Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@love_21

Acılarda boğdular beni.

Ben ölümü tercih ederken...

~

Boğazım düğümlenmişti. Bu soruyu sormak ne kadar zordu. Hem de yeni evlendiğim birisine. Kocama. Kendimi çok kötü hissediyordum. Kullanılmış gibi hissediyordum. Elden ele geziyordum resmen ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Gözlerim artık ağrıdan kendiliğinden kapanmaya başlamıştı. Ama hiçbir sorunun cevabını bu kadar merak etmiyordum. Çünkü eğer o beni kabul etmezse bu sefer gerçekten yapayalnız kalırdım. Yardım alacağım kimse olmazdı.

Yüz ifadesi düzdü, duygusuzdu. Gözlerinde ise bolca acıma vardı bana karşı. Umutla baktım yüzüne. Ne diyeceğine dair hiçbir fikrim yoktu. İlk önce bir şey demeden yatağa geçti ve oturdu. Bense dayanamadım ve yatağa yanına oturdum.

Söze girmek için sertçe yutkundu ve vücudunu tam olarak döndürdü bana.

" Ahsen..." Dedi söze başlayarak." Sana o piç zorla dokunmuş." Yüzünü buruşturarak konuşmuştu." Sana zorla tecavüz etmiş." Yüz hatları gerildi. " Zorla yaptığı bir bebeği hayatta ona vermem."

Sertçe yutkundum. Bebeği zaten ona vermeyeceğini biliyordum. O şerefsizin bebeğe ne yapacağını tıpkı benim gibi biliyordu. Sevgiden uzak, şiddet bağımlısı, kendisi gibi şerefsiz yapardı. Annesiz bile büyütürdü. Ama büyütme şekli sevgiden oldukça uzak olurdu.

Dedikleri ile yerimde dikleşirken başımı yere eğdim. Gözlerim, kucağımda olan ellerime kaydı. Gözlerimse artık ağlamaktan bıkmayacak olucak ki göz yaşlarını serbest bıraktı.

Ve herşey bir anda oldu. Onun ellerini belimde hissettim. Beni hafifçe kaldırdı ve başımı göğsüne sertçe yasladı." Seni hiç vermem." Ağlamaktan şişmiş gözlerim birden ağlamayı bıraktı. Kalp atışlarım hızlandı ama söyledikleri ile put gibi olmuştum.

Ne dedi?

Beni vermeyecekmiymiş?

Kulaklarım inanamıyordu duyduklarına. Ben kabul etmeyeceğini düşünmüştüm. Çünkü Mardin Ağasının başkasından hamile olan birisi ile evli olma namını istemez zannetmiştim. Ama baştan beri anlamamıştım ki o asla öyle biri değildi. Yufka yürekliydi. Şu anda ona ne kadar bağırdıysam kendimden o kadar pişmanlık duyuyordum.

Başım sıcak göğsüne yaslıyken, sol eli belimde diğer eli ise yanağımdaydı. Benim kollarım ise onun kucağındaydı. Koyacak bir yer bulamamıştım şoktan. Ama sımsıcak göğsü çok iyi gelmişti. Nefes alışverişlerini hissedebiliyordum ve bu beni daha çok heyecanlandırıyordu.

Dediklerine inanamıyormuşcasına ona bakmak için kafamı kaldırdım. O ise yanağımdaki elini çekti ama sol eli hâlâ belimdeydi. Gözlerindeki merhamet duygusu ile bana bakıyordu. Yumuşak bakışları da beni mayıştırmıştı.

" Gerçekten mi?" Dedim şokla. Bir şey demeden kafasını salladı. " Ama kimse benim gibi birisini istemez ki. Ben başkasının bebeğini taşıyorum." Dedim ağlamaklı sesim ile.

Sol elini belimden ayrıldı ve beni doğrulttu. Tekrar eski konumumuzu alırken bana tekrar yaklaştı, ellerini yanaklarıma yaklaştırdı ve avuç içlerini yanağıma yasladı.

" İnsan olan birisi zorla, tecavüzle yapılan bir bebeği kabul eder. Hatta onu korumak için elinden gelen ne varsa yapar." Duraksadı. " Annesini de." Diye devam etti gözlerimin tam derinlerine bakarken.

Ağlamayı artık tam olarak kesmiştim. Ama ruhsal olarak ağlamaya devam ettiğimi söyleyebilirdim. Sonuçta sevmediğim birisi bana zorla dokundu ve onun çocuğunu taşıyordum. Ben, onun babası başkasıyken kocamla yaşayacaktım. Demir'i gerçekten anlayamıyordum. İnsanda hiç mi pişmanlık kırıntısı olmazdı? Hiç mi vicdan azabı olmazdı?

Bu kadın benim çocuğumu taşıyor, ama şu an başkasıyla evli diye hiç mi düşünmüyordu? Kendisine göre ' benim çocuğum onda, nasıl olsa evlenirim' aklındaydı büyük ihtimalle. Ama bu saatten sonra Aslanoğlu aşireti sırf adı daha çok kirlenmesin diye beni ona vereceklerini düşünmüyordum. Bu Maran Ağa için geçerli değildi. Yani sırf aşiretin adı kirlenmesın diye vermememezlik etmez. Onun büyük bir merhameti vardı.

" Teşekkür ederim Ağam." Dedim minnet dolu bakışlarımla. Onun da gözleri benden ayrılmazken ellerini yüzümden çekti. Yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdi ve merhamet duygusunu esirgemez bir şekilde bakmaya devam etti.

" Hadi gel kahvaltı yapmadık. Tam yapacaktık o şerefsiz bastı konağı." Maran Ağa'nın bu demesiyle acıktığımı fark etmiştim. Ama ruhsal yorgunluğumdan dolayı canım bir şey çekmiyordu.

Ama onun dışında aşağıya gitmeye çekiniyorum. Tanımadığım bir aileye geldim ve az önce benim başka bir adamdan hamile olduğumu öğrendiler. Nasıl bir tepki vereceklerini henüz görmemiştim. Bu yüzden tedirginim fakat bundan

kaçma ihtimalimde yoktu. Sonuçta bu konakta ömür boyu kalcaktım.

" Ben gelmesem olmaz mı?" Dedim bir umut gitmemek için. Özellikle Ahmet Ağa için çok utanıyordum. Çünkü dün bana yardım etmek için elinden geleni ardına koymayacağını söylüyordu. Ama şimdiki düşüncelerini çok merak ediyordum açıkçası. Sadece onun değil Maran'ın annesinin, Rojin'in de ne düşündüğünü merak ediyordum. Hele Rojin'in aşağıdaykenki 'senden beklemezdim' bakışlarından sonra ona dair umudum yarıya inmişti açıkçası.

" Olmaz öyle! Yemek yemen gerekiyor." Gitmek istemiyorudum gerçekten de. Ama fazlasıyla acıkmıştım.

" Yemeğimi yukarı getirseler olmaz mı?" Dedim masum bir şekilde bu sefer. Yeter ki aşağıya gitmeyeyim.

" Ahsen! Çekinmene gerek yok. Eğer bu olaydan dolayı gelmek istemiyorsan boşver. Ne düşünüyorlarsa düşünsünler, önemli olan benim bilmem. Gerisini boşver." Fazla şefkatli çıkıyordu sesi. Ve buna alışık değildim.

Dedikleri beni düşündürse de pes etmeyeceğini biliyordum. Ama her ne kadar böyle dese de içimde onların da ne düşündüğünü merak ediyordum. Sonuçta aynı konakta birlikte kalacaktık. Yanımda her zaman Maran Ağa olmayacaktı. Yapacak bir şey yoktu. Her türlü yüz yüze gelecektik. Bundan kaçmanın bir anlamı yoktu. O yüzden fazla zorlamadım, yemek yiyip geri gelicektim nasıl olsa.

Dedikleri ile yutkunarak başımı salladım. Olduğu yerden kalktı. Kıyafet dolabına ilerledi ve kendine takım elbise çıkardı. Üzerine baktığımda hızlıca giyinmiş gibi kot bir pantolon ve beyaz bir tişört giymişti. Elindeki kıyafetlerle banyoya girmeden önce bana döndü.

" On dakika bekle geliyorum hemen." Dedi ve bayoya girip kapısını kapattı. Arkasından da okyanus kokusu bıraktı.

Bu adamda bu koku hiçbir zaman gitmiyordu. Özellikle bakmamıştım ama şampuanı falan da başka aromalardaydı. Parfüm olsa yoğun kokusundan dolayı anlaşılırdı. Yani bu doğal kokusuydu onun.

Noldu etkilendin mi Ahsen hanım?

Ne etkilenmesi be! Halime bak şu an etki metki uğraşamam yani.

Gerçekten de uğraşamazdım onunla. Belki sevdiği, konuştuğu biri vardır ayrıca. Etkilensem neye yarar ki! Ayrıca beni hiçbir şekilde ilgilendirmiyor. Şu an onlarca sorunum vardı, bunlara kafa yormam lazımdı.

Birazdan aşağı gidince ne yaşayacağımı bilmiyordum. Demir ne olacaktı hiç bilmiyordum. O şerefsiz yakamı kolay kolay bırakmazdı. Hele ki bu bebekten sonra. Elim istemsizce karnıma giderken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ona bir şey olmasından çok korkuyordum. Her ne kadar o şerefsizin kanını taşısa da o benim evladımdı, çocuğumdu.

Bunları düşünmek bile gözlerimden oluk oluk yaş akması için bir sebepken, hiç ağlayamamak canımı daha çok yakıyordu. Kendimi aciz göstermek istemiyordum ama içimde tutmak daha zor anlaşılan.

Derin düşüncelere dalmışken banyonun kapısı açıldı ve karşımda jilet gibi bir Maran Ağa bulundu. Pahalı iş kıyafetleriyle, burdan bile parlaklığı göze çarpan ayakkabısı ve yana doğru kaymış, birkaç tutamı alnına dökülen saçlarıyla genç kızların gözlerini alamayağı bir şekildeydi.

Ateşten farkın yok be Ağam!

İç sesim yine hayranlıkla konuşurken ben onun aksine duygusuzca bakıyordum. Onun da bakışları bana dönünce gözlerimi kaçırdım ondan. Yanıma geldi.

" Hadi inelim aşağıya." Dedi o da düz bir sesle az öncekine kıyasen.

Az önceki merhametli sesine ne olmuştu?

O sese alışmışken birden başka bir tona geçmesi garip hissettirmiştı açıkçası. Yoksa bu simsiyah, asil kıyafeti giyince kişilikte mi değişiyordu? Anlamamıştım. Çok da takmayarak ben de ayaklandım ve o önde olmak üzere odadan çıktık.

Kalbim de aynı anda maraton gibi koşarken dengemi kaybetmemek için merdivenlerden inerken tırabzanlara tutunuyordum. En sonunda avluya indik. Kahvaltı zamanının gelmesiyle saatin sekiz olduğunu anlamıştım. İki saattir uyanmıştım ve gece geç uyuduğum için uykum çok vardı.

Maran Ağa önümde ilerlerken ben de arkasında çok dikkat etmeye çalışıyordum. Ama çok bir faydası olmuyordu açıkçası. Çünkü bütün ev halkının gözleri bendeydi. Bense etrafa değil önüme bakıyordum. Onlara bakarsam eğer ne yapardım bilmiyordum.

Maran Ağa hemen masaya oturdu bir şey demeden. Zaten geldiğimizde sadece iki tane boş yer vardı. Bir tanesine şimdi Maran Ağa oturmuştu, bir tanesi de Maran Ağa'nın yanındaki boş sandalyeydi. Başka oturacak yer olmadığı için mecbur oraya oturdum ki zannediyorum bu sandalyeyi benim için koymuşlardı.

Ses çıkarmadan oturdum. Etrafıma hiç bakmamıştım. Kimin olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Oturduğum yerde önümde bir tabak kahvaltılar bulunuyordu. Önce bir duraksadım, yemek istemedim. İştahım yoktu. Bakışlarım istemsizce masanın en başında olan Maran Ağa'ya kaydı. Hemen solumdaki çaprazımdaydı. O da bana bakıyordu. Biraz baktı ardından bakışları bir bana bir tabağıma kaydı. Bana tabağımı işaret ederek yemem gerektiğine dair uyarı verdi. Ben de zorda olsa, karnımdaki bebeğim için kolumu kaldırdım ve çatalımı alıp ağır ağır yemeğini yemeye başladım. Kurumuş dudaklarımı yemek yiyeceğim için ıslatmıştım.

Peki ya kurumuş ruhumu nasıl ıslatacaktım?

İşte o biraz zordu. Bu hayatta annem ve babam bile bana bakmazken kendi kendime bunu yapmam çok zordu. Birinin bana yardım etmesi gerekiyordu bu bozuk ruhumu tamir etmek için.

Derin düşüncelere dalmışken " Yüzsüz gibi bir de hiçbir şey olmamış gibi gelip masamıza oturuyor!" Dedi bir ses. Tanımıyordum bu sesi. Kafamı kaldırmak istemiyordum lakin merak etmiştim bu kişiyi.

Bir dakika bana yüzsüz mü demişti?

Kafamı kaldırdığım anda tam karşımda düşünceli bir Rojin beklemiyordum. Onun dışında geldiğimden beri ilk defa etrafa bakmıştım ve basanın diger ucunda ise Ahmet Ağa, onun çaprazında dün bayılan kadın ki bunu Maran'ın annesi olduğunu düşünüyordum. Diğer çaprazında az önce konuşan kadın, onun yanında genç bir kız, onunda yanında ise yani benim tam karşımdaki de Rojindi. Onun çaprazında Maran Ağa ve benim ise yanımda genç bir adam oturuyordu. Maran Ağa'dan birkaç yaş küçük gösteriyordu sadece, yaşıtım olabilirdi.

" Yani ben de anlamış değilim annecim açıkçası." Dedi yanındaki az önce konuşan kadının yanındaki kız da. Benden kısa olan, esmer, zayıf ve dudağının bir tık üstündeki burdan bile olan bir ben bulunuyordu.

" Dilşah hala! Narin!" Dedi bu sefer yanımdaki adam ikisini uyarır bir tonda.

Anladığım kadarıyla bana ilk laf atan kadın Maran Ağa'nın halasıydı ve onu destekleyen de kızıydı. O ikisi dışında herkes sessizce kahvaltı yapıyordu. Ama ortamda gergin bir atmosfer vardı.

Dilşah hala, Maran Ağa'ya bakarak" Oğlum yalan mı? Az önce başkasından hamile olduğunu öğrendik. Ve siz yeni evlisiniz." Dedi öfkeyle. Kızı da yani Narin de öfkeli bakışlarını çekmiyordu benden. Herkes bana bakıyordu. Mantıklı bir açıklama bekliyorlardı benden. Ama kimseye şu anda bir şey açıklamak zorunda değildim. Belki daha sonra sakin hir kafayla anlatırdım.

" Hala! Bir daha uyarmayacağım!" Dedi bu sefer Maran Ağa'nın hiddetli sesi. Ateş gözleri beni bulunca ben de ona baktım. İçimde ağlama isteği birikmişken o bana bakınca kendimi zor tuttum ağlamamak için.

" Oğlum ben gerçekleri söylüyorum! Neden zoruna gidiyor?" Öfkeyle söyledikleriyle başım zonklamaya başladı. Kalbim ise yerinden çıkacaktı. Sinirden ellerimi sıkıyordum ve tırnaklarım avuç içime batıyordu.

" DİLŞAH! Yeter!" Dedi bir ses ve olduğum yerde sıçradım. Sesin kimden geldiği bariz bir şekilde belliydi. Bu sinirli ve bariton ses Ahmet Ağa'ya aitti." Şu anda bu konuyu burda konuşup kahvaltıyı zehir etme bize!" Diye de devam etti. Ona baktığımda yüz hatları gerilmiş. Az olan kırışıklıkları ortaya çıkmıştı. Kaşları çatık bir şekilde de Dilşah halaya bakıyordu.

" Abi neden bana bu oruspuyu savunuyorsunuz? Daha evlenmediği birisinden çocuk yapıp, namusunu koruyamayan birisini savunmayın bana! Şu an bunu bu konakta tutmanız bile aşiretimizin kirlenmesine sebep oluyor!" Söyledikleri ile dumura uğrarken bu cümleler bana fazla gelmişti. Bedenimi dik tutamıyordum artık ve yüzümü ifadesiz tutmak istemiyordum. Hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Fakat bütün sinir hücrelerim bir araya toplanmıştı şu anda. Az öncekinden daha ruhsuz daha ifadesizdim. Artık bu sözlere katlanamıyordum.

Bana oruspu mu demişti?

Elimdeki çatalı sesli bir şekilde masaya bırakmam ile herkesin bakışları bana döndü. Yüzümde alaycı ve bir o kadar da acı bir tebessüm vardı. Herkesin üzerinde bakışlarımı tek tek gezdirdim. Hepsine tiksinerek baktım. En sonda bakışlarım Dilşah halanın üzerinde dönüp kaldı. İfadesiz yüzüm anında gerildi. Gözlerimden ateş çıkmaya başladı ve nefes alışverişlerim sıklaşmaya başladı.

" Ne dediniz tam duyamadım." Dedim ilk önce sanki cümlesini idrak edememiş gibi. Halbuki o cümleleri, herbir sinir hücrelerimin içine içine girmişti." Sessiz kalıyorum diye her lafı söyleyecek misiniz bana? Tamam söyleyin, konuşun. Konuşmayın demiyorum ki zaten böyle sizin gibi çenesi düşmeyen kişilerin susması mucize gibi bir şey! Fakat ilk önce gerçekleri öğrenin! İlk önce bir olayı kavrayın ve ona göre hareket edin. İşin aslını biliyor musunuz acaba! " Dedim bu sefer bütün konağı inleterek. Kimse şu an umrumda bile değildi. Hayatımda ilk defa birisi bana böyle konuşmuştu." Bence ilk bi konuya hakim olun! Sonra gelin yüzüme yüzüme bağırın! Sizce ben normal bir şekilde başkasından hamile olsam, Maran Ağa beni bu konakta tutar mıydı! Bunun cevabını siz benden daha iyi biliyorsunuz! Ne de olsa yeğeniniz! Daha dün gelmiş olabilirim ama laflarınıza da dikkat edin! Siz bana bunları ne hakla söylüyorsunuz! Ben konağın yeni hanımağası Ahsen Aslanoğlu. Kimse bana ve namusuma laf edemez! Ha olur da etti diyelim, aynı şekilde hakkını güzelce alır. " Dediklerim ile yüzü renkten renge girerken kimse benden böyle bir çıkış beklemiyor olacaktı. Bense ayağa kalktım ve sanki hiç bir şey olmamış gibi' afiyet olsun' deyip müsade istedim ve Maran Ağa'ya baktım.

O da benden böyle bir çıkış beklemiyor olacak ki şaşkındı. Fakat şaşkınlığı uzun sürmedi ve benden hemen sonra o da kalktı. Masadakilere sırayla baktı ve herbirine sanki bir şeyler söylüyormuşcasına ayrı ayrı bakışlar attı. Daha sonra bana döndü ve ' beni takip et' bakışı attı. Masasındaki telefonunu alıp hızlı adımlarla dış kapıya kadar ilerledi. Ben de arkasıdan ilerledim el mecbur bir şekilde.

En sonunda adımları durdu. Onun durması ile bende durdum ve karşısına geçtim. Herşeyi ile uyumlu olan yüz hatlarına güneş vururken yutkundum. Sanki herkesi saracakmış gibi geniş ve heybetli vücudu vardı ve ben bugün orda kendimi ilk defa bu kadar güvende hissetmiştim. Nedeni ise bilinmiyordu. Çöl misali gözlerine de güneş vururken daha da açılmıştı göz rengi.

Göz temasımız kesmeden konuştu." Ahsen.." adımı ağzından duymak neden garip gelmişti?" Kendini savunmanı çok sevdim." Dedi minnet duyarcasına. " Açık konuşayım senden böyle bir tepki beklemezdim." Bu sefer yüzünü şaşkınlık duygusu bastırmıştı. " Ama artık halamı ve Narin'i tanımış oldun. Fakat şunu da söyleyeyim ki o ikisi herşeyi konuşur. Çok da kafana takma." Dedi sanki benim çok umrumdaymış gibi. Düşük beyinli insanlarla uğraşak vaktim yoktu onca dertlerimin arasında. Cevaplarını verir, susturur daha sonrada kalkardım.

" Merak etme ikisi umrumda bile değil. Ne diyorlarsa desinler. Karşılığını da misliyle alırlar." Bundan sonra böyleydi. Ben ne zaman sessiz kalsam olan sürekli bana oluyordu. İnsanların artık benim hakkımda hüküm vermelerinden bıkmıştım.

Dediklerimi onayladı ve uzunca bir gözlerime baktı. Daha sonra işe gidecek olucak ki seri hareketlerle çıktı evden. O sırada ise herkes kahvaltısını bitirmiş başka yerlere dağılmıştı. Masaya baktığımda hizmetçiler masayı topluyorlardı. Hemen onlara yardım etmek için masaya doğru ilerledim. Ne kadar hanımağa olsam da yardım etmem kâfiydi. Hemen geldim ama o sırada masadan yeni kalkan Narinle göz göze gelmem bir oldu. Bana sanki saldıracakmış gibi bakıyordu ve bu benim daha da keyiflenmemi sağlıyordu. Bilerekten göz devirdim ve masadan birkaç şey alıp hizmetçileri takip ettim. Mutfağa geldiğimizde masaya bıraktım elimdekileri ve kollarımı sıvayarak işe girişmek istedim. Mutfak gerçekten kalabalıktı ama herkesten ayrı giyinen tek bir abla vardı. Hemen yanımda ve bulaşıkları makineye diziyordu. Zannediyorum ki yemekleri yapan oydu ama yardımcıları da oldukça fazlaydı. Ayrıca ortada bulunan dikdörtgen bir tezgah daha bulunuyordu ve üzerlerinde kazan dolusu yemekler vardı. İyi de bu evde bu kadar kişiye yemek fazla değil miydi?

Bulaşıkları dizen abla beni yeni farketmiş olacak ki " Hanımım bir isteğiniz mi olmuştu?" Dedi az biraz telaşlı sesiyle. Sanırım birşeyi eksik yaptığını düşünüyordu ve ona kızmamı bekliyordu. Orta boylarda, hafif kilolu, yüzü yuvarlak, tatlı birisi gibiydi. Bana Ayşe ablayı hatırlatmıştı açıkçası.

" Yok abla ben yardım için geldim." Dedim açıklama yapraktan. Yüzü hafiften şaşkın bir hale geldi. " Olur mu öyle siz hanımağasınız." Bunu demesiyle dumura uğradım. Ne yani hanımağaysam iş yapmayacak mıydım?

"Ne olmuş hanımağaysam? Hem ben iş yapmadan duramam ki." Ama gerçekten de öyleydi. Kendi evimde hizmetçilerde olsa, bende sanki onlaran biriymişim gibi işlerimi yapardım.

" Olmaz hanımım siz oturun lüften." Söylediği şeyle başımı umursamazca salladım." Olmaz abla bende yardım edicem. Ben bu eve gelsiysem alışmam lazım. Sırf hanımağayım diye sadece yatıp kalkmayacağım herhalde. Hanımağa dediğin heryerde olmalı. " Dedim ve son noktayı koydum.

" Peki hanımım siz nasıl isterseniz." Benden yaşca büyük olduğu için hanımım demesi içime sinmiyordu açıkçası.

" Abla bana acaba ' hanımım' demeseniz olur mu? Ben böyle şeyleri sevmem, benden yaşca büyüksünüz." Dedim söylediği şeye itiraz ederek.

" Peki ne diyeyim hanımım?" Yüzünde şaşkın bir ifade bulunuyordu. Sanırım ilk defa benim gibi birisiyle tanınıyordu. Çünkü burda genel olarak hanımağalar kendilerine ' hanımım' veya ' hanımağam' denmelerinden hoşlanıyorlardı. Ama ben sevmediğimi söylediğimde ise şaşırması normaldi.

" Mesela adımla seslenebilirsiniz veya kendi evimde Ayşe ablam vardı, o da sizin gibiydi ve bana sürekli ' kızım ' diye seslendirdi." Dedim kendimden örnek vererek bu sefer. " Ayrıca sizli bizli de olmak istemiyorum. Ben sana ' abla' diyeyim sen de bana ' kızım ' de. Anlaştık mı?" Dedim aramızdaki düz konuşmayı bitirmek istercesine.

"Peki hanım- kızım. Sen nasıl istersen, bu arada Esra ben." Dedi kendini tanıtırcasına. Yüzünde çok tatlı bir tebessüm vardı ve insanın içini sıcak tutuyordu. Bulaşıklar ise az kalmıştı ve biz sohpet tarzında ilerlemeye devam ediyorduk.

" Memnun oldum Esra abla. Ben de Ahsen." Dedim kendimi tanıtarak. Adımı bildiğini az çok tahmin ediyordum. Çünkü koskoca Mardin Ağası'nın kiminle berdel yaptığını biliyorlardır diye düşünüyordum.

Dediklerim ile yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Benim gözlerimse hâlâ ortadaki tezgahta bulunan tencerelerin üzerindeydi. Esra abla ise bunu fark etmiş olcak ki bir bana bir de yemeklere baktı. Benim sorgulu gözlerimi görünce hemen açıklama ihtiyacı duymuştu.

" Kızım bunlar açsız, susuz çocuklar için yaptığımız yemeklerdir. Maran Ağa her cuma günleri yaptırır ve onlara gönderir." Dedikleri ile şoka uğrarken, içimde Maran Ağa'ya karşı saygım artmıştı. Tamam bizde her ay sadaka verirdik fakat her cuma günü kazan dolusu yemek yapıp göndermek gerçekten çok mantıklı ve güzeldi.

" Maran Ağam'ın bakma böyle sert olduğuna, bu memlekette sertliği ne kadar anlatılıyorsa, merhameti bunun on misli kadar anlatılıyor." Dedi sanki kendi oğluymuş gibi minnetle. Adını duymuştum fakat bu kadarını da beklemiyordum.

Kocanın kıymetini bil Ahsen hanım.

İç sesimin devreye girip söylenmesiyle kimseye belli etmeden göz devirdim ona. Evet bunları yapması çok hoşuma gitmişti ama bunlar benim hayatımı değiştirmeyecekti. Hatta birgün kendi ellerimle yemek vermeye gitmek istiyordum. Bunu Maran Ağa'ya söylemeyi unutmamam lazımdı.

Dudaklarım ' helal olsun' dercesine kıvrılırken ikimiz de işimize döndük. Böyle havadan sudan konuşup mutfaktaki işlerimi bitirmiştim. Birkaç kişi ile de tanışmıştım bunlardan birisi ise Esra ablanın kızı Elifti. O da Esra abla gibi sempatik ve konuşunca asla konuşmanızın bölünmek istenmediği bir sohbet havası bulunduruyordu. Tıpkı Esra abla gibi yuvarlak yüzü, ideal boyu, ve yaşına göre normal bir kiloda 19 yaşında bir genç kızdı. Çok derine inmemek şartı ile bana babası istemediği için okuyamadığını söyledi. O yüzden annesinin yanında burda çalışıyordu ve müştemilatta kaldığını söylemişti.

Ahsen hani sen kahvaltıdan hemen sonra odana çıkcaktın!

Yapacak birşey yoktu. İşe dalarken kendimi burda bulmuştum. Ayrıca bana laf atmayan biri olmasa ben gayet sohpet ederdim açıkçası. Tabi ki mutfakta bir kaç kişi bana iğneleyerek bakıyordu ama onlarında Dilşah halanın ve Narin'in topluluğundan olduğunu düşünüp çok da takmıyordum.

Bu şekilde zaman geçirip sonunda ikindiye varabilmişti zaman. Yavaştan erkekler işten gelme saati yaklaşıyordu. Haliyle akşam yemeği de yaklaşıyordu ve biz yemek yapmaya başlamıştık. Her ne kadar Esra abla yemeğe girmemem konusunda beni uyarsa da, ona müsade etmiyordum ve ben de yardım ediyordum.

Fakat içimde bir sıkıntı vardı. Dün bana nasihat veren Ahmet Ağa neden bugünkü olaylardan sonra bana tek kelime dahi etmemişti anlamış değildim. En çok da onun ne hissettiğini merak ediyordum. Çünkü bana yardım etmek istediği çok belliydi fakat bugün çok büyük bir hayal kırıklığı ile bakmıştı o da bana. Ben de ona az çok güvenmiştim açıkçası çünkü onun beni dinlemeden yargıylayacağını düşünmüyordum. O yüzden biraz rahattım fakat bu güven nerden geliyordu? O muallaktı.

Ben ocaktaki yemeği karıştırırken yanıma birden Elif geldi. " Ahsen abla sen sabahtanadır mutfaktasın. Gitde biraz hava al dışarda. Sanki bizimle aynı seviyedeymişcesine yapıyorsun bütün mutfak işlerini." Dedi beni düşünüyormuşcasına.

" Canım benim." Tüm vücudumu ona döndüm. " ' Bizimle aynı seviye' de ne demek olu-" sözümü yarıda kesen şey birisinin mutfak kapısından girişiyle oldu. Girmesi sıkıntı değildi fakat içeri girer girmez gözlerinin beni bulması ve sanki bir şey söyleyecekmiş gibi durması benim sözümü yarıda kesmişti. Herkes benim baktığım yöne baktı.

Gelen kişi ise Yağmur idi.

Geldik zurnanın zırt dediği yere!

Yağmur'un gelmesiyle anlamıştım ki Ahmet Ağa beni çağırıyordu.

" Hanımağam. Ahmet Ağam sizi çağırır." Dedi biraz şive ekleyerek konuşmasına. Ağırca yutkunurken bütün gözler bendeydi. Elif ise elini omzuma koymuş, gülümseyerek bana teselli verircesine bana bakıyorudu.

Bakalım Maran Ağa'dan sonra, Ahmet Ağa bana ne diyecekti?

Göğsüm hızla kalkıp inerken beynim kalbime uyarı veriyordu dur diye. Neden bilmiyordum ama içimde bir güven duygusu besliyordum. Ama bu duygunun beyinden geldiğini söyleyebilirdim çünkü kalbim asla böyle bir şey demiyordu. Aksine kalbim dört nala konuşuyordu.

Hadi bismillah!

SON...

Evet dostlar bölüm nasıldı?

Sizce Ahmet Ağa ne yapacak Ahsen'e?

Maran Ağa gibi merhamet duygusu mu baskın gelecek? Yoksa Ahsen'i başka bir şey mi bekliyor?

Loading...
0%