Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@love_21

" Ben Maran Aslanoğlu"

dedi adam kendinden emin bir şekilde. Adını söylemesinden öyle keyif alıyordu ki bunun zevkini ancak yaşayanlar bilirdi.

Ahsen'in gözleri fal taşı gibi açılırken hemen kollarını çekti ve düz bir pozisyon almaya çalıştı. Adam ise çekmek istemediği kollarını kızın belinden çekti.

Ahsen namını biliyordu Maran Aslanoğlu'un, aşiretlerinin büyüklüğünü, ne kadar varlıklı bir aşiret olduklarını, hatta Azad abisi ile babası konuşurken duymuştu, Aslanoğlu ve kendi şirketleri ortaktı. Zaten kim tanımazdı ki Maran Aslanoğlu'nu? Mardin'in en büyük aşiretinin ağası idi.

O zaman Ahsen, Mardin'in en büyük aşiretinin ağası olan Maran Aslanoğlunu mu ıslatmıştı?

Gözleri bu düşüncelerle boğuşurken zorlukla konuştu.

" Ş-şey b-ben yani siz..." Ahsen cümle kuramıyordu resmen. Korkudan değil, tedirgindi sadece. Yani böyle bir durumda ne yapacağını bilmiyordu.

Ahsen zor da olsa olayı düzeltmek için konuştu

" Şey ben öncelikle özür dilerim. Şey... şey yapım ben. Ne diceğimi bilmiyorum , demek istediğim a-abimin kıyafetlerinden getirebilirim size. " Resmen kendi dilini zor konuşuyordu.

" Ayyy ne diyosun Ahsen. Koskoca Mardin ağası var önünde." Sessiz konuştuğunu sanmıştı ama Maran ağa duymuştu onu.

Maran ağa ise keyfi yerindeydi ve sırıtarak karşısındaki kıza bakıyordu. Neden bu kadar deli olduğuna dair. Azad'a benziyordu.

Neşeli gibiydi.

Gömleği ise çok da umrunda değildi. Hava çok sıcaktı, az çok serinlemişti.

Kafası karşısındaki güzelliğe hayran kalmıştı. Hayatında ilk defa böyle bir güzellik görüyordu. Tekrar bir süzdü genç kızı; Beline kadar uzanan kahverengi saçları, saçlarının üzerinde gözleri ile uyumlu yazması, ki en çok bunu sevmişti. Mankenleri bile elde edecek kadar ince bir beli, hafif dar olan beyaz badisi, altındaki desenli şalvarı, ve ayağına büyük gelen çizmelerle çok güzel gözüküyordu. Böyle anlatınca tam bir köy kızına benziyordu ama Maran Ağa'nın tek dikkatini çektiği yer, kızın yeşil gözleri ve gözleriyle uyumlu olan yeşil yazmasıydı.

" Ben kimle konuşuyorum acaba?" Karşındaki kızın sesiyle irkildi aniden Maran ağa.

" Efendim?"dedi anlamayarak ve biraz da yüzüne bakakalarak.

" Diyorum ki abimin kıyafetlerinden getirsem üzerinizi değiştirir misiniz?" Ahsen de aslında karşısındaki adamı süzmek istemişti ama yanlış anlar diye yapmamıştı öyle bir şey. Tek yaptığı şey adamın toprağı andıran ela gözlerine hayranca bakmaktı. Ne kadar da güzeldi gözleri.

İşin garibi adam da ona gözünü kırpmadan bakıyordu.

Bu bakışma ne zaman bitecekti acaba? Bitirmek istemiyorlardı ama bakışmaları Maran ağanın gözünü kaçırmasıyla son buldu.

" Hayır." Soğuk bir şekilde cevap vermişti adam. Kendine geliyordu artık.

Kendini kaybetmişti o gözleri görünce.

" P-peki ayıp olmazsa bir şey sorabilir miyim?" Diye sordu Ahsen de çekingen bir şekilde. Gözleri artık adamda değildi ve onun dışında her yere bakıyordu.

Adam ise Ahsen'in yüzüne bakıyordu, ama bakışları ifadesizdi.

" Sor." Yine Maran ağa soğuk sesinden ödün vermemişti.

