@luzia_0
|
Selam... Kısa bir bölüm olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum iki tane sahnemiz var sonuna kadar okumanızı rica ediyorum, eminim ki sizde benim gibi iyi değilsinizdir. Evet her şeyi unutturmak ve güldürmek için yazıyorum ama bu bölüm gülmeyeceğiz. Bu bölüm yastayız biraz... Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canlarım🤍 iyi okumalar... Burada geçen herşey kurgudan ibarettir(keşke)
Yarayla alay eder, yaralanmamış olan... W. Shakespeare
Bölüm 6- Güvensel Sorunlar O sohbetten sonra kendimi dosyaların arasına atmıştım. Askeriyedeki odamda önümde bildiğimiz her şeyin yazılı olduğu dosyalara tekrardan bakarak aklımda bir plan oluşmasını bekliyordum. Yurt dışı ayaklı birbiriyle bağlantısı olduğunu düşündüğüm şirketlerin hepsi bir şekilde kendine Pee Wee diyen o kansıza varıyordu. Ya yüklü bir miktarda para geçiyordu ya da oraya kısa ziyaretler gerçekleştiriyordu. Bunu yaparken bir ordu dolusu korumayla gezmesi ise dikkat çekiyor ve o asla umursamıyordu. Arkası güçlüydü. Arkası çok güçlüydü ki şüphe çekmekten çekinmiyordu hatta özellikle gözümüze sokuyordu. Onların paravan şirketler olduğunu ben zaten çözmüştüm ama teyit etmek için bizimle iş birliği yapacak olan ekiple kısa bir görüşme yapmış ve sadece bilmesi gerekenleri söyleyerek aramızda bir hain olma olasılığını onlara söylemiştim. Şimdiye kadar sadece iki şirketin paravan olduğunu doğrulayabilmişlerdi. Ki bu şirketlerden tahminimce elliye yakın vardı, çünkü sadece yurt dışı değil yurt içinde de faaliyet gösteren şirketler vardı. Çok bilindik ve göze batmayan şirketlerin bağlantısı fark edince küfür ederek ekibe haber vermiştim. Gözlerim sızlıyor ve bu kadar bilgi ile ne yapmam gerektiğini kafamda bir türlü oturtamıyordum. Eksik bir yapboz parçası vardı, hatta eksik iki yapboz parçası vardı belki de eksik değil de fazlaydı. Erendiz beni çok şüphelendiriyordu. Evet rütbe olarak yüksek değildi ama belli bir beceriye sahip olmalıydı. Kafamda ki düşüncelerle dosyaları toplayarak odama geldim. Gözlerim o kadar çok ağrıyordu ki sanırım artık uyumalıydım. Gözlerimi tam kapatacaktım ki kapım çalındı. Sert ve duygusuz çıkarmaya çalıştığım sesimle “Gel” dedikten sonraya kimin geldiğine bakmak için doğruldum. Önümde selama duran Erendiz ile gözlerimi onun üzerine diktim ve başımla masamın önüne işaret ettim. Oraya geçerken konuşmaya başladı. “Yardımcı ekipten haber geldi komutanım, beş şirketin daha paravan olduğunu doğrulamışlar ama sekizinci şirket paravan değilmiş.” Kaşlarım çatılmış ve kafamdaki tilkiler dört dönmeye başlamıştı. “Açıkla Kılıç” “Komutanım o şirket Alberto Watson adında 55’ine merdiven dayamış gerçek bir iş adamına aitmiş fakat 1 sene önce Bay Watson ani bir ölümle vefat etmiş yerine geçen kişi ise kamuoyundan saklanıyor. Yardımcı ekip oraya bir adam göndermeyi ve yüz yüze konuşma talep etmeyi böylece kim olduğunu öğrenebileceğimizi önerdi” “Kendini kamuoyundan saklayan bu insan, adam mı kadın mı bilemeyeceğim, yüz yüze görüşmeyi kabul etmez” “Bende öyle düşünüyorum komutanım” diyerek sırıtan suratına baktığım Erendiz’e yüzümü buruşturdum. “Erendiz benimle mümkün olmadıkça görüşme koçum yoksa kendimi tutamayıp seni duvara yapıştıracağım” aklıma gelen fikirle yüzümde oluşmayı bekleyin o sinsi sırıtmayı kabul ettim. “Sana harika bir görev buldum Kılıç” Yüzündeki o korku dolu ifade beni daha da keyiflendirdi. “Aklıma geldi de alayın arka bahçesinde ki sararmış otların ve yaprakların toplanması lazım” yüzü rahatlamıştı duraksamadan devam ettim. “Cımbızla” bana garip garip baktı. Ne dediğimi algılayamamıştı. “Anlamadım komutanım” “Bana kendimi tekrar mı ettireceksin Kılıç” diye bağırınca put gibi kalmıştı. “Hayır komutanım” bağırışına karşı gülümsedim ve elimle şimdi söylemen gerekeni söyle der gibi bir hareket yaptım. “Emredersiniz komutanım” Yüzümdeki ifadesizliği geri takıntım. “Çık asker” “Emredersiniz Komutanım!” Kılıç çıkarken kapıyı açınca Batu eli havada görmüştüm. Erendiz’e bir bakış attıktan sonra bana selam verip içeri girmişti. Yardımcı ekiple görüşmek ve o gizemli kişiyi doğrulamak için ne yapabileceğimizi konuşmak için telefonu elime almıştım ki Batu elimden telefonu aldı. Ne yaptığını anlamaz bakışlar atarak ona bakmaya başladım, o da sonunda ne yaptığını fark etmiş ve konuşması gerektiğini anlamıştı. “Ben zaten yardımcı ekiple konuştum muhtemelen onları arayacaktın, o yüzden ben- yani ben- ben şey ettiydim” diyerek cümle sonunu getiremeyince ona başımı sağa eğerek bakmaya başladım. Benden hoşlanan en yakın arkadaşımdı ve ben ona nasıl davranacağımı bilmiyordum ya onu çok fazla itecektim ya da bu sınırlardan dışarı çıkarmayacaktım. “O zaman yardımcı ekibi önerisini de biliyorsun” Başını sallayarak cevap verdi “Evet biliyorum ve benim başka bir önerim var, Bilişim ekibine haber versek ve casus bir yazılımla onun dijital aygıtlarına sızsak, böylece görünümü sesi ve daha birçok şeyi öğrenebiliriz belki” Aklıma yatmıştı, mantıklı ve zekiceydi. “Diğerlerine ve bilişim ekibine haber ver sızalım bakalım farenin kavuğuna”
♟ Hayat satranç tahtasında koşturmak gibiydi, güçlü olanların hareket etmediği veya hareket etmek istemediği ama güçsüzlerin oradan oraya koşturması gibiydi. Tabi bir de bizler vardık ben bizi kaleye benzetirdim güçsüzlerin arkasına sindiği güçlü olanların ise hafife aldığı ama onlara yenildiği bizlerdik. Biz Türk askeriydik, milletimin görünmeyen kolu, zinciriydik. Dağları mesken tutardık, havalarda kuş uçurtmaz denizlerde dört bir yandan hakimiyeti ele alırdık. Benim tarihim de güçlü devletler, imparatorluklar ve güçlü insanlar vardı, tabi ki bizde güçlü olacaktık. Ben her bir kadının sesiydim; Özgecan’ın, Emine’nin, İkbal’in, Narin’in, Ayşenur’un ve daha nice kadının milyonlarcasının sesiydim ben. Ben susarsam bu kansızların her biri cesaret bulurdu ben öyle dik öyle kudretli bağıracak ses çıkaracak ve önlerinde duracaktım ki sinecek mağaralarından çıkamayacaklardı. Karşımda duran Dinçel ve yanımda duran Batu, ikisi de emrimi bekliyordu çünkü en başından beri hain olduğunu düşündüğüm Erendiz elinde ki milyonlarca kadının kanıyla bana saldırmaya çalışmıştı. Gerçek ismi Erendiz bile değildi, dosyalarla oynamış ve gerçek Erendiz’i ise ortadan kaldırmıştı. Bilişim ekibiyle iletişim kurduktan sonra özellikle Erendiz’i de göz hapsine almış ve ona hiçbir bilgi vermemeye başlamıştım. Ta ki kamuoyuna çıkmayan o kişiyi bulana dek, net bir görüntüye olmasa de sesine sahiptik ve bir kadın olduğunu ellilerinde olduğunu ve kürk giydiğini biliyorduk. Diğerleriyle iletişime girerek bir operasyon planlaması yapmak için çıktığım odamdan karşımda elinde silahla Erendiz’i beklemiyordum. “Aşkımı kendi ellerimle bana ait kılmak için ne gerekiyorsa yaptım ama sen, sen beni bırakarak asker olmayı mı seçtin Nur, evinde olman gerek Nur, seni evimize ve bana ait kılacağım sevgilim merak etme” Nur kim bilmiyordum ama gerekte yoktu Erendiz hain bile değildi, o şizofren ruh hastasının tekiydi. “Asker Kılıç, elindeki silahı hemen yere bırak, bu bir emirdir!” Elini başına attı ve acı çektiği belli olan bir sesle “Emredersiniz Komutanım!” Dedi ama silahı veya elini indirmedi, “hayır, hayır, hayır... Nur neden buradasın sen bana aitsin ah... Lavin komutanım neden elimde bir silah var ve başım ahhh...” Büyük bir bağırışla kendini yere attı bu sırada onun dikkatsizliğinden yararlanarak elindeki silahı aldığım gibi uzak bir köşeye fırlattım. Sesi duyan Batu ve Dinçel gelmişti, kenarda ne olduğunu anlamaya çalışılıyorlardı. “Nur! Sana evden dışarı çıkmak yok demiştim, benim sözümden dışarı çıkmanın cezasını biliyorsun” diyerek elini kaldırmıştı ama bana gelmeden elini yakaladığım gibi elini ters çevirerek arkasına aldım ve ters kelepçe vurur bir pozisyonda konuşmaya başladım. “Seni ruh hastası pezevenk sözle şimdi Nur kim ve nerede?” Histerik bir gülüşle karşımda duruyordu” Nur kim mi insan kendisini nasıl bilmez ki sevgilim ama tabii sen benden seni dinlemek istiyorsun, bunu senin için bir kere yapacağım Nur’um ” Sesini alçalttı “benim genç sevgilim ben istediğim için benim için çocuk doğuracak kadar beni seven birisin ne olmuş ki aramızda 2 yaş varsa” Dedikten sonra bende kayışlar koptu çünkü Nur dediği kişi kadın bile değildi, kız çocuğuydu 21'inde bir adam 19 yaşındaki bir kız çocuğunu taciz etmişti. “Beni tatmin ederken nasılda güzeldin ama bir anda nefes almamaya başladın şuan 29 yaşlarında olman gerekiyor” Deyince iyice çıldırdım saçını doladığım gibi karşımdaki kolona doğru başını vurmaya başladım. Hayır 19 unda bile değildi çünkü on yıl önce olmuştu bu olay gözüm daha da karardı ve onu kenara attığım gibi, şerefsizleri öldürürken bile titremeyen ellerim şuan titriyordu, üzerine yürümeye başladım. Arkamdan Dinçel ve Batu tutuyordu etrafıma baktığımda etrafımızda birçok askerin olduğunu görünce derin bir nefes aldım ve yapmam gereken en mantıklı şeyi yaptım, bir karar verdim. “Şunu sorgu odasına alın ellerini kelepçeleyin ve Beyaz Albaya haber verin ben bilişim ekibiyle görüşüp geliyorum” Onu kolay kolay bırakacağımı sanıyorsa yanılıyordu. Ben havada, karada, denizde ve gerekirse şehirlerde olandım, ben o kadınların çocukların ve daha nicesinin hesabını sormadan kimseyi bir adım dahi ileri göndermezdim. Operasyonu kısa süreliğine ara vermiştim. Şimdi uğraşacağım başka bir kansız vardı.
♟
Bölümü bitirdim ama nasıl bitirdim bir de bana sorun. Ellerim titredi yazarken ve hala titriyor ama birinin bunu da böyle ele alması lazımdı o bahsettiğim kadınlardan biri benim adaşım ve ağlamamak için zor duruyorum. Erendiz’i zaten kurgudan çıkaracaktım onun başka bir görevi vardı ama daha fazla dayanamadım ve şuan çıkarmaya karar verdim bir iki bölüm Erendiz’in sürünmesini yazmayı planlıyorum şuan için. Yeni bölümü ne zaman atarım bilmiyorum çünkü sınavlarım başlıyor ama vakit buldukça yazarım ve bitirdikçe de atarım diye düşünüyorum şimdilik. Türkiye İkbal ve Ayşenur’u unutmayacak bu sefer izin vermeyeceğiz. Lütfen güvende ve hayatta kalın hepinizi seviyorum umarım tekrar görüşürüz... 🤍 Allah’a emanet olun... |
0% |