@lyra.m
|
Tabiki Esra Sultan bizim bağırışlarımız üzerine yanımıza damlamıştı.
"Siz böyle bağrışıp duracaksanız ikinizin de ağzını bantlarım valla ben bu gidişle!"
"Kusura bakma Esra annecim Işıl'la dalga geçeyim derken seni rahatsız ettiysem özür dilerim." Bu Ege nasıl benim yanımda bu kadar aptalca davranıp annemin yanında tam bir beyfendi oluyordu hala aklım almamıştı.
"Yok rahatsız olduğumdan değil de siz didişip duruyonuz ona üzülüyorum oğlum." Babam ve annem sürekli kavga ederdi bu yüzden annem de Ege ve ben hiç tartışmayalım, hiç birbirimize darılmayalım istiyordu.
"Sen üzülme benim canım annem, biz öyle tartışıp dursak da dalga geçiyoruz, ciddi birşey yok yani. Seni üzdüğümüz için de özür dileriz." Tam bir hanımefendi gibi konuşmuştum ve bu beni bile şaşırtmıştı.
"Ay benim kızım hanımefendilik de bilirmiş." Yanıma gelip alnımı öptüğünde içim sızlamıştı çünkü Ege buruk bir tebessümle bizi izliyordu. Annem geri çekilip mutfağa gittiğinde Ege'nin yanına oturduğumda gözleri camdan dışarıda biryere bakıyordu, dalmıştı.
"Ege."
"Hm?"
"... Özür dilerim." Eli hızla yüzüne gittiğinde gözlerinden akan yaşları sildiğini anlamıştım. Ege ne kadar belli etmese de annesini özlüyordu, hiç tanımasa da onun özlemiyle yaşıyordu, annesiydi çünkü. Her çocuk bir kez de olsa annesinin sarılışını, öpüşünü hissetmek isterdi. Yüzünü kendime çevirdim ve bir yamdan başını okşarken bir tandan da dudaklarımı alnına bastırdım, sanki annesi öpüyor gibi düşünsün istedim. Dudaklarımı alnından ayırdığımda ve bir kez daha gözlerini elimle sildiğimde onu kendime çekip sıkıca sarıldım ve omzumda hıçkırarak ağlamaya başladı, ben ise yaşların gözlerimden sessizce akmasına izin verdim.
Kısa bir süre sonra ikimiz de sakinleşebilmiş ve velet gibi ağalyıp durmayı bırakmıştık.
"Işıl."
"Efendim?"
"Hani Akın abinin doğum gününde Pelin'e evlilik teklifi edecekti ya." Aslında Akın çok güzel bir hazırlık yapmıştı ama Pelin'in yanlış anlaması sonucu başarısız olmuştu.
"Ama edememişti."
"Evet, işte Akın dedi ki zaten Uraz abinin doğum günü olması çok saçma olmuştu o yüzden Pelin'in doğum gününde yapacakmış." Pelin'in doğum günü 16 Eylül'dü. Çok uzun bir süre kalmamıştı.
"Bir ay sonra yani?"
"Aynen, bu yüzden de senden yardım istiyor bir konuda, sabah aramış bu gün size gelsem olur mu dedi." Neden beni değil de Ege'yi aradığını merak etmiştim ama sormadım.
"Olur tabi. "
"Ben de öyle dedim."
"O zaman bana neden soruyorsun Ege kuşum?" Şaşkın bir şekilde yüzüne bakıyordum.
"Sen olmaz deseydin kapı paspasının altına saklayacaktık Akın'ı da ondan sordum." Aval aval suratina bakıyordum.
"Ne yapacaktınız?"
"Akın'ı paspasın altına-" Ege cümlesini tamamlayamadan ikimiz de delice gülmeye başlamıştık. *** *Akın'dan* Ege bey zevcesine süpriz hazırlamak istemiş ve tabiki bunun için de beni kullanmıştı. Birkaç gün önce ben, bugün de Ege evlilik teklifi edecekti, birimiz yapınca ikincimize de otomatik yüklüyorlar herhalde. Tamam, anladım süpriz falan ama bir Akın Işık, SABAHIN BEŞİNDE UYANDIRILIR MI LAN ALLAH'IN VİCDANSIZ KULU! Evet şaka değil, hele yalan hiç değil hatta baya baya gerçek sayın seyirciler! Sabahın köründe çarşıya yollanmış tonlarca parti malzemesi, süs ve tonlarca yiyecek içecek almış, şimdi de bunları Pelin'in evine taşıyordum ayrıca sanki hayatın bana al bunu sok müsait bir taraflarına dermişcesine yaptığı jest de mükemmeldi. Bir hafatadır 25 derecenin üstüne çıkmayan hava bugün 34 derceydi! Otubüsten inip eve doğru yürürken sanki iki elim de dolu değilmişçesine telefonum ısrarla çalmaya başladı.
"Ulan Ege, eğer sen arıyorsan senin sayısız yerine şu süsleri montelerim kardeşim." Bir elimdeki poşetlerin tümünü kapının eşiğine bırakıp cebimde Allah'a emanet duran telefonumu elime aldım. Neyseki arayan Ege değilidi, DAHA BETERİYDİ!
"Alo Işıl'cım?"
"Alo Akın kuşum." Şükür "Siz ne işler çeviriyonuz yine?" diye açmadı.
"Efendim anne kuş?"
"Sen bugün bana gelmiyor muydun?" Ben hallederim diye bahsettiğin bu muydu lan Ege malı! Toparlamaya çalışarak konuşmaya başladım.
"Ben de tam olarak onun için seni arayacaktım yarım saate oradayım."
"Aman uçarken dikkat et kanatlarını açmayı unutup da kafa üstü yere çakılma." Klasik uyarımızı da yediysek...
"Tamam anne kuşum dikkat ederim." Telefonu hızla kapatıp cebime attım ve poşetleri tekrar elime almadan önce hızla kapıyı çaldım. Neyseki bu sefer Pelin beni yarım saat kapıda ağaç etmemişti.
"Geldin mi birtanem." Elimdeki poşetleri yukarı kaldırarak bıkkınlıkla konuştum.
"Yok ben daha yoldayım da bunlar geç kalmasın diye önden bunları yolladım sevgilim. Te Allah'ım ya! Hadi oyalama beni daha Işıl'ın yanına gidicem." Bazen gerçekten annaneme benziyordu bu kız.
"Aman demedik birşey! Hadi hemen geç içeri biraz dinlen hem daha Işıl'ın yanına gidecekmişsin bak." Hadi ya! Asla bunu Pelin'e ben söylememişim gibi devam edelim gençler.
"Bu inanılmaz gerekli bilgilendirmeniz içimi sızlattı Pelin hanım." Kolumla gözümü silmeye çalışırken elimdeki poşet çeneme çarpmıştı, içinde içeceklerin olduğu ve yirmi kilo olduğunu tahmin ettiğim poşet. Siz de takdir edersiniz ki ÇENEM KOPTU!
"Öf Akın ya! Daha ne kadar trip atabilirsin ki?" Yaklaşık iki-üç gündür trip atıyordum ve canım isterse ömrüm boyunca da devam ederdim!
"Hıh!"
"Hayır attığım tokata yada ettiğim laflara yesem tribi valla laf etmicem de sebebin çok saçma değil mi?" Gözlerimi fal taşı gibi açıp Pelin'e döndüm.
"Sen benim trip sebebime laf mı ediyorsun?" Ah benim canım çenem... ama bozuntuya vermek yok koçum, karizmayı çizemeyiz şu an!
"Yok canım, Haşa!" Ellerini teslim olur gibi yukarı kaldırdı.
"O zaman konuşma da yardım et."
"Ama Akın Uraz abinin doğum gününe turuncu elbisemle gelmedim diye trip atılır mı ya!" Tribimin bahanesi buydu. Elbise bahane trip şahane dostlar.
"Atılır, hatta bal gibi de atılır!" Tripli bir yürüyüşle posetlerin bir kısmını içeri taşıdım. Poşetlerden kurtulduktan sonra hemen telefonun kamerasını açıp dikkatli bir inceleme sonucunda çenemin yamulmadığını tanısına vardım. Can suyumu da içtikten sonra tekrar evden çıkıp Işıl hanım'ın evine koşmaya başladım. Bu saatten sonra tek rakibim Usein Bold ama o da mezarda zaten, yani kısacası benden hızlısı mezarda.
*Özcan'dan* Saatlerdir oturmuş time isim bulmaya çalışıyorduk ama nafile. Bazen bazı fikirler mantıklı geliyor, yanına "Timi" kelimesini koyunca saçmalaşıyordu. Sağ elimi yumruk yapıp dirseğimi masaya, kafamı da yumruğuma yaslamıştım, aslında kulağımı koparmayacağımı bilsem kulağıma yaslamak suretiyle kulağımı tıkardım çünkü yanımdaki Ertuğrul boş boş mırıldanıp duruyordu! Beş dakika sessiz yada hareketsiz duramıyor mu lan bu çocuk!
"PUSAT!" Kulağımın dibinde bağıran Ertuğrul'a cevabım gecikmedi.
"NE PUSAT, NE BAĞIRIYON AĞZININ YAYINI Sİ-" komutan beyimizin götüne kurşun sıkarım tehtidi içeren bakışları üzerine küfrüm yarıda kalmıştı. Yemin olsun cehennemin kapısından döndüysem o da şu çocuk sayesindeydi.
"Abi biz ne düşünüyoz?" Ertuğrul konuşacak cesareti kendinde bulduğunda bile sesi normalden kısıktı.
"Timimize isim düşünüyoz."
"Ee o zaman ne Pusat olabilir?" Tamam, çocuk mantıklı konuşuyordu, bir anlık stresle bağırmıştım zaten.
"Pusat timi diyon yani?" Kötü değildi
"Aynen öyle diyom. Uraz komutanım, siz ne diyonuz?" Biz niye köylü şivesiyle konuşuyoz? Yuh, iç sesim bile köylü şivesine döndü ya la!
"Bilmiyorum bende de bir fikir var ama? Açık oylamaya sunalım hangisi beğenilirse o olsun." Komutanımız da boş değilmiş.
"Sizin aklınızda ne var ki komutanım?"
"Tugay." Aklıma direkt olarak Tugay komutanlığı gelmişti.
"Tugay timi ha? Fena değilmiş aslında." Fuat haklıydı, bu da gayet iyiydi ama espriyi kaçırmazdım.
"Adamın kendi timi oldu hala JÖAK'tan kopamadı iyi mi?"
"Valla Özcan komutanım haklı komutanı- Böyle diyince çok garip oluyomuş lan!" Ertuğrul'un gereksiz yükselişi hepimizi güldürmüştü.
"Pusat timi diyenler." Üç el yukarı kalktı.
"Tugay timi diyenler?" Yine üç el yukarı kalkınca Uraz Ertugrul'a döndü.
"Oğlum sen niye benimkine oy veriyon?" Sanki kendisi farklı birşey yapmıştı.
"Onu daha çok beğendim komutanım, hem siz niye benimkine oy verdiniz ki?" Çıktı meydana iki pehlivan, ikisi de birbirinden yaman.
"Sana mı kaldı lan beni sorgulamak!"
"Hem madem başkasınınkine oy vercen o zaman niye ortaya fikir koyuyon tek hücreli amip!" Fuat korkarak Uraz'ın kulağına birşeyler fısıldadı.
"Salak salak konuşma lan! Ben ayıp olmasın diye buna oy verdim!" Tabi tabi yedik şu an.
"Hem biz niye altı kisiyiz lan? Niye ikiye tam bölünüyoz biz!" Adamın stem ettiği şeye bak!
"Valla kusura bakmayın komutanım ama biz eğer dokuz kişi olsaydık da üç tane fikir ortaya atılırdı." Bu çocuğun da felsefesi bitmiyor ha!
"Yani?"
"Yani her türlü böyle aval aval birbirimize bakardık." Aslında haklı bir felsefesi varmış.
"Valla Ozi haklı komutanım, bizdeki şans kırıntıları pek bişeye yaramıyor açıkçası."
"Ozi pek olamdı gibi komutanım ama?"
"Bişey mi dedin OZİ?!" Fuat ve Ertuğrul daha ilk günden çocuğa eziyet etmeye başlamışlardı. Ozan da harbi korkuyordu bu dangalaklardan.
"Yok komutanım sinek geçmiştir." Baya korkuyordu hatta.
"Heh, afferim benim ozime." Biri halk ozanı der, biri ozi der. Senin bunlardan çekeceğin var be Ozan'ım.
"Biriniz fikrinizi değiştirin!"
"Bu emir midur yoksa rica midur gomutanım?" Bak işe o damına göre değişir be karadenizli.
"Emir!" E madem emir hepmizin uyması gerekiyordu.
"Tekrar soruyorum, Tugay Timi diyenler?" Yine üç el ama daha demin Pusat timi diyen üç kişinin eli.
"LAN SİZ BENİ DELİRTMEYE Mİ ÇALIŞIYORSUNUZ?"
"Ama emir dediniz komutanım. Madem emir hepimizin uyması gerekmez mi?" Afferim be Ozan, yürü be koçum! Uraz elini burun kemiğine götürüp sıktı, harbiden bu iş biraz daha uzarsa bu adam bizi pompalının ucuna dizerdi.
"Tamam ulan! Fikir değiştirdim ben, Pusat değil Tugay Timi diyorum." Komutan bana "Seni yaradana gurban nenem." der gibi bakınca ben de "Eyvallah gardaş"bakışı attım.
"Tamam, o zaman timimizin ismi belli. Tugay timi."
"Valla ben cok beğendim komutanım." Ozan beyimiz beğenmiş.
"Ben de." Fuat da.
"Valla ben de kötü diyemem." Ertuğrul beyimiz yine memnuniyetsizlik peşinde.
"Eh ne diyelum, kötü değildur." +1 memnuniyetsiz. Uraz'ın gururlu bakışları Asena'ya ulaştı.
"Bu memnuniyetin için çok teşekkür ederim Karadeniz'in kızı."
"Ne demek gomutanım."
*Işıl'dan* Akın geldiğinden beri ağzından bir kez bile Pelin lafı duymamıştım, hani Pelin'le ilgili yardım isteyecekti bu çocuk?
"Işıl." Ne söyleyeceğini biliyordum.
"Efendim Akın kuşum?" Bıkkın bir efendim olmuştu.
"Bu akşam boşsun dimi." Aynı soruyu yirminci kez soruyordu."
"Evet!"
"Tamam o zaman, bu akşam Pelin'lerdeyiz."
"Hayırdır kız isteme falan mı?"
"Yok ama yinede hayırlı bir iş için." Ege'ye dönüp pis pis sırıtıyordu ve ben bunun anlamını biliyordum, birşeyler çeviriyorlardı. |
0% |