@lyra.m
|
Askeriyeye geri döndüğümüzde Komutan hepimizin toplanmasını emretmiş fakat kendisi bir türlü gelmemişti.
"Oğlum bu da yeni bir sınav falan herhalde öldüm yemin olsun!" Hepimiz yorulsak da tek sızlanan Ertuğrul'du.
"Bi sus Ertuğrul, bi sus kurban olduğum be! Tepemdeki Güneşten daha beter yaktın beynimi!" Özcan abi yarım saattir yaptığı gibi Ertuğrul'u susturmaya çalışıyordu ama ben huyunu bildiğim için bunu denememiştim bile. Ne zaman Ertuğrul'u susturmaya çalışsak inat olsun diye daha fazla konuşurdu hasta herif.
"Yahu abi yalan mı ama bir saat on iki dakikadır buradayız!"
"Yuh bir de saymış hayvan."
"Yok abi ne saycam, ben ona da üşenirim kolumda saat var ordan biliyom." Özcan abi yere oturup başını yukarı doğru kaldırdı ve ellerini açtı, aslında hepimiz bu haldeydik şu anda. Ertuğrul yüzünden Rabbimden sabır dilemeye bile yüzüm kalmamıştı artık.
"Ertuğrul, bak aklıma ne geldi hadi sen git de bi sor bakalım Orhan Komutanı gören varmıymış?" Fuat'ın bile Ertuğrul'dan bıkması demek kıyamet alameti demekti.
"Ben niye bakıyomuşum sen bak."
"Tamam, madem istemiyorsun oy birliği ile seçelim kimin gideceğini."
"Tamam ulan, kimse beni seçmeyip de seni seçince görcem ben seni!" Ertuğrul ve egosu der susarım.
"Ertuğrul gitsin diyenler." Hepimiz düşünmeden elimizi kaldırmıştık. Hatta bıkkınlıktan toprağın üzerine yatan Asena bile bunu duyunca zıplayarak kalkıp el kaldırmıştı.
"Yuh! Ertuğrul ölsün diyenler desek uçarak kalkacatın herhalde Karadenizli. Gerçi sizde vicdan ne gezer!"
"Ne münasebet ula! Hem ben çok da vicdanliyimdur."
"Tabi tabi, biliyoz biz merak etme sen."
"Hadi devrem çok konuşma da git bak bakalım nerdeymiş bu komutan." Ertuğrul tripli bir şekilde askeriyenin içine doğru ilerlerken sıcaktan dolayı hepimiz Komutan geldiği anda şükür namazı kılacak duruma gelmiştik. *Ertuğrul'dan*
Bütün ekibin bir olup beni kurban etmesi üzerine bizi oraya dizen can kurban komutanımızı aramaya gitmiştim. Orhan komutan genelde bulaşıkhaneye yakın yerlerde olurdu, ceza verdiği kişiler kaçmasın diye nöbet tutuyordu herhalde hasta adam! Bulaşıkhaneye gidip oradaki cezalı vatandaşlara komutanı sorma kararı almıştım.
"Kolay gelsin beyler."
"Sağol abi, kolaysa başına ge-"
"Yok oğlum, kolaysa da gelmesin başıma. O ne lan öyle beddua eder gibi, kolaysa başına gelsinmiş!" Bulaşığın her türlüsü benden uzak durmalıydı bana göre.
"Tamam abi demedik birşey." Zaten başıma güneş geçtiği için çok da uzatmak istemiyordum.
"Neyse, Orhan komutanı gördünüz mü?" Deminden beri beni sallamayıp işine bakan çocuk bir anda hızla bana döndü ve bağırarak konusmaya başladı.
"Hee, gördük iki saattir kapıda dikiliyordu sonra biri geldi komutanım telefonunuz var dedi koşarak gitti o da."
"Oğlum ne bağırıyon sağıra anlatır gibi? Hem dalga geçme benimle! Orhan komutan anası arasa koşarak gitmez ulan." Orhan komutan ve biryere koşarak gitmek mi? O adam Azrail kendisini çağırsa ben neden geliyormuşum beni isteyen sensin kendin gelsene diyebilecek kapasitedeydi.
"Hadi be! Orhan komutan anası arasa koşarak gitmez ulan."
"Zaten haberi getiren çocuk da arkasından bakakaldı." Normal olan o zaten abisini gülü.
"Yok valla normal değil bu adamın bu halleri, ben bir gidip bakayım en iyisi." Koşarak muharebe odasına gittim, belki kendinden daha üst mertebede bir aradığı için koşarak gitmiştir diye düşünmüştüm.
