@lunariseylem
|
İçimde bir şeylerin oturduğunu, yaşananlara ve yaptıklarıma alıştığımı farkettiğim de biraz korkmuştum. Korktuğum şeylerin şimdi beni korkutmaması korkunçtu. Bu büyüdüğümün ve zamana ayak uydurduğumun bir örneği, bir yansımasıydı. Unutmam gerektiği an unutacaktım ve tekrar hatırlamam gerektiğin de hatırlatılacaktı. Tenim buz kesecek, tüylerim ürperecekti. İçimden akan korku gözlerime yansıyıp tekrar korkmamı sağlayacaktı. Sonra tekrar unutacaktım çünkü alışmış olacaktım. Sanırım asıl korkmamız gereken alışkanlıklardı. Sırf alıştığımız için bir şeyler başımıza geliyordu ve biz ders çıkarmıyorduk. Tarih, ders çıkarmamız içinde farklı zamanda, farklı bir yerde aynı şeyi yaşatıyordu. Verdiği mesajı alan harekete geçerken, alamayanlar hâlâ uyuyordu. Hem de ayakta... Cedric'le bu uzun yolculukta pek konuşmamıştık. Sanki ikimiz de bundan kaçıyor, sessizliğin tadını çıkarıyorduk. Saldırıdan sonra her ikimiz de tetikteydik. İkimiz de biliyorduk ki o düşmanları annem yollamıştı. İntikamı için her yola başvuracak kadar gözü kara bir kadındı. "Sence bundan sonra ne olacak?" Diye merakla karışık ciddiyetle sordum. "Onları annem yollamıştı. Buna eminim." Ses etmedi. Bakmadı ve yoluna devam etti. Bu sıralar sessizliği beni meraktan çatlatıyordu. Ne oldu da şimdi böyle elinden eşyası alınmış bir çocuğun tripini atar gibi davranıyordu. Şunu fark ettim de Cedric hâlâ aynı Cedric di. Sadece daha sessiz, daha uysal ve daha gizemli. Güne konuşmadan devam ettik. Onu sorularımla boğmaktan kaçınıp gizemliliğine ayak uydurdum. O, konuşmak istediğin de anlatmasını bekleyecek ve ona göre yardım edip edemeyeceğimi düşünecektim. Havanın kararmasına bir saat kala Cedric'in arkadaşının evine vardık. Çok da büyük olmayan ahşap ev, bana tanıdık sıcak bir hissiyat veriyordu. Ancak içini ve içinde ki kişiyi görmeden hissettiğim bu duyguyu görmezden gelip kapıyı çaldım. Kapı birkaç saniye sonra ardına kadar açıldığın da yüzyüze geldiğim kişi içimde bir yerlerin hareketlenmesine, sıcacık kesilmesine neden oldu. Ona doğru atılıp boynuna sarıldığım da evimde gibi hissettim. Onu özlemiştim. Onu her bir parçam özlemişti. Sarıldığım gibi belimi kavrayan kolları sıkı sıkı tuttu ve bağrına bastı. Saçlarım arasına konan kokulu öpücükler kıpır kıpır hissetmemi, yeniden onun küçük kızı olduğumu bir kez daha anlamamı sağlamıştı. Ondan biraz ayrılıp hayranlık duyduğum yüzünü izlemeye başladım. Genç görünen yüzü ve bilgeliğiyle o tam bir efsaneydi. Genç ve pürüzsüz cildi, her zaman aynı kalan, eski soğuk kışların verdiği derin kasvetli hikayenin sessiz anlatıcısıydı. O, benim babamdı. Hiç dile getirmesem de... Gülümseyip tekrar sarıldım. Kendine has mistik kokusu burun derinliklerime nufüs etti ve güven duygusunu iliklerime kadar aşıladı. Sarılmayı bıraktığımız da kapı da bizi ses etmeden izleyen Cedric'e fısıldayarak "Merhaba, Cedric." Dedi. Ardından gözlerini bana çevirdi, yüzünde yılların tanıdıklığıyla, "Ve hoşgeldin, küçük kızım." Diye ekledi. Onunla geçireceğim eğitim süresini en iyi şekilde değerlendirebilmek için elimden gelenin fazlasını yapmaya gayret edecek, benimle gurur duymasını sağlayacaktım. Daha fazla dışarı da beklemeden içeri adım attığımızda, etrafa yayılan tanıdık koku beni çocukluğuma götürdü. Duvarlardaki eski kitaplar ve yüzlerce yıllık eserler, bu mekânın derinliğini ve büyüsünü