" Şey burda ne işiniz var acaba?" İnsan direkt sorsa kabaca olurdu lakin Ahsen o kadar güzel söylemişti ki, Maran ağa'nın tam dudağı kıvrılacakken kendini son anda tutmuş, soğuk ve ifadesiz yüzüne geri dönmüştü.

" Sana söylemek zorunda değilim. Bana Azad abinin odasını göster yeterli benim için." Ahsen karşısındaki kendisine çatık kaşlarla bakan adama sinirlenmişti ve o da kaşlarını çatmıştı. Neden bu kadar kabaydı?

" Pardon? Size abimin izni olmadan oraya götürmem. Sadece kıyafeti buraya getirebilirim, ama içeri giremezsiniz .Nerden bilicem ordan gizlicene bir şey almiyacağınızı? Ayrıca Maran ağa olduğunuzu nerden bilicem ya başka biriyseniz? Ya hırsızsanız? Yoksa abimimi kıskanıyorsunuz? Ayrıca karşıma havalı havalı takım elbiseleriyle gelmişsiniz ya beni kandırıyorsanız? Mardin Ağasıymış. Adınızı duydum ama yüzünüzü görmedim. Bu yüzden, bana bir kanıt göstermeden içeri giremezsiniz." Ahsen konuşurken nefes nefese kalmıştı resmen. Maran ağanın ise çatılan kaşları düzelmiş alayla karşısındaki genç kıza bakıyordu. Aynı zamanda şaşırmıştı, çünkü Mardin'de kendisini görmeyen yoktur. Bu kız gerçekten deliydi, özür dilemek yerine kendisini hırsız ilan ediyordu.

"Birincisi abini falan kıskandığım yok. Kendisi benim en yakın dostum olur. İkincisi benimle böyle konuşamazsın çünkü ben bir ağayım" dedi biraz alaylı biraz da sinirle Maran Ağa.

" Kanıtla o zaman." Dedi Ahsen de ellerini belinin iki yanına koyarak.

" Sana kanıtlamak zorunda değilim. Ve ben içeri giricem." Dedi inatla Maran Ağada. Bu karşısındaki kıza gerçekten sinir olmaya başlamıştı. Nasıl kendisini bilmezdi ya.

" Kanıtlamak zorundasınız çünkü kanıtlamazsanız içeri girmenize müsade etmem." Ahsen'in dediği şeyi Maran ağa umursamadı ve evin kapısına doğru ilerlemeye başladı.

Ahsen de hemen arkasından koşarak kapıda durdu. Ellerini iki yana açarak adamın içeri girmesini engelledi.

" Ya sabırr" diye bir sabır çekti Maran Ağa. Bu kız başına dert çıkmıştı resmen.

Akşama çok önemli bir toplantısı vardı ve uğraştığı şeye bak. Küçük bir kızla uğraşıyordu.

" Peki tamam abini arıyacam." Sinirle söylediği şey ile Ahsen'in zaferle dudağı yana kıvrıldı.

Maran ağa cebindeki telefonu çıkardı. Rehberden tam arıyacakken içerden bir ses duyuldu.

" Oooo kimler gelmiş hoş gelmiş" Ahsen hızla arkasını dönüp gelen kişiye baktı. Gelen... annesiydi.

Kendisine hayatı boyunca böyle gülümsemeyen kadın karşısında ki adama gülümseyerek geliyordu.

" Merhaba Sultan Xanım. Ama pek hoşbulmadım. Kızınız beni içeri almıyor." Dedi imâ ile karşısındaki yaşlı kadına.

Ahsen tam bir şey demek için ağzını açacaktı ki, annesi ona sinirle bakarak konuştu.

" Sen koskoca Mardin ağasını nasıl evimize almazsın? Nasıl cüret edersin buna? Çabuk odana çık. Çabuk!" Ahsen'in çokdan gözleri dolmuştu bile. O nerden bilebilirdi ki Mardin'in ağası olduğunu. Dışardan haberi bile yoktu yani.

Dışarı çok çıkan birisi değildi, bu yüzden arkadaşı hiç olmamıştı. Sadece küçükken birkaç tane olmuştu. Onun dışında olmamıştı. Zaten dışarıyı çok sevmezdi,lakin konu gezmek olursa bayılırdı. Bazen abileri, boş zamanları olunca onu yemeğe götürürdü. Ama maalesef iş hayatına atıldıklarından beri bir türlü birlikte gezememiştiler.

