@lyra.m
|
"Ege, açmalı mıyım?" Başını sallamakla yetindi. Elimin açma tuşuns gittiğinde yine bir süre bekledim ama aklıma daha iyi bir fikir gelmiyordu bu yüzden yelefonu açmamla kulağıma götürmem bir olmuştu.
"Alo, abi sen misin?"
"Abi deme lazım olur, hem o kadar da yaşlı değilim ben." Koray, Koray'dı. Onun sesini duyunca donup kalmıştım, Ege'de öyle. İkimiz de bunu beklemiyorduk çünkü Ege onun için gelmiş olabileceklerini söylemişti ama Koray Ege'nin JÖAK ile olan ilgisini bile bilmiyordu, onu neden almak istemesi çok saçmaydı. Beni istiyordu, benim için gelmişti.
"Hadi ama, sesini duyamayacaksam şu aletin ne manası kaldı?" Konuşmayı bırak nefes dahi alamıyordum. Ege sinirden titremeye başlayan elleriyle telefonu sıkıca kavrayıp hoperlöre almıştı.
"Ne istiyorsun?" Bağırmıyordu ama sinirli olduğu nefesinden bile belliydi.
"Aa, ne güzel, demek arkadaşın da yanında. Bir taşla iki kuş oldu benim için."
"NE İSTİYORSUN!" Ege ne kadar sakin kalmaya çalışsa da başaramıyordu.
"Birşey değil canım, biricik müstakbel eşimin kapıyı açmasını istiyorum." Ege tekrar konuşacağı anda koluna dokundum ve bana dönmesini sağladım. Koraydı bu, herşeyi yapabilirdi.
"Tamam, kapıyı açıcam."
"Işıl saçmalama bu adam sana ne yapacak bilmiyoruz!"
"Ben senin sözünü dinlerdim." Bir süre inat etse de en sonunda yenildiğini belli edecek bir şekilde başını salladığında yavaşça yanından kalkarak kapıya ilerledim. Bir yandan da Ege'nin telefonunu almış, yanımdan ayırmadığım Bluetooth kulaklığa bağlamıştım ve abimi arıyordum. İkinci çalışta açmıştı.
"Alo Ege, bir sorun mu var?"
"Kendini sessize al."
"Işıl?"
"Dediğimi yap, çabuk." Onayladığını belli eden bir mırıltı çıkardı ve sesi kesildi. Kapıyı açmak için anahtarı çevirdiğimde kulaklığı sütyenimin göğüs pedlerinin olduğu yere, telefonu da elbisemin cebine saklamıştım. Bu cebi fark etmek için kartal olmak gerekirdi. Hele ki beyaz, incecik fermuar seyesinde tamamen gizlenirken. Aldığımda elbisenin cebi olması çok saçma gelmişti ama değilmiş. Kapıyı açtığımda Koray'ı ve elinde silahlar olan onlarca adamı görmek beni tekrar korkutmuştu ama belli etmemiştim.
"Geldim."
"Hoş geldin birtanem." Suratında iğrenç bir sırıtış vardı ama bu düşüncemi de belli etmedim.
"Ee, arkadaşın nerde?" Başını sağa eğip içeri bakmaya çalıştı.
"Ona dokunmayacaksın!"
"Ne? Hadi ama ben yıllardır bunu bekliyorum! Bir yıldır falan." Kendi yaptığı espriye gülerken ben hala ciddiyetimi koruyordum.
"Oww, baya ciddiyiz. Ona dokunmazsam benim kazancım ne olacak? Seninle birlikte bir geceye ne dersin?" Neyseki Ege bunları duymuyordu ama abimin şu anda bağırarak sövdüğüne emindim.
"Ne istiyorsun?"
"Dedim ya, birlikte bir gece. Çok basit birşey istiyorum güzelim." Gece derken bahsettiği şeyi biliyordum ve bu beni öylesine korkutuyordu ki artık az önceki kadar ifadesiz görünmediğim biliyordum.
"Hadi ama, korkulacak birşey yok. Söz veriyorum canını yakmamaya çalışırım. Kabul mü?" Üzgünüm Ege kuşum ama bunu senin yaşmana için yapacağım. yaşaman için kendimi feda etmeye hazırım.
"Kabul." Sesim titretmişti.
"Harika, hadi evimize gidelim sevgilim." Önümde revans yaparak eğildiğinde ilerlemeye başladım ve beni siyah, büyük bir arabaya bindirdiler. Hala cebimde olan telefonun arama hariç bütün seslerini kısmıştım, görmeden bulmaları imkansızdı kulaklık ise fazlasıyla küçüktü ve sütyenimi çıkarmama gerek kalmadan abimin beni alacağına inanıyordum. *** Çok uzun bir süre boyunca arabayla ilerlemiştik ama camlardaki film yüzünden ışığı göremediğim için bana hala geceydi. Telefonu kapatmamıştık abim olan biten her şeyi duyuyordu bu yüzden de olabildiğince çok bilgi almaya çalışıyordum. Yolda giderken bile iki kez dudağıma yapışmıştı, eve varınca neler olabileceğini düşünmek bile korkudan titremem neden oluyordu. Bütün yol boyunca uyanık kalmaya çalışmıştım, yaptıkları her seyden haberdar olmalıydım. Araba önce yavaşlayıp sonra da durunca Koray da ayağa kalktı.
"Evimize geldik sevgilim." Önce kendisi arabadan indi sonrasında ise ben olduğum tarafın kapısını açıp inmemi sağladı. Sevgilim dedikçe ağzına bi tane çarpasım geliyordu. Arabadan inince karşımda koca bir köşk ve etrafındaki dağları gördüm. Sağım, solum, önüm ,arkam. Her yerim yüksek dağlarla çevriliydi. Evin kapısına dogru ilerlemeye başlafığında ben de peşinden gittim ve eve girdik.
"Ee, beğendin mi evimizi?" Onayladığımı belli eden bir mırıltı çıkardım.
"Hmm."
"Hadi ama, konuş biraz hep böyle "He, Hı" diyerek mi geçecek bir ömür?" Hala ömür diyor! *Uraz'dan* Dünden beri bir kez olsun gözlerimi kapatıp da uyuyamamıştım, uyuyamazdım da zaten. Önce Ankara'ya gidip Ege'yi almış ve Kars'a getirmiş şimdi de telefon sinyalleri üzerinden Işıl'ın bulunduğu yeri tespit etmeye çalışıyorduk ama o şerefsiz Işıl'ı her nereye götürdüyse herhalde sinyal kesiciyle çevirmişti etrafını! Ege bilgisayarın başında ben de onun yanındaki sandalyedeydim. Diğerleri ise odanın icinde farklı yerlere oturmuş bizden haber bekliyorlardı.
"BULDUM, BULDUM ABİ VALLAHİ BULDUM BU SEFER!" Hepimiz ayaklanmış Ege'nin başına toplanmıştık.
"YEMİN ET LAN!"
"Bulundukları yere en yakın yerleşke Yalova- Çınarcık ilcesine bağlı Teşvikiye beldesi." Ozan hariç hiçbirimiz birşey anlamamış gibi görünüyorduk.
"En yakın yerleşim derken?"
"Yani yerleşkenin içinde değuldur o itin kızi sakladuğu yer." Asena halkıydı, ben de zaten Yalova'da ev tutup da insan gibi gel yaşayalım dediğini düşünmüyordum.
"Teşvikye'nin etrafı dağlıktır komutanım, büyük ihtimalle dağların arasındalar." Ozan gerçekten birşeyler anlamıştı.
"Sen nerden biliyorsun lan Teşvikiye'yi?" Bu çocuk Ankara doğumluydu ve Maraş'tan gelmişti. Yalova'yı nerden biliyordu?
"Annem Yalova'lı, bütün tanıdıkları da Tesvikiye'de. Küçükken sık sık giderdik." Kedi olalı bi fare tuttun be Ozan, helal olsun.
"Bak işte bu işimize yarar." Yüzlerimizdeki o kararlı gülümseme bile herşeyi anlatıyordu.
~☆~ |
0% |