Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.Bölüm:Her Gidiş Bir Dönüşü Getirir

@lyra.m

*Uraz'dan*

 

Hava limanına gittiğimde uçağın kalkmasına henüz saatler vardı ve yaz olmasına rağmen hava fazlasıyla soğuktu, dışarda az da olsa yağmur yağıyordu, üzerimdekiler ise fazlasıyla ince ve kısa kalmıştı. Siyah bir tişört ve kot bir şort ile hava limanında oturmuş gelmesine daha üç saat olan uçağımı bekliyordum. Kesinnikle hasta olacak ve askeriyeye vardığımda en az üç gün revirde kalacaktım ama bu benim için sorun değildi çünkü o revire gitmek için kendimi durduk yere bile sakatlayabilirdim. Sevdiğim kadın, Dünya'nın en iyi kalpli, en iyi insanı oradaydı. Ayça, yani başka bir deyişle Işıl'ın yengesi, annemin gelini, benim ise müstakbel eşim. Telefonum üst üste çalmaya devam ediyordu. Kimin aradığına bakmaya bile tenezzül etmedim, zaten Işıl olmadıktan sonra kim olduğu umrumda değildi. Saatler süren bekleyiş canımı sıkmıştı bu yüzden çantamdan bir kitap çıkartıp okumaya başladım. Viktor Hugo- Sefiller. Normalde kitap okumayı sevmezdim ama bu kitap fazlasıyla ilgimi çekmişti. Kitabımı okurken çalan telefon beni rahatsız ettiği için sessize almaya karar verdim. Telefonu çantamdan çıkarınca yine çalmaya başladı ve ekranda gördüğüm ismin şaşkınlığıyla beraber ayağa kalktım. Işıl arıyordu. Öğrenmiş olmalıydı, benim yapmadığımı öğrenmişti. Elim direkt olarak açma tuşuna gidince duraksadım.

 

"Ya Ege'ye birşey olduysa." Bu gerçekten olmuşsa bu telefon beni hayattan koparabilirdi yada diğer ihtimal gerçekleşip beni hayata döndürebilirdi de.

Hayatımda ilk defa düşünmeden karar vermiştim. O telefonu açmıştım.

 

"A-" kelimem bir mutluluk çığlığıyla bölündü.

 

"ABİ!" Sesindeki mutluluk paha biçilemezdi.

 

"Işıl ben ö-" ve yine böldü lafımı.

 

"Abi ben özür dilerim. Çok özür dilerim nolur affet beni, ben bilmeden seni suçladım, sana bağırdım, sana vu..." Devamını o da getiremedi, ben de getiremezdim.

 

"Ben seni affederim, hatta affettim bile. Asıl sorun senin beni affedip, afedememen." Umarım affederdi beni.

 

"Abi sen affedilmesi gerekecek birşey yapmadın ki, ben aptallık ettim, seni suçladım, hem de böyle birşeyin olamayacağını bildiğim halde." Bir yandan haklıydı ben onun düşündüğü şeyi yapmamıştım ama bir yandan da haksızdı ona ve etrafındakilere birçok zarar vermiştim.

 

"Önemi kalmadı güzelim. Şu elimdeki telefon ilk defa beni bu kadar mutlu edecek bir işe yaradı, o da senin sayende." Hayatımdaki en mutlu günü yaşıyordum. Işığım bana sinirli değildi, beni merak etmişti, beni önemsiyordu. Babam olacak o adamın gidişi bile beni bu kadar kutlu edememişti.

 

"Abi." Sesi yalvarır gibi geliyordu.

 

"Efendim bitanem."

 

"Geri dön." Bunu söyleyeceğini zaten biliyordum, neden bu kadar acıtmıştı içimi? Neden bu kadar yakmıştı canımı?

 

"Işıl b-ben..." Ne söyleyeceğimi bilmiyordum ve geri dönmek de istemiyordum çünkü yine ona zarar vermekten korkuyordum, onun etrafındakilere zarar vermekten onun beni sevmemesinden korkuyordum.Ne kadar uzun bir süre sessiz kaldıysam artık, Işıl bana seslendi.

