@m.k
|
(Arkadaşlar bu bölüm fazlasıyla uzun olduğu için bi sonraki bölüm biraz gecikebilir.✨)Lütfen yorum yapar mısınız?
Gözlerimi araladığım da camdan havanın hala karanlık olduğunu görünce kafamı tekrar yastığa koydum ve gözlerimi kapattım. Uyumaya çalışırken aklıma gelenle gözlerim hızla açıldı, bugün, sabah,yani şuan kalkmak zorundaydım. Alaz ağaya bakınca uyuduğunu görünce onu uyandırmamaya dikkat ederek yataktan çıktım ve sessizce banyoya girip elimi yüzümü yıkayıp çıktığım da Alaz ağzın hala uyuduğunu görünce aynı titizlikle giyinme odasına geçtim ve üstüme bi eşofman bi de Alaz ağanın bi tişörtünü geçirdim ve odadan çıkıp kendi katımızdan indim. Çalışanlardan biri beni görünce şaşkınlıktan olduğu yerde kalınca hızla yanına gittim ve "Şeyy, uyku tutmadı da beni bende Alaz ağayı rahatsız etmek istemedim bana çay koyabilir misiniz, birazdan mutfağa gelirim." diye yalan söyleyip, esnedim. "Tabi gelin hanım." dedi ve aşağıya inmeye başlayınca hızla ikizlerin odasına yöneldim ve etrafıma bakıp odaya girip kapıyı kapattım. İçeri girince ikizlerin uyuduğunu gördüğüm de derin bi nefes aldım ve işin en zor kısmı olan bu iki camışı nasıl uyandıracağımı düşündüm. Yanlarına gittiğim de ikisine de baktım ama hangisinin serhat hangisinin Berat olduğunu bilmediğim için fark etmeksizin birisinin yatağının yanına geçtim ve "Şşş! Seraaat şşş sana diyorum be uyansana!!" diye sessizce bağırarak onu uyandırmaya çalışsam da boşunaydı çünkü aptal herif tepki bile vermiyordu. Diğer ikizin yanına gittim ve "Şşş beraatt ya beraatt lan uyansanıza! Şşş sana diyorum!" diye kolunu dürtüklesem de bi faydası olmadı. Kafamı ya sabır çekerek çevirince sehpanın üstünde ki sürahi gözüme çarpınca sırıttım, komidin de duran ikizlerin telefonlarından birini aldım ve kamerayı açtım ve onları tekrar ısrarla uyandırdım ama tepki bile vermediklerini kayda aldım ve elime sürahideki sudan biraz alıp üstlerine sıçrattıp, "Şşş! Yeter be ne nazlandınız sizde!" diye bağırsam da sadece bana yatağa daha fazla yerleştiklerini görünce sinirle elimdeki sürahinin yarısını bi ikize diğer yarısını da diğer ikize fırlatıp ve "Hayvan herifler! Sabah sabah yine sinirlerimi tepeme çıkarmayı başardınız!" diye bağırırken ikisi yataktan fırlayıp hem şaşkın hem de sinirli bi ifadeyle, bi bana bir de ıslak olan üstlerine bakıyorlardı. "Yok ikizim ben bu sefer bunu camdan atıcam lan yeter olmuyo böyle!" diyen ikiz üstüme yürümeye başlayınca çığlık atamadan beni kucağına aldı ve balkona doğru yürümeye başladığın da diğer ikiz de keyifle bizi izliyordu. "Ya dur! Gerizekalı! Hayvan herif! Dur yaaa!" diye beline vursam da ne beni indirdi ne de durdu. "Ya kız için kız yemin ederim! Ekmek musaf çarpsın ki yaaaa!" derken artık ağlamak üzereydim ki beni beline atan ikiz birden durdu ve beni yere indirip suratıma bakmaya başladı. Dolu gözlerle ona bakmaya devam edince "Anlat!" diye kükreyince daha fazla dayanamayarak yere çömeldim ve bağdaş kurup ağlamaya başladım. "Hayvan herif! Sizi anlatmaya çalışıyorum ama beni dinlemiyorsunuz! Sizi Alaz ağaya şikayet edicem yettiniz artık!" derken hem ağlıyor hem de söyleniyordum. Bi kaç dakka tepemde dikilen ikizler durmayacağım anlamış olmalılar ki yanıma çömeldiler ve "Yenge yani bizi de anla biz senin üstüne bi sürahi su dökerek uyandırsak ne yaparsın!?" derken hala sinirli oldukları belliydi. "Ama ben sizi uyandırmak için çok uğraştım! Bakın o telefona kayda bile aldım.Napsaydım çok çaresiz bi durumdaydım." dedikten sonra burnumu sesli çekince ikisinin gülme sesini duyunca ters ters onlara baktım. "Tamam yengecim hadi burda da biz haksızız güneş aymadan daha kargalar bokunu yemeden bizi niye uyandırdın anlatacak mısın artık?!" dediklerin de kendimi hızlıca toparlayıp onlara döndüm. "Şimdi ikizler, benim bi planım var ama uzun olduğu için fazla detaylara girmeden özet geçicem ve siz de itiraz kabul etmeksizin uygulayacaksınız." dedim ikisine bakarak, "Yenge geç kaldık, bugün aşiret toplanacak." diyen ikizin yüzü düşünce "Hayır hayır geç felan değil!" diye ona kızdım ve derin bi nefes alıp anlatmaya başladım. "Öncelikle sizin bu aşiret ağalarının yanına gidip toplantının bizim Konak da olacağını haber vereceksiniz ama başka adam yada kişi değil siz ikiniz bizzat gideceksiniz ki ağalar doğru mu bu diye Alaz ağayı aramasınlar." dediğim de ikisi anlamayarak bana baktılar ve "Yenge abim öğrenirse kızar da hadi o kısmı geçtim biz de olduğu zaman ne değişecek ve bunu kim abime haber verecek?" dediklerin de alacakları cevaptan korktukları belliydi ama ne demişler korkunun ecele faydası yoktur. "Siz ilk gidip Aşiret ağalarına haber vereceksiniz ve ayarlanan saatten daha erken bi saatte alacaksınız ki Alaz ağaya son dakika yine siz haber vereceksiniz ki size kızamasın yada bunu iptal edemesin ve bende onu hiç aşağı indirmeden Bursa oyalayacağım. Ayrıca evdeki herkes Alaz ağanın bana anlattığını ve benim kabul ettiğimi kısaca herşeyden haberim olduğunu söyleyip, inandıracaksınız." dediğim de ikisinin de yutkunduğunu gördüm. "Hadi oyalanmayalım hemen şimdi çıkın anca yetiştiririz!" diye onları azarlayıp ayağ kalkınca "izninle yengecim! Üstümüzden donumuza kadar ıslak olduğumuz için giyinebilir miyiz!?" diye ima yapınca onlara suratımı buruşturup ayıplar gibi baktım ve söylenerek odadan çıkmadan hemen önce "2dakika içinde giyindiniz giyindiniz yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim!" dedim ve hızla kapıyı çarpıp çıktım. Eveeet, bu iş tamamsa diğer işlerle devam edebilirdim. Merdivenlerden aşağı indim ve mutfağa geçip "Günaydın" diye herkese selam verdim. Güneş daha yeni yeni doğmaya başlarken anlaşılan kimse beni uyanık olarak beklemiyordu. Mutfaktaki herkesin odağı olunca biraz çekindim ve utandım, Zozan abla karşıma gelip, "Gelin hanım? Bi sorun yada bi isteğiniz mi vardı?" derken sesindeki endişe ve merak içimi ısıttı. Ona gülümseyip, "Bi sorun yok Zozan abla, uyku tutmadı ben de Alaz ağayı rahatsız etmeyeyim nası olsa bugün aşiret toplantısı var." dedim safa yatarak, karşımda duran Zozan ablanın gözleri şaşkınlıktan büyüdü ve anlamayarak diğer yardımcılara bakınca kendimi gülmemek için zor tuttum. "Siz? Siz Aşiret toplantısını nerden biliyorsunuz gelin hanım?" dediğin de şaşkındı, oynadığım oyna devam ederek "Neden bilmeyeyim ki Zozan abla zaten toplantı burda olacak." dediğim de "Ne!?" diyen diğer yardımcılar şoka girmiş gibiydiler, anlamayarak onlara baktım ve devam ederek, "Ne oldu?" dediğim de "Ge-gelin hanım bi yanlışınız olmasın bize öyle bi bilgi gelmedi daha hazırlık bile etmedik." derken eli ayağına dolanmış gibiydi, onu kandırsam da o kız için bunlara mecburdum. "Yok Zozan abla eminim daha dün akşam Alaz ağayla konuştuk. Size söylemeyi mi unuttular acaba?" derken yalandan bende telaş yaptım ve "Napıcaz şimdi? Toplantı erken de olacak." dedim ağız içinden konuşur gibi yaparak. "Tamam tamam, hallederiz biz hemen şimdi başlarsak anca yetişir zaten, kızlar siz kahvaltıyı hazırlayın biz üçümüz de hızlıca yemeğe başlayalım kalabalık olacaklar zate..." diye lafa başladıkların da telaştan beni unutmuşlardı bile, sessizce mutfaktan çıkacakken aklıma gelenle Zozan ablaya döndüm ve "Zozan abla bizim kahvaltıyı size zahmet yukarda hazırlar mısınız?" dediğim de "Hazırlarız." dedi ve elindeki düdüklüyle koşturmaya devam edince sessizce kıkırdayıp yukarı çıktım. İkizlerin odasına geçip baktığım da odada olmadıklarını görünce gülümsedim ve sessizce Alaz ağanın katına çıktım, tam kapıyı açacakken Alaz ağa kapıyı uykulu gözlerle açtığında korktum. "Yavrum nerdesin sen?" diyen sesinden uykusunu alamadığı belliydi ve zaten asla bu saatte de uyanamazdım da şimdi ne diyecektim ki ben! "Şey, ııı şey oldu sonra bende şey ettim ıı sonra da şeye gittim sonra da şey işte ıı geldim." dedim saçmalayarak, anlamayarak bana bakarken gözlerim istemsizce karın kaşlarına kayıyordu. "Ne diyosun yavrum iyi misin?" dediğin de yutkundum. "Uykum var." dedim fark etmeden yüksek çıkan sesimle, daha fazla yakalanmamak için parmak uçlarıma çıktım ve "Uyuyalım mı?" dedim şirinlik yapmaya çalışarak, bu halime gülen Alaz ağa eğilip dudaklarımı öpmeye başlayınca ona karşılık verdim, öpüşmeye devam ederken beni kucağına aldı ve bacaklarımı beline dolarken kapıyı kapattı ve yatak odasına ilerlemeye başlayınca yutkundum. Yatağın önüne gelince kafasını boynuma gömdü ve bi süre küçük öpücükler bırakıp kokumu soludu. Beni yavaşça yatağa bırakınca hızla yastığa emekledim ve kafamı koyup gözlerimi yumdum, arkamdan belime sarılan elle gözlerimi daha fazla sıkarak yumdum. Alaz ağa kafasını tekrar boynuma yaklaştırdı ve kulağıma ilk üfledi ve daha sonra "Kışkırtıyorsan arkasın da durmanız gerekir küçük hanım." derken burnuyla tenimi okşuyordu. Hayvan herif! Kışkırtmamıştkm ki aşağı inip hazırlıkları görmesin diye uyuyalım demiştim sadece! Utandığım için vücudum gerildi. "Alaz uyuyalım mı?" derken sesim beklediğimden çok kısık çıktığı için kendime sövdüm. Gülme sesini duyunca hayvan herifin utandığımı anladığını anlayınca yanaklarım daha da ısındı çünkü bu Alaz ağamızın pek hoşuna giden özelliklerimdendi! Tekrar kulağıma yaklaştı ve "Asiil, sevişelim mi?" dediğinde refleks gibi hızla ona dönünce sırıtarak bana baktığını görünce "Edepsiz!" diye çıkışınca sesli güldü, "Yavrum uygulamalı olarak yapınca öyle demiyorsun da niye dile getirince diyorsun?" derken şuan zevk aldığı belliydi ama söylediği saçma sapan soruyu duyunca artık hem yüzüm hem de vücudum yanıyordu! "Alaz uyur musun! Uykum var!" diye çıkıştım ve hızla kafamı tekrar yastığa gömdüm ve utancımdan nefesimi tuttum resmen. Arkamda oluşan hareketliliği görmemezlikten gelerek uzanmaya devam ettim belimden tutan Alaz ağa beni kendisine çekti ve göğsüne yaslayıp saçlarımı koklayıp sarıldı. Bu hali en azından daha iyi olduğu ve benimle uğraşmadığı için söylenmeden sessizce uykumun gelmesini bekledim. Biraz daha uyuyup tekrar kahvaltı saatinde kalkar ve yine devam ederdim nası olsa. Uykumu tam alamadığımdan olmalı ki gözlerim daha fazla dayanamaz hale gelmişti ve ben de daha fazla direnmeyerek gözlerimi yumdum ve kendimi uykuya teslim ettim...
Gözlerimi hafif aralayıp cama baktığım da güneş yüzüme vurduğu için Alaz ağaya döndüm ve elimi uzatınca yanımın boş olduğunu görünce hızla kalktım. Siktir! Aşağı indiyse herşey öğrenmiş olmalıydı, üstüme dolanan örtüyü çeksem de aptal şey dolandığı için olmuyordu kalbim korkudan hızla atarken daha fazla dayanamayarak yataktan hızla çıkarken yere yapıştım. "Ahh" diye söylenip hızla tekrar ayağa kalktım ve koşmaya başladım, ilk mutfağa baktım ama sadece sofra hazırdı ve sertçe yutkunup koşarak aşağı indiğim de Zozan ablayı görünce hemen yanına gidip, "Zozan abla, Alaz ağa" koştuğum ve telaş yaptığımdan zarzor konuşurken "Alaz ağaya bi şey mi oldu?" derken gözleri kocaman açıldı. "Yok yok bişey olmadı da nerde? Aşağıya indi mi?" derken arkamda ki sesle irkildim. "Asil? Burdayım ne oldu?" diyen Alaz ağanın sesiyle derin bi nefes aldım Zozan abla sırtını dönüp, "Benim işlerim var ağam izninizle." dedi ve hızla yürümeye başlayınca anlamadım. Alaz ağaya dönünce üstünün çıplak ve kavruk teninin terinden dolayı parladığını görünce yutkundum ve dudaklarım kuruduğu için ıslatma gereği duydum. Alaz ağaya bakınca gülerek bana baktığını görünce hızla kafamı yere eğdim ve ellerimle oynamaya başlarken kendime küfür ediyordum. Bana doğru geldiğini görebiliyordum ama ona bakamıyordum, tam önümde durdu ve beni sırtına hızla atınca "Ahh" diye korkup bağırdım. Kalçama vurup, "Niye beni arıyordun bakim? Sabah da zaten erken kalktın aşağıdan geldin, sonra beni kandırıp bi şey demedin?" derken sesindeki şüphe ve sorgu barizdi.saçlarım aşağıdan salınırken "Şeyy.." diyebildim ama devamı gelmedi, Alaz ağa durunca belinden destek aldım ve kafamı kaldırıp etrafa baktım, he demek burdaymış spor yapıyormuş. Rahat ve uzun bi koltuğu andıran bi spor aletinin üstüne uzanan Alaz ağanın kucağında olduğum için onun kucağında oturur vaziyete geldiğim için yanaklarımın ısındığını hissedebiliyorum. "He yavrum şimdi sıkıysa şey de bak ben de şey yapıcam." diyerek tehdit edince gözlerim kocaman açıldı, ağzımı açtım "Şe-" diyecekken ne kadar salak olduğumu fark edince hızla dudaklarımı bir birbirine bastırdım. Bunu fark eden Alaz ağa güldü ve "Ne dedin?" derken dalga geçiyordu, kafamı hayır anlamında salladım ve "Hiç bi şey demedim." dedim hızla "Ama bi şeyler söylemek zorundasın neden beni arıyordun yada en başa alalım, daha güneş doğmadan aşağı kattan geldin ne oldu da o saatte uyandın ve aşağı indin?" derken artık biraz daha ciddiydi. Yutkundum ve "Alaz benim ihtiyaçlarım var alış-verişe çıkalım mı?" dediğim de ilk anlamayarak bana baktı ve yüzü netleşti ve sinirlendiğini gizleme gereği duymadı. "Yine mi Asil! Yine mi kaçacaksın?" derken sesinde biraz tehdit ve biraz korkmama sebep olan bi şeyler vardı. "Ha-hayır, gerçekten sen de gel istersen." dediğim de beni çözmeye çalışır gibi yüzüme uzun uzun bakınca gözlerimi kaçırdım. Yüzümü elleri arasına alırken biraz daha yumuşamış gibi davrandı ama hala içindeki kuşkunun farkındaydım. Yüzümden tuttu ve beni eğip dudaklarımı kısa bi süre öpünce geri çekildim. "Zilana söylerim birlik de gidersiniz, benim bugün biraz işim güzelim." dediğin de bana yalan söylemeye devam etmesi canımı yakıyordu artık, yüzümü düşürmemeye gayret ederken Alaz ağanın kucağından kalktım, o da oturdu ve "Kahvaltıya inelim mi? Acıktın mı?" dediğin de mutfaktaki hazır kahvaltıyı görmediğini anlamak zor değildi. "Şey Zozan ablaya buraya hazırlamasını rica etmiştim kurmamış mı?" dediğim de ilk şaşırsa da fazla üstünde durmadı, elimden tutup mutfağa ilerledik, ben Alaz ağaya bakmak için koşarak mutfağa geldiğim de görmüştüm ama daha fazla saçmalayıp dikkatini çekmek istememiştim. Mutfakdaki hazır sofrayı görünce gülümsedim ve "Kurmuş demekki, burda edelim mi kahvaltımızı ama istemezsen aşağı da inebiliriz?" derken nefesimi tuttum çünkü aşağı inelim derse herşey patlayacaktı, kısa bi süre yüzüme baktı ve sanki amacımı biliyormuş gibi gerilim yaratınca istemsizce yutkundum. "Yok burda etmek istiyorsan burda edelim." dediğin de nefesimi verdim ve gülümseyip kafa salladım. Ben sofraya otururken Alaz ağada çayları doldurdu ve karşıma geçti. Sessizce kahvaltı yaparken planı son kez gözden geçiriyordum, "Asill" diye seslenen Alaz ağaya dönünce bana ballı ekmek uzattığını görünce hemen aldım, anlamayarak bana bakınca gözlerimi kaçırdım. "Dalmışsın bi sorun mu var?" dediğin de hızla kafamı hayır anlamın da salladım. "Bugün biraz işlerim var ve uzayabilir." dediğin de gülümseyip kafa salladım. "Onun için birazdan çıkıcağım ama öncelikle sana bi şey vermeliyim unutmadan. Bi dakika geliyorum." dedi ve sofradan kalkınca kalbim hızlandı, ne verecekti ki, acaba anlamış mıydı? Sakin ol Asil anlamamıştır nasıl anlayacak! diye kendimi dizginlemeye çalışırken Alaz ağa tekrar karşıma geçtip oturdu ve masanın üstüne bi telefon koyunca istemsizce duraksadım. "Telefona ihtiyacın olur daha önceden verecektim ama sen pek aramadın ben de vermedim ama bugün madem dışarı çıkacaksın yanın da bulunsun ve istediğim zaman sana ulaşayım." dediğin de düz bi ifadeyle sadece kafa salladım. Elimdeki ekmeği yemeye devam edince "Almayacak mısın?" diyen Alaz ağaya baktım ve masadaki telefonu alıp saate bile bakmadan yanıma koydum. Bu konuyu aslında tartışmak istesem de şuan sorun çıkartmamam gerekiyordu. Kahvaltıya bi süre daha sessizce devam ettik ve Alaz ağa kalkınca "Ben hazırlanayım geç kalmamalıyım." dediğin de telaşa kapıldım ve hızla ayağa kalkınca bakışları bana döndü, "Şey, gitme!" diye teleştan ne sesimi ayarlayabildim be de söylemem gerekenleri söyledim. Of! Aptal Asil, aptal! Adam kaçıyormu sanki!? "Neden, bi şey mi var?" dediğin de bakışlarımı kaçırdım ve "Biraz konuşabilir miyiz?" dedim çekinerek, evet dese ne diyecektim hayır dese nası durduracaktım ki? "Çok acil değilse geldikten sonra konuşalım mı yavrum?" derken anlamayarak bana bakıyordu ve bende boş bulunarak. "Çok acil!" dedim, bi dakka ne dedim çok mu acil! Siktir! Herşey boka sarıyordu resmen! "Tamam gel çalışma odama geçelim." dediğin de yutkundum ve hareket de edemedim. Bi kaç adım atan Alaz ağa gelmediğimi fark edince arkasına dönüp "Asil? Hadi gelsene, konuşalım demedin mi yavrum?" derken şaşkınlığını gizlemiyordu. Ayaklarım benden habersiz adım atınca onları, eğilip ayaklarımı kontrol ettim ve Alaz ağanın yanına varınca elimden tuttu ve çalışma odasına geçip karşılıklı koltuklara oturduk. Uzunca bi süre ikimiz de sessiz kaldık beynim kafatasın içini terk ettiği için şuan ne söylemem gerektiğini düşünmek için bile çaba göstermiyordu. "Asil?" diyen Alaz ağaya bakınca sabrını sınıyor olmalıydım ki kaşları hafif çatıktı, "Daha çok bakacak mısın ayaklarına?" dediğin de anlamayarak ona baktım, ne ben ayaklarıma mı bakıyordum. Bunu bile fark edememiştim. "Asil?!" dediğin de irkildim, "Şeyy been, yanii nası söylesem ki?" diye oyalansam da ne söyleyeceğim hakkın da en ufak bi fikrim yoktu. "Asil hadi ama?" dediğin de "Alaz ben hamileyim." dedim ve derin bi nefes aldı- Ne! hayır, hayır! HAYIR! Be-ben bu kadar salak olamam, saçmalama Asil öyle bişey söylemedin saçmalama. Kendi söylediğimi yanlış anlama ihtimalim daha fazla, öyle bişey söylememişimdir! "Ne diyosun Asil!" diyen Alaz ağaya bakınca salaklığımı kabul etmekden başka çarem kalmamıştı çünkü ben SALAKtım! "Yani yok öyle değil ayy ne diyorum ben!" diye ağlamaklı bi sesle söylenince hatların karıştığını fark ettiğim de ben bile şaşırdım. "Bence de Asil ne diyosun sen?" derken artık onun da kafası karışmış gibiydi. "Alaz ben iyi değilim galiba." diyebildim zar zor. "Onu ben de anladım da neyin var onu anlamadım!" derken sinirleri bozulmuş gibiydi. Son kozumu oynamak için ayağa kalktım ve "Başım mı dönüyor ya?" dedikten hemen sonra bilerek tökezlediğim anda belimde Alaz ağanın elini hissettim. "Noldu iyi misin?" derken hızla beni kucağına almıştı bile, yürüyerek yatak odasına doğru yürümeye başlamıştı bile. Elimi başıma koyarak "Başım döndü bi anlık iyiyim galiba." diye sesimi kısık ve ince çıkartmaya dikkat ettim. Belim yatakla buluşunca, Alaz ağa baş ucumda olan telefonunu hızla alınca tedirgin oldum. "Ne yapıyorsun?" dedim hafif doğrularken, "Şş uzan doktoru çağırıcam." dediğin de yutkundum. "Gerek yok!" diye birden bağırınca Alaz ağa hızla bana döndüğün de kendime küfür ettim çünkü bi kez daha sesimi ayarlayamamıştım. "Yani gerek yok şuan daha iyiyim, adamcağızı yorma buraya kadar." diye daha yumuşak bi sesle söyleyince Alaz ağa çatık kaşlarla "O adamcağızın işi bu Asil." dediğin de hızla yatak da ayağa kalktım ve spor hareketi olarak aynı anda bacaklarımı ve kollarımı açıp-kapatarak zıplamaya başladım. "Yemin ederim Alaz bak hah! bak çok iyiyim! 1-2,1-2 huh sen de gelsene hatta." derken Alaz ağa karşısın da çok tuhaf bi şey varmış gibi bakıyordu. "Asil dur! Bi yerine zarar vereceksin dur artık!" dediğin de yavaşlayıp durdum, nefes nefese kaldığım için bi süre nefesimi düzene sokmak için uğraştım. "Otur şuraya." dediğin de yatağı işaret ediyordu, çekinerek de olsa oturduğum da karşım da dikilen normal de dev olan adam artık daha da dev olarak beni izliyordu. "Derdin ne senin? Ne yapmaya çalışıyorsun?" dediğin de cevap veremedim çünkü ona aşağıda aşiret ağalarının hepsinin toplanmasına az kaldı ve senden gizli olarak toplantıyı eve aldım birde baştan beri bana söylediğin yalanı biliyor sadece görmemezlikten geliyordum diyemedim. "Asill! Sabrımı mı sınıyorsun yavrum sen?" dediğin de gözlerim doldu çünkü hem çaresiz hem de köşeye sıkışmıştım. Dizlerini kırıp ellerimi avuçladı ve "İyi misin, bi sorun mu var bu sefer niye ağlıyorsun?" dediğin de gözyaşlarım boncuk boncuk dökülmeye başlamıştı bile. "Biraz sarılayım mı belki geçer." dedim çekingence, belki korktuğun ve gerilmeme sebep olan Alaz ağaya sarılırsam biraz daha iyi gelebildi. İlk şaşırsa da yanıma oturdu ve beni göğsüne çekti, saçlarımı okşaması ve öpücük bırakması beni gerçekten de biraz da olsa rahatlatmıştı. "Eğer kendini iyi hissetmiyorsan burda, yanında kalabilirim." dediğin de yüzüm de buruk bi gülümseme oluştu. Benim için aşiret toplantısını mı erteleyecekti, umarım Alaz ağa herşeyi öğrendiğin de bana fazla kızmazdı. "İyiyim, daha iyiyim. Sen hazırlan hem ben de aşağı da takılırım." diye yalan söyledim. Saçlarıma tekrar dudaklarını bastırınca bana karşı olan merhameti beni yaptıklarımdan dolayı biraz utandırmıştı. Kalkıp giyinme odasına geçince ben de mutfağa ilerledim ve Alaz ağanın bana verdiği telefonu elime aldım, yine bi önceki telefonumla aynı ve kurulumu yapılmış olarak bana vermişti, kişilere girince evdeki herkesin numarasını görmem beni sevindirmişti çünkü ikizlerin numarasını ezbere bilemezdim nası olsa. Hızlıca her iki ikizi ekleyerek "Gizli Operasyon" diye grup kurdum. "-İkizler ben yengeniz." diye mesaj atınca ikisi de aynı anda aktif oldular. "-Ooo yenge sahalara geri mi döndün" diyen berattı ilk defa kimin ne dediğinden eminim, "-Yenge abimin haberi yok hala değil mi?" diye yazan ikizin mesajına yüzümü buruşturdum. "-Olmaz olur mu ben kocamdan bi şey saklayamam, şuan mesajları ikimiz de görüyor ve yazıyoruz." diye mesaj attım. Bunlar fazla aptallardı ya. Dur- ne bune ya!? "-Serhat(ikiz) Gizli Opterasyon grubundan ayrıldı" , "-Berat(İkiz) Gizli Operasyon grubundan ayrıldı" telefonla bi süre çalıştıktan sonra yeni bi grup açıp yine ikizler ekledim. Grubun ismini "Beyinsiz ikizlerle yapmaya çalıştığım operasyon" diye yeniledim. "-Yenge ayıp oluyo ama bu ne?" diyen Berat'tı. "-Zıkkımın kökü! Lan salaklar sinirden ve yalandan yazdım nası ciddiye aldınız ÖDLEKLER!" diye mesajı attıktan sonra cevabın gelmesi fazla uzun sürmedi. "-Yenge Abim konusunda şaka felan yapılabiliniyor mu?" diye yazan ikize içten içe ayıpladım ama artık zamanım daraldığı için uzatmadan "-Tamam, yeter! Aşiret ağaları toplandı mı?" diye mesaj attım. "- 3 kişi kaldı onlar da yolda az daha oyala yenge abimi." diye yazan Berat'tı, "-Ya artık adam deli felan olduğumu düşünecek, daha ne yapayım! Söyle onlara azcık gaza bassınlar onlara zahmet olacak ama!" diye mesajı gönderdiğim de "Düşünecek derken yenge? Valla biz eminiz de Abim de düşünme evresine geçerse hadi hayırlısı sonun tımarhane diycem de sen kininden bizi de yanın da sürüklersin😑" diye yazan Serhat'tı. "-İkizim salak salak konuşma kadının niye aklına bizi sokuyorsun!" diyen ise Berat'tı. Bu konuşmalarını okuyunca kıkırdadım. "-Aşk olsun size olan bağlılığımdan, sevgimden bunlar hep!😉 Neyse fazla uzatmayın şimdi kapatıyorum herkes tamamlanınca beni direk arayın! Bak unutmayın arayın!" diye yazdım ve gönderip, Alaz ağanın yanına gitmek için dönecekken sert bi şeye çarptım. Kafamı kaldırınca Alaz ağayı görmeyi beklemediğim için korktum, bi dakka benim yazışmalarımı görmedi değil mi? "Ne yapıyorsun neye gülüyordun?" diyen Alaz ağanın ağzından çıkan kelimeleri duymak beni biraz rahatlatmıştı. Derin bi nefes verdim rahatlayarak, "Hiiç öyle bi video." dedim ve bi adım geri gidip Alaz ağayı baştan aşağı süzünce dudağımın köşesi kıvrıldı, "Oo Alaz ağam hayırdır? Şalu şebik (Kürt erkeklerinin giydiği yöresel kıyafet)giymişsiniz?" dediğim de o da gülümsedi. "Beğendiniz mi Hanımağam?" diye bana ayak uydurunca kıkırdadım. "Çokk da,niye giydin ki bunları?" diye sordum, tabi ki Aşiret toplantısı için giydiğini biliyordum ama o benim bildiğimi bilmiyordu. "Bi işim var dedim ya Aşiret toplantısı var bugün." derken canı sıkılmıştı, "Niye toplanacak Aşiret ağaları?" diye safa yatarak sordum ve bana dürüst olması için ona bi şans daha tanıdım. "Arazi konusun da iki aşiret kavga mı ne çıkarmışlar." dediğin de yüzüm düşse de belli etmedim. Sadece kafa salladım. "Anladım." dedim. Telefon birden çalınca ikizlerin beni aradığını görünce gülümsedim. "Kim?" diye soran Alaz ağa yine kaşlarını çatmıştı. "İkizler ya numaralarını görünce grup kurdum da aşağı in diyorlar." diye bi şeyler geveledim. Sadece kafa salladı ve "Ben gidiyorum o zaman." dediğinde "Dur, senden bi şey isteyebilir miyim?" dediğim de gülümsedi ve "Emret yeter ki hatun" dediğin de yanaklarım ısınmaya başlamıştı. "Daha doğrusu bu bi söz gibi.. Aşağı kata indiğin zaman bi daha bu kata gelmeyeceksin yani işin bitmeden gelmeyeceksin." dediğim de anlamayarak bana baktı ve "Ne alaka? Anlamadım." dediğin de "Ya bu kapıyı açtığın da ve aşağı kata indiğin de işin yani Aşiret toplantısı bitmeden beni görmeye gelmeyeceksin yani." dediğim de "Tamam da neden yada ne alaka? Zaten toplantı burda olmayacak." dediğin de sadece omuz silktim. "Söz ver bana lütfen." dediğim de bi süre yüzüme baktı ve "Tamam, peki." dediğin de "Söz ver Alaz Ağalığın üstüne söz ver." diye mızmızlandığım da kaşlarını hafif çatsa da "Tamam Asil ağalığım üstüne söz." diye sözcüklere baskı uygulayarak söyledi ve "Oldumu?" dediğin de gülümsedim ve yüzüne göre olan küçük ellerimi yanaklarına koyup kendime çektim ve dudaklarımı onun dudaklarına bastırıp "hıhı oldu." dedim ve tam geri çekilecekken, belimden tuttu ve dudaklarımı öpmeye başladığın da ona karşılık verdim. Ger çekilince "Yavrum sabahtandır zamanımızı boşa harcadın şimdi mi aklına beni öpmek geldi tam da çıkacağım zaman mı?" diye söylenince kıkırdadım. "Görüşürüz." derken utandığım için sesim kısık çıkmıştı. Elimden tuttu ve ikimizin kaldığı katın kapısının önüne geldi ve "Görüşürüz." dedi ve gülümsedi. Aşağı indiğinden emin olunca hızla kapıyı kapattım ve koşarak giyinme odasına geçip dolabım da ki fistanlardan (Kürt kızlarının giydiği geleneksel kıyafet) beyaz rengi seçtim çünkü beyaz barışın simgesiydi. Üstüme giydiğim fistanlı tamamlamak için altın takmalıydım ve Alaz ağanın saatlerinin altındaki çekmecedeki altınları çıkartıp ilk önce kemerimi daha sonra zincirimi ve gerdanlığımı taktım son olarak her iki baş parmağıma kalın ve uzun yüzükleri taktım. Burada böyleydi, adetler değerliydi ve tüm ağaların olduğu bi ortama gideceksem Mardin gelinine yakışır bi şekilde içeri girmeliydim. Hızlıca makyaj masamın önüne geçtim ve kirpiklerime biraz rimel ve siyah göz kalemi sürüp silik bi eyeliner çekip hemen dudak rengimle aynı olan bi ruj sürüp hafif topuklu terliklerimi giydim. saçlarıma şekil vermeye başladım, saçımı taradım ve her iki yandan bi tutam alıp arkadan birleştirdim ki uzun olan perçemlerim sürekli önüme düşmesin, aradan çıkan kısa perçemlerime şekil verip bıraktım ve artık hazırdım. Komidin de duran telefonu elime alınca dona kaldım -Kocam'dan 43 cevapsız çağrı- sertçe yutkundum. Alaz ağa telefonu kurmuş olmalı ki kendisini kocam olarak kaydetmişti, hızlıca telefonu açıp ikizlerden birini aradım, bi kaç kere çaldıktan sonra telefon açıldı. "-Alo ikizler noluyor şuan aşağıda, Alaz ağa nerde,toplantı başladı mı, en önemlisi Alaz ağa çok sinirli mi beni 43 defa aramış!?" diye uzunca üst üste saydım, karşıdan cevap gelmeyince "Alooo sesim geliyor mu?" diye tedirginleştim. "Sesin çok güzel geliyor yavrum sen merak etme ilk önce hangi sorunu cevaplamamı istersin!?" diyen Alaz ağanın sesini duyunca dilim tutuldu. Sertçe yutkundum, "Aloo sesim geliyor mu!?" diye beni taklit edince "Şey- ıı çok net değil." dedim yalan söyleyerek. "Sana yetecek kadar geldiğine eminim! Şimdi o boyunla bana oyun oynadın şuanlık bunu görmezden gelmeliyim çünkü küçük karıma bi sözüm var ama eğer ki küçük karım o kattan aşağı inerse sonrasın da olacaklardan ben sorumlu değilim!" diye her kelimesine baskı yapınca korkudan sanki önümdeymiş gibi bi adım geriledim. "Duydun mu Asil?" dediğin de "Be-ben.." diyemeden lafımı kesip, "Yada senin anlayacağın dilden konuşayım! Andım olsun Asil eğer ki sen o kattan aşağı inersen işte o zaman o saatten sonra olacaklardan ne ben sorumluyum ne sen!" dedi ve telefonu yüzüme kapattı, And içmesinin sebebi Alaz ağa bu zamana kadar hangi konuda ant içtiyse yapardı, yapmıştı.. Derin bi nefes aldım ve yatağa oturdum, ne olacaktı şimdi? Evet sinirleneceğini tahmin etmiştim ama planımı çözdüğü için mi yoksa onun arkasından iş çevirdiğim için mi kızmıştı? Bu sefer kolay kolay pes edemezdim! Çünkü bu savaş, bu plan, bu uğraşlar, kendim için değil 16 yaşındaki bi kız içindi! Elimdeki telefonu açıp diğer ikizi aradım ve telefon hemen açılınca "İkizini de al yukarı kata gelin hızlıca." dedim, "nıc nıc nıcc olmaz karıcım, senin inemediğin gibi ikizler de çıkamayacak. Burası dağılana kadar orda kalacaksın!" dedi ve hayvan herif tekrar yüzüme kapattı. Kahretsin! İkizlerle ortak olduğum için konuşmamamız için telefonlarını elinden almış. Son kez aynadan kendime baktım ve saçlarıma eski ama değerli olduğunu bildiğim taraklı bi toka ile arkadan birleştirdiğim saçlarımın ortasına yerleştirdim ve artık inebilirdim. Hertürlü Alaz ağadan azar yiyecektim, bari herşeyi tam yapayım da öyle alayım cezamı değil mi? Kapının kolunu tuttum ve derin bi nefes alıp kapıyı açtım ve bi adım atacakken kapının önünde ki iki koca devi görünce şok oldum. "Yasin? Kutay?" Bu ikisinin ne işi vardı burda!? Hayır ya düşündüğüm olamazdı değil mi! Bu kadar da değil ama bana hiç mi güvenmiyordu!? Aslın da güvenmemesi normal sonuçta ben çıkmak için kapıya yönelmiştim değil mi, neyse konumuz bu değil Asil! "Yenge, kusura bakma valla Ağamın emri." dediklerin de göz devirdim, Allah alla ben de hal hatır sormaya geldiler sandım. "Saçmalamayın inecek değilim zaten! Öyle bi hava gelsin diye şey ettim yani!" diye üste çıkınca Kutay gözleriyle beni baştan aşağı süzdü ve "Sana canı gönülden inanıyoruz yenge." dedi ve güldü, hayvan herif benimle dalga mı geçiyordu birde! "Ben- ben hep böyle gezerim zaten konak da! Süslenmeyi severim ben!" diye ısrarla tekrar üste çıkınca bu sefer gülen kişi Yasin oldu ve "Yenge biz seni eşofman ve tişörtten başka bi kıyafetle sayılı kez gördük." dediğin de bu sefer ikisi de gülünce gözlerim doldu. Sol ayağımı yere vurup, "Bana pasaklı mı diyorsunuz!?" dedim gözlerim dolarken, ikisi de birden gülerek, "Yok yenge estağfurlah." dediklerin de bile yanaklarını gülmemek için ısırdıklarını görünce merdivene oturdum ve bacaklarımı kendime çekip ağlamaya başladığım da artık ikisi de işin ciddiyetini anlamış olmalılar ki benimle birlik de çömelip, "Ye-yenge valla şaka yaptık ağlama lütfen valla Ağam bizi yaşatmaz." derken tutuştukları belliydi. Diğeri ise "Yenge valla bize öyle kolay ölüm de olmaz ağlama gözünü sevim." derken yalvarır gibi konuşmaları komik olsa da ağlamaya devam ettim, ikisi bi süre konuşsa da sadece omuz silkip ağlıyordum. Artık fazla saçmalamaya başladıkları için sinirle kalktım ve içeri gidip mutfağa hızlı adımlarla yürüdüm. Arkamdan gelmediklerini biliyordum çünkü Alaz ağanın ben ve kendisinden başkasının bu kata girmesini sevmiyordu hatta kesinlikle izin vermiyordu. Dolapları ve çekmeceleri karıştırınca aradığımı bulduğum için gülümseyip, oklavayı elime aldım ve tekrar ikisinin olduğu yere yani kapıya yürüdüm, ikisi başını içeri sokarak beni gördüklerin de bi bana bi elimdeki oklavaya bakıyorlardı. İkisi gülüyorken benim ciddi suratımı gördüklerin de yutkunduklarını gördüm, birden ikisinin üstlerine koşmayı başlayınca aynı anda "Siktir!" dediler ve hızla merdivenleri inmeye başladıkların da ben de elimde oklara ile onları kovalamaya başladım. Tüm merdivenleri indik ve tam avlu katına inecekken fark ettiklerim de donakaldım. Ne yapmıştım ben, nerdeydim şuan. Helal be Asil! Şu aklım varya çalışsa çok zekiyim de bazen bana ihanet ediyordu. Etrafıma bakınca tam da Aşiret toplantısı yapılan salonun önünde olduğumu fark edince yutkundum. Hızlıca üst başımı düzelttim ve cebimden telefonu çıkartıp makyajıma baktım ve hazır olduğuma emin olduğum anda bi adım attım ki "Kuzu." diyen Meryem hanımı görünce durmak zorun da kaldım. Hızla yanıma geldi ve "Ne yaptın kuzu sen, ortalığı karıştırmışsın. Ben, Yusuf ağa, Welat ağa, Zilan hepimiz inanmıştık senin haberin olduğuna, birde sabah erken kalkıp yemek hazırlatmışsın. Alaz ağa çok sinirlendi be kuzum." derken benim için endişeleniyor gibiydi. "Öncelikle özür dilerim ama bunu benden saklayarak beni buna mecbur kullan o ve sizlerdiniz ve ben bunu yapmalıydım çünkü bildiğim halde sessiz kalamazdım o zaman bu berdeli isteyenlerden bi farkım olmazdı." dedim ve daha fazla konuşmasına izin vermeden eğilip elini öptüm ve derin bi nefes alıp başımı dikleştirdim ve kapı kolunu indirdim. İçeri girdiğim anda tüm herkesin bakışları bana döndü, kimseyle göz temasına girmeden tam Welat ağanın karşısına geçtim ve "Ağam, izin verirsen ben de bu toplantıya katılmak isterim." dedim kendimden emin bi sesle, burda böyle olmasam da böyle davranmak zorundaydım çünkü burası Kurtlar sofrasından farksızdı. Welat ağa gülümseyip kafa sallayınca, eğilip elini öptüm. Yanın da oturan Yusuf ağanın da önün de durdum ve ona soru soran bakışlarımı yöneltince gözlerinde ki gurur dolu bakışları ile gülümsedi ve kafa salladığın da eğilip onun da elini öptüm. Şuana kadar göz göze gelmediğim Alaz ağada en orta da yani en başta oturuyordu çünkü en büyük ağa oydu, başımı hiç eğmeden tam karşısın da durdum ve gözlerine bakıp "Senin de müsaden var mıdır ağam?" dediğim de gözlerin de anlayamadığım karışık bi bakışlarla bi süre bana baktı ve ayağa kalkınca korksam da ne başımı eğdim ne de geriye bi adım attım. Omuzlarımdan tutup beni en başa ve en orta olan kendi yerine oturtunca ben dahil herkes şok olmuştu. Yanlardan gelen fısıltı seslerine kulak asmadan ve şaşkınlığımı belli etmeden Alaz ağanın yerine oturduğum da o da hemen yanıma oturdu.Herkesin kulaktan kulağa konuştuğunu görsem de kimseyle göz kontağına girmemeye özen gösterdim. "Evet! Muhlis Ağa, sen anlatasın önce." diyen Alaz ağanın sesi otoriter ve aslında konuşanları susturmak için olduğu netti. Konuşan kişinin Muhlis Ağa olduğunu varsayarak ona yöneldim ve "Alaz Ağa, sen de burda ki örf ve ade-" diyemeden Alaz ağa onun lafını kesti ve "Muhlis Ağa sana bana örf-adetleri öğretesin diye konuş demedim! Ne yaşandıysa onu anlatasın." derken karşısın da yaşça büyük biri olmasına rağmen sesi ve üslubu yanlış olsada Ağa olduğu için ve şuan en büyükleri sayıldığı için böyle olduğunu biliyordum. Adam sinirlenmiş olmalı ki burnundan nefes verip, "Şimdi Ağam, Karacahanlılar'ın oğlu bizim kızımızı kaçırdılar, kız artık bi kere kaçtı ne geri dönebilir ne de bu işin sonu gelir. Biz de dedik madem oğulları bi halt etti onlarda arkasın da duracak ve yeğenimize kız verecekler." derken eliyle gösterdiği adama bakınca şok oldum. Bu-bu adam rahat 35-36 yaşında vardı. Muhlis ağa adamı gösterince adam kafasını eğdi ve sanki bu işin içinde olduğu için rahatsızlığını gizlemeye çalışır gibiydi. Alaz ağa sadece kafa sallamak ile yetindi ve başka bi adama dönüp, "Kasım Ağa, bir de sen anlatasın." dediğin de adam, "Ağam, benim oğlum yemiş bi halt lakin şimdi ben nası derim 16 yaşımdaki kızımı size vermeye razıyım. Bu hak mıdır, bu reva mıdır?" derken adam isyan eder gibiydi. İşte bu olmalıydı, Mezopotamya'ya inat böyle babaların çoğalması gerekirdi. Gözleri dolan yaşlı adam derin bi nefes aldı ve "Razıyım ağam, sürgüne de razıyım,ne ben ne de anası biz nası verelim o küçük kızı, Anası ilk günden beridir kapıda bekler, Cesedimi çiğnemeden kızımı alamazlar diye bekler. Çaresiz,dermansızım Ağam, yardımına muhtacım." dediğin de sol gözümden bi damla yaş aktı, ama bu doğru değildi! Bir babanın bi başkasına yalvartılması doğru değildi! Bir ananın evladı için korkuyla beklemesi doğru değildi! çünkü hiç bir baba bunu haketmiyordu! Hiçbir ana bunu haketmiyordu! Gözpınarlarımdan akmak için çabalayan gözyaşlarımı sessizce içime akıttım. Gözüm Alaz ağaya çarpınca onun da bana baktığını görünce hızlıca toparlandım ve dik durmaya devam ettim. "Karacahanlılar bizden kız aldı ve şimdi de bize kız verecekler!" diye sesini yükselten Muhlis ağaya herkes birden bakmaya başladı. "O ses tonunu iyi ayarla Muhlis ağaa!" diye bağıran Alaz ağaydı çünkü yaptığı saygısızlıktı. Elimle Alaz ağaya hafif dokununca bana döndü ve başımla konuşmak için izin isteyince bana kafa salladı, "Şimdi, beni ve Alaz ağayı bilen bilir, bunun için size bi teklif de bulunacağım. Bizim orda böyle olaylar olduğu zaman kaçırılan kız tarafına, karşı tarafdan yüklü yada gerekirse istediği kadar mal varlığı verilirdi. Muhlis ağa, sen karahanlıların başı olarak bu teklifimi sana sunuyorum eğer kabul edersen 16 yaşındaki kızı değil de yüklü miktarda bedel olarak da Soyca Aşiretinden mal varlığı alabilirsin." dediğim de adam bana bakıyordu ve düşünmesi Umutlarımı filizlendiriyordu. Soyca aşiretinin başı Kasım ağa konuşacakken elimi kaldırıp hızla onu susturdum, adam düşünüyorsa karşı tarafın sesi bile onu etkileyebiliyordu. "Muhlis ağa herkes seni bekler, cevabın nedir?" diyen Alaz ağanın da meraklı gözleri adamın üstündeydi. "Bunu biraz düşünmek isterim ağam iznin-" diyemeden bu sefer adamın lafını kesen ben oldum. "Bugün burda herşey konuşulup çözülecek Muhlis ağa, bugün herşey bitecek bu süreyi uzatarak bi ananın içine ne huzursuzluk koymaya hakkımız vardır ne de evde ki masum çocukları o huzursuz ortama zorunlu tutmaya, şimdi geldiğimizden beri daha çay servisi bile yaptırmadım ki konuşabilelim diyeydi, madem süre istiyorsun ben içerden herkese çay göndereyim. Çayları içtikten sonra herkes içinde kararını belirlersin." dedim ve adamın cevap vermesini beklemeden Alaz ağaya döndüm ve başımla izin isteyince gözleriyle onayladı ve salondan çıkınca, omuzlarım düştü, gözlerim doldu, ağırlık bedenimi bastı. Derin ve yavaş nefesler alırken mutfağa ilerledim. Mutfağın önüne gelince tekrar kendimi toparladım çünkü bi kaç Ağanın eşlerinin de geldiğini tahmin edebiliyordum, etraf da ben fark etmeden beni izleyecek bir sürü kişi vardı.Oynadığım güçlü kadın rolüne tekrar büründüm ve kendime tek tesellim -Yalnız kalınca çok ağlarsın Asil az daha sık dişini o kıza bunu borçlusun!- demekti. Derin bi nefes aldım ve hızlı adımlarla mutfağa girdim. Kimseyle göz teması kurmadan "Zozan abla erkekler için çay hazır mıdır?" dediğim de "Hazırdır gelin hanım." dediğinde kafa salladım ve masaya bakınca tatlı ve yanında çerez tarzı ikramlıkları görünce sevindim, herşey tam istediğim gibiydi. Mutfağın balkonuna bakınca ikizleri görünce şaşırdım. "Abla siz herşey tamam olunca bana seslenirsiniz." dedim ve balkona yönelip kapı kolunu indirince kilitli olduğunu fark ettim. Kilidi açınca "Yenge! Yaşıyorsun çok şükür." diyen bi ikize gözlerimi belerttim. "Ayy ikizim Abim yine karısına kıyamayıp bizi harcayacak!" diye isyan eden ikizin söyledikleri biraz da gülümsememe sebep olmuştu. "Ne yapıyorsunuz burda?" dediğim de "Abim biz bi yere kaçmayalım diye bizi buraya kilitledi." dediklerinde ciddi olduklarını görünce kıkırdadım. "Tamam, gevezeliği bırakın da çay servisi yapın." dediğim de ikisi de güldü, "Abiniz söyledi! Salak salak sırıtmayın!" diye ciddiyetle kızınca duraksadılar,bazen küçük toz pembe yalanlar söylenebilirdi değil mi,"Peki yenge" diyip çıkacakken bi ikiz durup "Yenge, sonuç açıklandı mı?" dediğin de "Yok, bi teklif sunduk bakalım Muhlis ağamız biraz düşünmeliyim dedi çaydan sonra açıklayacakmış." dedim, ikisi somurtarak kafa salladı ve "Hayırlısı olsun." deyip mutfaktaki sandalyelere oturdular, ayakta beklerken tam o anda "Gelin hanım, herşey hazır." dediklerin de kafa salladım ve "Çayları doldurun abla servise başlayalım." dediğim de başıyla onaylayıp çayları doldurmaya başladılar. Aklıma gelenle, "Abla, bi tepsiye ayrı olarak sadece 3 çay koyar mısın?" dediğim de ilk anlamayarak baksa da "Hemen, koyuyorum." dediğinde gülümsedim. İkizler birer tepsi ellerine alıp çıkacakken, "Bekleyin, önce ben gireceğim." dediğim de aynı anda "Saçmalama yenge, onca erkek içinde burda kadınlar servis yapmazlar." dediklerinde onlara göz devirdim. "Size bekleyin dedim, uzatmayın. Ben çıktıktan hemen sonra siz gireceksiniz." dediğim de çaresizce başlarıyla onaylamak zorunda kaldılar. Zozan abla ayrı tepsiye koymasını istediğim 3 çayı uzatınca aldım ve "Arkamdan gelin." dedim ve yukarı çıktım, salonun tam önüne gelince ikizlere döndüm ve "Ben çıkmadan girmeyin." dediğim de cevaplarını beklemeden içeri girdim, içeri girer girmez herkesin hedef noktası olmak beni gersede kendimden emin adımlarla yürümeye devam ettim ve tam Welat ağa'nın önüne gidecekken bana gizlice başıyla Alaz ağayı işaret etti, ilk kararsız kalsam da onun dediğini yapıp Alaz ağanın önüne gittim ve onun çay servisini yapıp daha sonra Welat ağa ve sonra ise Yusuf ağa'nınkini yaptım. Başımla Alaz ağaya selam verdikten sonra çıktım ve ikizlere başımla geçin işareti yaptıktan sonra onlar içeri girdi ve kapıyı kapattım. Ben ne kadar kabul etmek de zorlansam da berdel ile evlenmiştim, çay servisini yapmamdaki amaç -Alaz ağa ve onun ailesinin oradaki ağalardan farklı ve benimsememin bi nevi göstergesiydi.- tekrar mutfağa geçtim ve sandalyeye oturdum ve gerildiğim için yorulmuştum. İkizler tekrar çay servisi için geldiler ve biraz tepsi daha alıp gittiler çünkü açıkçası ağalar benim beklediğimden de fazlaydı. "Size de çay koyayım mı gelin hanım?" diyen genç çalışana bakıp gülümsedim ve "Teşekkür ederim, belki daha sonra." dediğim de kafasını salladı ve işine devam etti. İkizler bu sefer de tatlılar için geldiğin de "Yenge kalk yardım et bu servis sabaha kadar sürer!" diye isyan eden ikizlere cevap bile vermeden omuz silktim. Muhlis ağanın cevabının ne olacağını düşünmekten kafayı yemek üzereydim! "Erkekler çay içmeyi bitirince bana haber verir misiniz?" diye mutfaktakilere sorunca kafalarını salladıkların da Mutfağın balkonuna çıktım ve sallanan sandalyeye oturup hafif hafif sallanmaya başladım, içimdeki bu tuhaf his de neydi böyle? Korku? Endişe? Gerilim? Sorumluluk hissi? Empati? Neydi bu böyle, nası bi çaresizlik nası bi boşlukdu. Ya da geçmişteki yaram olduğu için miydi? Yada geçmiş miydi..Derin bi nefes aldım ve yüzüme çarpan rüzgarı hissederek bi süre sallanınca gözlerim kapanmaya başladı, hayır uyumayacaktım zaten uyuyamazdım. Gözlerim bana ihanet ederek kapanmaya ant içmiş gibiydiler. Başımın ağrısı artınca daha fazla dayanamayarak gözlerimi kapattım. Hem sadece biraz gözlerimi dinlendirecektim, biraz güçlü kadın rolüme ara vermek gibiydi, zaten beni uyandırırlardı onlar unutsa bile ikizler unutmazdı ki.Daha fazla dayanamayarak gözlerimi yumdum ve kendimi kısa süreliğine uykuya teslim ettim.....
Evettt bi bölümün daha sonuna geldik.. Arkadaşlar lütfen yorum yapar mısınız? Gerçekten yeni ve ilkim olduğu için yorumlarınız çok merak ediyorum.
EVEET BU BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ??? MUHLİS AĞA TEKLİFİ KABUL EDECEK Mİ??
Bi sonraki bölüm de görüşürüz serçelerr..🫡🫶🏽 |
0% |