Ahsen gözlerinden yaşlar firar ederken, karşısındaki adam ona acıyarak bakmıştı. Adam da keşke dedi içinden keşke söylemeseydim böyle bir şey.

Sonradan az önceki kızın kendisine yaptıkları gelince gözlerindeki acı ifade gitti, onun yerine alaycı bir ifade geldi.

Ahsen de az önceki tavrından katiyyen pişman değildi, lakin annesinin başka birisinin yanında kendisini aşağılması onu çok üzmüştü. Hemen sinirle hem annesine hem de sözde Mardin'in ağasına bakıp merdivenlere ilerledi.

" Bak bak bak tavırlara bak." Kızına olan iğneleyici bakışlarını değiştirip yanındaki genç adama gülümseyerek baktı Sultan Xanım.

" Oğlum hadi ne beklersin kapıda geç içeri. Gel bir çayımı iç da." Maran ağa onca işin arasında ve bu kadar kaosdan sonra bunu kabul edemezdi. Tam konuşacaktı ki

" Hii oğlum ne oldu sana üstün hep ıslanmış" demişti Sultan Xanım inanamayarak. Maran ağa ise üstünü çok umursamamıştı. Ve kendisini ıslatan kızı ispiyonlamayı düşünmüyordu.

" Önemli bir şey değil Sultan Xanım. Ben hallederim. Zaten buraya iş için gelmiştim, hemen Azad'ın odasından bir dosya alıp çıkıcam." Şu an çok zaman kaybediyordu genç adam.

" Peki oğlum ben sana odasını göstereyim Azad'ın" dedi Sultan Xanım da.

Hemen merdivenlere yöneldi ikisi de. Üst kata çıktılar ve Sultan Xanım, Maran ağaya bir odayı işaret ederek

" İşte burasıdır oğlum büyür geç ihtiyaçlarını al." Dedi tebessümle.

Maran ağada hafifçe başını sallayarak odaya girdi. Hemen dostunun gardırobuna yöneldi ve içine baktı. Kendisine bir pantolon bir de tişört çıkardı ve hızlıcana giyindi.

Daha sonra asıl işine geldi. Azad daha önceden dosyanın saklandığı şifreli çekmecenin nerde olduğunu Maran ağaya söylemişti. Hemen Maran ağa Azad'ın söylediği yere yani yatağının yanındaki çekmeceye ilerdi.

Çekmecenin üzerindeki şifreli yere şifreyi girdi. Çekmecenin anında açılmasıyla, toplantı dosyasını anında gördü. Hemen ne olur ne olmaz diye içini kontrol etti. Ve evet bu dosyaydı. Hemen çekmeceyi geri kapattı. Islanan kıyafetlerini de alıp odadan dışarı çıktı. Kapıda tekrar onu Sultan Xanım karşılamıştı ve buna şaşırmamıştı.

" Oğlum aldın mı ihtiyaçlarını?" Dedi Sultan Xanım genç adamı merdivene yöneltirken.

" Aldım aldım Sultan Xanım." İkisi de aşağı indiler ve Maran ağa evin dış kapısına doğru ilerlerken

" Ahmet ağaya selamımı iletirsin Sultan xanım." Dedi. Tamam ağa olabilirdi lakin büyüklerine saygı da duyardı.

" İletirim oğlum iletirim. Keşke bir çayımızı içseydin be oğlum." Dedi Sultan Xanımda hafif üzgün çıkan sesiyle.

" Başka zaman inşallah. İşler yoğun maalesef." Maran ağa iş deyince yine tedirgin olmuştu.

" Peki oğlum sende Meryem'e selam söyle olur mu?" Dedi Sultan Xanımda Maran ağanın annesini kastederek.

" Tamamdır söylerim."

" Allah'a emanet ol yavrum." Maran ağa da başını sallayarak oradan ayrıldı. Konağın bahçe kapısına geldiğide istemsiz bir şekilde gözü konağın avlusuna kaydı.

Oradan kendisine bakan, az önceki genç kızı gördü. Hâlâ gözü yaşlıydı ve omuzları çökmüş gibiydi.

