@lusinn
|
CEBİMDEKİ KİBRİT 🌬️1.Bölüm🌬️ Şehrin yağmurlu ve soğuk bir gecesiydi. Gökyüzünün kendisini kapattığı bu günde, evlerin bacasından çıkan duman, şehrin kendisini kapatırken hiçbir şeyi umursamadan elleri cebinde gezen, sessiz bir kız vardı. Elbisesi çamur içinde, yüzü ise yağmur kaplıydı. Saçları uzun, gözleri kahverengi idi. Altında bol paça bir pantolon, üstünde siyah bir tişört vardı. Ne olduğunu kestiremediği bir an içindeydi. Tek bildiği yüreğine gömdüğü bir kişiydi. Belli ki bir boşluğun içindeydi, ya da bir boşluk onda bulmuştu kendini. Ne olduğu belirsiz bir dünyanın içinde, koşturup duran bir kızdı Yağmur. Öylesine gezer, kendini anlamak için saatlerce sokağı süpürürdü ayaklarıyla. Sahi kimdi ki o bu dünyada? Kimliği belirsiz bir insan? Ya da kendini arayan bir insan tanesi... Hiçbir zaman cevabını bulamayacağı bir bulmacaydı belki de. "Anlayamıyorum." dedi bir anda. Sesi kendisinin duyabileceği kadar çıkmıştı. İçinden düşünmeye çalışırken dışarıya yansıtmıştı yine kendini. Evet, bir şeyler her zaman anlamsızdı ve her zaman da anlaşılması güç olmuştu onun için. Aklına saçma diyebileceği bir soru takıldı o an. Eskiden böyle miydi hayatı? Tam bu sokakta oyun oynadığı anlar gözünün önündeydi. Oysa şimdi kendini gördüğü şu anlamsız yer, o güzel hatıraların olduğu yer olamazdı ki. İçinden çıkılması zor olan bir ruh halindeydi. Hiçbir şey yapmak istemiyordu. Sürekli eski günlerini özlüyor, o zamanlara geri dönmek için can atıyordu. Bunu değiştirmek için de bir şey yapmıyordu. Bir tür depresyon halindeydi. Eli cebine gitti. O sırada cebinde duran cüzdanını çıkardı yavaşça. Gözleri birkaç saniye durdu. Eski bir fotoğrafla yüz yüze gelmişti. "Artık gitme zamanın geldi." dedi ve elindeki kağıdı buruşturup yere attı. Anlamsız kararları ve ikilemleri onu her zaman köşeye sıkıştırıyordu. Yine yaşadıklarını hatırlıyor ve sinirlerine hakim olamıyordu. Gitgide kime dönüşüyordu? Belirsizdi çoğu şey. Beyninde onu bir iple çeken biri vardı sanki. Ne derse yapıyor, başka da bir şey sormuyordu. Kimsesizliğin verdiği bir duyguydu bu işte. Bağımsızlık. Her zaman istediği özgürlük bu muydu? Sigarasını cebinden çıkarıp yavaşça yaktı. Derin bir nefes aldıktan sonra yürümeye devam etti. Sokak lambasının altından geçerken bir ses duydu. Sokağın arkasında iki erkeğin kendi kendine konuştuğunu gördü o an. "Ne yapacağız abi?" dedi siyah kapüşonlu olan çocuk. Elleri cebinde rahat bir görünümü vardı. Ama hiç de öyle olmadığını anlayabiliyordu Yağmur. İlerleyip ilerlememek konusunda ikilemde kaldı. Ve her zaman yaşadığı ikilemlerin sonucu kötü olmuştu. Kalmayı seçti. Önlerinden geçmeye korkarken onların gitmesini bekledi. Fakat konuşmalar gitgide ilginçleşiyordu. "Daha geçen sana göndermediler mi?" "Gönderdiler de. Yetmiyor ki abi." "Gerçekten boğazlayacağım bu çocuğu." "Şimdi birkaç insandan alırım abi. Para zor değil, hallederiz." Siyah kapüşonlu olan çocuğun yüzü görünmüyordu. Yağmur bu konuşmanın neden bitmediği merak ediyor, bir yandan da önlerinden geçmek istemiyordu. Bir şekilde bu durum ona iyi hissettirmiyordu. Neden dışarı çıkmıştı ki? Birkaç yürüme sesi duydu. Yavaşça yürümeye devam ediyordu. Dümdüz yolundan gidecek ve onlara hiç bakmayacaktı. Karar vermişti. Bu sırada arkasındaki adımlar hızlanıyor, ona daha da yaklaşıyordu. Yağmur bir şeylerin ters gittiğini anlamış olacak ki , dahada hızlandı. Daha sonra yan sokaktan diğer arkadaşı çıktı. Bu sefer irkilmekten kendini alamadı. Sırtında bir şey hissetti o an. Bıçak soğukluğu. "Canın mı? Paran mı?" Bu sırada diğer arkadaşı cebini karıştırıyordu Yağmur'un. Cebinde annesinin ona yıllar önce verdiği iki yüz Türk Lirası vardı. Para olduğunu görünce kaşlarını kaldırdı. "Bak sen." dedi. Bu sırada kalçasına dokunduğunu fark eden yağmur dirseğinin arka kısmıyla çocuğun yüzüne vurdu. Bunu fark eden diğer arkadaşı Yağmur'a tokat attı ve iteledi. Yağmur parayı vermemek için sımsıkı tutuyordu. "Daha fazlasını istiyorsun herhalde?" dedi. Ve her şey daha da karışmaya başladı. Yağmur kendisini savunmaya çalışırken aralarında kaldı ve bedeni soğuk bıçakla buluştu. Gözleri şaşkınlıkla açılırken bedenini yatağından kaldırdı. Bu nasıl bir rüyaydı böyle? Yatağının yanında duran telefonunu eline aldı. Hiç bildirim yoktu. Derin bir nefes alıp verdi. Bu kadar gerçekçi bir rüya nasıl olabilirdi? "Hava çok güzel." dedi güneşe bakıp. Hava güzel olduğu zaman gerçek enerjiyi kalbinde hissediyordu. Hava güzelse hisleri de iyiydi. Hava kötüyse dışarı çıkmıyordu. Yavaşça okulun yolunu tuttu. "Bugün tamamen mutlu olacağım ve ders çalışacağım." dedi. Kendisi de inanmak istiyordu. Yolda yürürken kedileri izledi. Yaprağın düşüş hızına bile bakıyordu. Çiçeklerin olduğu yerde nasıl sallandığını inceledi bir süre. Rüzgarla birlikte çiçekler dans ediyor gibiydi. "Buldunuz rüzgarı dans edin tabii." dedi gülerek. "Bir tane koparsam kızar mısın?" dedi. Daha sonra sarı papatyayı koparıp saçına koyacaktı ki bir ses duydu. "Cevap bekliyorsan ben söyleyeyim, kızar bence." dedi. Ona doğru konuşan kişiye baktı. Uzun boylu, kumral saçlı bir çocuktu. Üzerindeki formayla bakıştı bir süre. Aynı okulda olduklarını fark etmişti. "Ama ben sana sormadım işte." dedi Yağmur. İçten içe bu dediği ona zevk vermişti. 'Ne zannediyor bu insanlar kendini?' diye düşündü. "Ben de bu dünyada yaşıyorum o yüzden söz hakkım olamaz mı?" dedi. Yağmur durdu ve başını kaldırdı. "Ama benim dünyamda yaşamıyorsun." dedi. Yağmur gözlerinin içine baktığında kırıldığını görebiliyordu. Bu cümle neden ona dokunmuştu ki? Bu duruma da güldü içten içe. "O zaman ben de orada yaşarım." dedi yumuşak bir şekilde. Yağmur kaşlarını kaldırdı. Tam olarak ne demek istediğini düşündü bir an. Daha sonra aklına okulu geldi. Kumral çocuk onun konuşmasına izin vermeden lafa atladı: "Okulun varsa geç kalma burada konuşurken." dedi. Yağmur şaşkınlıkla ayağa kalktı. Ve koşmaya başladı. Edebiyat hocasının haykırışını kulağında hissediyordu sanki. "Koş Yağmur koş!" dedi kendine. O koşmaya devam ederken, arkasından bakakaldı öylece. Ve ismini haykırdı. ''Ben Rüzgar!'' Anlık olarak onu tanımak istediğini düşündü. Bayırı inerken gülümsemekten kendini alamadı. İlginç gelmişti ona. Daha sonra okulun kapısının önüne geldi. Öğrenciler okula girmişti bile. Etraf sessiz ve huzurluydu. Yine de çok geç kalmamıştı. Rahatça okuldan girdi ve sınıfına doğru gitti. Yağmur ise sınıf kapısının önünde bekliyordu çaresizce. Bir tür sosyal kaygıları vardı ve kapıyı çalmakta güçlük çekiyordu. İnsanlardan çekiniyor ve onların bakışlarına maruz kalmak onda endişe uyandırıyordu. "İnşallah beş dakika için bana kızmaz." diye düşündü. Fakat kapıyı bir türlü çalamıyordu. Kapıda durdu ve olduğu yerde dönmeye başladı. "Nasıl çalsam ki?" dedi ve kapı kulpuna elini koydu. Daha sonra elinin üstünde soğuk bir el hissetti. Hızla başını kaldırdı ve gözlerini şaşkınlıkla açtı. "Sen!" dedi. Rüzgar ise bir gülüş attı Yağmur'a. "Sürpriz." dedi. "Olamaz." dedi. ''Aynı sınıfta mıyız? Yeni gelmiş olmalısın buraya.'' dedi. Rüzgar, "Neden olmasın? Ayrıca evet, yeni geldim.'' Yağmur, "'' Daha sonra konuyu uzatmaktan vazgeçmiş olacak ki tekrar konuşmak için söz aldı. ''Kapıyı çalabilir misin peki?" dedi. Rüzgar hızla kapıyı çaldı. Kapıyı açtıktan sonra, "Hocam içeri girebilir miyim?" dedi. Yağmur ise Rüzgar'ın arkasında saklanıyor, dikkat çekmek istemiyordu. "Gelin bakalım." dedi. "İlk günden nasıl geç kalıyorsunuz? Hiç mi heyecanınız yok?" dedi gülerek. Rüzgar da gülümsedi. "Bazı aksaklıklar oldu hocam." dedi ve daha fazla rezil olmamak için boş yere oturdu. İkisi de en dip köşelerdeydi. Yağmur cam tarafı, Rüzgar ise duvar tarafı oturuyordu. "Merhaba çocuklar. Ben, bu yılda da sizin Edebiyat dersinize girecek olan Ayten Öğretmen. Bu yıl da; daha fazla şiir ağırlıklı, bol hüzünlü, edebiyatı yaşayacağımız bir dönem olacak. Bir gülecek, bir ağlayacağız." Gel zaman, git zaman derken zilin çalmasıyla herkes ayaklandı. Yağmur ise yanında oturan; uzun saçlı, yeşil gözlü, kendisinden biraz uzun kızla konuşmak için kendini zorladı. Daha önceden onu görmüştü ama kimseyle arkadaş olmak için adım atan biri değildi Yağmur. Bu sefer kendini zorlayacaktı. "Merhaba, nasılsın?" dedi Yağmur. "İyiyim, sen?" dedi. Gülümsüyordu. "Ben de iyiyim. Tanışmak ister misin benimle?" dedi. "Olur. Ben Ezgi." dedi. 'Kolay oldu.' diye düşündü Yağmur. Şimdi sırada konuşmanın bitmemesi için çabalamak vardı. Ne söylemeliydi? "Kantine gitmek ister misin?" dedi bir anda Yağmur. Ezgi'nin gözlerinin tam içine bakıyordu. Ezgi, "Tabii ki." dedi. "Haydi, beraber gidelim o zaman." dedi gülerek. İçinde başarmış olmanın verdiği sevinç vardı. Arkadaş edinebilmişti işte! İkisi beraber kantine gitmeye başladılar. "On dakikada bir şeyler alabilecek miyiz sence?" dedi Ezgi. "Zannetmiyorum ama denemeden zarar gelmez." dedi Yağmur. Hiçbir zaman araya kaynayıp sırayı bozan tiplerden de olmamıştı hiç. "Ne değişik insanlar var baksana." dedi Ezgi. "Onları düşünme." dedi. Daha sonra kantine girdiler. Büyük bir sıra ve kalabalık vardı. Yağmur sıraya şöyle bir baktı ve "Boş verelim aynen. Çıkalım." dedi. Bu sırada sırayı inceleyen Ezgi'nin gözüne Rüzgar çarptı. "Bak, bizim sınıftan biri." dedi. Daha sonra Ezgi gösterdiği yere doğru bakarken, "Rica etsem bize de alır belki. Sen ne yemek istersin?" dedi. Yağmur, "Canpare."dedi. Yavaşça sıranın başına doğru gitti Ezgi. Rüzgar'ın önünde az kişi vardı. "Merhaba."dedi sakince. Rüzgar, "Merhaba."dedi. Yağmurla göz göze gelen Rüzgar, neden sürekli karşısına çıktığını düşündü. Hayalet gibiydi. Her an her yerde olabilirdi. "Rica etsem Yağmur'a canpare, bana da ülker çikolata alabilir misin?" dedi. "Alırım."dedi. Daha sonra Yağmur parayı uzattı. Hiçbir şey demeden parayı Rüzgar'a uzatması Rüzgarı biraz şaşırtmış olsa da sustu. Parayı alıp almamak konusunda ikilemde kaldı o an.Ezgi ise sadece olanları izliyordu. "Allah aşkına karar verir misin?" dedi. Rüzgar, "Gerek yok sende kalsın."dedi havalı bir şekilde. Ezgi gülümseyerek, "Teşekkür ederiz."dedi. Yağmur, "Hayır, öyle şey olur mu? Lütfen sende kalsın." dedi. Aralarındaki durum uzayacak gibiydi. Rüzgar, "Tamam siparişi aldıktan sonra sana veririm. Olur mu?"dedi. Yağmur, "Tabii ki olur." Ezgi sevinçle, "Harika."dedi. Bu sırada kantinde sipariş bekleyen abla sabrının son noktasına gelmiş olacak ki, "Yavrum, karar ver artık istersen."dedi. Rüzgar Yağmurdan gözlerini çevirip kantinci ablaya baktı. "Çok özür dilerim. Bir biskrem, bir de canparem alabilir miyim?"dedi. "Ülker çikolata da var abla."dedi Ezgi. Göz göre göre unutulmuştu. Ezgi Yağmur'un kulağına eğilip, "Naber Canpare'm?"dedi. Yağmur, "Güzel dedi ama."dedi. Daha sonra Rüzgar ile göz göze geldi. Gülümseyerek, "Çok teşekkür ederiz."dedi. Rüzgar bisküvileri alıp Yağmur'a döndü. "Buyur seninki."dedi. Yağmur'un yüzüne bakmıyordu. Yağmur, "İnceliğin için tekrar teşekkür ederim. Beraber çıkabiliriz sınıfa istersen."dedi. Rüzgar gülümsedi. İçten içe sevinmişti işte. Bir şekilde güzel bulduğu biri olmuştu sonunda. "Olur tabii." Dedi. Rüzgar havalı bir şekilde konuya girmeye çalışıyordu. 'Yağmur ne desem ondan etkilenir acaba?' "Eee, böyle hep çiçeklerle konuşur musun?" dedi yürürken. Yağmur, "Ezgiden bahsediyorsun herhalde. Yeni arkadaş olduk." dedi. Rüzgar, "Ben öyle demedim-" Yağmur, Rüzgar'ın sözünü keserek, "Kesinlikle öyle dedin." dedi Rüzgar gülümseyerek Yağmur'a baktı. "Sen ne dersen o." dedi. Yağmur, Ezgi'nin tepkisine baktı hemen. Daha sonra Rüzgar arkasında bir kaos bırakarak hızlıca yürümeye başladı. Ezgi, "Daha demin ne oldu öyle?" dedi şaşkınca. Yağmur, "Ne dediğini bilmiyor bence." diyerek güldü. Rüzgar'ın ismini bağırdığı an gelmişti aklına. Nereden de çıkmıştı karşısına ki? Henüz daha okulun ilk günüyken yaşadıklarına anlam verememişti. Ezgi gülümseyerek, "Hadi hayırlısı bakalım. Bana nedense öyle gelmedi ama...Neyse." dedi ve konu kapanmış oldu. Yavaşça sınıfa çıktılar ve diğer ders için oturdular sınıflarına. Yağmur camdan dışarıyı izlemeye başladı. Zaten okulda ne yapabilirdi ki başka? İnsanlar sınıflarına çekiliyor ve ders için hazırlık yapıyordu. Oysaki Yağmur dışarıdan çok neşeli gözükmesine rağmen hayata karşı pek bir hevesi olduğu söylenemezdi. Kendince bir şeyler yazar ve çizerdi. Dersin başladığı ilk dakikalarda hemen eli boş bir kağıda gider küçük küçük çizimler yapardı. Bazen bir kişiyi çizerdi sınıftan ve ona hediye ederdi. Öylece sınıfta gözlerini gezdirirken Rüzgarla göz göze geldi. Onunla bir samimiyeti olmadığı için onu çizmekten vazgeçti. Fakat yüz hatları öyle güzeldi ki çizmek istememesi çok zor bir ihtimaldi. Güzel bir çocuktu. Yeşil gözleri, kumral saçları vardı. Çene hattı keskin ve bakışları sertti. Daha sonra bakışlarını ondan alıp Ezgi'ye doğru çevirdi. Onu çizecekti. Yavaşça çizmeye başladı. Ayten Öğretmen bir şeyler anlatırken onun düşlerinde bambaşka şeyler vardı. Ezgi'yi çiçeklerin arasında çizse nasıl olurdu? Veya sadece gözlerini çizse nasıl olurdu? Kendine bu soruları yöneltmeden duramıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu işte. Kendinde gördüğü düşleri resmetmek, nefes almak istiyordu. Ezgi'nin yüz hatlarını çizdikten sonra altına bir şey yazmaktan alamadı kendini. 'Hayatı değerli kılan, kalbine dokunduğun o insan.' Daha sonra Ezgi'ye uzattı defteri. Gülümseyerek baktı ona. Ezgi ise şaşırmış bir şekilde, "Bu da ne böyle?..." dedi. Daha önce kimse ona böyle değerli bir şey hediye etmemişti. Yağmurla yeni tanışmasına rağmen onu annesiyle tanıştırmak istedi o an. Evlerine yemeğe davet edip pamuklara sarmak istedi. "Çok güzel bir hediye bu. Teşekkür ederim. Çerçeveletip odama asacağım." dedi. Yağmur da gülümseyerek, ''Genel olarak insanları uzaktan izleyip çizmekten hoşlanıyorum.'' dedi. ''Çok güzel bir yeteneğin var.'' dedi Ezgi. İçten içe kıskanmıştı. Oysaki Ezgi edebiyatı sever ve yazardı. Fakat ailesi onu hayata hazırlamak istediği için kendini test kitaplarına boğuyordu. ''Teşekkür ederim.'' dedi Yağmur. Daha sonra zaman su gibi akıp geçti. Okul bitiş saatine geldi. Bu saatler içerisinde Rüzgar sadece Yağmur'u izlemiş, bir şekilde onu tanıma isteğini bastırmaya çalışmıştı. Çantasına kalem kutusunu koydu ve zil çaldı o an. Gitme vakti gelmişti. Tam bu sırada cama damlayan yağmur damlaları ile göz göze geldi. Neyse ki annesi ona yağmur yağacağını söylemişti. Bu yüzden çantasında şemsiye vardı. Kalktı ve sınıf kapısına doğru gitti. Yavaşça merdivenleri inmeye başladı. Bir yandan da şemsiyesini çıkarmaya çalışıyordu. Bu sırada kalabalık arasında sıkışan Yağmur'u gördü. Hızlıca ilerledi ve yanında durdu. Bu sayede insanlar ona çarpıyordu. Yağmur'a bakmıyordu. Sadece insanların gitmesini bekliyordu. Daha sonra kalabalık azaldı, Rüzgar da yürümeye başladı. Göz ucuyla arka tarafa baktığında Yağmur'un da yürüdüğünü fark etmesiyle gülümsemesi bir oldu. Fakat bir şey fark etti ki Yağmur'un şemsiyesi yoktu. Şemsiyesini açtı ve yavaşça yürümeye başladı. Düşünmeye başladı. Şemsiyesini ona vermeli miydi? Yoksa beraber yürümek için teklif mi etmeliydi? Yanlış anlar mıydı acaba? Bu sırada Yağmur kendi düşünceleriyle savaşıyor, üzerine damlayan hüzün adlı gerçeği kucaklıyordu. Şemsiye aklına bile gelmemişti. Babasının borçlarını düşünüyor, yarı zamanlı bir işe girip girmemek konusunda ikilemde kalıyordu. Başında hırkasının şapkası vardı ve kulaklığıyla birlikte kendini dünyadan soyutlamış gibiydi. Havanın bu hali ona mutluluk veriyordu. Yürümeye devam etti. Daha sonra ayağı takılıp yere düştü. ''Ah!'' dedi acıyla. Bu durum Rüzgar'ın başını geri çevirmesine neden oldu. Koşarak Yağmur'un yanına geldi ve, ''İyi misin?'' dedi. Yağmur gözlerini Rüzgar'a çevirdi. Rüzgar'ın uzattığı eli tuttu ve ayağa kalktı. 'Senin gözlerin...' diye düşündü Rüzgar. Fakat söyleyemedi. Bir çeşit bakışlarında kurtarılmayı bekleyen o arzu vardı. Biliyordu. ''Sadece çorabın yırtılmış. Başını vurmadın değil mi?'' dedi. Yağmur başını iki yana salladı. ''İyiyim. Bir an dalgınlığıma geldi. Taşa takıldım.'' dedi. Rüzgar, Yağmur'un üstünü silkeledi ve, ''Üşüteceksin. Evlerimizin birbirine yakın olduğunu biliyorum. Başına başka bir kaza gelmeden beraber gidelim. Şemsiyemi beraber kullanabiliriz.'' dedi. Yağmur bir şey demeden yürümeye başladı. Ne diyebilirdi ki? ''Teşekkür ederim.'' diyebildi sadece. Rüzgar okuldan biraz uzaklaştıktan sonra üstünde tuttuğu deri ceketini Yağmur'un üstüne geçirdi. Yağmur anlık olarak şok olsa da sesini çıkarmadı. ''Yere düştüğün için veriyorum. Rezil olma diye. Çamur oldun, ondan.'' dedi. Yağmur güldü. ''Tamam. Benim için sorun değil. Üşüyecek olan sensin. ''dedi. ''Ben üşümem kolay kolay.'' dedi. Rüzgar. ''Demir adam mısın sen? Üşürsün tabii. ''dedi. Daha sonra Rüzgar'ın kolunu sıyırdı. ''Bak, tüylerin diklenmiş!'' Rüzgar okul kazağını aşağıya doğru çekiştirdikten sonra, ''Sen öyle gözüktüğüne bakma. Beni dinle.'' dedi. Daha sonra Yağmur istemsizce şemsiyenin dışına çıktığını fark etti. Bir şemsiye altına sığamıyorlardı. Rüzgar Yağmur'a baktığında, ''Daha fazla dairenin dışına çıkma istersen. Sana uzatmaya çalışırken bana yağmur geliyor. ''dedi. Yağmur, ''Ben mi yapıyorum yani? Yağmur gökten kendisi yağıyor.'' dedi. ''O zaman koluma gir!'' dedi Rüzgar anlık sinirle. Yağmur şaşırsa da sinirli olduğu için bir şey diyemedi. Kendini Rüzgar'ın koluna girmişken buldu. ''Sinirlenmene gerek yoktu.'' dedi sakince. Yanlış bir şey yapmamıştı ki. Rüzgar, ''Ben sinirli biri değilim. Kendine eziyet edince sinirlendim işte. Anlıyorsun değil mi?'' dedi kolunu tutan Yağmur'a bakarken. Ne şapşal bir kız diye düşündü. Ne yapacağını hiç anlayamıyordu. ''Üşütüp sonra anneni üzeceksin. Anneni düşünüyorum.'' dedi. Yağmur başını salladı. ''Haklısın. Annem ben hasta olunca çok konuşuyor. Kendime hiç dikkat etmiyormuşum. Çok üşengeçmişim.'' dedi. Rüzgar, ''Kendin için olan hiçbir şeye üşenme. Aynada gördüğün kişiye karşı iyi olacaksın ki hayatında da güzel şeyler olsun. '' dedi. Yağmur, ''Haklısın. Bazen çok fazla kendimi üzebiliyorum. ''dedi. Rüzgar gittikçe adımlarını yavaşlatıyordu. Çünkü onunla daha fazla konuşup bir şeyleri öğrenmek istediğini fark etmişti. Daha fazlasını istiyordu. Hangi denizde boğulduğunu, hangi noktada durduğunu... Rüzgar, ''Mesela?'' dedi. Yağmur, ''Mesela gelecek.'' dedi yürürken. Daha sonra gözü yırtılmış çorabına kaçtı. Kanamıştı. Fakat acımıyordu. Rüzgar, ''Gelecek diye bir şey yoktur ki.'' dedi net bir şekilde. Yağmur, '' Neden?'' dedi. Rüzgar, ''Geleceğin sana geleceği kesin mi? Her zaman bir sonun olduğunu düşünerek yaşamalısın. Bu sana anın tadını çıkarma fırsatı verecektir. Hangi konuda kaygılanıyorsan. Örnek vermek gerekirse mesleki açıdan kaygı yaşıyorsan şu anda gelecek için çalışmalısın. Çalıştıktan sonra neye kaygı duyabilirsin ki? Kaygı dediğin şey, zaten olmayan bir şeyin olacağını düşünerek yaşadığın zaman kaybı demek. Sen, zamanını olmayan bir şey için harcıyorsun demek ki. Bu hiç mantıklı mı?'' Yağmur, '' Tamam da, insanın elinde olmuyor ki.'' dedi. Rüzgar Yağmur'un tam önüne geçip durdu. ''Hayata yeni başladığın için olabilir mi? Henüz on sekiz yaşındayız.'' dedi. Yağmur gözlerini kaldırıp Rüzgar'a baktı. ''Öğreneceğim çok şey var demek ki. ''dedi. Daha sonra Rüzgar, ''Aynen öyle. Sen bana güven. Ayrıca ben yerime geçeyim artık. Kolun nerde?'' dedi. Yağmur istemsizce gülebilmişti. ''Burada, al.'' dedi ve kolunu Rüzgar'ın koluna geçirdi. ''Güzel.'' dedi. Ve sessizlik hakimliğini kurmaya başladı. Sadece yürüyorlardı. Tekrardan bir bayırı çıkmaları gerekiyordu beraber. Daha sonra evlerine geçeceklerdi. Rüzgar'ın telefonu çaldı bir anda. Telefon deri ceketinin içindeydi. Yağmur telefonu çıkardıktan sonra kulağına götürdü. ''Efendim anne?'' dedi. Rüzgar şaşkınlıkla ona bakarken bir şey diyememişti. ''Çok özür dilerim. Yanlış numara herhalde. Sizi tanımıyorum. ''dedi. Rüzgar gülmeye başladı. ''Benim annem olduğu için tanımıyor olabilir misin?'' dedi. Yağmur gözlerini açtıktan sonra, ''Ben bir aptalım.'' dedi. Elini başının üstüne koydu. ''Ama telefonlarımız aynı baksana!'' dedi sinirle. Rüzgar, ''Onu boş verelim de, ben anneme ne açıklama yapacağım?'' dedi gülerek. Yağmur utançla yüzünü kapattı. ''Vallahi bilerek yapmadım ben. Özür dilerim.'' dedi. Rüzgar, ''Tamam, kendine gel. Şaka yapmıştım. Annem böyle şeyleri önemsemez.'' dedi. Fakat biliyordu ki eve gittiğinde annesi hiç susmayacaktı. Yağmur, ''Çok sevindim. Dalgınlık beni mahvediyor. ''dedi. Rüzgar, ''Yanlış anlama ama... Dersteyken çok dikkatimi dağıtıyorsun. Bir şeyler çizdiğin zaman kalem sesi çok geliyor. Hep bir şeyler düşünüyorsun. Dikkatimi dağıttığın için fark ettim. Ondan yani. Bence de çok dalgınsın ayrıca. Daha az düşünmelisin. Sürekli gözün kağıtlardaydı. ''dedi. Yağmur, ''Öyle mi? Gerçekten hiç fark etmemiştim. Rahatsız edici derecede olduğunu bilmiyordum. Hem Ezgi de çok beğendi, onu çizmiştim de.'' dedi. Rüzgar Yağmur'a bir bakış attı. Yağmur da gözlerini yukarıya doğru kaldırdı ve göz göze geldiler. ''Ezgi kim?'' dedi. ''Yanımda oturan kız var ya, o işte.'' dedi. Daha sonra, ''Görmeliydin, çok sevindi.'' dedi ve bakışlarını tekrar yağan yağmura doğru çevirdi. Rüzgar, ''Neden bu kadar safsın? İnsanlar parayla çiziyor ne güzel. Sen de öyle yap. Kimseyi çizme bedavaya bak. Beni dinle. '' dedi. ''Hem beni çizebilirsin pratik olmak için. İzin veriyorum ben.'' Yağmur, ''Sevdiğim insanlardan neden para alayım ki? Ben sanatı sanat için yapıyorum.'' dedi. Rüzgar, ''Ayten Öğretmen seninle gurur duyuyordur bence.'' dedi gülerek. Yağmur, ''Olabilir.'' dedi gülerek. ''İyi bir öğretmen o da, asla öğrencilerini üzmez. ''dedi. Rüzgar, ''Ben pek tanımadığım için bir şey demeyeceğim. ''dedi. Bu sırada çıkmaya çalıştıkları bayır bitmiş ve Yağmur evine yaklaşmıştı. ''Ben şu mavi evlerin arasındaki pembe evde oturuyorum. Çok teşekkür ederim şemsiye için. Tanıştığıma da memnun oldum. Kendine dikkat et, olur mu?'' dedi. Rüzgar yaptıkları bu kısa yolculuğun bitmesine üzüldü o an. ''Tamam, sen nasıl istersen. Azıcık şemsiye olmadan yürümek zorunda kalacaksın. '' dedi. Yağmur, ''Benim için sorun değil. Hem ailen görsün istemiyorum. Yanlış anlaşılmak istemiyorum da.'' dedi. Rüzgar gülümseyerek, ''O zaman ceketimi alayım mı senden? ''dedi. Yağmur, ''Çok özür dilerim hiç fark etmedim.'' dedi ceketin sol kolunu çıkarmaya çalışırken. Daha sonra ''Her zamanki gibi.'' diyerek ekleme yaptı sözlerine ve elindeki ceketi Rüzgar'a uzattı. Rüzgar, ''Kendine dikkat et. Yarın görüşürüz.'' dedi gülümseyerek. Yağmur da gülümsedi ve koşarak evine gitmeye başladı. Kısa bir zaman sonra evine gelmişti. Üstündekileri çıkartıp sobanın üstüne astı. 'Gerçekten iyi birisi.' diye düşündü o an. Bu kadar yardımı başka kim yapardı ki? Bu sırada Rüzgar da onun koşarak giden bedenini izlemiş, eve girmesini beklemişti. Yağmur yağarken Yağmur'un saçları ahenkle dans ediyor gibi gelmişti ona. Oysaki Yağmur'un insanları güzelleştirebileceğini hiç görmemişti daha önce. Belki de bakmaktan acizdi o zamanlar. 'Ya da baktığım mı güzel ki?' diye düşündü. ''Ne düşünüyorsun böyle bakalım, Rüzgar Bey?...'' dedi bir ses. Rüzgar yavaşça arkasını döndü. ''Annem?'' dedi. Rüzgar şaşkınlıkla korkmuş bir şekilde düşünmeye başladı. 'Yağmur'un gittiğini görmüş müydü? Ceketi görmüş müydü peki? Benim ceketi aldığımı gördü mü acaba?' ''Annen ya...Yine ne işler çevirdin sen? Bugün yaşanan olay da neydi öyle?'' dedi. Görmediğini anladıktan sonra derin bir nefes alıp verdi. "Çok yorulmuşum anne." dedi. Daha sonra gülerek konuşmaya başladı. "Okulda telefonları kutuya bırakıyoruz da, bir kız benim telefonumu almış. Çünkü telefonlarımız aynıymış. Ondan dolayı bir karışıklık olmuş. Daha sonra hallettim ben. Merak etme.'' dedi. ''Sen öyle diyorsan madem.'' dedi gülerek. Daha sonra annesinin elindeki ekmekleri aldı. ''Sen yorulma anneciğim. '' dedi gülerek ve birlikte eve doğru gitmeye başladılar. Kısa bir yol olduğu için az bir zamanda eve gelebilmişlerdi. Eve geldikten sonra Rüzgar ceketini yatağının üstüne atmış, annesi ise ellerini yıkayıp ekmekleri askılığa asmıştı. Buzdolabından yemekleri çıkardı ve Rüzgar'a doğru döndü. ''Ben de bir an kız arkadaşın var sanıp sevinmiştim.'' dedi. Rüzgar, ''Böyle bir şey mi olsun istiyorsun Sevim Hanım?'' dedi gülümseyerek. ''Benim için fark etmiyor. Senin mutlu olman yeterli, güzel oğlum.'' dedi hüzünle. Rüzgar annesine gitti ve sımsıkı sarıldı. ''Ne düşündüğünü biliyorum. Lütfen kalbini yorma.'' dedi. Bir süre sarılı bir şekilde kaldılar. Sevim Hanım gözyaşlarını tutamayıp ağlamıştı oracıkta. ''Annem.'' dedi Rüzgar sımsıkı sarılırken. ''Her şey güzel ilerliyor burada. Kendimizi üzmeyeceğiz artık. Tamam mı?'' dedi. ''Tamam kuzum. Sen beni düşünme. Haydi, yemekleri hazırlayalım. Aç kalacağız yoksa. ''dedi ve eliyle gözyaşlarını sildi. Anıların ağırlığını atamıyordu ki üstünden. Rüzgar, ''Nasıl düşünmeyeyim ki? Ama görürsün, burada çok mutlu olacağız. Hissediyorum. Hemen üstümü değiştirip geliyorum.'' dedi. Sevim Hanım gülümsedi sadece. Vücudu aylardır yaşadıkları süreci hazmetmekte zorlanmıştı. Şehir değiştirmenin ona iyi geleceğini düşünmüştü. Alışma süreci iyi geçiyordu. Fakat, zaman zaman eski şehrini, sahip olduğu alışkanlıklarını özlemiyor da değildi. Sessizce yemekleri karıştırırken kendi hayatını düşünmekten kendini alamıyordu. Bu sırada Rüzgar gelmiş, birlikte yemeği daha hızlı hazırlamaya başlamışlardı. ''Akşama misafir gelecek. Haberin olsun. Doğru düzgün bir şeyler giyin. ''dedi Sevim Hanım. Rüzgar şaşkınlıkla, ''Bana uzun zamandır bahsettiğin teyze mi geliyor?'' dedi. ''Uzun zaman değil oğlum. Ama çok iyi birisi. Bana çok yardımı dokundu. Ancak kendimi toparlayabildim ve çağırdım akşam yemeğine.'' dedi. Rüzgar, ''O zaman senin şu güzel tabakları ver bakalım. Hemen dizeyim ben. ''dedi. Masayı hızlıca kurduktan birkaç dakika sonra kapı çaldı. ''Tam zamanında. '' dedi Rüzgar. Çok güzel hazırladığını düşünüyordu. ''Oğlum çabuk aç. Haydi.'' dedi Sevim Hanım. Rüzgar hızlıca kapıyı açtıktan sonra, ''Hoş geldiniz!'' dedi kocaman bir gülümsemeyle. Tabii ki karşısında Yağmur'u görmeyi beklemiyordu. Öylece birbirine bakakaldılar o an. Ve zaman ikisi için durdu. |
0% |