@luftmench
|
Her bir kelime akıllarının içinde dönüp dolaşıp tekrar ediyordu Mir ve Mer 'in ne birbirlerine bakabiliyorlar ne de bir kelam edebiliyorlardı zaten genelde bu gibi sessizliklerde ilk lafı da ilk kararı da Mar verir ve onlarda desteklerlerdi her daim biricik kız kardeşlerini dinlemek mer ve mir 'in tek ortak noktasıydı. Kız kardeşleri hayatlarında ilk defa bayılmıştı genellikle bu üçlü facia grubunda hastalık, bozukluk, dert , sorun, illet ,zillet ve bunun gibi marazlı işleri Mer kendi başına açar Mir sinirlenir, delirir, lakin günün sonunda tatlıya bağlar ve biricik Mar 'ları aralarında ki sorunu çözerdi lakin ilk defa Mar' ı hasta yatağında Mir' i sakin ve Mer ' i sükût halde görüyorlardı . Müdüre Hacer hanım dahi şaşkındı bu duruma genelde alışık olmadıkları bu durum yetimhane duvarlarına derin bir sessizlik kuyusu olarak çökmüştü sanki .
BİR BUÇUK SAAT ÖNCE
- Lan kalk diyom kalk Allahın davarı kalksana lan - Beş dakika daha ya - Ne beşi ne dakikası mal saat beş beeeeeş , müdür çağırıyor manda yine okula gitmediğini anladı kesin bizi de çağırıyor senin yüzünden bizi de azarlayacak geri zekâlı - Nasıl ya anlayamaz ki - Ne anlayamaz mal anlamış işte - Anlayamaz oğlum bugün on dördü yemekhaneye yeni malzeme alınacak on dördünde burada olmaz ki - Gitmemiş demek ki mal her boku da bil kalk kız aşağıda bizi beklemekten kök saldı amip giy şu tişörtünü de deyip tişörtü Mer'in yüzüne fırlatıp kapıya doğru yürüdü Mir arkasından bekle diye bağıran Mer'i duymazlıktan gelerek merdivenleri indi. Mermer merdivende oturmuş onları bekleyen prensesini belinden tuttuğu gibi merdiveni inerek bahçede döndürmeye başlayan Mir 'in az önceki sinirinden eser yoktu . - Yaaaa beyzadem yapma diyorum sana şunu ya - Neyi prenses - Şunun işte - şunun mu hahahaha - Yaaaaa Miiiiiir güyme - Neeeeeeeeey hahhahahaha - Ya Miiiiiiir Merdivenlerden inip eğlenen üçüzlerini görünce her zamanki gibi çemkirmeye başlamıştı bile Mer. Ohhh bensiz eylenebiliyorsunuz bakıyorum da hiç kalbiniz sızlamıyor da bizim canımızın üçüncü parçası burada yok biz nasıl eyleniriz maşallah size demiyorsunuz bile - Kes lan zaten senin yüzünden azar işiteceğiz - Mir ayıp oluyor ama kes mes olm- - Kes kes kes kes - Mar'ım sende mi - Hiç Mar filan deme bana Mer vallahi tripin alasını atarım neymiş efendim onsuz eğlenebiliyormuşuz da filanmış ta falanmış asıl sen bizsiz uyuyabildiğin uykulara say onu dimi beyzadem - Aynen öyle prenses bide azar işiteceğiz bu hıyar ağası yüzünden tamamen haklıyız o yüzden yürü prensesim sende takip et bizi hıyar ağası Ellerini dua eder gibi yukarı kaldırarak konuşmaya başladı Mer - Görüyorsun, biliyorsun rabbim ayrımcılık var hayınlık var gariplik var - Kes lan hıyar ağası - ihihihih - Sende mi be bürütüs sen demi hadi bu Mir boz ayısına alışkınız da sen kikir kikir kikirderken hiç mi için gitmedi Mar'ım bak bak dön de kırılan kalbime bak Mar ne dediğinin farkında bile olmayan Mer'e bakıp işaret parmağını dişlerinin arasına alıp alttan alttan gülerken sakince birazdan olacakları izledi: - hihihihihih - Mir bak bu kız çok değişti görüyon halaga gülüyor ya - Sen kime ayı dedin lan -hem de boz ayı dedi beyzadem - Has siktir şimdi Mir'im üçüzüm o şöyle oldu eeee şöyle ki - Kaç lan - Ha -Kaç kaç kaaaaaaç laaaaan kaç - Haaaa ha kaç kaçam o zaman be Allaaaaaah - hiihihihih Ben gölgede bekliyom siz koşuşturmaktan sıkılınca gideriz Müdüre hihihihihih canım üçüzlerim
