@lunariseylem
|
Güneşin sıcak ışınlarının yüzünüzü aydınlatıp o tatlı ısıyı teninizde hissetmenin nasıl bir his olduğunu tarif etmeye çalışsam cümlelerim birbirine karışır. Yeniden doğmak, özgürlük içinde uçuşmak gibi bir şey sanki. En azından benim için öyle. Netice de o günün üstünden epey geçmişti. Sağlıklıydım, mutluydum ve huzurluydum. Elenor yapabileceklerinin sınırını zorlayarak bana mükemmel bir hayat sunmuştu. Bir işim, başımı sokacak küçük bir evim vardı. Yeni kimliğimle bambaşka bir insan olmuş, eski kimliğime elveda demiştim. Amerika'nın temposuna ayak uydurmakta zaman zaman zorlansam da genel olarak her şey yolundaydı. Elenor'la özel olarak sık sık iletişim kuruyor bazı ufak tefek işlerine yardım da bulunuyordum. Hayalini kurduğum hayatı farklı koşullar da yaşasam da elimdekine minnet etmeyi öğrenmiştim. Katliam gününü psikolojik olarak aşabilsem bile asla unutmaya cesaret etmemiştim. Aksine her gün o günü hatırlayarak buralara nasıl geldiğimi hatırlıyordum. Bu benim için önemliydi çünkü her birinin acısını zihnim de taşıyordum. Şimdi ise markete gidiyordum. Evde bazı malzemeler bitmişti ve en kısa sürede bunları halletmeliydim. Haftasonu için planlarım vardı. İş ortamında arkadaş edindiğim birkaç kişiyi evime davet etmiştim. Dolayısıyla malzeme listesini şimdiden hazırlamam gerekiyordu ki iki gün sonra cumartesi'ydi. Market arabasına birkaç içecek koyduğum sırada telefonum çaldı. Arayana baktığım da tebessüm ettim. Elenor arıyordu. "Haftaya benimle göl evine gelir misin? Annem seninle tanışmak için sabırsız. Tüm ev halkı senin için göl evinde buluşacak, annem barbekü konusunda fazla ısrarcı!" Cipsleri de arabaya attığım da sebze- meyve reyonuna yürüdüm. "Sana da merhaba Elenor ve evet haftaya seninle göl evine gelirim. Annene selamlarımı ilet lüften! Bir de çok fazla hazırlık yapıp kendisini yormasın." Telefonun ucundan asabi ama tatlı bir sitem geldiğin de yüzümde ki tebessüm daha da genişlemişti. Şu siyahı kadınlar tam bir çatlaktı. "Pekala cevabını aldığını düşünüyorum. Haftaya görüşürüz, seni seviyorum click." Ufak bir kahkaha attığım sırada birkaç kişinin tuhaf bakışları beni buldu ama umursamadım. "Bende seni seviyorum, görüşmek üzere click." Şey evet garip bir iletişim şeklimiz vardı ama biz bundan fazlasıyla memnunduk. Telefonu kapatıp kasaya ilerdim. Ürünleri geçirip poşetleyip marketten çıktım. Hava kararmış ve sokak ışıkları caddeleri aydınlattığın da hafif serin esen havayı tenimde hissedip ürperdim. Kış yaklaşıyordu ve ben bundan memnun değildim. Hızlı hızlı yürüyüp evimin olduğu sokağa geçtiğim de bugün yiyeceğimi düşünüyordum. Evimin önüne geldiğim de anahtarı cebimden çıkarmak için poşetlerin bir kısmını yere bıraktım. Ardından anahtarı kapı deliğine sokup çevirdiğim de içeri girdim ve karanlık küçük yuvamın tek çıkışını kilitledim. (Burada bir bilgilendirme geçmem gerekiyor bu kısa sahne de orada olmasam da neler olduğunu görebiliyordum. Tam anlatamadım ama ilahi bakış açısı ile olanları izliyordum ancak rüyanın genelinde yaşananları bilmiyordum.) Gri duvarları aydınlatan beyaz ışıkların kasvetli görüntüsüne demir parmaklıkların ara ara çıngırdaması her amerikan filminde mutlaka gördüğümüz turuncu mahkum tulumunun ortama kattığı hava film sahnelerini cidden aratmıyordu. Koridorların bu kadar temiz görüntüsüne tezat duran yoğun ter kokusu, koğuşlar da var olan malzemelerle spor yapan mahkumlar gerçekliği sorgulanacak cinstendi. Başta her şey normal gibi gözükse de katilimin olduğu koğuşu görünce büyük bir hissizlikle onu izliyordum. Beni göremiyordu ama ben bir ölü ruh gibi onu izleyebiliyordum. Demir bir kolu tutunuyor, barfiks çekiyordu. Yüzünün ara ara kızardığını kendini fazla zorlamasından anlayabiliyordum. Görüş açıma hafif tombul çok da genç olmayan bir adam girdi. Onun olduğu koğuşun önünde durduğun da "Duyman gereken bir haber var!" Dedi. Birkaç santimlik yükseklikten atladı. Yüzünde biriken terleri üzerinde solmuş sıfır kol tişörtüne sildi. Suyla ağzını çalkaladıktan sonra birkaç yudum su içti. Ardından gardiyana doğru yürüdü. Başıyla konuşması için işaret verdiğin de gardiyan "O, yaşıyor." Dedi. Katilim kısa süreliğine durgunlaştı sonra başını yavaşça sağa sola salladı. "Yalan söylüyorsun. Öldüğünü gördüm." Dedi. Çok da büyük olmayan koğuş da yürümeye başladı. Bir şeyler düşünüyordu. "Yaşadığına dair, bilgi geldi. Çocuklardan biri tesadüfen markette görmüş. Belirli aralıklarda da takip etmiş. '....' sokağın da sarı- beyaz renkte küçük bir evde yaşıyor." Başta sakin olan tavrı sonradan siteme dönüştü. "Öldü diyorum anlamıyor musun? Gözlerimle gördüm. Lanet olası o köprüden düştü." Demir parmaklıklara sertçe vurduğun da çıkan ses koridor boyunca yankılandı. Diğer mahkumların olayı anlamak için parmaklıklardan başlarını uzatışlarını gardiyana dik dik bakışlarını görebiliyordum. Cebinden çıkardığı küçük kağıdı ona fırlattı. Yere düşen kağıda baktığım da benim fotoğrafım olduğunu gördüm. Yürürken çekilmişti ve yüzüm gayet belli oluyordu. Fotoğrafa uzanan titrek el onu yerden kaldırdı. Avucuna hapsettiğin de gardiyan gitti. Geriye fotoğrafım ve o kaldı. Gözlerinin dolduğunu, çenesini sıktığını görebiliyordum. Fotoğrafın yüzünü okşuyor, burnunu çekiyordu. Sonrası yok.
. . .
(Eve girdiğim sahneden devam ediyoruz.) Işıkları açmadan mutfağa ilerlediğim de poşetleri tezgahın üstüne yerleştirdim. Yiyecek olarak da makarna yapmayı uygun bularak tencereye suyu koydum. O kaynarken televizyonu açar bir şeyler izlerdim. Salona gideceğim sırada kapı çaldı. Deliğinden baktığım da komşum Jared'ı gördüm. Öyle aman aman bir komşuluğumuz yoktu ama arada sırada lafa dalar konuşurduk. "Merhaba nasılsın diye sormaya gelmiştim." Gülümsedim. Kapıyı tamamen açmadan aralık şeklinde tutarak "Çok incesin, iyiyim teşekkürler." Dedim. "Şey söyleyecektim evet şey ee arkadaşlarla club'a gitme kararı aldık. Sende gelir misin?" Yorgunluktan geberirken değil cluba gitmek şurdan şuraya adımımı atmazdım. İçeriden suyun kaynamaya başlayan sesleri gelirken teklifini nazikçe geri çevirdim. "Teşekkür ederim ama planlarım var. Eğer başka bir şey yoksa ocağın başına gitmem gerek. Sonra görüşürüz bye bye!" Kapıyı kapatmadan boşboğazlılık yaparak tekrar sordu. Ofladım ve ister istemez göz devirdim. Neyse ki bunu görmedi. "Haftaya?" "Planlarım var Jared, belki başka zaman." Daha fazla diretmesine izin vermeden kapıyı kapattıp kilitledim. Mutfağa gidip makarnaları tencereye boşalttığım da söyleniyordum. "Hayır diyorsam hayırdır. Ne diretiyorsun ki." Yanına tatlı bir şeyler ararken kavanozdan bir kaşık çikolatayı yemeye başladım. "Diretince dediği olacak sanki, aptal." Şimdi jared iyi çocuktu falan filan ama 'hayır' dan anlamıyordu. Açık sarı saçları, beyaz teniyle yakışıklı çocuktu. Mahallede ki çoğu kızın ona ilgisi vardı. Arkadaş olunacak ama ötesi olmayacak bir çocuktu kısaca. Salona gidip televizyonu açtığım da ışıkları açıp açmama konusunda kararsız kalarak kısacık bir süre televizyonun önünde dikildim. Haber kanallarını es geçip bir filmin yayını yapan kanalda durup makarnanın sosunu hazırlamaya tekrar mutfağa gittim. O işlemleri halledip salona tekrar geldiğim de sehpaya tabağı ve tatlıyı koyup ışığı açmamla arkamı dönüp çığlığı basmam eş zamanda oldu. Gözlerim yuvasından çıkacak kadar büyüdüğün de yutkunamadım. Nasıl burada olduğunu, içeri nasıl girdiğini deli gibi düşünüyordum. Elenor, sıkı bir denetim altında tutulduğu konusun da bana güvence vermişti. Çıkamayacağından o kadar emindim ki aklım da en ufak bir düşünce bile yoktu. Şimdi ise koltuğum da bacak bacağa atmış şekilde oturuyordu. Beyaz saten gömleğinden vücut hatları fazlasıyla belli oluyordu. Saçları eskisi gibiydi sadece şuan daha özenli duruyordu. Tepkisiz şekilde mimik oynatmadan öylece bakıyordu. Yaşadığımı nasıl öğrenmişti de beni bulmuştu? Evimi, yaşadığım şehri nasıl bulmuştu? Ne zamandan beri serbestti? Yine ne yapmıştı da elini kolunu sallıyordu? Eliyle oturmam için işaret verdi. Bense elimi kalbime tutuyor mutfak da duran telefonu almak için kaçmayı düşünüyordum. "Otur, yemeğini ye." Sesini uzun zaman sonra duymam şartellerin atmasını sağladı. En son köprü de bağırmıştı. Daha da duymamıştım. "Seni aşağılık pislik! Ne işin var burada?" Cıcıkladı. Kemikli ellerini dudaklarının üzerine tutup 'ştt' dedi. "Ben sana nasıl yaşıyorsun diye soru soruyor muyum biriciğim?" Mutfağa gidip telefonu aldım. Peşimden geleceğini düşünüyordum ama beni yanılttı. İçeri girdiğim de hâlâ oturuyordu. Televizyona dalmış bakışları bana yöneldi. "Evin güzelmiş." Odada gözlerini dolaştırdı. Yanına çağırarak oturmam için işaret verdi. Gitmedim. "Polisi arayacağım ve çıktığın yere geri sokmaları için şikayette bulunacağım." Öfkeyle bağırdığım da gözlerinden bir şeyin geçtiğini gördüm ama takılmadım. "Ha evet bir de o konu var değil mi sevgilim? Hani beni yakalatmak için oynadığın şu oyun... Beni seviyordun falan aşıktın." Gülmeye başladım. Cidden inanmıştı. "Neye gülüyorsun sen?" Elenor'un numarasını tuşlarken gülmeye devam etmiştim. Onun da yüz ifadesi korkunçlaşıyordu. "İnandın mı sahiden, yazık. Ne kırılmıştır ama senin kalbin! Söyle bana katilim canın çok yandı mı?" Elenor aramayı bekletmeden açmıştı ve dediklerimi duyuyordu. "Yandı." Dedi fısıltıyla kalbine dokunarak "Hiç olmadığı kadar yandı." Elenor konuşmuyordu. Arka da birilerine haber verdiğine emindim. "Neden öyle diyorsun" dedim telefonu sehpaya bırakırken. Önünde durdum. Koltuktan doğrulduğun da bana aşağıdan bakıyordu. " Seni seviyorum ben." Gülmeye devam ettim. "Sesin benim için hipnoz edici..." "Benimle oynama! O telefonu da kapatsan iyi olacak çünkü o çok sevgili arkadaşın seni bir daha bulamayacak!" Gülüşüm yüzümde soldu "Ne diyorsun be sen! Ne bulamaması?" Bu sefer o güldü. "Tekrardan benimle olacaksın sevgilim. Kanlı canlı hem de..." Ayağa kalktı. Bu sefer ben ona aşağıdan bakıyordum. Yanağımı okşadı eline sertçe ittim. "Bana direnme sevgilim... Benim ölü sevgilim." Elleriyle kafama baskı yaparak anlıma dudaklarını bastırdı. Ardından sarılıp başımı göğüsüme yaslayıp sırtımı okşadı. "Sana kızgınım ama beni yakalattığın için değil. Sahte de olsa ölüşünü izlettirdiğin için! Bir daha sırtımdan vuracaksan bunu ölümünü izlettirerek yapma." Sarılışı sıkılaştı. "Seni hayallerim de bir daha yaşatmayacağım. Çünkü buna gerek kalmayacak. Şimdi yuvamıza gidelim. Ama önce şu canına susamış çocuğa bir görüneyim değil mi sevgilim!" Jared dan bahsettiğini anladığım da onu durdurmam gerektiğini biliyordum. Bir kişi daha onun yüzünden ölmeyecekti. "Ona bir şey yapmayacaksın. Bana söz ver! Bir şey yapmayacaksın." İç çekti. Bağlı olan saçlarımı açtı. Oynamaya başladı. "Keşke gerçekten beni sevseydin." Gömleğimin ucunu sıkarken bir ihtimal işe yarar diye aklını bulandırmaya çalıştım. Ona temas ettiğim de kasılması işe yaradığını anlamam için yeterliydi. "Kimseye bir şey yapmayacağına söz ver. Bende sana şans vereyim." Yanağımı göğüsüne sürttüm. Kalbinin hızlı attığını duyabiliyordum. "Tatlım o kandırma işi bir kere olur. Oyalamaya çalışıp kendini yorma. Hatta şöyle yapalım..." Boynuma baskı yaptığın da gözlerim karardı. Son hissettiğimse kollarına yığılışımdı. ⚰⚰⚰⚰⚰⚰⚰⚰⚰⚰⚰⚰⚰ Aha da yeni bölüm geldiii Oy atmayı ve yorum yapmayı unutmayın Tiktok ve instagram hesabımdan takip etmeyi vs unutmayın canlar. Bir sonra ki bölüm final diye düşünüyorum. Allah'a şükür ilk kez final yapıcam. Çok heyecanlıyım o yüzden Hadi görüşürüzz |
0% |