
...sahip olanların gerçeği görebildiği bir yerdir. Unutuluş Gölü, yalnızca kendi hikayesinden kaçmayanları kabul eder.”
Özge ve Özgür göz göze geldiler. İkisi de geçmişlerinde kaçındıkları, yüzleşmekten korktukları anılarla doluydu. Ama artık geri adım atmanın zamanı değildi.
Özgür derin bir nefes aldı ve kadına yaklaştı. “Bu gölde gördüğümüz şeyler... bizim geçmişimiz mi?” diye sordu.
Yaşlı kadın başını salladı. “Geçmiş, unutulmaya mahkûm edilirse insanı ağırlık gibi aşağı çeker,” dedi. “Ama onu kabul eden, hatalarından ders alan kişi, özgür kalır.”
Özge, gölün yüzeyinde beliren çocukluk anısına baktı. Küçükken kaybettiği dostuna son bir kez veda edememenin acısı içindeydi. O anları hep zihninin derinliklerine gömmüştü. Ama şimdi, suyun içinde beliren gülümseyen çocuğa baktığında, içinde bir sıcaklık hissetti. Gözlerini kapatıp fısıldadı: “Seni hep hatırlayacağım. Unutmayacağım, ama artık bu yükü taşımayacağım.”
O anda, gölün suları hafifçe dalgalandı ve sis bir nebze dağıldı. Kadın gülümsedi. “Görüyor musun? Hikayeler unutulmaz, ama biz onları yük gibi taşımak zorunda değiliz.”
Özgür de kendi içindeki korkulara ve pişmanlıklara döndü. Suya bir kez daha bakarak geçmişinin karanlık köşelerine ışık tuttu. “Ben de bırakıyorum,” dedi kararlı bir sesle. “Beni aşağı çeken ne varsa, burada bırakıyorum.”
Bir anda gölde parlayan ışık tamamen dağıldı ve hava berraklaştı. Gökyüzü açıldı, göl yansımaları normale döndü. Yaşlı kadın, Özge ve Özgür’ün gözlerine gururla baktı.
“Artık özgürsünüz,” dedi. “Ve yolculuğunuza devam etmeye hazırsınız.”
Onlara eski bir harita uzattı. Haritanın tam ortasında bir işaret vardı: Hatıralar Şehri.
“Oraya gitmelisiniz,” dedi kadın. “Unutulmuş hikayeleri buldunuz. Şimdi, onları anlatma vakti.”
Özge ve Özgür haritaya baktılar ve birbirlerine gülümseyerek başlarını salladılar. Unutuluş Gölü’nden ayrılırken kalplerinde bir hafiflik vardı. Şimdi yalnızca başkalarının hikayelerini canlandırmak için değil, kendi yollarını da aydınlatmak için ilerliyorlardı.
Çünkü artık biliyorlardı ki, her iz, yeni bir başlangıçtı.
…edenlerin geçebildiği bir yerdir.”
Özge ve Özgür, yaşlı kadının sözlerini duyunca bir an sessizleştiler. İçlerinde yükselen garip bir his, buranın sıradan bir yer olmadığını onlara söylüyordu. Kadının bakışları hem bilgece hem de sanki onların ruhlarının derinliklerine işliyormuş gibi keskin bir anlam taşıyordu.
"Burası Unutuluş Gölü," diye devam etti kadın. "Buraya gelenler, kaybettikleri hatıraları ya geri kazanır ya da sonsuza dek unuturlar. Ama bunun için önce geçmişinizle yüzleşmelisiniz."
Özge ve Özgür birbirlerine baktılar. Bu yolculuk, sadece terk edilmiş köyleri yeniden canlandırmak değildi. Aynı zamanda kendi içlerinde unuttukları ya da kaçtıkları şeyleri de keşfetmelerini sağlayan bir yolculuktu.
Özgür, göle tekrar döndü. Daha önce gördüğü yüz tekrar ortaya çıktı. Genç bir çocuk… Ama bu sefer çocuğun gözlerinde koca bir hüzün vardı. O an zihninde bir anı canlandı. Küçükken, mahallesinde sürekli oyun oynadığı bir arkadaşı vardı. Bir gün o çocuk aniden taşınmış, ama Özgür asla ona veda edememişti. İçinde bir yerlerde hep bunu unutmuş gibi davranmıştı ama aslında o veda edemeyiş, içinde derin bir boşluk yaratmıştı.
"Ben veda bile edemedim," dedi Özgür, sesi titreyerek. "Onun bir anda gidişi... yıllardır aklıma bile gelmedi. Ama burada, şimdi, içimde bir şey kırılıyor gibi hissediyorum."
Özge de suyun yansımasına baktı. Orada bir yüz yoktu ama bir ses duydu. "Neden beni bıraktın?" diye fısıldıyordu rüzgâr. Yüreğinde bir sızı hissetti. Sonra zihni bir görüntüyle doldu: Çocukken bir defter tutmuştu, o deftere en yakın olduğu insanların ona kattığı şeyleri yazıyordu. Ama bir gün, en sevdiği öğretmeni aniden okuldan ayrıldığında defteri alıp nehre atmıştı. O zamanlar sadece acı çekmekten kaçmak istemişti. Ama şimdi fark ediyordu ki, unutmaya çalıştığı şeyler aslında onu var eden duygular olmuştu.
Yaşlı kadın yavaşça konuştu: "Geçmişinizi tamamen unutmak isteyenler için bu göl bir tuzaktır. Ama onu kabul ederseniz, geçmişiniz yük değil, sizin rehberiniz olur."
Özge ve Özgür derin bir nefes aldılar. Hatıralarının üzerine tekrar düşünmeye başladılar. Kaçmak yerine, onları kucaklamaya karar verdiler.
"Ben unutmamayı seçiyorum," dedi Özge gözlerini kapatarak. **"Kaybettiklerimi, yanlışlarımı, yaşadıklarımı hepsini kabul ediyorum. Çünkü onlar beni ben yaptı.”**
Özge’nin kalbindeki düğüm çözülürken gözleri yaşlarla doldu. Kaybettiği şeylerin sadece birer acı olmadığını, aynı zamanda onu olgunlaştıran deneyimler olduğunu anlamıştı. Nehre attığı defteri düşündü. Onun yok oluşu, anılarının silindiği anlamına gelmiyordu. Defterde yazanlar, zaten içinde yaşamaya devam ediyordu.
Özgür de derin bir nefes aldı. "Ben de unutmamayı seçiyorum," dedi kararlılıkla. "Kaybettiklerimi hatırlamak zor olsa da, onların bende bıraktığı izleri reddetmeyeceğim."
Bu sözleri söyledikleri an, gölün yüzeyi yeniden dalgalandı. Rüzgâr durdu ve her şey bir an sessizleşti. Sonra göl, berrak bir aynaya dönüştü. Artık yansımalarında eski belirsizlik yoktu. Su, onların gerçek benliklerini gösteriyordu.
Yaşlı kadın memnuniyetle başını salladı. "Geçmişi kabul edenler, kendilerini özgür bırakırlar. Artık yolunuza devam edebilirsiniz."
O anda gölün diğer tarafında beliren sis yavaş yavaş dağılmaya başladı. Arkasında taşlardan oluşmuş zarif bir köprü açığa çıktı. Daha önce orada olmadığından emindiler, ama şimdi gidebilecekleri yeni bir yol vardı.
Özge ve Özgür birbirlerine baktılar. Bu yolculuk, düşündüklerinden çok daha derindi. Yalnızca terkedilmiş bir köyü canlandırmak değil, aynı zamanda kendi ruhlarında gömülü anıları, korkuları ve acıları da keşfetmek zorunda kalmışlardı. Ama şimdi, geçmişlerinden korkmak yerine onunla barışarak ilerlemeye hazırdılar.
İkisi de köprüye doğru adım attılar. Geçmişlerinden aldıkları dersler, geleceğe attıkları her adımda onları daha güçlü yapıyordu. Ve bu kez, geride hiçbir pişmanlık bırakmadan yürüdüler.
