Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@love_21

Gözlerim kararırken tutunacak bir dal aramıştım. Göğsüm daralırken de sığınacak bir liman...

.

.

.

" Ben ve Ahsen arasında gerçekleşecek!"

O heybetli bedeniyleyken, ben onun yanında karınca kadardım. O ne kadar güçlü ve kudretli ise, ben o kadar acizdim. O koskoca aşiretin ağası iken, ben sadece bir ev hanımıydım.

Şimdi ise herkesin ortasında evlenelim diyordu.

İmkansızdı.

Neden imksansız olsun?

Az önce düşündüklerimi duymadın mı iç ses?

Duymazdan geldim diyelim.

İç sesime bir sabır çekip olaya geri döndüm.

"Sen ne dersin Maran Ağa!" Dedi babam hiddetlenip yerinden kalkarak. Maran Ağa ise kıpırdamamıştı. Kıpırdamayı geç mimik oynamamıştı adamda.

" Ben gayet ciddiyim Şehmus Ağa." Peki ben neden hep istenmediğim kişilere veriliyordum?

Kızım sen sorunlu musun? Bu adamı kim istemez.

İç ses susar mısın lütfen! Ben her zaman söylüyorum; dış görünüşe değil , iç görünüşe bakarım diye.

Benden çıt çıkmıyordu. Sadece şaşkınlıkla Maran Ağa'ya bakıyordum.

Şaşkındım çünkü koskoca Mardin Ağası neden böyle bir kızı kendisine istesin ki?

Eminim bu yakışıklılığının arkasında bir geçmişi vardır. Böyle birisini hangi kız istemezdi ki.

E sen istemiyorsun Ahsen?

Ya benim durumum çok farklı bir kere. Ayrıca zorla evlendiriliyorum, altını çiziyorum. Zorla.

İç sesten bir ses gelmeyince olaya döndüm.

Maran Ağa tam ağzını açıcakken, hemen önümde duran Demir hiddetle kalkmıştı.

Lan biz Demir'i unuttuk.

Gerçekten onu ortamdan yok saymıştık. Yüzüne baktığımda Maran Ağa'ya öldürecekmiş gibi bakıyordu. Hemen önümden hızla geçerek sol tarafımdaki Maran Ağa'ya yaklaştı.

" SEN NE DİYORSUN LAN ŞEREFSİZ!" Dedi Demir yüzüne tükürürcesine. Maran Ağa' ya baktığımda yüzünde çok rahat bir ifade vardı.

" Bir şey demiyorum Demir. Sakin ol." Dedi şakayla karışık ellerini teslim olurmuşcasına yukarı kaldırırken.

Kimseden çıt yoktu. Ortamda ölüm sessizliği vardı.

" SEN BENİM NİŞANLIMI KENDİNE ALAMAZSINIZ!" dedi Demir tekrar kükrercesine.

Nişanlım mı dedi o?

Gerçekten nişanlım mı demişti? Daha kahvesini bile içmemişti, nerden çıkarıyordu bunları?

Aynı zamanda aitlik eki kullanması midemi bulandırmıştı. Onun bir şey değildim ben. Olmak da istemiyordum açıkçası.

" Nişanlı mı? Anladığım kadarıyla kahvesini bile içmedin değil mi? " Dedi sakin bir dille.

" SANANE BE! SEN GELMESEYDİN İÇECEKTİM ZATEN!" kulağım artık onun sesine tahammül edemiyordu. Maran Ağa'nın o sakin, rüzgarın sesine benzeyen sesinden sonra Demir'in sesine dayanamıyordum.

" Ya Demir bi siktir git! Senle uğraşamıyacağım bunca derdin arasında."dedi biraz sinirlenerek Maran Ağa.

Bence şimdiye kadar sakin kalması dehşet verici. Sabrına hayran kaldım Maran Ağammm.

İç sesim kendi kendine konuşurken bir yandan onu bir yandan ortamdakilere odaklanmaya çalışıyordum.

" BANA BA-" Demir'in sözü yarım kalmıştı. Çünkü Maran Ağa onun önünden omuz silkerek geçip babamın karşısına dikilmişti.

Her iki elini de cebine koymuş, başı dik bir şekilde gözlerini babamdan çekmiyordu.

" Şehmus Ağa.." sesinde korkutucu bir tını vardı. " Ya berdel olucak ya da... " Derken sesinde büyük bir gizem vardı. "Sen biliyorsun gerisini. "Dedi tehdit edercesine.