"Kolay gelsin abi Orhan komutan buraya uğradı mı?"
"Yok, hatta onu hiç görmedim bugün."
"Allah allah!" Muharebe odasından çıkınca askerlerin kullandığı telefonların olduğu yere gittim ve daha kapıdan girmeden Orhan komutanı duydum. Yani içine cin kaçmış hali değilse oydu herhalde?
"Tamam diyorum güzelim çok uzun sürmez bir izin alır gelirim." Telefonun karşısındaki kişiyi bir süre dinledikten sonra tekrar konuştu.
"Biliyorum ama ne yapayım bu aralar tim çok yoğun işimiz bitmiyor ki! Bir de bunun üstüne yenisi eklenecek işim hiç bitmez artık!" Bu sefer karşıdaki kişi çok daha uzun bir süre konuşmuştu ben ise yenisi eklenecek deyişini anlamaya çalışiyordum, yenisi eklenecek dediği şey tim miydi? Yeni bir time daha mı katılacaktı?
"Peki karıcım yarın izin almaya çalışırım." Telefondaki kişi karısı mıydı yani, karısı aradı diye mi koşarak gitmişti, hem de ceza verdiği askerler varken! Bir anda korku dolu bir ses duyuldu.
"Tama düzeltiyorum cümlemi! Çalışmam direkt olarak izin alırım, söz." Yine kısa bir süre eşini dinledi.
"Emredersiniz Gökçe komutanım. Hadi Allah'a ema- Yahu söz dedim ya güzelim daha ne yapayım?" Kısa süre sonra karısı telefonu yüzüne kapatınca ben de koşarak uzaklaştım ve bizimkilerin yanına döndüm.
"Oğlum Harran'dan haber mi getiriyon kaç saattir nerdesin lan!" Fuat yine bana sataşmadan duramamıştı tabiki ama hala duyduklarımkn etkisinden çıkamadığım için çok da sallamadım.
"Oğlum neler duyduğumu bir bilseniz-" hepsinin ayağa kalkması ile lafım yarıda kaldı ve ben de koşarak yanlarına gittim ve bu sırada canımızın içi komutanımız yine bütün suratsızlığı ile gelip karşımıza dikilmişti bile.
"Hayırdır Ertuğrul bey bir sıkıntınız mı var?" Valla yok desem yalan olur komutanım ama ben severim yalanı.
"Yok komutanım."
"Ne güzel, benim de yok." Anlat anlat, sen seversin yalanı. Gülmemek için resmen iç savaş veriyordum.
"Madem herkes halinden memnun, sizin için de uygunsa asıl konumuza gelelim Ertuğrul hocam?"
"Estağfurullah komutanım." Büyük ihtimalle benimle muhattap olan herkesin yaptığı gibi Rabbinden sabır istiyordu şu anda.
"Son gittiğiniz görevden sonra hepiniz komutanların gözüne girdiniz özellikle de Asena, Uraz ve Ozan." Bizim ne günahımız vardı arkadaş, onlar namaz kılarken biz Kabe'ye giden otobüsü mü taşladık?
"Sağolun komutanım." Dibimdeki halk ozanı utançtan başını yere eğmiş tavukların eşelendiği gibi ayağını yere sürtüyordu. Asena ve Uraz ise çok da kıçlarına takmamışlardı. Bunlar birbirinin kayıp ikizi değilse ben de birşey bilmiyorum, belki de ruh ikizi yada ruh eşi falan da olabilirler. Aslında ben bunları çok yakıştırıyorum ama bir gün benim onları yakıştırdığım gibi Uraz'da bana yapıştıracak da hayırlısı bakalım.
"Ne demek. Bu görevden sonra sizin iyi ve uyumlu bir ekip olduğunuzu düşündük çünkü sizden önce birbiriyle ilk defa çalışıp da görevlerini bu kadar başarılı ve kısa sürede bitiren çok fazla ekip yok." Eyvallah komutanım.
"Bu yüzden bakanlıktan gelen bir istek üzerine ana kadrosunda sizin olacağınız bir tim kurma kararı alındı." Allah cezanızı vermesin komutanım. Hepimiz ağzımız beş karış açık bir şekilde Orhan komutana bakarken kendini toparlayıp da konuşabilen ilk kişi Özcan abi oldu.
"Nasıl yani? Baya baya bizim timimiz olacak öyle mi?"
"Türkçe konuşuyorum değil mi? Evet! ANA KADROSUNDA SİZİN OLDUĞUNUZ BİR TİM KURULACAK!" Başınıza iş sarıyoz demiyo da tim kuruyoz diyo çakal!
"Bu timin de komutasını Uraz'a vermeye karar verdik ama itirazı olan varsa dinleyebilriz tabiki." Özcan abi yine gurup sözcüsü gibi öne atılmıştı.
"Yok komutanım ne itirazı, zehir gibi bu çocuk bundan daha iyi komutan mı olur?" Özcan abi haklıydı ve böyle düşünen bir tek o değildi belli ki.
"Özcan abi bile böyle düşünüyorsa bence bizim aksini idda etmeye hakkımız bile yok komutanım." Fuat'ın ilk defa boş yapmadan konuştuğunu duyuyorum. Ne de çabuk büyüyorlar.
"Fuat haklidur gomutanım. Uraz'ın gafasi boş değildur, saksi çalişiyi Maşallah." Sen konuşma Karadenizli. Sana kalsa Uraz hep en iyisi zaten!
"Demek öyle Karadeniz'in kızı?" Karadeniz'in kızı ne be? Kusucam şimdi!
"İki övdük diye hemen cıvıtmayasun ha!" Bunların da atışmaları bitmedi ha! Evleniyosanız evlenin de kurtulalım be!
"Emredersiniz Asena komutanım!" Buradaki komutanların hepsi mi hanımcı arkadaş, yada komutan olunca otomatik mi yükleniyor bunlara hanımcılık?
"Bence de Uraz abi aramızda komutanlığa en yakışacak kişi." Dedi halk Ozanı. Herkes tek tek Uraz'ı övünce ben de konuşayım dedim artık.
"Komutanım bunlar Uraz'ın başına iş saralım demiyor da en iyisi Uraz diyor siz bakmayın bunlara." Fuat'ın ağzı beş karış açılınca Özcan abi de bana mükemmel bir soru yöneltti.
"Sence Uraz'dan daha iyi komutanlık yapacak biri mi var yani?" Ben öyle birşey demedim ki.
"Yoo. Bence de en uygun kişi Uraz."
"Ne boş yapıyon o zaman devrem?" Fuat'ın yanıma gelip enseme bitane yapıştırması ile Orhan komutan bir kez daha sabır istemek sebebiyle Rabbine el açtı.
"Ne biliyim canım sıkıldı işte sorgulama."
"Yeter ulan, geçin yerlerinize." Evet sayın seyirciler, komutanı çileden çıkarma görevimi de başarıyla tamamladığıma göre gidip köşeme sinebilirim.
"Şimdi hepiniz koğuşunuza gidip timinize isim buluyorsunuz." Adamın verdiği emre bak, sanki çocuk oyalıyor ağzının contalarını yağladığım!
*Işıl'dan* Abim gittiğinden beri annem ve Ege bende kalıyordu, aslında annemin burda olması biraz da işime gelmişti çünkü her sabah kalkıp kahvaltı hazırlıyor, her işime koşuyordu ama bir yandan da fazlasıyla yoruluyordu. O günden sonra Koray birdaha ne aramış ne de mesaj atmıştı, yani kısacası sıkıcı ve sakin hayatıma geri dönmüştüm.
"IŞIL, BENİ OTURMA ODASINA GÖTÜREBİLİRMİSİN GÜZELİM." Düzeltiyorum, Ege dışında sıkıcı ve sakin hayatıma geri dönmüştüm.
"Geliyorum." Koşarak misafir odasına gittim ve Ege'nin kolunun altına girerek oturma odasına ilerledim.
"Bu gidişle ben seni değil, sen beni kucağında taşıyarak eşikten geçireceksin herhalde." Kendimi Ege'yi kucağıma alıp eve götürürken falan hayal etmedim kesinlikle!
"Merak etme, o günleri de görürüz. Önce bi bitsin şu okul."
"Öyle demek, başka nasıl günler görürüz mesela?" İmalı bakışları sayesinde ne anlatmaya çalıstığını ne yazıkki anlamıştım.
"EGE!" Bağırmama rağmen kahkahalarının arasında sesim kaybolmuştu.
"Gülme yoksa gömerim seni o kapı eşiğine!" Oturma odasına vardığımızda Ege kendini koltuğa bıraktı ve nefes nefese konuşmaya çalıştı.
"Emredersin Karıcım."
"EGE!" |
0% |