24. Bölüm

BÖLÜM/24

Kübra Aksu
loyaezmoce

 

Fırtınanın ortasında savrulurken tutunacak bir dal bulmanın heyecanı ve sevinci içindeydim, hayatım bir bataklık misali beni en dibe çekerken bir elin gelip beni kurtaracağını hiç beklemiyordum ama olmuştu, aynadaki silüetime bakarken yüzümde uzun zamandır görmediğim bir duyguyla karşılaştım, gözbebeklerim parlıyor, dudaklarım yer çekimine inat kıvrılıyordu, göz altlarımdaki yorgunluk sebebiyle oluşan morarmalar yok denilecek kadar azalmıştı, üzerimdeki beyaz elbisenin uçuşan eteklerini aldım elime, sağa sola savururken içimdeki çocuksu neşeye engel olamadım, olmak istediğim de yoktu açıkçası, ipekten elbisemin kolları tüy kadar hafif bir şekilde bileklerime dökülüyordu, özenle seçmiştim bu elbiseyi, hayatımdaki bütün grilere inat bembeyaz olmak istedim bugün, tıpkı temiz, yeni bir sayfa gibiydim. Furkan’a nikahlanmak istediğimi söylediğimde ne kadar şaşırsa da o da bunun olmasını istediğinden mutlulukla karşılık verdi. Olayın ertesi günü Elif’le konuşup imam ayarlamasını istedik, köyün imamı dedemin arkadaşı olduğundan kabul etti, bu akşamdan itibaren bizi birbirimizden ayıran hiçbir engel kalmayacaktı, tamamen onun olacaktım, düşüncesi bile heyecandan ürpermeme neden oldu, ardından merkeze inip elbise almak istedim, her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu, Büşra’ya olanları anlattığımda o da beni yalnız bırakmamak için apar topar geldi. Kapının tıklama sesiyle oraya doğru döndüm, ben dönerken elbisemin kuyruğu da benimle beraber süzüldü.

 

“Gel.”

 

Esma’yla Büşra içeri girip beni görünce ikisinin de gözleri ışıldadı, bana hayranlık dolu gözlerle bakmaları utanmama neden olmuştu.

 

“Çok mu abartılı oldu, sonuçta imam nikahı!”

 

Büşra yanıma gelip elimden tuttu, elimi havaya kaldırıp etrafımda dönmem için gözleriyle direktif verdi, ben etrafımda dönerken Büşra da ıslık çalmayı ihmal etmedi.

 

“Merve, çok güzel olmuşsun, tıpkı bir kuğu gibi!”

 

Eteğimin yanından tutup dizlerimi hafifçe kırdım ve başımla selam verdim.

 

“Teşekkür ederim efendim, o sizin güzel bakışınız.” Kıkırdarken bu kez de sözü Esma aldı.

 

“Gerçekten nefes kesici görünüyorsun, maşallah!” Utançtan yanaklarım kıpkırmızı olmuştu, oldum olası iltifat almak beni utandırırdı.

 

“Ya, utandırmayın beni, acaba Furkan da beğenir mi?”

 

İkisi de göz devirip yatağa oturdular. Büşra siyah dizlerinde biten kabarık etekli bir elbise tercih etmişti, kızıl saçları siyah elbisesinin üzerinde ateş gibi duruyordu, Esma’nın üzerinde her zamanki feracesi ve siyah başörtüsü vardı, ne kadar sade giyinse de güzel yüzü onu bu sadelikten çıkarıyordu.

 

“O seni beğeneli çok olmuş canım, ne giydiğinin ne önemi var!”

 

Büşra yatakta iyice yayılıp yüzüne muzip bir gülümseme kondurdu, Esma yalandan bir öksürükle ona katıldığını belli etti, beni utandırmaya yemin etmiş gibi bir halleri vardı. Esma elindeki poşeti yatağa gelişi güzel koyunca elinin dolu olduğunu farketmediğimi anladım, gözlerimdeki merakı anlamış olacak ki kendini açıklama yapma gereğinde hissetti.

 

“Sana getirdim, nikah için, takmak istersin belki diye!”

 

Kurduğu cümleyi tamamlamakta zorlanıyor gibiydi, çekingen tavrı meraklanmama neden olsa da üstünde durmadım, zaten o da cevap vermeme kalmadan kalkıp odayı terketti, meraklanıp poşete uzandım, içinde beyaz bir kumaş olduğunu çıkarmadan gördüm, sanırım tahmin ettiğim şeydi, sanki avucumda ateş varmışcasına poşeti içindekini çıkarmadan yatağa attım.

 

“Büşra, ben, yapamam!”

 

Büşra yüzümdeki telaştan olsa gerek endişelenip poşeti açtı, tahmin ettiğim gibi içinden beyaz, ipek bir başörtü çıktı, poşetin açılırken çıkarttığı hışırtı bile beni o kadar germişti ki istemsiz huzursuzca boynumu iki yana kıvırdım, nefes almakta zorlandığımı hissettiğimden elimle göğsüme bastırdım, Büşra daha çok telaşlanıp yanıma geldi, kolumdan tutup beni kendine çevirdi.

 

“Kendini hiçbir şey için zorlamak zorunda değilsin, lütfen yapma bunu kendine.”

 

İncilerle salaş bir şekilde ördüğüm saçlarımı geriye atıp yüzümü ortaya çıkardı, yanaklarımı avuçlayıp çoktan dolmuş olan gözlerimin içine baktı, göz kapaklarımı kapatınca yaşlarım peşi sıra yüzümü ıslatıp oradan elbiseme damladı.

 

“Ama Furkan…” Onun için bile yapabileceğimi sanmıyordum, sakinleşmek için pencereye yaklaştım, pencerenin kolunu açmak bile külfet gelmişti bana, tahta kolu çevirip açarken oluşan gıcırtı daha fazla sinirimi bozmuştu.

 

Büşra’nın elindeki telefonla birine mesaj yazdığını gelen tuş seslerinden anladım, çok geçmeden kapı tıklatıldı, gelen kişiyi içeri buyur ederken aldığım havanın verdiği rahatlıkla kapıya döndüm.

 

“Konuşabilir miyiz?” Furkan sorduğu sorunun cevabını almadan yarım açık olan kapının kolunu tutup içeri geçmeyi bekledi, kafamı olumlu anlamda sallayınca tamamen içeri girdi, Büşra uzaktan bana minik bir öpücük yollayıp dışarı çıktı.

 

“Oturmak ister misin?”

 

Benim aksime kendisi çok sakindi, yatağa oturup elini yanına gitmemi istediğini belli edercesine bir kaç kez yatağa vurdu, ikiletmeden oturdum, uzağına oturduğumda düşündüğüm tek şey aramızdaki mesafenin bir kaç saat içinde yok olacağıydı, bunu düşünmek bile beni olduğum halden sıyırıp dudaklarımı mutlulukla kıvırmama neden oldu, Furkan’a baktığımda onun gözlerininde aramızdaki mesafede olduğunu farkettim, yoğun stresten onu incelemediğimi farkettim, üzerindeki lacivert takım onu daha ihtişamlı göstermişti, giydiği siyah gömleğin vücudunu sardığını ceketin içinden bile anlıyordum, saçlarını taramış perçemlerinin alnına düşmesine izin vermişti, saçlarının hem bu kadar gelişi güzel taranıp hem de bu kadar düzenli nasıl durduğunu aklım almıyordu, sakallarını hafifçe kaşırken gözlerim ince, parlak dudaklarına kaydı, istemsiz yaptığım bu hareket utanmama neden olunca yutkunmadan edemedim.

 

“Furkan!” İsmini söylememle vücudunun kasıldığını hissettim, acaba o da mı benim gibi heyecanlıydı, gözlerime bakmadan cevap verdi.

 

“Merve’m!” Sesindeki naif tını baştan ayağa titrememe neden oldu, ağzından çıkan her harf kulaklarıma dolarken içimin eridiğini hissediyordum.

 

“Furkan, o başörtüyü takamam, ben, yapamam, üzgünüm, bu ısrarımla senin gözünde nasıl görünürüm bilmiyorum ama kendime bunu yapamam, yapabileceğimi sanmıyorum, denemekte istemiyorum, yani belki sen istersin tabi, neden istemeyesin, en doğal hakkın, ben anlarım seni…”

 

Peşi sıra cümlelerimi sıralarken stresim daha da arttığından saçmalamaya başladım, haklı olarak konuşmamı yarıda kesti.

 

“Can özüm, sevdiğim, sen neden kendini bu kadar strese soktun, elbet bunlarda oturup konuşulur ama şu an bu eziyeti kendine neden yapıyorsun, bugün, yarın ve daima gözlerinde mutluluktan başka bir şey görmek istemiyorum, iniş çıkışlar olmayacak diye bir şey yok ama günün sonunda o güzel yüzünde kıvrılan dudaklar, parıldayan hareler görmek istiyorum çimen gözlüm!”

 

Babam, o da çimen gözlüm diye severdi beni, Furkan’ın bu hitabı kullanması içimi daha da ısıttı, olan biten her şeyi unuttuyordu bana, yaşadığım bütün olumsuzlukları çekip alıyordu.

 

“Hadi bitanem, hoca efendi geldi, bizi bekliyor.”

 

Kafamı olumlu anlamda sallayıp yataktan kalktım.

 

“Teşekkür ederim.”

 

Konuyu uzatmak istemiyordum, dediği gibi bunları oturup konuşabilirdik ama o gün bugün değildi, benimle beraber o da ayağa kalkıp pantolonunun kırışan yerlerini düzeltmek için olsa gerek bacaklarına bir kaç kez vurdu, kapıyı açıp önden geçmem için bekledi, o önde ben arkada birlikte merdivenlerden aşağı indik, hoca salondaki büyük koltukta oturmuş bizi bekliyordu, koltuğun yanında bizim için kurulmuş iki sandalye vardı, hocanın karşı koltuğunda Esma, Büşra, Elif ve Elif’in abisi Ömer vardı, Furkan önce benim oturmam için sandalyemi tutup kafasıyla buyur etti, geçip oturunca peşimden o da yanıma oturdu.

 

“Hanım kızımıza bir başörtü verseydik, bu ne hal böyle!”

 

İmamın kızgınlıkla kurduğu cümlenin üstüne cevap verecekken Furkan benden önce davrandı.

 

“Farz mıdır hocam?” Hocanın sesindeki öfkeye karşı Furkan da hafif kızgın bir sesle karşılık verdi, hoca tövbe istiğfar edip kafasını sağa yatırdı, bunu yaparken bir yandan da bir kaç kez dilini damağına vurup huzursuzca mırıldandı.

 

“Her şeyin bir adabı usulü vardır evladım, tövbe, tövbe!” Ben sesimi bile çıkartmıyordum, zira öfkelenip hocayı kaçırmak istemezdim.

 

“Haklısınız hocam, her şeyin usulü adabı var, özellikle de tebliğin!”

 

Furkan’ın hazır cevaplılığı hocanın ağrına gitmiş olacak ki uzatmadan konuya girdi, elindeki kağıda bakıp konuşmaya başladı, çektiği besmelenin ardından bir kaç dua mırıldandı, dua esnasında herkesin aksine ellerimi kaldırmamam hocayı daha da öfkelendirmiş olacak ki duanın bazı bölümlerini sitemle okudu, yaşadığımı yaşamamış insanların bana karşı tepkileri zerre umurumda değildi.

 

“Sen Sadi oğlu Furkan, Selçuk kızı Merve’yi aldın kabul ettin mi?”

 

“Ettim!”

 

Hocanın üç kez tekrar ettiği soruya kesin ve kendinden emin bir şekilde olumlu yanıt verdi, aynı soruları bana da yöneltince olumlu yanıt verdim, kağıda bir şeyler karalayıp Furkan’a uzatınca o da alıp bana verdi, kağıtta ailelerimizin ve bizim isimlerimizin altında yazan mehir yazısını gördüm, yanında her hangi bir şey yazmıyordu, kalemi eline alıp bana uzattı.

 

“Mehirini yaz oraya kızım!”

 

Kalemi elime alıp bir kaç saniye düşündüm, gülümseyerek kağıdı karaladım ve katlayıp Furkan’a uzattım, gülümseyerek kağıdı almak için elime uzandı, parmaklarını yavaşça avucuma değdirince ilk kez yaşadığım bu temas kaskatı kesilmeme neden oldu, nefesim kesilmiş, alnım boncuk boncuk terlemişti, bacaklarımın tir tir titrediğine yemin edebilirdim, yavaş yavaş yaptığı bu hareketler gözlerimin buğulanmasına neden oldu, bayılmama ramak kalmış gibi hissediyordum, inadına yapar gibi bir hali vardı, muzipçe sırıtıp gözlerimin ta derinine baktı, göz bebeklerinde yansımamı görmek içimi ısıtmıştı, elimdeki kağıdı cebine atıp omuzlarımı tuttu, alnıma sıcacık bir buse kondurup kulağıma eğildi, omuzlarımdan tutmasa bacaklarımda ayakta duracak gücü hissedeceğimi hiç sanmıyordum, dudağının sıcaklığı geçmeden sesinin sıcaklığı kulaklarımı doldurdu.

 

“Seni seviyorum, karım!”

 

Yutkunmam gerektiğini biliyordum ama daha önce kolayca yaptığım bu eylemin şu an ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezdiniz. Karım! Birbirimizden ayrılmadan ani gelen bir cesaretle ben de onun kolunu tutup yanağına minik bir buse kondurdum, dudaklarım alev alev yanıyordu, teninin soğukluğu vücudumu şoka sokmaya yetmişti, gözlerine baktığımda onun da benden farksız olmadığını görmüştüm.

 

“Seni seviyorum, kocam!” Büşra’nın aniden tuttuğu alkış bizi kendimize getirdi.

 

“Ayy! Canım arkadaşım, çok mutlu olun!”

 

Ellerini çırparken aynı zamanda yerinde durmayıp zıpladı, etrafa baktığımda hocanın çoktan gitmiş olduğunu gördüm, peşi sıra diğerleri de bizi tebrik edip dışarı çıktılar, daha fazla ayakta duramayacağımı anlayınca hocanın kalktığı yere oturdum.

 

“Özellikle de tebliğin!” Sesimi kalınlaştırıp Furkan’ı taklit edince kıkırdamadan edemedim, sahte bir sinirle yüzüme baktı.

 

“Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” Ceketini çıkarıp yanıma geldi, ne kadar birbirimize helal olsakta tamamen yakın olmaya alışmadığımızdan bu durum bize garip geliyordu, o yüzden olsa gerek yine aramıza mesafe koydu.

 

“Teşekkür ederim, beni savunduğun için, Furkan…” Yüzüme ciddi bir tavır takınıp konuşmama devam ettim. “Benim dedem islamiyet yüzünden bütün ailemi öldürdü, kılığım kıyafetim beni ailemden ayırdı, o kıyafetler benim için nefretten başka bir şey ifade etmiyor, senin bu konuda bana destek çıkmanı elbette ki beklemiyorum ama anlayışın için teşekkür ederim, daha önce bunları konuşma fırsatımız olmadı, o yüzden bunu sana anlatmak istedim.”

 

Aramızdaki mesafeyi kapatıp yanıma daha da yaklaştı, bakışlarını hiç sakınmadan gözlerimin derinlerine değdirdi.

 

“Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır!”

 

Bu ayeti biliyordum, annem içim daraldığında sürekli okurdu! Bütün yaşadığım bu zorlukların yanında ki kolaylık elbette ki Furkan’dı.

 

“İnşirah suresi!” Gözlerindeki ışık hiç sönmesin istiyordum, bana bakarken de bakmazken de mutlu olsun, hüzün ona hiç uğramasındı tek temennim.

 

“Elhamdülillah, her halimize, müsaaden olursa ben bir namaz kılayım!”

 

Gülümseyerek gözlerimi kapatıp açtım, koltuktan kalkıp yukarı banyoya çıktı, hava kararmaya başladığından kalkıp ışığı açtım, geri yerime mi otursam yoksa odaya mı çıksam karar verememiştim, ne yapacağımı da kestiremiyordum, imam nikahını yalnız olmamam için yaptığımızı biliyordum, içim bir tuhaf olmuştu, herkes neden gitmişti, en iyisi odama çıkmak diye düşündüğümden elbisemin eteklerini toplayıp yukarı yöneldim, merdivenin her basamağında tırabzanlara daha sıkı tutunuyordum, kalbim boğazımı delercesine atıyordu, yine stresten terlemeye başlamıştım, bu konuyu hiç konuşmamıştık, gerçekten evli gibi mi davranacaktık, biz zaten gerçekten evliydik ama…

 

“Ah Merve, biraz sakin mi olsan acaba?”

 

Kendi kendime sesli bir şekilde sitem ederken odama geçtim, gıcırdayan kapı sesi utanmama neden olmuştu, odaya girdiğimi anlayacak olması beni yerin dibine sokmaya yetmişti, ayaklarımı sürüye sürüye yatağa oturdum, ardından bunun yanlış olduğunu düşünüp hızlıca yataktan kalktım ve pencerenin dibindeki sandalyeye kuruldum, heyecandan aşağı yukarı salladığım bacaklarıma hakim olamıyordum, parmaklarımla gözlerimi sıkıca ovalayıp kaşlarımı düzelttim, neyi neden yaptığımla ilgilenecek durumda değildim, ben bunlarla boğuşurken çalan kapının sesi bütün hareketlerimi durdurmuştu, nefes dahi almadan odaya girmesini bekledim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 13.12.2024 01:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...