Yeni Üyelik
2.
Bölüm

SK-2

@lunnaa_

Madrigal-Dip

 

Seni düşünmek güzel şey,

seni düşünmek ümitli şey,

dünyanın en güzel sesinden

en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey

 

~

Tekrar kollarını bedenime sardı. Yavaşça saçlarını severken bize doğru bakan adam ile kaşlarım çatıldı. Ciddi bir ifadesi vardı. Bir bana bir de elindeki dosyaya bakıyordu. Sert adımları bize doğru gelmeye başladığında başını seven elim durdu. Birkaç adım sonrası yanımıza çoktan varmıştı. Umay duran elime karşılık bir adım geri gitmişti. Adam bir bacağını kırarak boyunu Umay ile aynı boya getirdi. Umay karşısındaki adama şaşkınca bakıyordu, adam buna karşılık hafif bir tebessüm ile Umay'a bakmaya devam etti. "Merhaba küçük hanım, adınızı öğrenebilir miyim?" Umay başını bana doğru çevirdi sanki benden izin istermiş gibi bakmaya başladığında evet anlamında gözlerimi kırptım. "Umay." Adam sevecen bir şekilde konuşmaya devam etti. "Ne kadar güzel bir isim, bayıldım." Umay hafif bir kıkırtı çıkardı dudaklarından. "Peki senin adın ne?" Bu sefer gülen taraf adam olmuştu. "Benim adım Barlas." "Değişikmiş." Adam sesli bir kahkaha attı. "Öyle mi?" Umay yavaşça başını salladı. Adam eğildi yerden doğruldu ve gözleri kısa bir süreliğine bana doğru döndü ama o kadar hızlı olmuştu ki anlamamıştım bile. "Umay senden bir şey isteyebilir miyim?" Umay'ın gözleri bana döndü kısa bir süre sonra tekrar adama döndü ve hareketsiz bir şekilde adamın diyeceklerini bekledi. "Benim ablanla konuşmam gereken şeyler var bizi biraz yalnız bırakabilir misin?" Umay hiçbir şey yapmadan bir adama bir bana baktı ve çokta uzak olmayan bir sandalyeye gidip oturdu.

 

Adam Umay'ın oturduğunu gördüğünde bana doğru döndü. O kadar ciddi görünüyordu ki o daha demin ki adamdan eser yoktu. Gülümseyen dudakları ince bir çizgi halindeydi. Sanki dişlerini sıkıyormuş gibi görünüyordu. Bakışmamızı kesen o oldu. "Ayçin Yaman." "Evet." Adam elindeki dosyanın ilk sayfasını açıp birkaç şey okudu ve gözleri tekrar bana döndü. "Daha 17 yaşındasınız tek başınıza kalamazsınız. Size bakabilecek, sorumluluğunu üstlenecek bir akrabanız var mı?" Kısa bir süre öylece bekledim. "Hayır, yani akrabamız var ama kimse bize bakmak istemez." Adama başını salladı. " 18 olmanıza 6 ay var bu süre zarfında bir yetiştirme yurdunda kalacaksınız ama kardeşiniz 8 yaşında olduğu için bir çocuk yuvasında kalacak." Gözlerime korku bulaştı. Şuan isteyeceğim son şey bile değildi. 6 ay boyunca ayrı kalmak, bu benim için bile zorken o küçücük bir çocuktu ve daha yeni anne ve babasını kaybetmişti. Her dakika benimde onu terk edeceğimi düşünüyordu ben ona nasıl bunu söyleyecektim. Öyle bir müzice olmalıydı ki 18 yaşıma bastığımda bir evim olmalı ve ona her türlü imkanı sunmam gerekiyordu, okula gidiyordu ve daha çocuktu masrafları olacaktı ben bunları nasıl karşılayacaktım. Dik duran omuzlarım çöktü. Adam dikkatli bir şekilde beni inceliyordu. Başım da yavaşça düşmeye başlayınca adamın eli koluma sarıldı. Gözlerim karardığında vücudum yere doğru düştü. Buz gibi zeminle buluşmayı beklerken yukarı doğru çekilmem bir oldu. Belimi saran el o kadar sıkıydı ki bir daha asla yere düşmeyeceğimi hissettim. O güven hissini daha önce hiç yaşamamıştım. Acınası bir durumdaydım tek bir elin belime sarılması bile bana güven vermişti. Bilincim tamamen kapandı ve bir süreliğine derin bir uykuya daldım. İhtiyacımın olduğu şeylerden biride buydu. Kimseyi düşünmeden, baskı olmadan, dert edinmeden, kabus görmeden sadece uyumak.

