlerimin kan çanağına dönmüş olduğuna emindim. Çünkü azcık bile ağlasam hemen kızarıyordu.

" Ne varmış bizim zamanımızda oğlum. Yani tek sorun zaman mı?" Dedi annem de abime sinirle bakarak.

Neden bu kadar hevesliler evlenmeme? Ben ne kadar istemesem de onlar daha çok üzerime geliyorlardı.

Azad abimin' ya sabır' çektiğini yanımda olduğu için duymuştum.

" Ben kardeşimi o pisliğe vermem!" Dedi Azad abimin yanındaki Baran abim de.

Hani derlerdi ya keşke bir kız kardeşim olsa da, dertlerimizi paylaşacak biri olsun. Benim de dert kaynağım Baran abimdi.

Azad abimi de çok severdim lakin o aşiretin ağası olduğu için işlerden eve fırsat bulamıyordu. Bu yüzden Baran abimle daha çok kaynaşıyorduk.

Baran abim Azad abim kadar sabırlı olmadığı için bir anda patlamıştı zaten.

" Kimse benim üstüme söz söyleyemez! Eğer ki söyleyecek olursa kendisini konağın kapısında bulur. Ben, Ahsen Demirle evlenecek dediysem evlenecek. Son sözüm budur ve kimse de sesini çıkartmasın! " Babam hiddetle bana ve abilerime bakarak konuşuyordu ve Baran abim bu sözlerle dayanamayacak olucak ki ellerini masaya hızlıca vurup yerinden sinirle kalktı. Ve hızlı adımlarla bulunduğumuz yerde ayrıldı.

Ben onun arkasından bakarken Azad abim de kalktı ve o da gitti. Bense öylece oturmuş olanları dinlemiştim sadece.

Ne yapacağımı bilmiyordum, o pislik Demirle evlenecektim ve düşüncesi bile midemi bulandırırken , gerçeğini nasıl kaldıracaktım hiç bir fikrim yoktu.

Bu gergin havadan ayrılmak istiyordum artık. Başım eğik bir şekilde yavaşça yerimden kalkarken, annem ve babamın gözlerini üzerimde hissediyordum. O yüzlerindeki tiksindirici ifadeyi görmemek için de başımı kaldırmadan masadan ayrıldım ve kendimi avluya attım.

Şimdi ne olacaktı? Aslında ne olacağı belliydi. Ben o pislik Demir'e eş olucam ve o da beni vücudum için sevecekti.

Ya Rabbim ne olur bana sabır ver, bana bir çıkış yolu ver ya Rabbim...

İçimden Rabbimin bana yardım etmesi için dua ederken , gözlerim de artık gözyaşı kalmamıştı resmen. O kadar çok ağlamıştım ki kendimi bıraksam yorgunluktan yere düşücektim.

Şu an yapacağım tek şey iş yapıp az da olsa bu olanları unutmaktı...

 

~

Genç adam masada oturur pozisyonda durmaktan beli ağrımıştı. Ama yarın şirket için çok önemli olan bir toplantısı vardı ve buna katlanmak zorundaydı. Bu toplantıya hemen hemen her ülkenden bir patron geliyordu ve bu kendisi için çok önemliydi. Bu yüzden çalışmalarına son hızla devam ediyordu.

Vücudunu dinlendirmek için yerinden kalktı genç adam. Duvar yerine cam ile kaplı olan yere geçti ve penceresini açıp Mardin'in o tarih kokusunu burnunun genizine kadar çekti.

Babası yaşlanınca aşiret ağası olmak ona kalmıştı. Dolayısıyla tüm şirket işleri onun üzerineydi ve bu onu zaman zaman çok yoruyordu. Evin en büyük çocuğu olmak da bunu gerektirirdi zaten. 2 kız kardeşi ve 1 erkek kardeşiyle, toplam 4 kardeşlerdi.

Masanın üzerindeki telefonu çalınca, genç adam düşüncelerinden sıyırdı ve masasına yaklaşıp telefonunu aldı. Ekrana baktığında ' bilinmeyen numara ' yazısını görünce kaşlarını çattı. Şu an açmak istemezdi lakin işle ilgili olabileceğini düşünüp hemen kulağına yaklaştırdı.

" Merhaba kiminle görüşüyorum acaba?" genç adam telefondakinin kim olduğunu anlamazken karşıdakinin türk olmadığını aksanından anlamıştı.

" Merhabalar. Ben Maran Aslanoğlu. Ben kiminle görüşüyorum acaba?"

