
Selamm, bayaa kısa bir bölüm ancak devam edeceğini göz önünde bulundurarak iyi bence :) yorumunuz oyunuz her önerilerinize açığımm iyi okumalarr🎀❤️
________
Sol bileğimin acısı hala tenimde hissedilirken siyah giyinmiş, korkutucu görünümlü adama karşı bir hamle yapmak zorunda olduğumun bilincindeydim. Silahı başımın tam üstündeydi ve eli tetikteydi.
"İçerden nasıl kaçtın, ufaklık?" dedi cızırtılı bir sesle. Öfkeli bir gülümseme yolladım.
"Kaçmadım." dedim sessizce. Ellerimi teslim olmuş gibi iki yana açmıştım. "Hiç orada değildim." Adam başını sallayarak gülümsedi.
"O halde burada belanı arıyor olmalısın." Elimdeki pimi çekili bombayı patlamaması için sıkıyordum. Gözleri oraya kaydı. Ardından öfkeyle bana döndüğünde çoktan planımı kafamda birleştirmiş ve alaycı bir gülüşle ona bakıyordum.
Adam tepki veremeden bombanın küçük düğmesini kenara ittirdim ve elimi kocaman açtım. Artık bir sis bombası değil, flaş bombasıydı. Etrafı devasa bir beyaz ışık kapladığında ve kulaklara acı veren cızırtı sesi çıkarttığında kendimi yere attım. Adam öfkeyle bağırarak nerede olduğumu anlamaya çalışırken pantolonumun cebinden başka bir sis bombası çıkartarak açık pencereden içeriye fırlattım. Zaten gelen sesle bu tarafa askerler doluşmaya başlamışken herkes şaşkınlık içerisinde kalmıştı.
Etrafımızdaki sisle karışık ışık dağılmaya başladığında gözlerim pencereye çevrildi. İçeri girebilmem için çok ufaktı. Üstelik adam ayağa kalkmaya başlamıştı. Belimde duran silahı alarak adama ateş ettim. Hızla yanına eğilerek kıyafetinden bir parça kopararak parmaklarımın etrafına sardım ve pencereye büyük bir hızla vurdum. Darbemle paramparça olurken içerideki yoğun sis yüzünden kimseyi ayırt edemiyordum. Yakalanmamam gerektiği bilinciyle bedenimi camdan içeri ittirdim. İnsanlar bağırışıyor, başlarındaki askerler kimseye kıpırdamamaları gerektiğini haykırıyorlardı ancak elbette kaçmaya çalışanlar oluyordu. Askerler onları vurmaya çalışmadan önce gördüklerimi elimdeki silahla temizlemeye başladım. Eğilerek kat planını ezberlediğim ve tam yanımda olması gereken kapıya elimi uzatarak kilidi yokladım. Tam da tahmin ettiğim gibi büyük bir kilit takılıydı. Silahımı hızla o yöne çevirerek ateş ettim ve kilit anında yere düştü. Hızla birkaç adım geri çekilerek Alexander ve ekibinin girmesi için alan oluşturdum.
Kalbim kulaklarımda çarparken uzun süre sonra ilk kez bir saha görevinde andan zevk aldığımı fark ettim. İçime adrenalin ve heyecan salgılanırken çatışmanın arasından öne atıldım. Yerde çaresizce yatan sivillere yardım etmeliydim. Alexander'a sesimi duyurmak için bağırdım.
"Beni koru! Sivilleri almalıyım." dedim. Sesim hırçınlaşmıştı. Alexander eğildiği yerden başını kaldırarak bağırdı.
"Şimdi değil. Bekle!" Siper aldığım masa benzeri demirin arkasına tekrar sindim. Bu kez kafamı çıkartmadan çatışmanın tüm gürültüsü arasından konuştum.
"Daha fazla bekleyemeyiz. Kendilerini koruyamıyorlar." dedim tekrar bağırarak. Ortada birçok sivil ateş hattında duruyorlardı. Hepsi sivil değildi bazıları ajandı ki zaten onlar da yanlarındaki insanları korumaya çalışıyorlardı ancak bu yeterli değildi. Çoğunun yanında silahı yoktu, olanlar bize yardım ediyorlardı. Alexander başıyla reddetti. Kaşlarımı çatarken gözlerimi kalabalığa çevirdim, aralarından biri kaçmaya çalışırken sırtından vurularak yere düştü. Bu midenin kaynar kazan gibi fokurdamasına neden olduğunda solumdan gelen Thant'ı gördüm.