Ya da her iki çift için ölüm gerçekleşecekti. Bunu ağızdan söylemek o kadar kolay değildi. Maran Ağa bunu dile getirememişti çünkü o da bunun olmasını istemiyordu. Ama bir yandan da acımasız bir kişi olarak görüyordum. Çünkü gözünde kız kardeşini öldürecek şevki bile fark edebiliyordum.

Ama ben yapamazdım bunu abime. Bana annemde ve babamdan daha çok yakın olan kişiye bunu yapmazdım.

Ama o sana bunu yaptı Ahsen?

Evet o bana bunu yapmıştı, ona da sırf bu yüzden çok kızgındım. Hatta sırf bu yüzden onunla bir süre konuşmayacaktım. Ama ben yapmazdım. Çünkü o benim abimdi, onu göz göre göre kendi ellerimle ölüme sürükleyemezdim.

Maran Ağa dediklerinde kendinden emindi. Her ne kadar acımasız gibi gözükse de, gözlerinden anlayabiliyordum herşeyi. O da kardeşini öldürmekten bahsetmeyi istemiyordu ama o benim kadar sabırlı olmadığı için herşeyin bir an önce olmasını istiyordu. Aceye veriyordu.

Maran Ağa son sözünden sonra babam ne yapacağını şaşırmıştı. Ama ona doğru kafasını aşağı yukarı sallamasıyla bir şey olacağını anlamıştım. Babamın kafa sallaması düşüncem demekti.

Ama ben adım kadar emindim ki beni bedel olarak verecekti. Çünkü bana böyle kin, nefret , öfke doluyken yanında tutmazdı. Hem de böyle bir fırsat eline geçmişken.

Maran Ağa son sözünü söylemesiyle bakışlarını bana çevirdi. Kimseye bakmıyordu, gözleri sadece bendeydi. O çöl misali gözlerinden ateş fışkırıyordu. Öfke, intikam, sinir, ateş... Her şey vardı gözünde. Ama ben nedense bu duyguları o çöl misali gözlere yakıştırmamıştım.

Adımlarını da bana doğru yönlendirmesiyle sertçe yutkundum. Ama boğazımda takılı kaldı yutkunmam. Adımları önümde durunca, gözlerini gözlerimden ayırmadı. Ve bir anda ellerini bileğimde hissetim. Tutuşları sıkılaşırken, ellerimi geri çekmeye çalıştım.

" DOKUNMA ONA!" Demir'in bağırmasını ikimizde duymuyor gibiydik.

Debelenmem boşunaydı çünkü fazla sıkı tutuyordu beni. Daha sonra beni hızla bırakmadan dışarı doğru sürükledi. Gitmek istemiyordum ama beni tuttuğu için mecburen onunla ilerliyordum. Beni siyah, oldukça gösterişli olan BMW arabasının yanına getirken, zorla çekmeye devam ediyordu ama ben artık debelenmiyordum. Çünkü artık bırakmayacağını anlamıştım.

En sonda beni sürücü koltuğunun yanındaki koltuğun yanına getirdi. Kapısını açtı. Tam içeri sokucakken ben kendimi tuttum ve girmedim.

" GİRSENE ARABAYA!" Diye bağırdı bir anda yüzüme. Afallayarak yüzüne baktım ama ciddiliğimden ödün vermedim.

" Beni zorla bir yere götüremezsin. Ben sana itaat eden kişilerden değilim!" Dedim. Bağırmamıştım ama bağırmış gibi olmuştum.

Söylediğim şeyle bir kaşı havalanırken, bileğimdeki elini çekmişti. Adımları yavaşça bana yaklaşırken bende geri geri gidiyordum. Yüzünde öfkeye dair her zerre mevcuttu. Benim yüzümde ise nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama gözlerimden ateş çıktığına emindim.

Benim adımlarım arkamdaki arabaya değince durmuştu lakin o gelmeye devam etmişti. Yüzümle yüzü arasında bir karış kalınca gelmeyi bıraktı.

" Merak etme sende itaat ediceksin. Sonuçta birazdan karım olucaksın!" Söylediği şeyler beynimde şimşekler çakarken, yüzüm dehşetli bir hale bürünmüştü. Onun yüzünde ise beni öldürecekmiş gibi bir surat ifadesi bulunuyordu.

Bu hikayede benim suçum neydi?

İki sevenin sonuçlarına biz mi katlanıcaktık? Benim kadar o da ihanete uğramış olmalıydı. İkimizinde bir suçu olmadığını biliyordu. Peki suçumuz olmamasına rağmen neden bana böyle davranıyordu?

Bocalamış bir şekilde yüzüne bakarken, bunu fırsat bilmiş olucak ki omzumdan tutup beni arabanın içine yerleştirdi. Bedenim bunca şeyi kaldıramazken bende kendimi serbest bırakmıştım.

Yanı başımdaki kapı da açılınca o da sürücü koltuğuna yerleşmişti bile. Hemen arabayı çalıştırdı ve konaktan uzaklaşmaya başladık. O kadar olaya yaptırmıştım ki kendimi içerdeki aşiretin dışarda sadece bizi izliyor oluşunu bile görmemiştim.

Demir delirmek üzereydi ama tanımadığım bir kaç kişi tarafından tutuluyordu. Annem sanki bir şey olmamış gibi tepkisizdi. Babam kendi etrafında volta atıyordu. Azad abim ortalarda görünmüyordu. Ama onda bir şey vardı. Biliyorum. Normalde böyle bir şey olsa asla sessiz kalmazdı. Beni korurdu, kollardı.

Artık konağımız gözle görünmez olmuştu. Farklı farklı Mardin sokaklarından geçmiştik; Çocukların topla oynadıkları, teyzelerin oturup sohbet ettikleri sokakları. Hepsini geçmiştik. İçimde de aynı zamanda fırtınalar kopuyordu. Şimşekler çakıyordu ne kadar dışarı belli etmesemde. Ona baktığımda ise az öncekine kıyasen daha sakindi. Ama bu sinirinin geçmediği anlamına gelmiyordu.

Sonunda kocaman bir konağın önünde durmuştuk. Bizim konağın nerdeyse beş katıydı. Ona baktığımda o da bana bakıyordu. Ne var? dercesine başımı salladığımda

" İnmeyi düşünmüyor musun?" Diye sordu. Az önceki ifade tamamen kaybolmuş gibiydi sanki. Ama benimkinin hâlâ aynı olduğuna emindim.

" Bana bırakırsan düşünmüyorum." Dedim yüzümde mimik oynatmadan.

"Bence inmelisin." Yüzünü bana biraz yaklaştırdı."Aksi taktirde..." Kısa bir an gözleri dudaklarıma kaymıştı. "Nikahımıza geç kalıyoruz karıcım." Dedi ve son noktayı koydu. Hızlıca arabadan inerken onu sinirle izlemiştim.

Karıcım mı dedi o?

Aman iç sesim tam zamanında geliyordu.

Ben hep burdayım cano.

Maalesef biliyorum iç ses. Asla eksik kalma olur mu?

Sus kız o ne biçim laf. Düzgün konuş!

İç sesimi her zamanki gibi umursamayıp Maran Ağa'nın söylediği şeye takıldım.

Karıcım...

Daha karısı değilken karısı ilan etmişti adam beni. Kendisi tarafından içime nefretten başka bir şey katmıyordu zaten. Sinirlerim iyicene bozulmuştu. Şöyle bir köşeye geçip sokakta kalmış bir çocuk gibi ağlayıp zırlamak istiyordum gerçekten. Ama kendimi güçlü durmaya alıştırmıştım.

Söylediği şeyi sindirmeye çalışırken arabadan hiddetle inmiştim. İner inmez gitmediğini görmüştüm içeriye. Onun yanına yavaşça ilerledim. O ise sadece önüne bakıyordu ifadesizce. Bakışlarım önümdeki kocaman konağa dönmüştüm. Sanki acılarla büyümüş bir konağa benziyordu. Büyük bahçesine bakarken, konağın aksine yeşillikler vardı. Ama bir tane çiçek bulunmuyordu. Sadece bir erik ağacı vardı. O da dışardan çok belli olmuyordu.

Bakışlarımın ona dönme sebebi, onun kolumdan tutmasıydı. Ve kolumdan tutmasıyla ilerlemesi bir olmuştu. Beni konağın kapısına ilerletirken, kapısının önündeki bir kaç korumayı yeni fark etmiştim. Hepsi siyahlar içine bürünmüş koca adamlardı.

Kapıdan geçerken adamlar önlerini ilikleyip başını eğmişti.

" Hoşgeldiniz Ağam." Dedi aralarından birisi ama kim olduğunu başları eğik olduğu için anlamamıştım.

Maran Ağa'nın yüzü ifadesizdi. Lakin

"Hoşbuldum aslanlarım" demesiyle korumalarına ne kadar önem verdiğini anlamıştım. Sesinde ise hafif bir samimilik barındırıyordu zaten.

Korumalardan ses gelmeyince hızlıca konağın bahçesine ilerledik. Bahçesinde büyükçe bir çardak bulunuyordu. Orda bir kaç kişi bulunuyordu. Sohbet ettikleri belliydi, lakin bizi gördükleri an hepsi birden ayağa kalkmışlardı. Hatta aralarından erkek olan yanımıza gelmişti.

Erkek olan yaşlı olmasına rağmen yüzünde çok fazla kırışıklık yoktu. Ama kaşları çattığı için kırışıklıkları belli olmuştu. Yüzü bir bana değiyor bir de Maran Ağa'ya değiyordu. Kafası karışık gibiydi. Gerçi kafası düzgün olan mı vardı şu an?

" Maran kimdir bu kız? Ne diye getirdin?" Dedi adam yüzüme bakıp tekrar ona dönerek. Tahmin olarak babası olduğunu düşünüyordum.

Ortamda ölüm sessizliği sürerken Maran Ağa söze girmişti

" Yanımda gördüğünüz kız birazdan Allah katında karım olacak kişidir." Karşımızdaki adamın gözleri irileşirken, çardakta bulunan bir kadın çığlığı basmıştı. Sanırım isyan çığlığıydı. Ben olsam bende isyan ederdim. Bir anda eve gelip bu benim karım olucak denilirse bende fenalık geçirirdim.

Çardakdakiler kadını sakinleştirmeye çalışırken, önümüzdeki adam tekrar konuşmuştu.

" Maran sakın düşündüğüm şeyi yapmış olma!" Adam düşündüğümden daha sakin konuşmuştu.

" Baba ben yanlış bir şey yapmadım. Siz şimdi gidip toplantı diye tutturup saçma sapan hükümler vericeksiniz. Ben sadece aceleye verdim!" Dedi Maran cevaben. Evet bu konuda haklıydı. Senin hayatını başkası yönetiyordu. Hükümlerle, törelerle yönetiliyordu. Saçma sapan toplantılar yapıp insanların hayatını karartıyorlardı.

Cevap vermemişti lakin elini başına koyup ovuşturmuştu Maran Ağa'nın babası olduğunu anladığım adam. Bu yeterli bir cevaptı. Haklısınız.

Maran Ağa kolumu tutmaya devam ediyordu. Bense hareketsizdim. İfadesiz bir şekilde olayları takip ediyordum. Zaten ne tepki verebileceğimi bilmiyordum. Duygularımı bile almışlardı benden.

İnsanlar etrafımızda çoğalmıştı ama ikimizinde bunları umursadığı yoktu. Maran Ağa tahmin ettiğim üzere herkese umursamaz bir şekilde bakış atıp beni arkasından ilerlettirmeye başladı. Ve yine umursamaz bir şekilde insanların arasından geçip konağın içine girmiştik.

İlk içine girince ilk katta kocaman bir salon bulunuyordu. Hemen ilerde kapısı bulunmadığından anladığım mutfağı görüyordum. Ama yukarıya tırmanan kocaman merdiverler de ortadaydı. Saraydı yani!

Mutfağın önündekiler hizmetçi gibi duruyorlardı. Bunu hizmetçi kıyafetlerinden anlamıştım. Maran Ağa' ya baktığımda sadece önüne bakıp, gittiği yere beni yönlendiriyordu. Merdivenlerden yukarı çıkmaya başladığımızda, üst kattaki odalar gözüme çarpmıştı bile. Fazlaca oda vardı ama Maran Ağa beni sadece bir odaya yönlendirmişti bile.

Sanki onu köpeğiymiş gibi beni yönledirirken kapının kulpunu tutup açmıştı. Kapısı açılır açılmaz okyanus kokusu burnuma saniyesinde sinmişti bile. İşte o an anlamıştım ki bu oda onun odasıydı.

İçeri baktığımda koltuk takımının üzerinde oturan adamı fark etmiştim. Ve yanında iki adam bulunuyordu. Adamları tanımasam da, koltukta oturan hafif yaşlı olan adamı cübbesiden imam olduğunu anlamıştım.

Üçünün gözleri bize değerken, hepsinin yüzünde tebessüm belirdi. Yavaşca onların yanına ilerlerken Maran Ağa'ya baktım. Yüzünde hafif bir gülüş bulunuyordu. Sanırım adama zorla evlenmediğimizi kanıtlamak için gülümsüyordu. Bende oyunu bozmadım ve gülümsedim.

Yapıcak bir şeyim yoktu. Ne yaparsam yapayım bu karanlık ve derin kuyudan çıkamazdım. Yapıcak tek bir şeyim vardı; Bu saçma şeylere ayak uydurmak.

Adam tekli koltukta otururken bir yanındaki büyük koltuğa oturmuştuk.

" Selamün Aleyküm. Kusura bakmayın biraz geç kaldık." Dedi Maran Ağa.

La adam imana gelmiş.

İçimdeki sesi umursamazken karşımdaki adama baktım.

" Ve aleyküm selam. Olur mu öyle oğlum. Estağfurullah." Dedi imam da.

Maran Ağa adama samimi bir şekilde gülümserken, imam da bize gülümsemişti. İçeride tekrar bir ölüm sessizliği oluşurken imam bozmuştu bu sessizliği.

" Maşallah ne kadar da yakışıyorsunuz. Allah nazarlardan saklasın." Dedi. Neye utanmıştım bilmiyorum ama utançla başımı yere eğmiştim. Maran Ağa'nın ise sesli gülüşünü duymuştum.

Aradan bir zaman geçti ve imam bir kaç tane sure okudu. Dualarımızı ettikten sonra sıra gelmişti mehir meselesine.

" Kızım mehir olarak ne istersin?" Demişti imam bana bakarak. Yüzüm kalkık olsa da gözlerim yere bakıyordu. Herkesin gözü bana dönerken Maran Ağa'nın da bakışları beni bulmuştu. Ben de ona bakınca yüzündeki ifadesizliği vardı ama gözleri bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Sanki şey di bu

Mecburiyet.

Evet tam olarak buydu. Ama gerçekten öyleydi. Kardeşlerimiz bizi yok sayarak aşkları uğruna bizleri satmıştı. Biz de mecburiyetten bu haldeydik.

"Ben bir şey is-" konağın içine gitdiğimden beri ilk defa konuşurken sözümü bir söz kesmişti. Bu ses Maran Ağa'ya aitti.

" Şirketimdeki yüzde elli hisselerimi ona veriyorum. Yirmi dönümlük bir tarla, bir ada ve bir uçağım ona aittir." Gözlerim söylediği şey ile fal taşı gibi açılırken üzerime ne kadarlık bir servet verdiğinin farkında değildi galiba. Bu kadarı çok fazlaydı bana.

Tam itiraz edicekken elimin üzerindeki bir el ile duraksadım. Yüzüne bakarken ellerimi elleri arasına almıştı.

İmam böyle şeylere alışık olucak ki hemen üzerine bir kaç süre daha okuyup son kere bir dua da edip nikahı sonlandırmıştık. Yanımızdaki adamların burda olma sebeplerini ise imamın şahit olarak onlara sormasıyla anlamıştım.

Artık Allah katında onun karısıydım. O artık benim helalimdi. Resmi olarak olmasa da ben artık Ahsen Bozkurt değil, Ahsen Aslanoğlu'ydum.

İmam bizi tebrik edip odadan ayrılmıştı yanımızda bulunan bir adamla birlikte. Diğer adam ise gitmemişti.

" Başka bir isteğin var mıdır Ağam?" Dedi adam elini önünde ilikliyerek.

Maran Ağa ile ayağa kalkmıştık. Ben etrafa bakarken, o adamla konuşuyordu.

" Yoktur Mert'im, hadi sen de git bugün yoruldun. Git biraz dinlen." Dedi bu sefer Maran Ağa adamın koluna mertçe vurarak. Adının Mert olduğunu öğrendiğim adam, başını sallayarak odadan çıkmıştı.

Bense odayı süzüyordum; Odanın ortasında siyah, kocaman bir yatak, her iki yanında üstlerinde gece lambası bulunan koyu gri vestiyerler, sol taraftaki vestiyerin yanında yine kocaman koyu gri bir gardırop, ve şu an bizim olduğumuz yerde siyah bir takım olan koltuk takımları bulunuyordu.

Banyo ise hemen gardıropun yanındaki kapısı bulunan yer olmalıydı. Sade ve şıktı. Sadece biraz fazla siyah bulunuyordu. Arada gri renk olsada oda tamamen kapalı renkler bulunuyordu.

" Noldu beğenmedin galiba odayı." Sesini duymam ile ona dönmüştüm.

"Evet. Biraz fazla kara." Çöl gözlerine bakarken bana yaklaşmıştı.

" Siyah severim." Şu an hayatımız değişmişti ve konuştuğumuz şey gerçekten buydu.

Derin bir nefes verirken, gözlerimi kırpıştırdım. Şu an gerçekten şu durumda bunu konuştuğumuz için sinir olmuştum.

" Ya sen ne dediğinin farkında mısın?" Dedim şaşırarak.

" Evet. Neden?"

" Ya bizim hayatımız değişti. Daha doğrusu sen değiştirdin." Bunu söylerken oldukça ciddiydim.

" Senin iyiliğin için." Bu sakin tavrı beni daha çok sinirlendiriyordu.

" İyiliğim için mi? Neden boş ve düz bir insanın hayatını kurtardın ki? Ben kaderime razıydım. Neden sürekli karşıma çıkıp huzurumu bozuyorsun? Ben seni istemiyorum! Ben, bana kimsenin yardım etmesini istemiyorum. Farkında mısın bilmiyorum ama az önce nikah kıydık. Artık seninle evliyim! Ailem bile bana bu kadar sahip çıkmazken, sen kimsin ki bana yardım ediyorsun? Senden yardım isteyen mi oldu?" Sinirlenince gereksiz fazla konuşabiliyordum. Ama artık damarıma basmıştı. Bunu demem ile son cümleme takılmış olucak ki

" Evet benden yardım isteyen oldu." Dedi. Kim ondan yardım istemiş olabilir? Ben ondan istemediysem kim istedi?

" Ne saçmalıyorsun? Ben senden yardım falan istemedim!"

" Zaten ben senin yardım istediğini söylemedim." Ne demek istiyordu anlamıyordum.

" Ne saçmalıyorsun sen?" Dedim aramızdaki mesafeyi kapatarak. Sanırım ona ne kadar yakın olduğumdan bihaberdim.

" Abin."

"Ne?"

" Azad abin. Abin benden yardım istedi."

İşte o an kanım dondu. Saniyeler tekrar durdu. Dünya tekrar durdu. Her şey tekrar durdu. O an düşünme yetkimi de kaybetmiş olucaktım ki bir şey düşünemiyordum. Ne demişti o? Abim mi ondan yardım istemişti? Kafam iyice karışmıştı. Eğer ki abim onunla evlenmemi istediyse, Baran abim de bu işin içindeydi. Çünkü bu evlilik Baran abimin kız kaçırması ile gerçekleşiyordu. Gerçekten kafam almıyordu! Şimdiye kadar yaşadığım bu olaylar, her şey planlımıydı? Zaten Azad abimin bu sessizliğinden bir şey yapacağından anlamıştım. Beni korumaya çalışıyordu. Beni tanımadığım birisi ile evlendirmişti. Ama belki de az çok hayatımı da yakmıştı. İnsan tanımadığı birisi ile evlenirse ne olurdu peki?

Bunu cevabını yaşayıp görecektim sanırım. Artık bu yoldan dönüş de yapamazdım. Nikahımız kıyılmıştı. Ve eğer ben geri dönersem, insanlar benim aklımda neler neler düşünürdü aklım bile alamazdı. Ama sorun şu ki insanlar umrumda bile değildi.

Gözlerim kararırken tutunacak bir dal aramıştım. Göğsüm daralırken de sığınacak bir liman.

" Ne diyorsun sen? İnanmıyorum sana?" Bunlar tamamen kendimi avutmak için kurduğum cümlelerdi.

" Ben doğruları söylüyorum." Ne yani şimdi gerçekten abim beni mi korumuştu? Peki koruma yöntemi beni başka biriyle mi evlendirmesiydi?

Kafam karışıkken ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Aramızdaki mesafe ise hâlâ aynıydı. Gözleri gözlerimden ayrılmıyordu. Suratı her zamanki gibi ifadesizdi. Ama gözlerinde yoğun bir duygu besliyordu. Ve bu duyguyu anlamak oldukça zordu.

" Anlamıyorum." Dedim bu sefer yüzümü buruşturarak. Aynı zamanda nefesim yüzüne çarpmıştı.

Gözlerini zorda olsa gözlerimden çekti. Benden bir adım geri giderek uzaklaştı. Derin bir nefes aldı ve gözleri tekrar gözlerimle buluştu. Sanırım şu an gözlerimiz dilimizden daha çok konuşuyordu.

" Ben sana her şeyi anlatacağım." Dedi beni sakinleştirmek adına. Ağlamak istiyordum ama kendimi güçsüz göstermeyi sevmiyordum. Bu yüzden boğazımdaki acıyı yok sayarak başımı aşağı yukarı salladım. Bu herşeyi anlat demekti.

Göz kontağımızı bitirir bitirmez hemen koltuğa oturdu. Ben de oturmak istiyordum ama vücudumun yorgunluğu oturmamı engelliyordu. Lakin durumları öğrenmem gerekiyordu. Kendimi zorlayarak, yavaşça koltuğa onun yanına oturdum. Ellerimi kucağıma yerleştirdim. Gözlerim ise ona değil, yerdeki siyah yumuşak halıdaydı.

Uzun bir süre konuşmamıştı. Bense onun konuşmasını bekliyordum ama çıt yoktu kendisinden. Merak edip halıdaki bakışlarımı ona çevirdim. Bana bakıyordu. Evet, yüzündeki ifadesizlikle bana bakıyordu. Ellerini birbirine bağlanmış kim bilir ne düşünüyordu. Ne var? Dercesine başımı sallayınca bana bakmayı kesti. Bakışları az önceki ben gibi halıyı buldu.

" Azad abin ve Baran abin bu sabah yanıma geldi." Deyip söze girdi." Bana senin durumunu anlattılar. Ne yapıp edip babanızı durduramadığını söylediler." Evet, gerçekten doğru söylemişlerdi. Babam bu sefer kararında çok ciddiydi zaten. " Bense bu durumda ne yapabileceğimi sordum." Bu durumda ne yapabilirdi ki? " Evet tam da düşündüğün gibi. Ben ne yapabilirdim ki?" Gözleri halıdan ayrılıp benimle birleştirdi. " Ben de bu şekilde sorduğumda Azad abin pat diye onunla evlenebilirsin dedi. Ben ilk başta kabul etmedim. Çünkü buna hakkım yoktu. Ailevi meselenize girmek istemedim. Azad ve Baran dışında ailenizle çok bir bağlantım yoktu daha doğrusu." Kaç yıldır arkadaştıydılar bilmiyordum ama baya uzun süredir dost oldukları belliydi. Çünkü abim beni güvenmediği birisi ile evlendirmezdi. Ve abim kolay kolay kimseye güvenmezdi.

Omuzlarım düşmek üzereydi ama kendimi zor da olsa tutmuştum. Az da olsa omuzlarımdaki ağrıyı gidermek için belimi koltuğa yasladım.

" Daha sonra evlendiğin kişiyi söylediler." Demir." Evet Demir." İçimi mi okuyordu bu benim?" Demir'i en çok ben tanırım. Kendisi benim ve abinin baş düşmanı. Zamanında Azad abini nasıl öldürmeye çalıştığını biliyorsundur. Ama şunu merak ediyorum. Baban oğlunu öldürmeye çalıştığı kişiyi kendisine nasıl damat yapar?" Merak duygusu yüzüne bir ifade vermişti. İlk defa. Yüzünde tiksinircesine bir ifade vardı.

Ben bile babamdan tiksinirken başkalarının tiksinmesine şaşırmıyordum. Bu benim babamdı ve yapardı. Kendi oğlunu tehlikeye atan kişiyi damadı yapacak kadar pis bir insandı. Ve kızına şiddet uygulayacak kadar.

Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama ona baktığımda sanki yüzümde bir şey arıyordu. Demek ki ifadesizdim. Sessiz kaldığımda devam etti.

" İşte o zaman da senin gibi abilerin de böyle sessiz kaldı." Ne yapabilirdik ki?" Ben anlamıyorum. Bir baba bunları evlatlarına nasıl yapar?" Sesi isyan eder gibiydi. " Demir çok aşağılık bir adamdır. Onu ağalığımı aldığımdan beri tanırım. Her gün başka kadınlarladır. Gerçekten senin gibi masum bir kızı o piçle mi evlendireceklerdi?" Boğazımdaki o ağır acıyı daha çok bastırmıştım. Kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Ama güçlü görünmeliydim.

" İşte Demir'i duyunca kabul ettim. Çünkü, inan o adamın pislikleri aklının ucundan bile geçmez." Bir şey daha söyleyecek gibi oldu ama vazgeçti.

Başımı eğdim ama omuzlarım hâlâ dikti. Ağlamıyordum ama boğazımı sıkıyorlardı. Dudaklarım titremiyordu ama dişlerimi var gücümle sıkıyordum.

Aramızda yine uzun bir sessizlik oluştu. Daha sonra ben bakışlarımı yerden kaldırıp gözlerine bakmaya başladım. Belki bir sevdiği vardı ama ona rağmen beni kabul etmişti. Eve girerken evleneceğimizi ailesine yeni söylemişti ve ailesi belki de beni kabul etmeyecekti. Bunu umursamadan beni kabul etti. Her şey benim için miydi yani? Sırf abim ondan yardım istedi diye bana yardım etmişti ve beni daha cehenneme girmeden kurtarmıştı.

Peki ben neden ona sinirliydim?

O sadece bana yardım etmek istiyordu. Belki de şimdiye kadar karşıma çıktığı vakitlerde sinirlerimi bozduğu içindi ama bilmiyordum.

" Teşekkür ederim." Dedim kendimden beklemediğim bir kibarlıkla. " Beni o cehennemden kurtardığın için."

" Bana değil abine teşekkür et. O seni kendisinden daha çok düşünüyor. Ben sadece yardım ettim ona." Dedi o da hafif koltuktan doğrularak.

" E tamam işte o bana yardım etti, sen de ona yardım ettin. Bu yüzden otomotik olarak bana da yardım etmiş oluyorsun."

" Hayır ben sadece vesile oldum."

" E tamam işte sen de bana yardım ettin."

" Hayır ona yardım ettim!"

" Ağam senin sıkıntıların mı var?" dedim şaşırarak. O ise sırıttı. Yüzümün her zerresine bakarken yüzüme doğru eğildi.

" Bir daha desene."

Neden heyecanlanmıştım bilmiyorum ama garibime gitmişti. Daha önce hiçbir erkekler bu kadar yakınlaşmamıştım. Ve bu adam sürekli bana yaklaşıyordu!

" Ne?" dedim anlamayarak. Çünkü anlamamıştım.

" Bir kez daha ağam der misin?" dedi. Gözlerim şaşkınca açılırken dediği şeyi daha idrak edememiş gibi bakıyordum.

" Neden?"

" Hoşuma gitti."

" Her hoşuna gideni bana mı yaptırtacaksın?"

" Evet."

" Senin gerçekten sıkıntıların var." Dedim yüzümü buruşturarak. Ve ayağa kalktım. O da doğrulurken yüzünde hâlâ bir sırıtış vardı.

Bir dakika.

Onun yüzünde gamze mi var?

Hem de her iki yanında da!

Allahım! En sevdiğim şey gamze olabilirdi şu dünyada. İnsanın yüzünde o kadar güzel duruyordu ki kimde varsa onu içini öpmek istiyordum. Çünkü iki abimde de gamze bulunuyordu. Ve her fırsatta onların gamzelerinden öpmeye çekinmiyordum. Keşke kendi gamzelerimden de öpebilseydim!

O sırıtırken çok belli olmuyordu ama daha çok güldüğü zaman derinleşeceğine emindim. Yüzümdeki ifade gamzeleri görünce düz bir hâl almıştı. Ve direkt yüzüne bakıyordu suratım.

Kızım ben aşık oldum bile. Sende aşık olsana!

İçimdeki ses yine ortaya çıkarmıştı. Kendisi tam bir Maran Ağa hayranıydı.

İkimizde birbirimiz ile uğraşırken birden odanın kapısı çalındı. Ve hemen gözlerim gözlerini buldu. Maran Ağa sıkıntı ile nefes verirken ben yutkunmuştum.

Aşağıdayken bir karışıklık yaşamıştık ve şimdi tekrar yaşayacaktık. Acaba şimdiki kurbanımız kimdi?

 

Son...

Evettt sonunda Maran ve Ahsen evlendi. Acaba sonraki bölümlerde neler olucakk?

Dostlar güzel yorumlarınız bekliyorum. Çünkü görünce çok mutlu oluyorum ve daha çok motive oluyorum.

​​​​​​Şunu da açıklamak istiyorum. Buraya kadar attığım tüm bölümleri önceden yazmıştım bu yüzden hemen yayınlıyorum. Ama bundan sonra biraz geç olucak. Bilginiz olsunn.

Loading...
0%