" Merhabalar Maran Bey. Kusura bakmayın rahatsız ettim. Ben John Matter, size bir şey söylemek istediğim için aradım." Bu adam toplantının toplanmasını sağlayan adamdı. Maran Ağa adamın senindeki üzgün sesi görünce inşallah kötü bir şey yoktur diye düşündü. Aksi taktirde bir aksilik çıkmasını istemiyordu.

" Oh! Buyrun John Bey. Bir sorun yoktur umarım." Dedi o da telefona karşı tedirgin bir şekilde.

" Herhangi bir sorun ama size yarın geleceğimizi söylemişik. Lakin acil bir durumdan dolayı bu akşam saat 21.00 da orada olucaz. Bunu haber vermek istedim, bilginiz olsun." Dedi adam da az biraz üzgün sesle.

Maran ağa ,adamın bunu demesiyle kaskatı kesilmişti, çünkü daha toplantı için yapacağı şeyleri yeni yeni yarılamışlardı. Ama itiraz ederse bir daha bu toplantının olmayacağını biliyordu. Bu toplantı şirketi geleceği için de çok önemliydi, bu yüzden her şeyi göze almak zorundaydı. Tedirginliğini belli etmeden hemen cevap verdi.

" Tamamdır sorun yok gelebilirsiniz." Bunu demişti ama onlarca sorun vardı. Ama yapıcak bir şey yoktu, bunu riske alıcaktı.

" Akşam görüşürüz o zaman " dedi adam da.

" Görüşürüz" sahte konuşmasını bitirdiği an telefonu masaya bıraktı.

" Helin!" Hemen kapısında duran asistanını çağırdı. Tedirgin bir şekilde yere bakmış ne yapacağını düşünüyordu.

Kapı hızla açıldı ve Helin asistan içeri girdi. Altındaki dar kısa etek, üstündeki beyaz gömlek ve ayağındaki siyah topuklularla tam bir asistandı. Ama dışı gibi içi de güzel miydi? Tartışılır.

"Buyrun Maran Bey" dedi Helin de nefes nefese. O daha ne olduğunu bilmeden tedirginleşmişti. Ama Maran Ağadan öyle bir ses çıkmıştı ki , o da tedirgin olmuştu.

" Helin çabuk ol! Bütün şirketi hemen şimdi toplantı odasına çağır! Adamlar akşam geliyorlar." Helin bunu duymasıyla daha çok korktu ve gözleri fal taşı gibi açıldı.

" Ama bu n-nasıl olur Maran bey. Hani yarındı." Kaşları çatılarak Maran beye bu soruyu sordu. Genç adam sinirlendi ve

" Soru sorma Helin! Yapıcak bir şey yok. Kaybedecek bir saniyemiz bile yok!" Sinirle odanın için de sağa sola giderken kapının kapanma sesini duydu ve Helin'in gittiğini anladı.

Akşama yetiştirmek için hiç durmadan çalışmaları gerekiyordu ve sanırım öyle olucaktı. Yüzünü elleri aradına aldı ve çözüm yolu bulmaya çalıştı.

Düşündükçe düşündü tek çarenin sadece çalışmak oluduğunu anladı. Çalışmaktan başka çaresi yoktu sanırım.

Odanın içinde bir sağ bir sol yaparken bir anda düşündüğü şeyle olduğu yerde çakılı kaldı.

Toplantının en önemli dosyası Azad Bokurtdaydı.

Genç adam " hassiktir" çekti. Ve hızla masasında duran telefonunu eline aldı. Aramlardan " Dostum" yazısına tıklayıp aramaya aldı.

Çalıyor...

Çalıyor...

Çalıy-

" Kardeşim" karşıdan dostunun sesini duyunca hemen cevap verdi.

" Dostum" Azad ve kendisi tam 11 yıldır dostlardı. Ne dertleri olursa olsun birbilerine anlatır , sıkıntılarını birlikte giderirlerdi. Her ikisi de bir sorun olduğunda ailelerinden önce birbirlerini bulurlardı.

" Kardeşim nasılsın iyi misin?" Azad'tan gelen soru ile yüzü tekrar eski, ciddi haline geri döndü.

" Hiç iyi değilim dostum" dedi o da tedirginlikle.

" Niye noldu da. Sesin de endişeli geliyor zaten. Beje çı bu ( söyle ne oldu)?" Sonda Kürtçe söyleyince kendi dilinin Kürtçe olduğunu hatırladı.

Mükemmel bir dildi Kürtçe. Zengin bir dil olması yanı sıra, aşırı komik geliyordu kendisine. Konuşurken o kadar güzel konuşuluyordu ki, sinirle söylenen cümleler bile çok komik geliyordu. Aynı şimdi Azad'ın söylediği gibi.

Şu an ciddi ortam olmasına rağmen Azad'ın en sonda Kürtçe konuşmasında gülmesi gelmişti ama son anda durdurmuşti kendisini.

" Dostum John Bey aradı. " Dedi tekrar endişeli sesi ile. " Ve bir sıkıntı çıkmış bu yüzden akşam gelicekler " Genç adam endişe ile odada volta atarken dostunun o endişeli sesini tekrar duydu.

" Ne? Ne diyorsun kardeşim? Yarın geliceklerdi hani. Olamaz bu. Daha toplantı ile ilgili olan şeylerin yeni yeni yarısına geldik. Ayrıca sen kabul etmeseydin. Ama kabul etmeseydin eğer bu toplantı bir daha olmicaktı. En akıllıca olanı yapmışsın. Ama şu bilesin ki zor durumdayız ve vakit kaybetmeden çalışmalara başlamalıyız " dostunun bu endişeli sesi onu da daha endişe etti. Ama soğuk kanlı olmalıydı.

" Evet biliyorum Azad, bende zaten senden bir şey isteyecektim." Karşıdan ses gelmeyince tekrar konuştu. " Toplantının en önemli dosyası sende." Hüzünle söylediği şey ile karşıdan cevap bekledi.

" Aahh doğru ya." Dedi Azad da ama o da ne olduğunu idrak edince bir de o ' hassiktir' çekti.

" Maran bir şey dicem ama çok kızıcaksın" dedi Azad endişeli sesi ile.

" Söyle Azad zaten sinirlerim tepemde bir de ne söyle de daha çok sinirlerim allak bullak olsun!" Dedi Maran da sinirle.

"K-kardeşim senin bana verdiğin dosya... Evde ve şifreli çekmecemin içinde" Maran çatık olan kaşları daha çok çatıldı ve içinden küfürler etti.

Bugün onun sinir günüydü ve her şey üst üste oluyordu.

" Hay ben böyle işe tüküreyim bir de bununla uğraşacağım" dedi sinirle o da.

" Maran çekmecenin şifresini ben dışında sadece sen biliyorsun ve şu an senin gitmen gerekicek. Kimseye güvenemeyiz." Azad söylediğinde haklıydı. O çekmecede Aslanoğlu ve Bozkurt şirketlerinin çok önemli belgeleri vardı. Bu yüzden riski göze alamazdı.

Kendisi gidecekti.

Genç adam derin bir nefes alıp verdi. Kendisini sakinleştirip konuştu

" Tamam Azad yapacak bir şey yok. Ben gidip alıcam artık." Tek çaresi buydu zaten.

İşin kötüsü Maran gidip gelene kadar zaman çok gidicekti ve zaman kaybı olucaktı.

Orada da çok fazla oyalanmamalıydı.

Hemen dosyayı alıp tekrar gelmeliydi.

" Tamam dostum hakkını helal et. Bu arada şirket için olan toplantıya yetiştirmen gereken işlerin birazını bana gönder ben kendi ortaklarıma da vereyim onlarda biraz yapsınlar. Sonuçta ortağız ve el birliği ile bitiririz akşama kadar." Dostundan gelen teklif ile az da olsa rahatlamıştı. İyi kardeşlik vardı.

" Tamam kardeşim ben sana yollarım. Hadi kendine iyi bak görüşürüz" dedi dostuna sıcak bir şekilde.

" Görüşürüz" Dostu kapatında sandalyesinin üzerindeki ceketini , arabanın anahtarını ve telefonunu aldıktan sonra odasından çıktı. Hemen yan tarafta duran asistanına

" Helin!" Dedi uyarır tonda. Helin çalışanların yanına oturmuş gömleğinin ilk üç düğmesini açmış herkese göğüs şovu yapıyordu. Bir erkek çalışan ile bilgisayar ekranına bakarak bir şey konuşuyorlardı. Helin ise patronunun sesini duyar duymaz irkildi ve koşarak yanına geldi.

"Buyrun Maran bey" sesi hafif korkudan titiremişti çünkü Maran beyin sesi hafiften sinirli çıkmıştı.

" Birincisi benim çalışanlarım şirkete uygun giyinmeli." Dedi asistanının gözlerinin içine sinirle bakarak. İşte Helin o anda anlamıştı gömleğinin ilk üç düğmesinden bahsettiğini.

Hemen ellerini gömleğinin açık olan kısmına bastırdı ve utançla başını eğdi.

" İkincisi de bizim toplantı ile ilgili halledilmesi gerekenleri Azad'a at , onlar halledecekler." Maran, Helin'in başın hâlâ eğik olduğunu görünce " Anlaşıldı mı!" Dedi biraz daha yüksek sesle konuşarak.

" A-anlaşıldı Maran Bey" korkarak, hafif de başını kaldırarak söylediği bu cümleyi kekeleyerek söylemişti.

Maran Ağa bir şey demeden yanından geçip gitti. Diğer şirket üyeleri de utançtan kızarmış Helin'e bakıyorlardı.

" Hey! Herkes işine baksın." Dedi etrafına sinirle bakarken ortamdan hızlıca ayrıldı.

 

~

Kahvaltıdaki konuşmadan sonra hiç içeri girmemişti Ahsen ve şu an bahçede evin halılarını yıkıyordu. Uzun zamandır halıları yıkamıyorlardı ve havanın çok sıcak olması da onun için bir avantajdı.

Canı bazen o kadar çok sıkılıyordu ki , kendini konağın kapısına atmamak için zor tutuyordu. Bazen hizmetçilerle sohbete dalsa da ailesi ile konuşmak istiyordu.

Onlarla sohbet etmek istiyordu.

Anne ve babasının kendisine karşı durumu ortadaydı. Geriye sadece abileri kalıyordu, ama her ikisi de sadece akşam geliyorlardı. Yani gündüz çok canı sıkılıyordu. Yine de işler ile kendisini oyalatıyordu. Ve zaman böyle akıp akıp gidiyordu.

Düşüncelere dalmışken kovalar dolmuştu ve şimdi bu kovalardaki suyu halının üzerine dökmeliyidi. Oturduğu yerden kalkıp bir kovayı halının köpüğü gitsin diye üzerine döktü.

" Ahsen kızım hiç izin vermiyorsun da sana yardım edelim" kapıdan ses gelince bakışlarını paraya çevirmeden cevap verdi. Çünkü gelenin Ayşe abla olduğunu biliyordu

" Aman Ayşe abla son bir tane halı kalmış bir şey olmaz." Dedi Ayşe ablaya. Ayşe abla kırklı yaşlarda, üzerinde hizmetçi kıyafeti olan bir ablaydı. Ama Ahsen'e hiç de hizmetçi gibi gelmiyordu. Çünkü tam bir abla gibi yaklaşıyordu kendisine.

" Ay kızım ah bu yaşta bel fıtığı geçireceksin de haberin olmayacak" Ayşe ablanın isyanla söylediği sesi aldırmadı genç kız. Çünkü her gün bu sesleri işitiyordu kendisinden.

Biraz zaman geçti ve genç kız ses kesilince Ayşe ablanın gittiğini anladı.

Kendisini annesinden bile çok düşünen bir Ayşe ablası vardı. Ve bu onun çok mutlu ediyordu.

Ahsen sevilmeyi seviyordu, sevmeyi de seviyordu.

Sevgiyi çok seviyordu.

Tamam biraz kelime oyunu oldu.

İçindeki sese anlam veremeyen Ahsen kendi kendine güldü.

Kovaları halıya boşalttıktan sonra son bir kere daha fırçalayıp kaldıracaktı halıyı. Hemen bir tur daha köpük yaptı. Fırçalamaya başladı.

Aradan bir on dakika geçti ve tam on dakikadır halıyı fırçalıyordu. Olduğu yerde doğrulurken yüzünü buruşturdu.

Sanırım Ayşe abla haklıydı ve bu yaşta bel fıtığı olucaktı.

Belini biraz hareket ettirdi ve gevşetti. Bence bu kadar fırçalamak yeterliydi. Hemen hazır su dolan kovalardan bir tane aldı. Suyu halının üzerine bocaladı ve halının üzerindeki köpükler az da olsa gitti.

Bu işlemi yaparken kendisini düşünce alemine bıraktı. Acaba Demir ile ne olacaktı? Sabahtandır bu sorudan başka bir şey düşünmüyordu. Ve bu kendisini daha çok mahvediyordu.

Onunla değil evlenmek, yan yana bile durmaktan nefret ediyordu. Kaldı ki evli olmak. Gerçekten tam anlamıyla mide bulandırıcıydı.

Peki kendisi ne yapacaktı? Bütün bunlara hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaktı? Kendisi de bilmiyordu ki ne yapacağını. Ama babası o kadar istekli söylemişti ki sözlerini , utanmasa düğünü yarın yapacaktı.

Ahsen gerçekten yorulmuştu artık. Babasının hakaretlerinden, annesinin ona anne gibi davranmamasından. Neden onun da diğer kızlar gibi anne babası sahip çıkmıyordu? Şu an bir çocuk gibi düşünüyordu. Ama zaten onun ruhu çocuk gibiydi, ne olursa olsun hep çocuk gibi düşünürdü o.

Zaten çocukken de böyle düşünürdü. Anne ve babası o zaman da aynıydı zaten. Hiçbir fark olmamıştı.

" Kolay gelsin" Ahsen hızlıca düşüncelerinden ayrıldı ve daha arkadındakinin kim olduğuna bakmamıştı. Ama o kadar çok korkmuştu ki çığlık atmamak için zor tutmuştu kendisini.

Ama şimdi daha kötüsünü yapmıştı.

Korkudan ne yapacağını bilemezken, birden kendisini arkasındaki kişiye su dolu kovayı üzerine bocalarken buldu.

Kendisi bunu yapar yapmaz ortam birkaç saniye sessiz kaldı.

Ahsen arkasını dönmeye bile korkuyordu zaten. Bunu nasıl yapmıştı kendisi de bilmiyordu ki. Umarım tanıdık birisidir dua etti içinden.

Gözü kapalı bir şekilde arkasını yavaşça döndü. Gözünü açmak için bir çaba sarf etti lakin karşısında kim vardı hiç bilmiyordu. Sesinden zaten erkek olduğunu anlamıştı.

Ya abilerinden birisiyse diye düşündü içinden. Eğer öyleyse o kadar çok gülerdi ki. Özellikle Baran abisiyse.

Yüzündeki hafif olan gülümseme ile gözlerini açtı genç kız.

Ve açmaz olaydı ki karşısında bir adet beyaz gömleğinin sudan dolayı üzerine yapışan, karın kasları oldukça belli olan birisini kattiyen beklemiyordu.

Kendisinden en az yirmi santimetre uzun, kumral saçları da ıslanmış ama hafiften alnına dökülen saçları vardı adamın.

Gülümseyen yüzü anında düz halini almıştı genç kız karşısındaki sinirle bakan gözlere denk gelince.

Ağzına şok ile elini bastırırken hâlâ idrak edememişti böyle bir şey olduğuna.

Ayrıca tanımıyordu bu kişiyi.

" B- b-ben çok özür dilerim" konuşmakta o kadar zorluk çekmişti ki ne diyeceğini unutmuş gibi olmuştu sanki.

Ahsen karşındaki adama sanki uzaya bakıyormuş gibi bakarken adama kendisini ifade etmek için adama doğru bir adım attı.

Atmaz olaydı ki önündeki , adamın üzerine bocaladığı su kovasına yapıştı. Ayakları bir anda denge sağlayamadı ve nereye tutunacağını bilemedi.

En sonda belinde bir kol hissetti.

Refleks olarak o da karşısındakine tutundu. Okyanus gibi kokan adama daha çok sığınmak istedi. Çünkü kokusu o kadar huzur vericiydi ki sonsuza dek burada kalabilirdi.

Ahsen şaşkınlıkla kendisini tutan adama bakıyordu. Her zerresine hemde.

" Bu kadar sakar olmamalısın küçük kız" yüzüne doğru eğilerek ve fısıldayarak söylemişti genç kıza bu cümleyi. Şu an öyle bir konumdaylardı ki kim görse çok yanlış anlaşılabilirdi.

Genç adam Ahsen'in belinden tutmuş, Ahsen ise kollarını adamın boynuna dolamıştı. Gözlerinin derinlerine bakarken birbirlerinin gözlerine bakıyordu.

Genç adama ne olmuştu böyle?

Daha önceden kadınların yüzüne bile bakmayan adam, şimdi bu küçük kızdan gözlerini alamıyordu. Ormanı anımsatan güzel gözleri, fındık burnu, hafif dolgun dudakları sanki özenle yapılmış gibiydi. Ama en çok dikkatini çeken gözleriydi.

Hani toplantının belgesi için gelmişti buraya?

"B- ben çok özür dilerim. Kusura bakmayın. İstemeden oldu. İsterseniz Azad abimin kıyafetlerinden verebilirim. Belki tanıyordur sizi ha, adınız nedir acaba?" Hâlâ aynı pozisyonda duruyorlardı. Niyeyse bu ikisini de rahatsız etmiyordu.

" Ben...Maran Aslanoğlu."

 

SON...

Merhaba sevgili okurlarım öncelikle yazmaya yeni başladım. İlk kitabım olucak. Kurgumu beğenirseniz devam edebilirim. Sizleri seviyorumm🥰❤️

Loading...
0%