Maran ağa zorlukla yutkundu ve genç kızdaki o yoğun bakışları anlamaya çalıştı; sanki zorla bu evde kalıyordu, sanki ailesini sevmiyordu. Ve bu düşüncesi az önceki annesinin tavrından dolayı mantıklı gelmişti.

Hangi anne kızını başka birisinin yanında şiddetle kızardı ki?

Maran ağa bakışlarını genç kızdan çekmezken , Ahsen hemen kendisini toparlayıp avludan hızlıcana çıktı.

Maran ağa da kendine gelip, arabasına hızlıca bindi ve oradan uzaklaştı.

 

~

Maran ağa arabasından elindeki dosya ile hızlıca indi. Şirkete ilerledi kapıdan girince herkes selam veriyordu. O ise başını sallamakla yetiniyordu.

Odasına doğru ilerlerken asistanı Helini gördü.

" Helin odama gel." Dedi Maran ağa yine ifadesizce. Odasına girdi ve Helin de hemen arkasından girdi.

" Güncellemeleri söyle Helin." Dedi genç adam masasına otururken.

" Öncelikle Maran Bey şirketteki çalışanları toplantı odasına çağırmamı istediniz ama hemen şirketten çıkıp gittiniz." Helin'in bunu söylemesiyle, Maran ağa elini başına koydu ve bu yoğunluk içinde bunu nasıl unutmuştu onu düşündü.

" Tamam herkes işini biliyorsa buna gerek yok. Toplantı işi için son durum ne?" Dedi biraz sinir biraz da tedirgince.

Helin gülümseyerek

" Hiç merak etmeyin Maran Bey , zaten yarısını bitirmiştik. Daha sonra bana işlerin birazını Azad Bey' e atmamı istediniz. Attım ama Azad Bey attığım işin az olduğunu söyleyip daha çok atmamı istedi. Ben ilk önce size sormadan atmak istemedim ama ısrar edince mecbur verdim. E malum ona atınca bize pek de bir şey kalmadı. Bu yüzden gayet rahat bir şekilde çalışıyoruz." Dedi. Ve Maran ağa az da olsa rahatladı ve dudağının kenarı kıvrıldı. Dostuna gerçekten minnet duyuyordu.

" Tamamdır o zaman siz çalışmaya devam edin." Dedi Maran ağa da. Helin de gülümseyerek odadan ayrıldı.

Maran ağa hemen saatine baktı. Toplantıya üç saat kalmıştı. Şimdi toplantıda sunacak sunumu hazırlaması gerekiyordu. Tam bilgisayarına yönelecekken kapı hızla açıldı.

" Neden kapıyı-" sinirle söylediği şey yarıda kalmıştı.

" Ya kapıyı sikim. Şu an kapı umrumda değil Maran." Dostunu sesini duyar duymaz kafasını hızla çevirdi. O suratsız ifadesi anında güler yüz çevrildi. Güler gülmez gamzeleri de ortaya çıkmasın mı?

" Dostum hoşgeldin." Dedi Maran ağa hemen ayağa kalkarak. Azad' a yaklaştı ve dostça ona sarıldı.

" Hoşbuldum kardeşim." Dedi Azad da sıkıca sarılırken. Ayrıldılar ve Azad hemen bir koltuğa oturdu.

"Eee işler nasıl gidiyor?" Dedi tekrar Azad.

Maran da gözlerini kısarak dostuna baktı ve

" Sen nasıl bir insansın be vicdansız. İnsan işleri biraz da bize bırakır." Dedi gülümseyerek ve Azad'ın karşındaki koltuğa oturarak.

" Sanki n'olmuş ben aldıysam. Zaten dosyayı evde bırakarak senin zamanını aldım, bırak da telafi edeyim." Azad biraz üzgün biraz da mutlulukla söylemişti bunları.

Azad ağa sanki yeni fark etmiş gibi Maran Ağayı baştan aşağı süzdü.

" Oğlum bunlar benim kıyafetlerim mi yoksa beninkileri çok sevip kendinede mi aldın?" Maran ağa bu soru karşısında kahkaha atmıştı. Normalde hayatta böyle gülmezdi ailesinin yanında ya da dışarda, ama insan dostunun yanında olunca, dışarıyı da aileyi de pek düşünmüyordu.

