
"Elimi sıktı! Hemşireyi çağır Furkan, acele et!"
Büşra'nın kulaklarımı dolduran sesiyle kendime geldim, ancak gözlerimi açmakta bir hayli zorlanıyordum, göz kapaklarıma beton dökülmüş gibiydi, karnımda da hafif bir sızı belli belirsiz yokluyordu, duyduğum şeye dikkat kesildim, Büşra az önce Furkan mı demişti yoksa kulaklarım bana oyun mu oynuyordu, bunu düşünürken kapı açılma sesini duydum, kendimi ne kadar zorlasam da göz kapaklarım açılmamaya yemin etmiş gibi yapışmıştı, aynı anda karnımdaki sızı beliriyordu, sanki gözümle karnım arasında bir bağ var ve ben her gözümü açmaya çabaladığımda karnımdaki ağrı şiddetleniyordu.
"Parmağınızı sıkması normal, sonuçta o komada değil, yalnızca bedeni çok yıprandığı için kendine gelme süreci uzun olabilir, doktor bey ameliyatta ve çıkınca hemen yanınıza gelecek, daha detaylı bilgiyi o size verecektir."
Konuşanın hemşire olduğunu tahmin etmek zor değildi.
"Çok teşekkür ederiz, umarım bir an önce uyanır!" Büşra’nın sesi çok yorgun geliyordu, kim bilir neler yaşamıştı, merak ettiğim bir sürü konu vardı.
"Umarım, izninizle, tekrar geçmiş olsun."
"Teşekkürler." Uzaklaşan ayak ve kapanan kapı sesi, sanırım hemşire gitmişti, akabinde bana doğru yaklaşan başka bir ayak sesi duydum, yanıma oturmasıyla yatağın sağ tarafı çöktü, elimi tutup üzerinde başparmağını dolandırdı.
"O iyi olacak biliyorum, onu hiç yalnız bırakmayacağım, sen nasıl her anımda yanımda olduysan ben de her anında yanında olacağım, iyisiyle, kötüsüyle! Çocukluğumuz birlikte geçti. Biliyor musun? Bir keresinde Merve'yle erik ağacından erik çalıyorduk, daha doğrusu çalıyordum, Merve o kadar ısrar etmişti ki yapmayalım yakalanırız diye, ben bir şey olmaz dedim, ağaca çıktım, Merve de aşağıdan ellerini sallayıp inmem için yalvarıyordu, ardından ağacın sahibinin sesi duyuldu, Merve ağaçtan inmem için beni uyardı, hemen inip kaçmaya başladık, kaçarken Merve düştü, adam fırsat bulup ona yaklaştı ve Merve'yi yakalayıp yüzüne tokat attı, onun hiçbir suçu yoktu, benimle bir daha konuşmaz diye düşünmüştüm ama o, o kadar iyi niyetli ve temiz kalpliydi ki ne yaptı biliyor musun? Gidip marketten erik aldı ve asla bir daha yapmamamı söyledi, son olarak " Ya benim yerimde sen olsaydın, o tokata asla dayanamazdın, iyi ki ben düşmüşüm." dedi. İşte o an Merve gibi bir dosta hatta kardeşe bir daha asla sahip olamayacağımı anladım."
Büşra'nın anlattığıyla kapalı olan gözlerimden bir kaç damla yaş süzüldü.
"Merve. Neden ağlıyor? Canı mı yandı? Doktora haber versek mi?” Duyduğum sesle karnıma bir ağrı saplandı, bu az önceki ağrıya benzemiyordu, bir anda yumruk yemiş gibi olmuştum, ya kulaklarım bana büyük bir oyun oynuyordu ya da bu gerçekten Furkan’ın sesiydi.
"Ağrısı mı var acaba? Of ne yapacağımızı da bilmiyoruz, nerede kaldı bu doktor?"
Kapı sesi duydum tekrardan, doktor geldi diye düşündüm ama kesilen ayak seslerinden birinin dışarı çıktığını anladım, gözlerimi açmak için kendimi biraz daha zorladım, ışık belli belirsiz görünmeye başladığından rahatsız oldum ama pes etmeden açmaya devam ettim, tamamen açtığımda ise gözlerim acıdan yaşardı, ışığa bakamıyordum, ardından kendimi konuşmaya zorladım.
"Perde…" Çıkarmaya çalıştığım her harf boğazıma bir diken gibi battı.
"Canım burdayım, yorma kendini!"
"Büş...." Belli belirsiz bir öksürük krizi tuttu.
"Merve iyi misin? Su, su nerede? Su vereyim!"
Telaşlı hali üzülmeme neden oldu, keşke onu sakinleştirebilsem diye geçirdim içimden. Büşra tam dışarı çıkacakken içeri doğru açılan kapıyı görünce durakladı, gelen önlüğünden de anlaşıldığı üzere doktordu.
"Kendine gelmişsin!" Tebessüm ederek yanıma yaklaştı, eline bir ışık alıp gözüme tuttu, bu beni aşırı rahatsız ettiğinden kafamı çekmeye çalıştım.
"Hastamıza yardım edelim de otursun bakalım, yeterince yattı."
Büşra’nın yardımıyla kollarımdan tutup beni kaldırdılar, sallanmamla karnımdaki sızı yine kendini belli etti, karnımı açtığımda karnımı sırtımdan beri saran bir korse olduğunu gördüm, bandajlarını söküp iki yana açtı, karnım boylu boyunca sargılıydı, sargıya hiç dokunmadan korseyi geri kapattı.
"Sargında herhangi bir kan izine rastlamadığımdan açmadım, bu iyiye işaret, demek ki dikişlerin sorunsuz bir şekilde kapanıyor, şanslısın ki kurşun karın boşluğuna denk geldi, zorlanmadan çıkardık, tahminimce bu kadar uzun süre uyanmamanın sebebi büyük bir travma yaşamış olman, şimdilik benim söyleyeceklerim bu kadar, kendini iyi hissettiğinde polisler gelip ifadeni alabilirler, geçmiş olsun.”
Kafamı sallamakla yetindim, acaba o adama ne oldu diye düşünürken zihnimi dağıttım, yeterince yıpranmıştım bir de onu düşünemezdim, bir an önce layığını bulsun, dedikleri hâlâ kulağımdaydı, nasıl bir vicdansızlıktı bu yaptığı, bütün ailemi tek tek elimden aldığı yetmezmiş gibi sevdiğim iki insanı da az daha kaybedecektim, Büşra'ya bir şey olsa kendimi asla affetmezdim! Ya Furkan! Ona bir şey olma ihtimalini düşünmek bile istemiyordum! Büşra kafamı kaldırıp yaşlarımı silmeden ağladığımı farketmemiştim.
"Canım, biliyorum çok zor günler geçirdin ama ben hep senin yanındayım, asla bırakmam, lütfen ağlama artık, iyileşmen için dirençli olman lazım."
Hayatım ellerimden kayıp giderken ağlamaktan başka bir şey yapamamanın çaresizliği bütün bedenimi ele geçirmişti, kendime öfkelenmekten yorulmuştum, bir yandan suçsuz olduğumu kendime hatırlatsam da öbür yandan benim suçum olduğunu biliyordum.
" Su..." İçimdeki ateşi söndürmesini umarak zoraki çıkan sesimle su istedim.
"Tamam canım, bekle vereyim." Suyu alıp dudaklarıma götürdüm, kuruyan boğazıma iyi gelmişti, kendimi çok iyi hissetmesem de konuşacak duruma gelmiştim ama ne diyebilirdim ki? Ne soracaktım? Kendimi o kadar boşlukta hissediyordum ki nefesimi zar zor düzene soktum.
"Daha iyi misin?"
"İyiyim, teşekkür ederim Büşra, iyi ki varsın."
Yüzüne en içten gülümsemelerimden birini bahşettim, o bunu hakediyordu, eğer bana ağlama dediyse onun için ağlamayacaktım. Ne kadar mutsuz olursanız olun, ne kadar talihsizlik yaşarsanız yaşayın, yanınızda size değer veren insanlar varsa, onlar için ayakta durmanız gerektiğini bilirdiniz.
Kapı çalınma sesiyle birbirimizden ayrıldık. Sahi biz ne ara sarılmıştık? Gözlerimiz kapıda beklemeye başladık, müsait olmadığımızı düşündüğünden sanırım kapıyı kimse açmadı, ağzımı açıp gel diyecekken Büşra eliyle ağzımı kapadı.
"Bir saniye, gelme." Büşra'nın suratına tuhaf bir bakış attım. Gelme? Yüzünde farklı bir duygu belirdi, benden bir şeyler sakladığını kaçırdığı gözlerinden anlıyordum.
"Canım, sen dinlen, hemen geleceğim, bir ufak işim var!”
Soru sormama fırsat vermeden kapıyı açıp çıktı, kafamda bir sürü soru işaretleriyle yalnız başıma kalmıştım. Furkan’ı en son gördüğüm anı hayal ettim, gözlerindeki korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim, yaş dolu gözlerini hatırlamak yeniden içimi sızlattı, bir saniye bile düşünmeden edemiyordum, acaba başka şekilde hayatlarımız bir araya gelseydi, neyse ne, bunları düşünmek öfkelenmekten başka bir şey değil diyen iç sesime bu kez hak vermedim. Mutlu olmaya hiç mi hakkım yoktu, bu dünyaya sırf acı çekmeye mi gelmiştim? Başka şartlar, başka hayatlar, başka, başka, başka! Hala nasıl ayakta durduğumu ben bile bilmiyordum.
Kapının açılmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp gelene baktım, Büşra gözlerini ısrarla benden kaçırıyordu, bir şeyler sakladığı bariz belliydi.
"Nereye kayboldun?" Gözlerini tavana çevirip ışıkları incelemeye başladı.
"Hemşireyle konuştum.” Yalan söylerken çatallaşan sesi kendini ele verse de ısrarla devam ediyordu.
"Kimdi kapıya vuran?”
"Hiç kimse." Yavaştan sinirlenmeye başlamıştım, sanki karşısında çocuk vardı.
"O zaman neden sırıtıyorsun?" Sesimdeki öfkeyi anlamaması imkansızdı, canım sıkılmıştı ve hiçbir sorunun cevabını alamıyordum.
"Ne çok soru sordun be Merve’m, hadi yardım edeyim de yat biraz." Kollarımdan tutup uzanmama yardım etti.
"İçimden bir ses bir şeyler karıştırıyorsun diyor ama neyse!" Yüzündeki sırıtış beni daha da deli ediyordu.
“Benim içimden bir seste bana cevabını deli gibi merak ettiğin bir soru sormak istediğini söylüyor!” Hasta yatağımdan kalkıp onu boğmamak için zor duruyordum, kafamı iki yana sinirle salladım.
"Deminden beri soru soruyorum zaten ama hiç birine cevap vermedin!" Beni yatırırken bir yandan da konuşmaya devam ediyordu.
"Ben sana cevabını deli gibi merak ettiğin bir soru dedim, az önceki soruları deli gibi merak ettiğini düşünmüyorum açıkçası."
Kastettiği şeyi anlamıştım, deli gibi merak ettiğim tek şey Furkan’dan başkası değildi tabi ama onun bunu bilebilmesi mümkün müydü?
"Ne soracakmışım? Hiçbir şey bildiğin yok, sırf sinir olayım diye uğraşıyorsun!" Omuz silkip yanıma oturdu.
"Senin dediğin gibi olsun, ben de anlatmam." Konuşmamızı kapının açılma sesi böldü, elinde yemek tepsisiyle hasta bakıcı bize gülümseyerek baktı, Büşra tepsiyi alıp kadına teşekkür etti.
"Mis gibi yemek, hepsini bitir de karnına sıcak bir yemek girsin." Tabağın içindekini görünce istemsiz yüzümü ekşittim.
"Ne, hayır! Bezelye var bunun içinde, nefret ederim." Hasta bakıcı dudaklarını büzüp kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Yemeklerinizi doktorunuz ayarladığı için bunu yemeniz gerekiyor, başka bir şey tüketemezsiniz." Yanaklarımı şişirip derin bir nefes verdim.
"Sen merak etme ablacım, hepsini yediririm ben." Kadın dışarı çıkınca Büşra yeniden bana bakıp sırıttı, ağzımı kapatıp kafamı iki yana salladım.
"Lütfen, yiyemediğimi biliyorsun, bu kötülüğü bana yapamazsın." Israrcı tavırları ona olan sinirimi katlıyordu.
"Bence yapabilirim." Kahkahaları asla pes etmeyeceğinin garantisiydi.
"Yapamazsın."
"Aslında haklısın, zorla yapmam ama bir şartla."
Yüzüne inanmadığımı belli edercesine baktım.
"Sana güvenmiyorum, çünkü doktor bu yemeği yememi söylediyse kesinlikle yedirirsin." Yanıma oturup masayı bize doğru çekti, kaşığı eline alıp tek tek bezelyeleri ayırdı, tabağın içindeki bütün bezelyeler kaşığın içine doldu.
"Eğer merak ettiğin soruyu sorarsan bu bezelyeleri çöpe atarım, sormazsan zorla ağzına tıkarım." Neden bu kadar saçma bir şey için ısrarcı olduğunu anlamamıştım, yaptığı çocukça gelse de onu dinlemeye devam ettim, eminim altından bir şey çıkacaktı.
"Ne kadar da kendinden emin bir kız!” Kollarımı göğsümde bağlayıp omuz silktim.
"Ne sandın, sor hadi!" Burnumu kaşıyıp gözlerimi ovuşturdum, kaçış yolum kalmamıştı, neden Furkan’ı sormamak için bu kadar ısrarcıydım anlamıyordum, karşımdaki Büşra değilde bir başkasıydı sanki, çekinmem saçmaydı. Pes edip omuzlarımı düşürdüm.
"Peki, senden saklamam zaten çok mantıksızdı, belkide alacağım cevaplardan korktuğum için bilmiyorum…"
"Cevapları almadan bilemezsin, sor hadi!" Derin bir nefes alıp cesaretimi topladım, sonuçta o benim en yakın arkadaşımdı, hatta kardeşimdi, çekinmem hiç mantıklı değildi.
"Birincisi; Furkan ben vurulup gözlerimi kapatırken bir şey söyledi, illaki sen de duymuşsundur."Bu hayatta nefes aldığım sürece ona bir şey olmasına asla izin vermeyeceğim." Bu zihnimin bana oynadığı bir oyun mu? Diğer soruma gelince; kendime gelirken onun sesini duydum, bazen de gözlerim açık olmasa da onun burada olduğunu hissettim, bunların doğruluk payı var mı, yoksa hepsi zihnimin bana bir oyunu mu?" Bir süre cevap vermesini bekledim, konuşmak yerine gülmeyi tercih etmesi benimle dalga geçtiğini gösteriyordu, rezil olmuştum, zihnimin oyunu olduğunu bilmeme rağmen aptallık edip gerçek olduğuna inanmak istemiştim.
"Komik mi?" Omuz silktim. "Hayır." Kafasını iki yana salladı. "O zaman neden gülüyorsun?" Göz devirdim. "Merve, soru sorarken gözlerinin içinde gördüklerim, çok tuhaf." Anlamayan gözlerle ona baktım, ne demek istemişti.
"Ne gözü, ne görmesi, ne saçmalıyorsun?”
Kendime bir hayli öfkelenmemin yanı sıra kafamda karışmıştı.
"Merve! Ben seni ilk defa böyle görüyorum, sorduklarının doğru olmasını o kadar istiyorsun ki bunu gözlerinde görebiliyorum." Ben de kendime şaşırıyordum, nasıl bu denli Furkan’a takılıp kalmıştım.
"Sadede gelsek, cevap ver hadi." Kafamı pencereye çevirdim, güneş ışığı gözüme değince rahatsız olup tekrar Büşra’ya döndüm.
"Hayır." Olumsuz cevabıyla yüzüm aniden düştü, bunu farketmiş olacak ki çenemden tutup kafamı kaldırdı.
"Hadi ama asma suratını, hayır derken, söylediklerin doğru değil manasında demedim, cevabını vermeyeceğim manasında hayır dedim." İyice kafam karışmıştı.
"Neden? Cevap vereceğine dair söz vermiştin."
"Sana bunun cevabını ben veremem, bırakta o cevaplasın." Yanımdan kalkıp kapıya doğru gitti. Şaka mı yapıyordu?
"Gel hadi! Bizimki cevapları duymak için sabırsızlanıyor."
Büşra'nın ne dediğini anlamadığımdan kafamı ona doğru çevirdim, kapıda biriyle konuşuyordu ama kapı yarım açık olduğundan kim olduğunu göremiyordum.
"Kim var orada Büşra?” Kapıyı tamamen açtığında Furkan’ı görmemle ufak çaplı bir şok yaşadım.
"Sorularının cevabı!"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |