
Hunharca kasılmış olan bir bedeni rahatlatmanın yollarından biri bazen küçük bir miktar da olsa vücuttan kan akıtılmasıdır. İnsanın sırtında taşıdığı yükün artık kaldırılamayacak seviyeye geldiği zamanlarda, tam da bir stres topuna dönüşmüşken parmağa atılacak küçük bir kesik yükselen buhranlı ruh halini yavaş yavaş sakinleştirebilir. Baskının yarattığı tepkiyi azaltmakla uğraşan beyin vücuttan akan kanı bir uyarı olarak algılar. Duygusal uyaranlarından uzaklaşır ve kendini gerçekliğe adar. Beyin için tek gerçek vardır: Yaşam...
Sızıntı halinde vücuttan atılan kan hala yaşıyor olmanın sevincini sinir hücreleriyle beyne iletir. Ama karabasana dönüşmüş olan bir hayata atılan bazı kesikler her zaman bir kesik parmağın yaratacağı küçük rahatlama hissini sunmaz insana. Bazen etine asılan kancalar insanı aksi bir yöne savurur. Canı daha önce hiç yanmadığı kadar yanarken aklı onu bulunduğu mekandan hızla uzaklaştırır. Beyni uyuşur. İlk andaki adrenalin duygusu tamamen yok olur. Sonra yavaş yavaş varlığını unutmaya başlar... Yerle gök arasında bir yerde etrafındaki uğultuları anlamlandırmaya çalışmaktan vazgeçer. Bazen hiç uyanmamanın dilendiği derin bir uykudur insanı kendine çekmeye çalışan...
Sırtında hissettiği derin acı Çisil’in sessiz çığlıklarına karışıyordu. Etine saplanan kancalar bir tür büyüyle sarmalanmıştı. Vücudundan akan kanın kırmızı rengine inat demir kancaların zincirleri kızın enerjisi ile altın rengine dönüşüyordu. Acıdan kıvrılan iyice zayıflamış, narin bedeni yüz üstü yere kapaklandığında kurban secde pozisyonunda elleri yerde duruyordu. Etrafındaki kırmızı cübbeli grup onu izlerken ruhsuz birer makinadan farksızdı. Çisil’i buraya getiren muhafızlar altın bir kasedeki şaraba kızın sırtından sızan kandan eklediler. Grubun her üyesi bu kaseden birer yudum aldığında sırtındaki kancadan süzülen altın renkli ışıklar yükselmeye başladı.
Ateş Ejderi ikonu kurbanın karşısında duran kürsünün üzerine bırakıldı. Kanatlarını açmış altın bir ejderha figüründen ibaret olan bu nesne kurbanın kanıyla oluşan altıni ışık ile birleşince canlanacak ve büyük bir ejderha suretine bürünecekti. İşte o zaman bu ejderin yaydığı enerji dünyadaki tüm teknolojik hamleleri etkisiz kılacak, tüm nükleer çalışmaları sıfırlayacaktı. Ateş ejderinin enerjiden ibaret olan bedenine herhangi bir silahın etki etmesi mümkün değildi. Fiziksel bir kütlesi olmayan bu varlığın bir kez çağırıldıktan sonra görevini yerine getirmeden yok edilmesi de mümkün değildi.
“Artık dünyanın hakimi olma vakti geldi dostlarım. Yüce Lordumuz Kainatın Yüce Mimarı’nın ona verdiği güçle sadece dünya liderlerinin değil diğer tüm bölgelerin Lordlarının da mutlak hakimi olacak.
Lordumuza itaat edin.”
Anons edilen Lord'un aralarına doğru ilerleyişiyle bütün başlar varılabilecek en alt noktalara kadar eğildi. Bordo cübbesi ve altın renkli maskesi ile karanlıklar Lordu kendini bir Tanrı ilan etmek üzereydi. Bu ikonik anın tamamlanması için gereken tek şey altıni ışıkların ejdere ulaşmasıydı. Ama Çisil’in sırtından havaya doğru ulaşan ışıklar yükselmek yerine gitgide zayıflıyordu. Ateş Ejderi hala hareketsizdi. Bunu fark eden Lord’un tepkisiz görünen altın maskesinin altındaki gözleri korkunç bir hal aldı. Şiddetle bağırmaya başladığında sesi boş mağarada yankılandı.
“Bu aptal kız Ruh Klanı varisi falan değil. Bu kadar zamandır yanlış kişiyi tuttuğumuzu kimse fark etmedi mi? Bu hatanın bedelini ödeyecek olan kişi senin kızın olacak Zodyan!”
Bir hışımla alanı terk ederken gür sesiyle bağırmaya devam ediyordu.
“Ne de olsa Ruh Klanının diğer varisi Sofia! Hemen onu hazırlayıp buraya getirin! Bu ritüel en geç bu gece tamamlanacak.”
“Ateş Ejderi bu gece yarısına kadar aramıza katılmış olacak Lord’um.”
En başından beri ritüeli organize eden ve konuşmacılığını üstlenen kişi Sofya’nın babası Zodyan’dı. Bu işin ucunun kendi kızına dokunmaması için aldığı bütün önlemler boşa çıkmıştı işte. Eliza Hazel'in kız kardeşiydi. Ruh Klanı’nın soyundan gelen kızları Sofya'nın ellerindeki ikinci koz olması en başından beri aklının bir köşesindeydi. Dünyaya hakim olma konusu aklını öyle bir çelmişti ki bu amacına ulaşabilmek için her şeyi göze alırdı Zodyan.
“Asla!” dedi Eliza bir anne aslan gibi kendini ortaya atarak. “Kızımı kurban etmeyeceğim.”
“Bu bizim yolumuz Eliza. Seneler öncesinden bu yana planlanan bu ayinin kurbanını bize Sofya kendi elleriyle getirdi. Şimdi yaptığı hatanın bedelini ödeyecek. Buna ben dahil hiç kimse engel olamaz artık.”
Kırmızı cübbesinin gizlediği gümüş maskesi yüzünden düşerken muhafızların kolları arasında çırpınıyordu Eliza.
“Kızı sunağa götürün!” dedi Zodyan.
Ruh Klanının varisi olmasa da şu an Çisil için yapacakları tek şey onu tanrılara sunmaktı. Sırtından süzülen kanlar küçük bir gölete dönen Çisil sunakta yakılan ateşe doğru sürükleniyordu.
Eliza' nın kalbi deli gibi atarken kızının burada olmadığını bilmesi içini rahatlatıyordu. Yakalanmaması için içinden gelen tanrılara dua etme isteğini reddetti. Hem onlar değil miydi günahsız genç kızların kendilerine kurban olarak sunulmasını iştahla isteyen. Hepsinden tiksiniyordu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.39k Okunma |
209 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |