Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@lunnaa_

Git' diyorsun da olmuyor

işte git demekle, her

Şeye rağmen gidemiyor insan

Ben de sana "sev"

diyorum mesela,

sevebiliyor musun?

~

Her zaman ki gibi sahildeydim. Denizin dalgaları kıyıya çarpıyor, tiz bir ses çıkarıyordu. Sahil boş sayılırdı bir kaç insan vardı. Gece saatleriydi, birçok yer çoktan kapanmıştı. Elimde soğumaya yüz tutmuş bir kahve vardı. Arada yudum alıyor ve öylece denizi izliyordum. Denizi çok fazla seçemiyordum. Işıklandırmanın aydınlattığı kadar görebiliyordum.

 

Kahvemin son yudumunu da aldığımda karton bardağı elimde buruşturdum. Yanımda duran küçük çöp kutusuna attım ve bir kedinin yanımda oturduğunu, öylece denize baktığında gördüm. Gariptir ki kedinin bir gözü yoktu. Ona rağmen çok güzel bir kediydi.

 

Ellerim ile kedinin başını okşadım. Bembeyaz tüyleri vardı. Bakışlarım kol saatime döndü saat 23.12'ydi. Yavaşça kol çantamı alıp ayağa kalktım. Sakin adımlarım eveydi ama eve gitmek istemiyordum. Annem ve babamı görmek, bağırış seslerini duymak istemiyordum.

 

Ayaklarımı sürüye sürüye kapının önüne geldim. Tüm ışıklar kapalıydı ama biliyordum babam beni bekliyordu. Odanın bir kenarında, sinirle beni beklediğini biliyordum. Elimdeki anahtarla bir süre bekledim. Sonunda hareket edip kapıyı açtım. Yavaşça ayakkabılarımı çıkarıp tamamen eve girdim. Babamın çıkmasını bekledim. Yoktu, tek bir adım sesi, nefes sesi hiçbiri yoktu.

 

Bir kaç emin adım attım. Salon kapısına geldiğimde başımı içeri doğru uzattım. Oradaydı ama beklediğim şekilde değildi, değillerdi. Korkuyla bir kaç adım geri gittim. Ellerim ağzımı tamamen kapatmıştı. Emin olmak için gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Doğruydu annem ve babam yerde yan yana yatıyordu. Şaşkınlığım korkuya dönmeye başlamıştı. Ellerim odanın ışığına doğru gitti. Bastığımda her şey daha da netleşti. Yan yana yatmış bedenleri kıpkırmızıydı. Salon adeta kan gölüne dönmüştü. Annem ve babamın kanından oluşan kan gölüne. Babamın başının ucunda siyah bir bıçak duruyordu büyük ihtimalle bir çakıydı. Çakının bıçak kısmı kırmızıydı. Bıçaklanarak zarar görmüşlerdi. Kan o kadar fazlaydı ki nereden bıçaklandığını bile göremiyordum.

 

Korkudan olduğum yerden hareket edemiyordum. Kalbim o kadar hızlıydı ki sanki bir an fırlayacakmış gibiydi. Çok kısa bir an ne yapmam gerektiğini düşündüm. Belki de hala yaşıyorlardı. Onları kurtarmam gerekti ama içimden bunu yapmak geçmiyordu. Bu bencilceydi ama şuan korkudan bir şey hissedemiyordum. Pişman olur muydum?

 

Kendim için küçük bir kızı harcayamazdım.

 

Kendimi hareket etmeye zorladım. Sonunda hareket edebildiğimde koşar adımlarla kapıya doğru gittim. Kol çantamı bir hışım çekip, fermuarı açtım. Telefonumu elime aldığım gibi acil durumu aradım. 2. çalışta telefon açıldı, ilk önce ağzımda bir şeyler geveledim. Sonra bir şeyler söyleyebildiğimde kısa bir an sonrası telefonu kapattım. İstemsiz bir şekilde çok gergindim ve bu gerginliğimi derin nefes alarak kontrol altına almaya çalışıyordum.

 

Ayağa kalkıp salona tekrardan girdim. Her annem ile babamı gördüğümde daha da geriliyordum. Sanki tüm görüntüle beynime iyice yerleşiyordu. Bacaklarım, ellerim, kollarım her yerim titriyordu. Ellerimi bir birine yasladığımda elimin titremesi geçmişti. Daha fazla bu görüntüye dayanamadığımı fark ettiğimde hızlıca arkama döndüm.

 

Arkama dönmemle birine çapmam bir oldu. Renkli pijamaları, kısık gözleri, karışık saçları ile Umay yanıma doğru gelmeye başladı. Hızlı bir şekilde Umay'ın yanına gidip ellerim ile gözünü kapattım. Birkaç adım geriye gitti. Elleri ellerimi ittirmek istedi ama o kadar sert bir şekilde tutuyordum ki elleri bir etki etmedi. " Abla neden gözlerimi kapatıyorsun, yoksa bana sürpriz mi yaptın?" gözyaşlarım gözümü doldurmaya yetmişti. Ben küçük bir kıza ailen öldü veya ölmek üzere nasıl diyecektim. " Evet ablacım sana sürpriz hazırladım" Umay ellerini birbirine çarpıp, omuzlarını dikleştirdi " Ne zaman göreceğim sürprizi mi?" "Çok yakın zamanda, en yakın zamanda." dikleşen omuzları yavaş bir şekilde çöktü. "Hadi tatlım sen yatağına git ve güzelce uyu." ellerimi yavaşça gözlerinden çektim. Odasının kapısına kadar eşlik ettikten sonra Umay'ın yattığından emin olduğum da salona geri döndüm.

 

Tam salona adımımı attığım gibi kapının zili çaldı. Polislerin geldiği düşündüğümden hızlı bir şekilde kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açtığımda bir erkek ve bir kadın polis gelmişti. "Salondalar." erkek polis içeriye doğru geçti. Kadın polis yanıma gelip evde başka birinin olup olmadığını sordu, bende kız kardeşimin olduğunu, odasında yattığını, hiçbir şeyden haberi olmadığını söyledim. Kadın başını sallayarak erkek polisinin yanına doğru gitti. Birkaç polis daha eve girdiğinde en sonunda ise acil yardımdan gelen birkaç kişi sedye ile salona geçtiler.

 

 

Adımlarım salonun önündeydi. Salona girmek istemiyordum, öylece beklemek de delirecek gibi hissetmemi sağlıyordu. Salonun kapısının önünde öylece küçük adımlar atarak yürüyordum. Sedye ile dışarı çıkan birkaç kişiyle adımlarım olduğum yerde kaldı. Sedye ile evden çıktıktan sonra tekrar sedye ile içeri geçtiler. Son olarak annemin olduğunu düşündüğüm sedye evden çıktı. Çıkan birkaç adım, polislerin yüksek çıkan sesleri, dışarıda sireni öten ambulans ile evde bir ses kalabalığı vardı. Bu seslere Umay'ın uyanmamış olması imkansızdı.

 

Yavaş adımlarla Umay'ın odasının önüne geldim. Uyuyorsa bile uyandırmamak için kulağımı kapıya dayadım. Kulağımı dayadığım, gibi gelen hıçkırık sesleri ile Umay'ın uyandığını belki de hiç uyumadığını anladım. Sıkıcı gözlerimi kapattım. Umay her şeyi biliyordu. Anlamıştı ve ben ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyordum. Ara ara çıkan hıçkırık sesleri ile kulağımı kapıdan çektim. Tam odaya girecektim ki bana doğru gelen polis ile olduğum yerde kaldım.

 

Oldukça uzun boylu, esmer tenli bir polis yanımda durduğunda ürperdiğimi hissettim. Bir elindeki dosyaya bir de bana bakıyordu. Gözleri son olarak bende durdu ve sesini temizledi. "Merhaba." sert çıkan sesi ile bir kaç kere yutkundum. "Merhaba." Elindeki dosyaya küçük bir bakış atıp tekrar bana döndü. "Adınızı ve soyadınızı öğrenebilir miyim ?" başımı istemsizce salladım. "Ayçin Yaman." elindeki dosyayı arkasına aldı ve gözlerini bana dikti. "Olaya şahit misiniz, nedenini, neden olabileceğini ya da herhangi bir şey söyleyebilir misiniz?" başını ağır ağır salladıktan sonra " Anlıyorum bizimle karakola gelmeniz gerekiyor, detaylı bir şeye ihtiyacımız olabilir." bende ağır ağır başımı salladıktan sonra polis yanımdan ayrıldı.

 

Kapının kolunda kalan elimi hareket ettirip odaya girdim. Umay yatağında yatmış, yatağın organını başına kadar çekmiş ağlıyordu. Sakin adımlara yatağın yanına geldim. Hafif bir şekilde yatağa oturdum. Ellerimi yatağın örtüsüne dokundurdum " Umay tatlım." yatağın örtüsünü daha da başına kadar çekti. "Biliyorum korkuyorsun, belki beni görmek bile istemiyorsun ama beni dinlemen gerek" ellerimi örtünün başına getirdim ve yavaş bir şekilde çektim. Elleri çekmeme izin verdiğinde daha hızlı bir şekilde üzerinden çektim.

 

Umay kızarmış gözleri ile bana bakıyordu. "Bana sürpriz bu muydu abla ?" olumsuz şekilde başımı salladığımda elleri ile kendi gözyaşlarını sildi " Ailem yok mu artık ?" dolan gözlerim taşmıştı. Hiç bir zaman ailem ile aram iyi olmamıştı ama Umay benim gibi değildi çocukluğundan bu yana hep el bebek gül bebek büyütülmüştü. "Gerekirse ben senin ailende olurum ablacım."

 

Yerinde kıpırdadı bana daha da yaklaştığında kollarımı araladım. Beklemeden kollarımın arasına girdi bir süre bekledikten sonra boğazından çıkan hıçkırıkları durmuştu. Ellerim ile yavaş bir şekilde başını okşadım. Öylece beklerken kapının tıklatılmasıyla ikimizin bakışları kapıya döndü. Daha demin beni yanımda olan adam kapıda durmuş öylece bize bakıyordu. Başını sevdiğim elim duraksadı ve yavaşça yerimde hareket ettim. Umay'ın gözleri bana döndü. "Tatlım, benim yapmam gereken birkaç iş var sen beni burada bekle olur mu?" Umay başını hareket ettirdiğinde yerimden kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Kapıya yaklaşmamla kapıda duran adam hafif geri çekilip geçmem için bekledi. Odadan tamamen çıktığımda kapıyı yavaş bir şekilde kapattı. "Karakola gitmemiz gerektiğini söylemiştim." Çatık kaşları beni daha da tedirgin ederken omuzlarımı dikleştirdim. "O küçük bir çocuk farkındaysanız." Adam çatık kaşlarını daha da derinleştirdi. "Oyun oynamıyoruz burada, kardeşinize bakacak çok kişi var." Bu sefer kaşları çatılan ben oldum. " Haklısınız daha 8 yaşında olan bir çocuğu habersiz bırakıp, tanımadığı birkaç kişi tarafından anne ve babasını öldüğünü öğrenmesi tamamen daha mantıklı bir seçenekti." Hızlı hızlı söylediklerime göz devirip umursamaz tavrına büründü. "Her neyse konuştuğunuzu var sayıyorum, karakola geçmemiz gerek." Başımı olumlu şekilde sallayıp tekrardan Umay'ın odasına girdim. Penceresinin önünde duran Umay'ı gördüğümde hızlı adımlarla yanına vardım. " Şimdi senden tek bir şey isteyeceğim lütfen bana soru sorma olur mu?" Umay anlamaz gözlerle bana bakıyordu ama ciddi olduğumu gördüğünde hiçbir şey söylemedi.

 

Yavaşça eline uzandım elini tutmama izin verdiğinde beraber odadan çıktık. Bizi izleyen adam tekrardan göz devirip önden yürümeye başladı. Ev olduğundan daha da kalabalıklaşmıştı. Olabilecek en hızlı şekilde dış kapıya vardığımızda alt dudağımı ısırdım. Dışarısı evden daha kalabalıktı, 3-4 tane polis arabası ve 2 tane ambulans vardı. Polis arabasının üstündeki ışık etrafı aydınlatıyordu. Umay'a bakmak için eğildiğimde onun da bana baktığını gördüm. Gözlerindeki korku beni de ürkütmüştü. Ellerimi başına değdirdiğimde gözünden birkaç tane yaş düştü. Yavaş bir şekilde başını okşamaya başladım. Birkaç yaş sele döndüğünde Umay'ı hızlı bir şekilde kucağıma aldım. Etrafıma baktığımda beni sorguya çeken adamın bir polis arabasının önünde durduğunu gördüm. Hızlı adımlarla adama doğru gittim. Beni gördüğü gibi polis arabasının kapısını açtı. İlk önce Umay'ı koltuğa bıraktım. Kendimde bindiğimde adam arabayı çalıştırdı.

 

Evden uzaklaşmaya başladığımızda etrafta kararmaya başladı. Acaba saat şuan kaçtı. Başımı yan tarafıma çevirdim. Umay başını koltuğa dayamış öylece etrafı izliyordu. Daha doğru karanlıktan seçebildiklerini. "Şey saat kaç acaba." Sorduğum soru ile adam bakışlarını koluna döndürdü, kolunu biraz kaldırıp sokak lambalarının ışığına tuttu. Kol saatinin parlamasıyla kolunu geri indirdi. "04.28, birazdan hava aydınlanmaya başlar." Olumlu bir şekilde kafamı salladım. 10-11 dakika sonunda karakolun önünde durduk. Kafamı Umay'a çevirdiğimde uyuduğunu gördüm. Yüzüme bir tebessüm kondurdum. Ellerimi hareket ettirmiştim ki sert bir kapı sesiyle olduğum yerde sıçradım. Derin bir nefes alıp bakışlarımı tekrardan Umay'a çevirdim. Gözlerinin hala kapalı olması beni şaşırtmıştı. Onu burada bırakmak daha mantıklı gelmişti. Daha fazla beklemeden arabadan indim. Adam önümden ben onun arkasından karakola girdik. Oldukça uzundu, önümü görmekte zorlanıyordum.

 

Bir masanın önünde durduk. Masanın başına geçip sandalyeye oturdu. Elleri ile karşısında ki sandalyeyi işaret etti. Bende geçip oturduğumda, bilgisayarla bir şeyler yapmaya başladı. Ortalama bir 5 dakika sonunda önündeki bilgisayarı kapattı ve tekrardan ayağı kalktı. "Bir odaya gideceğiz orada senin ifadeni alacaklar. Her şeyi anlat." Başımı olumlu bir şekilde salladım. Tekrar önden yürümeye başladığında bende onun takip ediyordum. Siyah bir kapının önünde durduk. Kapıyı açıp geçmem için beni bekledi. İçeri adımladığımda masanın başında bir kadın görmem bir oldu. Sıkıca topladığı saçları ve ciddi bir surat ifadesi vardı. Odaya tamamen girdiğimde arkamdan kapı kapandı. Kadın eliyle karşısında ki sandalyeyi işaret ettiğinde bende tekrar geçip oturdum. "Merhaba ben Savcı Esra Kara." Kısık bir sesle bende merhaba dediğimde vücudunu tamamen bana çevirdi. "Senin için kolay olmadığını biliyorum ama bana yaşadığın her şeyi anlatabilir misin?" ellerini önünde birleştirdi ve konuşmamı bekledi. "Akşam saatleriydi bir kafeden kahve alıp sahile indim birkaç saat sonra oradan kalkıp eve doğru yürüdüm. Evin kapısına geldiğimde sessiz bir şekilde kapıyı açıp içeri girdim. İlk babamı gördüm sonra annemi ikisi yerde yatıyordu. Korkuyla direk telefonuma sarıldım. Polisi aradım, aramadan sonra daha dikkatli baktığımda babamın elinin ucunda siyah bir çakı gördüm. Ucu kana bulanmıştı sonrada polisler geldi zaten." Kadın yavaş yavaş başını salladıktan sonra önünde ki bilgisayara birkaç şey yazdı." Anlıyorum, biraz daha detaylı soracak olursam saat kaç gibi eve vardın." "23.15 gibi sahilden ayrıldım eve varmamda 10 dakika sürmüştür." Başını tekrar salladı. Bilgisayara tekrar bir şeyler yazdı. "Ailenin yaşadığı bir sorun var mıydı? Daha doğrusu arası bozuk olduğu birileri." Düşündüm, onların benden başka düşmanları yoktu. "Hayır, bildiğim kadarı ile yok." Kadın benden duyduğu her şeyi kaydetmeye devam etti. Kısa bir süre sonra bilgisayarı kapatıp tekrar bana döndü. "İfadenizi aldığıma göre burada ki işiniz bitmiştir." Hafif bir tebessüm ile oturduğum yerden kalktım. Siyah kapıyı açıp kendimi dışarı attığımda nefes aldığımı hissettim. Kendimi o kadar kasmıştım ki ellerim kıpkırmızı olmuştu.

 

Belli belirsiz adımlar atarken tekrar o adamı gördüm. Masasın başında bir dosyayı dikkatlice inceliyordu. Aslında oldukça yakışıklı bir adamdı, uzun boylu, esmer tenli ve dağınık saçları vardı. Uzun boyuna uyan kasları ve geniş bir vücudu vardı. Her hangi bir kız için ideal bir erkek olabilirdi ama fazla sinir bozucuydu. Sert sözleri ve bakışları ürkütücüydü.

 

İçimden düşüncelerimi geçirirken birden bana doğru koşan Umay görüş alanıma girdi. Gözleri ıslaktı ve arada yere birkaç damla düşüyordu. Adımları o kadar sertti ki etrafa tok bir ses yayıyordu. Sonunda yanıma vardığında kollarını bacaklarıma sardı. Eğilip önünde diz çöktüm. Gözlerinden bir sürü yaş akıyordu. Yavaşça yaşlarını sildim. "Tatlım neden ağlıyorsun." Kolları bedenime sarıldı. "Sende gittin sandım, annem ve babam gibi sende gittin sandım." Hıçkırıkları arasında söyledikleri çok karışık olsa da demek istediğini anlamıştım. "Ben seni bırakır mıyım?" kollarını bedenimden uzaklaştırdı. Yüzünü yüzümün hizasına getirdi. "Bırakmaz mısın?" Güldüm. "Bizi sadece ölüm ayırır." O da güldü. "Söz mü?" " Söz."

 

 

 

Loading...
0%