Yeni Üyelik
12.
Bölüm

DOLMAYAN BOŞLUK HİSSİ

@m.k

Arkadaşlar ilk şunu açıklamalıyım ki, Kitap pad'de sorun yaşıyorum. Bundan önceki bölümlerden bi tanesinde daha aynı şeyi yaşamıştım. Kitabı bitiriyorum, "Bölümü Yayınla" kısmına basıyorum, uygulamadan çıkıp tekrar girince yazdığım tüm herşey yok oluyor. İlk olduğunda kendi hatam, yada daha yeni kullanmaya başladığım için bilmediğimi felan düşündüm ama bu iki oldu.
BÖLÜMÜN GEÇ KALMA SEBEBİ BU... Eğer benim gibi sorunlar yaşayan varsa yazabilir mi? Ben tek mi yaşıyorum bu sorunu?

Daha fazla uzatmak istemiyorum..

Keyifli okumalar.. 🫶🏼


~ASİL ARNAZ~

 

Boşluk hissiniz varsa onu dolduramazmışsınız. En azından ben denedim, uğraştım ama dolduramadım. Artık uğraşmak istemiyordum, o kadar uğraşmak istemiyordum ki, kendi hayatımdan da vazgeçmiştim. Okuduğum bi psikoloji kitabında şöyle diyordu; "Eğer bi insan hayatından vazgeçerse, o insandan korkun çünkü kişi hayatımdan değil, insanlığından kurtulmak ister." Ben artık insanlığımdan kurtulmak istiyordum...

 

Sabah gözüme ışık vurunca, uyandım. Bu akşam pek uyuduğum da söylenemezdi. Alaz ağaya bakınca, yanım da olmadığını gördüm. İlk defa yatakta tek başıma uyanmıştım. Sırtımı başlığa yasladım ve ayaklarımı kendime çektim. Belkide düğününe hazırlanıyordur. Aslında biraz araştırma yapınca Alaz ağanın haklı olduğunu gördüm. Mardin adetlerine göre, düğün yapmadığın sürece karın olarak aldığın kadını kabul etmemişsindir. Alaz ağa beni kabul etmişti ama ben.. bana hiç sorulmamıştı, çünkü benim bi fikrimin önemi yoktu. Hatta benim fikrimin değil, benim bi önemim yoktu! Mutfaktan ses gelince, Zozan ablanın kahvaltı hazırladığını anladım. Elimi yüzümü yıkadım ve üstümü değiştirmeden mutfağa geçtim. Mutfağa geçince bi an durdum, mutfakta kahvaltıyı hazırlayan Zozan abla değil, Alaz ağaydı. İşe gittiğini felan düşünmüştüm. Adım seslerimi duymuş olmalı ki bana döndü ve yanıma gelirken "Günaydın." dedi ve anlımı öptü. Cevap vermeden sofraya geçtim ve bu sefer de farklı soslar da yaptığını gördüm. Çayları doldurup, sofraya oturdu. Sesizce kahvaltı yapmaya başladık. Bi süre sonra Alaz ağa "Asil, iyimisin?" dediğini duydum. Tabağımla oynamayı bırakıp, sadece kafa salladım. Kahvaltı etmeye devam edince, bende tabağımla oynamaya başladım. Kahvaltımız bitince aşağıya inecektik ve bunun için üstümü değiştirmeliydim. Giyinme odasına geçip, beyaz bi tişört ve İspanyol paça bi pantolon giydim. Evden çıkmadığım için, rahat olmaya karar verdim. Alaz ağa yine beni kapıda bekliyordu, yanına geçince yine elini, elime kenetledi. Aşağıya indik ve herkes salonda sohbet ediyordu. Bizde geçip minderlere oturduk. Sohbete ara verip Welat ağa bana döndü ve "Kızım, senin elinden kahve içemedik, bugüne nasipmiş. Bize kahve yaparsın?" dediğinde şaşırdım ama fazla belli etmeyip, sadece kafa salladım. Kimseye nasıl içtiklerini sormadım, çünkü yardımcılar biliyordur zaten. Mutfağa indim ve Zozan abla kimin nasıl içtiğini tek tek söyledi. Yardım etmek isteseler de izin vermedim, benden istemişlerdi sonuçta. Kahveleri hazırlayıp, tepsiye koydum ve yukarı çıktım. İlk Welat ağaya sonra Yusuf ağa, Meryem hanım diye büyükten küçüğe gittim ve sıra ikizlere geldi. İkizler sırıtarak kahveleri alırken zevk alıyor gibilerdi. Onlara yüzümü buruşturdum ve yerime geçtim. Herkes "ellerine sağlık" dediğinde onlara gülümsedim. İkizler aynı anda "Ellerin dert görmesin yengecim" dediklerinde onlara yapmacık bi şekilde güldüm ve ikizler kahveyi içtikleri gibi renkleri kırmızıya dönmeye başladı. Gülmemi bastırdım ve zevkle onları izledim. Tabi ki bu fırsatı kaçırmazdım! Kahvelerine evde bulunan en acı biberden 1'er çay kaşığı koydum. İkizler hızla nefes alırken belli etmemeye çalışıyorlardı. Alaz ağa fark etmiş olmalı ki "Ne oldu lan? Niye domatese döndünüz birden?" deyince sessizce kıkırdadım ama belli etmedim. Bende yapmacık bi sesle "Aa, beğenmediniz mi kahvenizi?" dedim. İkisi birbirine bakıp Alaz ağaya döndüler ve konuşmaya çalıştılar ama "Ağğğ" diye bi ses duyunca şok oldum. Alaz ağa sinirlenmiş olmalı ki "Ne diyonuz lan!" dedi bağırarak. İkiside dillerini işaret ettiler ve tekrar konuşmaya çalıştılar, ama ağızlarını açtıkları anda "Aağğğ" sesini duyuyorduk. Kahretsin! Acıdan dilleri uyuşmuş olmalıydı. Hemen aray girip "Ben anladım, dillerini ısırmışlar." dediğimde zilanın gülme sesini duydum. Alaz ağa bana dönüp "İkisi aynı anda mı?" dedi inanmayarak. "İkis aynı anda anne karnına düşünce de aynı tepkiyi gösterdin mi! Olamazmı aynı anda dillerini ısırmışlar işte. Başka ne olabilir ki?" dedim kızarak. Welat ağa ve Yusuf ağanın gülme sesini duyunca, onların da burda olduğunu unuttuğumu fark ettim. "Ağğğğ ağğ ağ" diyen sese dönünce, ikizlerin el kol ile kahvelerini işaret ettiklerini görünce ayağa kalktım ve "Gelin yengecim, ben sizi anlıyorum." dedim ve ikisinin koluna girip hızla salondan çıkarttım ve yanda olan boş odaya ittim. "Gerizekalılar!" diye bağırdım sinirle. "Ne nazlı çıktınız be! Azcık acı biber koydum ne olmuş sanki? Ayrıca, yaramazlık yapan çocukların da ağzına acı biber sürerler, ki onlar asla sizin kadar drama yaratmıyordur!" diye bağırmaya devam ettim. "Ağğğğğ" diye bağırınca bi adım geri gittim. "Salak salak sesler çıkartıp beni korkutmayın! Vallahi sizi döverim!" diye parmağımı salladım. İkisi aynı anda "Ağğğğ" diyip üstüme gelince koşarak odadan çıktım ve aptallar da beni kovalamaya başladılar. "Alaaaağğzzz" diye bağırdım ve yan salona koştum. Girdiğim gibi herkes ayağa kalktı ve Alaz ağa hızla yanıma geldi. "Ne oldu?" dediğinde ikizler içeri girmişti. Hızla Alaz ağanın arkasına saklandım ve işaret parmağımı onlara sallarken "Korkmuyorum!" diye bağırdım arkadan ikizlere. Alaz ağa sinirle bi adım ikizlere atıp "Ne yapıyonuz lan!" diye kükredi resmen. İkizler yine "Ağğğ ağğ ağğ!" diye bi şeyler söyledi ama konuşamıyorlardı. İkizler birbirine bakıp, kahve fincanlarını eline aldılar ve Alaz ağaya uzattılar. Eliyle iç işareti yapınca Alaz ağa bana döndü "Ne var bu kahvenin içinde?!" diye sinirle bana sordu. "Kahve, su vee.." dedim ama sesim düşünce konuşmaktan vazgeçtim. Kahve fincanını eline aldı ve tam içecekken, birden bağırdım. "Ve evdeki en acı biberden, 1'er çay kaşığı!" diye bağırdım. Alaz ağa hızla fincanı uzaklaştırıp, "Evdeki en acı biber mi!?" dedi gözlerini kocaman açarak, sevimli bi şekilde gülüp "Şaka oldun diye canım." dedim. Sinirle bana bakınca, gözüme Meryem hanım çarptı ve koşarak onun yanına geçtim. "Oğlunuz beni yiyecekmiş gibi bakıyor." dedim fısıldayarak. Alaz ağa önümüze geldi ve "Asi-" dedi ki Meryem hanım onun konuşmasına izin vermedi. "Ah, iyi yapmışsın kuzu. Bu benim aklıma niye gelmedi." dedi ve bana sarıldı. İşte bunu beklemiyordum. Alaz ağada şaşkın bi şekilde bana baktı. "Asil odaya geç." dedi sinirli bi sesle. Sadece kafa sallayıp, salondan çıktım. Tam yukarı çıkacakken, gözüme aşağı inen merdivenler çarpınca aşağıya indim ve avluda kutayı gördüm. Yanına gittim ve "Selam, nasılsın?" dedim sevimli bi şekilde. "İyiyim yenge, sağol. Bi emrin mi vardı?" deyince, "Aa, yok. Alaz ağa Kutay seni alışveriş merkezine götürecek dedi de, e biliyorsun yarın düğünüm var." dediğimde rahat olmaya çalışırken, aslında içten içe Alaz ağanın heran buraya gelmesinden de çok pis tırsıyordum. Kutay ilk şaşırıp, "Yenge, ağam bize haber vermedi, eminmisin?" dediğinde, dalga geçer gibi tek kaşımı kaldırıp "Yok canım, aslında ben Alaz ağayı sinirlendirdim ve şimdi de ondan kaçmak için Alışverişi bahane edip evden kaçıyorum. Kimseye söyleme aramızda." dedim ve göz kırptım. "Ha, yok estağfurlah yenge." dedi ve dışarı çıktık. Ali'nin etrafta olmaması için dua ediyordum, çünkü bu yalanı yemeyeceğinden emindim. Arabaya binince ohh çektim. Araba hareket etti ve telefonumu içerde unuttuğumu fark ettim. Kartım telefonumun arkasındaydı. Araba da bi paravan gibi bi yer vardı, Kutaya seslendim ve "Kutay, sende kart varmı? Sonra sana veririm." dediğimde bi süre sessizlik oluştu. "Yenge tüm arabalarda yedek kart ve nakit vardır, buyur." dedi ve bi kaç kart uzatınca, aldım ve teşekkür ettim. 20dakkalık bi yolculuktan sonra, araba durdu ve indim. Büyük bi yerdi, içeri geçince Kutay dahil 6siyah takım elbiseli adam peşimde olduğu için bi türlü rahat olamıyordum. Kutayın telefonu çalınca, yalanımın patlayacağını anladığım anda "WC" yazısını görünce, "İşlerimi halledip geliyorum" dedim ve koşarak içeri girdim. Kahretsin! Ne olacaktı ki şimdi? İçeri eli poşetli kadınlar girince gülümsedim, kızlara yaklaştım ve hayatım da asla yapmayacağım şeyi yaptım. "Aa, afedersiniz, şey ben regli oldum da, pantolonum maf oldu, sizden bi şey rica edebilirmiyim?" dedim çekinircesine. "Tabi ki" sesini duyunca gülümsedim ve cebimden bi kart çıkarttım ve bana bi elbise alabilir misiniz?" dediğim de ilk şaşırsalarda kabul ettiler. Tam gidecekken, "ya yanlış anlamazsanız, bi de bana peruk alabilirmisiniz?" dediğim de iki kız birbirine bakıp şaşırsalar da kafa salladılar ve gittiler. Kartı alıp gideceklerini düşünmüyordum, çünkü nerde alışveriş yaptıkları mesaj olarak geldiğini düşünürsek, zaten zor olmazdı yakalanmak. Yaklaşık 10dakika kadar bekledim ama kimse gelmeyince, gittikleri hakkında şüpheye düşmüştüm. Kutayın sesini duyunca irkildim. "Asil hanım, orda mısınız?" diyen sesi resmiydi. "Ge-geliyorum hemen, biraz daha bekleyin lütfen." dedim. Ses vermedi ama uzaklaşan adım seslerini duymuştum. Etrafıma bakınca küçük bi cam gördüm. Üstüne basıp bakacak bi şeyler arayınca kapı açıldı ve kızlar girdi. "Ah, geldiniz. Ne yalan söylim gittiğinizi düşündüm." dedim gülerken. Onlarda güldü ve "Bak bakalım beğenecek misin?" dediklerinde, elbiseyi çıkarttım ve kahverengi, ipli saten bi elbise görünce şok oldum! Ben onlara regli olduğumu söyledim ve onlar rahat bi elbise yerine şık bi elbisemi seçmişlerdi!? Onlara gülümseyip "Bayıldım." dedim, şaşırarak. "Onun altına spor olmayacağı için ayakkabı ve çanta da aldık, peruk neden istedin anlamadık ama onu da sarı aldık." dediklerin de bu kızların, süslü ve yapmacık kızlar olduğunu anladım. "Aa peki madem bu kadar almışsınız, bekleyin 2dakika giyineyim de nasıl olduğuna bakın." dedim. Burdan tek çıkamazdım! Onlara bakınca "Okey, bekliyoruz." deyince, gülümsedim ve tuvalete girip hızla üstlerimi değiştirdim. Pantolon ve tişörtümü de poşetin içine attım. Peruğu elime aldım ve dışarı çıktım. Aldıkları parlak kahverengi topuklular fazla iddialıydı! Yürümekte zorlansam da karşılarına geçince "Waw işte benim tarzım." dedi bi kız. Tamam sakin ol asil! Seni burdan çıkarmaları gerekiyor ve sen şuan onlara muhtaçsın! Onlara gülümseyip, "Şu peruğu takmamda yardımcı olursanız, çok sevinirim" dediğim de hemen peruğu elimden aldılar ve diğeri de saçlarımı bağlamaya başladı. Kafama çorap gibi bi şey taktılar ve sonrasında da peruğu kafama oturttular. Kendime bakınca yüzümü buruşturdum. Kendimden nefret ettim ve daha şimdiden spor ayakkabılarımı özlemiştim! İkisi koluma girdiler ve "Çıkalımmı aşkım?" dediklerinde, sadece kafa salladım. Aşkım ne ya! Çıktığımız gibi Kutay ve diğerlerini görünce kafamı eğdim. İki yanıma geçen kızla gülümseyerek bi şeyler anlatıyorlardı ve bende onları dinliyormuş gibi yapıyordum. Kutay ksa bi an bize bakış atıp, kafasını onaylamaz gibi salladı ve saatine baktı. Aşağı kata inince kızlardan ayrılıp, "Aa, kızlar işim vardı ve herşey için teşekürler." dedim ve onlara cevap hakkı vermeden gittim. Bi kat daha aşağıya indim ve çıkışa ilerlerken heryerde adamları görünce şok oldum. Çıkışa bakınca 2adamın çıkanlara tek tek baktığını gördüm, beni bu halle tanımalarına imkanı yoktu ama yine de çok gergindim. İlerledikçe bi adamın Yasin olduğunu görünce kısık bi sesle küfrettim. Umarım tanımazdı. Sesimi ayarlamak için hafif öksürdüm, ve devam ettim. "Bayan? Bi bakrmısınız?" diyen Yasin'e döndüm ve sesimi değiştirerek, "Bayan mı! Kadın diyeceksin!" dedim cırlar gibi, o an çıkardığım o sesten bile utanmıştım resmen. Ama o kızlar da öyle konuşuyorlardı. Yasin bana yüzünü buruşturup "Tamam, bu kadın olamaz, bırak gitsin." değince daha da utandım. Hayvan herif, nası bi izlenim bıraktıysam doğru düzgün yüzüme bile bakmadı. Dışarı çıkar çıkmaz arabanın yanında duran Alaz ağayı görünce olduğum yerde dona kaldım. Telefonla konuşuyor ve fazla sinirli gibiydi. Etrafıma bakınca aklım bi an durdu! Bu adam ben Alışveriş merkezindeyim diye heryeri adamlarla doldurmuştu, bu resmen Alışveriş merkezini sarmıştı! Ne gerek vardı ya. Alaz ağa kısa bi an bana bakıp döndü ve tekrar bana bakınca, tanıyacak korkusuyla, hızla yürümeye başladım, pek hızlı olduğum söylenemezdi çünkü bu boktan ayakkabılarla yürümek çok zordu! Hayır özel günlerde giyerdim ama bu da çok fazla topukluydu! "Hanımefendi." diye Alaz ağanın sesini duyunca duymamazlıktan geldim. "Hanımefendi!" diye bağırınca tekrar durmak zorunda kaldım. Önüme geçtiği anda "Ben evliyim." dedim. Ne dedim! Ben malım deseydim keşke! Salak Asil salak! Alaz ağa bana hayatında gördüğü en tuhaf şeymiş gibi bakıp, "Poşetiniz yırtılmış, ve eşyalarınız düşmek üzere." dedi hala şokda gibiydi. Çaktırmadan poşete bakınca "Tamam." dedim ve poşetimi kucağıma aldım ve alttan destek verdim. Kahretsin! Arkamdan baktığını iliklerime kadar hissetmiştim. Hızla devam ettim ve bi çöp gördüğüm anda elimdeki poşeti attım, zaten kartlarımı almıştım. İçindeki şeylerde işime yaramazdı. Bi taksi durdurdum ve beni deniz kenarına götürmesini istedim. Biraz uzaklaştıktan sonra peruğu çıkardım çünkü hiç rahat değildim. Taksici şaşırarak bana baksada, bugün yaptıklarım arasında en normali buydu demek isterdim. Kısa bi süre sonra adam durunca, deniz kenarı olan ve yürüyüş yolu olan güzel bi yer gördüm. Ücreti ödeyip, taksiden indim. Karşıya geçtim ve gördüğüm ilk banka oturdum. Hava iyice geçiyordu, ikindi saatleriydi neredeyse ve çok insan olduğuda söylenemezdi. Uzunca bi süre denizi ve gün batımını izledim. Yanıma yaşlı bi kadın oturdu, ona gülümseyip önüme döndüm. "Seni buraya getiren kim kızım?" deyince kadına döndüm. "Anlamadım, teyze?" dedim, bana gülümsedi ve "Sabahtan beridir yanındaki bankta oturuyorum, gözün dolduğu anda kendini toparlıyorsun, kendi kendine ağlamayı yasaklamış gibisin, neden?" deyince, gözlerim doldu ama yine hemen kendimi toparladım. "Çaresizlik." dedim sessizce. Kadın duymuş olmalı ki "Çaresizlik zordur, sana yardım edebilir miyim?" derken gerçekten de beni tanıyormuş gibi davranıyordu. Kadına bakıp "Benim çaresizliğimin anahtarı 1kişide var teyze, ve onun da sende olmadığını biliyorum, biliyorum çünkü beni bu hale getiren de anahtarın sahibi.." dedim ve daha fazla uzatmak istemediğim için ayakkabılarımı aldım ve yürümeye başladım. Hava artık iyice kararmıştı. Yürürken tek tük insanlar vardı, biraz ileride müzik çalan gençler görünce, yanlarına gitmeye karar verdim. Hafif hafif yağmur başlayınca şaşırdım, havanın pek soğuk olduğu da söylenemezdi. Yağmur bastırınca insanlar hemen arabasına bindiler ama gençler hala şarkı söylüyordular. Yanlarına gittim ve en yakın banka oturdum. Uzunca bi süre çaldıkları müzikleri dinledim. Son şarkıları hoşuma gitmişti. Onlara bakınca üşümüş olmalılar ki eşyalarını toparlıyorlardı. Onlarda gidince tek başıma kalmıştım. Kendi kendime son çalan şarkıyı söylemeye başladım, sanki bana söylenmiş gibiydi.. "Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman, uykusun da bi kuş ölür ecelsiz. Alıp da başını gitmek istersen, karanlık sokaklar, kör sağır dilsiz. " bi kaç kez kendi kendime söyledim. Yağmur fazla bastırmıştı ve rüzgarda artıyordu. Ayakablarımı elime aldım ve biraz daha yürümeye başladım. Eğer bi taksi geçerse onu durdurmayı düşündüm ama 10dakikadır yürüyordum, ama bi tane bile taksi geçmemişti. Geri dönüp yürümeye başladım ve o zaman da taksi gelmedi. Sinirlendim ve bankların karşısı olan beton yerlere oturup, ayaklarımı sarkıttım ve ağlamaya başladım. Taksi bulamıyordum! Daha fazla ağlamaya başladım, kimse yoktu zaten. Artık hem korkuyordum, hem üşüyordum, hem de çok acıkmıştım. Sabah kahvaltısıyla duruyordum ve saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum. "Asil" diyen bi ses duyunca hemen arkamı döndüm. Alaz ağa! Beton olan yerden indim ve ona doğru koşup sarıldım. Yine tam zamanın da gelmişti. Ona sarılınca, bana bi şey olduğunu düşünüp olmalı ki, her iki omzumdan tutarak beni baştan aşağı süzdü. "İyimisin?" dediğinde, telaşlı ve endişeli sesini hissettim. Ona kafamı salladım, eğilip beni kucağına aldı ve karşımızda olan farları yanık arabaya bindik. Arabaya bindiğimiz de hala onun kucağındaydım, ne ben indim ne de o indirdi. Beni sıkı sıkı sarmıştı, sanki üşüdüğümü hissetmişti. Elime bakınca titrediğimi fark ettim, hissetmişti. Yol boyu sessiz kaldık, ikimizde. Araba durunca eve geldiğimizi anladım, kapımız açıldı ve Alaz ağa yine beni bırakmadan indi. Konağa girince herkesin avluda bizi beklediğini gördüm. Herkes bize bakıyordu, Welat ağa bile bizi bekliyordu anlaşılan. Hızla kafamı Alaz ağanın göğsüne çevirdim. "Kuzu? İyimisin yavrum?" diyen Meryem hanımın endişeli sesini duysam da dönmedim. Herkesin sesini bir bir duydum. Herkes iyimisin diyordu. İyimiydim? Beni bu hale getiren tek kişi Alaz ağa değildi, çünkü susmak da onaylamaktan başka bir şey değildi. Bu evde ki hiçkimse evliliğimiz hakkında konuşmuyordu. Sessiz kalıyorlardı. İlk başlar da normal gelse de, artık gelemiyordu. Belki de kafamda tek düşündüğüm konu bu olduğu içindir, bilemiyorum. Alaz ağa "Daye, Asil yorgundur. Yarın da düğün vardır, herkes uyuya." diye ciddi ve sinirli bi sesle herekese söylendi. Merdivenleri çıkarken, kafamı hafifçe kaldırıp, Alaz ağaya baktım. Yüzü fazla gergin görünüyordu. Bana bakınca, hemen kafamı eğdim. Odaya girince, direk banyoya girdi. Beni taşıdığı için oda ıslanmıştı. Beni yere indirdi ve suyu açtıktan sonra soyunmaya başladı. Kollarımı kendime sardım ve mermerlere bakıyordum. Alaz ağa elimden çekti ve üstümü çıkarmadan banyoya girdi. İlk başta irkilsem de sıcak su, titreyen bedenime çok iyi gelmişti. Elbisem satendi ve bedenime yapışmıştı, bu pek rahat değildi. Arkamda ki fermuarımdan tutup indiren Alaz ağa, fazla ciddiydi. Fermuarımı açınca elbisemi aşağıya doğru indirdim ve yere bıraktım. Südyenimi de açınca onu da çıkardım. Eline şampuan alıp saçlarımı yıkamaya başladı. Yıkadıktan sonra saçlarımı taradı ve kendi saçlarını şampuanlayıp yıkadı. Biraz daha suyun altın da kaldıktan sonra, çıktık ve havluyu ilk benim bedenime sonra da kendi beline sardı. Giyinme odasına girip giyindik. İlk defa Alaz ağanın sessizliği beni ürkütüyordu. Alaz ağa hızla giyinip, odadan çıktı. Baya kızmıştı anlaşılan. Hala biraz daha üşüdüğüm için, banyodan kurutma makinasını aldım ve saçlarımı kuruttum. Tam yatağa geçecekken, odanın kapısı açılınca Alaz ağayı gördüm. "Gel!" derken sesi sinirinden hiç bi şey kaybetmemişti. Kafamı salladım ve onu takip edip mutfağa geçtik. Masaya geçip oturttu ve önüme çorba koyunca şok oldum. O mu yapmıştı? Benim için mi? ve Bu kadar sinirliyken? Çorbamı yavaş yavaş içmeye başladım, çünkü gerçekten çok açtım. Ben içerken Alaz ağa bi an olsun gözünü benden çekmiyordu. Çorbam bitti ve ellerimle oynamaya başladım. Bi süre daha beni izleyip, "Çalışma odasına geç, geliyorum." dedi, tam itiraz edecekken, gözlerindeki ciddiyetten korkunca sadece kafa salladım. Çalışma odasına geçtim ve karşılıklı oturduğumuz koltuklardan birine oturdum. 2-3dakika sonra Alaz ağa elinde tepsiyle içeri girdi. Önüme koyunca, bi fincanın içinde çikolatalı süt ve 2bardak çayı görünce şaşırdım. Ciddiyetini bozmadan "İç, üşütmüşsündür." dedi. Yanında çikolata bile getirmişti. Elime sıcak çikolatalı sütünü aldım ve yavaş yavaş içtim. Burda da hala bana bakıyordu. Ayaklarımı kendime çektim ve sütümü içmeye devam ettim. "Neden gittin?" derken sesi hala insanı gericek kadar ciddiydi. Fincanı masaya koydum ve ellerimle oynamaya başladım. "Asil!" diye sesini bastırınca, "Bilmiyorum." dedim. Yalan söylemedim çünkü evden çıkarken aklım da ne vardı bilmiyordum. "Seni bulmasaydım geri gelecek miydin?" dediğinde ona baktım. Kafamı evet anlamın da salladım. "Evet çünkü nereye gidersem beni bulacağını biliyorum." dedim sessizce. "Nereden biliyorsun?" dedi. Bu zamana kadar böyle bi olay yaşanmamıştı, ama az dikkatli olunursa Alaz ağanın gücü gözle görünmeyecek gibi değildi. "Anahtarım sende." derken gözlerim doldu. Anlamayarak bana bakınca, "Kafesim de sende, anahtarım da, bana özgür olduğumu hissettirmeye çalışıyorsun ama beni kafesimle birlikte gezdirmen beni özgür yapmaz." dediğim de gözümden bi damla yaş aktı. "Bana seni ne rahatsız ettiğini anlatırsan daha iyi anlaşabiliriz Asil." derken sesini yumuşak bi sesle çıkarmaya çalışıyordu ama ilk defa becerememişti. "Anlamıyormusun Alaz, ben anlaşmak bile istemiyorum artık.. Burda bi şeyler dönüyor gibi hissediyorum. İlk olarak benden bişeyler saklıyorsun, bunu hissediyorum. Ve Ailen benimle ilgileniyor ama kız kardeşin ve baranın konusunu kimse açmıyor, tamam benim için diyorsun ama onlarda üzüntü yok gibi Alaz.. bunu da hissediyorum. Kaçan kız kardeşinin ismini bile bilmiyorum. Yaşını, ismini, neden kaçtığını hiçbir şey. Ve ben, ben artık boğuluyorum Alaz, sessiz çığlıklarımı bi annem bide babam duyuyor gibi hissediyorum." Elimi kalbime koydum, "Geldiğim günden beri, burası çok ağrıyor. Sessiz çığlıklarım yavaş yavaş yardım çığlıklarına dönmesinden korkuyorum." dedim. Konuşurken sesim çok sessiz çıkıyordu, neden bende bilmiyordum. Bi süre sessizleştik, Alaz ağa bana öyle bi bakıyordu ki, sanki içimi okumak istiyor gibiydi. Bu sefer sessizliğe dayanamayan taraf ben oldum. "Bi şey söylemeyecekmisin?" dedim. Beni bulduğundan beri kaşları hep çarpıktı, bi saniye olsun düz bi hal bile almamıştı. Şuan da dişlerini sıktığını görebiliyordum. "Senden bi şey saklamıyorum! Aileme gelirsek, onların konuşmasını istemeyen benim! Çünkü seni rahatsız etmelerini istemedim! Kafanda sürekli düşünüp durduğun için saçma sapan şeyler kuruyorsun! Yarın düğünümüz var ve artık yeter Asil! Kendini topla! Ben ne kadar sana tahammül etmek için çabalarsam sen her defasında şansını daha da zorluyorsun! Sana olan sabrım tükendi! Bu sana son ikazım!" derken bile hala dişlerini sıkıyordu. Kafam da kurmadığıma Alaz ağanın bu hareketleriyle tam emin oldum. Gözyaşlarımı sildim ve onunla göz kontağını bitirdim. Farklı yerlere bakarken, "Bana bak!" diye birden bağırınca irkildim, şaşırarak ona dönünce sinirden resmen kızarmıştı. "Yarın düğün de bi sorun istemiyorum, herkes orda olacak ve sakın Asil, sakın beni zora sokacak bi durum yaşatma! Andım olsun ki seni buna pişman ederim!" deyince, tüylerimin diken diken olduğuna yemin edebilirdim. Gözümden bi yaş süzülünce tekrar ağlamaya başladığımı fark ettim. "Duydun mu!" deyince hızla kafamı salladım. Çıkmak istiyordum, ona en uzak olan yere girmek istiyordum. Bi kez daha kısa süreliğine de olsa özgür olmak için can atarken, Alaz ağa kolumdan tuttu ve beni yatak odasına doğru çekti. İçeri geçince yatağa geçtim, pencereden hala yağmur yağdığını gördüm. Alaz ağa tişörtünü atıp yatağa geçti, ona sırtımı dönecekken izin vermeden beni kendi göğsüne çekti ve sarıldı. Sessizce ağlamama devam edince kafasını saçlarıma gömdü ve kokumu içine çekti. "Şşş, uyu artık güzelim."deyince, Alaz ağadan nefret ettim. Sinirlenip onu ittim ve ona sırtımı döndüm. Üstüme eğildi ve her iki kolumu yukardan birleştirdi, karanlıkta yüzü net belli olmasa da sinirli bakışlarını hissediyordum. Ağlamaktan daha da kısılan sesimle "Bırak beni" dedim ve burnumu çektim. "Seni asla bırakmayacağım Asil!" deyince daha çok ağlamaya başladım. Dudaklarıma küçük bi öpücük bıraktı ve başını karnıma koyup bedenime sarıldı. Ağlamamı pek umursadığını sanmıyordum, çünkü şansımı zorlarsam olacaklardan beni mesul tutardı. Uzun bi süre ağlamaya devam ettim ve Alaz ağa bu sürede bi kez kafasını kaldırıp bakmadı bile,günün yorgunluğuna ağlamamda eklenirse, gözlerimi açacak halim kalmamıştı, son kez gözlerimi açıp pencereye baktım ve "Benim yerime de ağlar mısınız?" dedim, ve kendimi uykuya teslim ettim...

 

Fazla sesten gözlerimi açtım ve etrafıma bakınca, güneşin yeni doğduğunu gördüm. Yanıma bakınca Alaz ağa yoktu. Bu kadar ses nerden geliyordu? Balkona çıkıp bakınca Alaz ağa ve daha tanımadığım bir sürü insanla karşılaştım. "Düğünn" diye fısıldadım, hatırladıklarımla. Heryerde bi koşuşturma, bi ses geliyordu. Alaz ağaya bakınca beni izlediğini görünce, hızla içeri girdim. Etrafa bakınıp, telefonumu aramaya başladım. Bi yandan ağlayıp,bi yandan da telefonumu arıyorken kapı açıldı ve içeri Alaz ağa girdi. Kısa bi an ona bakıp, çekmecelere bakmaya başladım. "Ne arıyorsun?" diyen sesi, dünkü sinir ve tehditkar halinden bi şey değiştirmediğinin kanıtı olabilirdi. Ona bakmadan "Telefonumu." dedim ve gözyaşlarımı sildim. "Boşuna arama, bende." deyince ona döndüm, yanına gidip elimi açtım ve "Verirmisin" dedim, ona bakmadan. Çenemi tutup kaldırınca "Konuşırken bana bak!" diye bağırınca, şaşırdım. Bu benim hep yaptığım bi hareketti. "Ayrıca kullanmadığın ve yanın da bile taşımadığın, aleti ne diye arıyorsun! Kırdım ben onu." deyince şok oldum. "Na-nasıl?" dedim anlamayarak. "Dün seni aradım ve burda olduğunu görünce işine yaramadığını düşünerekten kırdım!" diye bağırınca, ağzım resmen açık kaldı. Gözyaşlarım akarken, "A-annemle konuşmak istiyorum." dedim. Beni duymamazlıktan gelerek, banyoya geçti ve elini yüzünü yıkamaya başlayınca, kapının önüne geçtim. "Lütfen." derken ağlamaktan sesim titremişti. "Asil! Ağlamayı kes! Birazdan hazırlanman için bi kaç kişi gelecek. Aşağıda hazırlanacaksın." derken ki sesi itiraz kabul etmeyen sesiydi. Ne olmuştu bu adama böyle? Neden bunu yapıyordu bana? Evden bi kaç saatliğine uzaklaşmıştım sadece. Beni birazcık bile tanıdıysa, kaçmaya cesaret edemeyeceğimi de bilirdi. Ona sırtımı döndüm ve yatağa geçip, yorganı kafama kadar çektim ve sessizce ağlamaya başladım. Kapı kapanma sesini duyunca Alaz ağanın gittiğini anladım ve sesli ağlamaya başladım. Akşam söylediğim şarkı aklıma gelince istemsizce tekrar söylemeye başladım. "Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman, uykusunda bir kuş ağlar sebepsiz. Alıpda başını gitmek istersen" dedim ve burnumu çekip, "Ecelin olur, özgürlüğün.." diye fısıldadım. Ağlamaya devam ederken, yatağa birisinin oturduğunu fark edince, hızla kafamı çıkartıp geri gittim. Karşım da Alaz ağayı görünce, şok oldum. Gitmişti, gitmemişmiydi? Sesli bi şekilde yutkundum. Sinirden siyah olan gözler daha da kararmıştı. "Ağlamıyordum." dedim korkarak. Artık gerçekten Alaz ağadan korkuyordum. Elini uzatınca, elimi yüzüme siper ettim. Bi kez daha refleks olarak Alaz ağadan korkmuştum ve bi kez daha Alaz ağanın eli havada kalmıştı. Yatakta yanıma yaklaştı ve "Asil, hadi güzelim, kahvaltı yapalım." derken ki sesi, ilk defa yumuşak gelmişti. Gözyaşlarımı silip sadece kafa salladım. Mutfağa geçince Alaz ağanın hatırlamadığı belliydi, çünkü soslar eksikti ve çay için ince belli bardaklar yoktu. Beni sandalyeye oturtup karşıma geçti ve çayları doldurdu. Benim için bal kaymak ekmeğin üstüne sürdü ve bana uzatınca aldım ama yemek istemediğim için tabağıma koydum. Çayımdan yudumladım, gerçekten de hiç iştahım yoktu. Alaz ağanın telefonu çalınca açtı,bi süre karşı tarafı dinleyince "Tamam, iniyoruz." dedi ve kapattı. Bana döndü ve "Asil, doyduysan kalkmalıyız. Aşağıda seni bekliyorlar, hem daha gelinliğini hiç denemedin, altın provası da yapmadık. En azından annem üstten bi kaç şey sende deneyip ayarlasın. Biraz yorulacaksın ama güzel olucak." derken ciddi olup olmadığından şüphe ettim. "Neden burda hazırlanmıyorum?" dedim kendimden beklemediğim bi soruyla, aslında gerçekten merak etmiştim. Bi süre bana bakıp "Buraya bizden başkasının girmesi beni rahatsız eder, aşağıda hazırlanman daha iyi olur." deyince şaşırdım. Sadece kafa salladım ve kalktım. Tam odaya gidip üstlerimi değiştirecekken, "Aşağıda kimse yok, ayarlanan ekipte hepsi kadın, böyle geç aşağıya, rahat edersin." diyen Alaz ağaya döndüm ve birlikte aşağıya indik. Geniş bi odada bir sürü kadın ve birsürü eşya doluydu. İçeri geçecekken, Alaz ağa kolumdan tuttu ve yüzümü ellerinin arasına aldı. "Asil, biliyorum istemiyorsun ama insan bi kere evlenir, en azından bu kadar surat asma be güzelim. İlerde hatırlayınca kendi düğününe güzeldi diyebilmeni çok isterim." derken sesi fazla yumuşaktı ama bu sözler resmen midemi bulandırdı. Annem ve babam kim bilir ne haldeyken ben burda düğün mü oynayacaktım! "Emin ol, ne kadar güzel olursa olsun asla ama asla hatırlamak istemediğim bi gün olarak kalacak." dedim ve ellerini çekip, kafamı biraz daha dikleştirip, "Tıpkı seninle tanıştığım ilk gün gibi, tıpkı babamı gözlerimin önünde yıktığın o gün gibi. Emin ol Alaz ağa, o günler ile bu günün hiçbir farkı yok!" dedim ve ona cevap hakkı vermeden, içeri girdim. İçeriye girince beni hemen makyaj masasına oturttular ve bi yandan makyajım, bi yandan da saçlarım yapılmaya başlandı. Alaz ağaya söylediklerim de ciddiydim ama bunu dışa gösteremezdim. Babam bi keresin de "Kadın var kocasını köle eder, kadın var kocasını vezir eder" demişti, "Eğer bi gün koca köle olursa, kadın vezir olamaz, yada koca vezir olursa kadın köle olamaz." demişti. Bunu tabiki ne kendim ne de Alaz ağa için yapıyordum. Bunu babamın bana verdiği öğütü yerine getirebilmek için yapıyordum. Ben ne kadar kabullenmek istemesem de artık bi Arnas geliniydim. Tanıdığım ve gördüklerime de bakılırsa fazla büyük bi aşireti. Alaz ağayı bu düğünde saçma sapan bi hareket yaparak tabi ki düşürmeyecektim. Ama bende Alaz ağaya ant içmiştim, elime güç geçtiği ilk gün onu vuracaktım. Ne babamı gördüğüm o gün, ne de annemin kalp krizi geçirmesini.. hiçbir güç bana bunları umutturamazdı. Unutturamazdılar çünkü beynimin içi sürekli bununla doluydu. "Asil hanım?" diyen bi ses duyunca düşüncelerimden uzaklaşmaya çalıştım. "Hı?" dedim. Anlamadan etrafıma bakınca herkesin bana baktığını gördüm. Hemen kendimi toparlayıp "Efendim." dedim. Kızlar ilk birbirine baksalar da tekrar bana dönüp, "Makyaj yada Saçda özellikle dikkat edilmesi yada istediğiniz bi tarz varmı?" deyince, "Hayır yok." dedim düz bi sesle. Dılardan sesler gelmeye başlayınca, kızlardan biri kapıyı açtı ve aynadan ikizleri gördüm. Yanıma gelip "Ooo gelin hanım uyanabilmişsiniz. Zahmet oldu size ama kusura bakmayın." diye biri üst üste söylenince, anlamadan onlara baktım. "Ne diyorsunuz yine ya!" diye bağırınca ikisi irkilince sırıttım. Eşşek herifler. "Ne bu gerginlik?" diye bi ikiz diğerine sorunca, diğer ikiz dudak büzdü bilmiyorum dercesine. İkisi bana dönüp, "Yenge, gelinsin felan ama düğünde bizim için kız arasana ya" dediklerinde şok oldum. Gelin değilmiydim ben? "Olum siz salak mısınız! Bi gidin Allah aşkına ya." dedim sinirlenerek. Saçımı yapan kızlar kıkırdayınca, ikizler dikleşip. "Yenge ayıp oluyo ama, başından çocuk savar gibi." diye alıngan bi sesle söylendiler. Elimi sallayıp "He he bakıcam ben, çıkın hadi." dedim çocuk kandırır gibi. Kızlar dayanamayıp kahkaha atınca, "Yengeee valla olmuyo bak böyle!" diye bu sefer kızdılar bana. Onlara gülüp "Tamam tamam bakarım. Bu arada düğünde yanımdan ayrılmayın, kimseyi tanımıyorum zaten." diye onları önceden tembihledim. İkisi ellerini asker gibi kafasına koyup, "emredersiniz komutanım!" diye bağırınca güldüm. "Yemek yedin mi?" dedi içlerinden biri, "yemedim ama bana çikolata getirirmişsiniz. Bizim kattaki mutfakta var benim sevdiklerimden, kendinize de alın da zevk görün biraz." dedim dalga geçerek. "Yenge biz sizin kata nasıl çıkalım?" dediler aynı anda. Anlamayarak onlara bakıp, elimle ayaklarını işaret ettim ve "Ayaklarınızla!?" dediğimde ikisinde güldü. "Yenge kapıda yüz tarama varya hani! Onu nası yapıcaz?" dediklerinde bu sefer gülen ben oldum. "Salak mısınız? Ne yüz tanıması ne diyonuz?" deyince ikisi birbirine baktı, ciddi olduklarını anlayınca "NE! Cidden mi?" dedim. İkisi dudaklarını ısırıp, "Yenge abim sana söylemediyse bi bildiği vardır, eğer sen de bizden duyduğunu söylersen valla düğünden önce abim selamızı okutup öyle başlar düğüne." deyince anlamadım. "Tamam da bu çok önemli bi bilgi değil gibi?" dedim anlamayarak. "Yok yenge aslında önemli, bide abim zaten niye işlerime karışıyonuz diye döver bu sefer." deyince kızlar tekrar kıkırdayınca, ikizler yine toplandı ve "döver derken, söylenir anlamında yani, yoksa küçükmüyüz ne dövmesi olum" diye diğerini dürttü biri. Söyleyen ikiz kızlara bakınca "evet evet bende o anlamda dedim lan zaten." dediğinde bu sefer gülen ben oldum. "Tamam hadi çıkın rahat bırakın beni." dedim gülerek. Tekrar asker selamı verip gittiler. Bu sürede baya bi zaman geçmişti ama hala makyajım bile bitmemişti. "Makyaj abartı olmasın asla" dediğim de makyajımı yapan kadın, "Alaz beyde öyle istedi zaten efendim, duru güzelliğinizi bozmamızı istemedi." deyince gülümsedim. Duru güzellik. Makyaja devam ederken ara ara Meryem hanım ve Zilan gelip gidiyordu. İkizlerde beni rahat bırakmadan zırt pırt gidip geliyorlardı. Her gelişlerinde kavga da etsek yüzsüz gibi 10dakika dolmadan napıyosun yenge diye tekrar tekrar giriyorlardı. 2saate yakın bi süreden sonra artık hazırdım. Saç ve makyajım sonunda bitmişti. Gelinlik kalmıştı. "Gelinliğiniz içeride gelin hanım, yardım isterseniz biz buradayız." diyen kadına gülümseyip içeri girdim ve kapımı kapattım. Gelinliği görünce şok oldum, yüz kilometreden bile ben tasarımım diye bağırıyordu. Kabarıklığı fazla değildi ve Buda onun daha da zarif göstermişti. Arkasında ki tül olan duvara bakınca daha da şaşırdım. Duvağın üstünde küçük küçük serçeler vardı, uzaktan belli olmayacak kadar küçük yakından dikkat çekecek kadar zarifti. Gelinliği giydim ama arkasındaki ipleri yapamayacağım için yardım almam gerekiyordu. Kapıyı açıp seslendim, "Rica etsem biri yardıma gelebilir mi?" dedim ve beklemeye başladım. Kimse gelmeyince içeri girdiğimde kimseyi göremedim. Tam çıkacakken Alaz ağanın balkondan çıkınca şaşırdım. "Kızlar nerde?" dediğimde, sorumu duyup duymadığından emin olamadım. Alaz ağa beni baştan aşşağıya süzmekle meşguldü şuan. Beğenmiş olmalı ki gülümsüyordu. Bu kadar uzun süre bakınca utandığım için etrafa bakmaya başladım. "Çok güzel olmuşsun." diyen Alaz ağaya bakınca, sanki bunu istem dışı söylemiş gibi hemen ciddileşti. "Kızları sordun ne oldu? Bi sorun mu var?" değince, somurtup kafamı salladım. "Arkamdaki ipler için yardım isteyecektim, neden hemen gönderdin ki?" dedim. Beni tekrar kısaca süzüp, "Karımı gelinlikle, ilk gören ben olmak istedim." deyince tekrar gözlerimi kaçırdım. Derdi neydi bunun! Ne dengesiz bi herifti bu böyle! Yanıma yaklaştı ve arkama geçti ve gelinliğin iplerini sıkıp, bağlamaya başladı. Bitince karşıma geçti ve gülümsedi. "İçeride ayakkabılarımı bulamadım?" dediğimde gülümsedi. "Oda da kalmıştı onlar" dedi ve başıyla masayı işaret edince, o tarafa döndüm. Yaklaşıp ayakkabıyı elime aldım ve ilk dikkatimi çeken dolgu topuk ve yüksek olmamasıydı, bu benim için iyiydi ama boy farkımız biraz, hatta biraz değil çok fazlaydı. "Bunların topukları çok kısa değil mi ya?" diye kendi kendime söylendim, "Rahat etmen için özellikle seçtim, spor ayakkabı bağımlı bi karım var da." derken söyleniyo gibiydi. Ona döndüm ve "Topuklu ayakkabı giyebiliyorum! Ayrıca sen bu kadar uzun olmasan, topuklular kısa felan kalmıyor! Sorun yine senin boyun." diye ona söylendim. Bana gülüp yanıma geldi, ayakkabıları elimden aldı ve eğilip ayakkabılarımı giydirdi. Alaz ağa girdiğinden beri hiç dikkat etmemiştim ama yeni traş olduğu belliydi. "Sıhhatler olsun" dediğim de şaşırdı. İlk kendime kızsam da bu huyum aslında alışkanlık gibiydi. Babam yada abim traş olunca ilk farkeden ben olurdum ve direk sıhhatler olsun derdim. Anlımdan öptü ve "Sağol güzelim." dedi. Aklıma gelenle "Duvak! Durağım ne olacak?" dediğimde güldü, "Hepsini göndermedim zaten bi kaç kişi kaldılar." değince, gülümsedim ve kafamı salladım. "Yarım saate evden çıkıcaz, ilk önce konvoy olacak, Sonra düğün salonuna geçiçez." deyince yüzüm düştü. "Tamam." dedim süz bi sesle. Anlamı öptü ve dışarı çıktı, içer bi kaç kız girince, "Harika görünüyorsunuz." gibi gibi iltifatlar etmeye başladılar. Onlara gülümsedim ve teşekkür ettim kısaca. İçerden duvarımı getirdiler ve takmaya başladılar. Kısa bi süre sonra dudağım da hazırdı, önüme gelin çiçeğimi koydular ve beni yalnız bıraktılar. Aynadan kendime bakınca gözlerim doldu, hızla ayağa kalktım ve odada yürümeye başladım. Ağlamamalıyıdım. Oda da yürürken kapı açıldı ve Meryem hanım içeri girdi. Beni baştan aşağı düşünce "Maşallah, maşallah benim kızıma çok güzel olmuşsun."dedi tüm samimiyetiyle, ona gülümsedim ve "Telekkür ederim, sizde çok şık olmuşsunuz." dedim. Giydiği elbise yöresel bi elbiseydi ve krem rengindeydi. Taktığı altınlarla adeta ben bi hanım ağayım diye bağırıyordu. Yanıma yaklaşınca eğilip elini öptüm. Yüzümü elleri arasına aldı ve "kuzu beni yanlış anlamazsan, sana bi şey takmak isterim." deyince Meryem hanımın gözleri doldu. "Estağfurlah, buyrun." dedim ve ellerini tuttum. Bi elini çekip, cebinden kırmızı bi kurdele çıkartınca, bu sefer gözleri dolan kişi bendim. Bi adım geri gittim ve kafamı salladım. "Hayır." dedim düz bi sesle. "Kuzu, bak beni dinle-" dediğinde sözünü kestim. "Lütfen! Bunu bana kimse taktıramaz. Bu-bu benim babamın hakkıydı, siz bu hakkı benden ve ailemden aldınız. Şimdi lütfen onu cebinize geri koyun." dedim ağlamamak için direnirken. Meryem hanım bi kaç damla akan gözyaşlarını sildi ve arkasını dönüp gitti. Üstüme çöken ağlama isteği ve yorgunlukla, oturmak istedim. Yataktaki eşyaları itip, kenara oturdum. Tam o anda kapı açılınca, ayağa kalktım. Bu sefer gelen Yusuf ağa olunca şaşırdım. Karşıma geçince, eğilip elini öptüm. "Maşallah kuzu, pek güzel olmuşun." deyince gülümsedim. Etrafına bakıp, hareket edince sanki bi şey söylemek istiyor ama söylemekten çekinir gibiydi. Elini cebine atıp, kırmızı kurdeleyi çıkartınca, derdini anladım. Yüzümdeki gülümseme hızla silindi, düz bi ifadeyle bi Yusuf ağaya bi kurdeleye baktım. "Biliyorum, bize kızgınsın, belki bizi sevmiyorsun ya da tanımıyorsun. Bu senin zamanla vereceğin bi karar ama kuzu bu kurdele-" dediğinde saygısızlığı es geçip, Yusuf ağanın sözünü kestim. "Hiç birinize kızgın değilim, bunu zamanla sizde anlayacaksınız. Ama ağam bu kurdele benim babamın hakkı, bunu Meryem hanıma da söyledim. Siz bize hakkımız olanı vermediniz, şimdi lütfen hakkımız olanı aldıysanız, karşıma geçip en azından bi minnetmiş gibi yada iyiliğim içinmiş gibi bana kendiniz tarafından vermeyin. Lütfen." dedim. Sözlermle bi yandan onu taklit ettim. Amacım saygısızlık yapmak değildi ama bu konu da şuan bana göre saygısızlık yapan onlardı. Yusuf ağa sadece kafasını salladı ve çıktı. Artık dayanamayacak gibiydim. Tam şuan yere oturup ağlama isteğimi, hiçbirlerimi değiştirmezdim. Kapı tekrar açılınca derin bi nefes aldım ve kapıya döndüm. Alaz ağayı görünce, giydiği takımda tam anlamıyla jilet gibi görünüyordu. Ceketinin cebine bakınca, şaşırdım. Gelin çiçeğimden bi çiçek ve minnacık bi serçe detayı vardı. Yanıma gelince, kafamı eğdim ve yüzümü örterken, kol düğmelerin de de serçenin gözlerini yaptırdığını gördüm. Bunu pek çok kişi bilmezdi, özel tasarım olduğu zaten belliydi. Yanıma geçip bana kolunu uzatınca, koluna girdim ve merdivenlerden inmeye başladık, avluya çıktığımız anda silah sesleri duyunca Alaz ağaya döndüm ve koluna sarılıp, kafamı göğsüne gömdüm. Korktuğumu anlamış olmalı ki hızla beni sardı ve "Durdur hemen!" diye birisine bağırdıktan bi kaç saniye sonra silah sesleri durdu. Kafamı kaldırıp etrafa bakınca, herkesin bizi izlediğini gördüm. Alaz ağa yürümeye devam edince bende devam ettim ama gergin olduğum için Alaz ağanın kolunu sıktığımı bile bi süre sonra fark ettim. Dışarı çıkıp, Arabaya bindik ve 5-6 dakikalık bi beklemeden sonra yola çıkmaya başladık. Yala çıkılınca herkes aynı anda ayarlanmış olmalı ki aynı şarkı çalıyordu. Her düğün konvoyunda çalan Rojda'njn ezim ezim şarkısı çalıyordu. Camlar açık olduğu için konvoyu görebiliyordum, arkaya bakınca, konvoyun sonunu göremiyordum. Gelin arabasının önünde, escortluk eden bi araba ve onun da önünde kameraman vardı. Alaz ağaya bakınca gülümseyerek beni izlediğini görümce utandım. Yol boyunca ikimiz de konuşmadık, konuşsaydık bile seslerimizin birbirimize ulaşacağını pek sanmıyordum. Yaklaşık 30-45 dakikalık bi konvoydan sonra, düğün salonuna nihayet ulaştık. Araba durunca, Alaz ağa indikten sonra benim inmem için yardım etti. Tekrar onun koluna girdim ve direk solona giriş yaptık. İçeri girerken, o kadar çok insan vardı ki insan hayret ediyordu. Sorun şuydu ki saat daha erken olduğu için bu kısım çekirdek aile gibiydi. Bizimde düğünlerimiz de böyleydi, ilk önce yakın akrabalar, öğleye doğru saat 1gibi artık herkes gelirdi. Kalabalıktan geçerken herkes alkışlıyordu, gülümseyerek, damat ve gelin için hazırlanan yere geçtik. Oturunca etrafa bakmaya başladım. Yer o kadar büyüktü ki, şuan dışardaydık ama içeride de ayrı bi yer olduğunu biliyordum. Dışarıdaki organizasyona göre biz dışardaki salonun sağında kalıyorduk, tam karşımızda canlı müzik yapılacak bi sahne ve etraf da da arkası, yanı görülemeyecek kadar fazla masa. Işıklandırma ve süslemeye bakınca hep sadelikten ve şıklıktan gidildiğini fark ettim. Aşiret düğünler hep abartı olurdu ama bu sadeliği kadar lüks görüntüsüyle fazla dikkat çeken bi yerdi. "Beğendin mi?" diyen Alaz ağaya döndüm ve sadece kafa salladım. Burda oturduğum süre boyunca gülümsemek zorundaydım, çünkü herkesin tek odak noktağı olduğumu iyi biliyordum. Meryem hanım ve Zilan bize doğru gelirken, kendi aralarında bi şeyler konuşuyorlardı. Yanımıza gelince, "Kuzu, rahatmısın? Bi isteğin varmı?" diyen ilgili sesine gülümsedim ve "Yok, teşekkür ederim." dedim. Meryem hanım ellerimi tuttu ve her iki elimi de öpünce şok oldum.Bunu asla beklemezdim. Ben berdelle evlenen bi kız olarak, Meryem hanım benim elimi öperkenki asıl amacı, Asil bundan sonra benim kızımdır, demesiydi. Bana gülümsedi ve gitti, Zilanda bana bi kaç soru sorduktan sonra gitti. Zaman geçtikçe, insanlar daha da kalabalıklaşıyordu. "Ben bi içeriye bakıp geliyorum." diyen Alaz ağaya kafamı salladım. Süper, şimdide yalnız kalmıştım ve herkes gözümün içine bakıyor. Etrafa bakarken, ilk gün gördüğüm Alaz ağanın teyzesi, halası ve kuzenlerini gördüm. Onlara küçük bi baş selamı veril gülümsedim. Oradaki herkeste gülümsediler. Bana doğru ikizler sırıtarak gelince, dertlerini şimdiden merak ettim. "Naber gelin?" dediklerimde, onlara tuhaf tuhaf baktım. "Ordan bakınca askerlik arkadaşınıza mı benziyorum be ben!" diye çıkışınca, sırıtmaları ciddileşti. "Tamam be ne dedik sanki!" dedi biri, diğerinde eksik kalmadan, "Yenge sen varya, çirkefleşmeye yer arıyorsun!" dediklerinde şok oldum. "Gerizakalılar!" diye dişlerimi sıkarak onlara bağırdım. "Derdiniz ne sizin!?" diye sorunca, birbirlerine bakıp sırıttılar. "Ne derdimiz olsun yengecim, Abim evleniyor bizden mutlusu varmııdır sence?" dediklerinde, karşımdaki mallara bakarak, "Bak bunu ciddi soruyorum. Siz salakmısınız, yoksa salak taklidi mi yapıyorsunuz!?" dediğimde ikisinde bana yüzünü buruşturdu. "Biz zaten aynı evde yaşamıyormuyuz! Değişen ne olacak!?" dediğimde, ikisi de "ama resmileşecek." deyince, içimden onlara küfür etmeye başladım. "Yenge bu arada biz o acı biber olayını unutmadık, en yakın zaman da karşılık gelecek bilesin." dediğinde, gözlerimi kocaman açtım. "Salak salak hareketler yapmayın, düğünde bi olay çıkartırsanız, vallahi bu sefer Alaz ağanın elinden ben bile alamam sizi." dediğimde, ikisi güldü. "Yok yenge o kadar salak değiliz." dediler ve bana bakıp bakıp güldüler. Adım kadar eminim ki o kadar salaktılar! Bana el sallayıp gittiklerinde, Alaz ağayı gördüm, aptallar. Alaz ağadan korkuyorlardı. Yanıma oturunca "Saat kaç?" diye sordum. Telefonuna bakıp "Saat, bire çeyrek var." değince şaşırdım. Düşündüğümden daha hızlı ilerlemişti saat. Durmaksızın misafirler gelmeye devam ederken sıkılmıştım. Alaz ağaya bakınca telefonla sürekli konuştuğunu gördüm. Etrafıma bakınca, asla görmeyi beklemediğim bi kişiyi gördüm. Alaz ağaya bakınca onun görmediğinden emindim, çünkü resmen saklanıyordu. Alaz ağa hala telefon konuşuyordu ve o kişiyle göz teması kurunca, bana güldü. Tüylerime kadar ürperdiğime yemin edebilirdim. Alaz ağaya döndüm ve yavaşça kolunu çektim. Alaz ağa bana dönünce, "Acil değilse telefonu kapatırmısın?" dediğimde ilk anlamamış gibi bana bakıyordu. Sonra kafasını sallayıp, karşı tarafa "Bekle 2dakka sana döncem." dedi ve telefonu kapattı. "Bi sorun mu var?" diyen sesi meraklı gibiydi, bi süre onun yüzüne baktım ve tam söyleyecekken, silahlar patlamaya başladı. Korkuyla hemen eğildim ve Alaz ağa üstüme kapandı. Heryerde çığlıkları duyabiliyordum. O kadar çok silah patlıyordu ki, şaşırılacak kadardı....


 

 

Evet bi bölümün daha sonuna geldik..

NASI BULDUNUZ BU BÖLÜMÜ?? ASİL'İN DÜŞÜNCELERİNE KATILIYORMUSUMUZ?

ALAZ AĞANIN FAZLA TEPKİ GÖSTERDİĞİNİZ YERLER OLDU MU???
SİZCE ASİL KİMİ GÖRDÜ?
ASİLİN GÖRDÜĞÜ KİŞİ İLE SİLAHLARIN Bİ BAĞLATISI VARMIDIR???

Bi sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın..

İyi geceler..😽✨

Loading...
0%