@lyra.m
|
"Hay ben böyle işin içine-"
"Efendim Uraz?" Duyduysa harbiden ayvayı kemirmiştim.
"Hiç, birşey yok komutanım."
"Öyle olsun. Uçağın yarın saat 09.00 da kalkıyor, geç kalmamaya çalış." Geç kalma Uraz, Asleriyeyi de evi de boşta bırakma, ikisine de yetiş Uraz, timi boşlama, kendini salma Uraz. Rabbim sen bu aciz kuluna acı da beni birgün ara yerde sıkıştırıp da pesitilimi falan çıkartmasınlar!
"Emredersiniz komutanım." Telefon zort diye yüzüme kapanınca sinirle koltuğa fırlattım.
"Hay ben asker olayım diyen kafamın içindeki nöronların milimetrekaresini s-"
"Abi?" Işıl'ın sesiyle kafamı kaldırıp ona döndüm, meraklı gözlerle yüzüme bakıyordu. Ne kadar çabuk o kadar iyi düşüncesiyle gideceğimi söylemeye karar verdim.
"Işıl, benim sana birşey söylemem lazım abicim." Yüzü düşmüştü, belki de az önce söylediklerimi duyduğu içindir gideceğimi anlamıştı sanırım. Askeriyeye döndüğüm zamanları hiç sevmezdi. Küçükken askeriyeye döner dönmez anneme beni aramasını söyler, bir hafta hiç durmadan her gece beni aratırdı.
"Anladım, askeriyeye döneceksin." Yatakta hafifçe doğruldu ve bileklerindeki sargılara baktı.
"Emin ol elimde olsa hiç gitmem ama yapacak birşeyim yok." Somurtmayı bırakıp yüzüne acılı da olsa bir gülümseme yerleştirdi.
"Olsun. Hem hep benim kahramanım olamazsın sonuçta, başkalarını da koruman, başkalarının da kahramanı olman lazım arada."
"Demek kahramanınım he?"
"Yoksa değil misin?"
"Öyle miyim demek." Yanına koşup gıdıklamaya başladım. Gülmekten kıpkırmızı olunca gıdıklamayı bırakıp başını kollarımın arasına aldım. Gitmeden önce onu mutlu etmek istiyordum.
"Işığım."
"Hm?"
"Bu gece seni lunaparka götürebilirmiyim?"
"SEN CİDDİ MİSİN?" Kafasını kollarımdan kurtarıp yüzüme baktı. Dalga geçip, geçmediğimi anlamaya çalışıyordu.
"Evet, ne de olsa sana bir lunapark borcum var değil mi?"
"Oley!" Işıl normalde de aşırı çocuksu biriyken benim yanımda daha da küçülüyordu sanki tabi belki de aramızda on yaş olduğu için onu öyle görüyor olabilirdim.
"Nasıl olsa bugün çıkıyoruz hastaneden, gitmeden en azından borcumu ödeyeyim."
"Öde bakalım." Kollarını tekrar bana sardı. *** *Işıl'dan*
Yarım saat kadar sonra bir hemşire gelip değerlerimi kontrol etmiş ardından da çıkış işlemlerini yapabileceğimizi söylemişti, biz de geç kalmadan hemen çıkmıştık hastaneden. Abimle taksiye binmiş benim evime gidiyorduk. Annem evde değildi çünkü sonunda kendi evinde kalmaya başlamış, pelinin annesi Neslihan teyze ile de kaynaşmışlardı. Araba evin önünde durunca indik ve abim kapıyı açtı.
"Önden buyrun efendim." Önümde ufak bir revans yapıp kenara çekildi, ben de role girerek sanki eteğim varmış gibi davranıp ona prenses selamı verdim. Ben girdikten sonra kapıyı hızlıca kapatıp koşarak yanıma geldi ve koluma girdi.
"Önce sarayınızın hangi odasını ziyaret etmek istersiniz Leydim?"
"Benim odama gidelim lütfen."
"Hay hay, soldan buyrun efendim." Odama girdim ve abimi dışarı atıp üzerimi değiştirdim. Havalar soğumaya başlamıştı ama yinede çok da kalın birşey giymeme gerek yoktu, bu yüzden üzerime çok da kalın olmayan, vişne çürüğü bir kazak, altıma ise bol, koyu mavi bir eşofman giymiştim. Odadan çıktığımda abim de karşıdaki misafir odasından çıktı. Onun üstünde de siyah bir sweat ve gri bir eşofman vardı. Çok yakışıklı olmuştu ama onu gıcık etmek için yüzumü buruşturdum.
"Ne bu böyle yasta gibi?" Şu Dünya'da en çok keyif aldığım üç şey sorulsa, birincisi abimi gıcık etmek, ikincis Akın ve Pelin'i shiplemek, üçüncüsü de Ege'nin yanında olmak derdim herhalde.
"Olmamış mı?" Üzerindeki sweati çekiştirerek kendine baktı.
"I ıh! Hiç olmamış, senin pembe kazağın yok mu?" Abimin çilingirden sonra en büyük kabusu buydu herhalde, PEMBE!
"NE!" Abimin korku dolu çığlığı neredeyse evin duvarları titretmişti.
"Işıl nolursun şaka de yoksa valla bayılırım şuraya iki seksen!" Kahkahalarımın arasında nefes nefese konuşarak abime istediği cevabı verdim.
"Şaka şaka. Çok yakışıklı olmuşsun." Şu gıcık etme işini daha fazla uzatırsam lunapark falan yalan olurdu.
"Yemin olsun kalpten gidiyodum he!" Abim bana söylenirken ben çoktan hole gitmiş, ayakkabılarımı giymekle meşguldüm.
"Aman abi sen de! Ne suçu var sanki şuncacık masum rengin!"
"Bana yanaşmadığı sürece bir suçu yok, sorun benim giyip giymemem! Canımı alsalar giymem ben o şeyi!"
"Ben istesem peki?" Ben küçük, masum bir çocuk edasıyla gözlerimi kırparken abimin gözleri korkuyla açıldı.
"Yok canım, yok yok sen yapmazsın öyle birşey! Yapmazsın dimi Işığım, yapmazsın dimi abisinin bal peteği?"
"Bilemiyorum, malum şimdi benim sağım solum belli olmaz?"
"Aa, hadi bak taksi gelmiş çabuk çıkalım adam beklemesin." Abim bir ayakkabısını giymiş, diğerinin üstüne basar vaziyette koşarak taksiye bindi ben de gülerek arkasından gittim.
Lunaparka vardığımızda günlerdir hastanenin loş ışığına alışan gözlerimin bunca renkli Işığa alışması biraz zor olmuştu.
"Ee, önce neye binmek istersin?"
"Bilmem, sen?" Aslında ikimizin de aklında aynı şey olduğuna yemin bile edebilirdim. Çarpışan araba! Önce abim gişeye gidip jetonları aldı ardından ikimiz de çarpışan arabalara doğru gittik ve arabalarımıza bindik. Ben küçükken hep yaptığım gibi uğurlu rakamım olan 5 numaraya binmiştim, abim ise rastgele bir tanesini seçmişti. Direksiyonu kavradığımda sağ bileğimde keskin bir acı hissettim ve yüzümü buruşturdum. Abim bunu görmüş olacak ki yanıma gelip beni kıçıyla ittirmek suretiyle sürücü koltuğuna oturdu. Arabalar çalışmaya baslayınca abim önüne gelen herkese çarpıyor, hiçbirinden kaçmıyordu.
"Abi yavaş arabaları parçalıycan şimdi!" Bence abim için bu gerçekten mümkündü.
"Sen iyi misin?" İkimiz de sesinizi duyurmak için fazlasıyla yüksek sesle konuşuyorduk.
"Evet!"
"O zaman salla gitsin!" Klasik abim işte hep salla gitsin!
"Abi ya!" Süremiz bitene kadar ortamdaki herkese çarpmış, daha doğrusu herkesin anasını ağlatmıştık. Gecenin devamında bütün lunaparkı eleklemiş, pertimiz çıkınca da eve dönmüştük. Hayatımın en sorunsuz ve belasız gecesiydi herhalde. Eve varınca direkt üzerimi değiştirmiş, abime iyi geceler dilemiş ve yatağıma girmiştim.
*** Sabahın yedisinde çalan alarm ile hem abimi uyandırmadan alamı kapatmak hem de geç kalmamak için hemen yataktan fırlamış, uyku sersemi olsam da alarmı hızlıca kapatmıştım. Abim gitmeden ona sürpriz yapıp kahvaltı hazırlamak için kurmuştum alarmı. Hemen lavoboya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra üzerime ince bir hırka alıp terliklerimi giydim ve mutfağa koştum. Aslında çok da birşey yapmayacaktım, biz küçükken abim krepleri çok severdi her babannemde kaldığımızda babannem de bize krep yapardı.
Krep hamurunu yapmış, tavayı ısıtıyordum ki misafir odasının kapısının açıldığını duydum. Aslında çoğu şey tamamdı hatta sadece krepleri pişirmek kalmıştı. Abim büyük ihtimalle önce lavoboya gitmiş ve elini yüzünü yıkamıştı sonrasında ise mutfağa doğru geldi.
"Oo Işığım, bu sofra ne böyle?" Hayranlıkla hazırladığım sofraya bakıyordu.
"Sana süpriz yapacaktım."
"Hee, ben şimdi bozdum mu sürprizi?" Başını yere eğip ellerini arkada birleştirdi.
"Yoo. Herşey hazır zaten, birtek bunlar pişecek."Kafasını hızla yerden kaldırıp heycanla konuşmaya başladı.
"Aa, bak ne diycem ben de kahve yapayım mı?"
"Olur." Hızla yanıma gelip bardakları ve kahveyi çıkardı ve ben krepleri pişirirken o da büyük bir dikkatle kahveleri hazırladı.
*** Kahvaltımızı etmiş ve sofrayı kaldırmıştık. Abim anneme dün haber vermeyi unuttuğu için çilesini şimdi çekiyordu.
"Yahu bitanecik annem ne yapsaydım, koskoca komutana yok ben gelemem yerime başkasını bulun mu diyim?"
"Tamam oğlum haklısın da niye dünden haber etmedin yolluk hazırlardım."
"Sağol canım annem sen evdeki valizimi getiriver o bana yeter."
"Eh iyi bakalım, öyle olsun." Annem ben hastanedeyken Ege'nin yanında olduğu ve abim önemli birşey olmadığını söylediği için gelmemişti ama eve dönünce ve annem ne olduğunu öğrenince sağlam bir ayar çekmişti ikimize de. Abim ayakkabılarını giydikten sonra taksi çağırdı ve çıktı, ben de peşinden gittim.
"Işıl? Sen nereye geliyorsun?"
"Abimi uğurlamaya."
"Hey Allah'ım ya, ne gerek var?"
"Sen karışmasana benim işime!"
"Aman tamam karışmadım, Esra Sultanın minik klonu seni!"
"Tabi, ne sandın aslanım!" Taksi önümüzde durunca ikimiz de bindik ve abim gideceğimiz yeri tarif etti. Yol boyunca ikimiz de sessizdik ve abimin ona hazırlanan sürprizden haberi bile yoktu. Bu gün abimin doğumgünüydü bu yüzden de Akın, Pelin,Ege ve ben ona bir sürpriz hazırlayacaktık. Görevin ilk aşmasını ben tamamlamıştım. Abimin saatini otuz dakika kadar ileri kurmuş, hava alanına erken gitmemizi sağlamıştım. Arabadan indiğimizde abimin saati 08.30'u gösteriyordu ama aslında uçağın kalkmasına daha bir saat vardı. Görevimizin ikinci aşaması Ege'ye aitti. Girişte gizlenerek bekleyip Pelin'e geldiğimizi haber verecek Pelin ve Akın da pastayı ve konfetileri hazırlayacaklardı. Girişe doğru yaklaştığımızda kulağımdaki kulaklıkta bir ses duydum. Evet bunca plan program yetmiyor gibi bir de telefonlarımızı telsiz niyetine kullanıyorduk, gören de sanır ki kurtlar vadisi pusu operasyonu.
"Pelin, Akın!"
"NE VAR?" İkisi aynı anda bağırmışlardı.
"Noluyo lan? Aga benim operasyondaki görevim bu değil miydi?"
"Kusura bakma , ne oldu söyle sen."
"La ne olmuş olabilir muşmula beyinli Işıl'lar geliyor işte!"
"Hee, tamam biz hazır sayılırız." Biz bu sırada çoktan içeri girmiş, şu anda ise geniş, uzun bir koridorda yürüyorduk. Koridorun sonu uçakların yanına çıkıyordu ve bizimkiler de orada bekliyordu bizi. Koridorun sonuna birkaç adım kala abimin dikkatini çekmeye çalıştım.
"Abi."
"Efendim güzelim?" Koridor bitmiş, devasa pistte uçakların yanından geçiyorduk.
"Bu gün ayın kaçı?"
"Yirmi, yirmi Ağustos." Abim hala saatiyle ilgilenirken aslında çoktan bizimkilerin karşısına kadar gelmiş orda öylece dikiliyorduk.
"Yani bugün ne?"
"Bugün benim-" Akın hemen araya girip konfetiyi patlatırken bağırdı.
"DOĞUM GÜNÜN!" Abim hızla başını kaldırıp bir buçuk metre kadar ilerde duran ufak masaya, bizimkilere, anneme ve son olarak dönüp saatine baktı.
"Çok güzel olmuş, benim için bu kadar uğraşmışsınız ama uçak on dakika içinde kalkıyor." Telefonumu açıp abimin suratına doğru salladım, saatin 08.20 olduğunu görünce bana döndü.
"Ulan siz nasıl bir çetesiniz, saatimin ayarını ne zaman değiştirdin?"
"Sen uyurken biz ayaktaydık aslanım!" Ve Akın Işık yine tüm esprileriyle sahalarda.
"Sandılar Türk uyudu-" Hepimiz Akın'ın daha fazla saçmalamaması gerektiğini düşünüdüğümüz sırada ilk hamle Ege den geldi. Akın'ın ağzını eliyle kapatmasına rağmen Akın şarkıyı boğuk hir şekilde söylemeye devam etti ve bu hepimizi tekrar güldürdü.
"Ulan bi şeyi de cıvıtma be Akın!" Ege elini Akın'ın ağzından çekmiş, peçeteyle kese atıyordu.
"Yok ya Allah muhafaza çevrede bir kız falan vardır, Akın'ı beğenmez falan cıvıtmadan olur mu hiç!" Pelin belliki Akın'a trip atıyordu, ve bu kız gerçekten öyle her şeye trip atmazdı.
"Siz hayırdır ya böyle?" Akın ve Pelin'e bakıyor, bir açıklama bekliyorduk.
"Arkadaş kendi anlatsın yediği haltı!"
"Pelin birşey yapmadım ki neyi anlatayım?"
"Birde bişey yapmadım ki diyor, duydun mu Esra teyze birşey yapmamış beyfendi!"
"Kızım-"
"SEN NE KADRA YÜZSÜSSÜN YA! GİT ORDA ÇALIŞAN KADINA DURDUK YERE YOK ÇOK GÜZELSİNİZ BİLMEM NE DE FLÖRTLEŞ, SONRA GEL "BİRŞEY YAPMADIM Kİ!"
"Pelin'cim teyzesinin gülü Akın'ı bir dinler misin lütfen?"
"NEYİ DİNLİYİM ESRA TEYZE YA BEN NE GÖRDÜĞÜMÜ, DUYDUĞUMU BİLMİYOR MUYUM?"
"Pelin deliliğin lüzumu yok beni bi dinle sonra karar ve-" Akın'ın sözü Pelin'in ona attığı tokat ile bölündü ve Akın bir anda elini uzatıp Pelin'in çenesini sertçe kavradı. Ne olduğunu anlayamamıştık çünkü Akın normalde böyle düşünmeden hareket eden biri değildi. Bırakın tokat atmayı Pelin onu yerden yere çarpsa bile öylece durur sonrasında düşünüp öyle hareket ederdi.
"Pelin! Sen beni ne sanıyorsun? Mahallede gezip milletten elli kuruş dilenen, egosundan başkalarını göremeyen, her geceyi başka bir kızla geçirip her sabahında başka birine iş atan bir dızcı gibi mi duruyorum ordan he?!" Pelin de hem korkmuş hem şaşırmıştı, belliki o da Akın'dan böyle birşey beklemiyordu. Akın'ın elleri titriyor, gözleri doluyordu ve yüzündeki o hayal kırıklığı çok net görülebiliyordu.
"A- Akın iyi değilsin." Pelin korkmuştu. Ne kadar tokat atmış olsa da, ne kadar sinirli olsa da Akın'a birşey olmasını yüreği kaldıramazdı.
"DEĞİLİM! DEĞİLİM ÇÜNKÜ GÜNLERDİR EVLİLİK TEKLİFİ ETMEK İÇİN HAZIRLANDIĞIM KADIN BUGÜN BANA YÜZSÜZ DEDİ, BANA TOKAT ATTI HEM DE HAK ETMEDİĞİM HALDE!" Akın cebindeki yüzük kutusunu çıkartmış masanın üzerine fırlatmıştı ve Pelin'in çenesini bırakıp titreyerek yanımıza doğru geldi.
"Abi kusura bakma mahvettik herşeyi, müsadenle ben eve gidiyim." Akın tam gidecekken abim onu kolundan yakalayıp Pelin ile ikisini yan yana getirdi.
"Ulan bana bakın ikinizin de beynini pompalıyla patlatırım ha! İnsan gibi ne olduğunu anlatın biriniz!" Akın ve Pelin kısa bir süre göz göze geldi ardından Akın konuşmaya başladı.
"Abi ben bugün Pelin'e... evlilik teklifi edecektim. Bu yüzden de gidip o kadına tekliften hemen önce çiçekleri getirebilir mi diye sordum, o heyecen ve mutlulukla da kadına çok güzelsiniz demiş bulundum." Pelin başını suçlulukla yere eğmiş gözlerinden oluk oluk yaşlar akıyordu.
"Anladım. Portakal, bak bakıyım buraya!" Pelin yüzünü yerden kaldıramıyordu.
"B-ben... özür dilerim." Pelin'in astımı olduğundan onun için korkuyordum çünkü kesik kesik solumaya başlamıştı. Akın yine dayanamayıp Pelin'in yüzünü avucları arasına aldı ve sonrasında ona sarıldı.
"Şş, tamam güzelim geçti. Sorun değil, bilmiyordun sonuçta."
"Hayır, hayır ben aptallık ettim, aptallık ettim senin öyle biri olmadığını bile bile bunu yaptığını düşündüm."
"Aman diyim bak kan portakalı zaten her yerimiz bela, dert. Kaç gündür hastaneden çıkamadık bir de bayılayım falan deme zaten gitti doğumgünüm!" Hepimiz şaşkın suratlarla abime döndüğümüzde gür bir kahkaha attı.
Bir süre Pelin'in sakinleşmesini beklemiş ardından da abimin doğumgününü kutlayabilmiştik. Saat geldiğinde abimi uçağın kapısına kadar uğurladık ve eve döndük. Annem Ege ve ben benim evimde kalacaktık. Annem artık bizim bir adım ötemizde durmazdı, tuvalete girsek bizimle birlikte girecekti kadın neredeyse! *** |
0% |