@lunariseylem
|
Yeminle o kadar bıktım ki bu katilden kitabı yok edesim var ekdoskdoeno Neyse iyi okumalar dilerim. Aa bu arada son sahnelerde akla mantığa yatmayan bir kurtarma sahnesi var 💪 bu sahneyi tasarlayan sayın bilinçaltıma teşekkür ediyor işleyiş biçimini değiştirmesini arz ediyorum.
Başlangıcım ve sonumun aynı oluşu ne kadar da histerikti. Yalnız başlayıp yalnız bitirecek olmam neye işaretti? Bundan sonra ne olacaktı? Düşünüyorum yine ve her zaman olduğu gibi. Tabi farklıydı bu sefer çünkü umutsuzdum. Kirlenmiştim ve boğazıma kadar bataklığa batmıştım. Şimdi ise umutluyum hem bugün için hem de yarınlar için. Temizleniyordum ve battığım bataklıktan çıkıyordum. Bir şeylerin farkına varmıştım. Yalnız değildim, amerikan hükümeti arkam da durmuş ve bana destek olmuştu. Hayatıma kavuşmama sadece birkaç dakika kalmıştı. Elenor (Şu siyahi kadın FBI'dan) hakiki kadın çıkmıştı. Söylediklerini birebir yapıp bana yeni başlangıcın kapılarını aralamıştı. Kapıyı tümüyle açmak ise bana kalmıştı ve ben bunu tüm kararlılığım ile yapacaktım. Aynada ki yansımam öncekime hiç benzemiyordu. Çocuksuluğum uçup gitmiş yerine tüm gerçekliği ile bir genç kız gelmişti. Gözlerimin altında ki torpalar birkaç gün için de bakımlarla geçmişti. Doktorumun verdiği listeye uymuş ve bedenimin mahrum kaldığı besinleri, proteinleri almıştım. Yenilenmiş gibi görünüyor ve bunun sevincini her şeyimle yaşıyordum. Ve katile karşı hislerim tamamıyla değişmişti. Elenor haklıydı. O, ona karşı bir şeyler hissedeyim diye aklıma girmişti. Zaten karışık olan kafam temelli karışmış ve büyük bir çıkmaza girmiştim. Orada ben değil de bir başkası olsaydı yaşananları, yaşadıklarımı yaşayacaktı. Sadece şanssız olan bendim. Kapının nazikçe çalmasıyla ayaklandım. Büyük ihtimalle Elenor gelmişti. Buraya gelmeden önce odasında onu beklememi, konuşmak istediğini söylemişti. İçeri girdi ve kapıyı kapattı. Beni gördüğün de samimi bir gülümseme sundu ve ciddiliğini bir yana bıraktı. "Senin için endişeli olduğumu söylememe gerek var mı?" Olumsuzca başımı salladım. Ellerini tuttuğum da o hâlâ endişeli duruyordu. Operasyona katılmak istemem ona tehlikeli geliyordu. Çünkü onun öne sürdüğü 'kalem' taktiğiyle kalmayacak daha ilerisine gidecektim. "Merak etme bir şey olmayacak." İlk başta bana sert yaklaşmıştı. Ondan haz etmemiştim ve aramızda gereksiz bir duvar vardı. Ancak sürekli yüz yüze geldiğimiz için ve bazı yerlerde ortak noktalarımız olduğu için birbirimize şans vermiştik. Dost gibiydik diyebilirdim ve bu bir- iki hafta da benim için yaptıklarına minnettardım. "Emin değilim, bunu yapmak istediğine emin misin? Planın çok tehlikeli eğer inanmazsa ve bir ihtimal yakalayamazsak her şey senin için daha kötü olabilir! Başa dönebiliriz..." Oturması için işaret verdiğim de diretmedi. Gözlerine kararlılıkla baktım. "Kaybedicek bir şeyim yok Elenor, sende biliyorsun. Bu onu yakalayabileceğimiz son şansımız. Onun bana karşı bir zaafı