@lunnaa_
|
Sen gelince bir mutluluk ülkesiyim, Cıvıl cıvıl; Az gelmiş toplum gibi, sen gidince, Boynum bükük. ~ Bir insan düşünün bu yaşına kadar geçrdiği tüm hayat yalan olsun.
Bir insan düşünün çektiği tüm acılar, yaşadığı hayat, ailesi, kardeşi yalan olsun.
Bir insan düşünün hayatın hep kahrını sırtlanan ve bir kere bile bundan gocunmayan. Gözlerini kör, kulaklarını sağır edip yoluna devam eden.
İşte ben oydum yalan hayatımın başkahramanı. Sırtında kabukla büyüyen biriydim ve az önce sırtımda kabuk diye nitelendirdiğim hayatımın bir yalandan ibaret olduğunu öğrendim. Annem dediğim kadının aslında bana ne kadar yabancı olduğunu öğrendim.
Aynadan gördüğüm görüntü dudaklarımın kırgınca kıvrılmasını sağladı. Baba dediğim insanın vücudum da bıraktığı izlere bakıyordum. Bunlarla yaşamaya alışalı çok olmuştu ama her baktığım da kalbim parçalara ayrılıyordu. Sadece okuldan bir erkek arkadaşımla beraber eve yürüyerek geldiğim için yapmadığı ima söylemediği laf kalmamıştı. Sadece söylenmekle kalmamış şiddette uygulamıştı. 1 saat aralıksız dövdükten sonra yorulduğunu söylemiş, odasına gidip uyumuştu. Hiçbir şey olmamış gibi sanki canımı acıtmamış gibi, her yer kana bulanmamış gibi, sanki hiç acıdan bayılmamışım gibi öylece uyumaya gitmişti. En acısı da annem dediğim kadın eve geldiğinde karşıma geçip koltuğa yayılarak oturarak gözlerimin içine baka baka kahkaha atmıştı. Gözlerim kapanıyordu ama o hiçbir şey yapmıyordu. Oysaki sadece beraber yürümüştük, konuşmamıştık bile.
Şayet konuşsak bile fark etmezdi, tek başıma yürüsem de fark etmezdi. O adam bunu hobi olarak yapıyordu. O da tuzu ve biberi olmuştu.
Ve ben her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu anlamama rağmen sevinemiyordum. Hayatımı mahveden iki insanla bir kan bağım yoktu ama sevinemiyordum. Neden? Neden bende mutlu olamıyordum. Aynanın önünden çekilip yatağa oturdum.
O günden 1 hafta geçmişti ve ben hala onun etkisindeydim. Başka bir ailem vardı ve ben gerçek ailemi bulmuştum. Bunu daha yarım saat önce öğrenmiştim ama ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Korkuyordum yine aynı şeyleri yaşamaktan korkuyordum. Ellerim yatağın örtüsünü buldu, sertçe avcumun içine hapsettim. Öyle bir sıkıyordum ki elim kırılacaktı ama bunu bile hissetmiyordum. Odanın kapısı açılıp kapandığında bakma gereğinde bile bulunmadım. Odayı kaplayan şeker parfümü her şeyi anlatıyordu.
Topuklu ayakkabılarını vura vura tok bir sesle kapının eşiğinde çıkardı. Bu sesi seviyordu ve ne zaman topuklu ayakkabı giyse bunu yapıyordu. Odanın ortasına kadar geldiğinde ellerini gözüme sokmak ister gibi bana doğru uzattı. Başımı ağır ağır kaldırıp yüzüne baktım. Her zaman takındığı geniş gülümsemesi ile bana bakıyordu. Onu sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissediyordum ama biz birer yabancıydık, normal insanlar 1 haftada birbirini tanıyamazlardı çünkü.