Maran ağa gülüşünü bitirip konuştu

" Yok be şu sizin bahçede bir kız halı yıkıyordu. Sanırım senin kız kardeşindi. İnan o kadar sinir oldum ki. İlk başta üzerime bir kova dolusu su döktü. Sonra ben gelme sebebimi söyleyince beni hırsız ilan etti. Neymiş efendim sen abimi kıskanıyorsun, ağa olduğuna dair kanıt sunmadan içeri giremezsin gibi böyle boş boş konuştu. Ömrümden ömür gitti." Maran ağanın söylemesiyle bu sefer Azad gür bir kahkaha attı.

Gerçekten kardeşi hiç çekilmiyordu, sessiz olabilirdi ki sessiz değildi kendisine göre. Çünkü kendisinin ve Baran'ın yanında da böyle saçmalar, ve çok konuşurdu. Eğlenceliyidi, deliydi, insan kafayı yerdi onun yanında. Ama çok severdi kardeşini. İşlerden dolayı yanına gitmeyi çok fırsat bulamasa da onu koruyup kollardı.

Azad'ın gülmesiyle Maran Ağa'nın kaşları çatıldı.

" Ay Maran kardeşim zaten. Biz de hiç çekemiyoruz onu, normalde sessiz sakin biridir. Ahsen sana nasıl bulaştıysa." Dedi hafif imâlı ve biraz da dalgalı bir şekilde.

Ahsen... Demek adı Ahsendi.

" He gördük ne kadar sessiz olduğunu, resmen o an eve gidip şükür namazı kılıcam diye söyleniyordum. Yeter ki onun çenesinden kurtulayım diye." Maran ağa isyan ederek söylediği şey, Azad'ın daha çok gülmesini sağlamıştı.

"Ay alemsin Maran." Diyerek Maran'ın omzuna mertçe vurmuştu o da." Neyse ben gideyim işler beni bekler, malum akşam önemli bir toplantımız var." Azad bunu söylemesiyle ayaklandı ve Maranla vedalaşıp çıktı odadan.

Maran ağa da sunumunu yapmak üzere masasının başına geçti.

 

Ertesi Gün Ahsen'den;

Mardin'in kavurucu sıcağı yatağıma vururken her zamanki gibi kalktım yerimden. Bugün hiç olsun istemiyordum. Çünkü bugün, yarın ki istemem için alışveriş yapılacaktı. Tabi ki bende gidicekmişim. Annemin zoruyla gidiyordum, ne kadar ağlayıp zırlasam da , abilerim ne kadar babama ve anneme söyleseler de hiç bir şekilde ikisi de bizi dinlememişlerdi. Nolucak işte inatları tutmuştu yine.

Çaresi olmayınca kabul etmiştim mecburen. Şimdi ise elimi yüzümü yıkamıştım, ama bu gözlerimin kızarıklığının geçmiş olduğu anlamına gelmiyordu. Dün annem ve babama evlenmek istemediğim konusunda ne kadar yalvarsam da beni gram umursamamaları, ve odama gelip sabaha kadar ağlamam ile olmuştu.

Ve eminim ki bu kızarıklıklar anca iki güne geçerdi. Neden kızlarına bunları yapıyorlardı? Ben ne yapmıştım onlara? Sadece evde duran, işler ile uğraşan bir kızdım. Benden kimseye zarar gelmezdi.

Ama evde durduğum her saniye anne ve babamın zoruna gidiyordu. Onlara anne ve baba demek de benim canımı acıtıyordu. Çünkü hiçbir anne ve baba çocuğuna böyle davranmazdı.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra dolabıma ilerleyip kendime uzun ama rahat bir elbise çıkardım.

Saçlarımı ise dalgalı yapmaya çalıştım. Ve bugün al yazmamı takmayacaktım çünkü yazmamı mutlu olduğum günler, kendimi huzurlu hissettiğim günler takardım. Yüzüme de yanmamak için bir güneş kremi sürmek ile yetinmiştim. Hiç makyajla falan uğraşamzdım zaten.

Hazır olduğumda kendimi odadan dışarı attım. Aşağı , mutfağa girdim ve başladım kahvaltıyı hazırlamaya.

 

~

Kahvaltımızı etmiştik, abimleri uğurlamıştım işe. Babam dışarda işi olduğunu söyleyip çıkmıştı evden. Evde bir tek ben, annem ve bir kaç hizmetçi kalmıştı.

Tam mutfağa ilerleyecektim ki

" Hadi çabuk ol çıkalım. Yarın için bir şeyler almamız lazım." Dedi annem tekrar yüzüme bakmayarak.

Ne kadar istemiştim bana gülümsemesini, gerçi buna alışmıştım. Konuşurken yüzüme baksaydı en azından.

Ya da dün ki adama nasıl gülümsediyse bana da öyle gülümsesin istedim.

Annemin bunu demesiyle başımı sallamakla yetindim sadece. Yukarı odama çıkıp çantamı ve telefonumu aldım. Tekrardan aşağı indim. Bahçeye inince annemin arabada, hazır olduğunu gördüm. Ben de hızlıcana arabaya bindim. Şoför de koltuğa geçince yola koyulduk.

Yol boyu tekrar tekrar düşünmüştüm. Ben nasıl evlenektim o pislikle? Ne yapacaktım onunla? Eminim benimle evleneceğini duyunca zevkten dört köşe olmuştur.

Ailesi de bir farklıydı, zalimdi. Amcamı da sevmiyordum yani. Öyle birisiyle evlenmişti ki, yengem olucak o şahıs cadı gibiydi. Çocuklarını da kendisi gibi zalim, kötü yetiştirmişti. Üç oğlu iki de kızı vardı. İki kızı da külkedisindeki üvey annenin kızı gibiydi. Yani ben öyle tanımlıyordum.

Demir ise erkek olanlardan ortancaydı. O iğrenç yüzü aklıma gelince yüzüm buruşuyordu resmen. Ahsen alışman lazım kızım, elinden hiç bir şey gelmiyor. Yarın o adamla nişanlı olucaksın ve sen hâlâ ondan iğreniyorsun. Kendimi buna alıştırmaktan başka bir şey yapamazdım.

" Ahsen Hanım" tanıdığım bir ses ile düşüncelerimden kurtulmuştum. Bana seslenen şofördü. Başımı ona doğru çevirdim. Araba durmuştu.

" Geldik" gerçekten de çarşıya gelmiştik. Meydan'ın biraz aşağısındaydık. Anneme baktığımda arabadan inmiş, çoktan mağazalara doğru ilerliyordu.

İçim tekrar burkuldu.

Arabadan bende indim ve annemin yanına yetişmeye çalıştım. Bir mağazaya girdik oradan hemen annem bana bile sormadan nişan kıyafetimi almıştı. Denememiştim bile, ama işime gelirdi. İstemediğim bir şey için uğraşmak saçma gelirdi zaten.

Mağazadan çıktık, meydanda ilerlerken annemin tanıdıkları anneme selam verirken, o da gülümseyerek karşılık veriyordu.

İçim yine burkuldu.

Biraz daha yürüyünce bir mağazanın önünde durduk , annem bana döndü ve

" İçeri giricem, ihtiyaçlarım var ister gel ister kal." Suratsız bir şekilde söylediğini kafamı sallayarak onayladım.

Tabiki gitmeyecektim. Onunla birlikte olmaktansa tek kalmayı tercih ederdim. O gidince olduğum yerde durdum ve annemi beklemeye başladım. Yanımdan geçen insaların konuşmaları, gülüşleri her şeyi uğultu gibi geliyordu.

Aklımı yitirecektim nerdeyse, bu dünya beni sanki boğazımdan tutup sıkıyordu. Ne konuşabiliyordum ne de nefes alabiliyordum.

" Ahsen " kendi adımın sesimi duydum bir an ama pek umursamadım delirmiş olduğumu düşünerek. Ama bu sefer daha şiddetli bir şekilde tekrardan " Ahsen!" sesini duyunca, kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Arkamda bir ara sokak vardı , ses oradan geliyordu.

Gözlerim sokağa döndüğü an görmez olaydım ki karşımda, çocukluk arkadaşım ve bana aşık olduğunu zanneden o adamı gördüm. Adı Sedattı. Siz ikinci Demir de diyebilirsiniz. Kendi gibi psikopat, takıntılıydı bana. Peki bir şey sorucam, neden benim karşıma insan gibi birileri çıkmıyordu?

