Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. UKDE

@lovingthedawn

Hepinize merhaba, umarım çok çok çok iyisinizdir!

Keyifli Okumalar...

... 

Abartırdım duyguları, birine sevdiysem bunun ortası yoktu. Onun için her şeyi yapardım.

Babam mesela. Bu yaşıma kadar hiç kimseye yalvarmamıştım. Ama babam için yalvardım.

Düştüm. Dizlerim kanadı, silmedim. Kanlara bakıp daha da güçlenirim sandım.

Güçlenir miydim sahiden?

Buna inanmak istedim.

Ağlamamıştım, en azından bunu yapmamıştım.

Şimdi ise koruma kılıklı insanların beni babama götürmesi için arabaya binmiştim.

Giray arabayı sürüyordu. Kahverengi gözlünün ismini hâlâ öğrenememiştim. Şu an merak etmiyordum da zaten.

Araba apartmanın önünde durdu. Kapımın açılmasını beklemeden indim arabadan. Arkamdan kahverengi gözlü olan geldi.

Apartmanın içine girdiğimde yine Can Bey ile karşılaştım. "İyi günler." Dedi. Başımla selamını kabul ettim.

Üçümüzde asanöre bindiğimizde her yerin aynalarla donatılması ikisininde yüzünü görmeme sebep oldu.

"Dün son söylediğiniz," Dedi Can. "Düşündüm de gerçekten doğru."

Gülümsediğimde yanımdaki adam ile Can'ın aynadan sadece birbirlerine baktıklarını fark ettim.

"Kime söylesem haklı bulur, bu düşünceyi." Dediğimde kapılar açıldı. Hızla asansörden inip kapıya ilerlediğimde adam da peşimden geldi.

Ellerim titrerken çantamdan anahtarlığımı çıkardım. Anahtarlığımda Atatürk'ün imzası olan bir anahtarlık, kırmızı kalp şeklindeki inciler vardı. İkisi birbirinden ne kadar zıt olabilirse o kadar zıttı, benim isimlerim gibi.

Kapıyı açtığımda adam da yine arkamdan eve girdi. Gerek var mıydı? Sorgulamadım. Gerek varmış gibi olsun istedim. Neden bilmiyorum ama istedim işte.

Salonda babamın yüzüne buz tutan annemin bakışları bana ve arkamdaki adama döndü.

Yeşil gözlerinden bir damla yaş ben eve girince aktı.

"Baba..." Dedim son gücümle. Ağlamayacaktım. Bunu en azından birilerinin önünde yapmayacaktım.

Koşar adım babamın yanına gittiğimde sorgusuz sualsiz kollarını bana açtı. Bende kollarımı bir tek ona açtım. Bir tek ona sığındım.

"Özür dilerim, baba. Özür dilerim, özür dilerim."

"Sen neden özür diliyorsun ki kızım?" Kafamı geriye çektiğinde gözlerimin en içine baktı. "Bana bir şey olmaz."

Ah, doğru tabi. Bu yalan babalara bir şey olmaz. Yalanı değildi.

"Baba, sence..."

"Kızım." Dedi en net sesiyle ve gözleri arkamdaki adama kaydı. "Bu kim?"

Derin bir nefes aldım. "Koruma." Dediğim an kaşları çattı ve anında bana baktı.

"Ne?" Dedi annem. "Ne koruması?"

Açıklayacak güç, daha fazla yalan söyleyecek kelimelerin hepsini yutmuş gibiydim.

"Kızım bir sorun mu var?"

"Sen iyiysen ben Tusem'in yanına gideceğim." Dedim ve açıklama yapmayacağımı belli ettim.

"Tamam, tamam." Dedi annem. Açıklama yapmak istemediğimi anladı ve zorlamadı. Gerçekten anlayışlı ebeveynlerle büyümüştüm.

"Akşam yemeğe Tusem'i de al gel." Dedi babam da.

Hepsini kafamla onayladım ve evden çıktım.

Siyah kazağımın boğazını çekiştirdim ve bir süre en azından boynumun nefes almasına izin verdim.

"İsmin ne?" Diye sordum asansörü beklerken.

Cevap gelmedi.

Adama döndüm. O da bana bakıyordu. Bir şeyi çözmeye çalışıyor gibiydi ama neyi?

"Sana sordum."

Omuz silerek önüne döndü. "İki güne unutursun zaten."

Evet, unutkandım. Ama sana neydi?

Düşünmeli miydim onu bile düşünmek istemedim.

&&&

"Oha." Dedi Tusem.

Ela gözleri, onu o yapan bir şeymiş gibi geliyordu çoğu zaman. Bal köpüğü saçlarını ise amcamdan değil yengemden almıştı.

Anlattıklarımı duyunca ela gözlerini kocaman açarak bana bakakaldı.

"Öyle işte. Adamlarda bu yüzden şu an mutfakta."

Evet, adamları bu soğukta arabanın içinde bekletmeye gönlüm el vermemişti. Ve Tusem'in de izniyle onları eve davet etmiştim.

Giray, yanındakinin aksine daha sıcakkanlıydı. Anlaşabileceğimizi düşünüyordum.

O adam ise beni anlamayacak, ben onu anlayacaktım. Bu da böyle bir histi.

"Bu kadar normal karşılamana daha çok şaşırdım." Dedi. Ve önüne gelen bal köpüğü saçlarını geri itti. "Kızım, sen babanın mesleğinin farkında mısın?"

Gayette farkındaydım. Ondandı bu tepkim. Yoksa bana neydi ki? Gizleyecek bir ilişkim ya da zarar görmesini istemediğim bir adam yoktu hayatımda. Bu saatten sonra olmazdı da zaten.

Kutay Yorulmaz; bitti, demeden bitmezdi.

"Farkındayım Tusem. Napabilirim?"

Ağzı yine açıldı. "Amcamın haberi var mı peki?"

"Buraya gelmeden önce gördü." Sonra aklıma gelen şeyi unutmuş olduğum için "Ha birde." Diye bir ses çıktı ağzımdan. "Yemeğe sende geleceksin. Babam çağırdı."

"Gözlerim yaşardı bana olan sevginden."

Gülümsedim.

"Eee," Dedi Tusem kanepeden ayağa kalkarken. "Bu adam hiç konuşmuyor mu? İsmi ne sahiden?" Dedi kahve fincanına uzandı.

"Bilmem." Dedim.

Kaşlarını çattı. Ne demek bilmem?

"Söylemedi. Sadece Giray'ı biliyorum."

"Gizemli adam." Dedi.

Gizemli adam. Artık beynimde böyle kodlayacaktım.

"İkiside çok yavşak duruyor." Dedi birden bire.

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Şşş, sessiz olsana. Duyacaklar."

Omuz silkti. "Öyle değil mi ama?"

Düşündüm. Bilemedim.

"Öyle öyle." Dedi.

"Hele o gizemli olan var ya o." İşaret parmağını salladı. "Kesin o daha yavşak pezevengin teki."

"Tusem." Diye onu uyardım ve bende çayıma uzandım.

Çok fazla kahve tüketmezdim. Çayı daha çok severdim. Mesela ağzıma bu yaşıma kadar bir yudum alkol almış insan da değildim. Küfür etmeyi de sevmezdim ama bazenleri de etmek zorunda kalırdım.

Sıradan biri.

Derin bir nefes aldı. Her şeyimi bilen tek kişi Tusem'di. Kutay ile aramdaki ilişkiyi bile bilen tek insan.

Gözleri yüzüğüme kaydı. "Her şeye rağmen parmağından çıkarmayacak mısın o yüzüğü?"

"Her şeye rağmen mi?" Derken kafam allak bullaktı.

"Amcamı dövdürdü."

"Tusem," Dediğimde gözleri yeniden yüzümü buldu. "Ben öldürmediğine şükür edecek haldeyim."

"Yalvarmışsın." Dedi bu seferde inanamaz bir halde. "Zeren Sare Bademci, benim kuzenim, yalvarmış."

Diyecek bir şey bulamadım. Yalvardığım için kendimi gurursuz hissediyordum.

Mutfağın kapısı açıldığında içeriden sadece Giray çıktı. Giray'ın üstünde beyaz gömlek vardı. Öbürünün ise siyah. Bugünlük onları böyle ayırt edecektim.

"Zeren Hanım, benim bir işim çıktı. Müsadenizle ben gideyim, arkadaş burada zaten."

Kafamla onayladım. "Görüşürüz Giray."

İkisini ayırt edebilmem bir mucizeymiş gibi kaşlarını kaldırdı. Gülümsedim. Sonra Giray gitti.

Giray kapıdan çıkar çıkmaz Tusem, "Bu da kesin grupla yapıyordur."

Ne demek istediğini anlayarak yine uyarır bir tonda, "Tusem." Dedim.

"Ne var be? İnsanlar hakkında görüşlerimizide mi söylemeyelim?"

"Önyargılı olma."

"İçerdeki adam gruplaşıyor o zaman."

"Bak ama."

"Tamam, tamam. Sustum." Dedi ve gerçekten sustu.

Tusem'in anne ve babası burada değil, memlekteydi. Muğla.

Ankara'ya ise babam burada diye göndermişti amcam. İlk geldiği zamanlar bizimle birlikte kalıyordu. Ev bulur bulmaz yük olmayayım, diyerek evden gitmişti. Farkında değildi, yük asla değildi.

Daha sonrasında evde tek yaşarken korktuğunu fark etmiştik. Bu yüzden Tusem ile konuşup aynı eve çıkma kararı almıştık. Bu kararı duyunca gözleri parlamıştı. Şu an ise aynı evde kalıyorduk.

"Kaç gündür eve gelmiyorsun, trip atacaktım."

Güldüm. "Ne diye?"

Hemen tripli bir tavır takındı. "Benimle yaşamaktan sıkıldıysanız macasteleri, lütfen buyurun," Kapıyı işaret etti. "Kapı orada."

Kahkaha attım.

"Hadi hadi. Yemeğe gidelim."

"Hazırlanmam uzun sürer. Bekleyeceğini sanmam."

"Kime güzel görünmeye çalışıyorsun? Amcana ve yengene mi?"

Kaşlarını kaldırdı. "Öyle deme belki hayatımın aşkıyla tanışırım." Ellerini birleştirdi. "Öyle bir şey olduğunu düşünsene, ne dersin?"

Göz devirdim. "Fazla umut dolu, derdim."

O da gözlerini devirdi. "Fazla karamsar."

"Hadi hazırlan."

Tusem hazırlanmaya gittiğinde telefonumu elime alıp bir şeylerle uğraşmaya çalıştım ama aklım hep içerideki adama gidiyordu. Yanına gitse miydim ki?

İki kere düşünmedim ve ayaklanarak mutfağa ilerledim.

Kulak misafiri olarak, "Hayır, istemiyorum." Dediğini duydum. Kapının önünde durup dinlemeye devam ettim. "Giray, istemiyorum dedim." Telefonda Giray ile konuştuğunu anladım. "O kadar oldu mu?" Dedi bu sefer de neye o kadar olmuştu? "Hayır, hayır. Eminim."

"Beni durduran duygular mı? Ne gibi?" Sahiden durduğu şey neydi ikinci olarak, onu durduran duygu neydi? "Saçmalıktan başka bir şey değil."

Daha fazla dinleyip, kafa yormak istemediğimden kapıyı tamamen açtım ve içeriye girdim. Adam, sonra konuşuruz veya görüşürüz. Demeye gerek duymadan, beni görür görmez telefonu kapatıp masanın üstüne koydu.

"Kusura bakma, böldüm mü?"

"Hayır." Dedi sert sesiyle.

Kafamı aşağı yukarı sallayarak yürümeye başladım ve bardağıma su doldurdum.

"Senin evin mi?" Dedi. Sizinden, senine geçiş yapmış mıydık?

"Evet," Dedim yine de. "Tusem ile birlikte kalıyoruz."

"Anladım."

Suyumdan ardı ardına yudumlar aldım. Kendimi susturmaya çalıştım ama olmadı. "Kutay'ın koruması olacak biri değil gibisin." Dedim.

"Onun değil senin korumanım zaten." Dedi.

Tek kaşım havalandı. "Onun emrindesin."

"Ama onu korumuyorum."

"Onun emrinde olduğun için beni koruyorsun."

"Evet."

"Ne değişti?"

Sustu. Konuşmaktan yorulmuş gibiydi. Zorlamadım, ileri gittiğimi düşündüm.

"Neden öyle düşündün?" Dedi.

Düşündüm biraz. "Bilmem," Bardağımı tezgaha koydum ama gözlerine bakmaya devam ettim. "Yanındayken kendimi güvende hissediyorum."

Bu cümleden sonra yeşil gözlerime baktı, baktı ve baktı. En sonunda, "Gayet normal. Korumayım."

Doğruydu. Koruma olduğu için kendimi güvende hissediyor olabilirdim ama Kutay'ın yanındaki hiçbir korumaya bu kadar güvenmemiştim.

"Boş ver, anlatmazsam anlamazsın." Dedim. Anlatsamda, anlayacak mıydı sanki?

"Zeren, ben hazırım!" Diyerek bağıran Tusem mutfağa girdi.

Üstüne siyah straplez, altına mini dar etek giymişti. Üstüne ise blazer gri bir ceket giymişti. Siyah bir çanta ve siyah botlar giymişti.

Yüzümü buruşturdum. Ankara soğuğuna rağmen, gerçekten miydi?

"Umarım aşkını bulursun Tusem, öbür türlü yataklar tek aşın olacak."

"Ya Zeren, sence bulmak istemesem şu saçmalığı yapar mıydım? Ha bir sorsana bana?" Diyerek kombinini gösterdi. Baktıkça ben üşüyordum.

Omuz silkerek yürümeye başladığımda adam da arkamdan geldi. "Belki de bulmuşsundur."

"Bulsam şöyle dışarı çıkmamam için beni ısrar etmeye çalışan biri olurdu."

"Sebep?" Dedim dışarıya çıkmadan önce unuttuğum bir şey var mı diye bakarken.

"Adam gavat mı çıkar dersin?"

"Tusem!" Dedim arkamdaki adamı göstererek.

Gözleri adamı bulduğunda kafasını yukarıya kaldırmak zorunda kalmıştı. "Koruma abiciğim, kusuruma bakma sen. Benim küfürsüz cümlem olmaz, Zeren de hiç sevmez küfür." Durdu bir süre ve düşündü. "Kaç yaşındaydın bu arada?"

Adam düşünmeden, "32." Dedi.

Demesiyle birlikte ise benim ağzımdan, "Çüş!" Diye bir kelime çıktı. Tamamen benden bağımsızdı.

Adam kaşlarını çattarak bana baktığında, "Yani, şey ben." Ne gerek vardı açıklama yapmaya. "Neyse."

En sonunda evden çıkmayı başardığımızda Tusem ve ben arka koltuğa geçtik, adam ise sürücü koltuğuna.

"Anneme söyledim, sütlaç yapacak." Dedim. Tusem'in en sevdiği tatlıydı.

"Ay," Diye yükseldi. "Senin götünü yutarım."

Ağzım beş karış açıldığında dikiz aynasından adam ile göz göze geldik.

"O böyle sever beni, takılma sen."

"Değişik bir sevme yöntemi."

"Katılıyorum."

"Neden?" Dedi Tusem de. "Ben senin götünü çok seviy..."

"Tusem!"

"Ha," Dedi. "Tamam."

Tusem benim aksine daha şakacı olduğu için utanmadı ama ben utandığım için koltuğun arkasında gözükmemeyi diledim.

En sonunda eve geldiğimizde babam, korumayı da yemeğe çağırmam gerektiğini söylemişti. Bu yüzden montumu kendime sarıp bahçeye inmiştim.

Arabayı görür görmez tanımıştım ama rüzgardan dolayı gözlerimi açamıyordum hemde saçlarım önüme geliyordu. Bu yüzden yavaş adımlarla arabaya doğru ilerledim.

Ben arabanın önüne gelemeden adam çıktı. Ve bana doğru yürümeye başladı. Yanıma geldiğinde, "Bir sıkıntı mı var?" Diye sordu.

Cevaplamadan kendi sorumu sordum, "Aç mısın?"

Kaşları çatıltı, cevaplamamayı tercih etti.

"Babam aç olduğunu düşündü, dışarısı soğuk eve çağır, dedi. Gel."

Biraz daha gözlerime baktı. "Yok." Dedi. Ama fısıltı şeklinde çıkan sesini zar zor duyabilmiştim. "Zahmet vermeyeyim."

"Zahmet vereceğini düşünseydim şu hava da dışarı çıkmazdım." Dedim net bir şekilde. Bu kadar da net olunmamalıydı bazen.

Arkamı dönüp yürümeye başladığımda kar yağmaya başladı.

Sıcak havayı her zaman soğuk havaya tercih ederdim ama kar yağmasını çok severdim.

Yüzümde bir gülümseme oluştu. Telefonumu cebimden çıkarıp tarihe baktım. 29 Mart, Perşembe.

Eğer kar durmadan yağarsa küçük kıza verdiğim sözü tutup, onunla bir gün geçirebilirdim.

Olduğum yerde durmaya devam ederken arkamdan gelen ses, "Üşüteceksin yürü." Dedi.

İkiletmeden telefonumu cebime attım ve ilkokul çocuğu gibi kar tatili olmasını diledim.

Eve girdiğimizde ben titrerken yanımdaki adam da titremenin t'si bile yoktu.

Biz eve girdiğimizde herkes yemek masasına oturmuştu.

Babam, gizemli adamın da bizimle yemek yemesini istedi ve onuda masaya oturturdu.

Tusem'in yanındaki sandalyeye otururken, "Şansına küs, kar yağıyor." Dedim, giydiklerini kast ederek.

Elindeki kaşığı bırakarak bıkkın bir şekilde, "Deme." Dedi.

Güldüm. "O zaman bana birkaç kıyafet vermek için can atıyor olmalısın, Zeren Bademci."

"Ne demezsin." Dedim.

Gizemli adam da benim karşıma oturmuştu. Bir sandalye boşta kalmıştı. Sahiden, Giray neredeydi?

"Yemeğini yedikten sonra biraz konuşalım seninle." Dedi babam, gizemli adam'a doğru. O da kafasıyla onayladı.

Küçük kızın ismini hatırlamaya çalışırken bir yanda da yemeğimi yedim. En sonunda hatırladığımda, "Anne, bana Minel'in annesinin telefon numarasını verebilir misin?" Dedim.

Annem yemeğini yuttuktan sonra, "Bizim küçük Minel mi?" Dedi.

Kafamla onayladım. Annem de masanın üzerinde duran telefonundan annesinin ismini bulmaya çalıştı. "Ne oldu?"

"Hafta sonu seninle dışarı çıkalım demiştim, Minel'e. Yarın tatil olursa yarın çıkarız."

Annem ve babam gülümsedi. Tusem de, "Senin çoçuk sevdan ne olacak?" Dedi ama sadece ben duymuştum.

Yani kafamı kaldırıp gizemli adam'a bakana kadar öyle sanıyordum. Adam da bana baktı. Bende ona. Anlamsız bir bakışmaydı.

Annem elindeki telefonu bana verdiğinde gözlerim telefonu buldu. Hemen elime alarak numarayı kendi telefonuma kaydettim.

Masayı toplayıp, kahve yapmaya geçtik. Yanınada benim geçen günlerde yapabildiğim tek tatlıyı koyduk.

Daha doğrusu, tatlı yapmayı bilirdim ama yemek yapmayı bilmezdim.

En son yemek yapmaya kalktığımda yemeği yakmış üstüne muftağı da yakıyordum. Bu yüzden yemekleri ya annem gönderirdi ya da sipariş ederdik.

Babam ve koruma konuşmaya başlamıştı. Ne konuştuklarını merak ediyordum ama dinleyemezdim.

"Zeren," Dedi Tusem fısıldar şekilde. Dönüp ona baktığımda ise kapıyı dinlediğini gördüm. Hatta yanında annem bile vardı. "Biz duyamıyoruz, senin kulakların iyi duyar gel de dinle."

"Saçmalamayın isterseniz." Derken bile ayaklarım kapıya doğru ilerledi.

Sesleri derinden geliyordu biraz daha odaklansam duyabilirdim.

"Bak," Dedi babam. "Sana güveniyorum, sakın güvenimi boşa çıkarma." Dedi. "Kızlarımın saçının teline tek bir zarar gelirse senin saçlarını yollar eline veririm." Kabul, değişik bir tehdit yöntemiydi. "Bu yanındaki Giray için de geçerli."

"Ne diyor?" Dedi annem.

İşaret parmağımı dudaklarıma götürdüm ve susmasını işaret ettim.

"Merak etme, Mustafa abi."

"İşin kızılarımı korumak değil."

"Evet," Dedi. "İşim kızlarınızı korumak değildi. Ama artık senin için gözümün önünden ayrımayacağım."

İşi neydi? Üstelik babam öncesinde kendini tanıtmış mıydı yoksa tanışıyorlar mıydı?

"Tusem de mi senin kızın?" Dedi.

"Hayır, yeğenim."

Biraz sustular. Konuşmanın bittiğini düşünerek çekilecekken, "Ne diyeceğim." Dedi babam. "Sen burada yaşamıyordun değil mi?"

"Evet, abi. Normalde memleketteydik, Giray ile birlikte ama babam öldükten sonra bir anlamı kalmadı."

Annesi yok muydu? Babası ne zaman ölmüştü?

"Annenle görüşüyor musunuz?"

"Asla." Dedi. "O sadece babamı terk etmedi abi, bizi de geride bıraktı."

"Çok küçüktünüz ama o zamanlar da, hiç mi gelip bakmadı?"

"Evlenecek yeni adam bulduktan sonra mı?"

İçime bir taş oturdu. Hiç geçmeyecek gibiydi.

Ve aklımdaki bir soruya yanıt bulmuştum. Babam ve Giraylar daha önceden tanışıyorlardı.

"Eğer rahatsız olmazsanız, kızlarla konuşayım ben orada kalın."

"Yok, abi sağ ol. Rahatsızlık vermeyelim." Dedi adam.

Tusem'e kaydı bakışlarım, "Ne oldu?" Dedi. Gözlerimi yeniden boşluğa çevirdim.

"Kızlarım rahatsız olmazsa, rahatsızlık vermiş olmazsınız."

Babam ve ikna edici sözleri. Beni de çoğu zaman böyle ikna ederdi, saçmaydı.

Yine sustular ama çok geçmedi. "Abi," Dedi gizemli adam. "Artık Tusem'i de korumak zorundayız. Kutay, Tusem'e bulaşacak."

Hayır, öyle bir şey olmayacaktı.

"Ne?" Dedi babam. "Zeren'e ne yaptı ki?"

İşte bu olmamalıydı. Hızla doğrularak annemin elindeki tepsiyi aldığım gibi mutfaktan çıktım.

Ben mutfaktan çıkınca ikisi de sustu. "Kahve yapmıştık." Dedim ama sesim titriyordu.

Babamın gözlerine baktım, ateş saçıyordu.

Fincanları bırakıp yeniden mutfağa gideceğim sırada babam, "Zeren." Dedi. Arkam dönükken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Otursana biraz."

"Yok, oturmayayım." Dedim yüzümü babama dönerken. "Minel'in annesi ile konuşacağım. Hemde yarın işim var mı yok mu bir bakayım."

"Arkadaşlar," Dedi babam. "Sizinle kalabilir mi?"

Gözlerim adama döndü. O da bana baktı.

"Tusem'e sorun. Benim için sıkıntı yok."

"Peki," Dedi babam. "Kutay ile aranız nasıl?"

Yutkundum. "İyi." Dedim. "Çok iyi."

"Hazırlıklara başladınız mı?"

Kaşlarım çatıldı. "Ne hazırlığı?" Diye sordum.

"Düğün hazırlığı, kızım."

Kanım dondu. Düğün hazırlığı. Düğün. Kutay ve benim düğünüm. Dengemi sağlayamadım. Tam düşecekken gizemli adam kolumdan tuttu ve ayakta kalmamı sağladı. O sırada babam da ayaklandı. "Kızım, iyi misin? Hastaneye gidelim mi?"

"Yok yok. Dedim elim alnımdayken. "Başım döndü bir an."

"Gel, otur."

Kafamla reddettim. "Siz Tusem ile konuşun. Ben gideyim." Dedim.

Yavaş adımlarla mutfağa ilerlerken ikiside ben gidene kadar oturmadı.

Mutfağa girdiğimde annem ve Tusem yanıma geldi. "Zeren, ne oldu?"

"Tusem," Dedim. "Babamla konuşmanız gereken bir şey var. İçeriye çağrıyorlar."

"Ne oldu?" Dedi.

Kafamı olumsuz anlamda salladım. Bilmiyorum.

Tusem mutfaktan çıktı ve salona gitti.

"Kızım."

"Anne," Dedim ağlamamaya çalışırken. "Çok yoruldum."

"Kızım," Diyerek önümde diz çöktü, ellerimi tuttu. Bende sandalyeden kayarak yanına oturdum.

"Anne," Başımı omzuna koydum. Boğazımdan binlerce düğüm geçti. "Çok yoruldum. Dayanamayacak gibi hissediyorum."

"Zeren'im, kızım, ne oldu birtanem? Kutay ile bir sorun var?"

Kutay ile hiç anlaşamadık ki anne.

"Anne, istemiyorum." Dedim aylar sonra ilk defa gardımı indirmiştim.

"Neyi?"

"Anne, sadece yaşamak değil nefes almak istiyorum."

Annemin gözünden bir damla yaş düştü.

&&&

"Belki de yoruldum, bilmiyorum. Öyle karışık, öyle yabancıyım ki, bu aralar kendime bile gelemiyorum."

Bu cümlenin altını çizdim. Üstümde bembeyaz bir elbise vardı. Yüzümde güller açıyordu.

Kitabı bırakıp derin bir nefes aldım. Ardımdan, çok derinlerden zar zor duyduğum bir fısıltı geldi. "Sare."

Yüzümde açan güllerin dikenleri battı yanaklarıma.

"Sare kim?" Dedim yüzümdeki gülümseme solarken.

"Sensin." Dedi yine aynı ses.

Hayır, ben Zeren'im. "Bana böyle seslenilmesini sevmem. Zeren benim adım."

Alaycı bir kahkaha doldurdu kulaklarımı. "Kendinin farkına var."

"Farkındayım." Dediğim sırada beyaz elbiseme siyah bir leke bulaştı. Ve gitgide büyüdü. Korkarak ayaklandığım sırada elimle çırpmaya çalıştım. Ama ellerim kana bulandı.

Elbiseye baktım, siyahtı.Ellerimle baktım, kandı.

"Hayır, hayır!" Dedim bana bile yabancı gelen sesimle.

Bu sefer, "Kendi beyazlığını örtme. Yoksa gerçekten leke büyür." Dedi babam.

"Zeren." Dedi tanıdığım herkesin sesi.

Ama ilk başta derinden gelen ses ısrarla, "Sare." Demeye devam etti.

Olduğum yerde sıçaradığımda Tusem telaşlı gözlerle bana bakıyordu. "Zeren." Dedi uyku sersemliği ile. "İyi misin?"

Terden dolayı yüzüme yapışan saçlarımı yüzümden çekmeye çalıştım.

"İyiyim." Dedim boğazım kuru olduğu için sesim çıkmadı. "Duşa gireyim ben."

"Saat gece 03:23."

"Sorun yok. Uyuyamam zaten artık."

Tusem önümden çekildiğinde ve kapıdan çıkttığında kapının önünde bir karaltı fark ettim.

En son olaydan sonra hiç kimseye bir şey anlatmaya gücüm kalmamıştı. Bu yüzden eve dönmüştük. Giray ve arkadaşı -sanırım ikiziydi, hatırlamıyorum.- bizim evde kalmaya başlayacaktı. Kapıdaki karaltı da ya Giray ya da öbür adamdı.

Umursamadan odamın içindeki lavaboya ilerledim. Sıcak suyu açarak duş aldım. Düşünmemek için içimden dakikaları saydım.

En sonunda 32. dakika da duştan çıktım. Bedenimi ve saçlarımı havluya sardım. Yeniden odama ilerledim.

Karanlıktan korkardım bu yüzden gece lambam vardı ama geçen gün kedim, Safir devirmişti.

Şimdi ise lambam açık duruyordu. Tusem açmış olmalıydı. Kapımda kapalıydı.

Dolabıma ilerledim. İç çamaşırlarımı ve rastgele bir eşofman takımını çıkardım. Hepsini üzerime geçirdikten sonra gecenin bu saatinde fön makinesini çalıştırmak istemedim. O yüzden saçlarım ıslakken mutfağa gittim.

Odamdan çıkar çıkmaz bir koridor vardı, koridorda ilerleyip sağa dönerseniz dış kapıyı, sola dönerseniz salonla karşılaşırdınız.

Sola dönerek salona girdim. Oradan da ilerleyip, mutfağa.

Su ısıtıcısına biraz su koydum ve bir paket çay çıkardım kutudan. Siyah bardaklarımdan birine paketi koyduğumda ayağımın altında Safir'i hissettim.

Bardağı tezgaha koydum ve Safir'in siyah tüylerine bakarken gülümsedim. "Safir." Dediğimde kafasını kaldırarak bana baktı ve miyavladı.

Yere eğilerek onu kucağıma aldım ve kafasını okşamaya başladım. İsmini Safir koymamın sebebi simsiyah kabarık tüylerine rağmen gözlerinin gökyakut taşına benzemesinden geliyordu.

Su ısıtıcısından ses yükseldiğinde Safir korkarak kucağımdan inmeye çalıştı, zormalamadım. Isınan suyu bardağıma doldurdum ve salona geçerek battaniyenin altında dizi izlemek istedim.

Salona ilerlediğimde kabarık battaniyelerden birisini aldım bilgisayarımıda alarak koltuğa yerleştim.

Yılların klasiği bir dizi açtım. Yaşlı bir adam mezarlıkta, kadına evlenme teklifi ediyordu. Kadın kabul ediyordu etmesine ama adamı, oğlu gibi bildiği bir adamla aldatıyordu. Herkes birbirine aşıktı ama garip bir şekilde dizi gerçekten güzeldi.

En son kaldığım bölümü açarak izlemeye başladım. "Oğlum o senin yengen yengen." Dedi yaşlı adam. Ah be abim.

Kapının önünde yine bir karaltı fark ettiğimde kafamı bilgisayardan kaldırdım. Kapıya baktım. Gizemli olan adam orada beni izliyordu, ne zamandan beri?

"Ben mi uyandırdım?" Dedim.

Koltuklardan birine geçip oturmadan önce, "Uyumadım." Dedi.

Kafamı sallayarak bilgisayarı masanın üstüne koydum ama ışık gelsin diye kapatmadım. Adam fark ederek, "Karanlıktan korkuyor musun?" Dedi.

"Adını bilmediğim insanlardan daha çok korkarım." Dedim imayla.

Gülümsedi. "Merak mı ediyorsun?"

"İsmin ne?"

Gözleri gözlerime denk düştü. Açık kahvelerinin etrafı kızarmıştı. Hiç uyumadığı buradan bile belli oluyordu.

Safir, adamın ayaklarına sürtündüğünde gözlerini gözlerimden çekti. Kediyi kucağına aldı ve sevmeye başladı.

"Senin mi?" Diye sordu.

"Evet."

"İsmi ne?"

"Unutursun, boş ver." Dedim onun gibi.

Gözlerime baktı ve, "Gökyakut?" Dedi.

Gülümsedim. "Sayılır."

"Safir o zaman." Dedi.

Gülümserken kafamla onayladım.

Adam, Safiri sevmeye devam etti. En sonunda ise Safir uyudu.

"Neden onun emrindesin?" Dedim.

Cevap vermedi.

"Babamla tanışıyorsunuz."

Kafasıyla onayladı.

"Ne konuştunuz?"

Cevap vermedi. Kafasını sağa yatırdı. O da bizim aramızda kalsın.

"İsteyerek veya istemeyerek birinin emrine göre hareket edecek biri değil gibisin."

Omuzlarını aşağı yukarı kaldırdı. Bilemem.

Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Uyuyamayacağımı düşünüyordum.

Uykuya dalmak üzereyken, "Aynı tarafta olduğumuzu bil, yeter." Dedi.

... 

Selamlarrrrrrrrr

Bölümlerimiz şimdilik kısa kısa olacak. İlerleyen bölümlerde umarım uzun uzun okuruz.

Gizemli adam'ın ismi hakkında bir düşünceniz var mı?

Bu arada Zeren'in anahtılıklarını aslında birbirine çok zıt olarak görmesi fakat sandığı gibi olmaması. :)

Sevgiyle Kalın!

Sevgilerimle...

Loading...
0%