Köprünün Ötesi
Özge ve Özgür, gölün üzerinde uzanan taş köprüye adım attıklarında hafif bir titreme hissettiler. Sanki ayaklarının altında taşlar değil de geçmişin hatıraları titreşiyordu. Gölün yüzeyinde yavaş yavaş kaybolan eski yansımaları geride bırakırken içlerine hafif bir huzur çökmeye başlamıştı.
Köprünün tam ortasına geldiklerinde, aniden bir melodi yükseldi. Rüzgârın taşlara çarpmasıyla oluşan o hafif tını, sanki bir zamanlar bu topraklarda yaşayan insanların fısıltılarına karışıyordu. Bir an durup dinlediler.
Özgür, Özge'ye dönerek, "Bunu daha önce duymuş gibiyim," dedi fısıltıyla.
Özge de dikkat kesildi. Bu melodi, ona çocukken duyduğu eski bir ninniyi hatırlatıyordu. Ama nereden bildiğini tam olarak çıkaramıyordu.
Köprünün sonunda, sisin arasından yeni bir yol açıldı. Karşılarına, terkedilmiş gibi görünen ama duvarları eski işlemelerle kaplı taş bir bina çıktı. Kapısının üstüne kazınmış bir yazı vardı:
"Hatırlayanlar İçin Kapı Her Zaman Açıktır."
Özge ve Özgür derin bir nefes alıp birbirlerine baktılar. Artık geri dönme vakti değildi. Bilinmeyene doğru adım atmaktan başka şansları yoktu.
Özgür eliyle kapıya dokunduğunda, bir anda tüm vücudundan sıcak bir akım geçti. Özge de aynısını hissetti. Kapı yavaşça gıcırdayarak açıldı ve içeriden onları çağıran loş bir ışık süzüldü.
İkisi de, geçmişin onlara sunduğu bu yeni bilmecenin içinde cevaplarını bulmaya kararlıydılar. Derin bir nefes alıp birlikte içeri adım attılar…
Ve geçmişle yüzleşme yolculukları, yeni bir boyut kazandı.
Zamanın Odası
Kapının ardından içeri girdiklerinde, beklediklerinden çok farklı bir manzara ile karşılaştılar. Taş binanın içi, tavanı görünmeyecek kadar yüksek ve duvarları sarkıt lambalarla aydınlatılmış geniş bir salondu. Ortada, üzeri işlemelerle dolu büyük bir masa duruyordu. Masanın üzerinde yuvarlak bir su aynası vardı—tıpkı Unutuluş Gölü gibi, ama daha küçük bir versiyonu. Su yüzeyinde zaman zaman dalgalanmalar oluyor, içlerinde beliren görüntüler aniden kayboluyordu.
Tam karşılarında duran, zamanın akışıyla eskitilmiş görünen yaşlı bir adam, ellerini masanın iki yanına koymuş, onlara bakıyordu. Gözlerinde bilgece bir duruş vardı. Yüzündeki derin çizgiler, bu yerde geçirdiği yılları anlatıyordu sanki.
"Buraya kadar gelmeniz, yüzleşmeye hazır olduğunuzu gösterir," dedi adam. "Ama bir şey hatırlamalısınız: Geçmişinizi öğrenmek istiyorsanız, yalnızca görmek yetmez. Onu kabul etmek zorundasınız."
Özge ve Özgür birbirlerine baktılar. Göl onların unutmak istedikleri anıları açığa çıkarmıştı, fakat burası başka bir yerdi. Bu oda, yalnızca yüzleşmek için değil, unutulanları gerçekten hatırlamak için vardı.
Adam, masadaki su aynasına doğru elini uzattı. Su bir anda hareketlendi ve görüntüler netleşmeye başladı.