Sedat'ın normalde küçükken evleri buradaydı ve hep ikimiz oyunlar oynardık, tâ ki 15 yaşıma kadar. Bir gün bana aşık olduğunu söyledi ki ben hiç zannetmiyorum. Çünkü yaptıkları takıntıdan başka bir şey değildi. Bana sahte aşk itirafından 4 ay sonra, babasının işlerinden dolayı Mardin'den İzmir'e taşınmışlardı. Ama bu benim peşimi bıraktığı anlamına gelmiyordu. Sürekli telefon ediyordu ama ben her defasında istemediğimi dile getiriyordum. O zamandan beri peşimi bırakmıyordu.

Peki şimdi beni nasıl bulmuştu?

Gerçekten şu an bunu mu düşünüyorsun Ahsen?

E yani şaşırmamak gerek. Sonuçta Sedat yani.

Yüzümdeki şaşkınlık saniyelik sürmüştü ve yüz ifadem anında değişti. Beyin hücrelerimdeki sinir yüzüme yansırken, ben kendimi kaybetmiştim.

Ben sinirle kimse görmesin diye hemen yanına gittim. Kimsenin girmeyeceği bir konumda olunca, tedirgince konuştum

" Senin ne işin var burda be!" Sinirle konuşurken yüzüne bakıyordum. Bakmaz olaydım ki ,yüzündeki o pis sırıtışla karşılaştım ve anında yüzünü buruşturdum.

" Seni görmeye geldim birtanem" dedi pis sırıtışla ile.

" Bana bak! Bırak benim peşimi artık. Ben seni sevmiyorum, anladın mı SEVMİYORUM!" dedim ben de yüzüne tükürürcesine. Aynı zamanda annem mağazadan çıktı mı çıkmadı mı diye aradan bakıyordum mağaza kapısına.

" Seversin birtanem seversin. Alışırsın sen merak etme." Dedi tekrar o iğrenç sesiyle. Eş zamanda kolumu tutup beni kendine çekmişti. " Ben seni alıştırırım." Dedi beni o pis yüzüyle süzerken." Ayrıca sanki sen daha mı güzelleşmişsin, yoksa bana mı öyle geliyor?" Dedi tekrar alttan alttan bakarken.

Benim gözlerim çoktan dolarken kendimi geri çekmem ve yüzüne sert, okkalı bir tokat atmam bir oldu. Öyle bir ses çıkmıştı ki bir an birisi duydu mu diye düşünmedim değil açıkçası.

İğrenç dokunuşları tenimde his bırakırken, gözlerimde ki göz yaşlarım daha çok çoğalmıştı. Onun ise kafası yana doğru düşmüştü.

Artık beni bırakması gerektiğini ögrenmeliydi. Onu her zaman düzgün bir şekilde uyarmak benim hatamdı zaten. Eğer beni dinlemiyorsa, ben de onun anladığı dilden konuşurdum.

" Bana dokunma! Anladın mı beni! BANA DOKUNMA!" Kendimi daha çok geriye atarken, gözleri bana döndü. Gözlerinden benden asla böyle bir şey beklemeyeceğini anlamıştım. Ama canıma tak etmişti artık.

Gözlerinde tek bu yoktu. Sinir. Sinir de vardı. Ateş gibi gözleri bana bakıyordu ve az tırsmadım değil açıkçası. Ama bunu belli de etmedim. Kendimi ona karşı aciz gösterirsem bana daha çok saldırırdı.

Yüzünde, vurduğum yerde koskocaman bir iz çıkmıştı ve bu içimi çok rahatlamıştı.

O üzerime doğru kaşları çatık bir şekilde gelirken ben geri geri gidiyordum.

" Sen benimsin anladın mı? Sen be-"

Sedat'ın sözünü kesen kalın, erkeksi bir ses duydum.

Tanıdık bir sesti.

" Hayatım?"

Sesin geldiği tarafa, sokağın başına, baktığımda heybetli bir cüsse ile karşılaştım.

Tıpkı dün ki gibi.

Bu oydu...

Kimdi?

Mardin Ağası mı?

 

Son...

Umarım yeni bölümü beğenmişsinizdir dostlar🥰🥰

Loading...
0%