 

 

Gözlerimi araladığımda nerede olduğumu anlamam zor olmadı. Başucumda ki serumun sesi ve yanımdaki makinden çıkan sesten başka bir ses yoktu. Ölüm sessizliği gibiydi. Serumun damlayan sesi durduğunda başımı o tarafa doğru çevirdim. Tam karşımda ufak bir cam vardı ve ardında o adam vardı. Başka kimse yoktu ne acınası değil mi hastanedeyim, bayıldım ama yanımda bekleyen kişi hayatım da tamamen bir polis olarak yer alıyor. Ne bir akrabam ne de bir arkadaşım sadece bir polis.

 

Doğrulmak için hareket ettiğimde kolumdan derin bir acı yayıldı. Koluma baktığımda bir damla kanın aktığını gördüm. Eskiden olsa gözlerimi sımsıkı sıkar kanın kurumasını ya da silinmesini beklerdim çünkü eskiden kandan oldukça korkardım ta ki annem ve babamın yerde oluk oluk kanını görene kadar. O kanları gördüğümde gözlerimi sımsıkı kapatmak bir yana gözlerimi hareket bile ettirememiştim.

 

Kan kolumdan düşüp yere düştüğünde kafamı tekrardan cama doğru çevirdim. Camın olduğu taraftan bana doğru dönmüştü. Bakışlarımı kesiştiğinde kısa anlık bir boşluk olmuştu. Gözlerini ilk kaçıran o olurken beni iyice süzdüğünü hissettim. Gözleri kolumda gezindi. Birkaç adım atıp elini komodine uzattı. Oradan küçük bir peçete alıp koluma yaklaştırdı. Kal gelmiş gibiydi hiçbir tepki veremiyordum. Peçeteyi koluma iyice bastırdığında ağımdan acı bir inleme döküldü. Peçeteyi biraz daha bastırıp çektiğinde kanın gittiğini gördüm. Peçeteyi çöp kutusuna atıp tekrardan komodine yöneldi. Şeffaf bir poşeti bana doğru çekti. Gözlerim poşeti bulduğunda bir su, bir meyve suyu, birkaç tane çikolata ve çubuk vardı. Gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde bir sandalyeye oturmuş bana bakıyordu. "Ne alacağımı bilemedim, hepsinden alayım dedim." Dudaklarımdan hafif bir kıkırtı çıktı. Şuan bunu düşünmesi bile bana iyi hissettirmişti.

 

"Teşekkür ederim." Kaşları çatıldı. "Ne için." Dudaklarım eski haline döndü. "Senin için normal şeyler olabilir ama ben annem ve babamdan bu kadar ilgi görmemişimdir." Başını ağır ağır salladı ve oturduğu koltuk da daha da yayıldı.

 

