Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@m.p_korkmaz

 

 

DİKENLER VE ÇALILIKLAR

Siz hiç ayaklarınızın geri geri gittiği bir yolda kalbinize takılan bir kanca varmışçasına zorla çekilerek ilerlediniz mi? Asla varmak istemediğiniz o yılankavi yolun sonundaki yerin ruhunuzun derinlerindeki gerçek sizi ortaya çıkaracak bir sır barındırdığını tahmin edebilir miydiniz? Derin sancıların sonu kolay bir doğuma mı ulaşır hep? Peki hayata göz açışın kolay olması ona alışmanın da aynı rahatlıkla geçeceğini gösterir mi?

Eski Pomerta şehrinin surlarından geçerken bir an için irkildi Özüm. İçindeki gerilim tavan yaptığında, bir anda kanı çekilmişçesine takatsiz kaldığını hissetti. Midesindeki o huzursuzluk bir sancı şeklinde tüm bedenini sardı. Yaşadığı şehirden iki saat uzaklıktaki bu özerk bölgenin surları gökyüzüne yükselirken etrafa tehditler saçarak kanatlarını açmış bir kartalı andırıyordu.

Yol boyunca babasıyla konuşmadı ve babası da ona karşı bir hamlede bulunmadı. Şehrin kıvrımlı yolları bitmek bilmez gibi görünürken sert bir fren ile babası arabayı durdurdu. Kızına dönüp baktığında sesinin titremesine engel olmayı bırakıp konuşmaya başladı:

Buraya gelmeyi asla istemediğini biliyorum. Senden ricam sadece denemen. Üç ayın sonunda hala bu okulda kalmak istemezsen kendi ellerimle getirdiğim gibi yine kendim gelip seni alacağım.

“Baba!” diye sarılırken gözyaşlarını tutamadı Özüm. “Özür dilerim!”

Son bir aydır yaptığı kavgaların çektiği acıların gözyaşlarını bugüne bırakmışçasına ağlıyordu. Babası onu alnından öptü ve okulun kapısına bıraktı. Bir küçük bavul ile geçen hafta gelip kaydını olduğu bu soğuk taş duvarları olan lanet okula ikinci kez geliyordu. Yüksekokul deneyimini asla bu şekilde hayal etmemişti. Burası aptal bir botanik okuluydu. İki yıllık eğitim sonunda Tarımsal Faaliyetler Bakanlığına bağlı bir Filolog olarak görev yapması babasının bağlantılarının kolaylıkla halledebileceği bir işti.

Okulun sıradan gri renkli demir kapısından içeri girerken, karşısındaki en az yüz yıllık görüntüye sahip kaba beton binaya sıkıntıyla baktı. İçeri adımını atar atmaz etrafa dağılmış karmaşık bir ot kokusunu soludu. Sevdiği birkaç bitki çayı kokusu dışında bu öğürtücü derecede iğrenç karışımı ayırt edebileceği bir bilgiye sahip değildi. İki yıl boyunca bu korkunç havayı soluma fikri babasının sözlerini hatırlayınca son buldu. Üç ay! Üç koca ayı vardı. Eğer geri dönmeye niyetlenirse biliyordu ki babası bu durumdan pek hoşlanmayacak ve onu döndüğüne pişman edecekti. Peki ya kendi tercihi olmayıp okuldan atılırsa ne olurdu? Kafasında belli başlı düşünceleri vardı. İyice plan program yapmadan denemeye kalkışırsa onun için sonu daha kötü olabilirdi. Bu sebeple beklemeli ve hamlelerini doğru bir şekilde kullanmalıydı.

Depo görünümlü bir odadan siyah, yakası mor, altın sarısı düğmeleri ve garip işlemeleri olan ilginç cübbe tarzı önlüğünü aldı. İçine giyeceği antrasit renkteki kot tulumu kombini ilginçleştiriyordu. Siyah spor ayakkabılar için otuz yedi numara ellerinde kalmadığından yaklaşık yarım saat beklemesi gerekti. Beklerken sevmediğin bir yere katlanmak daha da çekilmez oluyordu.

Beş kişilik odasına girdiğinde içerideki üç kızın konuşmayı kesip kendisine odaklandıklarını fark etti. Kısık bir sesle “Merhaba.” derken kimseyle arkadaş olmadan buradan en kısa zamanda ayrılmanın planlarını yapıyordu.

"Okulda hiç erkek yokmuş ya."

"O değil de, böyle bir yerde yatılı bir şekilde kalmak çok sıkıcı olacak."

O esnada içeri giren kıvırcık saçlı esmer güzeli Lavin lafa karıştı:

"Duyduğum kadarıyla bu sene Dört Element bu okula kayıt oluyormuş."

“O ne be?” demekten kendini alamadı Özüm. Kırk yıllık arkadaşıyla konuşuyormuşçasına lafa girdiği için kendine bir hayli kızmış olsa da belli etmedi.

“Şöyle yani canım.” gözlüklerini eliyle düzeltip konuşmasına devam etti Lavin. "Dört element şu oluyor: Hava, su, ateş ve toprak."

“Hadi canım!” diye Gizay araya girdi. Sarı saçları ve iri yeşil gözleri vardı. Muzip birine benziyordu. Düz fön çekilmiş saçlarını eli ile diğer tarafa savurarak:

"Ben Gizay, memnun oldum."

İri dalgalı doğal İrlanda kızılı, havalı saçları ile Çisil çilli yüzünü buruşturarak kendince selam verdi. "Ben Çisil."

Omuzlarına dökülen doğal kumral saçlarıyla Esen diğerlerini süzüyordu. İyi bir grup olmaya aday birbirlerinden oldukça farklı görünen beş kızdan biri her ne kadar çekimser davransa da diğerleri pek cana yakın gözüküyordu.

“Dört element diyordun bizi aydınlat lütfen.” dedi sarı saçlarını diğer tarafa savuran Gizay.

"Dört element şu kızlar: Hava, Su, Ateş ve Toprak klanlarının varisleri filoloji bilimini öğrenmek için bu dönem bitki bilimleri yüksekokuluna kaydolmuşlar."

“Klanların varisleri mi?” Özüm ne olduğunu anlamaya çalışırken diğer kızlar sevinçle birbirlerine baktılar. Kendi aşk hayatları için bir anlam ifade etmeyeceklerini bildikleri bu havalı çocukların varlığını bile bir eğlence saydılar. Dönem boyunca dönecek dedikoduların kokusu burunlarındaydı ve bu durum iştahlarını kabartıyordu.

Özüm bir anda Lavin' in omuzuna dokundu. Diğer kızları susturmak amacıyla elini kaldırdı.

"Anlayamadım canım, klan, varis derken ne demek istedin?"

“Canım sen nereye geldiğini bilmiyor olamazsın değil mi?” dört kız birden ona doğru şaşırmış ifadelerle baktılar.

“Burayı sıradan bir bitki bilimi okulu sanmıyorsun değil mi?” diyen Lavin çalışma masasının üzerindeki BÜYÜYE GİRİŞ METODLARI kitabını Özüm’ e uzattı.

 

 

Loading...
0%