yansıtıyordu. Baba gibi gördüğüm adam, genç görünen yüzüyle, yılların ona dokunmadığı bir zaman diliminde yaşıyor gibiydi. "Hoş geldiniz," dedi. Gözlerinde, bana her zaman ilham veren o bilgelik parıltısı vardı. "Tayeçe, seni burada görmek ne güzel. Bu eğitim senin için çok önemli olacak." İçimdeki merak ve heyecan, onun sözleriyle daha da arttı. Cedric, yanımda durup bana güven dolu bir bakış attı. "Hazır mısın?" diye sordu, sanki cevabımı zaten biliyormuş gibi. "Her zaman," dedim kararlılıkla. Bu eğitim, sadece büyü gücümü değil, içimdeki gerçek potansiyeli ortaya çıkaracak bir yolculuktu. Adım adım ilerledikçe, geçmişin gölgeleriyle yüzleşip geleceği inşa edecektim. Odadaki sıcaklık beni sararken, o eski bir kitabı masaya yerleştirdi. "Bu, senin için," dedi ve gülümsemesiyle birlikte anılar arasında bir yolculuğa çıktı. "Sen küçükken, bu kitap seni büyülerdi. Her sayfasını ezbere bilirdin." Gözlerimdeki parıltıyı gördüğünde, onun da anıları canlanmıştı. "Hatırlıyor musun, Tayeçe? Her zaman kitaplara olan merakınla dikkat çekerdin. Saatlerce yanıma gelir, bu eski kitapların arasında kaybolurdun." Hatırlıyordum. Ancak yanına gelme sebebim kitaplar değil o'ydu. Onunla daha fazla zaman geçirebilmek için anlamadığım ama büyük bir merakla okuduğum kitaplar beni ona bağlayan birer halattı. Başımı sallayarak, "Evet, hatırlıyorum. Bu kitaplar benim için hep bir kaçış yolu oldu," dedim. İçimde büyüyen sıcaklık ve güven hissi, onun bu anıları paylaşmasıyla daha da güçlendi. Cedric, bu samimi anları izlerken sessizce gülümsedi. Adam, elini omzuma koyarak, "Şimdi büyüdün ve bu bilgiyi daha da ileriye taşıyacaksın," dedi. "Senin büyü gücün ve içsel ışığın, bu dünyada büyük değişiklikler yaratacak." Onun sözleri, bana her zaman olduğu gibi güç ve cesaret verdi. Bu eğitim sürecinde, geçmişin izlerini ve babalık figürü olarak kabul ettiğim bu adamın bana öğrettiklerini daha da derinleştirecektim. Yavaşça kitabı açtım ve içinde yazılı olan büyüleri tekrar incelemeye başladım. Cedric ve adamın yanında, geçmişin izlerini takip ederken, geleceğe doğru emin adımlarla ilerleyecektim. Tanrım! Uzun zaman sonra evimdeydim. Kitapların arasında kaybolurken, içimde bir soru yankılandı. O kadar uzun zaman olmuştu ki, ona ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Gözlerimi kitaptan kaldırıp, sesimdeki merakı gizleyemeyerek, "Nerelerdeydin bunca zamandır?" diye sordum. Onu bulabilme umuduyla klana yakın olan evini darmaduman etmiştim. Bir an duraksadı, gözlerinde eski anıların gölgeleri belirdi. Ancak yüzüne yerleşen o bilindik ifade, bana bir şeyler söylemek istese de, sessiz kalmaya karar verdiğini gösteriyordu. Hafifçe gülümsedi, ama dudaklarından tek bir kelime bile dökülmedi. Bu sessizlik, bir yandan merakımı körüklerken, diğer yandan onun sırlarının ne kadar derin olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Cedric yanımda durmuş, durumu sessizce izliyordu. İçimdeki sorularla birlikte, bu eğitimin sadece büyü gücümü değil, aynı zamanda geçmişin gölgelerini de aydınlatmak için bir fırsat olduğunu hissettim. Gözlerindeki o derin bakışı hafızama kazıyarak, yeniden kitaba döndüm. Sorularımın cevapsız kalacağını biliyordum, ama bu beni yolumdan alıkoymayacaktı. Cedric ve onunla birlikte, içimde ki tayeçe'yi çıkaracaktım. Zaman alacaktı ama eninde sonunda çıkacaktı. Kitabın içine ciddi mana da daldığım da işime Yarayacak tek bir büyü, bilgi veya ritüel yoktu. Belli başlı büyülerden bahsediyordu. Büyüler ve sonuçlarından. Pekala sanırım başka bir kitaba geçmeliydim. Cedric'e baktığım da elinde ki su elementi ile ilgili bir kitabı inceliyordu. "Cedric?" Sıkıntıyla seslendiğim de şimşek hızında gözlerini üzerime çevirdi. "Bana yardım eder misin?" Elinde ki kitabı masaya bırakıp oturduğu yerden kalktı ve yanımda ki sandalyeye oturdu. "İşime yarayacak herhangi bir şey yok. Yani en azından güçlerimle ilgili herhangi bir şey yok." Kaşlarını çattı. Daha önce incelediğim kitapları incelemeye başladığın da göz devirmemek için kendimi zor zaptettim. "Ritüellere bakmış mıydın?" "Evet ama hepsi çok tehlikeli. İçinde kan ve adak olmayan bir ritüel bulamadım." Gözlerini kısarak alaycı bir bakış attı. "Biz cadıyız. Biliyorsun değil mi?" Elinde ki kitabı sertçe alıp bizden uzak bir köşeye fırlattığım da derince iç çektim. "Tabiki, ancak herhangi bir canlıya zarar vermeden bir şeyler bulmayı tercih ediyorum." Bunun üzerine bir süre daha tartışırken aklıma bir şey gelmiş gibi duraksadım. Yüzümde keyifli bir gülümseme oluştuğun da ışıldayan gözlerle Cedric'e baktım. "Neden soyumu araştırarak başlamıyoruz?" Omuz silkti, sandalyesin de yan dönerek içeri de yemek hazırlayan babama seslendi. "Dostum sanırım yardımına ihtiyacımız var! " Babam işini yarım bırakıp yanımıza geldi. Oldukça sakin duruyordu, bu yüzden mimiklerini okuyamıyordum. Kitapları masanın köşesine itip masanın çekmecesinden deri kaplama kahverengi eski bir defter çıkardı. Önümüze bıraktığın da Cedric'le ne yapacağımızı düşünüyorduk. "Seninle ilk kez karşılaştığım da enerjin şimdikine göre daha karışıktı. Seni çözmek zamanımı alsa da kendi çapımda ki araştırmalarımla bir fikir yürütmüştüm. İmkansız gibi gözükse de bu gerçek olabilir." İçime yerleşen endişeyle Cedric'e baktım. O da şaşırmış gibi duruyordu. "İyi de daha ne olabilir ki?" Diye atıldı Cedric. Şaşkınlığı sesine yansımıştı. "Ne çıkabilir daha, öcü de de şaşırayım." Babamla birlikte göz devirdik. Sanırım Cedric bir konu da beni kıskanıyordu. "Buna gerek yok, o bir lunaris." Dedi gözlerini alamayarak. Ağzım açık lunaris kelimesinin ne anlama geldiğini düşünüyordum fakat hiç duymamıştım. "Bu ne demek oluyor?" Defterin kapağını açıp sayfaları karıştırdı. Aradığını bulmuş gibi gülümsediğin de önüne itti. Parmağının ucuyla bir yazıyı gösterdiğin de "oku" Dedi. 18 şubat 1878 Tayeçe... çok farklı bir çocuk. Onun doğasında bir şeyler var, asırlardır görmediğim türden güçler. Lunaris Cadıları'ndan olduğunu düşündüm. Dört elementi yönetebiliyor... Ateş, su, toprak, hava. Sanki doğayla konuşabiliyor gibi. Doğayla her ne kadar bir bağı olsa da aynı zamanda yok gibi. Belirsizliğini çözemiyorum. Onu okumak zor. Geleceği görebiliyor. Ama bu yetenek, garip şekilde düzensiz... Sadece kritik anlarda ortaya çıkıyor. Kendi geleceğini göremiyor. Annesinin güçlerine göre kendi güçleri tamamen farklı. Nasıl anne-kız olabiliyorlar anlayamıyorum. Çünkü tayeçe annesine benzemiyor. İkisi çok farklı ne kadar enterasan ki bir o kadar da aynı. "Kızın sadece bu güçlerini bildiğin için Lunaris soyundan geldiğini söyleyemezsin. Dört elementte ustalaşan her elemental cadı dördünü de rahatlıkla kullanabilir. Bunu sende biliyorsun." Sakinlikle kurduğu cümle hiddete döndü. Neden bir anda