Aklıma gelen soruyla tekrardan oturduğum yerde doğrulmaya çalıştım. Kolum sızlıyordu ama doğrula bilmiştim. Yüzümü buruştura buruştura arkama doğru yaslandım. Başımı ona doğru çevirdim. Öylece bana bakıyordu. "Bir şey sorabilir miyim?" Ağzını açmadan başını salladı. "Saat kaç ve en önemlisi Umay nerede?" Rahat bir tavırla kolunda ki saate baktı. "Sabaha karşı 11 ve Umay şuan karakolda oyun oynuyor. Uyumak istemedi bizde ona birkaç oyuncak verdik." "Beni merak etmiştir, bir şey söylediniz mi?" Sandalyede daha da yayıldığında uyuyacağını anladım. "Bayıldığında o da oradaydı Ayçin tabi ki gördü." Gözlerini usulce kapattı ve kollarını bir birine bağladı. Tam ağzımı açıp soru soracakken benden önce davranıp konuşmaya başladı. "Ve evet endişelendi ama bize zorluk çıkarmadı. Tamamen zeki ve akıllı bir kardeşin var bize zorluk çıkarması hiçbir şey değiştirmeyeceğini biliyordu. " Bu sefer sesli bir şekilde kıkırdadığımda gözlerini saniyelik açıp geri kapattı. Beni şaşırtmıştı ama gülmeye devam ettim. Her zaman zeki bir çocuk olmuştu. Beni şaşırtmamış olması beni mutlu etmiş.

 

Gülmem yavaş yavaş dindiğinde yavaş hareketlerle komodinin üzerinde ki poşetten suyu aldım. Kapağını açıp birkaç yudum aldım, boğazım o kadar kurmuştu ki ben daha yeni fark ediyordum. Zorla yuttuğum birkaç damla ile şişenin kapağını kapatıp poşetin yanındaki boşluğa koydum.

 

 

Birkaç saat sonrasında odaya doktor girmiş şu anlık durumumun iyi olduğunu ama kendime dikkat etmem gerektiğini söylemişti. Bu iki günde neredeyse hiçbir şey yiyememiştim bununda etkisi büyüktü tabi arada başım dönmüştü ama o kadar dikkat etmemiştim. Zaten hastalığım vardı sıkça olan şeyler olduğundan umursamamıştım aynı hastalığımı umursamam gibi. Doktor ilaçlar hakkında birkaç şey daha söyleyip odadan çıkmıştı. O sırada adam güzellik uykusundan yeni kalkmıştı bir gözü açık diğer gözü kapalıydı. Bayık bir şekilde etrafı inceliyordu.

 

"Çok tuhaf birisin." Kapalı gözünü açmaya zorladı, sonunda başardığında gözlerini gözlerime kenetledi. Şaşkınlıkla "Anlamadım." Dedim. Varla yok arasında gülümsedi ama o kadar hissizdi ki gülmesi bana normal hissettirmişti. "Kalp hastasısın ama asla umursamıyorsun, hastalığın enerjini sömürüyor ama seni hiç yorgun görmedim ve bu zamana kadar hiç tedavi olmamışsın, şuan yaşaman bile mucize." Bakışlarında anlamlandıramadığım bir şeyler vardı. Garip bakıyordu ama bunu o kadar kolay saklıyordu. "Neden?" Kısık sesle söylediği şeyle afalladım. Bunu bende çok düşünmüştüm. "Neden ben demiştim?", "Neden şimdi demiştim?" ama hiç neden iyileşmek istemediğimi sorgulamamıştım.

 

"Benim senin gibi yaşamak için nedenim yok." Gözlerini kapattı ve ciğerlerine derin bir nefes çekti. "Benim yaşamak için nedenim olduğunu nereden çıkardın." Bu sefer konuşmak yerine omuzlarımı yukarı doğru kaldırarak bilmem dercesine cevap verdim. "Ben yaşamak için yaşıyorum ama şu an benden daha şanslı olduğunu söylemeliyim, tutunabileceğin bir kardeşin var sen onu yok sayıyorsun." Başımı olumsuz şekilde birkaç kere salladım. "Bende ki yok saymak değil gerçekleri görmek sadece." Hayretle açılmış gözleri bir süre beni süzdü. "Gerçekler neymiş tam olarak."

 

"O daha çok küçük ve bende büyük değilim, 6 ay sonra 18 yaşıma gireceğim ama elimde hiçbir şey yok. Emin ol bende tedavi olup sağlıklı bir hayat yaşamak isterdim. Ama bazı şeyler imkan vermez. Kalbimi tedavi ettireceğim kadar param yok şayet olsa bile tedaviye gitmezdim. O para benim kadar kardeşimin de hakkı. Tedavi iyi sonuç vermezse boşuna para vermiş olacağım ve hiçbir şeyin garantisi yok."

 

"Seni anlamaya çalışıyorum, evet doğru söylüyorsun hiçbir şeyin garantisi yok ama kendini bu kadar ölüme yakıştırman çok saçma ayrıca evet o para senin kadar kardeşinin de hakkı ama sen öldüğünde o paranın bir önemi kalmayacak. Sana sadece şu kadarını söylemeliyim kendi hayatını bitirmek sana kolay geliyor olabilir ama kendi hayatınla Umay'ında hayatını bitirdiğini unutma. Ölüme çare yoktur ama daha fazla yaşamak için savaşa bilirsin."

 

Zorla yutkunduğumda boğazımda bir acı hissettim. Söyledikleri doğruydu ama ben buydum. Onun söylediklerinin doğruluğu beni etkilemezdi, ben öleceğim ve buna müdahale etmeyeceğim.

 

 

Yağmur damlaları yere değdiğinde tok bir ses çıkarıyordu. Yeni yeni ıslanmaya başlayan asfaltın rengi değişmişti. Sert bir rüzgar estiğinde bedenime bir ürperti geldi. Omuzlarımı üzerine bırakılan ağırlıkla başımı arkama doğru çevirdim. Benden birkaç adım geri duran polis ile uzun paltosunu omzuma bıraktığını anladım. Hafif bir tebessüm edip tekrar önüme döndüm.

 

Birkaç saat önce doktor çıkabileceğimi söylemişti. Bende bir an önce çıkmak istediğimden apar topar hastaneden çıkmış bir taksi bekliyorduk. Ben kapının önünde beklerken o da taburcu işlemlerimi yapmıştı. O konuşmamızdan sonra bir daha konuşmamıştık. Kısa kelimeler konuşmak sayılmazdı herhalde.

 

"5 dakikaya gelir merak etme." Arkamdan gelen sesle irkildim. Başımı aşağı yukarı sallamakla yetindim. Gözlerim yine önümden geçen arabalara döndüğünde onları izlemeye başladım. O kadar çok araba vardı ki birine bakarken diğerini kaçırıyordum. Yanan kırmızı ışıkla arabalar birer birer durmaya başladığında bir araba dikkatimi çekti. Siyah bir arabadaydı bir camı açıktı ama içindeki kişiyi göremiyordum. Siyah gözlükleri gözlerini tamamen kaplıyordu. Tek anlayabildiğim bir erkekti.

 

Yavaş hareketlerle bakışları bana döndü. Siyah saçları dağınık bir biçimdeydi. Elleri saçlarını bulduğunda dağınık saçlarını daha da dağıttı. Gözündeki gözlük burnunun ucuna doğru düştüğünde gözlerini azda olsa görebilmiştim. Yine de gözlerinin rengi seçilemiyordu, dikkatli bir şekilde onu izlemem beni bile rahatsız etmişti. Yerimde rahatsızca hareket ettim. Kırmızı ışık yeşile döndüğünde arabalar hareket etti. Ama o siyah araba öylece duruyordu. Arka arabalardan yankılanan korno sesi ile araba hareket etti. Son hızla uzaklaştığında tek görebildiğim camının kapandığıydı.

 

 

2 gün sonra;

 

Adımlarım kapının eşiğinde durduğunda derin bir nefes çektim. Neredeyse 1 haftadır buraya gelmemiştim. Uzun süre gelmememin verdiği bir tedirginlik vardı. Hala bir sonuç arıyorlardı. Buraya gelmeden önce konuştuğum polislerden öğrendiğime göre bu bir cinayet vakasıydı. Annem ve babam kalplerinin kör bir noktasından bıçaklanmışlardı, eğer daha önce fark edilseydi yaşama şansları vardı. Ama fark edilmemişti.

 

Daha fazla kapıda beklemeyip içeri doğru yürümeye başladım. Tabi buna yürümek denirse daha çok yarım adımlar gibiydi. Beynim gitmemi kalbim gitmememi söylüyordu. Her zaman olduğu gibi beynimi dinledim ve ayaklarımı dizginlemeye çalıştım. Yavaş yavaş içerideki insanlar birer birer çıkmaya başladı. En sonuncu kişi salonun kapısından çıktığında yanıma geldi. "Siz Ayçin Hanım olmalısınız?" Sorgular gibi yüzüme bakmaya başladı. Sanki dilim tutulmuş gibi başımı salladım. "Bizim burada ki tüm işimiz bitti, alabildiğimizce parmak izi aldık lütfen sizde çok fazla burada kalmayın sizin için iyi olmayabilir." Tekrardan başımı salladığımda o da dışarı çıktı. Bir süre öylece bekledim sadece alışabilmek için ama içim içimi yiyordu. Sanki bugün burada bir şey olacak ve bu şey benim sonum olacak gibi hissediyordum. Ama burası polislerle kaplıydı en fazla ne olabilirdi.

 

İçimdeki hissi bastırmaya ve alışmaya çalıştım. Adımlarımı sıkılaştırarak ilerlemeye başladım. İlk önce kendi odamın önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapının kulpunu çevirdim. Odaya hiç girilmemiş gibi duruyordu ama polislerin tüm evi aradıklarını söylemişlerdi. Oda olduğundan çok daha temizdi. Birkaç adım adım attım içeri tamamen girdiğimde ardımda ki kapı sert bir şekilde kapandı. Yerimde sıçrayarak arkama döndüğümde cereyandan kapandığını düşündüm ama içimdeki his daha da büyümüştü. Evde kimse yoktu ve polislerde işlerinin bittiğini söylemişti o zaman hava nereden gelebilirdi. Korkuyu tüm vücudumda hissediyordum ama yerimden bile kıpırdayamıyordum. Belki de sadece basit bir pencereyi açık unutmuşlardı. Tek bir pencere bu kapıyı bu kadar hızlı kapatabilir miydi? Biri olsaydı görürdüm en azından adımlarını işitirdim.

 

Düşünmemeye karar verdiğimde yatağıma doğru birkaç adım attım. Sonunda yatağa oturduğumda biraz daha sakinleşmiştim. Gözlerimi etrafımda gezdirdim, olduğundan çok daha temiz demiştim değil mi çok daha fazla temizdi. Bu odada çok zaman geçirmiştim. Genelde ailemi görmemek için odadan çıkmazdım onlarında pek umurunda olmazdı. Sıkça yanıma Umay gelirdi ama annem kızar onu odadan çıkarmaya çalışırdı. Her zaman onu benden uzak tutmuştu sebebini bilmediğim bir şekilde.

 

Yatağımın yanında duran komodine baktım. Üzerinde çok fazla eşya yoktu, birkaç biblo, makyaj malzemesi ve 2 tane toka. 2 çekmeceli bir komodindi. İlk çekmece normaldi ama ikinci çekmecede olmayan bir şey vardı. Çekmecenin sağ alt köşesinde yuvarlak bir şey vardı sanki kilit girişi gibiydi. Şaşkınca kulpunu kendime doğru çektim. Açılmamıştı ve şaşkınlığım giderek katlanmıştı. Kim, neden benim komodinime kilit taktırmıştı ki. Ayrıca bu evi polisler aramamış mıydı? Burayı açmaya çalışmamışlar mıydı? Şaşkınlığımın yerini merak aldığına ayağa kalktım ve etrafı kontrol ettim. Anahtara benzer bir şey görülmüyordu. Belki de saklanmıştır diyerek komodinim ilk çekmecesini açtım. Bomboştu oysaki tüm eşyalarımı buraya koyardım. Şaşkınlığım tekrardan kendini gösterdi. Hızlı bir şekilde yatağımın diğer yanında duran dolabıma gittim. Onun kapağını açtığımda oradaki hiçbir eşyamın olmadığını gördüm. Çok fazla kıyafetim yoktu ama hiç yoktu da değildi. Tek eşyamın komodinin üzerindeki eşyalar olduğunu anladım.

 

Kim, neden benim eşyalarımı almıştı ki. Tekrardan gözlerimi etrafta gezdirdim ama görünürde bir şey yoktu. Yavaş adımlarla odadan çıktım içimde ki dürtü o kadar kuvvetliydi ki etrafa kolaçan edip hareket ediyordum. Adımlarım salona doğruydu, kapının eşiğine geldiğimde buranın hiç temizlenmemiş olduğunu gördüm. Yerde kurumuş kan izleri vardı. Eşyaların üzerine beyaz bir örtü örtülmüştü.

 

Birkaç adım atıp tamamen içeri girdim. Gözlerim hep yerdeydi, kanlara basmamaya çalışıyordum. Burada olmam bile hata olduğunda daha fazla dikkat çekmek istemiyordum. Güç bela salonun ortasına geldiğimde bakışlarımı kaldırıp etrafımda gezdirdim. Gözlerime takılan bir anahtar veya benzeri bir şey yoktu. Kolumda duran kol çantamı dikkatli bir şekilde koltuğun köşesine koydum. Etrafıma tekrar göz gezdirip televizyon ünitesine ilerledim. Televizyonun üzerindeki örtüyü çekiştirerek açtım, yana doğru kayan örtüyü öylece bırakıp çekmecelere yöneldim. İki çekmeceyi de açıp kontrol ettim. Anahtara benzer bir şey yoktu. Çekmeceleri kapatıp televizyonun yanındaki kitaplığa yöneldim. Kapağı açmamla yere doğru bir zarf düştü. Yere düşen zarfla irkilip öylece yeri izlemeye başladım. Korku dolu gözlerle etrafıma baktım ama kimse yoktu. İçimde ki dürtü içimi kemiriyordu. Hızla eğilip zarfı elime aldım. Bu da gerçekten de baştan savma bir şekilde bakıldığının kanıtıydı.

 

Bembeyaz bir kâğıttı. Zarfın etrafını inceledim isim veya sembol yoktu. Parmaklarım zarfın girişini buldu ve hızlı bir şekilde zarfı açtım. Katlı bir kâğıt beklerken bir kart çıkmıştı. Gözlerim hızlıca üzerindeki yazıyı okudu. Tüm vücudumun ürperdiğini hissettim.

 

-"Hiçbir intikam bu kadar zevk vermemişti." -Parker

 

Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Elimdeki kart yerle buluştu. Sanki biri duyacakmış gibi ellerimi ağzıma bastırdım. Hıçkırıklarım ardı ardına sıralanırken izleniyormuş gibi hissediyordum. Sonum bu muydu? İçimdeki his hep doğruyu göstermişti ama bu sefer oda yanlış gösteriyordu. Yere eğildim kartı alıp zarfın içine tıktım. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafıma baktım. Vücudum hem korkudan hem de soğuktan titriyordu. Ellerimi yumruk yapıp pantolonumun cebine soktum ama istemsizce üşüyordum. Önce kapı çarpmıştı şimdi soğuktan titriyordum ya bende ya da bu evde bir sorun vardı. Kısa süre öyle titrememin geçmesini bekledim ama bir türlü geçmiyordu. Ya şuan buradan gidecek titrememi kesecek çözümle arayacaktım ya da burada kalıp o anahtarı bulacaktım. Merak duygum hep öndeydi ve burada da önceliğini korumuştu. Beynim direk ikinci şıkkı seçince titrememi düşünmemeye çalışarak ellerimi cebimden çıkardım.

 

Etrafı süzdüm ve ilk gözüme gözüken kitaplığa yaklaştım. Kitapları öylece karıştırdım ama anahtara benzer bir şey yoktu. Son rafa geldiğimde elim bir kitabın üstünde durdu "Anna Karenina" kitaplıkta hiçbir böyle bir kitap görmemiştim hatta böyle bir kitap yoktu. Evde tek kitap okuyan kişiydim ve benim böyle bir kitabım yoktu. Kitabı elime aldım, ön yüzüne baktıktan sonra arka yüzüne baktım. Arka kısmındaki yazıyı okuduğumda daha önce bu kitabı gördüğümü anladım. Klasik tamda benim tarzımdı büyük ihtimal param olmadığı için alamamıştım. Bu kitap oldukça yeni duruyordu. Kitabı açıp sayfaların içine baktım bom boştu ta ki son sayfasına kadar. Kurumuş bir gül vardı ve bu gül siyah renkteydi. O kadar güzel duruyordu ki. Yavaşça parmaklarımı gülün üzerinde gezdirdim. Gülleri severdim ama en çok papatya aşığı bir insandım. Parmaklarımı tekrar gülün üstünde gezdirdim ve kitabı kapattım. Kitabı koltuğun üstüne bıraktığımda asıl işim aklıma gelmişti ev elimi hızlıca rafta gezdirdim.

 

Hiç bir bulamamın üzüntüsü üzerimdeyken gözlerim yemek masasına takıldı. Annemin mutfakta yer yok diyerek salona koydurduğu masanın üzerinde küçük bir kutu vardı. Yüzük kutusundan bile küçük bir kutuydu. Hemen masaya yaklaştım ve kutuyu elime aldım. Yüzük kutusunu andırıyordu ama dışı siyahtı. Tahminen babam anneme yüzük alsa ki bunun için iki gezegen bir araya gelmeli ve almış olsa siyah olmazdı herhâlde genelde kırmızı olurdu böyle kutular. Yavaşça ağız kısmını açtığımda beni ilk papatya karşıladı. Çok tatlı küçük bir papatya demeti. Elime alıp etrafında göz gezdirdim, gözlerim tekrardan kutuyu bulduğunda kutunun dibinde duran anahtar dikkatimi çekti. Papatya demetini diğer elime alıp diğer elime de anahtarı aldım. Kilit girişine uyabilecek gibi duruyordu. Kutuyla papatyayı masaya bırakıp koşar adımlarla odama ilerledim.

 

Kapının kulpunu açıp direkt olarak komodine yaklaştım. Anahtar olan elimi kapağa yaklaştırdığımda elimin hala titrediğini gördüm. Gözlerimi elimden çekip anahtarı deliğe soktum. Tamamen anahtarın girmesiyle derin bir nefes aldım. İlk çevirişimde bir şey olmadı, ikinci çevirişimde ise bir ses duydum. Açıldı mı diye bakmadan çekmece hareket etti. Anahtar delikten düşüp yerle buluştuğunda hemen çekmeceyi açtım. Bembeyaz ikiye katlanmış bir kâğıt duruyordu.

 

Kâğıdı elime alıp tekrardan çekmeceye baktım ama bomboştu. Çekmeceyi öylece bırakıp yatağa oturdum. İçimdeki merak kendini korkuya bırakıyordu. Titreyen ellerimi başımı koydum. Ellerimin titremesi geçmiyordu ve bu benim sinirimi bozuyordu. Tekrardan dizlerimin üzerindeki kâğıda baktım. İçinde ne vardı bilmiyordum ama şimdiden gerilmeye başlamıştım. Titreyen ellerimi başımdan indirip kâğıdın üzerine getirdim. Ne olursa olsun bu kâğıdı bugün açacak ve ne olduğunu öğrenecektim.

 

Kendimi cesaretlendirerek kâğıdı iki elimin arsına aldım. Derin bir nefes alıp açtığımda siyah yazılar gözlerime çok gelmişti. O kadar karışık gelmişti ki anlamaz gözlerle kâğıda bakıyordum. Son ke gözlerimi kâğıtta gezdirdim. Gözlerim kağıdın son kısmında takılı kaldı. "Mahkeme sonucunca bebeğin Anne Aylin Yaman'a ve Baba Baran Yaman'a verilmesine karar verilmiştir."

 

 

Loading...
0%