
Önümdeki kocaman ama bir o kadar da ıssız olan eve baktım. Ne çok anılar ne çok sevinçler yaşanıyordu bu evde. Peki ya şimdi? Kapıdan içeri girdiğimde sessizliğin hiç yakışmadığı duvarlar karşılamıştı beni. Tırabzanlara dokuna dokuna üst kata çıktım, dizlerim titriyordu, kulaklarımda birlikte kahvaltı yaparken, merdivenlerden koşarken, sabahları kalkarken duyduğum sesler bir bir yankılanmaya başlamıştı.
“Merve! Hala kalkmadın mı kuzum? Hadi gel sıcak ekmek yaptım!”
“Halasının gülü! İyi ki Rabbim seni bize vermiş. En güzel hediyemiz.”
“Annecim! Dikkat et! Merdivenlerden düşmeyesin!”
“Canım torunum, namazdan sonra geleyimde erik toplamaya gidelim.”
Her basamakta anılarım canlandı ve her basamakta gözlerimden yaşlar süzüldü. Gelmeye cesaretim yoktu, gitmeye ise hiç yoktu. Kendimle beraber kimseyi bu felakete sürükleyemezdim. Kimsesiz kalmak iliklerime kadar işlemişken tenimi ürkek bir titreme sarmıştı. Rize’nin soğuğunu bile özlemiştim. Rize’ye geleceğimiz zaman hep bir heyecan olurdu içimde, babaannemle dedemi görmek için sabırsızlanırdım, şimdi ise koskocaman bir boşluktu burası benim için. Her geçen gün dahada berbatlaşıyordu hayatım, hiçbir şey yolunda gitmiyordu, belki de olması gereken buydu, mutlu olmak diye bir şey yoktu, o çok sevdiğimiz yaradan sadece acı çekmemiz için göndermişti bizi. Bu tür tasavvufi konulardan o kadar tiksinir hale gelmiştim ki bir daha toparlanacağımı hiç sanmıyordum. Sırf bu yüzden bile ondan uzak durmalıydım, kendi bataklığımın içine onu da sürükleyemezdim, bu ona çok büyük haksızlık olurdu. Çalan telefon sesiyle düşüncelerimden bir an olsun uzaklaşıp arayan numaraya cevap verdim.
"Alo."
"Alo, merhaba." Bir kız sesiydi ama hiç tanıdık gelmiyordu. O sıra arkamı döndüğümde karşımda pispis sırıtan Emre'yi görmeyi hiç beklemiyordum. O şokla telefon hızla yere düştü.
"Senin ne işin var burada? Nasıl girdin evime, çabuk dışarı çık!" Yüzündeki ifade hiç hoşuma gitmemişti, hafif sendelemesinden ve kuramadığı göz temasından sarhoş olduğu büsbütün belliydi.
"Şşş küçüğüm. Bu asi tavırlar sana hiç yakışmıyor demek isterdim ama aksine beni zaten bu asi tavırların cezbediyor." Sesindeki o iğrenç tınıdan midem bulanmıştı.
"Defol evimden, çık git dedim sana."
"Aaaa ama böyle yapma güzelim, ben sana dedim, güzellikle gel benim ol, bu kadar zorlamasaydın belki de her şey daha güzel olurdu ama bugün sana sahip olunca artık benimle evlenmekten başka çaren kalmayacak küçüğüm."
Ondan uzaklaşmaya çalışırken aynı zamanda da yapacağı şeyin korkunçluğu bedenimi ele geçirerek hareketlerimi kısıtlıyordu.
"Aklından her ne geçiyor inan bilmiyorum ama yaptığın çok aptalca." Bana yaklaştığı her adımda tenim buz kesiyordu, tam kapının önünde durduğundan kaçma imkanım yok denilecek kadar azdı.
"Seni seviyorum dedim inanmadın. O kızla aramda bir şey yok dedim inanmadın. Evlenme teklif ediyorum kabul etmiyorsun. Ne istiyorsun peki? HA? SÖYLESENE?"
Sona doğru sesini yükseltince daha da korkmaya başladım, en iyisi suyuna gitmekti, zira aklıma başka bir şey gelmiyordu.
"Emre sarhoşsun ve akıllıca davranamıyorsun, pişman olacağın bir şey yapmak istemezsin, otur şöyle güzellikle konuşalım." Kolunu tuttuğum anda bir hışım kolunu elimden kurtarmak için elimi savurdu.
"Dokunma bana, çünkü bugün dokunma sırası bende küçüğüm."
Ani gelen bir kuvvetle onu itmeye çalıştım, kolumdan tutup beni çeksede direnmeye devam ettim, kapıdan çıkabilmiştim fakat ilerlemekte zorlanıyordum, çırpınırken eli kolumdan çekildi ve merdivenlerden yuvarlandım, ben acıyla inlerken o hiç bir şey olmamış gibi yanıma geldi, dizlerinin üstüne çöküp saçımı çekiştirerek okşadı.
"Neden Merve? Söylesene neden? Beni bu kadar mı çabuk unuttun da şuan benim olmaktan bu denli korkuyorsun?"
Acıyla inlerken bir yandan da ağlıyordum, her yerim acıyordu ve ben ona bu şekilde asla karşılık veremezdim.
"Merve! Dayan lütfen! Kurtaracağım seni!"
Furkan? Onun sesini duymak mucize gibi bir şeyken şu an kapımın arkasında beni kurtarmak için buradaydı. Neden buradaydı ya da nasıl buradaydı? Sebebini o an hiç merak etmiyordum, tek istediğim olduğum pozisyondan kurtulmaktı. Furkan Emre'yi üstümden alıp yumruğunu suratına geçirdi, öfkesi ellerine işlemiş gibi hiç durmadan Emre’ye vuruyordu, ardından hiç tanımadığım tesettürlü bir kız yanıma geldi.
"Furkan yeter, Merve hiç iyi görünmüyor, şu an onunla ilgilenmeliyiz!"
Yanımdaki kız ona seslenince Emre'yi bırakıp bize döndü, gözlerinin ne denli kızardığını o birkaç saniyede daha net gördüm, tam önümde dizlerinin üstüne çöktü, siyah perçemleri terli alnına dökülmüştü, gözlerindeki ışığı görememek bu haldeyken bile üzülmeme neden oldu, ellerini yumruk yapıp konuşmaya başladı.
"Mervem! Özür dilerim! Sözümü tutamadım! Koruyamadım seni! Affet, ne olur affet beni! Konuş benimle lütfen! Susma Mervem! Susma! Deliricem ne olur bir şey söyle!! Özür dilerim! Özür dilerim! Özür dilerim!"
Gözlerindeki yaşlar benimkilere eşlik ederken o iki kelime art arda dökülüyordu dudaklarından, neden özür diliyordu, sözünü tutmuştu, işte buradaydı, beni son nefesine kadar koruyacağına söz veren adam karşımdaydı ve beni kurtarmıştı, öyleyse neden özür diliyordu? Yüzümde buruk bir tebessümle konuşmak için zorladım kendimi.
"Özür dilerim!"
Yüzüme şaşkın şaşkın baktı, onun bu bakışı beni daha da mutlu edip gülümsememi büyüttü.
"Verdiğin sözün arkasında duracağını bile bile senden kaçtığım için özür dilerim Furkan."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |