Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm:Işıkları Kim Kapattı?

@lyra.m

O geceden sonra ne babam olacak o aşşalık adam eve döndü ne de annem onu arayıp sordu olaydan dört gün sonra dava açıp boşandılar zaten. Annem bu konuda çok hassastı ben bunları söyler söylemez sustu ve karşımda öylece kalakaldı benim ise gözlerimden yaşlar akıyordu hem pişmandım hem de sonunda anneme hissettiklerimi söyleyebildiğim için içim rahatlamıştı.

 

"Bir daha o adamdan bahsedersen-

 

"Naparsın ? Naparsın ha? Sen de mi beni bırakıp gidersin ,sende mi beni yok sayarsın? Yap ne istiyorsan yap zaten sizinle büyümedim, hiçbir zaman sizin çocuğunuz sayılmadım ben, ne anlamı var ki beni unutmuş gibi yapmanın?" Ben annemlerin yanında pek kalmazdım geceleri dedem gelir beni alırdı ya babaannemin yanına ya da halama götürürdü beni o kavganın içinde kalmayayım diye.

 

"Işıl abicim gidebiliriz istersen."

 

"Gerek yok abi kalalım...

Bak anne seni seviyorum, seni çok seviyorum ama bazen beni tanımadığını kabul etmek zorundasın bunu anla artık nolur."

 

"Tamam belki seni tanımıyor olabilirim Işıl ama sen de beni anla nolur canım kızım bunların olmasını ben istemedim, o adamla evlenmeyi ben istemedim bunları da düşün Işıl'ım ,canım kızım."

 

"Tamam... Özür dilerim anne."

 

"Ben de özür dilerim canım benim, bir taneciğim."

 

"Bir dakika ne dedin seeen?"

 

"Ne dedim oğlum?"

 

"Bitaneciğim derken biz neyiz burada be!"

 

"Seni varya ben seni gel buraya eşşek sıpası ağız tadıyla bir ağlatmadın."

 

"Ağız tadıyla ağlamak diye bir şeyi de ilk defa duyuyom valla o neymiş öyle yeniyo mu?"

 

"Aman hadi eve geçelim valla belim tutuldu dikile dikile."

 

"Geçelim geçmesine de bunlar ne Esra Sultan?"

 

Abim biraz önce annemin kaldırımın kenarına bıraktığı eşyalara bakıyor ve ne olduklarını anlamaya çalışıyordu sonra annem çantasını abimin kafasına indirip;

 

"Çekil bakayım bunlar kızımla benim aramda."

 

"Bizim aramızda olsun olmasına annecim de benim niye haberim yok?"

 

"Nasıl haberin yok çeyiz diziyom kız işte."

 

"Heee anladım sen bana çeyiz diziyosun ve benim haberim yok tam olması gerektiği gibi."

 

"Aman sanada bişey beğendiremiyoz valla Işıl hanım dizmesemiydim kızımın çeyizini?"

 

"Diz bakalım." Dedim ve birlikte kıkırdayarak "çeyizimi" eve taşıdık. Abim annem ve ben bir koltukta Ege ise tam annemin karşısında oturuyordu bunun ne anlama geldiğini biliyordum bu sorgu demekti.

 

"Eee anlat bakalım Ege oğlum."

 

"Neyi Esra teyze?"

 

"Birincisi teyze değil anne ikincisi kendini, aileni, işini gücünü işte yavrum."

 

"Tamam Esra tey- aman şey Esra annecim."

 

"Çalışıyor musun oğluşum?"

 

"Yok, okulu bitireyim öyle çalışacağım annecim."

 

"Heee iyi ,iyi de bu araba nerden geldi oğlum çalışmıyorsan?"

 

"Babamındı."

 

"Babamındı derken oğlum, baban nerede?"

 

"Birkaç yıl önce kaybettik."

 

"Ayy özür dilerim oğluşum başınız sağ olsun. Şimdi birşey soracağım ama kararsız kaldım sorsam mı sormasam mı diye."

 

"Sorun, sorun önemli değil."

 

"Nasıl kaybettiniz babanı?"

 

"Benim babam inşaatçıydı bir gün İstanbul'da bir gökdelen yapımında çalışırken vincin kayışı kopmuş sonra da..."

 

"Ayy aman aman aman Allah'ım korusun inşallah kimsenin başına vermesin."

 

"Amin Annecim."

 

"Aman neyse boşver şimdi unut o dediklerimizi annen ne yapıyor."

 

"Annem beni çok küçükken terk etmiş ben genel olarak babaannemle büyüdüm."

 

"Oğlum vallahi ne diyeceğimi bilemedim sen nelerin içinde büyümüşsün böyle kıyamam ben sana."

 

"Babaannem zeten seni bırakıp gitmese de ,kalsa da bakmazdı sana gitmesi daha iyi derdi hep bana."

 

"Öyledir tabi çocuğunu bırakıp gidecek kadar vicdansızsa bakmazdı da zaten bunlar geride kaldı Ege'cim sen artık benim oğlum sayılırsın değil mi?"

 

"Öyle Esra annecim."

 

"Heh şöyle afferim benim oğluma, karnınız açtır sizin sarma sarmıştım ısıtıp getireyim hemen." Annemin saramalarını iştahla yedikten sonra akşama kadar sohbet muhabbet ile geçti daha doğtusu annem ve Ege sohbet ediyor abim de bana hep yaptığı gibi kendini savunmayı öğretiyorum adı altında dayak atıyordu aslında abimle yaptığımız bu şeylerin bir gün işe yarayacağını düşünmüyor da değildim eğer kendimi bir askerden savunabilirsem bir serseriden hayli savunurdum. Annemin ısrarları üzerine Ege'de burada bir hafta boyunca bizimle kalacaktı ve açıkcası bundan mutluluk duyuyordum çünkü kim her sabah uyandığında sevdiği kişiyi yanında görmek istemez ki?

 

*Bir hafta sonra*

 

Artık eve , Ankara'ya dönecektik fakat annem de ısrarla bizimle gelmek istediğini, kendine oradan ufak bir ev tutup bir süre Ankara'da kalmak, orayı gezmek ostediğini söyledi ama ben pek inanmamıştım çünkü Esra sultanın amacı belliydi beni ve arkadaş ortamımı inceleyecekti bu konuda bir sıkıntım yoktu yaşıtlarımız sevgilileriyle pavyonda, barda gezip kör kütük sarhoş olurken Pelin ve ben ise en fazla kafede buluşup kahve içiyorduk Akın ise bundan bile daha fazlasıydı bizim şekersiz filtre kahve içtiğimiz ortamda kakaolu milkshake içiyordu. Böyle arkadaşlarım olduktan sonra Esra sultan bana ne diyecekti ki? Eşyalarımızı Ege'nin arabasına yükledikten sonra annem komşularıyla vedalaşmaya başladı ve bu sırdada sarı saçlı uzun boylu birinin bana doğru koştuğunu gördüm gelen Mete'ydi

 

"Oh Işıl şükürler olsun yetişebildim."

 

"M-mete sakin ol bi nefes al." Evimizin olduğu sokak çok uzundu Mete de sokağın en başından o kadar yolu koşarak geldiği için hem yeşil gözlerine rüzgar çarptığı için kızarmıs hem de nefes nefese kalmıştı ona bir şişe su uzattım ve soru sormak için suyunu içmesini bekledim.

 

"Sağol Işıl bir an size yetişemeyeceğim diye çok korktum."

 

"Veda etmek için mi geldin?"

 

"Hem o hemde sana birşey vermeye geldim unuttuğunu düşündüğüm birşey."

 

Mete elindeki bir ipi sıkı sıkı tutuyordu biraz daha soluklandıktan sonra konuşmaya başladı.

 

"Işıl hala hatırlıyormusun bilmiyorum ama on yıl önce mahalledeki parkın bahçesine içinde birbirimize yaptığımız hediyeleri koyduğumuz bir kutu gömmüştük."

 

Hatırlıyorum dememi bekler gibi bakıyordu suratıma, konuşmak yerine başımı sallayarak ona hatırladığımı gösterdim ve devam etti.

 

"İşte o parkı yıkıyorlar oraya yeni bir park yapacaklarmış dün gece iş makinalarını benim hep arabayı park ettiğim yere çekmişler, arabayı park edecek yer bulamayınca gidip adamlarla konuşurken aklıma gömdüğümüz kutu geldi ben de inşaatçı abilerden izin alıp bizim çınarın yanını kazmaya başladım kutuyu bulunca eve getirdim anneme anlattım o da bana bir haftadır burada olduğunuzu söyledi, yarım saat kadar önce kahvaltıdan kalkınca da bugün gideceğinizi söyleyince ben de yetişeyim diye koştum."

 

Konuşması bitince ikimizin de gözleri yaşlıydı ikimiz de küçüklüğümüzü hatırlamıştık elini hafifçe gevşetip bana yaptığı ipten bilekliği bileğime taktı ve kendi bileğindeki benim ona yaptığım bilekliği gösterdi benimki pembe ve mor onunki ise yeşil ve mavi örgü ipinden yapılmıştı. Sadece basit bir örgü ipi bizim için arkadaşlığımızın simgesiydi. Mete'ye son kez sarıldım ve artık veda edip arabaya bindik Ege sürücü koltuğunda abim onun yanında annem ve ben ise arka koltukta oturuyorduk Ege arabayı çalıştırdı ve biz uzaklaşmaya başlar başlamaz küçükken yaptığımız gibi Mete arabanın peşinden koşmaya annemin arkadaşları da arkamızdan su dökmeye başladılar, sokağın başına geldiğimizde Mete artık durup oradan el sallamaya devam etti ben de Mete kadrajdan kaybolana dek ona el salladım. Yaklaşık üç dört saatlik bir yolculuk sonrası Ankara'ya varmıştık, Ege, annem ,abim ve beni evimin önüne bıraktı annem ve abim eşyaların çoğunu alıp eve girdiler Ege ve ben de gitmelerini bekledik.

 

"İyi geceler Işığım ve belirtmek isterim ki hayatımda geçirdiğim en güzel bir haftaydı."

 

"Benim için de öyleydi, her sabah seninle aynı evin içinde uyanmak, aynı sofrada yemek yemek çok çabuk alışabileceğim şeylermiş valla." Bunları söylerken bir yandan da pişkin pişkin sırıtıyordum tıpkı Ege gibi. Beni biraz kendine çekerek kulağıma:

 

"Sana bir sır vereyim mi Işığım, ben de buna çok çabuk alışabilirim."

Hala kulağımın dibinde duran Ege ile aramızda kalan boşluktan duvardaki gölgemizi gördüm abim de camdan bizi izlerken bunu görmüş olacak ki pencerenin açık olduğunu bilmeden anneme seslendi.

 

"Anne çabuk koş Ege kızını öpüyor!" Abimin feryadı üzerine ikimiz de hızla geriledik ben de abime seslendim.

 

"Hele bir geleyim o eve ne oluyo gör bak bakalım!" Gıcık adam!

 

Ege'ye döndüm, özür dileyecektim fakat o gülüyordu hem de çok güzel gülüyordu ama sormadan edemedim.

 

"Niye gülüyorsun Allah aşkına Ege yaa?"

 

"Aklıma birşey geldi, sana bir sır daha vereyim mi Işıl?" Başımı evet anlamında salladım.

 

"Kulağına fısıldamak yerine abinin haykırdığı şeyi yapmayı tercih ederdim."

Ege bunu söyledikten sonra birkaç saniye utançtan donup kaldım sonra da yanağına ufak ve hızlı bir öpücük kondurarak koşup eve girdim ve direkt yatağıma girdim.

 

*Ertesi Gün*

 

Yeni bir sabaha daha evimde sapasağlam uyanmanın verdiği mutlulukla uyanmıştım bu güne de. Gözümü açar açmaz mutfaktan gelen kokuları alabiliyordum, belli annem yine döktürmüştü. Yataktan kalkıp üzerimi değiştirmeden mutfağa annemin yanına gittim omlet yapıyordu ve kahvaltılıkları yani dolabımda birkaç zeytin,peyniri de masanın üzerine koymuştu dolabımda çok birşey yoktu çünkü genelde okula giderken bir poğaça aılp yiyor, öğlene kadar onunla idare ediyordum bir de bir bardak kahve, klasik liseli kavaltısı işte.

 

"Oo Esra sultan napıyorsun yine?"

 

"Aman ne yapcam kız, omlet işte hafta sonu diye düzgünce bir kahvaltı et dedim ,biliyorum ben senin huyunu sen kahvaltı falan etmiyorsundur bi poğaça, börek geçiştiriyorsundur."

Ona hayran olmuş gibi yapıp komik bir ifadeyle alkışlarken uykulu bir şekilde konuştum.

 

"Valla helal olsun Esra hanım iyi tanımışsın beni."

 

"Tabi tanıycam kız! Ben doğurdum seni."

Annem bunları söylerken elinde spatulayla üzerime bir adım atınca gülmeye başladım daha doğrusu ikimiz birlikte kahkaha atmışız. Abimin uyku sersemi sesi odada yankılanınca ikimzi de kapıya döndük.

 

"Yemin olsun bizim koğuş daha sessiz oluyo sabahları o nasıl gülüş öyle Işıl yaa."

 

"Senin de bi derdin ben varım he!" Abim kafamı kollarının arasında sıkıştırıp güldü.

 

"Aman tamam, başlama sabah sabah. Hadi git üstüne kalın bişeyler giy üşüycen ondan sonra yok abi bana çay yap, yok abi bana su getir deyip de başımı ağrıtma."

 

"Kafamı bırak da gidiyim abi böyle nasıl gidicem?"

 

Abim sonunda beni rahat bırakıp gitmeme izin verince koşup odama gittim ve üzerime polar bir ceket alıp geri mutfağa döndüm. Ailecek sofraya oturup yemek yedik, birlikte olduğumuz her an bizim için keyifli geçiyordu birbirimize dayanabildiğimiz her an güvendeydik, bir savaşın içinde , bir hortumun tam ortasında olsak bile birlikteydik sonuçta. Sofrayı kaldırırken abime dün gece neden öyle bağırdığını sorup bir güzel kızacaktım ama sonrasında Ege'nin söyledikleri aklıma geldi ve boş duvara bakarak sırıtmaya başladım. Dalmış olmalıyım ki odama dalan abimi fark edemedim.

 

"Anne kızın iyice kafayı sıyırdı duvarlara sırıtıyor, bunu bi piskoloğa götür sen en iyisi."

 

"Yok abi ya ne kafayı yemesi, aklıma birşey geldi ona gülüyordum. Dalmışım işte."

 

"Bana da anlat ben de güleyim Işıl'ım."

 

Abime bunu anlatırsam önce kafamı koparır, sonra da o kafamı top mermisi diye düşman gemilerine yollardı valla.

 

"Niye anlatacakmışım sen bana Ayça'yı anla-

 

"Işıl yemin olsun kafanı koparır, top mermisi diye düşman gemilerine yollarım annem duyarsa."

 

"Tam tahmin ettiğim gibi."

 

"Neyi duyarsam?"

İşte şimdi abim kuyumu değil mezarımı kazmıştı, Esra sultan bizi duymuştu.

 

"Neyi olcak anne hiçbirşeyi, klasik biz işte şakalaşıyorduk ,dimi Işıl?"

 

"Aynen Esra sultan yok bişey."

 

"İyi bakalım, ama ben sanki Ayça falan gibi birşey duydum."

 

"Yok canım anam ne Ayça'sı , Işıl biz Ayça dedik mi hiç abicim?"

 

"Yok yaa ne Ayça'sı , senin kulaklarında bir sorun yok dimi annecim bi doktora git istersen."

 

"Ben size pek inanamadım ama neyse, öyle olsun bakalım." Annem biraz daha hadi ordan bakışı atıp mutfağa dönmüştü ve benim için de azrail ile kısa bir randevu ayarlanmış oldu.

 

"Ben az önce sana ne demiştim Işılcığım?"

 

"Bilmem ne demiştin abiciğim?"

 

"Eğer annem duyarsa senin kafanı koparır düşman gemilerine yollarım demedim mi?"

 

"Dedin mi?" Abim ayağa kalkar kalkmaz tabanları yağladım ve en güvenli yere yani ana kraliçenin yanına sığındım.

 

"Oy benim canım anam kurtar beni, bu manyak biricik kızını asacak valla."

 

"Hay ben Ankara'ya geleyim diyen kafama tüküreyim."

 

"Ama anne-

 

"Ya anne senin bu deli kızın neyi yapma dersem onu yapıyo bık-"

 

"AY YETER! Oğlum senin yok mu şöyle gidecek yerin arkadaşın falan, Işıl sen de giyin üstünü başını Pelin'in yanına hadi bakayım."

 

"E biz sana ev bakmayacakmıydık?"

 

"Ben karar verdim Perçem teyzenin yanındaki eve taşınıyorum."

 

"E orayı gösterdim beğenmedim dedin ya anne!"

 

"Ne olacakmış şimdide beğendim ayrıca gayet de güzeldi o ev benim kafam karışmıştır."

 

"Eh öyle olsun madem."

Az sonra hazırlanmış ve evden çıkmıştım Pelin ile yine Sirius Kafe'de buluşacaktık. Bu kafeyi sevmemizin en büyük sebebi bence hepimizin astonomiye olan ilgisiydi çünkü kafenin heryeri uyzay konseptli ve üst kattaki ufak balkonda da birkaç teleskop olduğu için geceleri de açık olan kafede yıldızları ve gezegenleri inceleyebiliyorduk ama geceleri buraya pek gelen olmazdı ve bu bizim için mükemmel bir şanstı. Yaklaşık on dakika sonra kafeye vardım Pelin ise çoktan varmış beni bekliyordu ben de muhteşem bir korkutma planı yaptım ve arkasından sessizce yaklaşıp bir anda;

 

"Ben geldim!" diye bağırdım.

 

"Ya Işıl sen manyak mısın öyle gelinir mi?"

 

"E geliniyormuş ki geldim işte."

 

"Hadi ya ciddi olamazsın. Deli misin kızım sen?"

 

"Bana deli diyen inatlı kime göre doğru."

 

"Seni buralara kim attı çok güzel oldu."

 

"Yandın yavrum yandın sen bak elime kaldın."

 

"Çok geç aydın durma, hoş geldin sana da günaydın."

 

Şarkının bu kısmından sonra zaten telefonumda çalan ama kulaklık takılı olduğu için duyulmayan şarkıyı kulaklığımın hapsinden kurtardım ve birbirimize bakıp ve kahkahalarla gülmeye başladık bir yandan da birbirimize vuruyorduk. Bunu gören Ayla yanımıza geldi. Burası Ayla'nın annesinindi ve Ayla da kafede çalışıyordu ama bir yandan da arkadaşımızdı. Bir süre Ayla ile sohbet etme şansımız olmuştu çünkü kafe bugün çok dolu değildi ve yaklaşık bir saat kadar sonra kafeden çıkıp Ankara sokaklarında yürümeye başladık. Pelin ile değil saatlerce günlerce bile yürüyebilirdik herhalde çünkü evden çıktığımda saatim 13.00'ı gösterirken şimdi 18.00'dı. Pelin'in evinin olduğu sokağa geldik ve onu evine bıraktığımda artık kendim de eve doğru yol almıştım ve kulaklığımda da yaşıtlarımın fazlasıyla retro bulabileceği şarkı listemi dinliyordum aslına bakarsak aklıma takılan tek bir şarkı vardı sürekli başa sarıp sarıp onu dinliyordum. Bu şarkı aklıma Ege'yi getiriyordu ve şu anda tek istediğim şey eve varıp yatağımdaki yorganın altında boğuluncasıya kalmak ve bu şarkıyı tekrar tekrar dinlemekti. Eve vardığımda kapıyı çaldım ama açan olmadı aslında annemin evde olmasını beklemiştim anahtarlarımı arıyordum ki telefonum çaldı arayan annemdi ah anneler nasıl da hep doğru anı buluyorlardı anahtarı nereye koyduğunu söyleyecekti herhalde.

 

"Alo kızım."

 

"Alo anne neredesin birşey mi oldu?"

Annemin sesi ağlamış gibi ve çok korku dolu geliyordu.

 

"Işıl, kızım bak söyleyeceğim ama korkmak yok tamam mı güzelim."

 

"Anne ne oldu nolur çabuk söyle!"

 

"Kızım Anakara Devlet Hastanesindeyiz deden-"

 

"Dedem mi ,anne ne oldu de-"

Telefondan gelen ses kesilmişti ana benim için bütün sesler kesilmişti. Ne ara taksideydim ne ara hastaneye geldim bilmiyordum sadece bildiğim tek bir şey vardı gözümden akan yaşlar...

 

İki gün kadar hastanede kaldık ve bu süre içersinde Akın, Pelin ve Ege sürekli beni eve götürmeye yada kantine indirmeye kısaca yoğun bakım alanının kapısından ayırmaya çalışıyorlardı ama ben inatla gitmiyordum. Babamı ne kadar sevmesem de dedemler o bizi bırakıp gittiğinde onun yerine bizi seçtiler, bizi yalnız bırakmadılar ve babannem de o da beni her zaman çok sevdiler annemi ise kendi kızları saydılar bu yüzden onları çok seviyordum. Annem bu süre içersinde eve gidip gelmişti ama ben beş dakika olsun ayrılmamıştım yemek yememiştim sadece dün Ege'nin zoruyla içtiğim birkaç yudum su vardı midemde. Her yemek yemeye çalıştığımda aklıma dedemin orada istese bile yemek yiyemeyeceği geliyordu ağzımdaki lokmayı yutamıyordum. Gelen geçen her hemşireye, her doktora dedemi soruyor her seferinde "Kendinizi herşeye hazırlayın." Cevabını alıyordum.

                                  ***

Bir ay olmuştu, ya dedem bana birdaha Işığım diyemezse diyerek geçen bir ay, babannem tek başına nasıl yaşayacak diye sorarak geçirdiğim bir ay , dedemin sesini istesem de duyamadığım bir ay, onu görmek istediğimde göremediğim tek bir ay, beni her ne olursa olsun koruyan, teselli eden kişi olmadan geçirdiğim en berbat bir ay, dedem bana hiç kekliğim demeden geçen bir ay, tam bir ay benim hayat dolu, beş dakika bile yerinde durmayan, yaşlı olduğunu bile kabul etmeyen dedemin ,hiç hareket etmediği, onun deyimiyle ihtiyar tavuklar gibi sadece yattığı bir ay,dedem tam bir aydır o bembeyaz odada hareketsiz yatıyordu ve benim en çok canımı yakan şey ise buydu onun enerjisi bana da hep enerji verir bana hayatı sevdirirdi. Bütün bu düşüncelerin arasında aklıma birşey geldi. Okuldan izin almıştım, iznim şubat ayının onbeşinci gününde başlamıştı ve neredeyse bir aydır da buradaydık. Telefonumu açtım ve tarihe baktım 07.03.2021 dedemin doğumgünü ağustostaydı ağustosun onbeşiydi. Dedem her doğumgünümde beni sevmedikleri için değil ama doğumgünü gibi şeyleri sevmedikleri için annelmer ne kadar istemese de kutlardı. Geçen seneki doğumgünümde bana

 

"Ee Işıl hanım hep ben mi sizin doğumgününüzü kutlayıp duracağım sıra bende, seneye de sen benimkini kutla."

demişti ben de ona söz vermiştim , bir sonraki doğumgününü kutlama sözü.

 

Annem bana bu bir ay boyunca her dedene birşey olursa dediğinde ;

"Ona birşey olmayacak, o hep turp gibidir yine öyle olacak, hem ben daha onun doğumgününü kutlayacağım ona söz verdim."

diyip susturdum bu konu hakkında ne konuştum ne de konuşturdum.

 

~Işıl Durusoy'un günlüğünden~

 

Dedeciğim sana söz seneye doğum gününü kutlayacağım söz veriyorum , senin hayat dolu Işıl'ın, kekliğin sözünü tutacak bu sefer verdiği sözü unutmayacak.

 

07.03.2011

 

*Bir buçuk ay sonra*

 

İki buçuk aydır bu hastanenin her köşesini ezberlemiştim kantinden anneme ve kendime birer kahve aldım ve tekrar yoğun bakım bölümünün kapısının önüne geldim. Biraz sonra yoğun bakım bölümünden çıkan bir hemşireye;

 

"Pardon Gazi Durusoy hakkında bir bilginiz var mı?"

 

diye sordum, ve hayatımın tüm ışıkları sönmüştü sedece bir cümle ile keşke sormasaydım, keşke o gün orada uyusaydım ve birdaha hiç uyanamasaydım, tıpkı dedem gibi. Ve bütün ışıklar söndü.

 

"Üzgünüm dedenizi kaybettik."

 

VE SON,IŞIL DURUSOY İÇİN

SON...

                        ~☆~

 

Loading...
0%