YARIM SAAT SONRA
müdürün odası Tk tk tk tk -Giiiiir -Bizi çağırmışsınız müdürüm - Gelin üçüzler gelin geçin karşıma konuşacaklarım var sizinle Kapı eşiğinde konuşan Mirin üstünden eğilip hiç durmaksızın konuşmaya başladı Mer: -Vallaha uyuyakalmışım yoksa neden okula gitmiyeyim ben Hacer hocam yoksa bilir- - Sen yine mi gitmedin okula Mer Lafının yarı da kalması ile yediği haltı anlaması bir olmuş lakin dilini yine tutmamıştı Mer : - Hadi ya siz bundan çağırmadıysanız neden çağırdınız ki bizi - Lan bari utan sus değişik sus - Ama Mir - Amana başlatma sus dinle , Buyurun hocam bizi niye çağırtmıştınız - Seninle bunu sonra konuşacağız Mer sizde girin oturun çocuklar bekleyin geliyorum ben Siyah deri koltukta yan yana oturan üçüzler on beş dakikadır Hacer hanımı bekliyorlardı. Hem konuyu bilmemenin gerginliği hem de müdür odasında olmanın rahatsızlığı vardı üstlerinde aksi gibi ilk defa da hiç biri konuşmuyorlardı derken kapı açıldı müdür Hacer hanım ve yanında ki iki kadın içeri girdiler. - Çocuklar ben size ne olup bittiğini anlatacağım prosedür gereği sizden kan alınacak korkmanıza gerek yok ablalar aile bakanlığından görevli siz şimdi kan verin uzun uzun konuşalım olur mu ? Üçü de birbirine bakıp kısık bir ses ile onayladılar müdürü kan vermeleri ve müdürün iki kadını uğurlaması tam tamına yirmi üç dakika sürmüştü. Kapıyı kapatıp oturdukları üçlü koltuğun sağındaki tekli koltuğa oturan Hacer hanım konuşmaya başladı : -Nasılsınız çocuklar Her zaman ki gibi lafa ilk atlayan Mer olmuştu - Elhamdülillah hocam nasıl olalım okul ve yurt arasında git gel ne yapacağız ki başka zaten Küçük bir tebessüm ile gözünü Mer' e dikerek konuştu Hacer Hanım : - Dimi Mer okul ile yurt arasında git gel - Tabi hocam siz daha iyi bilirsiniz beni - Bilirim Mer bilirim dert etme Mer'i durdurmazsa sabaha kadar konuşacağını bildiğinden derhal konuya girdi Mir - Hocam niye kan aldılar bizden Yine durmak bilmeyen Mer araya girmişti çoktan -Doğru hocam ya ne alaka biz Lakin Mir'in kaçırdığı gerçeği Mar kaçırmamıştı bu yüzden Mer' in cümlesi biter bitmez aklındakini kendi dahi fark etmeden dudaklarından firar etmişti : - Daha doğrusu neden sadece bizden alındı İşte bu cümle olmuştu Mer' in dikkatini çeken ve onu sessizliğe iten tek cümle ve hepsi bilirdi ki o kolay kolay susmazdı Mer'in suskunluğu ile artık konuşmanın sırasının geldiğini anlayan Hacer Hanım derin bir nefes alarak konuşmaya başladı : -Çocuklar bir hafta önce bir telefon geldi sizin de anladığınız üzere sizin ile ilgili bir konu telefonu eden kişi Alpaslan Miroğlu beyin avukatı Salih bey idi . iddialarına göre Alpaslan beyin üçüzlerinin doğum sırasında öldüğünün lakin yakın bir tarihte birilerinin kendilerine sizin onların çocukları olduğu iddiasını ortaya atıldığını ve eğer kendi çocuklarıysanız sizi istediklerini belirttiler. O yüzden hem sizden hem de Alpaslan beyden aile bakanlığı tarafından dna testi için kan örnekleri alındı bir hafta içerisinde de sonuçlar bize bildirilecek. Bunun üzerine de işlemler başlata- aaaaaaaaaaaaaaaaaaaayyyyyyyyyyyyyyyyyy Bir ince çığlık bayılırken duyduğu son ses olmuştu Mar'ın Müdire hanımın ,ince ve tiz çığlığı ardından o hissiz uykunun kollarına düşerken ardında endişeden ve korkudan kalpleri ağzında atan iki erkek kardeşinden başkası yoktu aklının en ücra köşelerinde rahatsız bir huşu içinde uyur iken Ne Mir ne de Mer kız kardeşlerini revire ne ara getirdiklerini fak etmemişlerdi bile... Mie kolundaki saate bakmaktan bir an bile vazgeçmeden beklerken otuz altıncı dakikanın sonunda kapının açılması ile Yeşim hemşire kapıda Hacer hanım ile konuşmaya başladı; - Hacer Hanım durumu iyi şuan uyandı da zaten serumu bitince çıkabilir bol bol da dinlensin yanına geçebilirsiniz Esra hemşire serumu çıkarmaya gelir - Tamam Yeşimciğim sağ ol sen gidebilirsin Küçük bir tebessüm ile başını hafifçe eğerek merdivenlere doğru yönelen Yeşim ile konuşmaya başladı Hacer Hanım - Çocuklar ama kendinizi düzeltin Mar görmesin sizi böyle hadi siz içeri girin duydunuz Yeşim ablanızı uyanmış bile kendini iyi hissedince kardeşinizi de alıp yanıma odama gelin tamam - Tamam Hacer hanım
*******************************************************
Son duyduğu tiz ve ince çığlık sesi ile girdiği giz aleminde nefes alırcasına ciğerlerine çektiği huşu boşluğunda minik minik karıncalanmalar oluşturuyordu Mar 'ın. Nasıl olduğunu anlatmaya dağarcığı yeter miydi bilmiyordu amma hissettiğini anlatmaya kalksa aynen şunları söylerdi; Kafamın içinde sıra sıra çekiç darbeleri vurulurken midemden yukarı doğru sağa sola milim milim dönerek çıkan solucanların yüreğimin diplerinde bir yerlerde kozaya yatmış kelebeklerimi teker teker uyandırdığını hissediyorum ve bu fazlasıyla garip lakin nedensiz bir gariplik amma bu gariplik nedir denirse bilmiyorum. Hayır hayır hayır hayır . Biliyorum. Biliyorum dimi ?Tabi ki de biliyorum nasıl bilmem ki ?İşte garip olanda bu değil mi zaten hayatım boyunca hissetmediğim duyguyu bilmek garip olan tam da bu karıncalanma dediğim içimi dışıma çıkmak istercesine hareketlendiren şey bu bildiğim dediğim şey ümit evet evet içimdeki boşluğu hareketlendiren şey kocaman bir ümit ama ya bu ümit bizi uçurumdan aşağıya sürüklerse? Dayanamam zaten kanadı kırık bir kuş iken çatlaklarım ile ayakta durmaya çalışıyorken tek bir darbede tuz buz olurum ya da oluruz Düşler dehlizinde yavaş yavaş vaktini bitiren Mar' ın hayatının bundan sonrası koca bir muallak iken Yeşim hemşirenin sesi ile ayıldığını fark eden Mar içinden sadece şunları geçirdi; Dert etme Mar üçüzlerin her daim yanında -Uyanmışsın geçmiş olsun canım iyi misin ? - İyiyim abla iyiyim ben de ne oldu bana ? - Müdüre hanımın odasında bayılmışsın canım ben kapıdakilere haber veriyim de rahatlasınlar herkes çok endişelendi senin için serumun bitince çıkarsın zaten bir şeyin yok - Sağ ol Yeşim abla - Önemli değil canım sen dinlen. Her bir kelime Mir ,Mar ve Mer 'in kulağını tırmalıyordu sanki gecenin köründe parkın ortasında oturan üçüzlerin hayatları hiç zor değilmiş gibi birkaç saat içinde tepe taklak olmaları üzerine konuşuyorlardı daha doğrusu konuşmaya çalışıyorlardı. çünkü daha hiç biri bir kelam dahi etmemişti ki ilk konuşan Mar olmuştu. -Ne yapıcaz ? . . . . . . . Sanki Mar hiç soru sormamış gibi yedi dakikadır ne Mir ne de Mer ağzını açıp tek bir kelam dahi etmiyordu zaman onlar yerine her bir harfi kelimeyi cümleyi sıralıyor üçüzlerde bunu sanki kabul ediyorlardı ama konuşacaklardı konuşmak zorundalardı...
***********************************************************
- Teşekkürler Esra abla - Bir şey değil canım serumunu çıkardım sen bugün dinlen yarına bir şeyin kalmaz canım. - Sen hiç dert etme Esra abla Mar bizde - Sen öyle diyorsan öyledir Mer. Hadi ben çıktım. Esra'nın odadan çıkmasıyla Mir oturduğu koltuktan kalkıp kardeşlerinin yanına geldi. Mar 'ın saçını okşayıp - Biraz dinlende Hacer ablanın yanına gidelim Mar - Gerek yok iyiyim ben şimdi çıkalım bekletmeyelim Hacer ablayı - Emin misin -Eminim hadi . . . . . -Biz dejavu mu yaşıyoruz şuan Mar - Yok ya ne alaka - Nasıl yok bak yine buradayız - Tamam buradayız da dejavu için yaşadığının aynısı yaşaman gerekiyor - Eeeeeee aynısı işte bak aynı yer aynı olay - Nasıl aynısı marsupilamim geçen sefer ne konuşacağımızı biliyor muyduk aynı değil -Ama anzer balım -Offfff darlamayın beni başladınız gene iki kafadar goy goya - Ama - Ama Mir - Ama filan demeyin hadi hadi . . . Tk tk tk - Giiiiir - Biz geldik Hacer abla - Aaaaa gelin çocuklar oturun iyi misin Mar nasıl oldun. - İyiyim Hacer abla iyiyim - İyisin iyi bundan sonra daha iyi olacaksınız ama şimdi çocuklar siz hiç bir şey demeyin de açın kulaklarınızı da beni iyi dinleyin nereden başlasam tam bilmiyorum ama bildiğim şudur ki zor hem de çok zor bir anda hiç bilmediğiniz birileri çıkmış gelmiş biz sizin aileniz olabiliriz diyorlar insan nasıl kabul eder böyle bir şeyi bilmem zaten kabul edin de diyemem amma zannetmeyin ki bu durumda zor da olan sadece sizsiniz onlar için de bu durum epey zor bakın çocuklar ben elli üç yaşındayım bu yaşa bu meslekte salla başı al maaşı ile gelinmiyor. Otuz yıldır bu meslekte neler neler gördüm kimler kimler geldi de geçti. Rahmetli annem de geldi de geçti bilir misiniz bilmem ama sizin isimlerinizi annem verdi ben o zamanlar sadece görevli öğretmendim burada müdür ise annemdi Hacer hanımın sözünü her zamanki gibi Mer böldü: - Rahmetli Meryem anne söylemişti bize de gözlerimiz mavi diye Mar ile benim ismimi vermiş ilk önce Mer ;okyanus ve deniz Mar ise Denizden gelen anlamına geliyormuş sonra da üçüzüz diye isimlerimiz benzesin istemiş Mir'in ismi koyulmuş. - Öyle öyle çok yağmurluydu buraya geldiğiniz gün ikinizin ismini koyduğunda kardeşlerin isimleri benzesin dediydi üçüncüsünün ismini ne yapalım deyince Mir'in ismini de ben koydum. - İsmimi sen mi koydun Hacer abla - Öyle Mir'im ben koydum hatta bu koca yetimhanede ismini koyduğum tek kişi sensin o yüzden de benim için pek değerlisiniz çocuklar şimdi zannetmeyin ki hayatınız alt üst oldu yada hayatınız toparlanacak ne yazık ki reşit değilsiniz yani bu demektir ki ne olacağı size değil devlete bağlı bir ay kalmış olsa da bu böyle bana elli üç yıllık ömür hayat ile ilgili ne öğretti derseniz o da hayatın koca bir elek olduğudur. Her birimiz elek alır gibi hayatımızı alıp içine birer birer sevinçlerimizi , korkularımızı , şaşkınlıklarımızı , üzüntülerimizi , öfkemizi koyuyoruz sonra da o eleği yavaş yavaş eleyip eleğin içinde bize zarar verecek olan hiddetimizi , ve hıncımızı bırakmaya çalışıyoruz. İşte o zaman ihtiyatımız ve coşkunluklarımızı beklentilerimize karşı oluşturduğumuz aidiyetliklerimiz ile kendimize ait güven dolu bir hayatın içinde ki yaşama sahip olabiliriz ama elemeden tüm duygularımızı benliğimizde bulundurursak hayatın içinde sıkıştırılmış zorunlu bir teslimiyet ile baş başa kalırız . Ve güvenin olmadığı her teslimiyet her türlü canlıyı keder uçurumuna sürükler. O yüzden duygularımızı kedere değil kaderine sürüklemek için hayatımızı iyisi ile kötüsü ile güzeli ile çirkini ile kolay olsun diye değil yaşadığımız müddetçe bizim kararlarımızın doğrultusunda benliğimizin itimat 'ı için seçimler yaptığımızdır. Bu gün de sizler için bir seçim günüdür yapacağınız seçim üçünüzü de ya kederine ya da kaderine götürecek amma unutmayın ki hayat herkese şans sunmaz zaten Branch Rickey 'in dediği gibi ; Şans bir uğraşın eseridir. Bugün uğraşın ki yarın kederinizi yaşarken hayatınıza sövmeyin ha çocuklar. Sadece uğraşın geleceğiniz için kendiniz için sizi kaybeden aileniz için. Aileniz sizi bırakmamış kaybetmiş sırf bu yüzden bir şansı hak ediyorlar çocuklar. |
0% |