 

"Abi?!" Sadece birkaç saatte bile sesini özlemiştim

 

"Işıl ben yapamam." Yapmazdım, yapmamalıydım çünkü bu onun iyiliği içindi.

 

"Neden?!"

 

"Işıl ben sürekli etrafımdaki herkese zarar veriyorum nolur affet beni ama olmaz, gelemem."

 

"ŞU ANDA TAMAMEN SAÇMALIYORSUN URAZ DURUSOY! SENİN KİMSEYE ZARAR VERDİĞİN YOK TAMAM MI?! HEM ASKERSİN SEN BÖYLE ÇOCUK GİBİ TRİPLERE GİRMEK HİÇ YAKIŞIYOR MU SANA?!"

 

"Işıl bak lütfen biraz anlamaya çalış güzelim. Ben gerçekten herkese zarar veriyorum."

 

"OLSUN! BELKİ DE BEN SENİ BÖYLE SEVİYORUM!"

 

"Işıl, bağırmadan mı konuşsan abicim?"

 

"TAM- aman şey. Tamam. Ama geliceksin tamam mı!"

 

"Işıl ba-"

 

"Gelmezsen okulu da Ege'yi de annemi de bırakır gider Adans'da yaşarım!" Bilerek Adana demişti çünkü babam olacak o adam orada yaşıyordu ve eğer Işıl'ın orada olduğunu öğrenirse ona zarar verebilirdi.

 

"Işıl şu anda saçmalıyorsun. Bunların hiçbirini yapmazsın sen."

 

"Yaparım abi. Eğer konu ona baba dediğim her gün için kendime bela okuduğum o adamın yaptığı gibi olmasa da beni temelli bırakıp gitmense yaparım!" Yapardı ve ben de bunu çok iyi biliyordum.

 

"Geri dönsem bile aynı olmam Işıl, olamam."

 

"Olsun. Ben de seni olduğun gibi severim."

 

"Sevemezsiniz Işıl, benim bile sevmediğim bir Uraz'ı sen hiç sevmezsin."

 

"Yanılıyorsun. Sen ilk tanıdığında Ege'yi de sevmemiştin ama ben sevdim ve sana da sevdirdim. Yine aynısını yapıcam, Ege'yi nasıl sevdirdiysem yeni Uraz'ı da sevdiricem sana, tamam mı?!" Haklıydı.

 

"Tamam..Sen kazandın dönüyorum."

 

"Şükürler olsun!"

 

                                ***

 

Uçak biletimi iptal etmiş, sonrasında ise Işıl'a haber verip taksiyle annem için tuttuğumuz eve gitmiştim. Ev birkaç temel şey hariç boştu, zaten annemin de buraya gelirken ve bu evi tutarken Işıl'ın yanında kalma niyetiyle geldiğini az çok tahmin etmiştim. Eşyalarımı yatak odasına bırakıp duşa girdim. Ter ve hastane kokusundan kurtulmam gerekiyordu. Ne kadar gitmekten vaz geçmiş olsam da bu eskisi gibi Işıl'ın yanında kalıp, sürekli onun dibinde dolanacağım anlamına gelmiyordu.

 

Duştan çıkıp üzerimi değiştirdim ve mutfağa gittim. Karnım fazlasıyla açtı ve Esra Sultan'ın bütün erzağını buraya getirdiği düşünülürse karnımı kesinlikle doyurabilirdim.

 

*Işıl'dan*

 

Abim ,annem için tuttuğumuz evde kalacağını ve ikimiz için de en iyisinin bu olacağını söylemişti ve haklıydı da ona biraz zaman tanımalıydım. Yaptığım onca şeyden sonra yüzüne de bakamazdım zaten. Hastane odasında Ege'nin yanında oturuyordum yaklaşık iki saat kadar önce bir hemşire gelip nabzını ölçmüş, birkaç ilaç vermiş ve dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Ege uyuyalı daha bir saat kadar olmuştu ve hemen uyanmazdı sanırım. Abimle konuştuktan sonra doktordan Ege'nin hastalığı ile ilgili bilgiler almıştım. Yaşadığı şey ufak çaplı bir kalp kriziydi ama daha büyükleri de yaşanabilirmiş bu yüzden fazla heyecan yapmaması gerekiyormuş. Aslında fazlasıyla uykum vardı ama ona birşey olur korkusuyla uyuyamıyordum. Annemi arayıp buraya çağırabilir ve biraz da onun beklemesini isteyebilirdim ama onu zaten fazlasıyla yormuştum. Pelin ve Akın gelip kalmak istemişlerdi hatta Akın neredeyse yalvarmıştı ama onları da uykusuz bırakmak istemiyordum. Akın'ın benim için getirdiği kitabı alıp okumaya başladım, güzel bir gençlik romanıydı.

 

Gözlerim gerçekten kapanmaya başladığında daha fazla dayanamayıp Akın'ı aradım. Telefonu hemen ikinci çalışta açtı.

 

"Alo, Işıl bir sorun mu var?"

 

"Akın müsaitsen hastaneye gelip Ege'nin başında biraz da sen kalsan olur mu?"

 

"Olur tabi güzelim. Ben sana üç saat önce söyledim aynı şeyi."

 

"Biliyorum ama napayım, sizi de yormak istemedim."

 

"Ne yorması Işık perisi. Beş dakikaya oradayım."

 

"Sağol Akın."

 

"Ne demek efendim, vatan görevi. Uçaksavar olamadık bari bunu yapalım." Akın Işık vurdu ve gol sayın seyirciler. Basit bir cümleyle bile beni güldürebiliyordu. Abim Ankara'ya gelince bana haber vermek için aradıklarındaki konuşmaya atıf yapmıştı.

 

Akın gerçekten de telefonu kapattıktan sonra beş dakika içerisinde hastaneye geldi.

 

"Nasıl bu kadar çabuk geldin la sen?"

 

"Bu zaten hazırda bekliyordu." Elindeki çantayı yukadı doğru kaldırdı.

 

"Ben de öyle. Bide ben Ege'nin arabayı alıp onunla geldim. Öyle işte."

 

"Anladım. Gerçekten sağol Akın ya. Siz de olmasanız."

 

"Aa nerden bildin?" Pelin kapının arkasından çıkıp yanımıza geldi.

 

"Pelin! Sen neden geldin ya ikiniz de yorulacaksınız şimdi."

 

"Valla ağzını yamulturum şimdi hee! Niye geldinmiş!"

 

"Aman! Demedim birşey sabaha kadar otur Pelin tamam mı!"

 

"Tamam. Hadi sen uyu biraz biz burdayız nasıl olsa."

 

"Ya gerçekten çok sağolun."

 

"Işıl! Bir kez daha sağolun dersen valla bayılırım şuraya!" Başımı tamam anlamında sallayıp odadaki kanepeye uzandım. Normalde evinden uzakta uyuyabilen biri değildim, hatta tatillerde İzmir'e dönünce bile ilk bir hafta uykusuz kalır, hortlak gibi gezerdim. Ne kadar evimden başka yerde uyuyamıyorum desem de şu iki gün beni gerçekten çok yormuştu ve bu yüzden uykunun kollarına düşmem çok uzun sürmedi.

                                  ***

Beni uykumdan uyandıran Ege'nin neşeli gülüşü oldu. Gözlerimi aralamaya çalıştım ama imkansız gibiydi gözlerim inatla tekrar kapanıyordu ama sonrasında bırakın uykumdan uyandırmayı, ölsem hayata döndürebilecek bir gülüş duydum. Abimin gülüşünü.

 

"Günaydın bitanem." Konuşana kadar Akın'ın baş ucumda oturduğunu fark etmemiştim.

 

"Günaydın mı? Saat kaç ki?" Ben uyuduğumda henüz saat akşam yediye geliyordu.

 

"Yedi."

 

"Nasıl ya! Daha yirmi dakika mı uyumuşum?"

 

"Aynen Işıl'cım yirmi dakika uyudun ama oniki saat yirmi dakika."

 

"YUH!?" Gerçekten yuh yani. Bide diyorum ki evimden başka yerde uyuyamam.

 

"Bencede Yuh."

 

"Işığım. Doktorlar geldi hasta hanginiz falan dediler. Ben de dedim ki ben hastayım o da bana hasta."

 

"Yalvarırım bunu gerçekten yapmadım de Ege kuşum." Ne kadar böyle kuşum falan desem de hala tripliydim Ege'ye.

 

"Yok, yok yapmadı dalga geçiyor."

 

"İyi bari. Malum sağınız solunuz belli olmuyor Ege bey."

 

"Sen şuan bana trip mi atıyorsun?"

 

"Evet! Hemde âlâsını atıyorum."

 

"Ama ne yapsaydım Işığım. O kadar da ağır değildi hastalığım ben de söyleyip sizi telaşlandırmaya gerek yok diye düşündüm."

 

"Lütfen sen birdaha düşünme kankacım. Boşu boşuna yoruyorsun o güzel beynini. Ah bide düşündüklerin bir işe yarasa vallahi birşey demiycem." Hepimiz Akın'a hak verdiğimizi belirten bakışlar attık.

 

"Şu hastaneden bi çıkalım, siz asıl tribi o zaman göreceksiniz Ege bey! Burda doktorlar var diye birşey yapamıyorum zaten!" Yattığım yerden kalkıp Ege'nin yanına gittim ve yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Yeni çıkmaya başlayan sakalları avcuma batmıştı.

 

"Eğer birdaha böyle birşey olursa ve sen bunu bildiğin halde bana söylemezsen senin canını bizzat ellerimle alırım Ege Demir! Anladın mı beni?" Yüzünü bırakıp odadaki su ısıtıcısına su koydum ve ısınmasını beklemeye başladım.

 

"Abi." Ne kadar onunla konuşacak yüzüm olmasa da kendimi affetirmeliydim. Dile kolaydı affettim demek ama kalp öyle kolay affetmezdi. Bunu da en iyi babamı affetmeye çalışırken öğrenmiştim ve ne yaparsam yapayım affedememiştim onu.

 

"Efendim güzelim?" Başını okuduğu kitaptan kaldırdı ve yüzüme baktı.

 

"Kahveyi sen yapsan olur mu?" Abim kahve yapmayı çok severdi hatta bazen durduk yere gelip bana kahve yapmak için yalvarırdı.

 

"Neden? Bir sorun mu var, başın mı dönüyor yoksa?" İlk defa abimden kahve istediğimde sorgulamıştı. Haklıydı, gerçekten bana karşı uzak davranmaya, değişmeye başlamıştı.

 

"Hayır. Ben sadece..."

 

"Benim için sorun değil, yapabilirim. Tabi gerçekten istiyorsan?" Başımı evet anlamında aşşağı yukarı salladım. Elindeki kitabı bıraktı ve yaslandığı duvardan ayrılıp yanıma doğru ilerledi. Adımları bile temkinliydi artık, sanki bir adımıyla bile bana zarar verebilecek gibi davranıyordu. Korkuyordu, en çok da benim ona sinirli olmamdan, onu istemememden korkuyordu. Su ısınırken abim de bardakları çıkarmıştı ve şu anda fark ediyordum ki ben birkaç saatliğine bile onu görmeyince ve birdaha dönmeyeceğini düşününce kafayı yiyordum.

 

"Abi." Çok hafif de olsa sesim titremesini engelleyememiştim.

 

"Efendim güzelim?" Sesi eskisine göre çok daha soğuktu.

 

"Böyle yapmasan olmaz mı?" Elindekileri bıraktı ve ellerini tezgaha yasladı. Sırtı hala bana dönüktü.

 

"N-nasıl yapmasam?" Sesi titriyordu ve ne demek istediğimi o da çok iyi anlamıştı.

 

"Abi, nolur böyle davranma bana. Hayatım boyunca ben en çok sana güvendim, en çok senin yanında huzur buldum ama şu anda bir tek senin yanında huzursuzum. Yanlış birşey söylerim, onu kendimden soğuturum diye aklım çıkıyor ve bir de bütün bunların yanında senin bana olan soğukluğun..."

 

"Işıl bak ikimizi için de en i-"

 

"Biliyorum yaptıklarım öyle kolay affedilecek şeyler değil, biliyorum seni hiçbir suçun yokken suçlu ilan ettim, biliyorum hayatımın en büyük hatasını yapıp haksız yere sana tokat attım ben ama özür dilerim. Biliyorum affetmek zor ama en azından soğuk davranma, yine benim abim ol benim yanımda. Uraz olma, Komando Astsubay Uraz Durusoy olma, sadece abim ol. Lütfen." tezgahtan ayrıldı ve yanıma gelip sanki birdaha hiç gitmeyecek gibi sarıldı bana. Sanki birdaha hiç üzülmeyecektim, sanki bundan sonra hayatımda hiçbirşey kötü gitmeyecekti. Özellikle de o yanımda oldukça.

 

                                 ***

Ege abim ve beni öyle görünce büyük ihtimalle kıyamamış ve uzun süredir birlikte vakit geçirmediğimizi söylemişti. Abim de gece lunaparka gidebileceğimizi söyledi ve en sonunda hepsinin inadı üzerine yine evimin kapısında duruyorum ama birşey sanki içeri girmemi engelliyor gibiydi. Sanki o eve girersem birdaha çıkamayacak gibi hissediyordum, korkuyordum. Saçmaladığımı düşündüm ve çantamdan anahtarı çıkarttım ve tereddütte kalsam da kapıyı açıp içeri girdim. Hiçbirşey olmamıştı, saçmalıyordum. Hiçbirşey olmayacaktı. Odama gidip dolabımı açtım ve abimin bana aldığı koyu kahve sweatshirtü ve krem rengi kotumu giydim. Herşey normaldi, yine boş yere endişelenmiştim. Ayılmam gerekiyordu bu yüzden kahve yapmaya karar verdim ve mutfağa gidip kahvemi hazırlamaya başladım. Tam kahvemi alıp mutfaktan çıkacağım sırada telefonum çaldı. Bilinmeyen numaraydı ama hastanedeki hemşireye numaramı verip birşey olursa aramasını söylemiştim bu yüzden belki odur diye düşünüp açtım.

 

"Alo?"

 

"Merhaba Işıl." Çok kalın bir erkek sesiydi ama numaramı verdiğim hemşire kadındı?

 

"Pardon siz kimsiniz, tanıyamadım?"

 

"Aa! Ne kadar ayıp. İnsan sevgilisini hiç unutur mu?" Söyledikleriyle elimdeki kahve bardağı yere düşüp onlarca parçaya ayrıldı.

Kim olduğunu biliyordum. Koraydı,Koray Altar. Bir yıl önce babam olacak o adam yanında Koray ile gelip beni bulmuş ve Korayla evleneceğimi söylemişti. Ben de hem sevgilim olduğunu hem de benden beş yaş büyük biriyle evlenmeyi asla kabul etmeyeceğimi söylemiştim ama Koray bir türlü peşimi bırakmamıştı. Aradığı ve mesaj attığı tüm numaraları engellemiş, numaramı değiştirmiştim ve bir süre sonra artık yorulduğunu düşünmüştüm çünkü artık ne mesaj ne de arama yoktu.

 

"Kusura bakmayın beyfendi yanlış numarayı aradınız herhalde kapatıyorum." Evin kapısı açıldı ve abim salondan yanıma geldi.

 

"Eğer bu telefonu kapatırsan o aşşalık abini birdaha göremezsin sevgilim!" Abim telefonu elimden aldı ve burnundan soluyarak konuşmaya başladı.

 

"Ben yanınızda bile değilken nasıl bu kadar gerçekçi tehditler savurabiliyorsunuz Koray bey? Hem yalan söylemek çok kötü birşey, yoksa biricik babanız size bunu öğretmedi mi?!"

 

"S-sen!"

 

"Evet ben. Ne o, yoksa beni özlemedin mi müstakbel iç güveysi damat?"

 

"Bunları kafanda silahım dayalıyken söyle Uraz Durusoy!"

 

"Sen iste şarkı bile söylerim canım damadım! :)"

 

"Benimle dalga geçme şeref yoksunu herif!"

 

"Hatta bildiğim çok güzel bir şarkı var Koray ama söyleyemem çünkü ben bir henfendinin yanında küfür etmeyecek kadar adamlık öğrenmiş biriyim."

 

"KES SESİNİ!" Koray'ın sesi öylesine yüksek çıkmıştı ki sanki kulağımın içine bağırmışcasına titredim.

 

"Geber Koray Altar!" Abim Koray'ın aksine, hatta belki de ona inat olsun diye sesini olabildiğince kısmış ama buna rağmen Koray'a olan tüm nefretini kusarak konuşmuştu.

 

"ASIL SEN GEBER ŞEREF-"

 

"Seni de o şerefini haysiyetini sevdiğim baban gibi geberttiğimde selam söylersin hatta dersin ki Komando Astsubay Uraz Durusoy'un yani seni bizzat kendi elleri ile öldüren adamın sana çok büyük selamı var."

 

"GEBER URAZ DURUSO-"

Abim telefonu Koray'ın yüzüne kapattı ve kusar gibi yaptı ardından beni göğsüne çekip sıkıca sarıldı.

 

Abim kollarını bana sardığı an bütün dünya duruyordu benim için. Abim hep yanımda olsun, asla gitmesin istiyordum. Abim kırılan bardağın parçalarını toplayalım dediği için birbirimizden ayrılmıştık.

 

"En sevdiğim kupamdı ya!" Kupa camdandı ve kalp şeklinde bir kulbu vardı.

 

"Olsun güzelim, aynısını alırım hem en sevdiğin hem de abini aldığı kupa olur."

 

"Yaa! Canım abim benim." Öne atılıp boynuna sarıldım.

 

"Yavaş ol Işıl şimdi öldüreceksin beni." Öldürmek deyince aklıma birşey gelmişti. Abim az önce Koray'a babasını öldürdüğünü mü söylemişti?! Benim abim birini mi öldürmüştü?! Hızlıca ondan uzaklaştım. Yumruğumu sıktığım için avcumdaki cam kırıkları sanırım elimi kesiyordu.

 

"A-abi. Az önce telefonda Koray'a ne dedin?!" Korkudan hem ellerim hem de sesim titriyordu.

 

"Ne dedim? Geber dedim!" Anlamıyormuş gibi yapıyordu.

 

"O- o değil. Babanı ben ö-" korku dolu bir sesle lafımı böldü.

 

"Güzelim elin!" Hızlıca bileğime uzandı ama geri çekildim.

 

"Babanı öldürdüm dedin!" Gerçekten korkuyordum. Benim abim bir katil miydi?

 

"Işıl elin!" Bileğimi tuttu ama hızlıca elinden kurtardım.

 

"ABI SEN KATİL MİSİN? O ADAMI BENİM YÜZÜMDEN Mİ ÖLDÜRDÜN?!" Ya beni Koray ile evlendirmek istediği için öldürdüyse o adamı?

 

"IŞIL ÖNCE ŞU ELİNDEKİLERİ BIRAK SONRA KONUŞALIM NOLURSUN GÜZELİM!" Abim bileğimi yaklamış ve elimdeki camları yere atmıştı ama ikimizin de o an fak ettiği birşey vardı. Bileğim kesilmişti, damarımın üstü ve kan adeta çeşmeden akar gibiydi.

 

"Abi." Abim bir yandan telefonunu çıkartmış ambulans çağırıyor diğer yandan ise çıkarttığı tişörtünü bileğime bastırıyordu ama artık görüşüm buğulanmaya ve sesim kısık ve halsiz çıkmaya başlamıştı.

 

"Efendim birtanem?" Sesinde korku doluydu.

 

"O adamı beni yüzümden mi öldürdün?" Benim yüzümden böyle birşey yaptıysa kendimi nasıl affederdim, askerlikten men edilirse nasıl affederdim kendimi?

 

"Bak şimdi bunların sırası değil birtanem lütfen şu anda sadece ayık kalmaya çalış."

 

"Abi! Benim yüzümden mi?" Konuşmamı bitirir bitirmez kulaklarıma dolan o ambulansın çığlıları sanki canımı daha fazla yakmıştı. Abim koşarak gidip kapıyı açtı ve gelen kişiler beni bir sedye ile ambulansa taşıdı. En son hatırladığım şey bir kadının bileğimdeki tişörtü çekip beyaz birşey koyuşu oldu.

 

                                    ***

Gözlerimi araladığımda gördüğüm tek şey yine hastanenin beyaz tavanı oldu ve aklıma gelen ilk şey hepsinin bir rüya olup olmadığıydı çünkü en son Ege'nin yanında hastane odasında uyumuştum. Acaba diğerleri rüya mıydı? Artık hastanede kala kala neyin gerçek neyin rüya olduğunu bile bilemiyordum çünkü gözümü her açtığımda karşımdaki şey aynıydı, beyaz hastane tavanı.

Gözlerimi tamamen açtığımda bileğimdeki yakıcı acıyla rüya olmadığını anlamıştım ve odanın dışından abimin ve bir kadının tartışma sesleri geliyordu.

 

"İÇERDEKİ O KADIN KİM URAZ!"

 

"BAĞIRMAYI BIRAK DA ANLATAYIM ARTIK!"

 

"NEYİ ANLATACAKSIN? NASIL TANIŞTIĞINIZI MI?"

 

"AYÇA Bİ DİNLE ARTIK!" Sert bir tokat sesi duyuldu.

 

"BİTTİ URAZ DURUSOY. BİTTİ TAMAM MI,BIRDAHA SAKIN GÖZÜME GÖRÜNME!"

 

"KARDEŞİM! O KADIN DİYE BAHSETTİĞİN KİŞİ BENİM KIZ KARDEŞİM. BEN SENİN YAPTIĞINI YAPIP SENİ ALDATMADIM. GİDİP EN YAKIN ARKADAŞIMLA YATTIKTAN SONRA BURDA BENİ KARDEŞİMİN YANINDA GÖRÜP SENİ ALDATTIĞIMI DÜŞÜNMEN SENCE DE ÇOK SAÇMA DEĞİL Mİ? SEN BENİ KENDİNLE KARIŞTIRIYORSUN AMA EMİN OL BEN SEN KADAR ALÇAK BİR İNSAN DEĞİLİM!" Abim yediği tokatın etkisiyle ağzına gelen herşeyi söylemişti.

 

"N-ne? Sen Kerem'i biliyo-"

 

"EVET BİLİYORDUM! ANLAMAYACAK KADAR GERİZEKALI MI DURUYORUM ORDAN?!"

 

"Uraz ben özür di-"

 

"HİÇ BOŞUNA NEFESİNİ TÜKETME AYÇA HANIM ÇÜNKÜ AZ ÖNCE SENİN DE SÖYLEDİĞİN GİBİ BİTTİ!"

 

"Uraz ben gercekten ç-"

 

"BİTTİ AYÇA KAYA! TAMAM MI? SEN NE BANA GÜVENDİN NE DE BENİ DİNLEDİN NE DE SADECE BENLE YETİNDİN VE BİTTİ!"

 

"Uraz."

 

"ŞİMDİ DEFOL GİT VE BİRDAHA SAKIN GÖZÜME GÖZÜKME!" Kızın ağlama seslerinden sonra kapı sesi duyuldu ve abim içeri girdi.

Loading...
0%