"Şekerim modun düşük yine delireceğim şimdi, hani ne olur bir günde gülerek karşılasan beni." Hafif bir tebessüm kapladı yüzümü. "Kesinlikle sen geldiğinde pişmiş kelle gibi olmalıyım." Tatlı bir kahkaha attıktan sonra parmağı hafifçe burnuma dokundu. Yavaşça yanıma oturduğunda elleri ayaklarının topuğuna gitti. "En kısa sürede topuklu ayakkabı giymeye bırakmalısın, yakında ayak kemiklerin şekillenecek yemin ederim." Büyük ciddiyetle söylediğim şeyleri dinleme gereksinimin de bulunmadı bile. "Zaten neden topuklu ayakkabı giydiğini bile anlamış değilim yasak olmasa okula bile topukluyla gideceksin." "Şekerim benim tarzım bu." Önüne gelen saçlarını arkaya doğru savurduğunda bu sefer kahkaha atma sırası bendeydi. Hayır, biz kesinlikle iki yabancı değiliz hem de hiç değiliz, o benim paralel evrendeki en yakın arkadaşım gibi.
"Tarzın mı güldürme beni sır o tok sesi sevdiğin için giyiyorsun." Düşürmüş gibi yapmaya başladı ağında çıkan "hm" sesinden sonra konuşmaya başladı. "Aslında o da olabilir." Bu sefer karşılıklı güldüğümüzde kafasındaki gözlüğü çıkarıp yatağın yanındaki komodine bıraktı. Yanımdan kalkıp karşı yatağa geçti ve ayaklarını uzattı. Saçlarını tepeden atkuyruğu yapmış ama o kadar fazla sıkmıştı ki sanki tokayı çıkarsa tüm saçları ellerine düşecekmiş gibiydi.
Başını rahatça yastığa yatırdı. Göz kapakları da kapandığında bende dizlerimi kendime doğru çektim yatağımda bağdaş kurdum. Lafa nasıl başlayacağımı bilmiyordum. 1 hafta olmasına rağmen onu çok seviyordum bu belki salaklıktı ama benim hiç bu kadar yakın arkadaşım olmamıştı. Derin bir nefes aldığımda daha fazla beklemeyeceğimi anladım. "Cansu ben ailemi buldum." Pat diye ağzımdan çıkan cümleyle Cansu anında yatağında dikleşti. Oldukça şaşkın duruyordu aynı benim gibi. Gözlerimin içine bakıyordu sanki inanamamış gibi. "Şaka mı yapıyorsun?" Başımı olumsuz şekilde salladığımda tekrar konuşmaya başladı. "Kimlermiş, nerde yaşıyorlarmış, kardeşin var mı varsa kaç tane inşallah burada yaşıyorlardır, senden ayrı kalmaya niyetim yok." Dudaklarını büktüğünde benim onu sevdiğim kadar onunda beni sevdiğini anladım, sevilmek güzel bir histi.
Ayağa kalkıp yanına gittiğimde hiç beklemeden kollarımı bedenine sardım. O da bana karşılık verdiğinde bir süre öyle kaldık. İlk çekilen taraf ben olduğumda yüzlerimi aynı hizaya getirdim. "Bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum." O sadece bana bakıyordu, dudakları aralandı ama bir şey söylemedi sonunda konuşmaya başladığında gözleri yere indi. "Senin adına o kadar sevindim ki anlatamam ama 1 haftanın bana yıllar gibi gelmesi çok garip. Nerdeyse yıllardır buradayım ama ailemi bulamadım belki de onlar benim onları bulmamı istemedi bilemiyorum. Ama hep bunun yokluğunu yaşadım seninle de 1 haftada bu kadar yakın olunca sanki tekrar ailemi kaybediyormuş gibi hissettim. Tabi ki de böyle hissetmem hiçbir şeyi değiştirmez ben sadece düşündüklerimi söylemek istedim."
Gözleri hala yerde geziniyordu. Uzanıp yanağına uzun bir öpücük bıraktım. Gözleri anında bana döndü, gözlerindeki parıltı bana yetmişti. "Senin hissettiğin her şeyi bende hissediyorum ne bir gram eksik ne de bir gram fazla."
≂
Çok garip duygular hissediyordum mutlu desem değil üzgün desem değil. Tarifi yokmuş gibi, anlatılamazmış gibi.
Ayaklarım stresten dolayı titriyordu daha doğrusu ben titretiyordum. Evlatlık olduğumu öğreneli 2 hafta olmuştu ve ben bugün yeni ailem ile tanışacaktım. Evet, yeni ailem. Bunu hiçbir zaman hayal etmemiştim ama gerçek ailem beni istemişti. Evlerine gelmemi, onlarla yaşamamı, yeni bir hayata başlamamı. Beni neden bıraktıklarını hep düşünmüştüm de sormuştum da, bir cevap her şeyi değiştirebilirdi ama onlar sessiz kalmayı seçmişti. Sorularıma cevap vermemiş zamanı geldiğinde öğreneceğimi söylemişlerdi.