var. Kendin söyledin, eğer öldüğüme ikna edebilirsek diretmeyecek. Zayıf olduğu anda onu yakalayıp hakettiği yere gönderebileceksiniz. Ve şey ölü olduğumu gösterecek belgeleri hazırlamaya başlasanız iyi olur. Onun rahat duracağını sanmıyorum." Bir süre daha konuştuk ardından beni hazırlamaları için gönderdi. Operasyon alanına geldiğimiz de heyecandan titriyordum. Onu yakalamamıza çok az kalmıştı ve eğer avucumuza düşerse kurtuluşu olmayacaktı. Şimdi ise evde onu bekliyordum. Polislerden kaçtığımı gelip beni bulmasını söylemiştim. Ona nasıl ulaştığımı sorgulamamıştı. Büyük ihtimalle düşünebildiği tek şey gelip beni almaktı. Yaklaşık bir buçuk saat sonunda evin kapısı çaldı. Terlemiş avuç içimi pantolonuma sürttüm. Endişeli gözükmeye çalışarak kapıyı yavaşça açtım. Tahmin ettiğim gibi gelen o'ydu. Kapıyı açar açmaz üzerime çullandı ve sarılmaya başladı. Kafasını boynuma sürttüğün de tek hissettiğim şey iğrenmeydi. Bir süre öyle kaldı. Derin derin nefeslerinin ardından saçlarımı okşuyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Üzerinde beyaz tişört üstü hırka altında ise kot bir pantolon vardı. Saçları dağınık görünüyordu. Şüphelenmemesi için ona sarılıp sırtını okşuyordum. Uzaktan bakılınca birbirini özleyen bir çift gibi görünüyorduk. Oysa gerçek çok farklıydı. "Seni onlardan kurtaramadığım için üzgünüm! Sana zarar vermediler değil mi?" Ufak bir tebessüm sundum. Elini tutup kalbimin üzerine koyduğum da "Bana zarar vermediler, onlardan kaçmayı başardım." Anlımdan öpüp tekrar sarıldığın da içimden küfürler ediyordum. Bana asıl zarar veren o'ydu. Elini tuttum. İçeri geçtiğimiz de kurulu sofraya oturttum. Ağzı açık şekilde bir sofraya bakıyor bir de bana bakıyordu. Şaşırmıştı çünkü ona iyi davranıyordum. Sanki seviyormuş gibi, sanki hayatımmış gibi... "Otursana, bizim için hazırladım. Bunu bir tür kutlama gibi düşün." Masanın üzerinde ki şişeyi açtım ve kadehlere döktüm. Kadehi eline tutuşturduğum da yanağına sıcak bir öpücük koydum. "Kavuşmamıza..." Gülümsedi kadehini kadehime vurduğun da aynısını dedi. "Kavuşmamıza..." Yerime oturup tabağım daki yemeklerden yemeye başladım. O da bana eşlik etti. Ardından sormasını beklediğim soruyu sordu ve o an operasyon başlamış oldu. "Bana nasıl ulaştın?" Kadehten ufak bir yudum aldım. Peçeteyi nazikçe dudaklarıma dokundurdum. Dikkatle hareketlerimi izliyor ve kafasında bir şeyler tarttığını biliyordum. Az evvel ki endişemin sanki onun yanında tuzla buz olduğunu hissettirmeye çalışarak sakin davranmaya özen gösteriyordum. "Arkadaşlarınla konuşurken sana ulaşabilmeleri için Rupert'la iletişim kurmalarını istemiştin. Bir çörekçi de çalışıyordu ve sen dükkanın adına kadar her şeyi söylemiştin." Gözlerinden geçen şaşkınlık durgunluğa teslim oldu. "Uyuduğunu sanıyordum." Dedi fısıltıyla. Aslında onları dinliyordum. İşeme yarayacağını bilmeden hem de. "Uyumuyordum, seni dinliyordum. Sesin benim için hipnoz edici... Karşı konulamaz bir günah gibi." Onu şaşırtıyordum. Ağzımdan çıkanlara inanmadığını, aklının derin köşelerin de davranışlarımı yorumlamaya çalıştığını biliyordum. Çünkü ondan nefret ediyordum ve o bunu biliyordu. Şimdiyse hareketlerim öncekilere göre mantıksızdı. Şaşırıyordu, büyük ihtimalle onu sevebileceğim düşüncesini hiç düşünmemişti. Bu onun için uç bir örnekti. "Benden nefret ettiğini sanıyordum. " Ediyorum tabi. Ve bu nefret hiçbir şeye benzemiyor. Senden önce sıradandım. Basit bir hayatım, küçük hayallerim vardı. Sonra sen girdin hayatıma izinsiz, sualsiz. Girdiğin gibi mahvettin beni ve bununla kalmadın. Dünyayı da talan etmeye, kan kusturmaya başladın. Görüp görebileceğim en acımasız en vasıfsız insandın. Herkes, adını bilen bilmeyenler bile senden bu denli nefret ederken ben seni nasıl sevebilirdim? Kanın eline yuva yapmış bir insanı nasıl sevebilirdim? "Etmiyorum. Seni geri dönecek kadar severken nasıl nefret edebilirim?" Yanına gittim. Arkasından boynuna sarılırken saçlarına öpücük koydum. Ardından masayı toparlama da yardım istedim. Beni ikiletmedi her dediğimi usulca tek tek yerine getirdi. Sandalyeye oturup onu beklemeye başladım. Plana göre diğerlerinin nerede kaldığını öğrenmeli ve masanın altında ki kaleme basmalıydım. Kalemde ki işaret sayesinde Elenor ve ekibine işaret vermiş olacaktım. Ve böylece onu yakalayacaklardı. Planın bozulmaması için dualar ederken o içeri geldi. "Diğerleri nerede? Gelirler diye düşünmüştüm?" Sıkıntıyla nefes verdi. Ayakta dikilmeye başladı. Ensesini kaşırken "Onlar, .... Çiftliğindeler. Gelmemeleri için tehtit ettim. Seni görmem gerekiyordu." Gülümsedim. Masanın altında ki kalemi çaktırmadan bastım. Ve saymaya başladım. Binada pusuya yatan polisler ansızın girebilirlerdi. 1... "Üzgünüm, işleri berbat ettim." Oh canıma değsin. Nasıl da kurtuldum senden ama. 2... "Hayır, öyle düşünme. Yerimizi ifşa eden bizdik." İyi ki de ettin gerizekalı 3... "Beni bulmaya çalışırsın diye düşünüyordum!" Burada cidden bunu düşünmüştüm. Ama o yapmamıştı. 4... Durakladı. "İşlerim çıkmıştı. Seni alabilmek için ittifak kurmak için şehir değiştirmiştim." Doğru söylüyordu. Elenor üçünün şehir değiştirmiş olduğunu, bir benzinlik de kameraya yakalandıklarını söylemişti. 5... Heyecandan avucum terledi. Yüzüm ısınmaya başladı ve sanki kulaklarım yanıyordu. Onu öyle keklemiştim ki geceleri düşünmekten uyuyamayacaktı. Kapı kırıldı ve büyük bir gürültü koptu. Kaçmaması için önünde durdum. Polisler etrafımızı sarmıştı. Sanki haberim yokmuş gibi endişeli ve korkmuş gibi davranıyordum. Polislerden birkaçı rol icabı silahlarını bana tutuyorlardı. Paniklemiş gibi ona doğru atıldım. Beni hızla arkasına aldı ve koluyla bir duvar oluşturdu. Kaçış yollarını düşündüğünü biliyordum. Stratejik bir zekası vardı ve yaptığı işi en temiz haliyle - bu ölüm oluyor- bitiriyordu. Sanırım onun tek kirli işi bendim. Beni hayatta bırakması demek işi bitirememek demekti. "Korkuyorum." Diye fısıldadım. Daha sıkı tuttu. Elinin koluma tutunuşu fazla sahiplenici geliyordu. Tetikteydi. Bir silahı ele geçirmeyi veya bir boşluk bulmaya çalışıyordu. "Korkma, hiçbir şey olmayacak!" Çok emin konuşuyordu ama dediği gibi de olmayacaktı. Bugün resmiyette ölü görünecektim. Gerçek dahi olmasa bile bugün ölüm günümdü ve katilim bu değerli güne tanık olacaktı. Polislerden birine saldırıp bayılttığın da elinde ki silahı aldı. Hırkasını sıkı sıkı tutarken tek düşündüğüm polislerden birine zarar gelmemesiydi. Tehtitler savururken binadan çıkmak için hamle de bulundu. Polisler bana veya ona zarar gelmemesi için onu ikna etmeye çalışıyordu ancak nafileydi. Binadan çıktığımızda arka sokakda ki arabasına bindik. Kapının kolunu sıkı sıkı tutarken o burnundan soluyordu. Sinirden yüzü kızarmış halde küfürler ediyor tükürüklerini etrafa saçıyordu. "Bizi öldüreceksin!" Diye bağırdım köprüde arabaları sollarken. Gaza basabildiği kadar basıyor sınırlarını zorluyordu. Tükürüğümü bile yutamazken sahte ölümüm gerçeğe dönüşecek diye kendime işkence ediyordum. Onu fazlasıyla hafife almıştım. "Sana bir şey olmayacak! Gideceğiz buralardan." Birkaç saniyeliğine fazla göz teması bakarken arkamızdan bir araba bize çarptı. Yoldan çıkıp karşı şerite kaydığımız da bariyere hızla çarptık. Öksürerek kemeri çıkarmaya çalıştım ve güç bela araçtan çıkıp kendimi yere attım. Ciğerlerimi çıkartmak istercesine öksürmelerim hafifleyemeye başladı ve ayağa kalkıp araçtan uzaklaşmaya başladım. Ara bir arkama bakıyordum. O, araçtan çıkmamıştı. Umarım gebermiştir diye düşündüm ancak bunun ona ödül gibi geleceği düşüncesi zihnime hücum ettiğin de geri döndüm. Kapıyı açtım ve baygın yatan bu moruğa bir tokat attım. Gözlerini kırpıştırarak açtı ve irkildi. Etrafına baktığın da öksürmeye başladı. Kemerini çözüp "Uyuyan güzel olma sırası değil! Kaldır o kıçını da defolup gidelim!" Dediğimi yaptı. Araçtan çıktı ve yanımda bacağını sürerek yürümeye başladı. "İyi misin? " Başını salladı. Belinden tutup destek olarak köprüde nereye gidebileceksek yürümeye başladık. Bu maldı ya ben ondan daha maldım. Neyse tepemizde helikopter geçerken o durdu. Sanki bir şey yapılamayacağını anlamıştı. Çok geçmeden de etrafımız tekrar sarıldı. Kaçacak hiçbir yerde yada olasılık yoktu. İşi bitmişti, buraya kadardı. Arabaların birinden Elenor çıktı. Elinde ki megafonla her şeyi çözenileceğini umut ederek onu ikna etmeye çalıştı. Karşısında ki bir katil olsa bile en güvenli yoldan teslim olmasını istiyordu. Ama aslında istediğinin benim intihar etmemdi. Köprüden aşağıya atlamamam için her şeyi yapardı. Benim yapacağım gibi. Ama kararlıydım. Yeni bir başlangıç için ölmeliydim. Bu gerçek olmasa bile... Yeni benliğime kavuşmak için yapmalıydım. İhtiyacım vardı. "Teslim ol! Söz veriyorum ikinize de zarar gelmeyecek!" Elenor'un iknayla arasında bir şey vardı. Cümlelerle kontrol sanatını o kadar iyi yapıyordu ki anlamsız şeyler anlam kazanıyordu. Belki katliam olmasaydı Elenor'la hiç tanışmayacaktım. Öyle olsa bile yine de tanışmak isterdim. Farklı bir şekilde ama aynı gelecekte. Katilim benden bir şeyler aldığı gibi bir şeyler de almama neden olmuştu. İyi ki yoksa keşke mi bilmiyorum aralarda bir yerdeyim. "Size teslim olacağıma ölürüm daha iyi!" Dedi tüm nefretiyle. Ne çeşit bir insandı böyle. Değişme, yeni bir sayfa açma şansı varken ne diye aynı yerde aynı bataklık da kalmak için direniyordu? Pisliğe bulaşmış olduğunu düşünüyordum. Birilerinin onu buna sürüklediğini, mecbur kaldığını, aklını yitirdiğini. Ve belki sevilmediği içindir diye düşündüm. Sevgisizlik her şeyin başlangıcıydı çünkü. Fakat şimdi anlıyorum ki o pisliğin kendisiydi. Halinden de memnundu. Vicdanı ölmüş bir cesetti. İçi boş bir çuval, dikiş tutmayan bir kumaş, sevgisizliğin kendisiydi. "Lütfen..." Nefes aldım. Gözlerim dolmuştu. Bana silah tutan polise işaret verdim. O bunu görmedi çünkü sırtı bize dönüktü. Polis rol icabı beni rehin aldı. Silahın ucunu başıma doğrulttu. Normalde asla böyle yapmazlardı ama katilime bir ders vermem gerekiyordu. Milletin acı çığlıkları kulaklarıma dolarken babannemin gözlerimin önünde ölüşünü izlediğim gibi izlemesi, çaresizce ruhun soluşunu görmesi gerekiyordu. Aslında insan sevdiğini kaybedince ölüyordu. "Teslim olmazsan kız ölür!" Yutkundum. Polisin elini sıkı sıkıya tutunurken o bana döndü. Dondu kaldı. Gözlerinin dolması içimi acıttı ama hızla geçti. Bize doğru yürüdü. Fazla yaklaşamadan ona dönen silahlarla olduğu yere çakıldı. "Ona zarar verirseniz hepinizi öldürürüm!" Bağırdı. Vücudunun titreyişi sıklaştı. Gözlerinin kızardığını görünce başardığımı anladım. Sona yaklaşıyordum. "Teslim ol! Son kez söylüyorum. Dediğimi yapmazsan kızı aşağı atarım. Boğuluşunu çırpınışını izlemeyi istemiyorsan teslim ol!" Beni bariyere daha çok yaklaştırdı. Bize doğru birkaç adım daha attı. Ellerini saçlarından geçirdi. Çığlık attı yerde ki herhangi bir şeyi tekmeledi. Küfürler etti yere kapandı. Ama beni kurtarabilecek hiçbir şey yapmadı. Teslim olmadı. Silahların önüne atlayacak, mermiyi vücudunda taşıyacak kadar cesur olamadı. Elenor, arkadan bir ekip daha gönderirken polisi ittim. Sanki dengemi kaybetmiş gibi köprüden atladığım da duyulan tek şey o ve benim çığlıklarımdı. O, benim için çığlık atıyordu. Ben gerçekten ölecek olacağımdan... Sonra filmlerde ki gibi bir şey oldu. Bir adamın helikopterden sarkttığı belli oluyordu. Bir şekilde beni tuttu. Beline bağlanmış kayışın iplerine baktığım da köprünün altında ki kolonlara bağlandığını ve helikopterden olmadığını gördüm. (Bu kısım da gülesim geliyor yeminle. Öyle ilginç bir rüya ki köprünün altından bir adam beni tutuyor odldlwmsoenfın adam adam değil süperman mübarek) Denize gerçekten düşmüş gibi bir şey atıldığını gördüm. Su gümbürdedi. Onun çığlığı daha yakından gelirken polislerin bağırışları onunkini susturdu. Aksiyon dolu bu operasyon da burada bitmiş oldu. O yakalandı, ben öldüm.
|
0% |