Hatıraların Çağrısı
Özgür gözlerini büyüterek suyun yüzeyine eğildi. Beliren görüntüde, küçük bir çocuk parkta neşeyle koşuyor, yanında başka bir çocuk da onunla kahkahalar atıyordu. Özgür bu sahneyi hemen tanıdı. Eski arkadaşıydı, taşınmadan önce onunla her gün burada oynarlardı. Ama görüntü ilerledikçe fark etti ki, o çocuk ona veda etmek için gerçekten gelmişti—ama Özgür bunu hatırlamıyordu.
Görüntü netleşti: Çocuk ona küçük bir hediye uzatıyordu, ama Özgür o an bir şeylere öfkelenip sırtını dönmüştü. Çocuk bir şeyler söylemeye çalıştı ama Özgür çoktan uzaklaşmıştı. İşte bu yüzden arkadaşıyla gerçek bir veda edememişti—çünkü vedalaşmayı kendisi reddetmişti.
Özgür'ün kalbinde ağır bir duygu çöreklendi.
"Ona kızgındım çünkü gideceğini biliyordum. Ama... beni bırakmasını istemediğim için onunla konuşmamayı seçtim," dedi kısık bir sesle. "Oysaki o gerçekten benimle vedalaşmak istemişti..."
Yaşlı adam başını salladı. "Geçmiş, gördüğümüzden daha fazlasıdır. Gerçek hatıralar yalnızca hatırladıklarımız değil, kabul ettiklerimizdir."
Özgür'ün gözleri yaşardı, ama içinde bir rahatlama hissetti.
Sonra, sıra Özge'ye geldi. O da suyun yüzeyine dikkatlice baktı. Önce bir şey belirmedi, ancak ardından çocukluğundan bir sahne canlandı: Ellerinde tuttuğu, en sevdiği defter. Sayfalarında sevdiği insanların ona kattıkları şeyler yazıyordu. Ama sahne ilerledikçe, Özge’nin o defteri gözyaşları içinde kopartıp nehre attığını gördü. O zamanlar bu onun için sadece bir kağıt parçasıydı belki, ama şimdi çok daha fazlası olduğunu anlıyordu.
Birden, suda farklı bir anı belirdi. Bir kadın, ders anlatıyordu. Ses tonu yumuşak ama etkileyiciydi. Öğrencilerine ilham vermeye çalışan bir öğretmendi bu. Birden yüzünü döndü—ve Özge nefesini tuttu.
Bu, Özge’nin o zamanlar en sevdiği öğretmeniydi.
"Sana ilham veren her şey, senin bir parçan olarak kalır," dedi yaşlı adam. "Ne kadar uzağa gidersen git, unutmaya çalışsan bile, gerçek ilham kaybolmaz. Sen, o defteri unutsan da, yazdıkların hala sende yaşıyor."
Özge’nin yüreğinde derin bir huzur yayıldı.
Yaşlı adam masaya yaslanarak gülümsedi. "Artık unutmaya çalışmıyorsunuz," dedi. "Bu da demektir ki, hazırsınız."
Özge ve Özgür derin bir nefes aldılar.
"Hazır mıyız? Neye?" diye sordu Özge merakla.
Adam gözlerini kapının diğer tarafına çevirdi. Orada başka bir kapı duruyordu—ama bu kapı altın ışıklarla parlıyordu.
"Gerçek yolculuğa başlamaya," diye cevapladı.
Ve o anda, kapı yavaşça açılmaya başladı…Kapının Ardındaki Gerçek
Altın ışıklarla parlayan kapı ağır ağır açıldığında, içinden sıcak bir rüzgâr esti. Özge ve Özgür istemsizce geri çekildiler, çünkü içeri baktıklarında gördükleri şey beklediklerinden çok farklıydı.
Burası bir oda değildi—bir zaman kapısı gibiydi. Önlerinde yıldızlarla dolu sonsuz bir boşluk uzanıyordu. Havada yavaşça süzülen hatıra parçacıkları vardı; bazıları soluk, bazıları parıl parıl ışıldıyordu. Her biri farklı anılardan oluşmuş gibiydi.
Yaşlı adam kapının eşiğinde durdu ve bir adım geri çekildi.
