@love_21
|
Bilirsin sana sevda ile vurulduğumu. Fakat susarsın benim gibi ömür boyu... ~ Bazı insanlar vardır sevilmezler, sevilmek isterler. Bazı insanlar vardır sevilirler, sevilmemek isterler. Çünkü bu sevgi, peşini bırakmamaya kadar giderse takıntı halini alır. Takıntılı olmak da korkutucudur. Sürekli peşini bırakmayan insanlar... Sanırım ben bu iki kategoriye de girmiyordum. İnsanlar tarafından sırf güzelliği için sevilirdim. İşte bu en nefret ettiğim şeydi. Şimdi Demir'in yaptığı gibi. Şu anda kapıya son hızla ve gürültülü bir şekilde vuruyordu. Açık olan pencereye hızlıca ilerledim yataktan kalkıp. Dışarda sayılmayacak kadar siyahlar içinde olan korumalar bulunuyordu. Ama kapısını açmış olacaktı ki sesi kesilmişti. Lakin bu beni daha çok korkutmuştu. Hemen duvarda asılı olan lüks aynaya baktım. Saat sabahın altısıydı. Daha horozlar bile uyanmamışken bu salak Demir, Aslanoğlu konağına dayanmıştı. Hem de evli bir kadın için! Vakit kaybetmeden üzerime dün Rojin'in bana getirdiği mavi günlük elbiseyi üzerime geçirdim. Saçlarımı da şu anlık tarak bulamaya uğraşamayacağım için elimde düzeltmeye çalıştım. Daha sonra hemen odadan büyük adımlarla çıkıp aşağı indim. Ve tabiki ilk gördüğüm kişi Maran Ağa'nın o heybetli bedeniydi. Demir'in bedenini kapatıyordu o geniş omuzlarıyla. Bu yüzden onu görmüyordum. Ama avluya tam olarak girmem ile Demir'in iğrenç yüzüyle karşılaşmam bir olmuştu. Arkasındaki fazlaca korumalarla Maran'dan ne kadar korkutuğunu da anlamıştım. Korkağın tekiyidi zaten. Ama ona rağmen nasıl buraya gelmişti hayret! Ortamda tüm ev halkı bulunuyordu. Ahmet Ağa, Maran Ağa, dün Maran benimle nikahlanacağını söylediği zaman bayılan kadın ve Rojin burdaydı. Diğer kişiler korumalardan oluşuyordu. Avluya geldiğimda bu sefer herkesin odak noktası ben olmuştum. Demir beni görünce yüzünde hafiften bir tebessüm oluşmuştu. O ağzına bir tane şak diye yapıştırmak vardı! Kendime hakim olup ona sinirli gözlerle bakmaya başladım. " Sevgilim. Hadi gidelim canım. Seni bu cehennemden kurtarmaya geldim." Ne aşağılık bir adamdı bu! Evli birisine aşk sözleriyle hitap ediyordu. Bu sözleri duyan Maran Ağa Demir'e bir adım yaklaştı ve ona olan kinini yüzünde belli edecek şekilde ona bakmaya başladı. " Bana bak Demir! Şu an burdan defolup gider misin?" Dedi yüzüne göre gayet rahat bir tavırla. Demir ise hiç onun yüzüne bile bakmıyordu. Gözleri sadece benim üzerimdeydi. O iğrenç yüzünü görmemek için Maran Ağa'nın arkasına geçmek istedim lakin söylediği sözlerle olduğum yerde çakıldım. " Sevgilimi ve karnındaki bebeğimi almadan hiçbir yere gitmiyorum!" 2 Ay Önce Bu gece çok rahattım çünkü ne annem ne de babam evdeydi. Onların ağızlarını çekmek zorunda değildim. Sürekli evlenmem konusunda bana baskı yapıyorlardı. Çok takmıyordum lakin üst üstte hiç durmadan söyledikleri zaman başımı ağrıtıyorlardı. Her ikisi de bir aşiret büyüğünün evine gitmişti. Oraya bir gece davetliydiler. Abilerim ise daha şirketten dönmemişlerdi. Şu anda ise hizmetçilerle yediğimiz akşam yemeğinin bulaşıklarını yıkıyordum. " Kızım başka bir şey yoksa biz müştemilata geçiyoruz." Ayşe ablanın sesini duymamla gülümseyerek ona dönmüştüm. " Tamam Ayşe abla bunları ben hallederim. Siz geçebilirsiniz." Dememle gülümsemesi büyüdü ve müştemilata geçti. Bende kimsenin evde olmamasını fırsat bilerek kendi kendime şarkı söyleyerek bulaşıkları yıkadım. Havluları makineye attığımdan dolayı ellerimi, üstümde gün boyu bulunan şalvarımla kuruttum. Şimdi asıl eğlence başlıyordu. Önceden patlattığım mısırlarımı bir tabağa koydum ve direkt televizyon odasına yöneldim. Koltuğa yayılarak oturdum ve karşımdaki kocaman ekrandaki televizyonu açtım. İçinden güzel bir film açtım ve mısırımı yiyerek izlemeye başladım. Şimdiki rahatlığım kimse evde olmadığından dolayıydı. Yoksa hayatta böyle yayılarak televizyon izlemezdim. Yayılmayı geç televizyon bile izleyemezdim. Bazen abilerimle izliyordum ama onun dışında tek başıma, annemle babam evdeyken izleyemezdim. O kadar rahattım ki görende sanıcak beş yıldızlı otelin terasında uzanarak yıldızları seyrediyordu. Aslında hayalimdi bu benim. Sevdiğim adamla bir otelin terasında yıldızları seyretmek çok iyi hissettirdi beni. İllaki otel olmasına gerek yoktu herhangi bir yer de olurdu benim için. Yeter ki yıldızları gönül rahatlığıyla onunla birlikte seyredeyim. Aradan bi iki saat geçmişti ve filmim bitmek üzereydi. Benimde hafiften uykum gelmeye başlamıştı. Ben düşüncelere dalarken birden hiç beklemediğimi bir şey oldu. Evin zili çaldı... Birisini beklemiyordum. Abilerim sabah söylediklerine göre toplarılarından dolayı çok geç geleceklerdi. Annem ve babam zaten yoktu. Hizmetçiler müştemilata geçmişlerdi. İlk önce açmak istemedim ama dışarıda bulunan korumalardan birisi olduğunu düşünmüştüm. Bu bana mantıklı geldi ve elimdeki mısırları bırakıp kapının oraya geldim. "Kim o?" Dedim ilk önce. Emin olmam lazımdı. Karşı taraftan ses gelmemişti. Hafiften korkmaya başlamıştım. Acaba açsam mı açmasam mı diye düşündüm. " Ahsen açar mısın kapıyı?" Dışardan tanıdık bir ses geldiğinde put gibi kaldım. Demirdi bu... Bunun bu saatte ne işi vardı burda? Normalde gündüz vakitleri gelir babamla oturur sohbet eder tekrar geri giderdi. Ama hayatta bu saatte gelmezdi. Acaba babamın evde olmadığını bilmiyor mu? Bütün bunları düşünürken tekrar zil sesi duyuldu. Ben de açmak istemiyordum ama açmazsam gitmeyeceğini de biliyordum. Bu yüzden açıcaktım. Ama babamın evde olmadığını bilmiyordu muhtemelen. Bu yüzden onun evde olmadığını söyleyeceğim daha sonra gitmesini isteyecektim. Tekrar kapıyı çalmasın diye hemen kapıyı açtım. Ama karşımda gözü yarı açık, gömleğinin düğmeleri açık ve ayakta duramayan bir adet Demir beklemiyordum. Ayakta duramadığı için kapıya tutunmuştu ve ben kapıyı açar açmaz sendeleyerek bana yaklaşmıştı. Ama ben o ağızındaki alkol kokusu aldığım anda uzaklaşmıştım ondan. Midem zaten onu görünce bulanıyordu. Ağzındaki kokuyu da alınca, resmen içimdeki her şeyi çıkarasım gelmişti. " Demir?" Dedim kızgın sesimle. " Efendim sevgilim." Dedi ağzını tam bir içki almış olan adam gibi oynatarak. " Bana sevgilim demeyi kes artık." Ama gerçekten her zaman bunu söyleyip duruyordu. Üstelik ben onun hiçbir şeyi değilken! " Senin bu saate burda ne işin var?" Sakin bir tavırla yaklaşmıştım bu sefer. " Ne diyosun sen sevgilim? Beni evinden mi kovuyorsun? İnsan hiç sevgilisini evinden kovar mı?" Gülerek ve homurdanarak söylediği şeye çok sinirlenmiştim. " YA SEN BENİM SEVGİLİM FALAN DEĞİLSİN!" Bağırmam bütün evde yankılanmıştı. " Şşş." Dedi işaret parmağını zorla ağzına götürerek. Daha sonra bana yaklaştı ama ben bir yere gidemedim çünkü tam arkamda duvar bulunuyordu. Şu an artık korkmam gerektiğinin farkındaydım. Çünkü evde ne abilerim vardı ne de hizmetçiler. Dışardaki korumalar ise onu eve almıştı çünkü onun sürekli bizim eve geldiğini biliyorlardı. Her zaman ki ziyareti gibi düşünmüşlerdi. Ben de öyle düşünmüştüm. Babamın evde olmadığını bilmiyor zannetmiştim. Ama onun bir pislik olduğunu biliyordum. Babamın ve annemin evde olmadığını fırsat bilerek, aynı zamanda hizmetçilerin de müştemilata geçme saatini bildiği için bu zamanda gelmişti. Korumaları zaten sorun etmemişti çünkü kendisini içeriği alacaklarını biliyordu. Sırtımın duvara değmesi ile nefessizce durmuştum. O ise bir karış yakınımdaydı. O iğrenç alkol kokusunu almaya başlamıştım. " Ahsen." Adım bile o iğrenç ağzına yakışmıyordu." Ben seninle evlenmek istiyorum." Dedi gayet açık bir dille. Bu asla olmayacaktı. Ben onunla evlenmeyecektim. " Böyle bir şey asla olmayacak. Boşuna hayallere dalma. Anca rüyanda görürsün." Dedim tiksinerek yüzüne bakarken. Artık yüzü yüzüme çok yakındı ve ben de yüzünü görmemek için gözlerimi sıkıca kapatmıştım. " Ben de diyorum ki acaba bunu rüyamda görmemek için gerçekleştirsek mi?" İmkansızdı!" Mesela çocuk yapmaktan başlayabiliriz." Dediği şeyle kaskatı kesilmiştim. Nefes alışverişim durmuştu. Gözlerim ise ardı ardına açılmıştı. Daha yüzüne bakamıyorken, daha evlenme ihtimali bile midemi bulandırıyorken çocuk yapmamızı istiyordu. Hemde nikahsız! " SEN NE DİYORSUN BE!" Dedim bütün evi inleterek. Kulağını ağrıtmış olacaktım ki elini kulağına götürüp yüzünü buruşturmuştu. Gebersin! " NE BEBEĞİNDEN BAHSEDİYORSUN SEN? SENDEN TİKSİNİYORUM BEN! YÜZÜNÜ GÖRÜNCE MİDEM BULANIYOR BE! NE ÇOCUĞU?" Cümlem biter bitmez ellerimi göğsüne bastırıp tüm gücümle itmeye çalıştım. Çalıştım çünkü bir gıdım bile yerinden oynamamıştı. " Aaa ama sevgilim düşünsene küçük çocuklu ayaklar... Sana ve bana benzeyen çocuklarımız." Midem bulanmıştı ama korkudan ve gerginlikten kusamıyordum bile. Herşey boğazıma kadar geliyordu ve ilerisi yoktu. Ellerini kulağından çekerek saçlarıma uzandı. Gözlerimi kapatarak dokunmamasını istedim. Şu an sadece birisinin gelip şu iğrenç şeyden beni kurtarmasını istiyordum. " Dokunma bana!" Gözüm kapalı ve korkarak söylediğim şey ile gözerini bana kitledi. " Dokunursam nolur ki? Gücün yok beni durdurmaya." Haklıydı ne yaparsa yapsın çırpınmaktan başka bir şey yapamazdım. Dediği şey ile sessiz kaldım. " Aa ama ağlama sevgilim. Ben sana zorla dokunmuyorum ki." Dedi tekrar ruh hastası psikopat. İşte o zaman anlamıştım ağladığımı. Gözlerimden olum oluk yaşlar akarken elleri saçlarımda geziniyordu. Ellerini birden saçlarımdan çekti ve bende hızla gözlerimi açtım. Birden kapıya yöneldi. Gideceğini düşünüp sevicekken eliyle kapıyı kapatıp tekrar yanıma gelmesiyle, az önceki korkum ikiye katlandı. " Bence kapı önünde olmaz sevgilim. Odana geçelim mi?" Dedi sanki çok normal bir şey söylüyormuş gibi. Korkudan ve ağlamaktan büzülmüş bedenimi düzeltmeye çalıştım ama nafile. Resmen sırtım duvarla arkadaş olmuştu. Kafamı dahi oynatamıyordum korkudan. Bir insan kuzenine bunları nasıl yaşatırdı? Bu... Bu çok kötü bir duyguydu. Şu an o bana... O kelimeyi söylemek bile bir insanın ağzına alamayacağı bir kelimeydi. Ama bunu bizzat yaşamak çok korkutucu bir şeydi. Korkudan bir şey diyemezken hızlıca yanıma gelip kolumdan sıkıca tuttu ve beni merdivenlere sürüklemeye başladı. "BIRAK BENİ!" Belki birisi duyar diye ardına kadar bağırmıştım ama kimse duymazdı beni. Saat geç olduğu için herkes müştemilattaydı. Korumalar ise bu saate sadece bahçe kapısında olurdu. Ordan da evin içini duymak zordu. Beni nasıl merdivenleri çıkardı nasıl odamın önüne getirdi bilmiyordum. Hemen odamın kapısını açtı ve beni yatağa sertçe fırlattı. Şişmiş olduğunu düşündüğüm gözlerle ona bakıyordum. Dudaklarım ağladığım için istemsiz titriyordu. İğrenç ve sarhoş haliyle gülerek yanıma geldi. Yatakta uzanmış vaziyette olduğum için o da üzerime doğru eğildi. Sertçe omzuna vurup " Bırak beni!" Dedim debelenerek. Ama o alaylı gülüşü ile çok rahattı. " Benimsin." Dedi ve elleri kemerine gitti. Düşündüğüm şeyi yapacaktı. Ve ben bundan deli gibi korkuyordum. Bunu görür görmez gözlerimden durmaksızın yaşlar akmaya devam etti ve onu üzerimden atmaya çalıştım. Ve her zamanki gibi debenmem boşuna gitti. Ona yalvarmayacaktım. Ben bu hayatta Allah'tan başka kimseye yalvarmazdım. Kaldı ki Demir. Şu an Rabbimden tek isteğim beni bu durumdayken yanına alsındı. Ben bu durumu yaşamak istemiyordum. Ben onu istemiyordum. Bana zorla sahip oluyordu. Pantolununu ve boxerini indirmişti ve iğrenç gülüşünü bana sergiliyordu. Seslerden anlaşılıyordu. Ben yüzüne dahi bakmıyorum. Gözüm kapalıydı. Hiç bir şey görmek istemiyordum. " Gözlerini aç!" Dedi dedi. Ağlamaktan helak olurken aynı anda kafamı her iki yana salladım." Sana gözlerini aç dedim! Benim olucaksan her şeyimi görmelisin!" Bu nasıl bir cümleydi böyle? İğrenç cümlesi ile gözüm kapalı bir şekilde yüzümü buruşturdum. Ve tabiki inatla gözümü açmadım. " Peki bunu sen istedin." Dedi ve bu sefer benim şalvarıma yöneldi elleri. Hemen kendi ellerimle müdahale edecekken diğer eliyle, iki elimi tuttu ve kafamın üzerine koydu. Ağzımı sıkıca kapatmış bir şekilde ağlarken şalvarımı indirmişti bir şekilde. Ağlamam daha da şiddetlenirken çırpınarak ellerimi ellerinden çekmeye çalışıyordum. Ama benden kat kat güçlü olduğu için bu imkansızdı. " Nasıl bu kadar güzel olabiliyorsun?" O iğrenç sesini duymamak için ellerimle kulağımı kapatmak istedim. Ama tabiki yine nafile. Şu an bacaklarımı süzdüğüne emindim. Hem de o pis sırıtışı ile. Vakit kaybetmek istemiyor olucak ki iç çamaşırımı da indirdi. Ben daha çok çırpınırken ağlamaktan helak olmuştum. Her şeyimi görmüştü. Bana tecavüz ediyordu. Bu kelimeyi aklımdan bile geçirmeyi sevmiyordum. Ama insan bizzat yaşayınca mecbur kalıyordu. Elleri bacaklarımda gezerken bir ürperme geldi aniden. Aynı anda kalbim de korkudan atarken o sıcak nefesini yüzümde hissettim. Mide bulandırıcı alkol kokusunu da almıştım. Lanet olsun! " Benim olacaksın." Dedi gayet sakin ve fısıldayarak. Ben ise sesli ve şiddetli bir şekilde ağlıyordum. Kelimeler bile boğazımdan çıkmıyordu. Tıkanmıştı orda herşey. Bir anda bacak aramda hissettiğim acıyla gözerimi faltaşı gibi açmıştım. Bağıramazdım şu an. Evet az önce bağırıyordum. En azından sadece yanımda duruyordu. Ama şimdi bağırırsam biri gelip bizi bu halde görürdü ve bu dünya bana cehennem oldurdu. Şu an bedenimi hissetmiyordum. Gözlerimi kapatmak için zorlamıyordum ama kapalıydı. Ellerimi kurtarmak için çırpınmıyordum. Ağlamayı bile kesmiştim. Dünya benim için durmuştu. Sadece bağırmamak için dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Bacak aramda bir şeyler oluyordu. Yoğun bir acı vardı. Gözlerim ağrıyordu ama hissetmiyordum. Bileklerim acıyordu hissetmiyordum. Sanki bu acılar hepsi toplanıp bacak arama yoğunlaşmışlardı. Bu andan sonrası yoktu bende ama bu acının saatlerce sürdüğünden adım gibi emindim...
Şimdiki Zaman Gözlerim hafiften kararmaya başlamıştı bile. Bir haykırış sesi de geliyordu sanki. Bu ses dün avludaki kadının sesine çok benziyordu. Keşke bende böyle haykırabilseydim. Şu an tıpkı o gecedeki gibi boğazımda herşey düğümlenmişti. Maran Ağa hariç herkesin gözleri bendeydi. Maran Ağa, Demir'e bakıyordu. Evet hamileydim. Hem de o pislik Demirden. Öğrendiğim zaman bir hafta kendime gelememiştim. Tiksindiğim insandan, nikahsız birisinden hamileydim. Zorla sahip olmuştu bana. Bunu annem ve babam biliyordu. Çünkü bir gün annemle hastaneye gitmiştim. Mide bulantıları çok sıklaşıyordu. Artık kusmaktan bembeyaz oluyordum. Normalde tek giderdim ama babam beni tek olarak hiçbir yere göndermezdi. Bu yüzden annemle birlikte hastaneye gitmemi istemişti. Gittiğimde beni kadın doğuma yönlendirmişlerdi. İşte ben o zaman anlamıştım hamile olduğumu. Ama tabiki annemin bir şeyden haberi yoktu. Kadın doğuma gittiğimizde doktor hanım bir aylık hamile olduğumu söyledi. Orda annem bana şok ile bakarken, ben bildiğim halde oldukça şaşırmıştım. Odadan çıktığımız zaman ise annem beni zorla bir restorana getirdi konuşmak için. Ona orda her şeyi anlattım. Çünkü eğer anlatmasaydım bu işin peşini bırakmayacağını biliyordum. Annem bunu öğrenir öğrenmez babama da yetiştirdi. Ama abilerime ne ben söyledim ne de annem ve babam. Hiç kimseye söylemedik. Annem ve babam benden çok aşirete gelicek laflardan dolayı kimseye söylemediler zaten. Eğer birisi öğrenirse adım fahişe olarak çıkardı Mardin'de. Halkbuki öyle bir şey katiyyen yoktu. Annem ve babam çok sorun etmediler çünkü günün sonunda Demir ile evleneceğimi biliyorlardı. Sonunda evlenecek ve bir çocuğumuz olacakları için insanlar garipsemeyeceklerdi. Ama daha sonra bu berdel olayı çıkınca annem ve babam deli olmuştu. Ben de Demirden kurtulurum zannetmiştim ama gel gör ki peşimi bırakmıyordu şerefsiz. Ama benim merak ettiğim tek şey benim hamile olduğumu nerden biliyordu? Kimseye söylememiştik. Biraz babamdan şüpheleniyordum açıkçası çünkü son bir aydır daha çok babamın yanına gidip geliyordu. Şimdi ise herkes öğrenmişti ve benim artık Demirden kaçışım yoktu. Maran Ağa'nın yüzünü görmüyordum çünkü yüzü bana dönüktü. Bu yüzden yüzündeki ifadeyi görmüyordum. Özellikle böyle bir olaya nasıl bir tepki verecekti onu merak ediyordum. Tabiki beni kapı dışarı edecekti. Karısının karnında başka birisinin çocuğu vardı. Kim kabul ederdi ki bunu? " NE DİYORSUN LAN ŞEREFSİZ!" Maran Ağa'nın ilk defa böyle gür sesle bağırdığını duymuştum. Ve bağırdığı an sıçramıştım yerimden. Demir'in yüzüne tükürürcesine bağırmıştı. Ve herkes şokla bana ve Demir'e bakıyordu. " Ben doğruları söylüyorum Maran Ağa. Senin karın benim çocuğumu karnında taşıyor." Bu sözler ne kadar acı vericiydi? Ne kadar iğrençti böyle? Artık gözlerimden yaşlar yavaş yavaş firar etmeye başlamıştı. Yanaklarımı ağlamamak için sıktığım için ağrıyorlardı. Bacaklarımı ise zorla dik tutuyordum. Maran Ağa bu sözlere dayanamamış olucak ki hızla Demir'in yüzüne yumruğu patlattı. Nefesimi sesli bir şekilde vererek şiddetle ağlamaya başladım. Etrafa baktığımda Rojin annesini odasına götürüp geri gelmişti ve bana inanamıyormuş gibi bakıyordu. Ahmet Ağa'nın gözlerinde ise hayal kırıklığı vardı. Ben bile kendimden tiksiniyordum. Onları düşünemiyordum bile. Demir, Maran Ağa'nın yumruğu ile sendeleyerek geri gitti. Vururken öyle bir ses gelmişti ki burnunun kırıldığına emindim. Demir'e bakmayı kesip şu anda yüzü bana dönük olan Maran Ağa'ya baktım. Gözleri bana değmiyordu bile. Tiksinerek Demir'e bakıyordu. " ALIN ŞU HERİFİ GÖZÜMÜN ÖNÜNDEN!" Dedi adamlarına doğru. Korumalar hemen Demir'i ve onun korumalarını alıp sıkıştırarak bahçe kapısına kadar götürmeye çalıştılar. " Şunu bil ki Maran Ağa! Ben aşık olduğum kadını almadan şurdan şuraya gitmem. Tekrar geleceğim!" Diye bir ses yükseldi Demir'den. "Gel bekleriz Demir. Her geldiğinde dayak yemek istersen tabi." Dedi bu sefer Maran Ağa da gayet sakin bir sesle. Demir ve adamları bizden uzaklaşınca herkes bu sefer bana döndü. Korumalar, hizmetçiler, Ahmet Ağa, Rojin ve Maran Ağa. Ortama derin bir sessizlik çöktü. " Ahsen yukarı!" Maran Ağa'dan uyarır bir tonda ses geldi. Gözerine baktığımda nedense bir şey yoktu. Ama bunu yukarı çıkınca anlayacaktık. Maran Ağa bunu söyleyince adımlarını merdivenlere yöneltti. Bense utancımdan bir yere bakamayıp onun arkasından ilerledim. Odamıza geldiğimizde Maran Ağa sertçe kapıyı kapattı ve ben yerimden sıçradım. Dibimde biten Maran Ağa ile kalbim dört nala koşmaya başladı. Hızlı nefes alışverişleri yüzüme değerken konuştu. " Lütfen bu itin yalan söylediğini söyle." Salinlikle kurduğu cümle ile ona döndüm. Ağalamaktan kızarmış olduğunu düşündüğüm gözlerim onun çölleriyle buluştu. Hızla inip kalkan göğsü sakin olduğunun tam tersini söylüyordu bana. Cevap olarak sustum. Bu bile ona bir cevap vermişti. Hıçkırıklarım odayı dolduruyordu. Ağlamaktan helak olmuştum. Demir'in doğru söylediğini susukunluğum ile söylemiştim. " ALLAH KAHRETSİN!" dedi ve bir anda yanımdaki yatağa tekme attı. " Ya sen nasıl yaparsın bunu? Sana inanamıyorum Ahsen. Biz daha yeni evlendik. Bir de ağlıyor musun? Neye ağlıyorsun? NEYE AĞLIYORSUN?" Son bağırması ile hıçkırıklarım ve ağlamam birbirine girmişti. Artık dayanamıyordum bu kadar acıya. Konuşamıyordum. Kelimeler çıkmıyordu dilimden. Lâl olmuştum sanki. " Ben seni sakin, terbiyeli, ahlaklı, abilerin gibi zannederdim. Ama beni hayal kırıklığına uğrattın. Ne yapıcaksın şimdi? O it peşini hayatta bırakmaz. Keşke onunla evlenmene müsaade etseydim. Zaten benden çok onunla evlenmek istersin sen. Ne de olsa çocuğunu taşıyorsun!" Bu cümleler çok ağırdı benim için. Buna artık kalbimde dayanamıyor olucak ki bağırdım. " BANA TECAVÜZ ETTİ!" bunu kendimden beklemiyordum ama sinir patlaması yaşamıştım. " Bana zorla dokundu." Dedim sesimi alçaltarak. Aynı zamanda göz yaşlarım durmaksızın devam ediyordu." Bana zorla sahip oldu." Bu cümleleri kocama söylemek ölmekten daha beterdi. Söylediğim sözlerler ile donmuştu adeta. Hızla yüzüme döndü. Yüzündeki tüm sinir dalgaları yok olup gitmişti. " Ne?" Dedi inanamayarak. " Ne diyorsun Ahsen?" Sesinin tınısında acıma vardı. " Bana şunu düzgün anlatır mısın?" " Bundan 2 ay önceydi. Geceydi ve kimse yoktu evde. Ben televizyon izlerken sarhoş bir şekilde bize geldi. İlk önce kapı önünde sıkıştırdı. Ondan kurtulmak istiyordum bana benden güç olarak fazlaca üstündü. Daha sonra beni zorla odama götürdü. Yatağıma fırlattı beni." Hıçkırarak anlattığım şeyler çok anlaşılıyordu. Ama onun anladığında emindim. Anlatmak işkence gibiydi. " Ben sürekli çırpınmıyordum beni bırakması için. Bağırıyordum, çağırıyordum. Ama nafileydi. Üstüme uzandı." Dudaklarım titremişti. " Zorla çıkardı kıyafetimi." Zorlukla konuşuyordum. " TAMAM. Anlatma! Yeter! Allah kahretsin. O piçin sülalesini sikeceğim. Şerefini siktiğim!" İnanamıyormuş gibi ellerini kafasına koydu. " Bundan bir ay sonra mide bulantılarım çok sıklaşmıştı." Artık hissetmiyordum ne bacaklarımı ne de gözlerimi. " Annemle birlikte hastaneye gittiğimizde hamile olduğumu öğrendim. Tabiki bunu annem de öğrendi ve hemen babama söyledi. İkisi de ilk önce kızdılar. Kimseye söylemediler. Çünkü eğer söyleseydim hem benim adım hem aşiretin adı kirlenecekti. İnsanlar bana fahişe diyip duracaklardı. Zaten ben onların umurlarında değildim. Onlar için önemli olan aşirete laf gelmemesiydi." Artık bacaklarım beni tutamıyordu bu yüzden direkt yatağa oturdum. " Kimseye bir şey söylememeye devam ettiler. Onlara göre ben zaten Demir ile evlenecektim ve bu hamile olayı insanlara normal gelecekti. Ama daha sonra bu berdel olayı olunca herşey çöp oldu." Durdum. " Onlara sürekli bana zorla dokunduğunu söylüyordum ama Demir'in asla öyle bir şey yapmayacağını inanıyorladı. Halbuki ikisi de Demir'in ne kadar pis birisi olduğunu biliyordu."Deyip anlatmamı bitiridim. " Peki bundan abilerinin haberi var mı?" Dedi o da yanıma oturarak. " Hayır tabiki onlara anlatmadım. Ne tepki vereceklerini bilmiyordum." Ellerimi birbirine kenetledim ve kucağıma koydum. Yüzünde bulunan acıma duygusu ile bana bakıyordu. Dik omuzları aşağıdayken dimdikti. Ama şimdi çökmüştü. Dediğim şeyle sessiz kalıp önüne döndü. Bense sadece ağlıyordum. Ama en çok merak ettiğim şey onun ne hissettiğiydi. Karısı bir başkasından hamileydi. Ve bu berdel olayında ise ayrılık yoktu. O beni istemese de biz ayrılamazdık. Töreler bunu gerektiriyordu. Her ne kadar Maran, Mardin'in Ağası olsa da dedelerimizden gelen törenleri değiştirme lüksüne sahip değildi. " Ağam." Dedim ağlamaklı bir sesle. Bir şey demeden yüzünü bana döndü. Söyleyeceğim şeyi bekliyordu. " Beni Demir'e verecek misin? Sonuçta onun çocuğunu taşıyorum."
SON... Arkadaşlar bölüm nasıldı? Açıkçası ben yazarken ağladım diyebilirim. Çünkü Ahsen'in yaşadıkları oldukça kötü. Bunu da size yansıtmak istedim. Sizce Maran Ağa onu yanında mı tutacak yoksa bebeği kabul etmeyip onu bırakacak mı? |
0% |