Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13.Bölüm:Hayatımın Işığı

@lyra.m

Ege inatla güzel giyinmemi tembihlemiş ve Akın'la birlikte hızlıca hazırlanıp benden önce çıkmışlardı. Ege'ni ayağındaki sargı çıktığı için artık biraz daha rahattı, hem yanında Akın olduğu için aklım onda kalmamıştı. Öyle çok süslü kıyafetim, elbisem falan yoktu ama olanlar da taş gibiydi. İkisi arasında kalmıştım. Biri siyah, papatyalı, dizlerime kadar uzanan, omuzları ve kolları kapalı bir elbiseydi. Diğeri ise beyaz, rengarenk çiçeklerle dolu, askılı ve diz kapaklarımın biraz daha altında biten bir elbiseydi. Evet, toplasan üç-beş tane elbisem vardı onların da hepsi çiçekliydi. Uzun bir değerlendirme sonucu beyaz olanı seçmiş, saçlarımı ve makyajımı yaptıktan sonra da üzerime giymiştim. Saçlarıma da yüzüme de çok birşey yapmamıştım aslında. Saçlarımı kulaklarımın biraz üzerinden birer tutam almış, örerek beyaz, fiyonk bir tokayla arkada birleştirmiş, makyaj olarak ise sadece kırmızıya yakın, pembe bir ruj ve maskara kullanmıştım. Tabiki muhteşem kombin becerilerim sayesinde beyaz, dolgu topuklu bir ayakkabı ve beyaz, zincili bir çanta ile kombinimi tamamlamıştım.

Taksiyi çağırıp Pelin'in adresini verdim. Evlerimiz yürüme mesafesinde olduğu için varmak çok uzun sürmemişti. Gerekli ücreti ödedikten sonra arabadan inip zili çaldım. Uzun bir süre kapıda bekleyince zilin bozuk olabileceğini düşünerek yumruk yaptığım elimle kapıya bir kez vurdum ve kapı ileri doğru gitti, açıktı. İçeriye doğru yavaş bir adım attım sonrasında ise evin içine girip gezinmeye başladım. Kimse yoktu, ben eve girdiğimde ışıklar da kapalıydı zaten. Birden kulağıma bir şarkı sesi doldu, bu şarkıyı ezbere biliyordum ve bendeki yeri çok ayrıydı. Ege ile gerçek anlamda tanıştığımız ve beni sevdiğini öğrendiğim o konserde, o an bu şarkı çalıyordu. Batuhan Kordel- Sıcak şarap. Olduğum odanın ışıkları açılınca korkuyla sıçramıştım. Hala ortalıkta kimse yoktu ve bu beni korkutmaya başlamıştı ama şarkının sözlerini Ege'nin sesinden duymaya başlayınca neler döndüğünü bir nebze olsun anlamıştım, bu gün tanışma yıl dönümümüzdü...

Başka bir odanın kapısından bütün yakışıklılığı ile benim bulunduğum odaya yürürken bir yandan da şarkıyı söylemeye devam ediyordu.

 

"Bana neler yazdırdın, hiç farkında mısın?

Özelsin, benimsin. Burda en büyük şansım.

İnsanlar konuşuyor ama hiç duymuyorum,

Aklım fikrim hep sende, karşı koyamıyorum." Tıpkı o konserde yaptığım gibi şarkının son kısmında ben de ona eşlik ettim.

"Dayanamıyorum, hayallerim çok ağır.

Bana yardım et kime konuşsam sağır." Aynı şeyi bir kez daha tekrar ettik ve şarkının bittiğini belli eden o son notalar da çaldı. Şarkının bitmesi ile Ege'nin dizleri üzerine çökmesi bir oldu, şaşırmıştım çünkü bunu beklemiyordum. Akın, Pelin, Annem, Pelin'in annesi. Hepsi buradaydı, sevdiğim herkes buradaydı, abim hariç. Cebinden yüzük kutusunu çıkartıp gözlerini gözlerime kilitledi ve heyecanla beklediğim o soruyu sordu bana.

 

"Hayatımın ışığı, bunca yıldır çabalayıp da yakamadığım tüm meşaleleri bir gülüşüyle yakan kadın, her nefesinde benim hayat enerjimi arttıran, beni hayata döndüren, Dünya'nın en güzel kızı. Benimle evlenir misin?" Kelimeleri kalbimdeki bütün buzları saniyesinde eritirken mutluluktan gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Ellerim, nefesim, gözlerim heyecandan her zerrem titriyordu ama en sonunda titrek de olsa bir "Evet" döküldü dudaklarımdan. Önce kutudaki yüzüğü sakince alıp sanki kırılacak birşeymiş gibi tuttuğu sağ elimin yüzük parmağına taktı ardından yüzüğümün üzerinden hafifçe bir öpücük kondurarak geri çekildi ve ayağa kalktı. O ne kadar sakin olsa da ben değildim ve kalktığı gibi heyecanla boynuna atılıp yine heyecandan olsa gerek hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir süre o şekilde kalmıştık en sonunda Ege beni kendinden ayırıp alnımdan öptü ve herkes bizi kutladıktan sonra hepimiz sofraya oturduk, birşeyler yedik ve şarkılar açıp dans ettik. Saat gece yarısına yaklaşınca annem bu gece kendi evinde kalmak istediğini söyleyerek Perçem teyze ile birlikte eve dönmüştü.

 

"Ee, kız isteme ne zaman?" Akın'ın eline bir koz geçti ya kullanmazsa ayıp olur.

 

"Bilmem, sen uygunsan ben yarın geleyim Işığım?"

 

"Saçmalama Ege, kimden isteyeceksin beni? Sadece annemden istemen gerektiğini düşünüyorsan sil o düşünceyi kafandan!"

 

"Tüh, ben abini unutmuşum bak." Ege'nin çocuk gibi somurtması komik geldiği için kıkırdamıştım, çok tatlıydı.

 

"Abin gelene kadar sadece nikah kıysak ne olacak ki?" Özet geçsem 600 sayfalık kitap olur be Ege kuşum.

 

"En basit tabirle, abim seni öldürür."

 

"Haklı, Uraz abinin yapmayacağı iş değil. Adamın elinde silahın elli tonu var Ege'cim." Abim olsa "Helal benim portakalıma." derdi. Saat iki sularında hepimiz, özellikle de Akın deli gibi esnemeye başlamıştık. Bu yüzden biz de müsade isteyip kalktık ve Ege'nin ısrarı üzerine eve onun arabasıyla dönüyordum. Yarın sabah erkenden gidip orayı toparlama konusunda Pelin'e yardım etmeliydim aksi takdirde bunun acısı benden sağlam bir şekilde çıkartılırdı.

Evin önüne geldiğimizde araba durmuş ama ikimiz de inmemiştik.

 

"Işıl."

 

"Hm?" Gözlerinin içine bakarken heyecandan konuşacak takatim kalmıyordu.

 

"Herşeyinle, her zaman, her şekilde çok güzelsin." Sesini kısmış ve inanılmaz çekici konuşuyordu ama boyle devam ederse ben bayılırdım.

 

"Biraz daha böyle konuşmaya devam edersen nikahı hastanede kıyarız benden söylemesi Ege kuşum." İkimiz de gülerken arabanın dışında bir silah sesi yankılandı.

 

"Ege, ne oluyor?"

 

"Bilmiyorum güzelim ama içimden bir ses hızla eve girmemiz gerektiğini söylüyor." Ege önce kendi inmiş, sonra da benim kapımı açıp elimden tutarak eve doğru koşmaya başlamıştı. Kapının kilitli oluşu bize hiç avantaj saglamıyordu, korkudan anahtarı yanlış tarafa çevirip duruyordum. Ege anahtarı alıp kapıyı açtıktan ve ikimizin de girdiğinden emin olunca kapıyı arkamızdan kilitledi. Evdeki bir koltuģun arkasına saklanmış, perdenin ardındaki gölgelere bakıyordum. Silah sesleri artmaya ve yaklaşmaya başlamıştı ve bu beni fazlasıyla korkutuyordu. Ege yüzümü avuçları arasına alıp bakışlarımı ona çevirmemi sağladığında tereddütle konuşmaya başladı.

 

"Işıl, benim sana çok önemli birşey söylemem gerekiyor." Dinlediğimi belli etmek için başımı aşşağı yukarı salladım.

 

"Abin ve ben, ikimiz de JÖAK için çalışıyoruz, ben araştırma bölümündeyim ve bu bir baskın olabilir. Bu yüzden bana birşey yapmaya yada beni almaya çalışırlarsa karşılık verme, sadece abine ulaşmaya çalış ve beni aldıklarını söyle." JÖAK'ın ne olduğunu biliyordum ve hiçbir zaman aklıma abimin yada Ege'nin bunun içinde olacağı fikri gelmemişti.

 

"E-Ege."

 

"Lütfen, lütfen bir kez olsun sözümü dinle." Gözlerimden ard arda süzülen yaşlara engel olamıyordum, korkudan nefeslerim bile yarım çıkmaya başlamıştı.

 

"Tamam." Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki Ege'nin beni duyduğundan emin olamıyordum. Silah seslerinin yanı sıra bir ses daha ilişti kulağıma, telefonum çalıyordu. Abim olabileceğini düşünerek hızla çantamdan çıkarttım, bilinmeyen numaraydı ama hala abim olma ihtimali de vardı, beni daha önce farklı numaralardan aradığı olmuştu. Telefon titreyen ellerimin arasından kayıp gidecek gibiydi. Numaraya baktım, neredeyse ezberleyecek kadar çok baktım o numaraya. Ya abim değilse bu arayan, ya bu telefonu açarak Ege'ye zarar verirsem.

Loading...
0%