"Buradan geçerseniz, geçmişinize gerçekten dokunabilirsiniz," dedi. "Ama unutmayın, bu yolculuğun dönüşü yoktur. Geriye baktığınızda, gördüklerinizi değiştiremeyeceksiniz ama onları kabul etmeyi öğreneceksiniz."
Özge ve Özgür birbirlerine baktılar. Önce biraz çekindiler ama kalplerindeki merak korkularını yendi. İkisi de aynı anda ileriye doğru bir adım attılar.
Ve o anda her şey değişti.
Hatıraların İçinde
Önce etraflarında renkli ışıklar dans etmeye başladı. Sonra ışıklar birer birer kaybolarak yerini tanıdık görüntülere bıraktı. Birden, Özge ve Özgür artık boşlukta değil, geçmişlerinin tam içindeydiler. Ama bu bir rüya gibi değildi—sanki gerçekten o ana geri dönmüşlerdi.
Özgür’ün Hatırası
Özgür kendini eski mahallesindeki parkta buldu. Etrafındaki her şey, kokular, sesler bile gerçek gibiydi. Karşısında, çocukluk arkadaşı Emir vardı. Ama onu hiç böyle görmemişti—üzgündü. Ellerinde küçük, sarı bir kâğıt parçası tutuyordu.
Özgür içgüdüsel olarak ona seslendi:
"Emir! Sana veda edemedim!"
Ama Emir onu duymuyordu. Çünkü bu bir anıydı; Özgür buraya müdahale edemezdi, sadece izleyebilirdi. Emir gözlerini yere dikti, elindeki kâğıda baktı ve iç çekerek cebine koydu. Ardından ailesinin yanına koşup uzaklaştı.
O an Özgür anladı. O kâğıtta ne olduğunu hiç bilmemişti. Emir ona bir veda mektubu bırakmış ama Özgür, öfkesiyle bunu hiç fark etmemişti.
Kalbi hızla attı. Yıllardır içinde taşıdığı eksiklik hissinin sebebi buydu. Gerçekte yalnızca veda etmemiş değil, aynı zamanda dostunun vedasını da görememişti.
"Özür dilerim, Emir," diye fısıldadı.
Özge’nin Hatırası
Özge ise kendini eski sınıfında buldu. Çevresinde çocuk sesleri, tahta kokusu, pencereden gelen hafif rüzgâr vardı. Ama gözleri bir kişiye odaklandı: Eski öğretmeni.
Kadın, ders anlatıyordu. Ama sonra aniden durdu, defterini kapattı ve sessizce sınıftan çıktı. İşte o gün, Özge’nin defterini nehre attığı gündü.
O zaman anladığından farklı bir şey oldu. Öğretmen kapıdan çıkmadan önce, son bir kez sınıfa dönüp Özge’ye baktı. Sanki gözleriyle bir şey söylemek istiyor gibiydi. O bakıştaki hüznü şimdi ilk kez fark ediyordu.
“Gitmek istememişti,” diye fısıldadı Özge. “Ama zorundaydı...”
Bunu yıllarca yanlış anlamıştı. Öğretmenini ona sırtını dönüp giden biri gibi görmüştü ama gerçekte o da Özge’yi unutamamıştı.
O anda Özge’nin içinde bir rahatlama hissetti. Unuttuklarının aslında hiçbir zaman kaybolmadığını fark etti.
Geriye Dönüş
Her şey bir anda sarsıldı. Hatıralar rüzgâr gibi çevrelerini sardı, sesler yankılandı, renkler birbirine karıştı ve sonra...
Özge ve Özgür kendilerini tekrar zaman odasında buldular. Ama artık hiçbir şey aynı değildi.
İçlerinde bir hafiflik vardı—geçmişlerine karşı duydukları o ağırlık yok olmuştu. Yaşlı adam gülümseyerek onlara baktı.
"Gördünüz mü?" dedi.
"Geçmiş değişmez, ama onu anladığınızda siz değişirsiniz."
Özgür ve Özge başlarını salladılar. Artık geçmişten kaçmıyor, onu kucaklıyorlardı.
Ve artık gerçekten özgürdüler.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |