@lyra.m
|
Bir süre öylece oturmuş uzaklara bakmıştık ikimiz de. İkimizin hayatlarında ortak noktalar vardı, ikimiz de baba sevgisinin ne olduğunu bilmiyorduk çünkü bize babanın ne demek olduğunu öğreten olmamıştı. O da ben de babalarımızın bize ettiği eziyetleriyle büyümüştük. On yaşıma kadar o pislik herifle yaşmış her gün dayak yemekten o bana vurdukça acının ne demek olduğunu unutmuştum. Bir çocuk on yaşına kadar her gün babam dediği, onu sevsin istediği adamdan dayak yiyerek, kemerle dövülerek büyüyünce işkence etsen bile yok gelirmiş o çocuğa, ben on yıl boyunca en iyi bunu öğrendim. Bize babamdan çok dedem bakmıştı, o büyütmüş, o sevmişti bizi ama yinede bazen keşke babam beni sevse derdim. Diğer babalar gibi oğlunu alsın iş yerine götürsün birseyler ögretsin isterdim. Mezuniyetimde öğretmenim değil babam benim alnımdan öpsün, babam beni tebrik etsin isterdim en azından. Bir kez olsun içinden gelerek oğlum desin isterdim hiç yoktansa ama o adam bir kez olsun yüzüme bakıp oğlum demedi bana, çağıracak olduğunda bile Uraz dedi, o benim ismimi söyleyince ben çok sevdiğim ismimden bile nefret ederdim. Bir gece yine eve sarhoş gelmiş anneme bağırmaya başlamıştı. O zamanlar Işıl daha yoktu, ben de yedi yaşındaydım Uraz dedi, yine yanına çağırdı beni, yine nefret ettirdi ismimden. Yanına gittiğimde elindeki kemeri ve yerde yatan annemi görmemle nefesim kesildi. Bana yaptıkları artık canımı yakmıyordu ama anneme her dokunduğunda kabuslarım gerçek oluyor gibi hissediyordum. Salona girer girmez annemi görmemle kapıda kitlenip kalmıştım, hareket edemiyor, nefes dahi alamıyordum. Bir kez daha seslendi ismimi ve bir kez daha nefret ettim ismimden, birkez daha nefret ettim onun oğlu olmaktan, birkez daha nefret ettim kendimden... annemi koruyamadığım için. Henüz yedi yaşındaydım, nasıl koruyabilirdim ki onu, ama ben bunun için bile nefret ettim kendimden, bunun için bile hergün özür diledim annemden.
Zihnimi bulandıran, canımı yakan yüzlerce anı vardı hafızamda. Ne kadar hatırlamak istemese de insan illaki hatırlayacağı bir şeyler çıkarıyordu hayat karşısına. Gözlerimin önünde sallanan birşey fark ettiğimde Asena'ya döndüm. Elini yüzümün önünde sallayarak beni kendime getirmişti.
"Kusura kalma. Oyle gözlerun dolinca daynamadum." Gözlerimin dolduğunu fark etmemiştim bile. Hızlıca yüzümü silip boğuk bir sesle konuştum.
"Önemi yok, iyi etmişsin Karadeniz'in kızı." Önce garipser gibi bir ifadeyle yüzüme baktı ardından tekrar konuştu.
"Ben gomutanın yanuna gideyrum, geleymisun?"
"Olur, geliyim." Birlikte Orhan komutanın yanına ardından da görev öncesinde talim yapılacak alana gitmiştik. On aydır askeriyeden ve her türlü spordan uzak olduğum için biraz zorlamıştı ama yinede pek birşey kaybetmemiştim. Talim ve çalışmalar bitince direkt olarak koğuşa gittim ve gider gitmez ilk işim üzerine hem bulaşık suyu sıçrayan hem de terden sırıl sıklam olan kıyafetlerimi değiştirmek oldu. Biraz yatğımda uzandım ve kısa bir süre sonra beni tekrar kaldıran şey Fuat'ın bağırışları oldu.
"Uraz! La Uraz kalksana!"
"Ne var ulan, ne var! Beş dakika dinleneyim dedim onu da zehir ettiniz!"
"Aşk olsun Urazişkom! Niye baa bağıriysin?"
"Niye böyle konuşuyon lan sen?" Niyesi belliydi aslında. Asena ve beni...
"Bilmem, belki böyle uynamak istersin dedim." İma ettiği şeyle birlikte gözlerim neredeyse yerinden çıkacak kadar açılmıştı.
"Fuat beni deli etme, deşerim seni!"
"Neyse, kalk hadi görev bilgileri geldi. Orhan Gomutan seni çağıriyi" Fuat benden kaçmak için koşmaya başladığında ben de hızlıca yataktan kalktım ve botlarımı giydim sonra da Fuat önde ben arkada koşarak komutanın yanına gittik. Tabiki herkes bizden önce gelmişti ve ben yine geç kalmıştım.
"BU ON AY SİZİ BAYA SAĞLAM BOZMUŞ URAZ BEY ASKERİYE DİSİPLİNİNİ SİLİP ATMIŞSINIZ!" Orhan komutan yine azar çekmeye başlamış, yanımdaki Asena ve Fuat kısık bir sesle gülüyorlardı.
"AFFEDİN KOMUTANIM."
"Neyse, seninle daha fazla ugraşamayacağım Durusoy! Evet gençler, görev bilgileriniz elimize ulaştı, yarın sabah 06.00'da Bitlis'e uçuyorsunuz sonra da iki polisimizi de mümkünse TEK PARÇA VE CANLI BİR ŞEKİLDE, devlet koruması altına geri getiriyorsunuz."
"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM." O gün o altı kişi olarak görevi kabul etmiş, gereği neyse yapacağımıza yemin etmiştik birnevi.
*21 Ağustos-Kars* Siyahlar içinde altı kişi, bir helikopterin içinde, hepimizde bir ölüm sessizliği. Ne kadar korkmasak da Vatan için ölmekten, bir o kadar da korkuyorduk başka şeylerden. Ölümden korkmayan neyden korkar ki derdim küçükken, ölüm şu hayattaki en korkulacak, en acı şey sanırdım. Değilmiş, ölümden daha acı, ölümden daha can yakan, daha beter birşey varmış şu Dünya'da, kaybetmekmiş bu. Bahsettiğim şey oyun kaybetmek, idda kaybetmek değil sevdiğin birini kaybetmek. Kimisi için anne babasını, benim için bana babalık yapan adamı, dedemi kaybetmekti bu acı. "Uraz'ım" derdi dedem. "Vatanını sev, koru bırakıp da gitme memleketini. Bu vatan size , bize, hepimize emanet. Bizler yaşlandık, bir gün göçüp gideceğiz, bu ülke sizin gibi genç nesillere kalacak, siz de bırakır giderseniz bu ülkenin hali yaman olur. Bırakma memleketini oğlum, bırakma doğduğun,büyüdüğün yeri." Onun sözleri içime işler, tüylerimi diken diken ederdi. Ben çok küçükken verdim asker olma kararını, 15 Temmuz 2016'da 22 yaşındaydım. Saldırıyı duymamla sokağa çıkmam bir oldu. Mahallenin bütün gençleri toplanmış, sokaklara dökülmüştük. Ellerimizde Bayrağımız, dilimizde İstiklal Marşı İzmir meydanına kadar gittik, bütün İzmir halkı oradaydı sanki, bedensel olarak orada olmayanlar bile ruhsal olarak destek oluyordu. Gelenin de gelmeyenin de dilinde bir kurtuluş türküsü, bir marş, İstiklal Marşı vardı. Ben o gece bu vatan bırakılmaz dedim. Bu vatan, bu toprak, bunca nimet bırakılıp da biyere gidilmez, elimden birşeyler geliyorken de boş boş oturmak Türk gencine yakışmaz! Asker oldum sonra, ülkem için canımı dişime taktım, çabaladım ve pişman olmadım, hiçbir zaman.
"Hov Uraz aga!" Ertuğrul'un bana seslenmesi üzerine çıktım derin düşünceler içinden.
"Kusura bakmayın, dalmışım."
"Valla bizim için sorun değil de sen böyle devam edersen Orhan komutan bırak iki koğuşu, başka illerden bile sana bulaşık getirip yıkatır." Fuat haklıydı, kendime gelmem ve görevime odaklanmam gerekiyordu.
"Haklısın. Evet beyler ve bayanlar, görevimiz çok da zor değil. Üç tane kıytırık vatan haini köpeğin elinden kurtarmamız gereken iki polisimiz var."
"Yalnız birşeyi eksik söyledin Durusoy." Özcan abi sözüne Orhan komutanın taklidi ile devam etti.
"İki polisimizi de TEK PARÇA VE CANLI BİR ŞEKİLDE devlet koruması altına geri getireceğiz!" Özcan abi hepimizi güldürmüştü, sanırım bütün takım ben gibi şakacı insanlardan oluşuyordu.
"Evet ekip, Özcan abi haklı. Mümkünse TEK PARÇA VE CANLI." Ben de özcan abiyi taklit etmiştim. Asena bana dönüp omzuma vurdu ve gülerek konuşmaya başladı.
"Valla Orhan gomutan bunlari duyarsa size neler eder akıl dahi edemirem."
"Korkma canım, en fazla yüz kişinin bulaşığını yıkatır."
"Aynen ya, zaten öyle birşey olursa sen Uraz'a yardım edersin." Fuat Asena'ya dönüp göz kırptığında ikimiz de birşey söylemeden önümüze döndük. Biz hariç bütün ekip gülüyordu. Birşey söylememiştim çünkü içimde Asena'ya karşı birşeyler hissediyordum ama onun da susması beni şüpheye düşürmüştü.
Bir süre daha yol aldıktan sonra helikopter bir açıklığa inmişti. İki guruba ayrılmış, askeri araçlarla sakin bir şekilde yol alıyorduk.
"Evet ekip, hazırsanız Kurtlar Vadisi operasyonu başlasın." Bir süre ilerledikten sonra kulaklıktan Ozan'ın sesini duydum
"Hedefe olan uzaklık 170 metre." Ozan'ın bilgilendirmesinden sonra diğerleri gibi silahımı hazır hale getirip ilerdeki inşaata odaklandım ve ilerlemeye devam ettik.
"Hedefe uzaklık 120 metre." Yaklaşık 30-40 metre kala araçlardan inip yürüyerek devam edecektik. Hem fark edilmememiz hem de içeriye daha hızlı girebilmemiz için bu çok daha avantajlı olurdu.
"Hedefe uzaklık 80 metre." Arabadan iner inmez ilk işimiz fark edilmeden inşaatın kapısına kadar gidip kapıyı patlatmak ardından da rehineleri bulup onlara doğru ilerlemek olacaktı.
"Hedefe uzaklık 40 metre, araçlardan iniyoruz komutanım."
"Doğrudur, araçları boşaltın ekip."
"Emredersiniz komutanım." İki araç da durduktan ve hepimiz araçlardan indikten sonra ben önde, Asena ve Ertuğrul arkamda ,yan tarafımızda ise Özcan abi önde Fuat ve Ozan arkasında olmak üzere hedefe doğru ilerliyorduk.
"Hedefe uzaklık 30 metre." Yaklaşık olarak 15 metre sonra kapıyı açmak için kullanacağımız patlayıcıları hazırlayacaktık.
"Hedefe uzaklık 20 metre ve bina içersinde hareketlilik fark ettik komutanım."
"Patlayıcıları hazırlayın."
"Komutanım henüz erken değil mi?"
"Önemi yok, hazırda bulunun."
"Emredersiniz komutanım." Aklımda bir plan vardı. Üç kişi dışarda kalıp diğerlerini koruyacak, diğerleri ise çatıdan içeriye sızacaktı.
"Hedefe uzaklık 10 metre ve binadan silahlı şahısların çıktığını tespit ettik komutanım."
"Nasıl da misafirperverler ama dimi on tane adam yollamışlar karşılamaya." Binanın içinden ona yakın adam çıktığında silahlı çatışmaya başlamıştık. Adamların ikisini yere sermiştik bile. Ben ise bu sırada çoktan helikopteri yakınımıza getirtmiş, planımın ilk aşmasını başarıyla tamamlamıştım.
"Ozan, Fuat, Özcan abi. Siz üçünüz dışarıda kalıp bizi koruyun, biz de helikopter ile çatıdan içeriye sızacağız."
"Vay be aslanıma bak sen, hemen de yapmış planı." Özacan abi'nin verdiği gazla kendimi daha da kaptırmış, kimsenin gözünün yaşına bakmadan kafasına sıkıyordum.
"Komutanım beş kişiyi etkisiz hale getirmiş bulunmaktayız, gerisini halledebileceğimizi düşünüyorum. "
"Madem öyle diyorsun, tamam o zaman."
"Ertuğrul, Asena. Beni takip edin." Ertuğrul'un cevabı gecikmedi.
"Emredersiniz komutanım." Asena'ya döndüğümde bir teröristin kafasına daha sıktı ve cevap verdi.
"Emriniz olur gomutanım." Üçümüz hızlı adımlarla helikoptere ulaştığımızda halat merdivene ilk önce Ertuğrul ardından Asena son olarak da ben tırmandım. Helikopter yükselmeye başlayınca binanın arka kapısından da eli silahlı adamların çıktığını gördüm.
"Beyler size doğru gelen dört kişi daha var." Yukardan gördüğüm kadarıyla Ozan bir teröristi daha etkisiz hale getirirken konuştu.
"Gördük komutanım." Binanın çatısına ayak bastığımızda Özcan abi'nin sesini duydum.
"On iki kişiyi etkisiz hale getirdik, ikisi de elimizde, ne yapalım komutanım." Binanın içine girmiş, aşşağıya doğru iniyorduk.
"Bir kişi elinizdekileri araca doğru götürsün diğer ikisi de alt kattan binaya giriş yapsın ve içerinin temizliğini sağlasın beyler."
"Emredersiniz komutanım." Biz her bir kat indikçe binayı tarıyor, rehinelerin hangi katta olduğunu bulmaya çalışıyorduk. Alçak bir bina değildi, on-on iki katlı olduğunu tahmin ediyordum. Bodrum kata birkaç merdiven kala silah sesleri duyulmaya başladı, iki merdiven daha indiğimizde üç teröristi ve onlarla çatışan Ozan ve Fuat'ı gördük. Direkt olarak merdivenden inip onlara yardım ettim ve beşimiz birlikte inmeye devam ettik. Bodrum kata vardığımızda hem tasmasını Fuat'ın tuttuğu K-9 köpeği havlıyor, hem de tarama cihazı sinyal veriyordu, tam tahmin ettiğim gibi rehineleri bodrum kata kilitlemişlerdi.
"Evet ekip, burdan sonra planımız belli. Giriyoruz, alıyoruz, çıkıyoruz."
"Emredersiniz komutanım." Önümüze çıkanları etkisiz hale getiriyor, teslim olanların ise üzerlerini iyice arayıp yanımıza alıyorduk. Binanın bodrum katı oldukça büyüktü ama yanımızdaki K-9 köpeği bu konuda fazlasıyla işe yarıyordu. Bodrum kata iner inmez koşmaya başlamış ve en sonunda rehinelerin olduğu odayı bulmuştu. Kapıyı tekmeleyerek açıp içeri girdim, diğerleri de peşimden geldi. İçeriye girdiğimizde karşımdaki çok da alışık olmadığım bir manzara değildi. On, belki de daha fazla adam yan yana dizilmiş, hepsinin elinde de bize doğrulttukları birer silah vardı bir de hepsini önünde duran bir kabadayı. İçeri girdiğimizde bayılttığı rehinelerin önünde duran adam hepimizi tek tek süzdü, ardından gözleri Asena'da durdu. Yüzlerimizin çoğu kısmı kapalı olsa da açıkta kalan kısımdan Asena'nın kadın olduğunu anlayabilirdi ve anlamıştı da. Bu yüzden olacak kahkaha atmaya başladı.
"Demek herkesin delice korktuğu koskoca Astsubay Uraz Durusoy yanında bir kadınla geziyor ha? Zeka seviyen ne, okul öncesi mi?" Kahkahaları daha da büyürken onu bozguna uğratacak bir cevap verdim.
"Az önce üç adamımı da tek sıkışta öldüren bir kadını hefife almayacak ve bileğimin gücünün yetmediği yerde dilimi kullanmayacak kadar zekiyim bence." Her kelimemde yüzü daha da sertleşti ve önünde durduğu polislerin arkasına geçip ikisinin de başına birer tabanca dayadı ama hiçbirinin bilmediği bir şey vardı. Ben yine çoktan Özcan abiye haber vermiş, destek ekipleri buraya çağırmıştım.
"Silahlarınızı bırakın yoksa bu iki arkadaşa veda edersiniz." Karşımdaki şerefsizin ettiği boş lafların arasında kulaklığıma Özcan abinin sesi doldu.
"Bodrum katın arka kapısındayız, bekleye bekleye ağaç olduk girelim mi artık?" Silahımı yere bırakırken diğerleri de beni takip etti.
"Tabi efendim sizi daha fazla bekletmeyelim." Cümlemi bitirmemle arka kapının patlaması bir oldu. İçeriye giren onlarca JÖAK Askeri hepsini şaşkına çevirmişti. Hepsi yerde dizleri üzerine çöküp silahlarını bıraktıklarında önümdeki adam da silahlarını çekti ve Asena'ya başımla onay verdiğimde gidip elinde tuttuğu silahı adamın şakağına yasladı.
"Yürü!" O adamı araca götürme görevini bilerek Asena'ya vermiştim çünkü hem komutanlar onunla gurur duysun hem de herkes kadın bir askerin erkek bir askerle aynı seviyeye gelebileceğini hatta bazen çok daha üstün olabileceğini görmesini istedim. Bütün teröristleri araçlara bindirmiş, biz de helikoptere binmiştik. Hepsinin yüzlerine baktıktan sonra gururla konuştum.
"Tebrikler ekip. Kurtlar Vadisi Operasyonu sona ermiştir."
"SAĞOLUN GOMUTANIM!" Asena şaşkın bir şekilde diğerlerine bakarken hepimiz ona bakıp gülümsüyorduk. Bunu daha önce planlamıştık, daha doğrusu planlamıştım. Görevi tamamladığımızda herkes Asena'ya uyup laz taklidi yapacaktı ve böylece onu biraz da olsa mutlu edebilecektik, ben de kendimi affetirebilecektim belkide? Maviş gözleri bana dönünce kaşlarını çattı.
"Sen yaptirdun!" Kızmış gibi bir hali yoktu ama numara yapmaya çalışıyordu.
"Eh, belki beni affeder dedim."
"Valla Bilemedum, ne diyisiiz gençler affedeyim mi bu öküzü?" Ozan korku dolu gözlerle Asena'ya döndü.
"Asena abla kurban olayım affet şunu, kendin için değilse bizim için. Böyle giderse bize yöresel kıyafet giydirip horon da teptirir bu ruh hastası!" Asena ne kadar kendini tutmaya çalışsa da gülüşünü engelleyemedi.
"Oyle olsun bakalım, seni affediyirim amma bu sefiller için affediyrim."
"Hem de ne sefillik Asena ablam benim, sorma. Victor Hugo bizi görse kitabı baştan yazar." |
0% |