"Thant, beni korumalısın! Sivilleri almalıyım." dedim bu kez ona doğru. Ancak Alexander bu isteğimi duyararak resmen haykırdı.
"Hayır! Bu bir emirdir ve emrime uymayanları cezalandıracağımdan şüphen olmasın,lider." dedi öfkeli sesiyle. "Eğer oraya girecek olursan bir kişiyi bile kurtaramadan ölürsün."
Yutkunarak başımı iki yana salladım ve sis dağılmaya başlamışken siper edindiği duvarın kenarından eğilerek ateş eden Alexander'a döndüm. Eğer onları şimdi kurtarmazsak çok geç olabilirdi. Ancak çatışma kolay bir şekilde sonlanmaya yakındı, bu içimi rahatlatan tek şeydi ancak düşman pes edene dek kaç can kaybederdik bilemiyordum. Gözlerim başka bir çare arıyormuşçasına etrafta gezindi. Luke ve Jason'u göremiyordum lakin içerde bir yerlerde olmalıydılar. Daisy Drake'in hemen yanında siper almıştı ve ateş etmekten çok kendini koruyor gibi görünüyordu. Artık tamamen bir savaş alanındaydık. Çatışma iki taraflı bir hal almıştı. Gözlerim insanların olduğu yere kayarken aynı anda bir duvara benzer yapı gördüm. Bizim tarafımıza oldukça uzaktı lakin düşman tarafına çok yakın olması orada kendilerini savunan insanların tehlikede olması anlamına geliyordu. Üstelik düşman askerler oldukça yaklaşmaya başlamışlardı.
Bir anda duvarın arkasında toz bulutunun içinde sinmiş küçük bir kız çocuğu gördüm, yalnız değildi ancak diğerlerine göre çok savunmasız, düşmanlara daha çok yakındı, onu oradan kurtarmalıydım. İçimden Drake'den özür diledikten sonra ayağa fırladım. Percy dedikleri ajan benim ayağa kalktığımı gördüğünde beni savunmak için ateş etmeye başladı. Kalktığım yerde durmadan koşarak duvara ulaşmaya çalışıyordum, etrafımdan kurşunlar geçiyordu, sol bileğim hala acıyordu ve elimde sıkı sıkıya bir silah tutuyordum. Drake arkamdan küfür ederken onun da ayağa kalkarak ateş açtığını gördüm. Toz bulutunun içini hızla geçerek sonunda duvara kendimi fırlattığımda derin bir nefes verdim. Kalbimin gümbürtüsü kulaklarımda yankılanırken birkaç adım ötemdeki kız beni gördüğünde korkuyla geri çekildi. Çatışmanın tam ortasında değildik ancak paralel duruyorduk. Nefes nefese kaldığımda önümdeki yeleği biraz gevşettim. Sol tarafımızda bir koridor vardı ve bildiğim kadarıyla koridorun içine girildiğinde sağ tarafında bir sürü küçük odalar olmalıydı.
Nefesimi düzenlemeye çalışırken kıza yaklaştım.
"Sakin ol. Ben iyi biriyim, senin tarafındayım." dedim silahı usulca yere bırakarak. Kız bu hareketimi gördüğünde biraz rahatlamış gibi göründü ancak hala kaçmaya hazır bir ceylan gibi tetikte duruyordu. Kaçmasına izin veremezdim. Aynı anda kulaklığımdan bir ses duyuldu.
"O lanet silahı eline al, Lider!" Alexander öfkeden delirmiş gibi kulağımın içine bağırdığında titresem de silahı almadım. Kız yavaşça arkamdaki çatışmaya bakmak için parmak uçlarına kalktı. Zaman kaybediyordum.
Dişlerimi sıkarak ani bir hamleyle öne atıldım ve kızı belinden yakalayarak kendime çektim. Kız çığlık atarak kaçmaya çalışsa da onu sıkıca tutuyordum ve kaçmasına izin verecek halim yoktu. Dizlerimin üstüne kalkarak göz ucuyla koridora baktım. Arkamı kontrol ederek koridora doğru hızlı bir hamlede bulunduğumda kız kollarımda debelenmeye devam ediyordu, silahım duvarın dibinde kalmıştı ancak kimse bizi yakalamadan kızı odalardan birine sokmalıydım. Koridoru hızla geçtiğimde Alexander kulaklığa bir küfür daha savurdu. Sonunda çatışma seslerinin azaldığı odalardan birinin önüne gelerek kapısını açarak kızla birlikte içeri girdim. Anında kollarımı serbest bıraktığımda odanın en köşesine kaçarak dizlerini kendine çekti.
"Sakin ol. Sana yardım etmeye çalışıyorum." dedim dingin çıkarmaya çalıştığım sesimle. Kız korkak gözlerle bana baktı ancak pek de inanmışa benzemiyordu. "Pekala bana inanmak zorunda değilsin ama buradan çıkmayacaksın tamam mı?" dedim. Sesim tehdit veya öfke barındırmıyordu aksine çok yumuşaktı. Kız cevap vermeyince derin bir nefes vererek odadan çıkmak üzere arkamı döndüm. Kapı kulbunu kavrayacakken bacaklarımda bir sıcaklık hissettim. Hızla gözlerim oraya kaydığında küçük kızı bacağıma sarılmış bir halde gördüm.
"Gitme." dedi neredeyse fısıltıyla. İçimde bir şeyler titrerken kızın önünde diz çöktüm. Yaşlı gözlerini minik elleriyle silmeye çalışırken bana bakıyordu. "Geleceğim." dedim usulca. "Gelip seni buradan çıkaracağım ama ben gelene kadar kapıya gelen kimseye ses çıkarmayacaksın, tamam mı?" Kız birkaç adım geri giderek başını salladı.
"Annemi de getirir misin?" dedi tiz sesiyle. Gözlerim dolduğunda başımı salladım. "Tabiki getiririm." Kız dudaklarını yeni bir hıçkırığa bıraktığında ona yaklaşarak minik bedenini sarmaladım.
"Sana anneni getireceğim ama benim için burada kalman gerekiyor." dedim. Çıkma ihtimalini göz ardı edemiyordum. Kız bedenlerimiz ayrıldığında birkez daha başını salladı. Yutkunarak boğazımdaki düğümün akıp gitmesine izin verdim ve benden habersiz yaşlanan gözlerimi elimin tersiyle silerek kapıdan dışarı çıktım. Kapıyı arkamdan kilitleyerek anahtarını cebime attım. Bacağımdaki bıçağı elime alarak karanlık koridordan bir yol bulmaya çalışıyordum ki arkamdan gelen hışırtıyla geriye savruldum.
Düştüğüm yerden inleyerek ayağa kalkmaya çalışırken beni düşüren adam yüzüme bir yumruk indirdi ve tekrar yere düşmeme neden oldu. Acıyla inlediğimde üstüme çıkarak ellerimi iki yanımda sabitledi.
Siyah saçlı ve yüzündeki maskesi yüzünden yarısını göremedim adamın gülümsediğine neredeyse emindim. Benim gibi silahı yoktu ancak bıçağım birkaç adım ötemde duruyordu.
Ellerimi kıpırdatabilseydim güzel bir seçenek olabilirdi.
Adam derin bir nefes vererek ellerimi bıraktı ve boynuma doladı. Bu sırada çatışma sesleri durulmaya başlamıştı. Belki de kesilen nefesim yüzünden ben idrak edemiyordum lakin yüzümün kızarmaya başladığından emindim. Tırnaklarımla ellerini uzaklaştırmaya çalıştım ancak bir işe yaramadı. Görüşüm gittikçe kararırken son çare olarak elimi bıçağa uzattım ve şaşırtıcı bir şekilde tam oturdu.
Bıçakla yarım yamalak adamın yüzüne çizik attığımda geriye sendeledi. Bu hamle kaçmam için yeterli olurken ayakta fazla duramadım ve dizlerimin üzerine çökerek öksürmeye başladım. Adam benden daha hızlı toparlanarak üzerime yürüdüğünde ayağa kalkarak bıçağın kabzasıyla yüzüne bir darbe indirdim. Aynı şeyi ikinci kez tekrarladığımda gücünü kaybetmiş gibi görünüyordu. Bu sırada kulaklığımın yokluğunu hissedebiliyordum. Adam yanıma yaklaşarak karnıma bir darbe indirdiğinde öksürerek dizlerimin üstüne çöktüm. Göğsüme tekme atarak beni geriye ittirdi. Sırtım duvara çarptığında acıyla inledim. Artık görüşüm netliğini yavaşça kaybederken ilaçlarıma birkez daha lanet ettim. Bacağımla adama tekme attım ve yere düşürdüm.
Adam pes etmeyerek ayağa kalktı ve elimdeki bıçağa yöneldi, buna izin vermeyerek tekrar yüzüne bir yumruk indirdim ve son darbem bıçağımın göğsüne saplanması oldu.
Bıçağı nefes nefese çıkarıp bacağıma yerleştirdiğimde sendeleyerek ilerledim. Bir elim karnımı tutarken adamın bedenini gerimde bırakarak hızlanmaya başladım ancak bu kez önüme çatışmadan kaçarak buraya gelen iki asker çıkınca yorgun bir nefes verdim. Onların da silahları yok gibi görünüyordu ki içlerinden biri bana doğru bir hamle yaptı. Hamlesini savuşturarak geri çekildiğimde yanındaki diğer asker yüzüme yumruk indirdi, aksayarak yere düştüğümde elim bacağımdaki bıçağa gitmişti ki yanıma yaklaşan askere tekme atmamla bıçak yere düştü. Çıkardığı demir sesi koridorfa yankılanırken yere düşen adam haykırarak üstüme atıldı ancak bıçağa benden önce ulaşamadığında onu da etkisiz hale getirdim. Geriye son bir asker kalmıştı. O da hırslı gözlerle üzerime atladığında gücümün son zerrelerini kullandığımın farkındaydım. Asker darbesini indiremeden başıma keskin bir acı girdiğinde haykırdım. Durumu fırsat bilerek bıçağı elimden neredeyse kopararak üstüme yürüdü. Bir elimi başıma koyarak etrafımda döndüm ve adamın bacağına bir tekme attım. Bu sırada diğer elinde nereden geldiği belli olmayan bir diğer bıçağı tutuyordu. Adam yere düştüğünde aceleyle elindeki bıçağa tekme atarak elime aldım. Gözüm karardığında hırsla öne atılarak bıçağı adamın kalbine sapladım ancak benzer bir acıyı kendi bedenimde de hissettim.
Adam önümde yere yığıldığında karnımda bir ıslaklık fark ettim, gözlerimi inanmayarak oraya çevirdiğimde keskin bıçağın karnıma saplanmış olduğunu gördüm. Gözlerimden yaşlar acıyla akmaya başladı. Öfkeyle kasıldım.
Hızla bıçağı çekip çıkarttım. Verdiği acı inlememe sebep olduğunda öfkeyle bağırarak kenara fırlattım. Yere düşen adamın kıyafetinden bir parça kopararak belime sarmaladım ve güçlükle ayağa kalktım.
Şu an kaybedemezdim.
Sendeleyerek çatışma seslerinin dindiği yöne ilerledim. Tahmin ettiğim gibi çatışma bitmişti, ekibimiz ölen insanların başında dolanıyorlardı ve siviller sırayla dışarı çıkarılıyordu. Diğer kenarda teslim olan askerler elleri bağlı bir şekilde oturuyorlardı ki hızla yanıma yaklaşan Alexander'ı gördüm. Artık kulaklarım çınlamaya başlamıştı ve ayakta duramıyordum. Tek odaklanabildiğim Alexander'ın kahveleri olduğunda endişeyle kaşlarını çattığını gördüm. Aynı anda tüm ekip yanıma yaklaştığında sendeleyerek duvara tutundum.
"Neredeydin sen!" diye bağırdı Alexander. "Sana emirlerime uymanı söylemiştim ama sen..." devam edemeden gözleri yarama çevrildiğinde sözleri bıçak gibi kesildi.
"Siktir!" İrisleri şokla açılırken bacaklarım bedenimi daha fazla taşıyamadı. Drake yere düşmeme izin vermeden kollarıyla beni sardığında etrafımdaki her şeyin dönmeye başladığını hissettim. Karnımda tarifi imkansız acı gittikçe büyüyor gibi hissettiriyordu. Thant ağzında bir şeyler gevelerken Daisy çıkışa doğru ilerlemeye ve yardım istemeye gitmişti. Jason şokla yarama bakarken Luke tıpkı Alexander gibi beni tutmaya çalışıyordu.
"Arabaları hazırlayın!" Alexander haykırdı, Luke kararlı ve korku dolu gözlerle geri çekilip çıkışa doğru koştu, Jason tedirgin bir şekilde beni tutmaya çalışıyordu. Kalan ekibe emir yağdırmaya başladı.
"Siz burada kalın." dedi Thant ve yanındakilere. "Onların iyi olduğuna emin olun." Son sözü güçlükle kurarken tekrar yanıma yaklaştı. Endişeli gözleri yaramdaydı.
"Git." dedi Alexander Jason'a. "Onu getireceğim." Jason açık ağzıyla ikiletmeden Luke'un peşinden koşmaya başladığında Alexander güçlü kollarıyla beni daha çok sardı ve kucağına aldı. İlerleyip ilerlemediğimizi bile algılayamazken aklıma küçük kız geldi.
"Drake." dedim kısık nefesler arasından. Alexander öfkeyle kaşlarını çattı.
"Sus." dedi dişlerinin arasından. O korkuyor muydu?
"Koridorda..." dedim gözlerimi kapatarak. "Koridordaki odada bir kız var. Onu çıkarın, annesine gitmek istiyor." dedim güçlükle. Alexander dinliyor gibi görünmüyordu lakin şuan koştuğumuzu hissediyordum. Kollarım artık varlığını bile hissettiremezken iki yanıma düştü. Alexander bağırdı.
"Hayır, dayan Laeith. Şimdi olmaz, böyle boktan bir görev için olmaz!" dedi haykırarak. Belimdeki tutuşu sıkılaşırken daha da hızlandık. Gözlerim yavaşça kapanmaya başladığında Alexander tekrar konuştu.
"Kızı anlat, neredeydi?" dedi. Beni oyalamaya çalışıyordu, hafifçe kıkırdadım.
"Koridorda..." dedim. Sesimin çıktığına bile emin olamıyordum. "Yeşil gözlü, ağlıyordu. Onu odaya kilitledim. Zarar görmesin diye." Alexander başını salladı.
"Evet, güzelim işte böyle. Başka ne oldu? Onunla konuştun mu?" dedi ancak takıldığım tek bir kelime olmuştu.
Güzelim.
Bilincim yüzünden fazla odaklanamadığımda önümüze gelen arabanın arka koltuğuna birlikte binmiştik. Başım Alexander'ın dizindeydi. Elleriyle yarama baskı yapıyordu. "Konuştuk, ama ismini sormadım. Neden sormadım bilmiyorum. Yalnızca ona bir şey olursa onu bir hata olarak hatırlamak istemedim." Kelimeler bilinçsizce dudaklarımdan dökülürken Alexander diğer eliyle saçlarımı okşuyordu.
"Onu kurtardın, güzelim. O senin hatan yüzünden zarar görmedi. Sen hata yapmadın, elinden geleni yaptın. Çok iyiydin." dedi nefes bile almadan. Dudaklarımdan gülmeye benzer bir nefes çıktı ancak cevap veremeden görüşüm tekrar karardı. Gülüşüm aniden solduğunda artık acıdan başka birşey hissedemiyordum. Alexander başımın üstünde bir şeyler haykırıyor, benimle göz temasını asla kesmiyordu ancak anlayabildiğim tek bir kelime bile yoktu. Gözlerim benden izinsizce kapanırken sesler son kez netleşti ve Alexander'ın haykırışını duydum.
"Varmak üzereyiz, dayan!" Sesi kısıldı, başını alnıma yasladı ve bu kez acıyla konuştu. "Lütfen dayan."
____
Umarım sevmişsinizdir, ufak aksiyon eklenmeliydi sanki:))) iyi okumalarr❤️🎀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |