Yeni Üyelik
3.
Bölüm

BÖLÜM/3

@loyaezmoce

"İlerideki evde durur musunuz?"

 

Geldiğimi anladığımda taksinin kapısını açmadan derin bir nefes verdim, ardından kendimi dışarı attım. Acaba beni kabul edecek mi sorusu kafamda dönüp duruyordu. En iyisi sorularımın cevabını yaşayarak öğrenmekti. Kapıya yaklaşıp zili çaldım, hizmetçilerden biri kapıyı açtı.

 

"Dedem evde mi?"

 

Karşımdaki kadın beni gördüğüne hiç sevinmişe benzemiyordu.

 

"Şey, efendim, evet ama...."

 

Lafın nereye gideceğini bildiğimden sözünü bıçak gibi kesip içeri doğru adım attım.

 

"İyi, ona benim geldiğimi söyler misiniz?"

 

Keskin ve sert konuşmam gerek diye düşündüm, böyle yaparak bir şeylerin önüne geçebilirdim. Önümde siper olup ısrarla beni engellemeye çalışsada pes etmedim, son ana kadar savaşacaktım.

 

"Hanımefendi lütfen, beyefendinin sizi kabul edeceğini sanmıyorum."

 

Kabul etmek zorundaydı, gidecek başka bir yerim yoktu. Bir kaç uğraşın ardından kapıdan içeri girmeyi başardım ve girişte beklemeye başladım.

 

"Sen yine de benim geldiğimi söyle."

 

Yüzündeki korku saklanamayacak derecede çoktu. Aksi adam, yıllar geçsede çevresine yaydığı korku hala yerli yerindeydi. Halbuki eskiden insanların ondan neden korktuğuna anlam veremezdim.

 

"Peki efendim."

 

Kadını pes ettirmeyi başarmıştım başarmasına da esas dedeme nasıl kabul ettirecektim. Beş on dakika hizmetçiyi bekledim, aşağı geldiğinde yüzündeki ifadeden ne olup bittiğini anlamıştım, yine dedem beni reddetmişti. Pes etmek istemiyordum, ne olursa olsun yüz yüze konuşmalıydım. Hizmetçinin boşluğundan faydalanıp merdivenlerden doğruca odasına çıktım. Tahmin ettiğim gibi koltuğuna geçmiş gazetesine bakıyordu. Göz göze geldiğimizde gün geçtikçe daha da kırlaşan saçlarını, zifiri karanlık gözlerini, yaşlı olmasına rağmen keskin yüz hatlarını inceledim. Beni gördüğüne hiç sevinmişe benzemiyor, aksine gözlerindeki nefret adeta canlanmış boğazımı sıkıyor gibiydi. Lafı dolandırmadan bir an önce konuyu anlatmalıydım.

 

"Bak dede, biliyorum beni görmek is...."

 

Oturduğu tekli koltuğundan hızlıca kalktı, elini havada bir kaç kez savurdu.

 

"Leyla, bunun ne işi var burada?”

 

Galiba işim zordu, belki beni kabul etmeyecekti ama sonuna kadar savaşmak zorundaydım.

 

"Dede bak, beni dinlemelisin, başım dertte diyorum..."

 

Boşa kürek çektiğimin farkındaydım. Gözlerinde ufacık dahi olsa bir merhamet kırıntısı aradım lakin o, merhamet etmeyi bırak, gitgide daha da öfkelenmişti, cümlemi bitirmeme bile izin vermiyordu.

 

"Leyla kime diyorum, alın şunu!."

 

Leyla dediği hizmetçisi gelip kolumdan çekiştirmeye başladı. O kadar güçlüydü ki ellerinden kurtulamıyordum. Başka çarem kalmadığını anlayınca da bir çırpıda her şeyi anlattım.

 

"Annemi ve babamı öldüren adam şimdi de benim peşimde. İki gün üst üste silahlı saldırıya uğradım ve tehdit mektubu aldım. Eve gidemiyorum, senden başka kimsem yok, yapayalnızım, korkuyorum. Lütfen dede, burada kalmama izin ver. Lütfen!”

 

Son cümlelerimi kurarken artık gözyaşlarımda bana eşlik ediyordu. Konuşmam işe yaramamış olacak ki gözlerinde ufacık bir merhamet kırıntısı bile görememiştim. El mecbur kaderime teslim oldum. Peki şimdi nereye gidecektim?

 

"Leyla misafir odasını hazırla, birkaç gün kalabilir."

 

Ben yanlış mı duydum, yoksa benim için mi demişti? İşte bunu hiç beklemiyordum. İçimden sevinç naraları atsamda dışıma vuramıyordum.

 

"Teşekkür ederim."

 

Yüzüme bile bakmadan arkasını döndü, balkonun kapısını açıp dışarı çıktı. Cebinden bir puro çıkartıp yaktı, sandalyeye oturup derin bir duman çekti. Empati kurduğumda ona hak vermiyor değildim lakin onun yaptığını yapar mıydım, işte onu bilmiyordum. Hiç sesimi çıkarmadan tavan arasındaki odama yürüdüm. Merdivenleri çıkarken eskiden olsa ne kadar heyecanlı bir tırmanış gerçekleştireceğimi düşündüm. Terasta oda yapmak istediğimde ikiletmeden kabul etmişti. Söylediği kelimeler dün gibi kulaklarımda çınladı. “Gönlün nasıl istiyorsa öyle dizayn et. Sakın ha parayı düşünme benim güzel torunum.” Yüzüme buruk bir tebessüm oturdu, mazi ne kadar da geride kalmıştı. Her şeyi bir kenara bıraktım, önemli olan burada kalabilmemdi, artık güvendeydim. Yorulduğumu hissedip kıyafetlerimle yatağa uzandım. Olanları ve olacak olanları düşünmeye başladım. Acaba ben de annemle babam gibi ölecek miydim, o adam yakalanacak mıydı, yakalanırsa hapse girebilecek miydi? O günü hatırladıkça ürperiyordum, ölümden korkmamalı mıydım? Saçma değil mi? Annemle babamı bu kadar özlemişken, onlarsız yaşayamıyorken ölmek daha mantıklı değil miydi? Ya o adamdan kaçamasaydım, Furkan beni kurtarmasaydı, belki de her şey daha güzel olurdu . Anne ve babama kavuşurdum. Bir insan hiç tanımadığı birini neden evine getirirdi, güvenmek bu kadar kolay mıydı, sadece yardım etmek istemesi bana normal gelmiyordu ama olayın içinde şüphe duymamı gerektirecek bir durum söz konusu değildi. Acaba şu an ne yapıyor diye düşünmeden edemedim, aklında bir nebze olsun iz bırakabilmiş miydim, kim olduğumu merak edip annesine sormuş muydu? Hepsinin cevabını deli gibi merak ediyordum. Kapının önündeki gülümsemesi hatırıma düşünce dudağımın kıvrılmasına mani olamadım, gözlerimin ışıldadığını görmesemde hissedebiliyordum. Bunca olay yaşayıp, badireler atlatıp endişelenmek yerine Furkan’ı düşünüp mutlu olmak daha iyi gelmişti. Anlaşılan bu gece güzel bir uyku çekecektim.

 

 

 

Uyandığımda telefonumu elime alıp saate baktım. Epeyce geç olmuştu. Karnımdaki gurultudan mutfağa gitmem gerektiğini anlayıp ayaklandım. Mutfağa gittiğimde adının Mihriban olduğunu öğrendiğim kadın kahve yapmakla meşguldü. Tezgaha daha çok yaklaştım. Asla eskiden olduğu gibi, kendi evimdeymiş gibi, hissetmiyordum, o yüzden üstümde hep bir çekingenlik vardı.

 

 

"Şey.... afedersiniz. Burada yemek yesem sorun olur mu?"

 

Bu evdeki herkesin tepkisinden çekinir olmuştum. Kim ne zaman bana laf sokacak, ne zaman beni kapı dışarı edecek bilmiyordum. İşin garip yani ise evdeki herkesin bu hakkı kendinde görüyor olmasıydı.

 

"Tabi kızım, sen geç içeriye ben hemen hazırlarım."

 

Kadının naif sesi beni şaşırtmıştı, yüzüne baktığımda onu daha önce görmediğimi farkettim.

 

"Siz zahmet etmeyin. Ben hazırlayıp burada yerim."

 

Ne olursa olsun dedemin dikkatini çekecek herhangi bir şey yapmak istemiyordum.

 

"Olur mu hiç öyle şey? Siz içeri geçin lütfen."

 

Yüzündeki tatlı tebessümle itiraz etmesi içimi ısıtmıştı.

 

"Dedemin beni pek görmek istediğini sanmıyorum. Burada yesem daha iyi olur bence."

 

Kafasını olumlu anlamda salladı, halime üzüldüğünü gözlerindeki merhametten anlamıştım.

 

"Aslında haklısınız. Siz o zaman masaya oturun ben hazırlayayım."

 

Kimsenin bana acımasını istemiyordum, beni bu hale getirenler elbet cezasını çekecekti.

 

"Peki olur. Zahmet verdim sizede."

 

Her kurduğum cümlede mahcubiyetimi anlamış olacak ki daha şefkatli bir sesle karşılık veriyordu.

 

"Ne zahmeti kızım. Hemencecik hazırlarım ben."

 

Masaya oturup beklemeye başladım. Annemler ölmeden önce dedeme en son geldiğimizde bu mutfakta annem yemek hazırlamıştı. Zengin bir aile olmamıza rağmen annem hizmetçilerden hoşlanmazdı. Biz evde yokken temizlikçiler gelir, giderlerdi. Babamı çok kıskandığından böyleydi aslında. Birbirlerine öyle bağlılardı ki ölürken bile ayrılamadılar. Babam da şimdi kıskanılmayacak adam değildi hani. Esmer uzun boylu yakışıklı bir adamdı.'Aynı Furkan gibi.' Yine hatırıma düşmüştü, sanırım hayatımın geri kalanı onu düşünmekle, her şeyde onunla bir bağlantı kurmakla geçecekti.

 

"Ne düşünüyorsun kızım?"

 

Kadının seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

 

"Hı, efendim, bana mı dediniz?"

 

Yüzündeki sıcak gülümseme hiç kaybolmadan yerli yerinde duruyordu.

 

"Daldın gittin kızım yemeğin soğuyacak."

 

Söylemese dalgınlıktan önümdeki tabağı bile görmeyecektim, çatalımı elime alıp zeytine batırdım.

 

"Evet. Tamam."

 

Çabucak yemeğimi yiyip odama çıktım, neyseki dedeme rastlamadım, bu eve gelmekle iyi mi yaptım kötü mü bilmiyordum, telefonumu elime alıp Büşra'ya mesaj attım.

 

gönderilen:Büşra

Nasılsın kardeşim...

 

Mesajımı anında gördü.

 

gönderen:Büşra

Oooo siz hayatta mısınız Merve hanım???

 

Şebek ya, hemen de laf sokar.

 

gönderilen :Büşra

Başıma neler geldi sorma gitsin...

 

Telefonumda beliren aramayla içim ısındı, beni benden çok düşündüğünü bilmek mutluluğumu katlıyordu, aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm. Bütün olayları Büşra'ya anlattıktan sonra telefonu elimden bıraktım. Yarın dönüyolarmış onlarda. Ben de daha fazla burada durmak zorunda kalmazdım. O kadar çok uyumuştumki hiç uykum yoktu. Odada da canım sıkılmıştı. En iyisinin bahçeye çıkmak olduğunu düşünüp ayağa kalktım. Hem dedemle de karşılaşmazdık. Bahçeye çıktığımda kötü bir sürprizle karşılaştım. Dedem elindeki kitabı bırakıp bana bakıyordu. Bu bakışları biliyordum. Yine o nefret dolu bakışlar. Anlamıyordum, nasıl olurda benden bu denli nefret ederdi. Bu sefer olmaz diye düşündüm, artık ondan kaçmayacaktım.

 

"Neden bana öyle bakıyorsun? Ben sana ne yaptım ki bana düşmanınmışım gibi davranıyorsun?"

 

Kafasını sağa doğru kaldırıp derin bir nefes verdi, tepeden tırnağa nefret doluydu.

 

"Odana git!"

 

Parmağını uzatıp elini kapıya doğru savurdu.

 

"Hayır! Benim suçum neydi? En yalnız olduğum zamanda bana sırtını döndün, hayatımda bir tek sen kalmışken seni de kaybettim. Tamam dedim, kızının acısı onu çok kötü etkiledi ama sen benden nefret ettin. Neden, neden? Aklım almıyor. Neden?"

 

Sinirle ayağa kalkıp bana doğru yürüdü, tam burnumun dibinde durup gözlerini mümkünmüş gibi daha fazla açtı.

 

"Daha fazla konuşmaya devam edersen buradaki son dakikaların olur."

 

Artık tehditlerine karnım toktu, diklenerek konuşmama devam ettim.

 

"Olsun! Kapı dışarı et, umurumda bile değil. Ben senin torununum, canından bir parçayım anlıyor musun? Bana açıklama yapmak zorundasın, ben sana ne yaptım?"

 

Koca parmaklarını boğazıma doladı, gözlerim şaşkınlıktan yuvalarından çıkacak gibiydi, parmaklarını ne çok sıkıyor ne de serbest bırakıyordu.

 

"Kes sesini! Sen benim hiçbir şeyim değilsin. Senin yüzünden öldüler. Annenin ve babanın ölümünün sebebi sensin. Seni aptal. Şimdi eşyalarını da topla defol bu evden!"

 

İşte o an beynim işlevini kaybetmişti, kalbim artık atmıyordu, gözyaşlarım yanaklarımdan şiddetle süzülüyordu. Ben miydim gerçek sebep? Bu nasıl mümkün olabilirdi, kim, neden benim yüzümden ailemi öldürsün ki?

 

"Hala burada mısın? Defol dedim sana, defol!"

 

Hiçbir şey söyleyemedim, zaten bunca şeyin üstüne ne söylenirdi onu da bilmiyordum, arkamı dönüp gittim, odama çıkıp eşyalarımı topladım, gözyaşlarım sanki mümkünmüş gibi aralıksız bir şekilde akmaya devam ediyordu. Valizimi elime alıp odadan çıktım, kapıya yaklaştığımda son kez arkama baktım, dedemin salondaki bitik haline üzülsem mi bilemedim?

 

Kapıyı açıp kendimi dışarıya attım. Hiçbir şeye anlam veremiyordum, kimin, benimle ne gibi bir sorunu olabilirdi, şimdi neden beni öldürmek için ortaya çıktı? Bu düşünceler içinde yürürken korna sesi ve gözüme aniden çarpan farlar, beni olduğum yere sabitledi. Ah şu acı dolu ses! Her zaman olduğu gibi ellerimle kulaklarımı kapayıp yere çöktüm, ağlamam daha bir şiddetlendi, her şey üst üste gelmek zorunda mıydı? Arabadan inen kişi beni sarsmaya başladı.

 

"İyi misiniz?"

 

Tanıdık gelen sesle gözlerimi araladım, karşımda Emre’yi görmeyi hiç beklemiyordum.

Loading...
0%