Bugün ise seçim günüydü onlarla tanışıp yeni hayatıma karar verecektim. İstersem gider, istersem gitmezdim. Kafam çok karışıktı ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.
Omuzlarımda hissettiğim baskı derin bir nefes almama yol açtı. Cansu da yanımdaydı, elleri omuzlarımdaydı ve bu beni çok iyi hissettiriyordu. Derin nefesler alıp gözlerimi kapattım. Neredeyse 10 dakikadır gerçek ailemin gelmesini bekliyorduk ben ve Cansu. Başka kimsem yoktu zaten. Hayır, vardı ve biz şuan onları bekliyorduk.
İleriden gelen adım sesleri gözlerimi aralamama neden oldu. Sadece 2-3 kişi beklerken karşımda 6 kişi görmem beni şaşırtmıştı. Ben şaşkınlığımı yaşarken onlar bize daha da yaklaşmıştı. En önde iri yarı bir adam, ağır adımları bile ben sertim diye bağırıyordu. Onun yanında bir onun zıttı kadar kısa, sarı saçlı bakımlı ama gözleri yaşlı bir kadın vardı, sağ tarafında uzun boylu yapılı bir adam duruyordu, o babası sandığım adama çok benziyordu siyah saçları, ağır bir yüzü ve yeşil gözleri vardı. Ağlayan kadının arkasında onun kadar bene sarı saçlı, mavi gözlü bir kız duruyordu, çok ama çok güzeldi. Benim kumral saçımın nerden geldiği belli olmuştu. Kızın yanındaki çocuk da sarışın ve kahverengi gözlüydü. Resmen birbirlerinin kopyaları gibiydi. 2 kadın 3 erkek ve benimle beraber 3 kadın ve 3 erkek.
Aile bekliyordum ama böyle beklemiyordum. En önde ki adam bana yaklaştı ve önümde durdu. Önümde durmasıyla Cansu da ellerini omuzlarımdan çekmişti, boşluk hissetmiştim ama hafif bir tebessüm ekledim yüzüme.
Adam sanki yüzümü hafızazısına kazımak ister gibi dikkatle bana bakıyordu. "Kızım." Ağır ifadesinin altından böyle bir ses işitmek beni şaşırtmıştı. Ağzımı açmama gerek kalmadan adam beni kolumdan çektiği gibi kollarının arasına aldı, kolları tüm bedenimi kaplamıştı ve tam o an içimde bir şeylerin bütünleştiğini hissettim. Canım acıyordu, sırtımda birleştirrdiği elleri bedenime batıyordu sanki. Kollarım hareket etmiyordu çünkü kolları o kadar güçlüydü ki hareket dahi ettiremiyordum şayet hareket ettirebiliyor olsaydım ne yapardım bilemiyordum.
Ağlayan kadının hıçkırıkları çoğalmıştı. Adam kollarını bedenimden uzaklaştırdı, geriye doğru birkaç adım atıp aramıza mesafe koydu. Çekildiği gibi ağlayan kadın kollarını bana sardı, bu sefer karşılık verdiğimde daha çok ağlamaya başladı. Garip bir tebessüm oluştu yüzümde benim bir annem vardı. Şuan benim gözyaşı döken sırf ona sarıldım diye daha da ağlayan, uzun zaman olmuştu bu kadar tamamlanmış hissetmeyeli. Onunla da yavaş yavaş ayrıldığımızda arkasındaki genç kadın geldi. Gözleri mükemmel ötesi bir renkti. Masmavi, mavinin o tonu sadece onda varmış gibiydi. Benim gözlerim ile onun gözleri birbirinden çok uzaktı.. Bana yaklaştı ve o da kollarını bedenime sardı.
