@lyra.m
|
Abim odaya girip kapıyı kapatmış ve duvara sert bir yumruk atmıştı ve ben de kendimi tutamayıp korkuyla ufak bir çığlık attım.
"Işıl?" Korkmuş gibiydi.
"Abi. O kimdi?" Kim olduğunu tahmin edebiliyordum aslında. Abimin anlatırken bile gözlerinin parladığı şu hemşire, Ayça.
"Sevgilim. Yani en azından bi beş dakika önce öyleydi." İçi acıyordu. Abimin Ayça ablayı çok sevdiğini iyi biliyordum. Onu kaybetmek abimi kesinlikle yıkacaktı.
"Siz şimdi benim yüzümden mi ayrıldınız?" Ayça abla beni görünce abime kızmıştı, yani birnevi benim yüzümdendi.
"Hayır! Saçmalama Işıl, o kadın beni en yakın arkadaşımla aldattı böyle birşey olmasa da askeriyeye döndüğümde onunla konuşacaktım ve sonumuz çok da farklı olmayacaktı."
"Üzüldün mü?"
"İllaki üzülüyorsun ama seni kaybetmekten ise onu kaybetmeyi milyon,katrilyon, trilyon kez tercih ederim." Küçükken abim bana hep seni milyon,katrilyon,trilyon kez seviyorum derdi. Benimki de çocuk aklı işte, öyle bir sayı var sanıyordum, tabi abim biliyordu öyle bir sayı olmadığını. Bunu söyledikten sonra hep deli gibi gülerdi.
"Ben de senin yerine bir başkasını kaybetmeyi ter-" Ege'nin hastaneye kaldırıldığı gün olanlar geldi aklıma. Hayır, ben abim yerine Ege'yi kaybetmeyi seçmemiştim, aksine abimi kaybetmeyi seçmiştim.
"Ağlama güzelim. Hem Ege'ye benden fazla bağlanmış olabilirsin. Sürekli olarak askeriyedeyim sonuçta hatta bazı izinlerimde yanına bile gelemiyorum." Düşündüklerimi anlamıştı. Yanıma gelip baş ucuma oturdu ve gözlerimden akan yaşları sildi.
"Ama ben sen kadar fedakar biri değilim. Sen benim için canını bile feda etmeye hazırsın ama ben her zaman seni kaybetmeyi seçiyorum."
"Sen iyi olduğun sürece istersen beni bizzat kendi ellerinle öldür yinede mutlu olacağım birtanem bunu sakın aklından çıkartma." Abim benim için bu kadar fedakarken ben onun için hiçbirşey yapmıyordum. Bundan sonra böyle olmayacaktı gerekirse canımı verecek ama abimi de Ege'yi de Akın ve Pelin'i de kaybetmeyecektim. Bunca zaman bana hem dost hem aile olan insanları kaybedemezdim, beni annemden daha çok seven Pelin'i, bana babalık yapan abimi, beni her ağladığımda güldüren Akın'ı ve her zaman yanımda olan Ege'yi kaybedemezdim ve eğer olurda birgün onları kaybedersem bu benim yıkımım olurdu, bu benim zaten kısık yanan hayat ışığımın sönüşü olurdu. Abim bana sarılmayı bıraktığında içeriye bir hemşire girdi ve birkaç ilaç ardından da bir serum daha verdi ve dinlenmeli dedi. Tabiki abim kadın öyle der demez hemen yatmamı sağladı ve odanın bütün perdelerini kapattı, zaten üstüme titreyen abim artık bu işi daha da abartacak, neredeyse nefes alsam karbondioksidini ayıklayacaktı. Ne kadar evimden uzakta olsam da yorgunluktan canım çıktığı için uykuya dalmak pek de uzun sürmemişti. *** *Ege'den* Sonunda taburcu olmuştum ama Akın ve Pelin bir türlü Işıl'ın nerede olduğunu söylemiyorlardı.
"Yahu Uraz abiyle kavga falan mı ettiler ne oldu diyorum ya!" Akın beni arabaya bindirmek için canını verirken ben bir saattir yaptığım gibi Işıl'a ne olduğunu sormakla meşguldüm.
"Kardeşim bilmen gerekse zaten söyleriz dimi bir sus da bin şu arabaya lan!"Akın sonunda zorla iterek beni arabaya bindirmeyi başarmıştı ama beni Işıl'ı sorma konusunda vaz geçiremezlerdi.
"Pelin."
"Hayır Ege Uraz abiyle kavga etmediler!" Artık sorduğum herşeyi ezberlemişlerdi.
"Peki?"
"Hayır Işıl sana sinirlendiği için de gitmedi!"
"Ama-"
"EGE!" İkisi aynı anda bağırmışlardı.
"O zaman beni Işıl'ın evine götürün, orda kalıcam."
"Hee biz de öyle diyorduk!"
"Pelin ne olur sanki söylesen, lütfen yaa!"
"Off Allah belanı vermesin Ege, al şu telefonunu ara kendin!" Pelin telefonu elime sert bir şekilde bırakınca önce ona sonra Akın'a baktım ikisi de üzgündü. Hemen rehbere girip Işıl'ı aradım ama açmadığı için bir kez daha aradım. Yine açılmayınca Uraz abiyi bulup bu sefer de onu aradım ve bu kez ikinci çalışta açıldı telefon.
"Alo Uraz abi."
"Efendim?" Sesini kısarak konuşuyordu.
"Işıl nerde?"
"Ege, bak biz hastanedeyiz ama korkulacak birşey yok. Yani sanırım..."
"Ne demek sanırım. Abi ne oldu bi anlat kurban olayım." Uraz abi zor da olsa konuşmaya başladı. Her kelimesiyle gözlerimi daha sıkı kapatıyor, yumruklarımı sıkılaştırıyordum.
"Bunu neden daha önce söylemediniz?"
"Hangisini?"
"Seninle ilgili olanı bildiğime göre?" Uraz abi yaklaşık üç ben ise dört yıldır devletin JÖAK (Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı) isimli kuruluşu için görev yapıyorduk ve bu biraz da benim sayemdeydi. Ben timin araştırma kısmındaydım ve onu ben bulmuş ve time almamız gerektiğini düşünerek ona ulaşmıştım çünkü o zamanlar çok iyi bir askerdi. Bu zamana kadar Işıl'a hep yalan söylemiştik çünkü bilmemesi gerekiyordu, bilirse her saniyesini bizim için telaşlanarak geçirirdi. Işıl hem çok şanslı hem de çok şanssız bir kızdı aslında, hem abisi hem de sevgilisi JÖAK için çalışıyordu.
"Onu istememenden korktu."
"Abi ben ondan vaz geçermiyim, hadi diyelim ki o korktu söylemedi, sen niye haber vermiyorsun bana?"
"Lan benim bunlara ayıracak vaktim var mıydı sanki! Olsa o iti sağ çıkarır mıyım bu zamana kadar?!" Sesi yükselmişti ve haklıydı da Uraz abiyi o time soktuğumdan bu yana neredeyse nefes almaya vakti olmuyordu. O direkt olarak timin askeri bölümünde olduğu için işi benimkine nazaran çok daha zordu.
"Haklısın abi, kusura bakma aklıma gelmedi öyle bir an."
"Asıl sen benim kusuruma bakma, bir anda bağırmış bulundum."
"Tamam abi sorun değil. Işıl nerde uyuyor mu?"
"Hm, yarım saat önce bi tane hemşire geldi dinlensin falan dedi."
"Abi, senin sesin bir garip geliyor da bir sıkıntı mı var?"
"Bişey var da... Aman boşver, önemli birşey değil." Sesi titriyor gibiydi ama hiç sanmıyordum. Uraz abi öyle kolay kolay ağlayacak biri değildi!
"Abi! Sesin gerçekten iyi gelmiyor söyle ne oldu?"
"Ayça..." Dudakları arasından ufak bir hıçkırık koptu.
"N- ne olmuş Ayça ablaya?" Ayça abla askeriyenin revirinde görev yapan bir hemşireydi.
"Gitti." Ölmüş müydü? Nasıl olmuştu bu!
"Abi ne demek gitti, ne olmuş?!"
"Aldatıyordu beni, ayrıldık." Bu Dünya'da Uraz abinin sadece iki kez ağladığını görmüştüm. Biri babasının İzmir'e dönünce Işıl'a zarar verir korkusuyla ağlaması diğeri de buydu. Onu her zaman kendi abim saymış, her derdine ortak olmaya ve ona hep yardım etmeye çalışırdım.
"A-abi ben bilmiyordum, özür dilerim."
"Tama oğlum, tamam. Bilmediğinden haberim var." Sesinen anladığım kadarıyla kendini sakinleştirmeye ve hüznünü bastırmaya çalışıyordu.
"Neyse abim ben seni daha fazla yormayayım."
"Tamam. Ege, ben birşey olursa seni ararım tamam mı?"
"Tamam abi, hadi kazasız, belasız, olaysız çıkın İnşallah hastaneden."
"Öyle birşey pek mümkün değil de hadi hayırlısı bakalım." Gülerek telefonu kapattık.
*Uraz'dan* Telefonu kapatıp yanımdaki sehpaya bırakmamla tekrar çalması bir oldu. Askeriyeden arıyorlardı.
"Alo?"
"Uraz, oradaki görevini ertelemek zorundayız. Sana verecek çok daha önemli görevlerimiz var." |
0% |