Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15.Bölüm:Hücreme Hoşgeldin

@lyra.m

Gercekten işe yarayacak bir plan kurmak neredeye bir saatimiz almıştı ama değmişti de. Planın en önemli parçalarından biri de Ege'ydi çünkü normalde araştırma kısmındakiler görev yerine götürülmezken ben yerlerini hala tam olarak saptayamadığımız için onu da götürmek istemiştim ve bu isteğim Orhan komutan tarfından da kabul görmüştü. Önce hava yolundan Yalova'ya inecek daha sonrasında ise kara yolundan Teşvikiye'ye ulaşacaktık. Sonrası basitti, yerlerini tam olarak saptayıp en yakın yere yerleşecek ardından da harekete geçip bulundukları yere girerek Işıl'ı o haysiyetsiz vatan haininin elinden alacaktık. Evet, başımıza getirdiği bunca şey yetmez gibi bir de teröristti o köpek. Vatanını bile satmıştı kendi elleriyle!

 

Ben gerekli bilgileri en ince ayrıntısına kadar almak için Orhan komutan ve Ege'yi dinlerken diğerleri de hazırlıkları tamamlıyordu, basit bir operasyon olacaktı, tabi herşey düşündüğümüz gibi giderse. Gözüm masanın üzerinde duran telefondaydı. Işıl Koray'ın onu duyamayacağı bir aralık bulup telefonun şarjına bakmış ve bitmek üzre olduğunu söylemişti, yani kısa bir süre sonra onunla bütün irtibatım kesilecekti.

 

"Telefonun şarjı daha fazla dayanmaz, bitmesine saniyeler bile olabilir."

 

"Haklısın, güç tasarrufu bile kurtarmaz bu saatten sonra, o şarjla 14 saatlik bir görüşmeye nasıl dayandığını da bilmiyorum ama neyse." İkimizin de stresi nefesimize kadar yansımıştı. Işıl'ın o adamın elinde olduğunu bilmek, ona söylediklerini duymak beni daha da delirtiyordu ve Ege onca şeyi duymamasına rağmen bu haldeydi.

 

"Koray'ın arkasında öyle anım şanım ,büyük bir ordu olduğunu düşünmüyorum, adamlarının da çoğu eğitimli değil, yani bu zamana kadar toplanan bilgiler bunlar ama siz yinede önleminizi iyi alın." Zaten o herifin göz boyamaktan başka derdi yok.

 

"Ege haklı Uraz, ama benim sana söylemek istediğim çok daha önemli şeyler var." Görev bilgilerinden daha önemli ne olabilirdi ki?

 

"Dinliyorum komutanım."

 

"Bak, o adamın kaçırdığı kişi sanki tanımadığın biriymiş gibi davran ve diğer operasyonlarda ne yapıyorsan aynısını yapmaya çalış. Ne daha az, ne daha fazla. Kendini kontrol altında tut ve duygularına yenik düşme.Beni anladın mı?" Haklıydı, Koray pisliğinin kaçırdığı kişi sırf kardeşim diye onu öldüremez, veya durduk yere zarar veremezdim, kendime hakim olmalıydım.

 

"Emredersiniz komutanım." O sırada masanın üzerindeki telefondan aramanın sonlandığını belli eden bir ses yükseldi ve anlaşılan o ki telefonun şarjı bitmişti.

 

*Işıl'dan*

Buraya gelmemizin üzerinden birkaç saat geçmişti ama bana aylar gibi gelmişti. Koray'la aynı evdeydik ve ben her an bu odaya girecek diye korkudan nefes dahi alamıyordum. Beni kendi yatak odasına yerleştirmişti ve geldiğimizde de bana odayı gezdirmiş, kullanabileceğim eşyaları ve açmamam gereken yerleri göstermişti ama hiçbiri umrumda olmamıştı çünkü zaten hiçbirşeye dokunmayacaktım. Pencereden gördüğüm kararıyla Güneş batmaya baslamıştı, saatin 16.00'la-18.00 arası olduğunu tahmin ediyordum. Cebimdeki telefon kapanmıştı ve abime yada Ege'ye ulaşabileceğim herhangi bir iletişim aracım da kalmamıştı artık. Koray bana odayı gezdirdikten ve ne kadar istemesem de dudağımın yanına ufak bir buse bıraktıktan sonra sanki çok umrumdaymış gibi bazı işleri olduğunu söyleyip arabasıyla gitmişti. O gittiğinden beri tek yaptığım pencerenin kenarına bir sandalye çekip oturmak ve dışarıyı izlemek olmuştu. Bileklerimdeki sargılar hala çıkartılmamıştı çünkü çıkartılması için hastaneye bugün gitmem gerekiyordu ve ben gidememiştim. Bir süre boleklerime takıldı gözlerim, sonrasında ise sağ elimle sol bileğimdeki sargıyı açmaya başladım, canımı yakıyordu ama umrumda değildi. Tam diğer bileğimi açacağım sırada kapının açılmasıyla yerimden sıçrayıp sırtımı korkuyla duvara yasladım.

İçeri giren kişinin Koray olmasını beklemiştim ama değildi. Omuzlarının hizasında kesilmiş simsiyah saçları ve hayattan bezmiş gibi bakan ela gözleri onu baya sert gösteriyordu. Kimdi bu kız?

 

"Demek abim seni de sonunda buraya kapattı, hücreme hoş geldin." Abim demesine şaşırmıştım çünkü Koray'a benzeyen hicbir yanı yoktu, bakışları dışında. Hiçbir tepki vermemiştim.

 

"Ne o, dilini mi yuttun? Yoksa dilsiz falan mısın? Zaten abim sende ne buluyor hiç anlamıyorum." Bakışları o kadar aşşağılayıcıydı ki başka bir zaman olsa kesinikle karşılık verirdim.

 

"Cebindeki telefonu ver de şarj edeyim." Bunu söylemesi ile gözlerim yuvalarından çıkacak gibi açılmıştı, nasıl fark etmiş olabilirdi ki? Saatler süren araba yolculuğunda Koray bile fark edememişken bu kız yalnızca beş dakikada nasıl görmüştü ve şarjının olmadığını nerden biliyordu?

 

"Sen, nasıl?"

 

"Telefonu şimdi fark etmedim, siz içeri girerken elbisen kıvrıldı, telefon da baya baya belliydi. Abimin görmediğine şükret." Gerçekten Koray'ın görmemiş olmasına şükretmeliydim.

 

"Hadi, ver de takayım şarja abin seni daha fazla merak etmesin." Ona güvenmek istemedim ama başka seçeneğim de yoktu. Telefonu dikkatlice cebimden çıkartıp bana uzattığı eline bıraktım.

 

"Teşekkür ederim ama kimsin sen?" Bunu gerçekten merak ediyordum çünkü bırak Koray'ın kardeşi olmayı kan bağı bile yokmuş gibi görünüyordu.

 

"Ha, Eflal ben Koray'ın üvey kardeşi. Doğrusunu istersen kölesi." Gerçekten hayattan bıkmış gibiydi.

 

"Seni burda zorla mı tutuyor?"

 

"Yok, ben kendi isteğimle burda bu manyağın adam öldürmesine yardım ediyorum. İyi misin kızım sen? Ne yapayım ben burda dağın bayırın içinde, kendini insanlıktan uzaklaştırmak isteyen emekli dayılar bile insanlıktan bu derece uzaklaşmıyor!" Haklıydı, kendi isteğiyle kalıyor gibi bi hali yoktu.

 

"Üzgünüm, düşünemedim." Pencerenin yanına bir sandalye daha çekip oturdu ve bana da oturmamı işaret etti. İkiletmeden dediğini yapmıştım.

 

"Abim yarım saate burada olur üzerinde sana zarar vermesini sağlayacak ne varsa ver bana, ben saklarım." Önce kısa bir süre yüzüne baktım. İçimden bir ses ona güvenmemi söylüyordu. Elim tereddütle göğsüme uzandığında kısa bir an göz göze geldik. Bakışlarından anladığım kadarıyla şu anda ne yaptığımı sorguluyordu.

 

"Sütyenini vermeyeceksin herhalde?"

 

"Hayır." Elimi sütyenimin içine atıp kulaklığı çıkartmamla sağlam bir yuh almam bir oldu.

 

"Sen ajan falan mısın kızım, sütyenin içine kulaklık saklamak ne ya!" Tekrar kısa bir bakışmanın ardından o kahkaha atarken ben de ona eşlik ettim.

 

"Ne yapsaydım, yutup mideme mi saklasaydım?" Daha fazla gülmeye başladı.

 

"Tamam, sütyen fikri çok da saçma değilmiş." Kulaklığı da avcuna bıraktığımda bir kez daha bunları saklayacağını söyleyip odadan çıktı. Ona istemsiz bir şekilde güveniyordum ama bir yandan da ya bunların hepsi bir oyunsa diyen bir yanım da vardı. Eflal gittiktek sonra pencereden dışarıyı izleme aktiviteme kaldığım yerden devam ettim.

 

*Uraz'dan*

Herkes ve herşey tamamen hazırdı. Bizi Ylaova'ya götürecek olan uçağa binmiş, Yalova Hava Limanı'na doğru yola çıkmıştık. Tahmini olarak İki saat yirmi dakika sürecekti bu uçuş, ben de bu sırada planı tekrar tekrar anlatarak iyice kafalarında oturmasını sağlamak istiyordum ve şu ana kadar bunu defalarca kez yapmıştım.

 

"Görev planı iyice kafanızda oturdu mu yoksa bir kez daha özet geçeyim mi?" Hepsi hızla bana döndüğünde ilk konuşan daha dogrusu ilk isyan eden Ozan oldu.

 

"Komutanım bence gerek yok zaten yedi kez özet geçtiniz ama yinede siz bilirsiniz tabiki." Aslında Ozan haklıydı, sanırım biraz abartmıştım. Orhan komutan ne kadar sıradan bir görev gibi düşün dese de bu konuda çok başarılı olamıyordum.

 

"Ozan haklı komutanım, bence de dokuzuncuya gerek yok." Ertuğrul'un dokuzuncu demesiyle hepimiz ona döndük.

 

"Daha sekizinciyi anlatmadı devrem." Fuat ve Ertuğrul saçmalamaya başladıklarına gore ben dışında herkes normaldi.

 

"Hee, ben bi ara uyukladım ya o sıra sekizinciyi anlatmıştır dedim." İkisine de malum tehdidi içeren bir bakış atmamla Fuat'da Ertuğrul'a sağlam bir omuz attı.

 

"Bence biz artık susalım dimi Ertuğrul?"

 

"Aynen devrem, bence de susalım yoksa malum yerlerimize kurşun yiycez."

 

                                 ***

İki saat süren ama Fuat ve Ertuğrul yüzünden bizim ömrümüzden yıllar eksilten hava yolculuğumuz bittiğinde hiç vakit kaybetmeden araçlara binip Teşvikiye'ye doğru yola çıktık.

 

"Ozan." Ozan'ın buraları bilmesi fazlasıyla işimize yarayacaktı.

 

"Buyrun komutanım."

 

"Teşvikiye ne kadar uzak buradan?" Kısa bir süre düşündü.

 

"Kırk dakika kadar sürer komutanım." İki saatten sonra çok da uzun gelmemişti ama Fuat ve Ertuğrul'un hala yanımızda olduğu bilgisi canımı sıkmaya yetiyordu. Ne kadar üçümüz arkadaş olsak da ben hiçbir zaman onlar kadar saçmalamayı beceremedim. Arkadaş guruplarında yeri geldiğinde gülen ama genelde diğerlerine nazaran ciddi olan ve hep diğerlerinin paçasını kurtaran bir kişi olur ya, hah işte o bendim. Aslında bu komutanlık mevzusu da bu yüzden baya işime gelmişti. İstediğim gibi abilik taslayabiliyordum.

Loading...
0%