Bu farklı bir histi sanki daha önce yaşamıştım ama adını koyamamıştım. Kolları tüy kadar hafifti sanki canımı yakmamaya çalışıyormuş gibiydi acaba canımın yandığını görmüş müydü? Kollarım onu da sardı ve bir süre öylece bekledik. Geri çekilmeye başladığımda arkadaki yüzlere takıldı gözüm. Biri sarışın, diğeri esmer tam bir ikili gibiydiler. Onlar sarılmak gibi bir atak yapmamışlardı. Bende yapmayınca, öylece herkes birbirine baktı durdu.
"Sanırım tanışma zamanı." Sarışın çocuk kısık sesle söyledikleriyle ağır adam yerinde dikleşti. "Ulaş haklı, ben Baran Altun ." Başımı anladım anlamında salladığımda diğer ağlayan kadın gözlerini altını silip konuşmaya başladı. "Ben Hülya Altun." Ona da baş salladığımda kahverengi saçlı kız öne çıktı. "Ben Asya senden 1 yaş büyüğüm ismimle hitap edebilirsin." Başımı salladığımda sarışın çocuk hemen lafa atladı "Bana gelince abla diyeceksin deyip cırlamasını biliyorsun." Asya göz devirdiğinde bende varla yok arasında tebessüm ettim. Sarışın tekrar konuşmaya başladı. "Ben Ulaş söylemesi garip ama biz ikiziz." Şaşkınlıkla aralanan gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Benim bir ikizim vardı, bu daha farklı bir histi. Sanki karşımda Umay varmış gibi hissetmiştim.
O da geri çekildiğinde sona diğer adam kalmıştı. Ciddi ifadesi devam ederken. Kalın sesi kulaklarıma doldu. "Ben Asil Altun." Sadece 3 kelime ama o kadar ciddi söylemişti ki başımı sallayamamıştım bile. Öylece kalırken hareket etmem gerektiğimi düşünerek hızlı bir baş sallama gerçekleştirdim. Onun gözleri üstümde bile değildi ama ben bunu yapma gereğinde hissetmiştim.
***
Neredeyse yarım saattir oturduğumuz kafede konuşuyorduk. Cansu da üstün körü bir tanışma gerçekleştirmişti. Sohbet yavaş yavaş kapanmaya başlıyordu ki konuya dâhil oldum.
"Benim size söylemek istediğim bir konu var." Baran Altun gözleri üzerimdeydi sanki bunu bekliyormuş gibiydi. "Tabi kızım buyur." Derin bir nefes aldım. "Benim üvey ailem hayatını kaybetti biliyorsunuz ki ve benim üvey ailemden olan bir kız kardeşim var." Hepsi başını salladığında sözüme devam ettim. "Bunu nasıl karşılarsınız bilmiyorum ama o benim her şeyim ve ben onu yanımda istiyordum." Neredeyse hiç biri tepki vermemişlerdi sanki böyle bir sahne yaşanacağını biliyorlarmış gibi.
"Kızım açıkçası biz buraya bunları bilerek geldik, Umay'ın senin hayatında ne kadar önemli olduğunu da biliyoruz. Kardeşini hiç tereddüt etmeden getirebilirsin, kimsenin sorun çıkarmayacağına söz veriyorum."
17 yıldır yaşadığım hayatın yalan olduğunu öğrendiğim günü düşündüm, iyi ki dedim o an iyi ki o gün gerçekleri öğrenmişim, iyi ki o eve gitmişim, iyi ki o notları görmüşüm, iyi ki anahtarı almışım ve o dolabı açmışım, iyi ki bir şeyleri merak etmişim. O an meraklı bir insan olduğum için kendime teşekkür ettim. Merek başa dert açardı bana ise mutluluk açmıştı, gelecek açmıştı, yeni bir hayat açmıştı, bana aile açmıştı. İşte şimdi bütün olduğumu hissediyordum. Mutluluğum paçalarımdan akacak gibi hissediyordum ama bu benim hayatımdı, bu benim gerçeklerimdi ben mutlu olamazdım. Kollarımın uyuştuğunu, kalbimin üzerinde bir ağrı hissettiğimi ve en sonunda yere düştüğümde ise Asil'in yanıma çöktüğünü bir şeyler dediğini hatırlıyordum. Söylediği şeyleri bile anlayamıyordum sonra büyük bir karanlığın içine çekilmiştim ve her şey orada kesilmişti.
|
0% |