kızdığını anlayamasam da bir yandan hak da vermiştim. Beni özel kılan bir şey yoktu. Babam burun kemerini sıkıp kitaplığı kurcalamaya başladı. Bunu yaparken o kadar aceleciydi ki birkaç kitap yere düştü. "Sakin olmalısın." Diyerek yanına gittim. Ancak bu onu durdurmadı. Aradığı kitabı bulmuş gibi Cedric'in önüne sertçe bıraktı. Kollarını göğüsüne bağlayıp "bölüm 9, sayfa 313. Aç ve oku." Cedric öfkeli gözlerle dediği yeri açıp okumaya başladı. Ortamın gerginliği beni bunaltırken kendimi sıkışıyormuş gibi hissediyordum. Hiçbir şey beklediğim gibi geçmemişti. "O, haklı Tayeçe." Babama bakıp inanamazca Cedric'in yanına gittim. Kitap da yazılanları okuduğum da neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Lunaris Cadıları; Lunaris Cadıları, doğanın en derin sırlarına ve güçlerine erişebilen nadir bir cadı soyudur. Bu cadı soyunun kökeni, kadim zamanlara dayanır ve doğanın enerjileriyle iç içe geçmişlerdir. Soylarının nesiller boyunca azalarak günümüzde neredeyse tükenmiş olduğu söylenir. Güçleri; 1. Elemental Kontrol: - Ateş: Ateşi manipüle edebilir ve kontrol edebilirler. Bu güç, onları savunma ve saldırı durumlarında güçlü kılar. - Su: Suyu şekillendirebilir, yönlendirebilir ve onun gücünü kullanabilirler. Su, iyileştirici ve yıkıcı güçler sunar. - Toprak:Toprağı kontrol edebilir ve şekillendirebilirler. Bu güç, büyüsel bariyerler oluşturmak ve doğayla derin bir bağ kurmak için kullanılır. - Hava: Havanın akışını ve rüzgarları kontrol edebilirler. Bu güç, hızlı hareket etme ve düşmanları devre dışı bırakma yetenekleri sağlar. 2.Geleceği Görme: - Lunaris Cadıları, geleceğin belirli anlarını görebilme yeteneğine sahiptir. Ancak bu yetenek, sadece kritik ve önemli anlarda devreye girer ve kendi geleceklerini görmeleri mümkün değildir. Kökenleri ve Tarihi; Lunaris Cadıları, doğanın ve ayın enerjileriyle bağdaşmış bir soydur. Efsaneye göre, ay ışığında doğan bu cadılar, doğanın dört büyük elementini yönetme yeteneğiyle kutsanmıştır. Bu yetenekler, sadece belirli dönemlerde ve belirli bireylerde ortaya çıkmış, böylece soyları nadir ve gizemli bir hale gelmiştir. "Bu bir şaka olmalı?" Cedric ellerini başının üzerine yerleştirdiğin de "Ne yazık ki değil." Dedi. "Annem, daha önce böyle bir şeyden bahsetmemişti." Dedim fısıltıyla. "Tabi bahsetmez, senin gelişmeni görmek istemiyordu. Neden sence sana hiç yardım etmedi? Yada eğitimini almanı sağlamadı?" Gözlerim boşluğa daldığın da "Çünkü neler yapabileceğimi biliyordu." Diyerek kendime itirafta bulundum. Aslında her şey düşündüğümden farklıydı. Ben nasıl algılamak istiyorsam öyle algılamıştım. Kendi yalanıma sıkı sıkı tutunmuştum. Annem onun yerini almamdan korkuyordu çünkü ondan daha iyiydim. Konsey potansiyelimi fark etseydi başa beni alacaklar ve tapılası bilge cadı ben olacaktım. "Eğitimlere en erken ne zaman başlarız?" Diye hevesle sordum. Babam mutfağa ilerleyip yemeklerle uğraşmaya devam etti. "Masadan kitapları kaldırın, yemek yiyeceğiz. Eğitimlere sabah başlarız." Diye ekledi. Akşamı bu konudan söz etmeyerek keyifli bir şekilde geçirdik. Babamın elleriyle yaptığı tavuk göğüsü o kadar lezzetliydi ki Cedric tekrar yapmasını istemişti. Evet başlangıcı pek keyifli olmasa da geceyi güzel geçirmiş, yorgunluğun etkisiyle uykunun tatlı kollarına kendimizi bırakmıştık. Yarın büyük gündü ve ben heyecan neredeyse çatlayacaktım.
|
0% |